Bloomsbury ve Fitzrovia 20.yüzyılın başından bu yana edebiyat, sanat ve eğitimin ilk adresi olmuştur. “Bloomsbury Gurubu” adı altında toplanan yazar ve sanatçılar 1900’lerin başlarından 1930’lara kadar etkinlik göstermişlerdir.
Fitzrovia adı: Fitzroy Tavern müdavimlerinden Dylan Thomas gibi yazarlar tarafından ortaya atılmıştır. Bloomsbury’de: British Museum ve University of London’ın yanı sıra George dönemi meydanları da bulunur. Semt: Charlotte Street’teki restoranları ve Tottenham Court Road’daki mobilya ve elektrikli eşya satan mağazalarıyla ön plana çıkar.
Bu bölgede: şehrin ve hatta dünyanın belki de en büyük turizm destinasyonu olan “British Museum” bulunuyor ki, bence her ne kadar bizim ülkemiz de dahil birçok ülkeden yasadışı yollardan getirilerek burada sergilenen objeler üzüntü verse de gidip görmenizi öneriyorum.
Çünkü: bunlar bulundukları veya ait oldukları yerlerde değil, burada sergileniyor olsalar da, dünya harikası, bu dünyanın bir zamanlar yaşayan toplumlarının günümüze armağanlarıdır.
BRİTİSH MUSEUM
Great Russel Street. Adresindedir.
Müzenin açık bulunduğu saatler: 10.00-17.30 dur. Cuma günleri kapanış saati: 20.30 dur. Müze: 2013 yılında 6.7 milyon kişi tarafından ziyaret edilmiştir ve bu sayı rekordur. Daha önceki rekorun 5.9 milyon kişi olduğu söyleniyor.
Dünyanın en eski müzesi olan müze: 1.8 milyon yılı aşkın bir zaman dilimine yayılmış 6 milyon parçalık bir koleksiyona sahiptir. Koleksiyonun temelleri, antikacı Sir Hans Sloane’un 1753 yılında bağışladığı kapsamlı koleksiyonla atılmıştır.
Kaptan James Cook, Lord Elgin, Lord Curzon ve Charles Townley gibi 18. ve 19. yüzyıl gezginlerinin de katkılarıyla, dünyanın dört bir yanından hazineler toplanmıştır. Bugünkü klasik tarz bina 1850 yılında inşa edilmiştir. 2000 yılında ise yeni bir merkez avlu hizmete açılmıştır.
Burada: üç kafe ve bir restoran bulunuyor. Ana girişin yanındaki ön avluda bir şeyler yiyip içebilirsiniz. Koleksiyonları tanıtmaya yönelik rehberli turlar düzenleniyor.
Great Court’taki danışma masasında ve mağazalarda rehberli haritalar satılmaktadır.
Koleksiyonları haritasız dolaşmak istiyorsanız, ana girişin solundan başlayarak Asur, Mısır, Yunan ve Roma galerilerini gezebilirsiniz. Müzenin kuzey kanadında etnoğrafya ve klasik dönem Asya galerileri bulunur. Doğu bölümünde ise: erken İngiliz, Ortaçağ ve Rönesans eserleri sergilenir.
Great Court
Brisith Museum’un kalbini saran büyük avlu: ünlü mimar Sir Norman Foster tarafından tasarlanmış ve cam çatısıyla çekici bir görünüme bürünmüş ve Aralık 2000 tarihinde ziyarete açılmıştır.
Binanın kalbi olan Great Court mimar Norman Foster tarafından tasarlanmış ve 2000 yılında açılmıştır. Bir süre: geçici sergiler için “sergi alanı” olarak kullanılan Great Court: 2009 yılında asıl işlevini üstlenmiştir. Bir zamanlar “Reading Room” u çevreleyen açıklık alan: kapalı bir kamu alanı yaratmak için hafif çatı ile kapatılmıştır.
Böylece, başkentin üstü kapatılmış en büyük avlusu oluşturulmuş ve avlunun meydanında: mağazalar ve kafelerin yanı sıra, müzeye ilişkin ayrıntılı bilgi alabileceğiniz “British Museum” ana danışma bölümü de bulunmaktadır.
Ayrıca: yine bu bölümde: bir düzine antik heykel bulunmaktadır ve bunların en eskisi “Mısır Firavunu III Amenhotep” in MÖ 1400 yılından kalma başı heykelidir.
The Reading Room-Okuma Odası
Yukarıda sözünü ettiğim büyük avlunun ortasında: dairesel okuma odası bulunmaktadır. “Reading Room” denilen bu dairesel oda: 1857 yılında inşa edilmiştir.
Okuma salonunun çatısı: Great Court’un cam çatısını delip çıkmış gibi görünür.
Dünyanın en önemli kitaplar ve el yazmaları koleksiyonunu barındıran okuma salonu; bir zamanlar Londra’da yaşayan entelektüellerin çalışma mekanıydı.
Burada: Alman kuramcı Karl Marx (1818-1883) “Das Kapital”in bir bölümünü yazmış, Hintli lider Mahatma Gandhi (1869-1948) hukuk okumuş, Sherlock Holmes”un yaratıcısı Sir Arthur Conan Doyle ve sayısız yazarlar kitapları için araştırma yapmışlardır.
Okuma salonunun diğer ünlü konukları arasında şunlar da sayılabilir: oyun yazarı Oscar Wilde, İrlandalı oyun yazarı George Bernard Shaw, şair ve romancı ve imparatorluk tarihçisi Rudyard Kipling, Rus devrimci Leon Troçki.
“British Library”; 1997 yılında açıldığında, Reading Room kapatılmış ve günümüzde geçici sergiler için kullanılmaktadır. Mavi ve altın renkli kartonpiyerlerden yapılmış kubbeye bakmak için kafanızı kaldırın.
Ziyaretçiler, burada bulunan bilgisayarlarda, müze koleksiyonuna ilişkin ayrıntılı bilgileri bulabilirler.
Müzede gezinize başlamadan önce, müzenin en değerli 6 koleksiyonu hakkında sizlere bilgi vermek istiyorum. Yani, zamanınız az ise, yalnızca bunları görebilirsiniz, ama zamanınız varsa, müze için bir tam gün bile yetmeyecektir.
1.Parthenon Heykelleri
Bu heykeller: Atina Akropol’u üzerinde, 5. yüzyılda yapılan bir tapınak harabesinden sökülmüş ve 1816 yılında Lord Elgin tarafından satın alınarak buraya getirilmiştir. Bu yüzden “Elgin” heykelleri olarak da bilinir. Heykel frizi: 75 metre uzunluğundadır ve müzenin en değerli eseri olarak bilinir.
Ancak, bu heykeller ile ilgili olarak İngiltere-Yunanistan arasında halen devam eden diplomatik kriz bulunmaktadır.
2.Ceyhun Treasure
Biri insanlı ve dört at tarafından çekilen araba: MÖ.180 yılında Pers İmparatorluğu dönemine ait altın ve gümüşten yapılmıştır. Eser, dönemin sanatının ne kadar geliştiğini ve doruklara yükseldiğini göstermektedir.
3.Rosetta Stone
Bu kara taş, yüzyıllar sonra Mısır hiyerogliflerinin çözümüne yardımcı olmuştur. Taş üzerindeki yazıt, özellikle heyecan vericidir. MÖ.196 yılımda, 13 yaşındaki Ptolemy V’ in taç giymesinin birinci yılında yapılan tören ve bu konudaki kararnamedir.
Taş üzerindeki bu kararname yazısı: aynı metnin Mısır hiyeroglifi ve Yunanca yazılması ile gerçekleşmiş ve biraz önce söylediğim gibi, yüzyıllar sonra Mısır hiyerogliflerinin gizemi bu sayede çözülmüştür.
Taş: İskenderiye şehrinin 35 km kuzeyinde bulunmuştur. Bulunuşu: Napolyon Mısır’ı işgal ettiğinde, burada bir kale güçlendirilmesi sırasında, Fransız ordusunda mühendis yüzbaşı olarak görev yapan Pierre-François Bouchard tarafından, Rosetta şehrinin Mısır limanı yakınındaki “Fort Julien” kalesi güçlendirme çalışmaları sırasında 15 Temmuz 1799 tarihinde bulunmuştur.
Granit veya siyah bazalttan yapılan bu taş: MÖ.196 yılında Nil nehri üzerindeki bir ada olan “Philae” tapınağında oyulmuştur. Neden üç dil kullanılmıştır? İskender’in Mısır’ı fethinden sonra, Mısırlı hükümdarlar ve asilzadeler Yunanca konuşmaya başlamışlardır.
Mısır halkı ise “Demotik” dil ve hiyeroglif kullanıyorlardı. Bu yüzden: taş, belli-başlı üç Mısır tapınağına gönderilmek üzere: üç dilde yazılmıştır. Böylece: Mısır halkı, Mısırlı asiller ve Yunanlılar bu antlaşmayı okuyabilmişlerdir. Taş “Reşit” yani “Rosetta” kasabasında bulunduğu için buranın ismiyle anılmaktadır.
Taşın ağırlığı 760 kg. dır. Uzunluğu 114 cm. genişliği 72 cm ve yüksekliği 28 cm dir. Ptolemaios hükmünün buna benzer kopyaları, pekçok tapınak avlusuna dikilmiştir.
1801 yılında, İngilizler Mısır da Fransızları yenince, taşı da ele geçirmişler ve Londra British Museum a taşımışlardır.
1822 yılında, araştırmacı Jean Francois Champollion tarafından taş üzerindeki yazılar dikkate alınarak Mısır hiyeroglifleri çözülmüştür, yani bu taş bulunmasa idi çözülemeyecekti, bu yüzden taş çok önemlidir. Yüzyıllar boyunca çözülemeyen ve anlaşılamayan hiyeroglifler bu taş sayesinde çözülmüştür.
Çözülmeden önce, hiyerogliflerin, yani bu şekillerin, Mısır da tufandan önceki yaşama ait şekiller oldukları düşünülüyordu.
4.Lewis Figürleri
93 satranç taşı: 1831 yılında İskoçya da Lewis isimli bir adada, plajda kumlara gömülü olarak bulunmuştur. Taşların muhtemelen MS.1150-1200 yılları arasında Norveç hükümdarı tarafından yapıldığı düşünülmektedir.
Ancak, neden gömülü olduğu yani saklandığı ve kimler tarafından, kim için yapıldığı net değildir. 11. yüzyılda satranç, Avrupa da aristokrasi arasında popüler bir oyun haline gelmiştir.
1832 yılında Sir Frederic Madden: bunlar bulunduğunda, bunların kökeninin İzlanda olduğunu söylemiştir ancak diğer bazı araştırmacılar bunların kökleri hakkında İrlanda ve İskoçya ülkelerinin de isimlerini söylemektedirler.
Evet bu satranç taşları mors dişi ve balina dişinden oyulmuştur. İlk olarak 11 Nisan 1831 tarihinde İskoçya Edinburg şehrinde sergilenmiştir. Muhtemelen bu taşların: Norveç-İrlanda arasında seyahat eden bir tüccara ait olduğu düşünülmektedir, ama niye toprağa gömülmüştür, meçhul.
Taşlar 93 adet bulunmuş ve günümüzde bunlardan 82 tanesi British Museum ve 11 tanesi İskoçya Edinburg Müzesinde sergilenmektedir. Bir diğer ilginç buluntu: genelde satranç tahtalarının siyah-beyaz olduğu düşünülmektedir. Ancak, bu figürler üzerinde kırmızı lekeler görülür, bu yüzden bunların kırmızı-beyaz bir satranç tahtasında kullanıldığı düşünülmektedir.
5.Katebet.Mumya
British Museum’da birçok mumya bulunmaktadır ama içlerinde en ilgi çekeni budur. Mumyanın geç 18.Teb hanedanına ait ve MÖ.1250 yılından kaldığı, “Amun Chantress” isimli birine ait olduğu ama kişinin tapınak ritüelleri ile birlikte hazırlandığı, bir saygın şarkıcıya ait olduğu düşünülmektedir.
Bu mumyada: özellikle zengin dış ziynet eşyaları, altın maske, ayrıntılı peruk ve oyma ellerin parmaklarındaki gerçek halkalar dikkati çekmektedir.
6.Portland Vazosu
British Museum’un en değerli 5 eserinden biri olan bu cam vazo: üfleme ve kesme tekniğinin ilk olarak kullanıldığı döneme ait bir cam vazo olması ile önem kazanmaktadır.
Vazonun Roma dönemine ait olduğu düşünülmektedir. Hatta: MÖ.50 yılları civarında, üfleme tekniği henüz emekleme aşamasında iken, Cameo cam kaplarının muhtemelen çeşitli denemeler sonucunda üretildiği ve bu cam vazonun da onlardan biri olduğu düşünülmektedir.
Evet: vazonun MÖ.1. yüzyılda yapıldığı kesindir. Bulunduğu yer olarak iki teori ortaya atılmıştır. Birincisi: İmparator Alexander Severus lahit mezarında bulunduğu, diğer teorinin ise Kuzey Afrika kıyılarında bulunduğudur.
Yani, yapılış tarihi, kökeninin büyük ihtimalle İtalya olduğu söylenmektedir. Ancak: net olarak, nerede bulunduğu ve ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir.
Bir düğün hediyesi olarak yapıldığı düşünülen vazonun yüksekliği 24 cm ve çapı ise17.7 cm dir. Ağırlığı ise1.3 km dir.
Vazo üzerinde mitolojik aşk sahneleri tasvir edilen 7 figür bulunmaktadır. Bunlar: yüzyıllar boyunca tarihçiler tarafından incelenmiş, görüntüler hakkında çeşitli yorumlar yapılmıştır.
Bunlar arasında en çok kabul gören yorumlar şunlardır: Arka planı kaplayan opak beyaz zemin üzerinde, derin ve saydam kobalt mavisi karakterler, bunlardan yalnızca birinin kimliği bellidir; bu kişi, bir yay ve meşale tutmaktadır, havada çırpınan ve bacaklarının arasında bir kaygan canavar, muhtemelen bir deniz yılanı var.
Yarı çıplak kadın, kahraman gence dönük, onu ikna etmeye çalışıyor. Hani biraz önce düğün sahnesi dedim de, burada Roma imparatoru Augustus’un imparatorluğu da kutlanıyor diyenler vardır.
Ancak, dediğim gibi bilim adamları bu muhteşem cam vazonun üzerindeki figürler hakkında fikir birliğine varamamışlardır.
Gelelim vazonun hikayesine
Vazo:1601 yılında İtalya’da Kardinal del Monte koleksiyonunda iken, kardinalin ölümünün ardından 150 yıllık süreçte, Barberini ailesi tarafından satın alınmıştır.
Sonunda ise, 1778 yılında İngiliz Büyükelçisi Sir William Hamilton tarafından satın alınmış ve İngiltere’e getirilmiştir. 1786 yılında vazo: Portland Düşesi Margaret tarafından satın alınmıştır. Ardından, vazo 1810 yılında, ufak bir hasarı nedeniyle Brisith Museum’a teslim edilir ve vazo ufak hasarı giderilip müzede sergilenmeye başladığında: ölçüsüz bir ziyaretçi tarafından kırılır, paramparça olur.
Takip eden 100 yıl boyunca: 37 küçük parçaya ayrılan vazo: müze ustaları tarafından restore edilir, yani yapıştırılarak bir araya getirilir. 1945 yılına gelindiğinde, eksik parçalar da bulunur ve vazo, Brisith Museum idaresi tarafından, Yedinci Duke’den satın alınır.
Bu güzel vazonun hikayesi bununla bitmedi: 1987 yılına gelindiğinde, vazo değerlendirildi ve aradan geçen 30 yıllık süreç nedeniyle yapıştırıcının önemli ölçüde zayıfladığı ve vazonun hafifçe sarsıldığı görüldü.
Bunun üzerine, vazo yoğun fotoğraflandı ve sökülmeden önce parçaların konumları kaydedildi ve birçok farklı yapıştırıcılar kullanıldı, ama tüm bu uğraşlar başarısız oldu.
Çok daha uzun süreli bir yapıştırıcı bulma telaşına düşen müze yetkilileri ve bilim adamları, son olarak mükemmel yaşlanma özellikleri gösteren bir epoksi reçine kullanmaya karar verdiler.
Birkaç küçük parçalar hariç, bütün parçalar mavi ve beyaz renkli epoksi reçine kullanılarak birleştirildi ve vazo yeniden ziyarete açıldı.
Müze Gezi Planı:
Mısır-Sudan ve Antik Yakın Doğu
Great Court’un batı yakası boyunca Mısır Heykel Galerisi (Oda 4) uzanır. Burada: tarih yaklaşık 6000 yıl öncesi Asur Ninive sarayındaki göz alıcı rölyeflerle başlamıştır. Burada: mumyalar ve ksarabeler gibi eşsiz eserlerden oluşan 70.000 parçalık koleksiyon görülmeye değer güzelliktedir. Mumyaların hemen yanlarında, içlerindekinin röntgen ışınları ile çekilen görüntüsü bulunuyor ve bu ilgi çekiyor.
Kalabalığı aşabilirseniz “Rosetta Stone” u görün.
Evet müzenin flaş eserlerinden Rosetta taşı hakkında, yukarıda kısa bilgi vermiştim.
Mısır galerilerindeki masif insan başlı-kanatlı boğalar Kral II Sargon’un sarayından getirilmiştir ve Asur Galerilerine (Oda 6-10) konulmuştur. En ilgi çekici parçalardan biri olan “duvar kabartmaları” MÖ.7.yüzyıldan, modern Irak’daki Nineveh Sarayından kalmıştır. Bu duvar kabartmaları: Asil aslanın avlanma sahnelerinin dramasını anlatır. (Oda 10)
Bölümde dikkati çeken bir diğer obje: II Ramses’in (MÖ.1275) yılına tarihlenen Teb’deki görkemli anıtsal mezarından bugüne kalan firavunun bu granit heykelidir. Heykel: 18.yüzyılın sonunda, Roma Büyükelçisi Charles Townley tarafından müzeye getirilmiştir.
Mumyalar
Antik Mısır’dan daha fazla parça görmek için üst kata çıkın. (Oda 6-66) Burada tabutlar ve mumyaları görebilirsiniz. Bunların arasında “mumyalanmış bir “kedi” dikkat çekmektedir. Antik Mısır’da kediler ve kutsal inekler de mumyalanırdı. MÖ.30 yılına tarihlenen bu kedi mumyası “Abydos” tan getirilmiştir. Duvar resimlerinde ise hayvan biçiminde betimlenmiş Mısır tanrıları görülür.
Burada bir diğer ünlü mumya: MÖ.1300 ile 1280 yılları arasında ölmüş olan Tibet’ten getirilen “Katabet” mumyasıdır. Katabet: bir peruk, yüzükler ve onu ölümünden sonra koruyacak olan karnındaki bokböceği ile gömülmüştür.
Yunan ve Roma’nın Başarıları
Bu bölümde: Parthenon heykelleri başta olmak üzere, Yunan ve Roma vazoları gibi klasik dünyanın (MÖ.3000-MS.400) göz alıcı koleksiyon bulunmaktadır.
Müzede sergilenen koleksiyonun mücevheri “Parthenon Sculptures” ayrıca “Elgin Mermerleri” (Oda 18) olarak da bilinirler.
MÖ.6.yüzyıldan kalma friz “Perikles” döneminden kalmadır. Frizde: tanrıça Athena onuruna düzenlenmiş bir geçit töreni görülmektedir.
Ayrıca: Atina’daki Parthenon için yapılmış olan bu kabartmalarda: insanlar ve iki cinsli yaratıklar arasındaki savaşlar anlatılmaktadır. Bu eser: 1779 yılında Lord Elgin tarafından müzeye hediye edilmiştir.
Video şovunda, kabartmaların bir zamanlar süslemekte olduğu antik Atina tapınağında, renkli ve bütün halde nasıl göründüklerini izleyebilirsiniz.
Yunan ve Roma galerileri üst katta devam eder. (Odalar 69-73)
Burada günlük hayatın yanı sıra seramoniler için kullanılan objeleri görebilirsiniz. Yukarıda sözünü ettiğim Porland vazosunu da burada görebilirsiniz.
Amerika ve Asya
Great Court’un kuzey tarafı: Amerika, Asya ve İslam dünyasının eserlerine ev sahipliği yapar.
Buradaki sanat eserleri arasında “East “ (Oda 24) heykeli, yerel Amerikalıların şapkaları (Oda 26) ve “Turquoise Serpent” (Oda 27) gibi eserlerin yanı sıra maskeler, yeşim taşları, seramikler ile günlük ve dinsel yaşamdan eserler vardır.
Bu bölümde bulunan diğer eserler
Mikstek-Aztek Mozaik Maskı: Mikstek zanaatkarlarının Meksika’daki Aztek kraliyet sarayı için ürettikleri, 15.yüzyıldan kalma bu mozaik mask: tanrı Quetzalcoatl’a adanmıştır.
Kwakwaka’wakw: Kuzey Amerika’dan gelme bu boyalı obje: Pasifik kıyılarındaki kabile şeflerinin sahip oldukları her şeyi paylaştıkları potlaç törenlerinde: büyük fırtına kuşu heykellerinin yapımında kullanılan bakırı dövmeye yarayan bir örs olarak kullanılmıştır.
Bölümün: Japon ve Doğu sanatı kısmında: Hindistan’dan “Buda” rölyefleri, Antik Çin eserleri, İslami seramikler ve Japon sanat eserleri o kadar kapsamlıdır ki, dönüşümlü olarak izleyicilere sunulurlar.
Bunlar arasında önem kazanan ise: “Amitabha Budası” olarak bilinen etkileyici Buda heykelidir. Heykel: Çin Sui hanedanı döneminde, Budacılığın resmi din olarak kabul edildiği MS.585 yılında yapılmıştır.
İngiltere Hazineleri
Geniş bir yelpazeye sahip bu koleksiyonda ilgi çekici eserler bulunmaktadır.
Bunların birçoğu: zaman zaman İngiltere’nin gömülü hazineleri genellikle mezarlıklardan veya yer altındaki saklı yerlerden ortaya çıkarılmıştır. Bu bölümde: ortaçağ mücevherleri ve Rönesans saatlerini görebilirsiniz.
Serginin özellikle görmenizi önereceğim objeler şunlardır
“Anglo Sakson hazinesi” 1939 yılında Sutton Hoo’dan çıkarılmıştır. (Oda 41). Bu hazinede: özellikle bronz ve lal ile süslenmiş nadir bir miğfer ilgi çekmektedir. Bu miğfer: bulunduktan sonra, 500 parçanın birleştirilmesiyle oluşturulmuştur.
Sutton Hoo bölgesindeki kazılarda ortaya çıkarılan ve buraya taşınan bir diğer obje “gemi enkazı” da görülmelidir.
41 nolu odadaki: harika oyma “Lewis Chessmen’de ilgi çeker. İskoçya’nın Lewis adasında 1939 yılında bulunan bu satranç takımı: Norveç morslarının azı dişlerinden ve balina dişlerinden MS. 1150 yılında oyulmuştur.
4.yüzyıldan kalma: 34 parça gümüş tabaktan oluşan erken dönem İngiliz hazineleri ise: Suffolk bölgesinde Mildenhall’de bulunmuştur. Tabaklarda: deniz perileri ve satyr’ler gibi mitolojik figürler betimlenmiştir.
Evet, bölgenin en önemli buluntusu ise: bir gübrelikte 2000 yıl korunarak kalmış ve 1831 yılında bulunmuş 2000 yaşındaki “Lindow man” adamıdır. (Oda 50)
Ortadoğu
Orta Doğu Galerilerinde (Oda 52-59) dünyanın en erken yazıtlarından “Sümer İşaretleri” ile yazılmış olan ve MÖ.3000 yılından kalma ticaret kayıtları vardır. Sümerli Asil Ur’un Kraliyet Mezarı günümüzde modern Irak’ta bulunmuştur ve MÖ.3.yüzyılın ortalarına uzanmaktadır.
Bedeni ile birlikte gömülen objelerin arasında antik bir oyun olan “Ur’un Kraliyet Oyunu” (Oda 56) vardır.
Çizimler ve Basımlar
Müzede en az 50.000 çizim ve milyondan fazla baskıdan oluşan Rönesans’tan modern günümüze kadar ulaşan bir koleksiyon vardır. Dürer, Michelangelo, Rembrand ve Goya’nın eserlerini görmek için 90.Nolu odaya girin.
Objeler, dönüşümlü olarak sergi halinde gösterilmektedir. Ancak, her zaman muhteşem bir şeyin orada olacağına güvenebilirsiniz.
BLOOMSBURY SQUARE
Bloomsbury meydanlarının en eskisidir ve 1661 yılında buradaki arazinin sahibi olan Southhampton Kontu tarafından düzenlenmiştir. Bu nedenle Southampton Meydanı olarak da bilinir.
Orijinal binalardan hiçbiri bugüne kadar kalmamıştır.
Meydanın gölgeli bahçesi ise yoğun bir trafiğin aktığı tek yönlü yolla çevrilidir. Burada, yeraltındaki otoparkta daima boş yer bulunur, ki bu şehir merkezi için son derece alışılmadık bir durumdur.
Birçok ünlü kişinin ziyaret ettiği meydanda 20.yüzyılın başlarında bu semtte yaşamış olan Bloomsbury Grubuna üye yazar ve sanatçılar anısına bir plaka yerleştirilmiştir.
Bunların arasında, yazar Virginia Woolf, biyografi yazarı Lytton Strachey ile Vanessa Bell, Duncan Grant ve Dora Carrington gibi ressamlar bulunmaktadır.
ST.GEORGE BLOOMSBURY
Little Russell Street.WC1 adresindedir.
Burası “Guardian” gazetesi tarafından başkentin en güzel binalarından birisi olarak seçilmiştir.
Bloomsbury’nin yeni büyüyen topluluğu için 1731 yılında kutsanmış olan son kilise, Sir Christopher Wren’in öğrencisi Nicholas Hawksmoor tarafından Barok stilde tasarlanmıştır. Ünlü mimar tarafından şehirde yapılan altıncı ve son kilisedir.
Kilisenin yapıldığı arazi: Lady Russel’in eşi Lord Russel’in 1683 yılında idam edildiği yerdir. Arazi: Lady Russel tarafından satın alınmıştır.
Kilisenin Baalbec’deki Bacchus’da bulunan Roma tapınağından esinlenilen korint sütunlu bir girişi vardır. Tepesindeki piramit benzeri yapı ise Türkiye’deki anıtkabirden esinlenilerek yapılmıştır. Görkemli ancak basit iç tasarımı yeni restore edilmiştir ve İngiliz barok stilinin yüksek özelliklerini taşır.
Akustik özelliği; burayı sevilen bir konser salonu haline getirmiştir ve yer altı kemerleri kilisenin ve Boolsbury tarihinin sunulduğu daimi bir sergiye ev sahipliği yapar.
Yapı 2006 yılında halka açılmıştır.
RUSSEL SQUARE
Şehrin en geniş alanlarından biri olan Reussel Meydanı çeşmesi, kafesi ve çevresinde yükselen trafik gürültüsüyle şehrin hareketli yerlerinden birisidir. Meydanın doğusunda, başkentin bugüne kadar kalabilmiş belki de en güzel Victoria dönemi oteli yer alır.
1900 yılında açılan Hotel Russell, hala ayaktadır ve yapı zenginliğin bir özeti ve talihsiz Titanik kazasının ardından yapılmıştır. Binanın mimari stili: Victoria mimarisinin muhteşem bir örneğidir.
Cephesi: güzel heykelli balkonu, detaylı kırmızı terra cotta biçimindedir. Ana sütunların altında bulunan dans eden melek figürleri mükemmel bir görüntü verir.
Ön cephedeki bu taşkınlık, renkli mermerlerle döşeli lobide devam eder. Evet, otelin içi de, renkli mermerlerle süslenmiş ve dışı kadar coşkuludur. Ayrıca, otelin restoranı,Titanik gemisinin restoranın aynısıdır.
Meydanda bulunan bir diğer özellik: bir arabacı sığınağıdır. Bu barınaklar: fayton kabinleri yani at arabaları kullananları korumak için yaptırılmıştır. Günümüzde bu sığınaklarda: içecek ve atıştırmalıklar satılmaktadır.
Meydanın ortasında: sessiz bir park alanı bulunuyor. Park alanında 2002 yılında yapılan bir çeşme bulunuyor. Çeşme: fiskiyeleriyle dikkati çekiyor. Burası, yörenin çocukları için bir favori oyun alanıdır. Çünkü: yerden yani zeminden sular fışkırmaktadır.
Bir zamanlar meydanın batı köşesinde bulunan Faber Yayınevinde 1925-1965 yılları arasında şair T.S.Eliot çalışmıştır.
Burada, 7 Temmuz 2005 tarihinde Russel Square Metro istasyonunda, Londra metrosuna bombalı saldırı düzenlenmiştir. Günümüzde bir meşe ağacının altında bir plaka asılarak olayın kurbanları anılmaktadır.
QUEEN SQUARE
Bloomsbury bölgesinin tam ortasındaki meydan Kraliçe Anne’in anısına yapılmış olmasına rağmen, Kraliçe Charlotte’un heykelleriyle süslenmiştir. Burada bulunan Kraliçe Anne kapısı: 1880 yılında yıkılmıştır. Ama meydan daha önce, yani 1706-1720 yılları arasında Thomas Barlow tarafından geliştirilmiştir.
Charlotte’un kocası III. George, 1820 tarihinde kalıtımsal bir hastalık sonucu delirerek ölmeden önce burada yaşayan bir doktorun evinde kalmıştır.
Günümüzde meydan çoğunlukla hastane binalarıyla çevrilidir. Meydanın batı yakasında George dönemine özgü evler bulunmaktadır.
CHARLES DİCKENTS MUSEUM
48.Dought Street adresindedir. Müze hergün saat: 10.00-17.00 arasında açıktır. Son giriş saat 16.00’dadır. Büyük çanta ve valiz ile müzeye girilmesine izin verilmiyor. Giriş ücreti: yetişkinler için 8 paund, çocuklar için 4 paund.
Romancı ve sosyal yorumcu Charles Dickens, 19.yüzyılın başından kalma sıraevlerde, 1837-1839 yılları arasında en üretken üç yılını geçirmiştir. Popüler eserlerinden “Oliver Twist” ve “Nicholas Nickleby” in tamamını burada yazmıştır.
Pickwick Papers burada tamamlanmıştır. Dickens: büyüyen ailesi için daha fazla alan gerektiğinden, 1839 yılında Devonshire Terrace bölgesindeki evine taşınmıştır.
Dickens hayatı boyunca Londra’da birçok evde yaşamış olmasına rağmen, burası yazarın günümüze kadar gelebilen tek evidir.
Ev uzun süre bir konut olarak kaldıktan sonra, 1923 yılında yıkım tehlikesi geçirmiş ve Dickens Bursu tarafından satın alınarak, 1925 yılında müze açılmasına karar verilmiştir.
Evet, bu ev: günümüzde başlıca odaları Dickens’in yaşadığı zamanlardaki haliyle korunarak güzel bir müzeye çevrilmiştir.
Diğer odalar, onunla ilgili objelerden oluşan çeşitli koleksiyonları sergilemek için düzenlenmiştir. Sergilenenler arasında kağıtlar, portreler ve yazarın diğer evlerinden alınan mobilya parçalarının yanı sıra çok bilinen eserlerinin ilk basımları da bulunmaktadır.
En dokunaklı hatırası, aile eve taşındıktan bir ay sonra; evin bir üst katındaki yatak odasında 17 yaşında ölen karısının kardeşi Mary’e aittir.
FOUNDLİNG MUSEUM
18. yüzyıl ortasında Londra’daki çocukların % 75’i henüz 1 yaşına varmadan ve % 90’ı islah evlerinde ölüyorlardı. Hayırsever kaptan Thomas Coram bu durumdan etkilenerek 1739 yılında istenmeyen bebeklere bakması için Foundling Hospital’ı kurdu.
Bir denizci, bir besteci ve bir ressam: burada 270 yıl önce başlayan bir yardım hareketinin hikayesi sergilenmektedir.
Anneleri tarafından hatıra fiyonklar, kurdeleler, boneler, üstleri çiçekler ve kalpler işlenmiş kıyafetlerle yılda yaklaşık 200 bebek buraya bırakılırdı. İnsanı üzen bu hatıralar sergilenmektedir.
Müzede: buradan geçen 25.000 çocuğun hikayesi anlatılmaktadır. Hastane yöneticileri, bu çocuklar hakkında yüksek standartlarda kayıtlar tutmuşlar ve çocukların yaşamları ile ilgili bazı belgeler, Müzede sergilenmektedir. Kişisel verilerin büyük bölümü ise, London Metropolitan Arşivlerinde muhafaza edilmektedir.
Müze üç kat üzerine yayılmıştır. Müze: 1998 yılında kurulmuş ve 2004 yılında ziyarete açılmıştır. Mevcut müze binası ise 1937 yılında inşa edilmiştir.
Müzede: iki ana koleksiyon bulunmaktadır ki bunlar: Foundling Hastanesi Koleksiyonu ve Gerald Coke Handel Koleksiyonudur. Foundling Hastanesi Koleksiyonu; hastanenin 1739 yılındaki kuruluşundan 1954 yılında kapatılmasına kadar geçen zamandaki tarihine ilişkindir.
Koleksiyonda önemli resim, heykel, baskılar, el yazmaları, mobilyalar, saatler ve tarihsel belgeler bulunmaktadır.
Gerald Coke Handel Koleksiyonu ise: besteci Handel’in hayatı ve çalışmaları ile ilgilidir.
Besteci Hendel: Foundling hastanesinin hayırseverlerinden birisi olmuştur ve yıllık performanslarının geliri, Hastane için yaşamsal kaynak sağlamıştır. Kendisi 1749 yılında hastane için ilk konserini vermiştir.
Hatta: Blessed marşı isimli eseri Foundling Hastanesi Marşı olarak bilinir. Kendisi, 1759 yılında ölümüne kadar hastane için olan yardım konserlerine devam etti. Öldüğünde mirasını hastaneye bırakmıştır.
Bunlar arasında: el yazmaları, basılı kitap ve müzik, resim ve gravürler, hatıra ve sanat eserleri bulunur. Bunlar: 60 yıllık süre içinde Gerald Coke tarafından toplanmış ve Handel Enstitüsünün kontrolu sonrasında Thomas Coram Vakfına devredilmiş ve müzede sergilenmeye başlanmıştır.
Büyük sanat koleksiyonunun arasında hastaneye para bağışlayan William Hogarth’ın tabloları da bulunmaktadır.
Londra’nın en iyi 18. yüzyıl rococo iç tasarımı olan oda ise buradaki “Governor’s Meeting Room” dur
BRİTİSH LİBRARY
96.Euston Road adresindedir. Okuma odaları, Pazar ve İngiliz resmi tatil günlerinde kapalıdır. Ziyaret saatleri ise, her gün saat 20.00 ye kadardır, ancak Salı günleri ziyaret saat 18.00 de biter.
İngiltere ve İrlanda Cumhuriyetinde basılan her yeni kitabın British Library’de bir kopyası vardır ve her sene yaklaşık 11 kilometrelik yeni raf alanı eklenmesini gerektirir.
Bina “King’s Library”ı gezenler, burası Kral III George tarafından toplanan deri ciltli kitapların koleksiyonuna ev sahipliği yapan cam duvarlı bir binadır. Okuma odaları sadece araştırmacılara açık olsa da ziyaretçiler kütüphanenin arşivinden sergiye konulan hazineleri görebilirler.
Bunların arasında “Shakespeare oyunları” nın ilk versiyonları, orijinal “Beatles şarkı sözleri” ve “Manga Carta” vardır.
Kütüphanenin hazineleri şunlardır
Sir John Ritblat Galerisi
Burada 200 ün üzerinde, büyüleyici öğe sergilenmektedir. Bunlar: dünyanın dört bir yanından kutsal metinler, haritalar, erken baskılar, edebiyat eserleri, tarihsel-bilimsel-müzikal çalışma notları bulunmaktadır. Öğeler: ekranlardan izleyicilere gösteriliyor.
Bunlar arasında en çok ilgi çekenler: Magna Carta ve Gutenberg İncil, Mozart ve Beatles yazıtlarıdır. Shekespeare’in ilk Folio’su dahil edebiyatın büyük eserleri, Marvel’in Alice Maceralarının eski sürümleri de görülebilir.
Bunların yanında: Kuran-ı Kerimler, saatler, Budist ve Hindu metinleri de sergilenmektedir. Ayrıca: Darwin ve Dickens gibi kişilerin bilimsel çalışmaları, Leonardo di Vinci’nin orijinal kroki ve notları da görülebilir. Ama özellikle: Magna Carta müzenin en değerli objesidir.
Filateli Sergisi
Müzenin zemin katı üstündeki katta: 80.000 civarında pul sergilenmektedir. Bunlar arasında çeşitli yıllara ait ve çeşitli ülkelere ait koleksiyonlar bulunmaktadır. Bunlar arasında en eski olanlar: 1851 yılından kalma Büyük Britanya ve İrlanda Telgraf pul Langmead Koleksiyonudur.
Koruma Uncovered
İki ana galeride, paha biçilmez öğeleri gördükten sonra, bunların nasıl koruma altına alındığını ve korunduğunu bu galeride görebilirsiniz.
Bu küçük galeride: bir kitabın nasıl bozulduğu, gelecek için onları korumak için ne gibi çözümler üretildiği, bu koruma çalışmalarında kullanılan modern teknolojiler ve malzemeler hakkında bilgiler sunulmaktadır.
ST PANCRAS STATİON
Euston Road.NW1 adresindedir.
Mimari bir cevher olan istasyon 1868 yılında tamamlanmış neo-Gotik bir saraydır ve şimdi kıta ile Javelin servisini Stanford Olimpic Park’a bağlayan yüksek hızlı Eurostar’ın başlangıç noktasıdır. Tren yolculuğu her zaman romantiktir ve yenilenmiş formuyla (kolonlar orijinal maviye boyanmıştır ve açık gökyüzü hissini yaşatır) St Pancras kur yapma yeri olmuştur.
The Cahampagne Bar, Avrupa’nın en uzunu olduğu iddiasındadır. “Brief Encounter” adlı öpüşen bir çiftin heykeli kalabalığın üzerine doğru uzanır. Viktorya döneminin en tanınan mimarlarından şair John Betjeman’ın heykeli de buradadır.
Eski dünya cazibesi önceki Midland Grant Hotel’in yerine kurulan St Pancras Renaissance Hotel Londra tren yolu otellerinin bir zamanlar ne kadar büyüleyici olduklarını göstermektedir. St Pancras istasyonunun saat kulesi ise: Londra şehrinin en heyecan verici alanlarından birisidir.
ST PANCRAS PARİSH CHURCH
Bu kilise, 1822 yılında Yunan canlandırmacı mimarinin hayranlarından William Inwood ve oğlu Henry tarafından, Atina’da Akropolis’te bulunan Erekhtheion’dan esinlenerek tasarlanmıştır.
Ahşap vaiz kürsüsü bile minyatür İon sütunlarının üzerinde durmaktadır. Galerilere ayrılmış uzun iç mekanda kilisenin tarzına uygun olarak etkileyici bir ağırbaşlılık hakimdir.
Kilisenin kuzey dış cephesinde bulunan karyatidlerin orta kısımlarından birer parça kesilmek zorunda kalınmıştır. Bu sayede desteklemeleri gereken çatının altına ancak sığabilmişlerdir.
Kilisenin mezar odasında bulunan bir dizi koridordan oluşan labirentte zaman zaman sanat sergileri düzenlenmektedir.
WOBURN WALK
Camden.WC1 adresindedir.
Bloomsbury bölgesinin kuzey ucundaki bu cazip sokakta, 1822 yılında mimar Thomas Cubitt tarafından yapılmış ve günümüze kadar korunmuş binalar ilgi çekmektedir.
Güzel bir biçimde restore edilmiş olan sokaktaki dükkanların dışa eğimli cepheleri belirgindir. Camekanlara çamur sıçramaması için doğu yönündeki kaldırım daha yüksek yapılmıştır.
Şair W.B.Yeats 1895-1919 yılları arasında 5 numaralı konutta yaşamış ve bu konutun önünde bir plaka ile bu durum izah edilmiştir. Şehrin gürültüsünden ve trafikten uzak bu küçük sokakta: restoranlar, kitapçılar, galeriler bulunur.
WELCOMME COLLECTİON
Bu galeri, Pazartesi hariç her gün açıktır ve saat: 10.00-18.00 arasında gezilebilir. Giriş ücretsizdir. Zemin katta ziyaretçi bilgi noktası bulunmaktadır.
Sir Henry Wellcome: bir eczacı, girişimci ve koleksiyonerdi. İlaçlar ve ilaç tarihinin yanı sıra, arkeoloji ve etnoğrafya gibi alanlara duyduğu büyük ilgi sayesinde dünyanın dört bir yanından, 1 milyonu aşkın nesne toplamıştır.
30 milyon Poundluk Wellcome Collection, Wellcome’un geniş koleksiyonunun yanı sıra, modeller ve sergilerle tıp, sanat ve insanlık durumu arasındaki ilişkilere ağırlık verir.
Sergiler çok acayip de olabilir, çok güzelde. Antik de fütüristik de, 900 ü aşkın nesne, sürekli sergiyi oluşturur.
Bunların arasında bir giyotin bıçağı ve Napolleon’un dış fırçası da vardır. Çağdaş eserler arasında DNA taraması yapan bir robot ve Mark Quinn’in HİV araştırması yapan heykeli ilgi çekmektedir.
Üst katlarda yer alan Wellcome kütüphanesi, dünyanın tıp tarihine adanmış en kapsamlı kütüphanesidir.
FİTZROY SQUARE
Londra’nın en iyi meydanlarından biri olan bu meydan 1794 yılında Robert Adam tarafından düzenlenmiştir. Merkezindeki dairesel bahçe: 18.yüzyılın sonlarında Robert Adam tarafından tasarlanan tarihi evlerle çevrilidir.
Güney ve doğu kısımları Portland taşından yapılma orijinalliğini korur.
Evlerin önündeki mavi plakalar buralarda yaşamış ünlü sanatçı, yazar ve devlet adamlarının adlarını taşır.
George Berna Shaw ve Virginia Woolf farklı zamanlarda No.29.da yaşamışlardır. Shaw: 1913 yılında sanatçı Roger Fry’a Omega işliğini No.3 te kurması için para vermiştir. Burada düzenli maaşla çalışan genç sanatçıların yarattığı Post-Empresyonist mobilyalar, çömlekler, halılar ve resimler satışa sunulurdu.
FİTZROY TAVERN
Soho, Bloomsbury ve Marylebone arasındaki bu bölge, ilk olarak Daily Expres yazarı William Hickey tarafından “Fitzrovia” olarak isimlendirilmiştir.
1920 den 1950 yılına kadar, Fitzroy: genç aydınlar, yazarlar ve sanatçılar için bir buluşma yeri haline gelmiştir. Onların sıra dışı “Bohem” yaşam tarzları bölgeyi etkilemiştir.
Wels doğumlu sanatçı Nina Hamnett burada “Bohemya Kraliçesi” olarak biliniyordu. Bölgenin diğer ünlü ziyaretçileri ise: George Orwell, Dylan Thomas ve Jacob Epstein.
Bölgenin ilk pub’ı: Fitzroy Grafton Dükü’nün arazisi üzerinde 1833 yılında inşa edilmiştir ve 1897 yılında Earl Russel tarafından dizayn edilmiştir. Pub’ın alt katında: “Yazarlar ve Sanatçılar Bar” ın da aralarında çeşitli ünlü yazar ve ressamların da bulunduğu eski müşterilere ait fotoğraflar sergilenmektedir.
CHARLOTTE STREET
Burası aynı zamanda “Bloomsbury Street” olarak da bilinir.
19.yüzyılın ilk yarısında, varlıklı semt sakinleri Bloomsbury’den batıya taşınınca bölge bir anda sanatçıların ve Avrupalı göçmenlerin akınına uğrayarak Soho’nun bir uzantısı haline gelmiştir.
Ressam John Constable No.76.da yıllarca hem yaşamış hem de çalışmıştır.
Yeni semt sakinlerinden bazıları Oxford Street’teki giyim mağazalarına ve Tothenham Court Road’daki mobilya mağazalarına yenilikçi tasarımlarla hizmet veren atölyeler kurmuştur. Diğerleri makul fiyatları olan restoranlar açmışlardır.
Halen, restoranlarla dolu olan cadde, kuzeyde 180 metrelik bir ve 1964 yılı yapımı; TV, radyo ve telekomünikasyon anteni olan Telecom Tower’ın gölgesi altındadır.
POLLOCK’S TOY MUSEUM
1.Scala Street.Greater.adresindedir. Her gün saat: 10.00-17.00 arasında açıktır. Giriş ücreti yetişkinler için 6 paund ve çocuklar için 5 paund.
Benjamin Pollock 19.yüzyıl sonları ile 20.yüzyıl başlarında Victoria döneminde ün yapmış bir kukla tiyatrosu ustasıydı. Yazar Robert Louis Stevenson, Pollock’un düzenli müşterilerinden biriydi.
Covent Garden Monmouth Street’te 1956 yılında: Monmouth Street’de küçük bir tavan odasında açılan müze, 1969 yılında bugünkü yerine taşınmıştı. Çünkü: koleksiyon tavan için çok büyük hale gelmişti.
Bu küçük müze, Side Street üzerinde 18 ve 19.yüzyıllardan kalma, orijinal halini korumuş, iki evden meydana gelmiştir. Müze: Benjamin Pollock’un torunu tarafından işletilmektedir.
Müzedeki son salon Pollock’un tiyatrolarında kullandığı kuklalara ve sahnelere ayrılmıştır. Burada, ayrıca Pollock’un atölyesinin bir kopyası da görülebilir.
Küçük salonlar, dünyanın dört bir köşesinden gelen tarihi oyuncaklarla doludur. Bebekler, kuklalar, trenler, arabalar, yaratıcı oyuncak setleri, sallanan güzel bir at ile Victoria dönemi bebek evleri, bunların arasındadır.
Özellikle: 4000 yaşındaki, Mısırlı kil fare ilgi çekmektedir. Yaralı-bereli asırlık ayı oyuncağı da görülebilir.
Okul tatilleri döneminde, burada canlı oyuncak tiyatro gösterileri düzenlenmektedir.
Çıkıştaki zemin kattaki etkileyici oyuncak dükkanına uğramayı ihmal etmeyin.
THE CARTOON MUSEUM
35.Little Russel Street.WC1 adresindedir. Tottenham Court Road Statino veya Holborn Station’a 5 dakika yürüyüş mesafesindedir.
1988 yılında karikatüristlerden oluşan bir gurup: İngiliz karikatür sanatı eserlerinin korunması için bir müze kurma amacıyla “Karikatür Sanatı Vakfı” adı altında bir araya geldiler. Küçük mekanlarda, on yıllık süreçte devam eden sergilemeler: 2006 yılı Şubat ayında Brıtish Museum yakınlarındaki “Karikatür Müzesi” ile devam ettirildi.
Londra’nın tek mizahi çizimler müzesinde politik karakterlerden, yeni ve eski çocuk kitaplarındaki orijinal eserlere kadar yüzlerce görülmeye değer parça vardır.
Bu parçalar: orijinal İngiliz çizgi film, çizgi roman ve geçmiş görüntülerden oluşan 3 ana galeriden oluşmaktadır.
Bu galerilerdeki sergi 18. yüzyıl başlarındaki İngiliz sanatçılarına odaklanır.
Bu dönemde sanatçılar ciddi politik görüşlerini sergilemek için oyuncu çizimler kullanıyorlardı. Sergi 20. yüzyıl çocuk karikatür dergileri ile devam eder ve The Beano ve Dandy gibi örnekleri görmek mümkündür.
Bazı yeni politik karikatürler olsa da, I. Dünya Savaşı çizimleri hala aynı duyguyu hissettirir. Müze kütüphanesinde animasyon, karikatür ve çizgi film içerikli 4000’den fazla kitap vardır.
MUSEUM STREET
Runs from New Oxford Street. To Great Russell Street.
British Museum’un karşısında Museum Street vardır ve eşsiz bir mağaza olanağı sunar. Köşedeki Museum Tavern Viktorya dönemi iç dizaynı, maun ve baskılı cam tasarımının yanı sıra farklı çeşitte kaliteli İngiliz birası sunar.
Abbott and Holder (No 30) İngiliz tabloları, çizimleri ve 250 yıllık baskılar konusunda uzmanlaşmıştır. Atlantis (No 49) 1922 yılından beri gizemli kitaplar satmaktadır.
Ayrıca klasik seramikler, heykellerin pek çok ilginç eserin kopyalarını satan mağazalar da bulunmaktadır.
Burada: telefonunuza indireceğiniz bir program ile, Londra şehrinin eski fotoğraflarını yükleyebiliyorsunuz. 103 tane yerin favori görüntüsünü telefonunuza yüklerseniz, yeni halleriyle eski hallerini karşılaştırabilirsiniz.