Antakya Reyhanlı

Antakya Reyhanlı

Antik dönemlerden kalan höyük kalıntılarıyla öne çıkan bir yöre. Bunun dışında, Cilvegözü sınır kapısının girişinin buradan olması da, buraya ayrı bir özellik katıyor.

Antakya Reyhanlı

ULAŞIM:

Avrupa’nın, Ortadoğu kapısı olan “Cilvegözü” sınır kapısı, ilçe sınırları içindedir. E-5 karayolu, buradan geçer. Avrupa’dan gelerek, Ortadoğu ve Afrika’ya gidecek kara nakil araçları, Reyhanlı Cilvegözü sınır kapısından geçiyor.

Reyhanlı-Hatay havaalanı arasındaki uzaklık: 57 km. Reyhanlı-Cilvegözü sınır kapısı arasındaki uzaklık: 8 km. Reyhanlı-Suriye-Halep şehri arasındaki uzaklık: 55 km. Reyhanlı-İstanbul arasındaki uzaklık: 1200 km.

Antakya Reyhanlı

TARİHİ:

Reyhanlı, ismini: yöreye yerleşen bir Türkmen aşiretinden almıştır. İlçe sınırları içerisindeki “Tel Cudeyde” höyüğünde, MÖ.6100 yıllarına kadar inen buluntulara rastlanmıştır. Yine aynı yörede bulunan “Tel Aççana” höyüğünde ise, MÖ.3300 yıllarına kadar iner yerleşim bulunduğu anlaşılmıştır. Yöre: Hitit yönetiminde uzun yıllar kalmıştır.

Antakya Reyhanlı

Burası, önceki tarihlerde “İrtah” adı ile anılan bir yerleşim yeridir. 16.yüzyıldan itibaren, göçebe olarak gelen Türkler, buraya yerleşmişlerdir. Daha sonra Reyhanlı ismini alan kasaba, 1918 yılında Fransızlar tarafından işgal edilmiş, 1938 yılında ise işgalden kurtarılmıştır. İlçe, Anavatana katıldığı, 1939 yılında, ilçe statüsü kazanmıştır.

Antakya Reyhanlı

GENEL:

Suriye ile ülkemiz arasındaki “Cilvegözü” sınır kapısı, bu yörededir. Bu sınır kapısı: Türkiye’nin ikinci büyük sınır kapısıdır.

Antakya Reyhanlı

Bölgede Akdeniz iklimi hakimdir. Devlet Planlama  Teşkilatı tarafından yapılan araştırmaya göre: Türkiye’nin en zengin ilçesidir.

Antakya Reyhanlı

İlçe ekonomisi genellikle tarıma dayalıdır. Amik gölünün, 1972 yılında kurutulmasından sonra: bölgede, pamuk ve buğday üretimi artmıştır. Ürün çeşitleri bakımından: pamuk ve hububat önemli paya sahiptir. Ayrıca: büyük baş hayvancılık yapılmaktadır. Sanayi tesisleri olarak ise: çırçır ve prese fabrikaları, iplik ve un fabrikaları bulunmaktadır.

Hatay Devlet Başkanı Tayfur Sökmen, Reyhanlılıdır. Hatay Millet Meclisi, 23 Haziran 1939 tarihinde, Türkiye’ye katılma kararı alır.

Antakya Reyhanlı Tuzda Tavuk

NE YENİR-NE İÇİLİR:

Reyhanlı yöresinde en öne çıkan yerel lezzet: tuzda tavuktur. Tüm tavuk, sert tuz ile kaplanıyor ve fırına atılıyor. Uzun süre fırında kalıyor ve çıktığında ise, tuz nedeniyle sertleşen tavuk, sert bir cisimle kırılıyor.

Çünkü, tuz bütün yağı çekip bir  de üstünde kuruyunca, iyice sertleşiyor. Tuzun altından çıkan tavuk ise, oldukça lezzetli. Etleri lime-lime geliyor. Yanında salata veya ayran düşünebilirsiniz.

Antakya Reyhanlı

GEZİLECEK YERLER:

Antakya Reyhanlı Mustafa Şevki Paşa Külliyesi Camii

MUSTAFA ŞEVKİ PAŞA KÜLLİYESİ:

Reyhanlı çarşı merkezindedir.

Külliye: cami ve medreseden oluşur.

Reyhanlı merkezinde önemli bir cami olarak kabul edilmektedir. Paşa, bu camiyi, başka bir caminin yerine yaptırmıştır.

Yapılış tarihi, 1912 yılıdır. Enine dikdörtgen planlıdır. Taç kapı: sivri kemerlidir.

Caminin kuzeydoğusunda bulunan minaresi, iki şerefelidir.

Kuzey, doğu ve batısında, avluya girişi sağlayan birer kapısı vardır.

Doğu ve kuzey kapıları üzerinde, kitabe bulunur.

Camiyi yaptıran Mustafa Şevki Paşa’nın mezarı Kırıkhan ilçe merkezindeki Beyazıd-ı Bestami Külliyesindedir.

Antakya Reyhanlı Yenişehir Camii

YENİŞEHİR CAMİİ:

İlçe merkezinde, Reyhanlı Devlet Hastanesinin yakınlarındadır.

Külliye: cami ve medreseden oluşur. Caminin batısında: eski bir değirmen bulunur. Cami ve medrese, 2008 yılında restore edilmiştir. Caminin giriş kapısı üzerindeki kitabede, Hicri 1317 yılı yazılıdır. Cami: dikdörtgen planlıdır.

Kırma çatısı kiremitle örtülüdür. Giriş kapısının üstünde, mahfil kısım bulunur. Minber taştan yapılmıştır. Caminin minaresi, kalın gövdeli ve tek şerefelidir. Medrese, caminin kuzeyindedir. İki tane girişi bulunur.

Antakya Reyhanlı Cemil Meriç Kültür Evi

CEMİL MERİÇ KÜLTÜR EVİ:

Ünlü yazar ve şair Cemil Meriç, 1916 yılında Reyhanlı’da doğmuştur. Yazarın doğduğu ev, günümüzde müze yapılmıştır.

Aslına uygun olarak düzenlenen evin bir katı: tamamen onun ve ailesinin kronolojik hayat hikayesi ve eserlerinin bulunduğu bir yer olarak tasarlanmıştır.

Müzede: sohbet ve okuma odaları, ziyaretçiler için buluşma, dinlenme ve okuma olanağı sunulmaktadır. Ayrıca: ışık, ses ve görsel efektlerle zaman içinde bir yolculuğa çıkılmaktadır.

Cemil Meriç, 1987 yılında 71 yaşında hayatını kaybetmiştir. Mezarı İstanbul’dadır.

Antakya Reyhanlı Sultan Gelin Evi

SULTAN GELİN EVİ:

1973 yılında, Yönetmen Halit Refiğ tarafından burada bir film çekiliyor. Baş rolde: Türkan Şoray. Sultan Gelin filminin çekildiği ev, Reyhanlı ilçe merkezinde halen ayakta kalmış.

2 katlı toprak ev, film için mekan olarak seçilmiş. Ancak, filmin çekildiği dönemde, gayet büyük ve güzel bir yapı olan ev; günümüzde, kullanılmayacak hale gelmiş.

Zamanla: odalar yıkılarak, yerine binalar yapılmış. Günümüzde, bu binaların kuşattığı alanın tam ortasında kalmış durumda.

TEL AVARE KÖYÜ:

İlçenin batısında, Kızılark çayının hemen kuzeyindedir. Höyük üzerinde, Büyük Avare köyü bulunmaktadır. Buraya yerleşenlerin, su ihtiyaçlarını: Kızılark çayından karşıladıkları düşünülmektedir.

1936 yılında, R.J.Braidwood tarafından bulunmuştur. Höyük yüzeyinde: Kalkolik çağ ile Ortaçağ buluntuları toplanmıştır.

ÇATALHÖYÜK:

İlçenin 4 km. kuzeybatısında, Reyhanlı-Kırıkhan karayolunun doğusundadır. Karayolu, höyüğün hemen yanından geçmektedir.

Bu nedenle, höyüğe ulaşım kolaydır. Höyük: ova tabanından, yaklaşık 25 metre yükseklikte ve oval biçimlidir. Boyutları ise: 430 x 265 metredir. Yüzeyden bol miktarda, çanak-çömlek parçaları toplanmıştır.

Hititler, Amik ovasında bir devlet kurdular ve başkent olarak “Çatalhöyük” kullanıldı. Bu devlete: Hatina adını verdiler. O  dönemde, Çatalhöyük adı “Kanula” idi. MÖ.717 yılında, Amik ovasındaki bu Hitit varlığı, Asur kralı Sargon tarafından sona erdirildi. MÖ.8.yüzyıldan sonra, Çatalhöyük bölgesinde de, Asur mühürleri görülüyor.

Antakya Reyhanlı Kızlar Sarayı

KIZLAR SARAYI-KASR-EL BENET:

Reyhanlı-Halep karayolu üzerinde Cilvegözü’nde Tampon bölgede bir dağın yamacındadır.

Kuzey Suriye’nin en önemli dini merkezidir. Hıristiyanlığın ilk yıllarında rahibeler burada eğitilmiş ve bunun için buraya “Rahibeler Manastırı” da denilmektedir.

MS 5’nci yüzyılda, Bizans döneminde yapılan bu saray, Hıristiyanlığın ilk yallarında bölgeyi kontrol altında tutan bir merkezdir.

Saray girişine, iki taraflı kesme iri blok taşlardan oluşan geçitten girilir.

Giriş kısmı yıkılmıştır.

Antakya Reyhanlı Kızlar Sarayı

Kule:

Orta kısmında yüksek kare planlı bir kule vardır. Kule: kırmızı sarı kesme taşlardan yapılmıştır. Kare planlıdır. Kulenin kuzey tarafında: çeşitli odalara ait kalıntılar bulunmaktadır. Bu odalar, muhtemelen Saray muhafızlarına aittir.

Kulenin doğu tarafı:

Günümüzde oldukça harap durumda olan nişler içinde, 8 mezar odası ve bir su deposu görülür. Bu bölümün üstündeki taşlarda bulunan delikler, ahşap çatılı olduğunu kanıtlamaktadır.

Kulenin güney tarafı:

Bizans dönemine ait bir kilise kalıntıları bulunur. Kilise: 20 x 34 metre boyutlarındadır ve define avcıları tarafından tahrip edilmiştir.

Mezarlık:

Kapısı üzerinde: Latin Haçı ve rozet motifi bulunmaktadır. Buna dayanarak, sarayın bir süre Haçlılar tarafından kullanıldığı anlaşılmıştır. Ayrıca, kilisenin güney cephesi alçak kabartma halinde, Suriye süsleme sanatının etkisinde olarak, akanthos yaprakları ve bitkisel bezemelerle süslenmiştir.

Son bir not, Kızlar Sarayı günümüzde tampon bölgede kalmaktadır ve durmak ve gezmek yasaktır. Zaten saraya ait yapılar, sınır hattındaki beton duvarların arkasında kalmıştır.

Antakya Reyhanlı Yenişehir Gölü

YENİŞEHİR GÖLÜ:

Antakya-Cilvegözü yolu üzerinde, Suriye sınırında, Antakya merkeze 40 km uzaklıktadır. Suriye sınır hattının hemen yanı başındadır. Sınır duvarları, gölden rahatlıkla görülür.

Yapay bir göldür. Sonradan suların biriktirilmesiyle oluşmuştur. Gölün oluşumuyla ilgili ilginç bir hikaye vardır.

Antakya Reyhanlı Yenişehir Gölü Köprüsü

Buna göre: “Bir derviş bölgeye gelir, ekmek pişiren kadınlardan ekmek ister, kadınlar ekmek vermez, işimiz bitince gel derler. Bu duruma üzülen derviş iç geçirmiş ve ekmeğin yapıldığı kuyudan birdenbire su fışkırmaya başlamış, daha sonra bütün köy sular altında kalmıştır.”

Evet günümüzde gölün çevresi yeşillikler ve ağaçlıklarla kaplıdır, yanında bir cami vardır. Cami, 1317 yılında yapılmıştır. Tek katlı cami, kesme taştan yapılmıştır.

Burası günümüzde piknik yeri olarak düzenlenmiştir. Gölün içinde yapay adacıklar oluşturulmuştur. Ayrıca yapay şelaleler bulunur.

Antakya Reyhanlı Yenişehir Gölü
Sayfiye yerinde: köprü, sandallar, çevresindeki okaliptüs, çınar ve selvi ağaçları bulunmaktadır.

Ağaçlar altında insanlar piknik yaparlar. Çocuklar gölde yüzerler. Bir zamanlar berraklığından dip taşları görülen göl, son dönemlerde biraz bulanıklaşmıştır.

Antakya Reyhanlı Yenişehir Gölü

Göl üzerinde bulunan asma köprü, Boğaziçi köprüsünü andırır.

Gölün çevresinde, 60 yıla yakın bir süredir faaliyette bulunan lokantalar ve çay bahçeleri vardır. Ayrıca gölün alt kenarında tarihi değirmen ve hala kullanılan su kanalları görülür. Göl üzerindeki kurulu asma köprü de ilgi çeker.

Göl kıyısında bulunan pompalar, 24 saat boyunca çalışır ve Reyhanlı ilçesinin içme suyu ihtiyacını gölden karşılar.

Son bir not, buraya yolunuz düşerse, mutlaka “Tuzda Tavuk” yemeği unutmayınız. Muhteşem lezzeti ve gölün güzel manzarasına mutlaka zaman ayırın. Tuzda tavuk, burada 44 yıl önce kurulan bir dinlenme tesisinde yapılmaktadır.

Antakya Reyhanlı İmma Kalesi

İmma Kalesi

Gölün yakınlarında ise, bir zamanlar bir Roma yerleşimi olduğu tahmin ediliyor.

Avlulu kale: kesme taştan yapılmıştır. İnşaatın bir kısmında ise devşirme malzeme kullanılmıştır. Ancak İmma isimli bu kale, 12’nci yüzyılda savaşlar ve depremler sonucu zarar gördüğü ve son olarak 1171 yılında ise yine bir deprem sonucu tamamen yok olduğu bilinmektedir. Günümüzde piknik yeri olarak kullanılmaktadır.

 

TELL ATÇANA ÖREN YERİ-HİTİT SARAYI HARABELERİ-ATÇANA:

Antakya-Reyhanlı karayolunun 22’nci kilometresindedir.

Höyüğün boyutları 750 x 600 metre genişlikte bir alana yayılmıştır. Höyüğün büyük kısmında, Brıtish Museum tarafından, 1936-1938 yılları arasında kazı yapılmıştır.

Höyükteki araştırmalar:

İlk yerleşim: MÖ 3400 yılında başlamıştır. Takip eden dönemlerde ise: Mısırlılar, Mitanlar, Mezopotamya devletleri ve geç Hititler gibi kabileler tarafından kullanılmıştır.

Bu kazılarda höyükte 17 kültür katı tespit edilmiştir. Höyükte 4 ve 7’nci katlarda, büyük Saraylar vardır.

7’nci katta:

Saraylardan en eski olan: Babil kralı Hammurabi tarafından yaptırılmıştır.

4’nci katta:

Bu kattaki saray: Hitit Prensi Half-Lim tarafından yaptırılmıştır. Bu saray, MÖ 18’nci yüzyıla aittir. Bu saraya komşu, MÖ 15’nci yüzyıldan kalma başka bir saray, Kral Nigme-Pa’ya aittir.

Atçana höyüğünün tepesi:

Alalah antik kentinin kalıntısıdır. Alalah şehrinin kalıntıları geniş bir tepeye yayılmıştır.

Alalah şehri: MÖ 3 binlerin sonlarında, Orta Tunç Çağı başlarında “Amoritler” tarafından kurulmuştur. Yamhad (günümüzdeki Halep şehri) Krallığının bir parçasıdır.

İlk Saray: MÖ 2000 yılında inşa edilmiştir.

Şehrin ismi: MÖ 18’nci yüzyıla ait Mari tabletlerinde “Alakthum” ismiyle anılır.

Mari’nin MÖ 1765 yılında düşmesinden sonra: Alalakh şehri; yeniden Yamhad egemenliğine girer.

Halep Kralı I Abba-El: Şehri kardeşi Yarım-Lim’e verdi. Yarım-Lim’in soyundan gelenler tarafından oluşan haneden, 16’nci yüzyıla kadar başta kaldılar.

Yine Mari şehrinde bulunan tabletlere göre: Alalakh şehri, Hitit Kralı I Hattuşili tarafından yok edildi.

Yaklaşık 100 yıl sonra, Alalakh şehriyle ilgili yeni kayıtlar görülür. Bu dönemde; Yamhad kralı İdrimi: MÖ 15’nci yüzyılda doğmuştur. Doğduğu şehrinden kaçar ve Alalakh şehrine gider, şehrin kontrolünü ele geçirir.

MÖ 14’ncü yüzyılda: Hitit Kralı Suppiluliuma: Mitanni Kralı’nı yenerek Alalakh ve Kuzey Suriye’yi Hitit İmparatorluğuna katar.

MÖ 12’nci yüzyılda ise, Alalakh şehri: muhtemelen denizden gelen insanlar tarafından tahrip edildi.

Sonuç:

Burada bulunan objelerin çoğu Hatay Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

TELL TAYİNAT-TAYİNAT HÖYÜĞÜ:

Höyük: günümüzde ilçe merkezinin 17 km batısında ve Asi nehrinin 1.5 km doğusundaki bir tepededir.

Tepe yamaçlar dahil, 700 x 500 metre boyutlarında ve 15 metre yüksekliktedir.

Arkeolojik kazı çalışmalarından önce: “Tayinat Köyü” höyüğün üstünde kuruluydu.

Burası: ticaret yollarının kesişme noktasıdır.

Şehir: MÖ 9 ve 8’nci yüzyıllarda: bir Hitit Krallığı olan Patina Krallığının başkenti “Kinalua” şehridir.

Başkent olan şehir, MÖ 738 yılında: Asur Kralı III Tiglat-Pileser tarafından işgal edilir ve Asur başkentinden yönetilmeye başlanır.

Kazı-Araştırmalar:

Aşağı Şehir:

Şehrin, daha yüksek bir kotunda bulunan “Aşağı Şehirde” bir kale vardır ve kaleye anıtsal bir kapıdan girilir.

1935-1938 yılları arasında yapılan kazı çalışmalarında, burada: Eski Ahit’te “Kral Süleyman Tapınağı” nın tasvirlerini anımsatan bir tapınak kalıntıları bulunmuştur.

Burada: birkaç büyük “Bit-Hilani” tarzı Saray gün ışığına çıkarılmıştır.

2012 yılında, Kanada-Toronto Üniversitesinden bir araştırmacı gurup: höyükte bir insan figürünün başını ve gövdesini belinin hemen altına kadar açtıklarını açıkladılar. Bu figürün kalıntılarının yüksekliği yaklaşık 1.5 metredir.

Toplam yüksekliği ise, 3.5-4 metredir. Figür: siyah-beyaz taştan yapılmış ve sakallıdır. Saçları, sıralar halinde düzenlenmiş, ayrıca bukleler dizisi halinde şekillendirilmiştir.

Figürün: kolları dirsekten öne doğru uzanır, her bir kolda aslan başlı iki kol bileziği vardır. Figürün: sol elinde bir buğday mili ve sağ elinde bir mızrak vardır.

Figürün göğsü: orak şeklinde bir göğüs kafesiyle süslenmiştir. Figürün arka tarafında ise, Luvi Hiyeroglifiyle yazılmış, uzun, kabartma bir yazıt vardır.

Yazıt: Kral Şuppiluliuma’nın başarılarını belgeler.

Muhtemelen MÖ 858 yılında ölen aynı kraldır.

Kendisi: Suriye-Hitit koalisyonunu bir parçası olarak, Asur kralı Şahmaneser III’ün bölgeyi istilasına karşı savaşmıştır.

Yukarı Şehir:

2017 yılı yaz döneminde, Yukarı Kale’ye giden anıtsal bir kapı kompleksi içinde, görkemli bir kadın heykeli bulundu. Bu heykel, muhtemelen Anadolu tanrılarının ilahi anası sayılan “Kubala” heykeli olduğu düşünülür.

Veya antik Tayinat hanedanı kurucusu Taita’nın karısı veya annesi Kupapiyas olabilir. Ancak, heykelin Kral Şuppiluliuma’nın karısı olduğu da düşünülür.

Arkeolog Timothy Harrison: erken Demir Çağ topluluklarında: kadınlar siyasi ve dini yaşamda önemli rol oynamışlardır.

Buluntular, Hatay Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

Antakya Reyhanlı Beş Kardeşler Mağarası

BEŞ KARDEŞLER MAĞARASI:

Ceylanlı köyündedir.

Tipik kaya mezarları görünümündedir. 3 katlıdır. Kayaların üzerindeki üç gözde, pencere delikleri görülür.

Halk arasında Sütlü mağara olarak da isimlendirilir. Buraya bir bey, eşi ve çocuklarının gömülü olduğu tahmin edilmektedir.

Hatay şehir merkezi gezi ve tanıtım yazısı.

Altınözü gezi ve tanıtım yazısı için.

Kumlu gezi ve tanıtım yazısı için. 

 

 

Antakya Belen

Antakya Belen

İskenderun’un hemen yanı başında, küçük bir yerleşim yeri.

ULAŞIM:

Belen-İskenderun arasındaki uzaklık: 15 km. Dolayısıyla, ilçenin İskenderun ile büyük bağlantısı var.

Antakya Belen

TARİHİ:

Burada ilk yerleşimin: Kanuni Sultan Süleyman döneminde, 1552 yılında kurulmuştur. Kanuni; 1552 yılında, Halep ve İskenderun arasında, yeni bir yol ararken, günümüzdeki yerleşim yerinin bulunduğu yerde: 250 geçit korucusu yerleştirir, ayrıca: cami, hamam ve han yaptırır. Böylece, burası bir kasaba haline gelir.

Zamanla: yörenin ismi “Beylan” olarak kullanılmaya başlanır. 1885 yılında Belediye teşkilatı kurulur ve 1991 yılında ise fiilen ilçe olur.

Antakya Belen

GENEL:

İlçe merkezi: Amanos dağları üzerindeki çok önemli bir geçit yeri olan ve yüksekliği 650 metreyi bulan, Belen Geçidi üzerinde kurulmuştur. Körfeze doğru inildiğinde, narenciye ve pamuk ürünleri, elma, kiraz, vişne, Trabzon hurması üretimi yaygındır.

İlçe merkezinden, körfeze doğru inildiğinde: narenciye ve pamuk ürünleri görülür. Amanos dağları üzerinde ise: elma, kiraz, vişne, Trabzon hurması gibi soğuk iklim seven bitkiler yetiştirilmektedir. Ancak: araziler küçük, çok parçalı aile işletmeciliği şeklindedir.

Bölgenin iklimi: kışları soğuk ve yağışlı, yazları ise serindir. Bu özellikleri nedeniyle: bölge insanı tarafından, bir sayfiye yeri olarak kullanılmaktadır.

İlçe halkının çoğunluğu: başta İskenderun Demir-Çelik Fabrikaları olmak üzere, İskenderun’daki işyerlerinde çalışmaktadır.

NE YENİR-NE İÇİLİR:

Belen bölgesinde: Semirsek isimli, bir çeşit pide yemelisiniz. Fırınlarda, küçük lahmacun olarak hazırlanıyor, güzel bir tadı var, mutlaka deneyin.

GEZİLECEK YERLER:

Antakya Belen Şehitler Anıtı

ŞEHİTLER ANITI:

Dört sütun üzerine kurulan, mermer bir anıt var. Anıt: I. Dünya Savaşı döneminde, 1914 yılında, Fırka Komutanı Yarbay Musa Kazım Bey tarafından yaptırılmıştır. 1500 şehit defnedildiği biliniyor. Bu şehitlerin ölümü: muhteşem bir felaketi hatırlatıyor.

Şöyle ki: 1915 yılında, ordu içinde ortaya çıkan bulaşıcı hastalıkların önlenmesi için, Almanya’dan, çok miktarda serum gönderiliyor.

Bu serumlar: o tarihte hastane olarak kullanılan ve daha sonra ise kilise yapılan binada: Ermeni asıllı doktorlar tarafından, askerlerimize vurulur. Ancak, bu serumlar, askerlerimizin ölümüne neden olur.

Yani: Fırka doktorluğunu yapan Ermeni Doktor Hintliyan ve Çil Karabet tarafından, bu cinayetlerin işlendiği ve 1500 askerimizin bilerek ölüme gönderildiğine inanılmaktadır. Bu 1500 askerimiz, buraya gömülmüş.

Buna rağmen, Doktor Hintliyan, savaşın sonuna kadar yine de görevinin başında kalmıştır. Ancak, işgal sırasında, kendisine zehirli iğne yaparak intihar etmiştir.

Evet, 1500 askerimizin boşu boşuna ölümü, işte şehitliğin bugün bize hatırlattığı tek şey, maalesef bu.

Şehitlik; 1981 yılında, bakım-onarıma alınarak, bugünkü haline gelmiş.

Antakya Belen Gazi Abdurrahman Paşa Türbesi

GAZİ ABDURRAHMANPAŞA TÜRBESİ:

Türbe: E-91 karayolunun yanında, metruk su değirmeninin yanındadır. Bir devlet adamıdır. 18.yüzyılda yaşamıştır. Belen ilçesinin kurulması ve hemen sonrasında, buraya çevre yerleşim yerlerinden ailelerin getirilerek yerleştirilmesini sağlamıştır. Belen ilçesinin büyüyerek kasaba olmasını sağlamasında emeğinin bulunduğu biliniyor.

Antakya Belen Ermeni Kilisesi

ERMENİ KİLİSESİ:

Çarşı merkezinde, yüksekçe bir yerdedir. Yapım tarihi, net olarak belli değil. Çan kulesi, günümüze kadar sağlam olarak ulaşmıştır, kalan kısımlar metruk. Büyük olasılıkla, yapının 19.yüzyılda yapıldığı ve bölgedeki Ermeniler tarafından kullanıldığı sanılıyor.

Özellikle yabancı turistlerin haç yolu üzerinde bulunması nedeniyle, Antakya Sen Pier Kilisesine gelen turistler tarafından ziyaret ediliyor.

Antakya Belen Bakras Kalesi

BAKRAS KALESİ:

Antakya-İskenderun karayolunun 27’nci kilometresinden ayrılan Bakras köyünün üst tarafındadır. Ana yoldan 3-5 km içeridedir.

Dağların arasında, sarp bir tepe üzerindedir. Bu yüzden belli bir yere kadar araba ile gidilip Bakras köyünden sonra köyün güney tarafından stabilize bir yol ile yürüyerek çıkılmaktadır. Kalenin doğu cephesinde olan giriş kapısına ise patika bir yol ile ulaşılıyor. Kalenin başka cephelerinden girişi yoktur.

Yüksek bir tepe üzerinde bulunan kale, üç katlı ve kare mimarisiyle yapılmıştır. Kuzey tarafı derin uçurumdur.

Söylentilere göre:

Kale, ilk olarak: Amuri Kralı Dakianus tarafından eşi için yaptırılmıştır. Hüzünlü bir hikayesi bulunduğu söyleniyor. Dakianus, yaz mevsimini Arsuz’da bulunan Gülcihan sayfiyesinde geçirdikten sonra, Suriye’ye dönerken, sarp geçitlerden geçerek günümüzdeki Bakras kalesinin bulunduğu yerde, atından düşüp uçurumdan yuvarlanan çok sevdiği karısı Bağrez hatırasına bu kaleyi inşa ettirmiştir.

Antakya Belen Bakras Kalesi

Önceleri Belen geçidinin girişini korumak için yapılmıştır. Sonraları ise yani Antakya şehri kurulduktan sonra ise, Seleukos başkentini korumak için hizmet vermeye başlamıştır. Kale, bir Alay askeri barındıracak büyüklüktedir.

Haçlı döneminde, Antakya Prensliğinin kuzeyinde en önemli savunma yeridir. Ancak kale, 26 Eylül 1183 tarihinde Selahattin Eyyübi tarafından Haçlılardan teslim alınmıştır. 1191 yılında Selahattin Eyyübi’nin kumandanı Alemüddün Süleyman tarafından kale yıktırılmıştır.

Ardından Ermeniler bir süre sonra bölgeyi ele geçirirler ve kaleyi yeniden inşa ederler. Sonrasında kale, Osmanlılar ve Memlükler arasında çatışmalara sahne olur ve Yavuz Sultan Selim tarafından 1516 yılında fetih edilir.

Günümüzde, kalenin büyük bir bölümü hasar görmüştür. Girişten sonra sağda ve solda geniş odalar bulunur. Tonoz bir kubbe ile örtülü mekandan sonra bahçe kısmına geçilir. Bahçe kısmı günümüzde taş yığınlarıyla doludur.

Orta alanın kuzeyinde ve güneyinde, dikdörtgen planlı iki salon vardır. Kale komutanının odası olduğu tahmin edilen, kuzeydeki salonun köşesinde bir şömine ve pencereler bulunur.

Salonun doğu kısmında kalenin balkonu vardır. Balkon gayet manzaralı ve serindir. Bu salondan, batı bölümde tonoz kubbeli bir mekana girilir.

Güneydeki salon dikdörtgendir. Bu salon daha önce kilise olarak kullanılmıştır. Ancak günümüzde herhangi bir özellik göstermez. Bu salon, kumandan odasından ve orta alandan, 2 metre daha yüksektir.

Evet, bu kısım dışında, kalenin kalan kısmı tamamen tahrip olmuştur. Ot ve diken doludur.

Kalenin bir başka özelliği ise, kalenin üstünden Amik ovası ve Antakya ayaklar altında muhteşem güzel bir manzara bulunmaktadır.

BAKRAS HAMAMI:

Bakras kalesinin surları dışında bulunan hamam günümüze harap bir şekilde ulaşmıştır. Doğu-batı doğrultusunda, dikdörtgen bir alana oturan yapı, kalenin bulunduğu tepenin yamacında kurulmuştur.

Soyunmalık, sıcaklık ve külhan bölümlerinden oluşan küçük bir hamam olarak görülür. Soyunmalık ve Külhan bölümlerinin üst örtüleriyle duvarları kısmen yıkıldığından bu bölümler hakkında bilgi yoktur. Ancak sıcaklık kısmı zarar görmüş olmasına rağmen, üst örtüsü halen ayaktadır. Sıcaklık bölümü, tromp başlangıcına ve giriş kapılarının kemerlerine kadar molozlarla doludur.

Evet, Bakras Hamamı: Bakras Kasabasının 1536 yılında yapılan tahrir defterinde, 200 akçelik geliri olan bir hamam olduğu kayıtlıdır. 1648 yılında buradan geçen Evliya Çelebi, bir hamamdan bahsetmiştir, buna göre hamam 1536 yılından öncesine tarihlenmektedir.

PAZAR YERİ HANI

İskenderun-Belen kara yolunda, ilçe girişindedir.

Pazar Yeri Hanından günümüze giriş kapısı, kuzey duvarı ve kısmen doğu duvarı oluşmuştur. Pazaryerinin kuzeyini sınırlayan duvar, yüzeyinde ayak ve kemer izleri bulunur. Üstten silmelerden oluşan kornişin sınırlandırdığı taç kapı, düzgün kesme taşla, diğer kısımlar ise kaba yontu taşla yapılmıştır.

Taç kapısının basık kemeri üzerinde, boş bir kitabelik ve bunun altında, kilit taşı yüzeyine işlenmiş rozet bulunmaktadır.

Taç kapı üzerinde devam eden duvar kalıntısı, hanın iki veya üç katlı olabileceğini işaret eder. Doğuda doğru devam eden duvar yüzeyinde dilimli kemer formunda derince nişe sahip bir çeşme daha bulunmaktadır.

Evet yapının üzerinde kitabe yoktur ve bu yüzden yapının ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Hanın kapı kemerinin üzerindeki rozet, yapının 19’ncu yüzyılda yaptırılmış olabileceğini işaret eder.

BELEN KARAMURT HANI:

Karamurt Köyündedir.

Düz bir alan üzerine kurulan külliye, harap bir durumdadır. 1930’lu yıllarda hanı görmüş ve incelemiş Sauvaget’e göre: 161 x 122 metrelik bir alanı kaplayan hanın doğu ve batı cephelerinin hemen hemen ortasında, birer girişi bulunmaktadır.

Bu girişlerin, yanlarında iki küçük odanın izleri görülür. Batı girişinden diğerine geçmeyi sağlayan bir revağın bulunduğu sabittir. Çevre duvarı içerisinde, bu alanın büyük kısmı açık olup kapalı alan 2800 metrekareyi geçememektedir.

Bu Fransız araştırmacı, orta salon olarak tarif ettiği: güneyde, doğu ve batı doğrultusunda uzanan dikdörtgen alanın, ahşap direklerle taşınan ahşap örtülü, dört tarafı dolanan sekileri, duvarlarda ocak ve nişleri bulunan bir han olduğunu belirtmektedir.

Yapının tarihlendirilmesine yardım edecek kitabesi yoktur. Hasan Paşa’nın vakfiyesine göre, yapının inşaatına 1704 yılında başlanmıştır.

Hatay şehir merkezi gezi ve tanıtım yazısı için.

İskenderun merkezi gezi ve tanıtım yazısı için. 

Kırıkhan gezi ve tanıtım yazısı için.