Yazıya başlamadan önce bilmenizi istediğim bir konu var: Dünya Turizm Yazarları ve Gazetecileri Federasyonu tarafından verilen, dünyanın en prestijli turizm ödülü “The Golden Apple”; 2012 yılı için “Hamamönü” ne verilmiştir.
Turizmin Oscar ödülü olarak kabul edilen bu ödül: gerçekten “Hamamönü” için muhteşem bir sonuçtur. Bu derece büyük bir ödülün takdim edildiği yeri, mutlaka ama mutlaka gidin görün ve o havayı yaşayın.
Evet gelelim, Hamamönü’nü anlatmaya:
Ankara denilince, şehirdeki eski dönemlere ait kalıntıların bulunmaması nedeniyle, turizm etkinliklerinin gelişmediği söylenir. Ancak: her ne kadar ülkemizin tarihi yönleri ağır basan yöreleri kadar olmasa da, özellikle son yıllarda, Ankara’da, yok olmaya yüz tutmuş tarihi kalıntılar, restore edilerek, günümüze ve gelecek nesillere kazandırılıyor.
Özellikle: bu çalışmalarda, yerel yönetimlerin ve Üniversitelerin birlikte hareket etmesi: ortaya, inanılmaz güzellikler ve eskinin günümüze, olduğu gibi yansıması durumunu yaratıyor. Bu arada; Ankara’da yaşayan binlerce insan ve şehre ziyaretçi olarak gelenler, bu zahmetli çalışmalar sonucu ortaya çıkarılan güzellikleri göremiyorlar.
Çünkü: yapılan her türlü çaba, tanıtım olmadan, hiçbir anlam ifade etmiyor. Sanırım, son yıllarda Ankara’da yaratılan modern sanatların sergilendiği muhteşem “Cer Modern” sanat galerisi gibi, yine şehrin ara sokakları içine sıkışmış “Hamamönü” de yeterli ziyaretçiyi alamıyor.
Hamamönü.
İsmi ilginç. Ankara’da, fotoğraf sanatı ile uğraşan bir gurupla birlikte: burayı ziyaret etmeye karar verdik ve bir tatil günümüzün, öğleden sonraki bölümünü: burada, yenilenmiş güzel görüntüleriyle ziyaretçileri karşılayan tarihi evler, masaları sokaklara kadar taşmış restoranların arasında geçirdik. Buraya ulaşmak için: Kurtuluş Parkının arka bölümünden: Hacettepe Hastanesinin arka bölümüne, Onkoloji Hastanesi bulunan yere doğru yürümeniz gerekiyor. Yani: Kurtuluş Parkının, hemen arkasından, yaklaşık 10 dakikalık yürüyüş yapılarak ulaşılıyor.
Öncelikle:
“Hamamönü” isminin nereden geldiğini söylemek istiyorum. 1427 yılında, yani günümüzden: 584 yıl önce: Sultan II. Murad’ın kadı askeri olan Celalettin Karacabey tarafından: burada, bir külliye yaptırılır.
Bu külliye içinde: hamam, cami, imaret, saman deposu ve at ahırları bulunmaktadır. O yıllarda: Ankara şehrinde, kale dışında başlıca yerleşim yeri burasıdır. Dolayısı ile, yapılış tarihi olarak, Ankara şehrinin en eski tarihi eserlerinin başında gelmektedir. 1988 yılında restore edilen yapı: kubbelerinin güzel görünümüyle dikkati çekiyor.
Kubbelerdeki ışık veren bölümler, yapının içinin ışıklandırılmasına yeterli, gündüz ilave bir ışıklandırma kullanılmıyor. Ayrıca: içeride, aşırı nemlenmeyi önleyici bir hava akımı yaratılmış. Taban kısmındaki mermerler: Afyon, Sivrihisar ve Elazığ yöresinden getirilmiş.
Ahşap bölümler ise, tamamen dantel gibi işlenerek güzelleştirilmiştir. Yapının, alt bölümünde birçok tünel bulunduğu ve bu tünellerde dolaşan sıcak havanın, ısıtmayı sağladığı söyleniyor. Semt: ismini, bu tarihi hamamdan alıyor.
Hamamönü semtinin en büyük özelliği:
Burada bulunan evlerin ve dini yapıların: Belediye ve Hacettepe Üniversitesi işbirliğiyle restore edilerek, günümüze ve gelecek nesillere kazandırılmasıdır. Bölgedeki birçok ev, camiler ve konaklar restore edilerek, yıkılmaktan kurtarılmış. Daha önce: Safranbolu, Beypazarı, Eskişehir Odunpazarı evlerini görenler ve bu tür eski yapılara merakı olanlar: buradaki restore edilen yapılarda, aynı heyecanı duyacaklardır.
Hacettepe Üniversitesinin, bu çalışmalara katılmasının nedeni: Üniversitenin öğrenci yurtlarının bir bölümünün burada bulunması ve genellikle, öğrencilerin burada bulunan restoran ve kafelerden yararlanıyor olmalarıdır. Ancak: tüm bu restorasyon çalışmaları sonucunda: Avrupa Birliği tarafından yapılan seçim sonucu: buraya, yani “Hamamönü” ne: 2011 yılının “Avrupalı Seçkin Turist Destinasyonu” ödülü verilmiş.
Ödülün anlamı: gerek yerli ve gerekse yabancı turistler tarafından buranın bilinir hale getirilecek olmasıdır. Bunun için: Avrupa Birliği tarafından: tanıtım videoları hazırlanarak, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde yayınlanıyor. Ayrıca: Avrupa Turizm Forumu kapsamında düzenlenen fuarda, buranın tanıtımı yapılıyor.
Restorasyon çalışmaları sonucu: ödüle layık görülen Hamamönü: yukarıda sözünü ettiğim gibi: Hacettepe Hastanesinin hemen arkasından başlıyor. Sokaklar: Arnavut kaldırımı taş ile döşenmiş. Restore edilerek yenilenmiş evler ise: 19’ncu yüzyıldan kalma.
Burada gezerken, kendinizi 19’ncu yüzyılda, bir Osmanlı mahallesinde gezer gibi hissediyorsunuz. Evlerin bulunduğu bu sokakta ilerlerken, yaklaşık 200 metre sonra: hemen solunuzda: sanatçılar için tahsis edilmiş, birçok evin bir arada bulunduğu bir bölüm var.
Burada: 22 tane, tarihi ve geleneksel Ankara evi, restore edilmiş ve yeşil alanlar oluşturularak, ışıklandırıldıktan sonra: sanatçılara tahsis edilmiş. El sanatı icra eden bu sanatçılar, evlerin alt katlarını galeri ve üst katlarını ise, atölye gibi kullanıyorlar. Özellikle: alt katlardaki galerileri gezmeyi unutmayın.
Daha sonra, sokakta ilerlediğimizde, yine sağ bölümde: bu kez, yine bir boşluk çevresinde bulunan birkaç yapıdan oluşan: Belediye Kültür-Sanat Evi görülüyor. Burayı ziyaret edebilir ve bahçesinde çay molası verebilirsiniz. Hatta: akşam saatlerinde buraya giderseniz, yazlık sinema bölümünde, tahta sandalyelere oturarak, nostaljik eski Türk filmlerini izleyebilirsiniz.
Bu sırada: hemen solda: dini bir yapı karşımıza çıkıyor. Burası: Tacettin Sultan Cami. Yapı: Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılmıştır. Bahçesinde: Tacettin Sultan’ın türbesi bulunan yapı: 1826 yılında, Sultan Abdülmecit tarafından restore ettirilmiştir. Caminin hemen yanındaki bölümde: günümüzde “Mehmet Akif Ersoy Müzesi” olarak kullanılan bir tarihi yapı daha var.
Mehmet Akif Ersoy: kurtuluş mücadelesi sürerken, milletvekili olarak Ankara’da bulunduğu yıllarda, burada ikamet etmiştir. Hatta: İstiklal Marşı’mızın mısralarını, ilk kez, bu yapının duvarlarına yazdığı söyleniyor. Müzeyi mutlaka ziyaret etmelisiniz. Bir kısım fotoğraf, günlük yaşam malzemeleri ve cansız mankenler ile, o günün yaşam şartları sergileniyor.
Tacettin Cami ve Mehmet Akif Ersoy Müzesinin bulunduğu bölümden çıktıktan sonra: yürümeye devam ettiğimizde: Mehmet Akif Ersoy Meydanı ve hemen karşısında, Karacabey Hamamı görülüyor. Meydanda: tam ortada bir saat kulesi ve hemen yanında, Mehmet Akif Ersoy heykeli var.
Meydanın diğer konukları ise, güvercinler. Bu meydandan: diğer sokak yönünde ilerlediğinizde ise: burada tarihi mekanlardan öte, sokaklara masalarını atmış ve bu masalarda sessizlik ve sakinliğin ve tarihi ortamın tadını çıkaran insanları: bir şeyler yerken veya içerken görebilirsiniz.
Hamamönü: yazının başında da sözünü ettiğim gibi: geçmişle günümüz arasında bir bağlantı. Tarihi pek eskilere gitmeyen Ankara‘nın, yaklaşık 600 yıllık geçmişinin, günümüze yansıyan görüntüsü. Ama, aynı zamanda, Avrupa Birliği bünyesinde ödül almış bir çalışmanın ürünü.
Sizler de, bir tatil gününüz ve hatta akşamınızı, mutlaka buraya ayırmalı ve bu tarihi mekanda, keyifli bir gezi yapmalı ve hatta: restoran ve kafeteryalarda, mola vererek, ortamın tadını çıkarmalısınız. Yanınızda, fotoğraf makineniz olursa, ilginç kareler yakalayabilirsiniz.