E-90 karayolu üzerindedir. Ayrıca, şehrin güneyinden Egnatia otoyolu geçmektedir.
Batı Trakya bölgesinin en merkezi şehridir. Deniz kıyısında değil, içeride kalıyor. Şehrin Gümülcine isminin: bölgeye ilk yerleşen insanlardan olan “kömürcü nine” den geldiği söylenmektedir.
Diğer bir söylentiye göre: Yunan hekimlerinden Bilkos: cüzam hastalığına yakalanan kızı Rumçine’yi, bu şehre gönderir. Gümülcine şehrinin havası ve suyu, kızın hastalığını iyileştirir ve Rumçine’de, bu şehri imar ettirir. Yunanlılar, bu şehre, Rumçine adını vermişlerdir. Osmanlı-Türk yönetiminde ise, bu isim, Gümülcine olarak değiştirilmiştir.
Geçmişte, şehrin merkezinden bir nehir geçmekte iken, bu nehrin yarattığı seller nedeniyle, daha sonra şehrin ana caddeleri değiştirilmiştir.
Nüfus, yaklaşık 40 bin kişidir. Ancak, nüfusun büyük kısmı Yunanlı olmasına rağmen, yine de bir Türk şehri olma kimliğini halen korumaktadır. Nüfusun % 40’ı Türklerden oluşmaktadır. Zaten: camilerin minarelerin silüetleri gökyüzüne yükseliyor ve ayrıca yollarda dolaşırken, rahatlıkla, geleneksel kıyafetleri içindeki Türkleri ve Türkçe konuşan insanları görebiliyorsunuz.
Şehir: Trakya Demokritos Üniversitesine ev sahipliği yapmaktadır. Üniversite, 1973 yılından beri, burada konuşlanmıştır.
TARİHİ SÜREÇ
Gümülcine şehrinde, MS.4’ncü yüzyılda, İmparator I. Theodosius tarafından inşa edilen Bizans kalesinde, ilk yerleşimciler yerleşmiştir.
Şehir: 1361 yılında, Osmanlılar tarafından ele geçirilir ve 1913 yılına kadar olan yüzlerce yıl boyunca idare edilir. Aynı yıl: Bükreş Anlaşması gereği Bulgarlara bırakılır ve 1920 yılında imzalanan San Remo anlaşması gereğince ise; Yunanistan’a bırakılır.
GEZİLECEK YERLER
Şehri, yürüyerek gezmek mümkündür.
ESKİ CAMİ
Şehirde, irili-ufaklı yaklaşık 20 cami bulunduğu söyleniyor. Bunlardan 3 tanesi şehir merkezinde ve diğerlerinden daha büyüktür. En gösterişli olanı ise, tek şerefeli mütevazi bir minaresi olan “Eski cami” dir. Gümülcine balık hali yakınında, Eski mahallededir.
Zaten, Eski Mahallede bulunması nedeniyle, Eski cami ismi verilmiştir. Oysa, diğer cami, yani Yeni cami, bu camiden 25 yıl önce yapılmıştır. Caminin güney kısmında, Gazi Evrenos Bey İmareti ve kuzeyinde de, yakın geçmişte yıktırılan bir tarihi hamam bulunmaktadır.
Cami: 1608-1610 yılları arasında yapılmış ve 1678 ile 1855 yıllarında onarım görmüştür. Özellikle: 1855 yılında, Sultan Abdülmecit dönemindeki onarım da, cami genişletilerek bugünkü görünümüne kavuşmuştur.
Caminin tek kubbesi: kiremitle örtülmüştür. Haziresinde ise, Sultan IV. Murat’ın torunu Mehmet Bey gömülüdür. 1912 yılına kadar, caminin tek şerefeli bir minaresi bulunuyormuş. Ancak, Bulgarlar bölgeyi işgal ettiklerinde, bu orijinal minare, kaidesine kadar yıkılmış ve çan kulesi haline sokularak, cami, kiliseye çevrilmiştir.
Ayrıca
Gazi Evrenos Bey İmareti gibi, bu camiyi de soymuşlar ve süslemeleri tahrip etmişlerdir. Sultan IV. Murat’ın torunu Mehmet Beyin mezarının üstünde bulunan, kurşun kaplı, zarif kubbeli türbeyi yıkmışlardır. Hatta: daha da ileri giderek, mezarı kazmışlar, çıkardıkları kemikleri toplayarak, Sofya’ya Bulgar kralı Ferdinand’a
göndermişlerdir.
Evet: cami, 6 yıl boyunca kilise olarak kalır. 1919 yılında, Trakya bölgesi Yunanistan’ın hakimiyetine girince, o dönemdeki azınlıkların müracaatı üzerine, Fransız Komutan General Sharpi tarafından tekrar Türk cemaatine verilir ve eski kaidesi üzerine, bugün görülen iki şerefeli minaresi yapılarak, cami olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yine, Balkan Savaşında, Bulgarların tahrip ettikleri iç süslemeler ise, 2002 yılında, Kütahya Çinileriyle yeniden yapılmıştır.
Bu caminin hemen yanında, eski Türk mimarisi özelliklerini gösteren, bir yapı daha var.
GAZİ EVRENOS BEY İMARETİ
Şehir merkezinde, Eski caminin hemen arka tarafındadır. Osmanlı-Türk mimarisinin ilk örneklerinden sayılmaktadır. Gümülcine’nin, 1361 yılında, Gazi Evrenos Bey tarafından fethinin ardından: 1365-1385 yılları arasında yapılmıştır.
İmaret: kısaca “aşevi” yani ihtiyaç sahiplerinin ağırlandığı bir kurumdur. Bünyesinde: cami, okul, misafirhane bulunan bir komplekstir. İmaret, Osmanlı döneminden kalma olmasına rağmen, yıllarca: şehrin Elektrik İdaresi tarafından, santral olarak kullanılmış, büyük hasar görmüş ve günümüzde “Hıristiyanlık Müzesi” olarak kullanılıyor.
Bu müze içinde ise: Hıristiyanlık figürleri ve ikonalar sergileniyor. Yapı: kiremit çatılı, kubbeleri ve heybetli yuvarlak kirişleriyle dikkat çekiyor.
YENİ CAMİ
Şehir merkezinde, çarşının orta yerindedir. Bu nedenle, sosyal hayatın bir parçası olmuştur. Yapılış tarihi ve yaptıranı bilinmemektedir. Ancak, muhtemelen 16’ncı yüzyılın sonlarında ve Defterdar Ekmekçizade Ahmet Efendi Paşa tarafından yaptırıldığı düşünülmektedir. Hatta: orta kapısı üzerinde bulunan kitabede: III. Murat döneminde, Defterdar Ahmet Paşa tarafından, 1585 yılında yaptırıldığı yazılıdır.
Kubbeli ve yanında, tek şerefeli bir minaresi görülüyor. Avlusunda ise, Osmanlı dönemi izlerini taşıyan, büyükçe bir mezarlık var. İçinde nadir İznik çinilerini barındırmaktadır. Motiflerle süslenmiş iç kısmı, muhteşem güzeldir. Türkiye sınırları dışında bulunan, en iyi korunmuş Türk çini sanatının örneğidir.
Bu arada: Yeni caminin hemen yanındaki, Osmanlı mimarisiyle yapılmış ;” Müftülük Binası” görülüyor. Ayrıca: yine külliyenin içinde: üstü kurşun örtülü kitaplık, ders odaları, oturma odaları, mezarlık, çeşme ve türbe bulunmaktadır.
SAAT KULESİ
Yeni caminin hemen yanında-bahçesindedir. Yapımına: Sultan II. Abdülhamit döneminde: 21 Ekim 1884 tarihinde başlanmış ve 10 Ekim 1885 tarihinde tamamlanmıştır. Yaptıran ise: Gümülcine Sancak Yöneticisi Abdulkadir Kemali Paşa’dır.
Bina: dört katlı bir yapıya sahiptir. Aşağıdan yukarıya doğru, her katta biraz daha daralmaktadır. Üçüncü katın üst kısmına yerleştirilmiş bir saat kadranı, zamanı göstermekte ve bugün hala çalışırlığını sürdürmektedir.
Kulenin orijinal kitabesi, halen üzerinde durmaktadır. En son olarak: 1997-1998 yıllarında onarımdan geçirilmiştir. Kulenin çevresindeki sokaklarda: Osmanlı mimarisiyle yapılmış dükkan ve evler görebilirsiniz.
HEART OF THE CİTY
Şehrin orta yerindedir. Burada; yaprak dökmeyen ağaçların bulunduğu büyük bir park var. Parkta: 15 metre yüksekliğinde, kılıç şeklinde, “Kahramanlar Anıtı” görülüyor. Bu anıt, savaşlarda hayatını kaybeden Yunan askerleri anısına, 1967 yılında dikilmiştir.
Kılıç anıtının hemen karşısında, buraya kadar gelmişken, mutlaka uğramanızı önereceğim bir yer var. “Nedim Pastaneleri”. Evet, bunlar, tatlıları ile günümüzde, bütün Batı Trakya ve hatta Yunanistan’da meşhur olmuşlar ve özellikle sucuklu lokumları harika.
Özellikle geceleri, buradaki “Orta kare” yani “Plateia İrinis (Barış Meydanı)” öğrenciler tarafından hareketlendiriliyor. Bölgede: ayrıca mağazalar, dükkanlar, süpermarketler, sinema kompleksi, kafeterya ve restoranlar bulunuyor. Parkın diğer ucunda: küçük Aziz Paraskevi Kilisesi var.
BİZANS KALESİ
Gümülcine içinde: eski bir kalenin var olduğu, Gümülcineliler tarafından bilinmektedir. Bu kalenin içinde, II. Dünya Savaşından önce, Yahudiler oturuyormuş. Burada, bir de Sinegog’ları bulunuyormuş.
Edinilen bilgilere göre, bu kale: 380-385 yılları arasında, Bizans imparatoru I. Theodosius tarafından yaptırılmıştır. Yan tarafta, kapısı üstünde, tuğladan örülmüş yazılar görülmektedir. Burada: Epidosio ismi yazılıdır. Kale hakkında başka bir söylentiye göre ki, bu Evliya Çelebi yazıtlarında öne sürülmektedir: “ Gümülcine kalesi, Gümülcin adında Çinli bir Yahudi tarafından yapılmıştır. Yahudi, buraya gelmiş, buranın havasını beğenmiş ve yaptığı kalenin çevresi, yerleşim merkezi olunca da, buraya Gülümcin’den “Gümülcine” ismi verilmiştir.
Kalenin kalıntıları, günümüze kadar ulaşmıştır. Harap bir durumdadır. Yahudi havrası da, harap bir halde, ayakta durmaktadır. Buradan çıkarılan eserler ise, Gümülcine Arkeoloji, Bizans ve Folklor Müzelerinde sergilenmektedir.