Rose Garden, diğer ismiyle Gül Bahçesi: çiçek ve yeşilliğin fışkırdığı bir yerdir.
Bu fuar alanını: göller ve havuzlar süsler. Kocaman bu araziyi, zengin bir adam, iki oğluna miras bırakmıştır. İki çocuk, bahçeye gereği gibi bakamayınca, devlet bahçeye el koymuş ve burayı turistik bir mekana dönüştürmüştür.
Tropikal Bahçe
Tropikal bahçe Bankok şehir merkezine 32 km uzaklıktadır.
Burada özellikle Thai orkideleri ve gülleri görmelisiniz. Ayrıca, yine buraya özgü minyatür ağaçlar yani bonzailer görülmelidir. Bahçede çok sayıda Orkide de vardır. Bütün bunlar nadir bulunan bitkilerdir, ama burada her bitkinin her türlü renkli çiçeğinin yetiştirildiğini göreceksiniz. Ayrıca yetiştirilme tarzları da ilginçtir. Orkidelerin kökleri, toprakta değil, daha değişik bir maddeye yerleştiriliyor ve bitki burada büyüyor. Kökleri görebiliyorsunuz. Çoğu zaman içinde bitki yetiştirilen saksı yüksekçe bir yerde, bir ipe asılıyor ve böyle muhafaza ediliyor.
Evet sonuç olarak bakımlı bir bahçedir. Bahçede bulunan restoranda açık büfe öğlen yemeği yenilebiliyor. Yemek fiyatları makul bence menüyü bir inceleyiniz.
Tai Dövüş Sanatları Gösterisi
Ziyaretçiler, Rose Garden (Gül Bahçesi) bölümünde, büyük bir çadırdan oluşturulan gösteri merkezine alınıyorlar. Çadır diyorum ama çadır klimalı, koltuklu ve oldukça konforlu bir gösteri merkezi haline getirilmiştir. Çadır yaklaşık 1000 seyirci kapasitelidir.
Çadırda: tiyatro sahnesinde kısa kısa piyeslerden oluşan Tayland kültür gösterileri sergileniyor. Bunlar: Thai kültürel dansları, Thai boksu, kılıç dövüşleri, halk dansları, bir düğün merasimi gösterisidir.
Gösterinin sonunda: gösteriye katılan dansçılar tarafından, topluca sahnede ülke bayrakları açılıyor, bu bayraklar arasında Türk bayrağımızda bulunuyor, bu şov gösteriye ayrı bir anlam katıyor.
Gösteriler her gün saat: 15.00’de başlıyor.
Filler
Çadır gösterisinden sonra, rap müziği eşliğinde dans eden fillerin bulunduğu bölüme geliyoruz. Filler, kocaman gövdeleriyle dans ediyorlar. Kütük üzerinde yürüyorlar, görevliler yere yattığında, onlara zarar vermeden üstlerinden adım adım geçiyorlar. Gerçekten ilginç ve güzel bir şov. Bu arada, fillerin insanların üzerinden geçmesi, Tayland kültüründe “Şans” demekmiş.
Fillerin bu gösterisinin sonunda: küçük bir ücret karşılığında, fillerin üzerine binme şansı var. Fillerin üzerinde 2 kişinin düşmeden güvenle oturabileceği sepetler var, fil bir parkura yaklaşıyor, ziyaretçiler balkon gibi bir yerden, filin üstündeki bu sepete binip oturuyorlar. Sonra, fil, görevlisi eşliğinde, ağaçlık bir alanda, kısa bir tur yapıyor ve yine aynı biniş noktasında ziyaretçiler fil üstünden indiriliyor.
Evet, bu filler gerçekten uysal, bunun en büyük sebebi ise, yapı olarak Asya fillerinin, Afrika fillerine nazaran daha uysal ve eğitilmeye müsait olmalarıymış.
Isparta Gönen: İl merkezine 25 km uzaklıktadır. Isparta-Burdur karayoluna 5 km uzaklıktadır. Deniz seviyesinden yüksekliği 1050 metredir. Tınaz tepenin hafif meyilli yamaçlarına yerleşmiştir.
Uzun yıllar “Konak” ismi ile de anılan Gönen, Konan ismini kervancıların İzmir-Aydın kervan yoluyla İç Anadolu’ya geçerken Gönen höyüğündeki fener nedeniyle, burada konaklamalarından almıştır.
İlçede turizm önemli bir potansiyel olarak değerlendirilmekte, Güneykent beldesinde yapılan gül turizmi, son yıllarda 15 bin civarında turistin buraları ziyaret etmesine sebep olmuştur. Ayrıca Yunus Emre hakkında da türbesinin burada olmasına istinaden çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir.
TARİHİ
Roma imparatoru Augustus’un, Pisidia bölgesinde kurduğu 4 şehirden birisidir. Sonraki dönemde, bölgede Hamitoğlu Beyliğinin egemenliği görülür. Hamitoğlu Hüseyin Bey, toprakların büyük bölümünü Osmanlı Sultanı I. Murat’a satmış ve Gönen’e çekilerek geri kalan topraklarını buradan idare etmiştir. İstiklal savaşında İtalyan’ların Antalya’yı işgallerinden sonra, işgale Burdur ve Isparta yönünde devam edeceklerinin anlaşılması üzerine Isparta’da mahalli direniş çalışmaları başlatılmıştır. Bu çalışmaların önderliğini yapan Hafız İbrahim teşkilatlanmayı gerçekleştirmek için, 22 Haziran 1919 tarihinde bir bildiri yayınlar. Bu bildiriyi duyan Gönenliler bir toplantı yaparak, Gönen’den 76 gönüllüyü hemen Isparta’daki birliğe göndermişlerdir. Gönen 1990 yılında ilçe olmuştur.
ELMA
İlçede en fazla gelir getiren ürün elmadır. Toplam 8930 dekarlık alanda 16 bin ton elma hasat edilmektedir. En fazla elma varlığı Senirce köyündedir.
GÜL
İlçede 3758 dekar alanda yağ gülü üretilmekte ve 1425 top yağ gülü çiçeği elde edilmektedir. İsparta il genelinde en fazla gül üretimi burada yapılmaktadır. Elde edilen gül yağı, özellikle Arap ülkelerine ve Avrupa ülkelerine ihraç edilmektedir.
GÖNEN MESLEK YÜKSEK OKULU
Süleyman Demirel Üniversitesine bağlı Meslek Yüksek Okulu; Muhasebe Programı ve Büro Yönetimi ve Sekreterlik Programları ile başlamış ve 2004 yılında Gönen’e taşınmıştır. Halen Yüksek Okul bünyesinde 7 bölüm ve 11 programla eğitim ve öğretime devam edilmektedir.
İsparta il merkezindeki Üniversite kampüsüne 17 km uzaklıktadır.
GEZİLECEK YERLER
ESKİ HAMAM
İlçe merkezinde Cami mahallesi Hamam Sokaktadır. Mülkiyeti Gönen Belediyesine, sorumluluğu ise Vakıflar Genel Müdürlüğüne aittir. 2003 yılında, I. Gurup Anıt Eser olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır. Hamamın önünde bulunan ve hamama sonradan eklendiği düşünülen geniş kare mekan, kiremit çatılıdır.
Metruk hamam, halk arasında Selçuklu hamamı olarak bilinmektedir. Müze kayıtlarında ise “Eski hamam” olarak geçer. Kitabesi ve vakfiyesi yoktur. Ancak 50 yıl öncesine kadar faal olduğu ve kullanıldığı söylenir.
Kare şeklindeki hamam, soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümünden oluşur. Hamamın önünde ve sonradan eklenen kare mekan, kiremit çatılıdır. Bu mekanın ilave bir hamam yapısı olduğu düşünülmektedir. Çünkü günümüze kadar gelebilen sıvalarından bu durum anlaşılmaktadır. Orta mekanın doğusunda kare planlı pandantif geçişli kubbeli bir halvet vardır. Kubbede bir adet ortada, yedi adet çevresinde aydınlık feneri bulunur. Bu kısımda batı ve güneyde köşeleri motifli iki kurna vardır. Mermer kurnalar özgündür. Batıda kurnanın iki köşesinde kum saati şeklinde kabartma vardır. Plan olarak Anadolu’daki birçok hamamla benzerlik göstermez.
SİNAN DEDE TÜRBESİ
Gümüşgün (yeni adı Baladız) köyündedir. Osmanlı döneminde yapılmış ya da onarılmıştır. Net yapım tarihi bilinmiyor. Türbenin çevresinde etkinliklerde kullanılabilecek mekanlar vardır. Türbe sekizgen planlı, blok taş platform üzerine inşa edilmiştir. Giriş kısmında taç kapı, sivri kemerli ve kenarlar dışbükey silmedir. Zamanla duyulan gereksinim nedeniyle kapının üzerine metal malzeme ile saçak yapılmıştır. Dört kenarda, altta dikdörtgen üstte daha küçük aydınlık pencereler bulunur. İçten tavanı kontroplak kaplıdır. Dıştan kırma çatılıdır. Girişi yaklaşık 150 cm yüksekliğinde demir, tek kanatlı bir kapıdan sağlanır. İçerisinde Sinan Dede’ye ait olduğu söylenen bir sanduka vardır. Sinan Dede’nin 1180-1270 yıllarında yaşadığı hususu, Gümüşgün Köyü Kültür Derneği tarafından iddia edilmektedir. Türbenin iç kısmında üzerinde çok sayıda eşarp olan bir sanduka bulunur. Türbenin duvarlarında Hz. Alinin resimleri ve kılıcı zülfikara ait işlenmiş motifler görülür. Ayrıca Alevi-Bektaşi geleneğine ait işlemeler de vardır. Türbede mum yakabilmek amacıyla köşeler oluşturulmuştur. Türbenin pencerelerinde çok sayıda mum bulunmaktadır. Türbenin içinde, türbenin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bir bağış kutusu konmuştur.
Peki Sinan Dede kimdir? Sinan Dede, Anadolu erenlerinden, Horasan erlerinden, hem Anadolu’yu Türkleştiren ve Müslümanlaştıran, büyük bir asker ve aynı zamanda da büyük bir evliya olarak kabul edilmektedir.
Gümüşgün Aşure Şenlikleri
Sinan Dede Türbesinin yanındaki alanda, her yıl Aşure Şenlikleri düzenleniyor.
Gümüşgün Tren İstasyonu
İzmir-Aydın hattı kapsamında İngilizler tarafından 1911 yılında yapılmıştır. İstasyon yapısı, ambar, lojman, su deposu, gazhane ve tuvalet yapılarından oluşur. Ana istasyon binasının bir kısmı tek, bir kısmı iki katlıdır. İki katlı bölümün üst katı misafirhane şeklinde tasarlanmıştır. Alt katta ise, bekleme salonu, gişe, büro odaları gibi hizmet birimleri bulunur. Yapının ön kısmında, üstü kiremit örtülü ahşap bir sundurma vardır. Yapı, taş yığma tekniğiyle yapılmıştır. Dış cephede su basman kotu üzerinden itibaren taş duvar görülür. Bu taş duvar arasında dört sıra tuğla hatır yapının etrafını döner. Ayrıca saçaklar da tuğladır. İstasyon yapısının hemen karşısında, rayların diğer tarafında ambar yapısı vardır.
TARİHİ KALE VE KONANE (CONANA) ANTİK KENTİ
Gönen ilçesinin kuzeybatısında, ilçe merkezinden yaklaşık 3 km uzaklıktadır. 1656 metre rakımlı Kaletepe adı verilen, yüksekçe bir dağın yamaçlarında kurulmuştur.
Antik dönemde Pisidia olarak adlandırılan Göller bölgesindeki Conana antik kenti, önemli yerleşimlerden birisidir. Çünkü: ticaret yolları üzerinde yer alır. Ayrıca Burdur Gölünün batısında kalan verimli ovalara hakim konumdadır.
Şehir: Hitit, Frig, Lydia, Hellenistik, Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yerleşim görmüştür. Teraslar üzerine konumlandırılmış olan kent, bölgenin hem savunma hem de mimarlık tarihi açısından önemli bir yapılaşma yeridir.
Antik kentten ilk olarak Ptolemaios söz eder. Ancak şehrin yeri, 1874 yılında Alman tarihçi Profesör G. Hirscfeld tarafından keşfedilmiştir. Hirscfeld, kentin ismini Sagalassos’da bir yazıt üzerinde okumuş ve kenti ilk olarak Gönen ilçesine atfetmiştir.
2009 yılından bu yana sürdürülen yüzey araştırmaları, Gönen ilçesinin 2 kilometre kadar kuzeybatısında yer alan 1656 metre yükseklikteki Kale Tepe üzerindeki yerleşmede yoğunlaşmıştır. Kentin ilk yerleşim alanı Kale Tepe üzerinde olmasına karşın Roma döneminden itibaren Akyokuş Tepe’ye taşınmış olduğu ve zamanla da modern Gönen ilçesinde konumlandığı tespit edilmiştir.
Kale Tepe, oldukça iyi durumda korunmuş olan sur duvarlarıyla tahkim edilmiştir. Bu sur duvarları, 4 metre uzunluğunda ve 1 metre genişliğinde taşların harçsız bir şekilde bir araya getirilmesiyle yapılmıştır. Kalenin ihtiyacı olan su, Yuvetça yaylasındaki pınarlardan, 35 cm çapındaki toprak künklerle getirilmiştir.
Kalenin içinde, düzenli bir yol şebekesi ve geniş bir yerleşim alanı yer almaktadır. Bu haliyle, yerleşme alanı tam donanımlı bir yerleşmenin çekirdeği olma görüntüsü vermektedir. Kale Tepe yerleşmesi izole edilmiş, müstahkem bir kale görünümündedir. Pisidia’da birçok noktada karşımıza çıkan, küçük ölçekli, dağ zirvelerinde veya yüksek tepeler üzerinde konumlandırılmış yerleşmelere benzerdir. Yüksek rakımlı tepelerin üzerine yerleşmiş olan Hellenistik dönemin bu kale görünümlü yerleşmeleri Strabon’un “Pisidialılar Pamphylia Ovasını çeviren dağlık arazide oturuyorlardı” tanımlamasıyla oldukça uyum içindedir.
Evet, Kale Tepe içindeki yerleşimi anlatmaya devam edelim: Tepenin güneydoğu kısmında, şehre girişi sağlayan yolun her iki yanında Tümülüsler ve kayaya oyulmuş mezarlardan oluşan bir nekropol alanı vardır. Mancarlı sırtı olarak isimlendirilen bu alanda bulunan Tümülüslerin çapları yaklaşık 5-9 metre arasında değişir, düzgün kesme taşlarla çevrili, üst tarafı tıraşlanmış ve ortası kaçak kazılar sonucu oyulmuştur. Bu Tümülüs mezarların ortalarında, doğu batı yönünde uzanan, dikdörtgen planlı ve büyük düzgün blok taşlardan yapıldığı anlaşılan mezarlar görülür. Tümülüslerin üstünde ise, Geç Helenistik ve Erken Roma dönemlerine tarihlenen günlük mutfak kullanım eşyası seramik parçaları vardır. Bu seramik parçalarına göre; tepe üzerinde bulunan yerleşmenin Erken Helenistik Dönemden itibaren kurulmuş olduğu ve muhtemelen Roma döneminde terk edildiği tahmin edilmektedir. Mancarlı sırtından Kaletepe zirvesine doğru çıkıldıkça, işlevi tam olarak anlaşılamayan kare planlı binaların kalıntıları ve temel seviyesindeki duvarları görülür. Antik kentin kalıntıları, Kaletepe zirvesine kadar yayılmıştır. Zirvede sarnıçlara ve işlevi anlaşılamayan değişik tipte bazı mekanlara rastlanılmıştır. Kalıntılara göre burada bir küçük kale bulunduğu düşünülür.
Şehirde, MÖ 1’nci yüzyıldan itibaren sikke basıldığı bilinmektedir ve şehre ait ilk bilgilere bu sikkelerden ulaşılır.
İmparatorluk sikkelerinin basımı, İmparator Hadrianus’tan (MS 117-138), İmparator Gallienus (MS 260-268) dönemine kadar devam eder. MS 7-8’nci yüzyıllarda İstanbul’da derlenmiş piskoposluk listelerinde, Konane ismi görülür. Kent, Pisidia Antiokheiası Başpiskoposu altında sınıflandırılmıştır. Kent piskoposu ya da kilise temsilcileri, ikonaların onurlandırılması hususunu görüşmek üzere MS 787 yılında İznik’te toplanan 2’nci Konsey’de görünürler. Ayrıca, Aziz Zosimos hikayesinin anlatıldığı bir Hıristiyan metinde, kentten bahsedilir.
Ancak günümüzde fazlaca bir kalıntı görülmez. Mimari parçalar ve bol miktardaki mezar stelleri, Isparta müzesinde sergilenmektedir.
DEMİRCİ MEHMET EFE KONAĞI
İlçe merkezine 7 km uzaklıktaki Demirlidağı eteğinde kurulmuş İğdecik köyünde köy meydanının yaklaşık 100 metre batısındadır.
19’ncu yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Yarı bodrumlu, zemin üzeri bir katlıdır.
Demirci Mehmet Efe, Milli Mücadele yıllarında, 1920 yılında, Süleyman Efendiye ait bu büyük binayı karargah binası olarak 7 ay süreyle kullanmıştır. Aydın cephesinden düşman baskısı altında tutunamayarak geri çekilen Demirci Mehmet Efe, tren ile yakınından geçmekte olduğu İğdecik köyünü görünce, bu köyün manzarasını çok beğenmiş ve burada oturmaya karar vermiştir. Ardından birkaç ailenin evini boşaltmış ve bu evlere kendisi ve ailesini yerleştirmiştir. Demirci Mehmet Efe, Milli Mücadele tarihinde “İğdecik baskını” olarak bilinen tarihi olayda bu konakta bulunuyordu. Baskın sabahı bu konaktan kaçarak İğdecik köyünün arkasındaki dağlara sığınmıştır. Demirci Efe daha sonra Nazilli’de ikamet etmeye başlamış ve 1959 yılında ölümüne kadar orada kalmıştır. İğdecik baskınından da söz etmek istiyorum. 10 Kasım 1920 tarihinde, Refet Bey, Afyon-Adan a arasındaki Güney Cephesine tayin edilince, Kuvayi Milliye ve Kuvayi Nizamiye yani düzenli ordu arasında çekişme olur, bu sıralarda çeteciliği savunan Galip Hoca ve Çerkes Ethem, Demirci Mehmet Efe’yi kendi yanlarına almak isterler. Refet Bey ise, düzenli bir ordu kurulması için Efe’yi Konya’ya davet eder. Efe, kendisine olumlu veya olumsuz bir cevap vermez, ama bir gece İğdecik köyüne baskın düzenlenir, Efe’nin kuvvetleri dağıtılır, Efe çok az adamıyla dağa kaçmayı başarır, dağa kaçarak kendisini kurtarmasına rağmen, kuvvetleri teslim olur. Daha sonra Ankara Hükümeti, Milli Mücadeledeki başarılarından dolayı kendisini affeder.
Bir dönemin tarihine tanıklık etmiş bu konak, günümüze kadar ayakta kalmayı başarmıştır. Ayrıca, bu konak tarihi değerleri dışında, mimari anlayışı ve gösterişli süslemeleriyle de geleneksel Isparta evleri içinde önemli yer tutar. Özellikle konağın en çok dikkat çeken yönü, ana yola bakan cephede yer alan iki odanın alçı tavan süslemeleridir. Realist üslupta yapılarak kendi renklerine boyanmış olan meyvelerin tasviri, diğer evlerde görülmemektedir. Meyve tabağı içindeki limon ve mandalina gibi sıcak iklimlerde yetişen meyvelerin tasvir edilmesi, bunu süslemeyi yapan ustanın gezdiği yerlerden ve hayal gücünden kaynaklanabileceği gibi, Demirci Mehmet Efe’nin Ege ikliminde doğup büyümesinden ve bu meyveleri daha önce tanımasından dolayı süslemenin onun zevklerine uygun yapılmış olabileceğini de akla getirmektedir. Öte yandan bu tür realist süslemelerin, yörede yaşayan gayrimüslim, daha doğrusu Rum ustalar tarafından yapılması muhtemel görünür. Bu görüşü doğrulayacak bir husus o dönemlerde İğdecik köyünün yakınlarında, Gönen ilçesi civarında bir kısım Rum vatandaşın yaşamakta olduğudur.
Ancak yapı günümüzde oldukça harap durumdadır. Mülkiyeti Gülsüm Erdoğan adına kayıtlıdır. Kapısı kilitlidir, koruma altına alınmamıştır.
KOÇTEPE İNCİRLİKAYA ODA MEZARLARI
Isparta-Burdur kara yolunun doğusunda, Koçtepe köyü İncirlikaya mevkindedir. 6 mezar, toprak düzeyinin üstünde kayada, 1 tane dromoslu mezar tepenin güney doğusunda tarla içinde, ikinci kromoslu mezar odası güneydoğudaki tepenin ilk eteğinde, son mezar odası da bu alandadır. Mezarların iki tanesi dromosludur. Bir mezarın içi iki odalı olup 4 adet kline ihtiva eder. Diğer bazı mezarların çatısı iki tarafa eğimlidir. Cephesi kaya yüzeyinde olanların ön kısmı tıraşlanmış ve kapı kenarlarını bantlarla çevirmişlerdir. Roma dönemi mezarlarıdır. Pisidia kaya mezarlarının diğer örnekleriyle benzerlik gösterir.
AKYOKUŞ TEPE ANTİK YERLEŞİMİ VE NEKROPOL ALANI
Gönen ilçe merkezinin yaklaşık 1 km kuzeyinde, yaylaya çıkan orman yolunun batısında, 1267 metre yüksekliğinde, doğal bir tepedir. Tepenin yamaçlarında ve zirvesinde, farklı dönemlere ait seramikler ve büyük şekilsiz inşaat taşları görülür. Önceki yıllarda, piknik alanı haline getirmek maksadıyla tepenin zirvesi, 1-1,5 metre tesviye edilerek tamamen düzleştirilmiş, yamaçlarda 5 farklı teras oluşturularak ağaçlandırma ve bu ağaçları sulamak için bir sistem yapılmıştır. Tepenin yamaçlarında yer yer kaçak kazı çukurları görülür.
GÜNEYKENT KASABASI
Isparta il merkezine 40 km ve Gönen ilçe merkezine 13 km uzaklıktadır. Kasabanın hemen girişinde Yunus Emre heykeli vardır.
Isparta yöresinin en güzel gülleri, burada yetiştirilir. Gül toplama döneminde, turist gurupları Güneykent kasabasına gelirler ve tarlalardan gül toplayabilirler. Tarlalarda gül toplarken, gül bahçelerinin güzel kokularını hissedebilirsiniz. Hatta, yurt dışından da, gül toplamak üzere, buraya çok sayıda turist gelmektedir. Gül toplama yanında: gül temalı figürler, heybeler, dokumalar ve iğne oyaları da satılmaktadır.
Manastır Koruluğu
İlçenin en önemli ormanlığıdır. Burada Yunus Emre Türbesi vardır ve buraya manastır isminin verilmesinin sebebi: “mana-sır” kelimesinden gelmektedir. Sonra mana esastır ve manastır olmuştur. Aslında Hıristiyanlara ait en ufak bir işaret yoktur. Burada Manastır ormanlık yer anlamındadır. Ancak Manastır mahallesinin yeni ismi “Pazar Mahallesi” dir. Mezarların 1963 yılına kadar tapulu vakfıyesi varken, kadastro geçince vakfın arazileri ormana verilmiştir. Mevcut ormanların ayakta kalması bu kutsal mezarlar sayesindedir. Yunus Emre’nin mezarı ancak böylesine kutsal bir yerde olabilir.
Yunus Emre Türbesi
Pazar Mahallesi, Manastır mevkiinde çam ormanları arasında göletin hemen üstünde bir türbe vardır. Bu türbe yapısı, 1993 yılında betonarme olarak yeniden inşa edilmiştir. Türbe sekizgen planlı olup mekanı dışarıdan çepeçevre saran tretuvar bulunur. Su basman seviyesine yükseltilmiş olan türbenin girişi batı yönündedir. Giriş kapısının iki yanında, tabana kadar uzanan birer niş vardır. Geri kalan yedi cephesi birbirinin aynısı olup, her bir cephenin ortasında kemerli bir pencere ve pencerenin her iki tarafında giriş cephesinde olduğu gibi birer niş bulunur. Yapının üstü sekizgen kırma çatı ile kapatılmış ve Marsilya tipi kiremitle örtülmüştür. Çatının en yüksek noktasında “alem” bulunur.
Bu türbenin Yunus Emre ve hocası Taptuk Emre’ye ait olduğuna inanılır. İslam inanışına göre, büyük ve bilgili kişilerin mezarı sağda, diğerleri sol tarafta bulunur. Türbeye girince sağda bulunan ilk mezar Yunus Emre’nin, sonrakiler sırasıyla Taktuk Emre, Sinan Efendi ve Vakfıyenin kurucusu Saadettin Efendidir.
Türbenin hemen dışında, Yunus Emre heykeli bulunuyor. Gönenliler bu türbeye özel bir ilgiyle bakmakta ve yaşamasını sağlamaktadır. Her sene duvarları yeniden sıvanmakta, üzerine örtüler örtülmektedir.
Ancak yine de bu mezarların kimlere ait olduğu net olarak bilinmemektedir. Bu mezarların ermiş kişilere ait kutsal mezarlar olduğuna inanılır. Hatta Hacı Bektaş-i Veli’nin müritlerinden birine ait olabileceği söylenmektedir. Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre’ye Taktuk Emre’ye gitmesi için yol göstermiştir. Sonuç olarak: halk burayı kutsal bir yer olarak kabul etmiş ve her yıl binlerce insan burayı ziyaret ederek dua etmekte ve adaklar adamaktadır.
Yunus Emre’yi Anma ve Aşure Şenlikleri
İlçede: 1991 yılından bu yana, her yıl Haziran’ın son Cumartesi günü; Yunus Emre’yi anma ve Aşure Şenlikleri yapılır. Bu şenliklerde amaç: Yunus Emre’yi halka tanıtmak ve sevdirmektir.
Türbe çevresindeki etkinlik alanında davetlilerin yapılan etkinlikleri ve gösterileri izleyebilecekleri bir amfi, eğime uygun olarak düzenlenmiştir. Amfinin yanındaki yarı açık bir mekan ise yemek hazırlama bölümü olarak kullanılmaktadır. Amfinin karşısında protokol için ayrı bir yarı açık mekan oluşturulmuştur.
Kuru Fasulye Günü
Gönen ilçesinde, ülkemizin dört bir yanından gelen Gönen Öğretmen Okulu Mezunları ve ailelerinin katılımı ile, her yıl Haziran ayının son Pazar günü, Geleneksel Kuru Fasulye Günü etkinlikleri düzenlenmekte olup, bu etkinlikler 1945 yılından bu yana sürdürülmektedir.