Çanakkale Biga: Biga’ya, bir kez gittim. Önce ilçe merkezinde gezdim, kalabalık ve modern görünümlü bir yöremiz. Daha sonra Karabiga bölümüne gittim ve özellikle Karabiga’nın güzelliğine hayran oldum. Mutlaka burayı görmelisiniz. Özellikle: Karabiga’da, deniz kıyısındaki restoranlarda muhteşem deniz manzarasına karşı mutlaka zaman ayırın.
ULAŞIM
Edremit körfezine ulaşmak isteyenlerin kullandıkları: Bursa-Balıkesir yolu üzerinde bulunmasa da, Bandırma üzerinden bu bölgeye ulaşmak isteyenler ve de özellikle İstanbul üzerinden, Bandırmaya (İstanbul Yenikapı-Bandırma arası, deniz otobüsü bulunmaktadır) gelip de, Edremit körfezine ulaşmak isteyenler, Biga’dan geçmek durumunda kalıyorlar. Biga her ne kadar iç bölgelerde kalsa da, Biga’nın Karabiga nahiyesi, deniz kıyısında ve Marmara Denizinin kıyısında muhteşem bir güzellik sunuyor ziyaretçilerine.
Evet, Biga: İl merkezi Çanakkale’ye, Lapseki üzerinden: 84 km. uzaklıktadır. Bursa ve İstanbul’a toplamda: 3 saat uzaklıktadır. İzmir’e ise 6 saat uzaklıktadır. Ankara’ya, 8 saatlik otobüs yolculuğu ile ulaşılır.
TARİHİ
Biga’nın, tarih sahnesinde ilk kez: Truva kralı An Comenen tarafından, MÖ.2000 yıllarında kurulduğu düşünülmektedir. Kuruluş yeri olarak ise: günümüzde, Biga-Çiçekli mezarlığının, güneybatısında kalan “Öğlen kavakları” yöresi olduğu düşünülüyor. Burada, bolca eski kalıntılara rastlanmaktadır.
Su kaynaklarının da bulunması, eskiden burada bir yerleşim bulunduğunun en büyük kanıtıdır. Dolayısı ile, antik “Pega” kentinin, burada kurulmuş olması ihtimali yüksektir. Ancak, burada günümüze değin, herhangi bir arkeolojik kazı yapılmamıştır.
Takip eden tarihi süreçte, bölgede egemen olan topluluklar şunlardır: Frigler ve Misyalılar. Daha sonra ise, İonlar görülür. MÖ.560 yıllarında ise, Lidyalılar. Daha sonra Persler ve MÖ.334 yılında, Büyük İskender. Yalnız burada, tarih açısından özellik arz eden bir durum var.
Büyük İskender ve Persler arasında, Anadolu’nun ele geçirilmesiyle sonuçlanan “Granikos Savaşı” Kocabaş Çayı kıyısında, Çınar köprü köyünün yakınlarında gerçekleşir. Büyük İskender, Perslerle, bu çayın kıyısında, MÖ.334 yılında karşılaşır ve bu savaşta, İskender, sayıca kendi ordusundan çok üstün olan Pers ordusunu, büyük bir bozguna uğratır.
Pers ordusunun bozguna uğramasında, paralı Yunanlı askerlerin büyük etkisi olur ve İskender, özellikle bu paralı Yunan askerlerini öldürtür. İskender’in tarih sahnesinde yerini alması açısından, bu savaşın büyük önemi var.
MÖ.73 yılında Romalılar bölgede egemenliği ele geçirirler. İmparatorluk ikiye bölününce, bölgede Bizanslılar egemen olurlar. Anadolu Türk Beylikleri sırasında, Karesi Beyliği, Biga ve çevresinde egemen olur.
Bölgenin tarihinde, bu dönemlerde yaşanan en büyük olay: 1302 yılındaki büyük depremdir. 1350 li yıllarda, bu bölgede yine büyük bir deprem olur.
Biga, ilk olarak Selçuklu Sultanı Alaaddin’in Beylerinden “Bayboğa” tarafından ele geçirilir ve ismine izafeten, yöreye “Boğa” ismi verilir. Bu isim: bu yörenin boğalarıyla ün kazanmış olmasıyla da ilgili olabilir. 1353 yılında, Şehzade Süleyman, Anadolu’dan Rumeli’ye geçiş yolunda, Biga’nın Kemer köyündeki iskeleyi kullanır. Devam eden süreçte, Osmanlılar, yörede egemen olurlar.
1921 tarihinde, Biga ilçe olarak konumunu alır. Bu tarihte, Biga Yunan işgaline uğrar. Ancak, 12 Eylül 1922 tarihinde, Yunanlılar, Biga’yı İngilizlere terk ederler. 18 Eylül 1922 tarihinde ise, Türk Ordusu tarafından, Biga, Anavatan topraklarına katılır.
Biga’nın sözcük anlamı: Yunancada “kaynak” ve “pınar” anlamına gelmektedir. Kelime kökeni ise: Pegasus olduğu düşünülüyor. Pegasus, hatırlayanlarınız olabilir “efsanevi kanatlı at”.
Antik çağda ise, Biga isminin anlamı: iki tekerlekli savaş arabasıdır. Başka bir söylentiye göre: şehrin surları dışında, herhangi bir saldırı anında, düşmanı korkutmak için serbestçe ve iri bir kara boğa gezdirilir. Kent, adını bu boğadan da almış olabilir.
BİGA EFSANELERİ
PEGASUS EFSANESİ
Bellorophon, Pegasus isimli kanatlı ata sahip olunca, onun sayesinde birçok zaferler kazanır. Ama, bu durum onun gurura kapılmasını ve Pegasus’a bindiğinde, atı doğruca gökyüzüne sürmesine neden olur. Ancak, Pegasus’u tam bu sırada bir at sineği ısırır ve üzerindeki Bellorophon’u atar. Kendisi, gök yüzüne gider.
BALIKKAYA EFSANESİ
Söylenenlere göre: zamanında bir kadın, Allah’ın gökyüzünde olduğunu ve ona ulaşmak için: 40 veya 1000 deveyi üst üste koymanın yeterli olacağını söyler ve ardından: “Allah’a ulaşamazsam taş olayım” der. Derken, bir gün: 40 veya 1000 deveyi üst üste dizer, kendisi de en üste çıkar, ancak “Allah’a” ulaşamaz ve orada taş kesilir.
Biraz önce söylediğim gibi, her iki efsane arasında benzerlik var. Her ikisinde de, gökyüzüne ulaşmak asıl hedef. Ama ulaşılamıyor.
GENEL
Biga: antik dönemlerden buyana gelen Kocabaş Çayının sol kıyısında, eğimli bir yüzey üzerinde kurulmuştur. Ancak, yakın zamanlarda, çayın sağ bölümü de yerleşime açılmıştır.
İlçe merkezi denizden 15 km. iç kesimde kalmasına rağmen, deniz kıyısında “Karabiga” bölümü bulunmaktadır. Marmara denizi kıyısında, Biga’nın 72 km. sahili bulunmaktadır.
Ekonomi: burada tarım ve hayvancılık öne çıkıyor.
İklim: yazları sıcak ve kurak Akdeniz iklimi, kışları ise kar yağışlı ve soğuk karasal iklim görülmektedir. Nem fazlalığı, Karadeniz iklimini anımsatır.
Nüfus özelliklerine bakıldığında ise, ilçe dışına büyük bir göç hareketinin bulunduğu izlenmektedir. Okuma-yazma oranı ise: % 99 seviyesindedir. Çanakkale-18 Mart Üniversitesine bağlı: Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ve Biga Meslek Yüksek Okulları da, ilçenin hayatında öne çıkmaktadır.
Bu okulların öğrencilerinin yaşam tarzı ile Bigalı yerli halkın yaşam tarzı arasında elbette farklılıklar sık sık gündeme geliyor ve genellikle büyük metropollerden gelen öğrenciler, burada yaşamanın sıkıntılarını hissediyorlar.
Konaklama: Biga ilçesinde: özel sektör tarafından işletilen, 44 odalı bir termal kaplıca tesisi bulunmaktadır. Başkaca bir tesis yok.
Ülkemizdeki en modern ilçelerden biridir. Türkiye’nin en çok köyü olan ilçesi olması nedeniyle, yerli halk, Çarşamba günleri bütün köylülerin merkeze inmesiyle zenginleşir.
Son olarak: mübadele sırasında, Rumların, bölgeyi terk ederken toprak altına gömdükleri altınlar, söylenenlere göre, daha sonra buraya yerleşenler tarafından bulunmuş ve pek çok kişi zengin olmuş. Günümüzde bile, insanlar bahçelerini kazıp define arıyorlarmış.
NE YENİR
Biga denilince akla hemen gelenler şunlar: cevizli lokum, peynir helvası ve köfte.
Özellikle, burada üretilen “peynir tatlısı” mutlaka tatmanız gereken bir lezzet. Hatta, satın alıp, yakınlarınız için hediyelik olarak bile düşünebilirsiniz. Köftesi bir kez tadıldığında, diğer köfteler, insana kıyma yumağı gibi gelir. Mutlaka denemelisiniz.
NE SATIN ALINIR
Biga’dan peynir tatlısı ve helva satın alabilirsiniz. Gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için, kesinlikle iyi bir alışveriş, iyi bir hediyelik olacaktır. Daha iyi bir şey almak isterseniz, “Yağcıbedir halısı” satın alabilirsiniz. Bu yörede, Yağcıbedir halıları meşhur.
GEZİLECEK YERLER
ULU CAMİ
Fatih Sultan Mehmet tarafından, Manisa Sancakbeyi olarak görev yaptığı dönemde yapılmıştır. Çünkü: Sultan Mehmet, Edirne’ye geçerken, bir gece burada konaklamış ve bu sırada, bu bölgede cami ve hamam bulunmadığını görmüştür. Bunun üzerine: cami ve hamam yapılmasını emreder ve yapılır. Cami ve hamamdan oluşan külliye: Evliya Çelebinin gezi anılarında da yazılıdır.
Evet, bu cami, Biga’nın en eski camisidir. Cami dışında, burada, birçok türbe ve mezar da bulunmaktadır.
BİGA ŞEHİTLİĞİ
Çanakkale savaşında yaralanarak Biga Harp Hastanesine getirilen ve tedavi edilirken şehit olan, 173 askerimiz burada gömülüdür. Şehitliğin kapısında: Meşhet yazılı mermer kitabeden, yapımının 1916 yılında olduğu görülmektedir. Meşhet sözcüğü, Osmanlıcada “şehitlik” anlamına gelmektedir.
Şehitliğin uzunluğu 45 metre, genişliği 40 metredir. Şehitlik içinde: şehitler için dikilmiş güzel bir anıtta bulunuyor. Anıtın yüksekliği: 6 metreye yakın. Kaidesi ise, bu yörede bolca bulunan “yeşilimsi” bir taş. Bunun üzerinde; top mermisi şeklinde mermer bir sütun bulunuyor. Anıt: Kayserili Mehmet Sadık Usta tarafından yapılmıştır.
Çanakkale şehitleri için yapılan sembol mezar taşlarından: fesli olanlar erlere, kabalaklı olanlar rütbeli askerlere aittir. Şehitlerin künyeleri de yazılmıştır. Ancak, Yunan işgali sırasında, bu künyeler Yunan askerleri tarafından tahrip edilerek, yok edilmiştir.
HALİMBEY KONAĞI KENT MÜZESİ
Bu yapı, 1900 yıllarında, Halim Bey tarafından yaptırılmıştır. En büyük özelliği: Avrupai bir mimari tarz kullanarak yapılmış olmasıdır. II. Derece tarihi eser olarak tescillenmiş ve koruma altına alınmıştır. 2004 yılında, buranın restorasyonu yapılmış ve Belediye tarafından “Kent Müzesi” olarak dizayn edilerek halkın ziyaretine açılmıştır.
KIRKGEÇİT TERMAL TESİSLERİ
Ilıcabaş köyü sınırları içindedir. İlçe merkezine 18 km. uzaklıktadır. Biga-Çan kara yolu üzerinden, 12 km. uzaklıktadır. Suyun özellikleri: sıcaklık: 52 derecedir. Suni soğutma yapılmadan, doğal ısıyla kullanılabilmektedir. Sülfat ve klorür iyonları ile bor elementi hakimdir. Radyoaktivite oranı ise; 6.5. Kükürt ve hidrojen de bulunmaktadır. Termal tesislerde, konaklamak ta mümkün. (İrtibat telefonu: 0286-3948008)
KARABİGA
Burası bir yerleşim yeri. Deniz kıyısında bulunmasına rağmen, “Kara” biga ismi verilmiş. Anlayamadım. Biga şehir merkezindeki otobüs terminalinden, buraya, her saat başı belediye otobüsleri çalışıyor.
Evet, Karabiga, Biga’dan yaklaşık 26 km. kuzeyde, Marmara Denizi kıyısındadır. Karabiga yarımadasının bu yerleşim yerinde, yaklaşık 3000 kişi yaşıyor. Buraya gittiğimde: gözlerime inanamadım. Muhteşem bir manzara. Deniz kıyısında restoranlar var, buralarda tamamen deniz manzarası eşliğinde, leziz deniz ürünlerinin tadına bakabilirsiniz.
Yemekten sonra ise, yürüyerek, sahil boyunca dolaşın, limandaki balıkçı teknelerini ve ağlarını tamir etmekle uğraşan balıkçıları, balık satılan tezgahları izleyin. Gerçekten buralara yakın olanlar için, Karabiga mutlaka uğranılması gereken bir yer.
Günümüzde: Karabiga’da “Karabiga Kaleleri” olarak bilinen kalıntılar: muhtemelen MÖ.7.yüzyılda burada egemenliklerini sürdüren “Milet” kolonisine ait. Bu kalıntıların ismi ise, Anadolu uygarlıklarının Kır Tanrısı Priapos’tan geliyor. Bir liman kenti olarak öne çıkıyor. Kent zamanla büyük üne kavuşur, özellikle bağlarından toplanan üzümlerden yapılan şarap, öne çıkar. MÖ.334 yılında, burada Romalılar egemen olurlar.
Büyük İskender, daha önce sözünü ettiğim gibi, günümüzde Kocaçay olarak isimlendirilen Granikos çayının kıyısında, Perslerle yaptığı savaşı kazanır. Daha sonra bölgede egemen olan Bizanslılar, İspanyadan getirttiği paralı Katalan askerlerini, burada konuşlandırır ve Türklere karşı savaşta kullanır. 1364 yılında, şehir, Osmanlıların egemenliğine girer.
Savaşta, kent yakılır-yıkılır. Osmanlılar, bunun üzerine, isli-is kokan bu şehre, Kara şehir anlamında “Karapiga” ismini verirler. Sanırım yazının başında söz etmiştim, deniz kıyısında bulunmasına rağmen, niye buraya Karabiga ismi verilmiş diye. İşte, buraya Karabiga ismi verilmesinin sebebi bu.
Kalıntılar: yerleşim yeri merkezinden, yaklaşık 3 km. uzaklıkta. Bölgede herhangi bir resmi kazı çalışması yapılmamış, ancak SİT alanı olarak ilan edilerek koruma altına alınmış.
Bunun dışında, Karabiga bölgesinde yapabilecekleriniz şunlar: biraz önce dediğim gibi, sahil kıyısındaki restoran ve kafelerde mutlaka oturup, bir şeyler yiyip-içebilirsiniz. Limandan tekne kiralayarak, denize açılıp balık tutabilirsiniz. Denize girmeyi düşünürseniz, alternatifleriniz var elbette: Kadınlar hamamı plajı, Kocakum ve küçük mersin gibi koylardan denize girebilir ve buralarda aynı zamanda çadırlı kamp yapabilirsiniz.
Nato bölgesinde: zamanınız varsa, çam ağaçlarının gölgesinde piknik de yapabilirsiniz.
KEMER KÖYÜ
Kemer köyünde, “Parion” antik kenti öne çıkıyor. Parion sözcüğünün anlamı hakkında, net kayıtlar yok. Söylenenlere göre: Truva dönemindeki “Paris” bir zamanlar burada yaşamış ve buna istinaden, şehre “Paris’in yeri” anlamında “Parion” ismi verilmiş.
İlk kurulumu, MÖ.8.yüzyıla kadar giden şehrin, antik çağda: üzüm bağları, şarapları ve ön yüzünde “gorgo başı” bulunan sikkeleriyle ün salmış, bir balıkçı kenti olduğu düşünülüyor.
Parion şehrinin ismi, tarih sürecinde, ilk kez “Heredot” tarafından gündeme getirilir. Pers kralı Dareios, MÖ.513-512 yıllarında, İskit seferine çıktığında: Parionlular, onun yanında sefere katılırlar. Atina-Sparta savaşında, Parionlular, Atinalıların yanında yer alırlar.
Büyük İskender, Pers zaferinden sonra, burayı kendisine bağlar. Daha sonra ise, şehirde, Trakya kralı Lysimachos’un egemenliği görülür. MÖ.241 yılında ise, Bergama krallığı, şehri egemenliğine alır. Daha sonraki dönemde, Romalılar şehri ele geçirir. Ünlü coğrafya yazarı Strabon: şehir hakkındaki yazılarında, buranın zengin toprak ve bağları bulunduğunu yazar.
Ayrıca: bu bölgede, yakınlarda bulunan bir “Nemesis” mabedinden söz eder. Bu mabet yıkılınca, bütün hazinesi ve hatta taşları bile yerinden sökülerek, Parion şehrine taşınmış ve şehirdeki mabette, görkemli bir sunak inşa edilmiş.
Evet, bu antik şehirde: Arkaik, Helenistik ve Roma dönemi eserleri bulunduğu sanılıyor, ancak günümüze kadar resmi kazı çalışmaları yapılmamış. Ayakta kalan ve toprak üstündeki eserlerden biri: Kemer köyü girişindeki su kemerleridir. Bu kemerlerin yakınında ise, bir “Nekropol” bulunuyor.
Çevrede ise, çok sayıda “Tümülüs” var. Bu Tümülüslerden biri “Bakır tepe tümülüsü”, 1970 yılında, Çanakkale Müzesi yetkilileri tarafından kazılmış ve içinden bir kadına ve bir erkeğe ait, iki lahit bulunmuştur. Çevredeki diğer Tümülüsler ise, köylüler ve define avcıları tarafından tahrip edilmişlerdir.
Köyün hemen üzerinde ise, MÖ.300 yıllarında yapıldığı sanılan, çelenklerle süslü frizleri olan bir mabet kalıntısı görülüyor. Mabedin alt kısmında ise, günümüzde toprak altında bulunan bir tiyatronun varlığı söz konusu. Ünlü müzecimiz Osman Hamdi Bey, buradan çıkarılan bir lahdi, İstanbul Arkeoloji Müzesine götürmeyi başarmış.
Evet, bu tarih hazinesi yörede, 2005 yılından sonra, Erzurum Atatürk Üniversitesi öğretim üyesi başkanlığında, kazı çalışmaları sürdürülüyor. Buraya giderseniz, biraz önce söylediğim gibi: su kemerlerini, mabet kalıntısını görebilirsiniz. Kazıların sponsoru ise, İÇDAŞ.
Özellikle, son yılki kazılarda: odeon açılması, amfi tiyatro ve roma villası kazıları yapılıyor. Bu roma villasında: günümüzden yaklaşık 2 bin yıl önce, kalorifere benzeyen bir sistemle ısıtma yapıldığı öğrenilmiş olması ilginç. Bu ısıtma sisteminde, ateşin yandığı bir merkez var.
Burada ısıtılan su ya da ortaya çıkan buhar, duvar ve zemine yerleştirilen kanallar sayesinde, binanın içinde sürekli devir-daim yaparak, sıcaklığın belirli bir oranda tutulmasını sağlıyor. Bu sistem, günümüzdeki kalorifer sisteminin ilk örneklerinden biri olabilir.
Villa: Roma döneminin gösterişli hayatını yansıtan bir mimariye sahip. Avlusu sütunlarla çevrili, mimari ögeler, villada çok lüks bir yaşamın olduğunu gösteriyor. Merkezde bir havuz var, havuzun çevresi sütunlarla çevrili. Villanın hemen antik tiyatronun karşısında inşa edilmiş olması, burada çok önemli bir kişinin ikamet ettiğini gösteriyor.
Çanakkale Biga: 2010 yılı kazılarında: nekropol bölgesinde bulunan “savaşçı lahdi” büyük ilgi çekiyor. Kum taşından yontulmuş lahitte: koku kabı, ter temizleme aleti ve bronz bir iğne bulunmuş. Ter temizleme aletinin, sporcular tarafından kullanıldığı biliniyor. Koku kabı üzerinde ise: savaşa gitmek üzere, siyah figür kullanılarak yapılmış, ailesine veda eden bir savaşçı resmi var.
Kabın: MÖ.6.yüzyıla ait olduğu sanılıyor. Bu figürün, kazı ekibi tarafından yapılan yorumu şu: iki yanında bulunan annesi Hakabe ve karısı Helena ile kız kardeşlerine veda eden Paris; daha sonra, Truva savaşlarına katılıyor. Figürler: Parion şehrinin kuruluş tarihi ve mitolojisi hakkında fikir vermesi açısından ilginç bulunmuş.
KALAFAT KÖYÜ
Burası, 100 yıllık bir Boşnak köyü. İlçe merkezine, 3 km. uzaklıktadır. Köy bölgesinde bulunan “Nilüfer gölleri” tam bir doğal güzellik sunuyor. Göl yüzeyleri, nilüfer çiçekleriyle kaplı. Gölün tamamı 7 dönüm. 2 dönümlük bölümünde, nilüfer çiçekleri yetişiyor. Kurak mevsimlerde, bu çiçeklerin kurumaması için, Belediye tarafından sulama yapılıyormuş.
Bolu-Abant yöresini bilenler için, göz yüzeyindeki nilüfer çiçeklerinin yarattığı güzellik, gerçekten muhteşem bir doğal görüntü sunuyor. Zaten, bu göl, Türkiye’de, Abant gölünden sonra, nilüfer çiçeklerinin yetiştiği, ikinci göl olarak öne çıkıyor.
BALIKKAYA TEPESİ
İlçe merkezi, Balıkkaya tepesi eteklerinde kurulmuştur. Denizden ortalama yükseklik 50 metre iken, tepede yükseklik 200 metreye kadar ulaşır. Tepede, büyük bir kayalık var. Bu kayalık, kaygan taşlardan oluşmuş. Kayalık içinde bir de mağara bulunuyor. Mağaranın içinde, kucağında bebeği olan kadına benzeyen bir kayalık bulunuyor. Kadının göğüslerinden önceleri süt, şimdi ise su aktığına inanılıyor.
BİGADİÇ KALESİ
İlçenin doğusunda, bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Kalenin, 11.yüzyılda, Bizanslılar tarafından yapıldığı “Achyraos” kalesinin üzerine inşa edildiği söyleniyor. Burası, işgal yıllarında Yunanlılar tarafından karargah olarak kullanılmış, kalenin dış surları, günümüze kadar sağlam olarak gelmiştir.
HİSARKÖY
İlçe merkezine 23 km. uzaklıkta, Hisarköy sınırları içindedir. Burada: antik kalıntılar bulunmaktadır. Bu kalıntılar: tonozlu köprü ve tüneller, tiyatro ve yazıtlar görülmektedir. Buranın, Roma döneminde önemli bir kaplıca merkezi olduğu anlaşılmıştır.
Buradaki en kapsamlı çalışma ise, 1979 yılında, Alman arkeologlar tarafından yapılmış ve Roma dönemine ait birçok kalıntı bulunmuştur. Ancak, burada halen yeterli ve gerekli kazıların yapılmadığı söylenmektedir.