Hekimhan, Malatya il merkezi arasındaki uzaklık: 85 km. Hekimhan, Kangal arası uzaklık: 76 km.
TARİHİ
İlçe, MÖ 2’nci yüzyıl ile MS 14’ncü yüzyıllar arasında yoğun olarak kullanılan İpek Yolu-Bakır yolu güzergahında bulunmuştur. 13’ncü yüzyılda bölgede Selçuklular hakimdir. Aynı dönemde, devrin ünlü doktorlarından Ebu-l Hasan El Hekim: tarafından günümüzde ilçe merkezinde bulunan ve “Taşhan” olarak bilinen han yaptırılmıştır.
“Han-ı Hekim” olarak isimlendirilen bu han, daha sonra kurulan ilçeye “Hekimhan” isminin verilmesine vesile olmuştur. (ayrıntı aşağıda) Osmanlı döneminde, 1656-1661 yılları arasında Köprülü Mehmet Paşa, ilçede bulunan hanı askeri amaçlı kullanım için onarttırmıştır.
Bu dönemde, Selçuklulardan kalan hana ek, Köprülü Mehmet Paşa Camisi yaptırılmıştır.
Hekimhan, 1 Temmuz 1921 tarihinde ilçe statüsü kazanmıştır.
GENEL
Malatya ilinin en gelişmiş ilçesidir. İlçe, Doğu Anadolu bölgesinin Yukarı Fırat bölümünde yer alır. Dağlık ve engebeli bir yapıya sahiptir. İlçe merkezinin rakımı 1040 metredir. Dağlar dik ve ormansız olduğu için sık sık taşkın ve erozyon olmaktadır.
İlçede ortadaki kayalık tepenin ismi “Zurbahan” dır. İlçede tipik karasal iklim hüküm sürer ve buna bağlı olarak yazlar sıcak ve kurak, kışlar kar yağışlı ve soğuk geçer.
İlçenin akarsuları Kuruçay ve Yağca çayıdır. İlçe toprakları demir ve krom madeni bakımından oldukça zengindir. İlginç bir durum, ilçede pusulalar doğru yönü göstermez, çünkü dağı taşı demirdir.
Öte yandan, ilçenin toprağında da yoğun asbest bulunduğu söyleniyor. Son yıllarda ilçede kayısı üretimine ağırlık verilmiştir. Halkın başlıca geçim kaynağı kayısı üretimidir. Kayısı yanında cevizi de ünlüdür.
HEKİMHAN CEVİZ, MADEN VE KÜLTÜR FESTİVALİ
Festival, her yıl Temmuz ayı içinde yapılmaktadır. Hekimhan ilçesinin turizm potansiyelini arttırmak, ulusal ve uluslararası düzeyde tanıtımı yapılmak için yapılan festival 2009 yılından bu yana düzenleniyor.
HEKİMHAN MEHMET EMİN SUNGUR MESLEK YÜKSEK OKULU
Malatya Turgut Özal Üniversitesine bağlıdır. 1997 tarihinde kurulmuştur. Başlangıçta teknik programlar bölümü bünyesinde: Maden, Bahçe Ziraatı ve Arıcılık programları açılmıştır. 2001-2002 öğretim yılında, okul kendi kampus alanında eğitim-öğretime başlamıştır.
GEZİLECEK YERLER
TAŞHAN
Taşhan’da üç ayrı kitabe vardır. Yapının yapım aşamaları ile ilgili bu kitabeler şunlardır:
Birinci kitabe
Hanın kapalı bölümünde kapı üstündeki birinci kitabede: hanın birinci kısmı olan, kuzeydeki eski kısmın Selçuklular döneminde, tahta çıkmadan önce Malatya valisi olarak görev yapan, 1218 yılında, I. Izzettin Keykavus (1210-1219)tarafından, devrin ünlü hekimlerinden Malatyalı Ebu’l Hasan oğlu Selim El-Malati’ye yaptırıldığı yazılıdır.
Aynı kitabe, Ermenice ve Süryanice yinelenmiştir. Süryanice yazılmasının sebebi, o dönemde dünya ticaret dilinin Süryanice olmasıdır. Ayrıca, bu durum o dönemde bölgede büyük bir Süryani topluluğunun bulunduğunu da gösterir.
Daha sonra hanı yapan hekimin hekimliğine vurgu yapılarak halk arasında han “Han-ı Hekim” olarak yani “Hekimin Hanı” olarak isimlendirilmiştir.
İkinci kitabe
Avlulu bölümün kapısı üstündedir. I. Alaeddin Keykubad döneminde (1229-1237) yapıldığı belirtilmektedir.
Üçüncü kitabe
Kapalı bölümdeki üçüncü kitabede, 16’ncı yüzyılda onarımı gösterir. Köprülü Mehmet Paşa, Sadrazamlığı sırasında (1661-1665) Anadolu’da Celali isyanlarını bastırmak için Anadolu’ya geçtiğinde, Taşhan’ın birinci bölgesine ek olarak ikinci bölmesini, Camiyi ve Hamamı yaptırmıştır. Bu üçüncü kitabede, Sultan Mehmet Han ve Köprülü Mehmet Paşa unvanları geçer.
Mimari özellikleri
Yapı: Selçuklu sultan hanları geleneklerini devam ettirir. Önden revaklı, kare avlu, avluyu takiben de hol kısmından oluşur. Dikdörtgen planlı ve avlulu, eyvanlı yapı gurubundadır. Eski Malatya’daki büyük hanın sitilini yansıtır.
Avlunun çevresine yapılan, ikinci kısım ise Osmanlılar döneminde Köprülü Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Burası, günümüzde iş yerleri olarak kullanılmaktadır.
Ölçüleri birbirini tutmayan odalarca sarılmıştır. Girişin sağ ve solundaki kare planlı odaların üstü beşik tonozlarla örtülü olup, içlerinde birer ocak vardır.
Çünkü, bu yerler Köprülü devrinde günümüzdeki hükümet daireleri yerine devlet iaşe konağı olarak kullanılmak üzere yaptırılmıştır. Üç nefli kapalı bölümün batı duvarı payandalarla güçlendirilmiştir.
Yapı bezemesizdir. Osmanlı döneminde yoğun tamirat görmüş olan han, 1987 yılında restore edilmiştir. Han ismiyle ilgili bir rivayet var. “Mısır’dan Malatya’ya sürgün edilen Emrullah isimli bir hekim, cezasını çekip İstanbul’a dönüşünde burada bulunan Taşhan’da bir süre konaklamıştır.
Bu süre içinde hanın yıkılan yerlerini tamir ettirip, üzerine ismini yazdırmıştır. Bu han yapısına izafeten buraya “Hekimin Hanı” denilmiştir. “
KÖPRÜLÜ MEHMET PAŞA CAMİSİ
Cami, Taşhan’ın kuzeydoğusundadır.
Ana mekanın giriş kapısı üzerinde, talik hatla yazılmış bir kitabesi vardır. Bu kitabede caminin 1661 yılında yapıldığı yazılıdır. Cami, 1656-1661 yılları arasında Köprülü Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Son cemaat yeri karşısındaki muslukların üzerinde ise, onarım kitabesi vardır ve tarih olarak 1815 yazılıdır.
Son cemaat yeri revaklıdır. Beş küçük kubbe, burayı örter. Ana mekan dikdörtgen şeklindedir. Ortada bulunan büyük kubbe, iki yana doğru beşik tonozla genişletilmiştir.
Kubbe sekiz kasnak üzerine oturur. Giriş kapısının tam karşısına rastlayan mihrap gayet sadedir, hiçbir süsleme yoktur. Caminin batı duvarına bitişik tek minarelidir.
KÖPRÜLÜ MEHMET PAŞA HAMAMI
Taşhan’ın doğu duvarına bitişiktir.
Kitabesi yoktur, bu yüzden ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmez. Ancak Köprülü Mehmet Paşa camisinin yapıldığı tarihte, Köprülü Mehmet Paşa tarafından vakıf edildiği tahmin edilmektedir. (1660-1661) Hamam, günümüzde oldukça harap durumdadır. Giriş kapısının üstü, eğimli çatıyla örtülüdür. Oradan da soyunma bölümüne geçilir.
Burası kare şeklindedir, üstü kubbe ile örtülüdür. Soyunma kısmından soğukluk kısmına geçiril, burası beşik tonozla örtülü, dikdörtgen şeklinde uzunca bir holdür.
Burayı küçük bir mekan izler. Batı duvarındaki küçük bir kapı ile halvet bölümüne geçilir. Burası da bir kubbeyle örtülüdür. Soyunma zemininin doğu duvarına bitişik külhan bölümü vardır.
SUROHAN KİLİSESİ
İlçe merkezinde Kaymakamlık binasının arkasındadır.
Kilise, 16’ncı yüzyılda yapılmış Surp Pirgıç Ermeni Kilisesidir. Kitabesi yoktur. Yapı 1934 yılına kadar bir dönem hapishane olarak kullanılmış olup günümüzde yıkık durumdadır. Yapı dikdörtgen planlı, basit bazilika tipindedir. Yan cephe duvarında bulunan kabartma haç işaretlerinden Bizans döneminde yani 1500’lü yıllarda kilise olarak kullanıldığı düşünülmektedir.
ŞIRZI’DA BULUNAN HİTİT HİYEROĞLİF KİTABESİ
İlçe merkezine bağlı Şırzı köyünde, köye yarım saat mesafede “Ören” denilen yerde büyük bir şehir harabesi vardır.
Harabelerde taş duvarlar kolayca görülmektedir. Toplanan çanak-çömlek parçaları harabelerin Roma dönemine ait olduğunu gösterir. Bizi ilgilendiren Hitit hiyeroglif kitabesi: Şırzı köyünün, 2 kilometre güneyinde, Ören denen kalıntılara 1 saatlik uzaklıktadır.
Ören harabeleri Roma dönemine aittir, ancak kitabenin bulunduğu yer, Ören harabelerinin bulunduğu yerden 1 saat uzaklıkta olduğuna göre, kitabenin Ören ile ilgisi yoktur.
Kitabe, dağ silsilesinin batı yamacında, vadiye manzarayı kapayan küçük ve tabii bir sed üzerindedir. Kitabe, meyilli toprakta, müstakil olarak duran 2.5 metre eninde ve 1.5 metre boyunda büyük bir kaya bloku üzerindedir. Yamacın üstünde görülen kayalar kopmuştur. Kitabede satırlar: sağdan-sola, aşağıya doğru meyilli gider.
İşaretler tamamen amudi olarak sıralanmıştır. Bu tanzime bakılınca, kitabe yazıldığı zaman, kaya şimdiki yerinde durmuş olmalıdır. Kaya civarında hiçbir bina ve tapınak izine rastlanılmamıştır.
Buna istinaden, kayanın muhtemelen Hitit döneminde aşağıya düştüğü ve kitabenin bu hadiseyi veya herhangi bir hadiseyi canlandırma veya hatırlatmak amacıyla yazıldığı düşünülmektedir. Evet, sonuç, kitabede yazılı metin okunamamış, çözülememiştir, yani kitabede neler yazdığı bilinmiyor.
HASAN AĞA ÇEŞMESİ
Hasan Ağa Çeşmesinin ilginç bir hikayesi var, hatta çeşme, Hekimhan’daki ilk yerleşim ile ilgili bağlantı da yapıyor. Şöyle ki: Köprülü Mehmet Paşa: İstanbul’dan sefere çıktığında Hekimhan’a gelince her yerin yemyeşil ormanlar ve bol sularla dolu olduğunu görür. Burada ordusu ile birlikte dinlenmeye çekilir. Bu sırada askerlerin bir kısmı çevrede geziyorlarmış.
Günümüzdeki Hasan Ağa çeşmesinin bulunduğu yere gelmişler, burada küçük bir derenin aktığını görürler. Ancak bu küçük derenin içinde bir kırmızılık da akmaktadır. Askerler suyu takip ederler, bir yaralı adam görürler ve adamın kanı, dereye karışıp akmaktadır. Hemen Paşa’ya haber verirler.
Paşa: hekimle birlikte yaralı adamın yanına gelir, adamı hekime muayene ettirir, hekim “Paşam adamın bir canı kalmış, kurtulma ümidi yok” der. Paşa: hekime hitaben “Ya bunun canını kurtarırsın, ya da senin kanını bunun kanına katarım” der.
Bunun üzerine hekim, üç gün içinde yaralı adamı iyileştirir. Paşa: adama kim olduğunu sorar. Yarası iyileşen adam “Hekim olduğunu, ilaç yapmak için buralara geldiğini ancak eşkıyaların kendisini yaraladığını” söyler.
Köprülü, ormanda yaşayan eşkıyaların önlenmesi için, bulundukları yerdeki ormanı kestirir, bir yer açtırır, buraya bir han, bir hamam, bir de cami yaptırır. Ardından, bunların çevresine birkaç ev yaptırır ve bu suretle günümüzdeki Hekimhan’ın ilk yerleşimi yaratılmış olur.
HEKİMHAN KONAKLARI
Ahmet Ali Efendi “Yazıcıoğulları Konağı”
Ahmet Ali Efendi, I. Dünya savaşında Yemen’de Yüzbaşı olarak savaşmıştır. Savaş sonrası Hekimhan’da Belediye Başkanlığı yapmıştır. Yaptırdığı konak günümüzde hala ayaktadır ve “Camcı İhsan Yazıcıoğlu’nun evi” olarak tanınır. Üzerinde herhangi bir tarihi kayıt yoktur.
Müftülerin “Camcı Ömer Alpay Konağı”
İlçe merkezine bağlı Müftüler kasabasındadır.
Konak üzerinde bir taş kitabe vardır. Kitabesinde, Bakara suresinin ayeti ve 1325-1327 tarihleri yazılıdır. Ayrıca, taş kitabesinin aynısı, girişte tavan tahtaları üzerine de yazılıdır. Binayı ilk olarak Hüseyin Ağa’nın babası Nedim Ağa yaptırmıştır.
Bu kişi Sultan Reşat’ın culuy törenine katılmıştır. Osmanlı döneminde Müftüler kasabasının idari işlerini bu binadan yürütmüştür. Müftüler günümüzde Özkul soyadı ile bilinen bir ailedir. Bu bina daha sonra miras olarak Camcı Ömer Alpay’a geçmiştir.
GİRMANA KANYONU
İlçe merkezine 20 km uzaklıktaki Girmana beldesindedir. İpek Yolu beldesinin yeni ismi “Girmana” olmuştur.
Kanyon tarihi İpek yolu güzergahı üzerindedir. Dik kayalar ve doğal taraçalara sahip kanyonun tektonik hareketler sonucunda 35 milyon yılda oluştuğu sanılıyor.
Kanyonun ortasından “Kuruçay” akıyor. Burada: dağcılık, yürüyüş ve rafting yapılabilir. İl Özel İdaresi tarafından kanyona stabilize yollar açılmıştır.
Vadide: 4.200 metrelik yürüyüş parkuru, 700 metre ahşap görünümlü trabzan, 11 kameriye ve 25 piknik masası vardır. Ayrıca, köprüler ve banklar bulunmaktadır.
Yürüyüş parkuru yanlarına ise 11 bin çam fidanı dikilmiştir. Ziyaretçilerin hafta sonu kalabilmeleri için bungalov evler yapılması düşünülmektedir.
Kanyonda, kuruçayın üzerinde bir köprü bulunuyor. Bu köprünün ismi “Kızlar köprüsü” dür. Rivayete göre, yörede 150 yıl önce birbirlerini seven iki genç kanyonda buluşurmuş.
Delikanlı, suların yükseldiği dönemde, kayadan çıkan çam ağacının dalını eğerek Kuruçay’dan geçip karşı kıyıda sevdiği kızın yanına gidermiş. İki sevgili yine bir gün çayın iki yakasında karşı karşıya gelmişler.
Delikanlı, sevdiğinin yanına gidebilmek için ağacın dalını eğdiği sırada, dal kopmuş ve delikanlı sulara kapılmış ve ölmüş. Sevdiği kız, kendinden sonrakilerin böyle bir acı yaşamaması için çeyizini satarak buraya ahşap bir köprü yaptırmış ve bu köprü yıllarca kullanılmış. Adı “Kızlar köprüsü” olarak bilinen bu ahşap köprünün hikayesi dilden dile aktarılmıştır.
YAMADAĞI VE YAMADAĞI KAYAK MERKEZİ
Sivas ve Hekimhan arasında kalan Yama Dağı, 2500 metre yüksekliktedir. Buraya yapılması düşünülen Yamadağı Kayak Merkezi, Sivas-Kahramanmaraş ve Erzincan yöresindeki kayak severler tarafından kullanılabilecektir.
Yama dağında zirvede bir de NATO hava üssü bulunuyor.
Yamadağı Kayak Merkezi
2011 yılında temeli atılan ve bugüne kadar faaliyete geçemeyen Yama Dağı Kayak Merkezinde hazırlıklar sürdürülüyor. Burada 70 yataklı bir otel ve 1250 metre uzunluğunda teleski tesisleri hazırlanıyor.
Kayak alanında, 335 metre kot farklı yaklaşık 1700 metre uzunluğunda 1’nci etap kayak alanı ve 382 kot farklı yaklaşık 1500 metre uzunluğunda 2’nci etap kayak alanı olmak üzere 2 adet pist yer alacaktır.
Evet tüm bunlar güzel de, tesis henüz açılmamış, çünkü özellikle Malatya-Sivas karayolunun 110’ncu kilometresi ile, kayak merkezi arasındaki ulaşıma sağlayacak ara yol, kış aylarında hizmet verebilecek durumda değilmiş.
Yaklaşık 18 kilometrelik yolda, kış aylarında yaklaşık 2 metrelik kar birikmesi, ulaşımı imkansız hale getiriyormuş.
DİPSİZ GÖL
İlçe merkezine bağlı Hasançelebi Beldesindedir. Göl, Hasançelebi beldesine 7 km uzaklıkta Yama dağı eteklerinde Baskinik köyünün hemen yanındadır.
Yamadağların tepesindeki krater gölünün deniz seviyesinden yükseklik 1700 metredir. Gölün derinliği bilinmiyor ama 100 metre civarında olduğu tahmin ediliyor.
Gölün bugüne kadar kuruduğu görülmemiştir. Gölde yaşayan sülükler toplanıyor ve şifa kaynağı olarak kullanılıyor. Bu sülükler yüzünden, göle “Sülüklü göl” de deniliyor.
Çevre yörelerden birçok vatandaş, sülükler yüzünden Dipsiz gölü ziyaret ediyorlar. Gölün çevresi, Malatya Valiliği tarafından düzenlenerek mesire alanı haline getirildi.
Gölün çevresi teraslama yapılarak ağaçlandırılmış, kamelyalar yerleştirilmiştir. Buraya piknik amaçlı gelenler yanında, çadır kuranlar da bulunuyor.
Gölün hemen yanı başında bir kilise kalıntısı vardır. Ayrıca çeşitli eski dönemlere ait mezarlar bulunuyor. Ancak buraları kaçak define arayıcıları tarafından delik deşik edilmiştir.
Göl ile ilgili diğer rivayetler, efsaneler şunlardır: “Gölde çok eskiden ağırlığı 50 kiloyu bulan balıklar yaşarmış. Göl adeta balık üretme çiftliği gibiymiş. Ama dinamit gibi patlayıcılar atılmış, hatta göle elektrik verilerek balıklar yok edilmiş.
Ancak bugün, gölde küçük balıklar yaşıyor. Ayrıca, hiçbir yerde yaşamayan Angut kuşlarının göl çevresinde yuva yapıp çoğaldıkları ifade ediliyor. Angut kuşları ilginçtir, kayalara yumurta bırakırlar, yumurtalardan yavru çıkar, erkek Angut kuşu ayrı tepede, dişi Angut kuşu ayrı tepede durarak yavruları sürekli izler, yavruları gölde büyüyüp bağımsız yaşayabilecek duruma gelince yavruları da alıp orayı terk ederler. Hatta, dipsiz gölde fazla olan su kendiliğinden aşağılara doğru akarak kayısı bahçelerine hayat veriyormuş.”
HASANÇELEBİ ILICA MESİRE ALANI
İlçe merkezine bağlı Hasançelebi beldesinde, beldeye 3 km uzaklıktadır.
Burada oldukça büyük yapay bir göl vardır. Göl ve çevresindeki park alanı, özellikle yaz döneminde güzel manzaralar sunuyor. Piknik yapılabiliyor, gölde bulunan sandallarla sandal gezisi yapılabiliyor.
ŞIPŞIPI
Şıpşıpı, kayaların çıkıntılarından süzülen damlaların şıp şıp seslerinden esinlenilerek isimlendirilmiştir. Şelalenin eteğindeki kayalardaki arapsaçı benzeri bitkilerin üzerindeki damlacıklar kışın soğuğunda oldukça güzel manzaralar yaratır. Şıpşıpı suyunun geçtiği bahçelerde sık meyve ağaçları, ceviz, kayısı ağaçları görülebilir.
Gelelim eskilere, eskiden halk şıpşıpı’ya ziyaret için gidermiş. Hekimhan ve çevresinde sıtma hastalığına yakalananlar şıpşıpının damlayan sularından içer, kayaların arasından çıkan suyun birikintisinde yıkanırmış. Dilek ve muratlarının olması için kayalara, ağaçlara çaput bağlar, mum yakarlarmış. Suyun yatağındaki değirmen, yakın geçmişe kadar çalışıyormuş.
Yine, Şıpşıpı denen bahçedeki arasından su geçen taşla ilgili bir efsaneden söz etmek istiyorum “Kurtuluş savaşı sırasında istila edilen yerlerden biri olan Hekimhan’da, güzelliği dillere destan genç bir kız yaşarmış. Düşman askerleri bu kızı “Şıpşıpı” denilen yerde görmüşler ve peşine düşerek ona saldırmayı amaçlarlar.
Genç kız, namusunu kurtarma için ağlaya ağlaya “Allahım ya beni taş et, ya da kuş et” demiş ve o anda taş kesilmiştir. Genç kız Allaha yalvarırken, ağladığı için de bu taştan tuzlu su akmaktadır. Şıpşıpı denilen yerin bu adı almasının sebebi de göz yaşlarının şıp şıp akmasından kaynaklanmaktadır.
ÇİMENLİK KALESİ
İlçe merkezine bağlı 32 km uzaklıktaki Çimenlik mahallesinin 3 km kuzeyinde yüksekçe bir yerdedir.
Kalenin Roma döneminden kaldığı düşünülüyor. Bu alanda: ana kayaya oyulmuş (sarnıç şeklinde) iki adet su biriktirme kuyusu bulunmuştur. Ayrıca bu kuyulara yönlendirilmiş oyuk şeklinde su arkları, alan yüzeyinde kaba ve ince seramik parçaları, mimaride kullanılabilecek düzgün kaba yontu taşlar ve yüzeyinde moloz taş olması bu düşünceyi desteklemektedir.
Ayrıca ana kayanın aşağı kısımlarında kültür toprağı yüzeyinde de seramik parçalarına rastlanmıştır. Çimenlik kalesi alanı Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır.
ÇAĞNA
İlçe merkezinde Emniyet müdürlüğünün arkasına düşen uçurumun adı “Çağna” dır.
Çağna: nice ölümlere, intiharlara, tarihi acı olaylara şahitlik etmiştir. Eskiden telef olan, mundar olan, belediye görevlilerince zehirlenen hayvanlar da buradan atılırmış. Böyle günlerde kartallar, leş yiyen hayvanlar bayram ederlermiş. Halktan bazıları, birbirleriyle dövüştüklerinde ve tartıştıklarında beddua ederken “Çağna harcı, git Çağna’dan kendini at, temizle” diye söylermiş. Çağna’ya günümüzde Belediye tarafından güzel bir pak yapılmıştır.
Malatya Yazıhan hakkındaki gezi yazım için Yazıhan