İlçe: Yozgat-Kayseri kara yolu üzerindedir. İl merkezi Yozgat’a uzaklığı Sorgun ilçesi üzerinden 125 kilometredir. Atatürk yolu olarak isimlendirilen yol kullanıldığında ise, Boğazlıyan-Yozgat arası 90 kilometredir. Kayseri-Ankara demiryolu üzerinde bulunan Yeni Fakıllı istasyonu, ilçeye 23 km uzaklıktadır. Boğazlıyan, Kayseri arası uzaklık: 83 km.
TARİHİ
İlçe Boğazlıyanoğulları oymağı tarafından kurulmuştur. Boğazlıyanoğulları, günümüzde de varlıklarını sürdürmektedir. Diğer Bozok Türkmenleri gibi buraya gelerek yerleşmişlerdir. İlçenin ismi de buradan gelir. 1402 yılındaki Ankara savaşının ardından, Timur, Orta Anadolu’da bulunan Kara Tatarları, tekrar Orta Asya’ya sürünce, onların bıraktığı boşluklara Bozoklar yerleşmişler ve bu bölgeye Bozok Yaylası ismi verilmiştir. Bozoklar: genellikle Oğuzların Bayat boyundan gelmedirler. 1773 yılında ilçe Derebeyi olan Mustafa Bey’in çiftliği durumundadır.
Boğazlıyan Kaymakamı Akif Bey, ilçenin bataklık olması nedeniyle, yaz ayları için Uzunlu’ya nakli için Saraydan ferman almış, Askerlik Şubesi Boğazlıyan’da kalmak üzere diğer hükümet erkanının Uzunlu’ya nakletmiştir. Ancak daha sonra, ilçe tekrar Boğazlıyan merkeze taşınmıştır.
Boğazlıyan’da ilk belediye teşkilatı 1879 yılında kurulmuştur. Ancak aynı dönemde, ilçe merkezinde bulunan bataklıktan ve olumsuz çevre koşullarından dolayı, kaza merkezi Boğazlıyan’dan Uzunlu’ya taşınmıştır. 1900 yılında, ilçe merkezi yeniden Uzunlu’dan Boğazlıyan’a taşınmıştır.
1908 yılında ilçede Bidayet Mahkemesi kurulmuştur.
1’nci Dünya Savaşı yıllarında, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey: Ermenilere karşı yapılan tehcir uygulamasında, katliam yapıldığı bahisle, İngilizler tarafından yapılan ısrarları sonucu İstanbul Hükümeti tarafından tutuklanarak, 1919 yılında idam edilir. Ancak hemen 2 yıl sonra, Ankara Hükümeti tarafından kendisi “Milli Şehit” olarak ilan edilmiştir. Tabii burada olayın derinliklerine inmek ve bu idamın ne kadar haksız olduğunu anlamak gerekir.
Balkan ve 1’nci Dünya Savaşı sırasında, Boğazlıyan ilçesinden birçok cepheye eli silah tutanlar gönderilmiş, bunun üzerine köyler savunmasız kalmış ve Ermeni çetelerinin saldırılarına maruz kalmışlardır. Olay, Yozgat Jandarma Taburu tarafından bastırılmış ve Ermeni çeteleri etkisiz hale getirilmiştir. 1915 yılında çıkarılan tehcir kanunu ile, ilçede yaşayan Ermenilerin bir kısmı Suriye’ye göç ettirilmişlerdir.
Bu emir, o sırada Boğazlıyan Kaymakamı ve Yozgaz Mutasarrıf Vekili Mehmet Kemal Bey tarafından yerine getirilmiş, nakiller sırasında kolluk kuvvetlerinin aldığı tedbirlere rağmen, iklim şartlarının olumsuzluğu, eşkıya saldırıları, hastalıklar ve Ermeniler tarafından yakınları katledilenlerin intikam düşünceleri nedeniyle, Ermenilere karşı bir takım ferdi olaylar yaşanmıştır. Bu olaylar, İngilizlerin de şişirmesiyle, Kaymakam Mehmet Kemal Bey’e maledilmiştir.
10 Nisan 1919 tarihinde “Türk Adalet Tarihine Kara bir leke olarak geçen” karar gereği, İstanbul’da idam edilen Kemal Bey’in cenazesi, Kadıköy Kuşdili çayırında bulunan kabristana defnedilmiştir. Boğazlıyanlılar, Kaymakam Kemal Bey’e sahip çıkmışlar, Hükümet konağının önünde, Cumhuriyetin 50’nci yılında anıtını dikmişlerdir.
Kurtuluş Savaşı yıllarında, Boğazlıyan Kuvay-ı Milliye ve TBMM yanında yer almıştır. Ayrıca yine Yozgat yöresinde Çapanoğulları ve diğer isyanlar sırasında da Boğazlıyan halkı isyancıların yanında yer almamıştır. İsyancıların Boğazlıyan’a sokulmaması için silahlı müdahalede bulunulmuş ve 20 Haziran 1920 tarihinde, Boğazlıyan ilçesinden şehitler verilmiştir.
Yozgat Boğazlıyan
GENEL
Boğazlıyan ilçesi, il merkezi Yozgat’ın güneyindedir. Bir ova üzerine kurulmuştur. Bozok yaylası üzerindedir. Bu yüzden, ilçe topraklarının büyük bölümünde tarım yapılır. Deniz seviyesinden yükseklik 1050 metredir. İç Anadolu ile birlikte, ilçenin büyük bölümü, Erciyes volkanının etkisinde kalmıştır. İlçe sınırları içinde bulunan Kozan özü deresi üzerine Uzunlu Barajı kurulmuştur.
Uzunlu barajı sulamada kullanılır. Yörede: karasal iklim görülür. Buna bağlı olarak yazlar sıcak ve kuru, kışlar ise soğuk ve yağışlı geçer. Sıcaklıklar arasında büyük fark olur. Doğal bitki örtüsü bozkırdır. Dağların üzerleri ise çıplaktır. Ağaç toplulukları gelişmemiştir.
Yozgat Boğazlıyan
GEZİLECEK YERLER
Yozgat Boğazlıyan Bahariye Cavlak Kaplıcaları
BAHARİYE CAVLAK KAPLICALARI VE ARKEOLOJİK SİT ALANI
İlçe merkezine 4 km uzaklıkta bulunan Bahariye köyünün güneyindedir. .3 jeotermal kuyudan çıkan kaplıca suyunun sıcaklığı 30-60 derece arasındadır. Su: bikarbonatlı, klorürlü, sülfatlı sular gurubuna girer. Yani oldukça kaliteli bir sudur. Kaplıca sularının iyi geldiği söylenen hastalıklar şunlardır: romatizma, kalp ve kan dolaşımı, sinirsel hastalıklar, eklem ve kireçlenme, beslenme bozukluklarıdır. Kaplıcadan çıkan sular, iki gölcükte toplanır.
Merkezde 3 tesis bulunmaktadır. Bir tanesi: açık yüzme havuzudur. Diğer iki tesis ise: müteşebbisler tarafından yapılmıştır. Biri: 50 oda kapasiteli, Apart termal tesistir. Gölcüklerin güneyinde, 30-40 metre yükseklikte, kayalar vardır. Bu kayaların kuzeye bakan cephelerinde tabii oyuklar görülür. Ancak bu oyukların anlamı bilinmez.
Kayalıkların doğusunda, iki Tümülüs (yayvan tepe) bulunur. Doğudaki büyük tepe: 15 x 20 metre ebatlarındadır. Batıdaki diğer tepe, 80 metre uzaktadır. Bu tepenin ölçüleri de aynıdır. Küçük tepe üzerinde nirengi işareti bulunur. Bu Tümülüslerin doğusundaki büyük tepede, Roma dönemi seramiği bulunmuştur.
Yozgat Boğazlıyan Yazıkışla Tapınağıı
YAZIKIŞLA TAPINAĞI
İlçe merkezine bağlı Yazıkışla sınırları içindedir. Bu bölgede: Hitit ve Roma dönemlerinde yerleşim bulunduğu tahmin ediliyor. Tapınak bölgeye hakim bir tepe üzerindedir. Buranın eski bir yerleşim yeri olduğu düşünülmektedir.
Burada halen bulunan tapınak yapısının ise, 1 veya 2’nci yüzyıldan kaldığı tahmin edilir. Kesme taştan yapılmış yapı: dikdörtgen planlı, üçgen alınlıklı ve geniş saçaklıdır.
Yozgat Boğazlıyan Osmanlı Arması
OSMANLI ARMASI
İlçe merkezinde bulunan eski Askerlik Şubesi giriş kısmındadır. Eski Askerlik Şubesi binası yıkıldıktan sonra, arma uzun yıllar yeni Askerlik Şubesi bahçesinde sergilenmiş, daha sonra Yozgat Müzesine gönderilmiştir. Arma: kahverengi taş üzerine, kabartma olarak yapılmış motif işlemelidir. Üzerinde 1900 tarihi yazılıdır. Eski yani yıkılmış olan Askerlik Şubesi, Sultan Abdülhamit döneminde yapılmıştır.
Yozgat Boğazlıyan Akköprü
AKKÖPRÜ
İlçe merkezine 30 km uzaklıkta bulunan Aşağısarıkaya köyünde, Yozgat yolu kenarındadır. Köprü: Aşağısarıkaya özü yani deresi üzerine kurulmuştur. Günümüzde anılan dere suyu: çok az akmaktadır, köprü yüksek otlar ile kaplanmıştır. Köprünün hangi tarihte ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmez. Ancak oldukça estetik bir görüntüye sahiptir. Uzunluğu 17 metredir. İki gözlü ve basık yuvarlak kemerlidir. Gözlerin kemer açıklığı 4 metredir.
Yozgat Boğazlıyan Özler Yeraltı Şehri
ÖZLER YERALTI ŞEHRİ
İlçe merkezine bağlı Özler köyündedir. Yeraltı şehrinin girişini kapatan evlerin 2017 yılında kamulaştırılmasıyla, yeraltı şehrinin girişi açılmıştır. Buranın: MS 300’lü yıllarda yani erken Hıristiyanlık döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir.
Yapılan incelemede, yeraltı şehrinin 218 metre uzunlukta ve 10 odalı olduğu, içerideki havanın solunabileceği tespit edilmiştir. Kazı çalışmaları sonucu 8 odalık bölümü ve bağlantı tünelleri temizlenmiştir. Bu odalar ve tüneller, yöre köylüleri tarafından ağıl ve depo olarak kullanılıyormuş.
KARAKOÇ YERALTI ŞEHRİ
İlçe merkezine bağlı Karakoç köyü girişindeki köprüyü geçtikten sonra, solda, köyün kuzey ucundadır. Yeraltı şehrinin yan yana dizilmiş 3 ayrı girişi vardır. Ancak bunlar giriş kapıları değildir. Çünkü giriş kapıları çökmüştür. Ağız kısımları dolgu olan bu girişlerden, sadece Sabri Gayyur isimli bir vatandaşın evinin altındaki girişten, yeraltı şehrine girilebilmektedir. Bu girişten sonra, dar ve alçak galerilerden sürünerek 10 metre ilerlenir ve sonra ayağa kalkılır.
İlk girilen kısımda küçük bir oda, sonra kısa bir galeri ile salon ve salona açılan batı kısmında iki oda, kuzeyde ise iki galeri vardır. Bu galerilerden birinde 30 metrelik bir mesafeden sonra bir kuyu bulunur. Diğer galeri ise, dolanır ve ilk girilen küçük odaya ulaşır. Tavan kısımları düz kesilmiş, duvarlarda irili ufaklı nişler bulunur. Evet, bunu sizlere anlattım, ama burası henüz turizme ve ziyarete açık değil, umalım bir süre sonra gerekli çalışmalar yapılır ve bu ilginç yer altı şehri turizme açılır.
AŞAĞIHASİNLİ YERALTI ŞEHRİ
İlçe merkezine bağlı Aşağıhasinli köyündedir. Köy üç mahalleden oluşur. Yukarı Mahalle bölümü, kayalık bir arazi üzerindedir. Bu yüzden, yeraltı şehri, Yukarı mahalle denen bölümün altını tamamen kaplamaktadır. Mahallenin altındaki yeraltı şehrine, evlerin altından, üç ayrı bölümden girilir. Ancak bu girişler günümüzde çökmüş durumdadır.
Sadece kuzeybatı bölümünde, bir şahsın evinin altından yeraltı şehrine girilebiliyor ve yaklaşık 100 metre gidilebiliyor. Bu 100 metrelik galeride, 10 metre ara ile iki sürgü taşı bulunuyor. Diğer kısımda ise birkaç galeri ağzı bulunuyor. Bunlar da kısmen kapanmıştır. Evet, diğer yeraltı şehrinde olduğu gibi, burası da turizme yani ziyarete açık değildir, umarım ileride bir gün burayı ziyarete açarlar.
İlk olarak MS.50 yıllarında Romalıların yerleştikleri şehrin en eski bölümü “City” olarak isimlendirilir. Yaklaşık 2.6 kilometre karelik alanı kaplayan semtte, Roma duvarları halen görülebilmektedir ve bu semt günümüzde dünyanın finans merkezidir.
Tarihi binalar, pek çok eski bar ve yüzlerce zanaat loncasının merkezi buradadır. Bölgenin en yüksek noktası olan St.Paul’s Cathedral’den başlayın ve kubbesinden görülen Londra manzarasını izleyin.
Bu kadar ufak bir alana sıkıştırılmış olan 47 kiliseyi görebilirsiniz. Guildhall’u (City bölgesinin antik hükümet evi) ziyaret edebilir ve City’nin geçmişini görebileceğiniz en iyi yer olan Museum of London’u gezebilirsiniz.
Hafta içi, bu bölge gelip geçen 310.000 işçinin koşuşturmacasına şahitlik yapar. Akşamüstleri ve hafta sonları bölge sessizdir. Çünkü burada yalnızca 10.000 kişi sürekli yaşar. Tarihi binaların yanında yükselen gökdelenler ile yapılar birbirine yakın ve ana cadde yoğun olabilir, ama ara yollar sizi orta çağ patikalarına, ilginç barlara ve yapraklarla dolu kilise avlularına ulaştırır.
City’nin sembolü olan “St George’un Haçı işlenmiş bir kalkan tutan griffin heykeli” sınırı belirler.
Evet, günümüzde pırıl pırıl ofis binalarıyla dolu olan City, başkentin en eski bölümüdür. 1666 yılında yanan binaların büyük bölümü, Sir Christopher Wren tarafından yeniden inşa edilmiştir. Kiliselerin çoğu ise II. Dünya Savaşından zarar görmeden kurtulabilmiştir. Ticaret her zaman bu bölgenin can damarı olmuş, tüccarlar ve bankacıların gücü buraya belli bir özerklik kazandırmıştır.
Hükümdarın bile validen izin almadan geçemediği bölge iş saatlerinde canlı, geceleri ise sessizdir.
Southwark
İngiltere Londra City ve Southwark;
Ortaçağda, Thames’in güney kıyısındaki Southwark zevk peşinde koşanların, fahişelerin, kumarbazların ve kanun kaçaklarının mekanıydı.
1550 yılında yönetimi City’ye geçtikten sonra bile meyhaneleri ve randevu evleri büyümeye devam etti. Shakespeare’in oyunlarının ilk sahnelendiği “Globe” (1598) gibi tiyatrolardan önce, burada ayı oynatılan mekanlar bulunuyordu. Eski Southwark’ın hazineleri çoğunlukla yaratıcı bir şekilde yeniden ve keyifli gezintilerin yapıldığı nehir kıyısındadır.
TEMPLE
İngiltere Londra City ve Southwark;
Middle Temple Lane.EC4 adresindedir.
İnner Temple ve Middle Temple: hukuk eğitimi veren ve Londra’nın dört Inns of Court’undan ikisini oluşturan (diğer ikisi Lincoln’s Inn ve Gray’s Inn), birkaç hoş meydanın bir araya geldiği yerdedir.
Dört okul da benzer işlevlere ancak farklı sistemlere sahiptir. Geleneğe göre: Britanya’da avukat olmak için hazırlananlar, resmi olarak kabul edilmeden önce sınavları geçmenin yanı sıra bu Inn’lerden birine üye olmak ve burada 24 akşam yemeği yemek zorundadırlar.
Templier adı: 1118 yılında kutsal topraklara hacı olmaya gidenleri korumak üzere kurulmuş bir tarikat olan “Templier Şövalyeleri”nden gelir. Templar tarikatı üyeleri 1312 yılında ahlaksızlık ve sapkınlıkla suçlanıp kapatılıncaya dek buranın sahibi olmuşlardır.
Ancak dağılmalarının gerçek nedeni fazla zenginleşmeleri ve kraliyete bir tehdit olarak görülmeleriydi. Şövalyelerin bir bölümü 12. yüzyıldan kalma mermer figürleri; yuvarlak Temple kilisesinin zemininde görülebilir.
Temple’nin diğer eski binalarından en güzeli II. Dünya Savaşındaki bir bombardımandan zarar görüp onarılmış ahşap kirişli harika bir tavana sahip Middle Temple Hall’dur.
SİR JOHN SOANE’S MUSEUM
İngiltere Londra City ve Southwark;
13.Lincoln’s Inn Fieldls.WC2 adresindedir. Giriş ücretsizdir. Salı-Cumartesi günleri arasında, saat: 10.00-17.00 arasında açıktır. Her ayın ilk Salı günü: Sir John Soane müzesi: geç açılır ve bazı bölümlerinde mumlar yakılır.
Londra şehrinin en şaşırtıcı müzelerinden birisidir.
1838 tarihinde, hiçbir unsurun değiştirilmemesi şartıyla, Sir John Soane tarafından ülkeye hediye edilmiştir. Bir duvar işçisinin oğlu olan Soane; Britanya’nın önde gelen George dönemi mimarlarındandır ve kendisine özgü sade bir Neo-klasik tarz geliştirmiştir.
Zengin bir müteahatin yeğeniyle evlenip mirasına konunca Loncoln’s Inn Fields’ bakan No.12’yi satın alarak yenilemiştir ve 1792-1794 yılları arasında burada yaşamıştır. 1813 yılında karısıyla No.13’e taşınmıştır. 1824 yılında ise arka arkaya üç ev yıkılarak tek ev olarak inşa edilen No.14’ü yenileyerek bir resim galerisi ve ortaçağ taklidi Rahip Odası eklemiştir ve burada yaşamaya başlamıştır.
Çünkü: 1806 yılında Kraliyet Akademisi Mimarlık Profesörü olarak atanınca: öğrencilerinin kendisine kolayca erişimini sağlamak istemiştir. 1837 yılında öldüğünde: Soane’nin amaçları ve hedefleri desteklemeye devam edildi.
Evet mimar Sir John Soane’in No.13’deki evi 19.yüzyıldan beri bir müze olarak ziyarete açıktır.
Günümüzde koleksiyon: Soane’in istediği gibi korunmaktadır.
Koleksiyon acayip ve genellikle açıklama gerektiren objelerden oluşan bir derlemedir. Dökümler, bronzlar, vazolar, resimler, antikalar ve Sumatra’dan gelmiş bir mantardan dırdırcı kadınları susturmak için yapılan bir ağızlığa dek, bir yığın tuhaf ıvır zıvır bulunmaktadır.
En önemli parçalar, I.Seti’nin Lahiti, Bank of England için yapılanlar dahil Soane’in kendi tasarımları, Bank ve Flaxman gibi önde gelen Neo-Klasik heykeltıraşların eserleri ve Soane’in 520 Pound’a aldığı William Hogarth imzalı 1734 tarihli “Rake’s Progress” adlı bir dizi resimdir.
Binanın kendisi de, mimari yapısından kaynaklanan sürprizler ve göz yanılsamalarıyla doludur.
Giriş katında, zekice yerleştirilmiş aynalar, ışık ve mekan oyunları yaratırken bodrumdan cam kubbeli tavana doğru uzanan atriyum sayesinde, gün ışığı tüm katlara yayılır. Kahvaltı odası: dışbükey ayna ile taklit kubbeli tavan yaratılmıştır.
Ayrıca: kırmızı odalar, bulutlu gibi boyanmış bir tavan, boyalı duvarlar ve bir geometrik merdiven ilgi çekmektedir. Üst katta: geçici sergiler için Caruso St John Architects tarafından tasarlanan yeni bir galeri görülür.
İngiltere Londra City ve Southwark ST BARTHOLOMEW-THE-GREAT
İngiltere Londra City ve Southwark ST BARTHOLOMEW-THE-GREAT
ST BARTHOLOMEW-THE-GREAT
İngiltere Londra City ve Southwark;
West Smithfield.EC1 adresindedir. İngiltere’de hayatta kalan en iyi Norman kiliselerinden birisidir.
Tarihi Smithfıeld bölgesi, asi köylülerin lideri Wat Tyler’in 1381 yılındaki idamı ve I. Mary (1553-1558) döneminde Protestan şehitlerin yakılması gibi bir dizi kanlı olaylara sahne olmuştur.
St Bartholomew-the-Great: Londra’nın merkezinde, hala düzenlenen tek yiyecek pazarı olan Smithfield et pazarının arkasında, sakin bir köşede Londra’nın en eski kiliselerinden biridir.
Bu tarikat kilisesi: 1123 yılında Raphael isimli bir keşiş tarafından kurulmuştur.
Kral I. Henry’nin soytarısı olan Raphael, rüyasında Aziz Bartolomeus’un kendisini kanatlı bir canavardan kurtardığını görmüştü. (Aziz Bartolomeus: İsa’nın 12 havarisinden biridir.)
Keşiş olduktan sonra da eski işini hatırlayarak her yıl düzenlenen Bartolomeus Şenliğinde, toplanan kalabalığı jonglörlük numaralarıyla eğlendirirdi.
Günümüzde de Raphael’in mezarı kilise içinde görülebilir. Bu mezar: kuzey tarafta “Rahere Türbesindedir. Rahere ayaklarının dibinde: rakamları etkileyici parlak renklere boyanmış ve Kral Henry I tarafından tarikata verilen armanın bulunduğu bir kalkan tutan melek tasviri görülmektedir.
1539 yılında tarikat çözüldü ve kilisenin nefi yıkıldı. Ancak: manastır binaları büyük ölçüde sağlam olarak korundu ve 1860 ve 1886 yıllarında yapılan restorasyonlar ile onarılmıştır. Ancak, 1929 yılında büyük bir yeniden inşa ve restorasyon yapılmış ve Ortaçağ kalıntıları düzenlenmiştir.
Üzerinde Tudor döneminden kalma giriş binası bulunan 13.yüzyıl kemeri, Manastırların Kapatılması sırasında yıkılana dek kilisenin girişi olmuştur.
MUSEUM OF LONDON-LONDRA MÜZESİ
150 London Wall.EC2 adresindedir. Dünyanın en büyük kentsel müzelerinden birisidir.
Müzede, Londra yaşamı, tarih öncesinden-Thames’in bataklık kıyılarında kurulan ilk yerleşimden günümüze, 20. yüzyıla kadar uzanan tarihi hakkında her şey anlatılmıştır. Müzede toplam 1.1 milyon nesne bulunmaktadır.
Arkeolojik bulgular, orijinal ev aletleri, yeniden yaratılmış sokak ve iç mekan görüntüleri, 1932 tarihli bir yayın stüdyosu ve Woolworth’ten bir mağaza yazarkasa bir arada sergilenmektedir.
Müze dışında ise, eski Londra duvar parçalarını görebilirsiniz.
Müzenin bölümleri şunlardır
Londra Öncesi
Bu galeride: MS.50 yılında Romalıların bölgeye gelmesinden önce, yani MÖ.450.000 yılına kadar giden prehistorik dönem anlatılıyor. Burada: Londra insanları ve çevresi arasındaki ilişkiler araştırılıyor. Bu bölümde özellikle: MÖ.245.000-186.000 yılları arasında Londra’da yaşayan ve soyu tükenmiş bizon (yabani öküz) un etkileyici kafatasını görmelisiniz. Ayrıca: Londra bölgesinde bulunmuş eski insanlardan birinin kalıntısı olan Shepperton kadını iskeleti ki, bunun 5640-5100 yaşında bulunduğu tahmin ediliyor.
Roma Dönemi-MS.50-410
MS.50-410 yılları arasında bölgede egemenlik kurmuşlardır. Müzenin bu galerisinde: Roma heykel sanatının en güzel örneklerinden olan Roma kartalını görmelisiniz. Ayrıca: yine Roma dönemine ait bir deri bikini, Mitra tapınağı mermer heykelleri ve 4.yüzyıldan kalma, içinde bir kadın kalıntıları bulunan nadir kireçtaşı lahit de görülmeye değerdir.
Yine Roma dönemine ait eserler arasında bulunan: parlak renkli “Southwark” hamamına ait 2.yüzyıl freski, Tudor döneminden kalma bir “Delf” tabağı ve çöpte bulunmuş “deri giysiler” görülmelidir.
Ortaçağ Londra
400 yılında Roma şehrinin çöküşünü takiben, 1558 yılında I. Elizabeth dönemine kadar olan süreçteki objeler bu galeride sergilenmektedir. Bu ortaçağ döneminde: Londra şehrinde kıtlık, yangın ve hastalıklar hüküm sürmüş ve dini ve siyasi tartışmalarla taraftarlar parçalanmıştır.
Bu galeride mutlaka görmenizi önereceklerim: Covent Garden de bir mezarda bulunan, 600 yıllarından kalma altın ve granit broş, Westminster Abbey bölgesindeki bir şapelden gelen, 15.yüzyıl sunak resimleri, 1380.yılından kalma, ayakkabılar.
Savaş, Veba ve Yangın-1550-1660
Bu galeri: İngiliz sivil savaşları, 1665 büyük veba ve 1666 büyük yangın felaketlerinin yarattığı yıkım dönemi bu galeride sergilenmektedir. Bu galeride mutlaka görmenizi önereceğim objeler: Shakespeare’in tiyatrosunun ayrıntılı modeli, Oliver Crownwell’in ölüm maskesi, 1600. yılından kalma bir itfaiyeci kaskı.
İlaveten: 17.yüzyıl bölümünde: I. Charles’ın idam edilirken giydiği gömlek ve 1666 büyük yangınının canlandırıldığı video görülebilir.
Genişleyen Şehir-1666-1850
Büyük yangın sonrası kendini yenileyen şehirle ilgili objeler bu galeridedir. Burada görmenizi önereceğim objeler: Nelson’un kılıcı, Newgate Cezaevinden bir orijinal kapı, 1806 yılına ait Rhinebeck’in havadan görünümü.
Halk Şehri-1850-1940
Londra’nın hızlı genişleme, zengin ama bölünmüş şehir olduğu yıllar bu galeride izah edilmektedir. 1850’li yıllarda Londra dünyanın en zengin şehriydi ama nüfus artışı: zengin ve fakir, ayrı dünyalar yaşayan Londralılar ile bölünmüştü.
Dünya Kenti-1950-Günümüz
Yoksulluk ve savaş sonrası, Londra kitleler için canlı ve modern bir şehir olarak ortaya çıkmıştır.
Şehir Galerisi
Şehir galerisinin merkezinde, 250 yaşındaki muhteşem “Lord Mayor Coach” bulunmaktadır. Bu kırmızı ve altın sarısı renkteki araba her yıl Kasım ayında müzeden ayrılır ve Lord Mayor gösterisine katılır ki ve Londra Belediye Başkanı tarafından kullanılır. (bu gelenek 1757 yılından bu yana devam etmektedir.)
Sackler Salonu
Bu salon, müzenin kalbindedir ve bir dinlenme yeridir.
ST PAUL’S CATHEDRAL
(Bölüm uzun olduğundan, aynı başlık altında sitede buraya ait gezi yazısını bulabilirsiniz)
ST STEPHEN WALBROOK KİLİSESİ
39.Wolbrooc EC4 adresindedir.
Burası: İngiltere’deki ilk kubbeli kilisedir. Wren: İngiltere’dekiler yok edildiği için kubbeli kiliseleri Fransa’da görmüştü. Yapı: ünlü sanat tarihçisi Sir Nikolaus Pevsner tarafından: İngiltere’nin en önemli 10 yapısından birisi olarak seçilmiştir.
Belediye Başkanının semt kilisesi olan bu yapı: 1666 yılındaki büyük yangının ardından; 1672-1679 yılları arasında ünlü mimar Wren tarafından yapılmış ve 27 Mayıs 1679 tarihinde ibadete açılmıştır. Çan kulesi ise: 1713-1717 yılları arasında inşa edilmiştir.
Wren’in: City bölgesinde yaptığı kiliselerden en güzeli olduğu söylenir. Kendi mahallesinin kilisesi olduğundan, buranın Wren için özel bir önemi vardır. Çünkü: kendisi de Walbrook bölgesinde 15 numaralı evde yaşamış ve bu kilisenin cemaati olmuştur.
Kilise: kaset süslemeli kubbesi ve duvarlarındaki güzel alçı bezeklerle: St Paul’s un habercisi gibidir. Burası: St Paul Katedralinin inşası için bir prototip olarak kabul edilir.
Süslü kubbe: sekiz korint sütunu ile desteklenir ve St Paul’s için bir prototif görevi görür. Kubbeden giren ışık seli: iç mekanda parlak ve havadar bir ortam yaratır. Öte yandan: sütunlu ferah iç mekan: gösterişsiz dış cepheden sonra şaşırtıcıdır. Dış cephe, iç güzelliği ve ihtişamı işaret etmez.
Süslü vaftiz kurnası ve zengin vaiz kürsüsü gibi orijinal eserler Henry Moor’un büyük taş altarın sadeliğiyle tam bir zıtlık yaratır. Mozaik zemin üzerinde, Henry Moor tarafından yapılan masif beyaz cilalı taş sunak ilgi çekmektedir.
Kubbe: 12 sütunla desteklenen bir kare üzerine odaklanmaktadır. Kubbenin tabanı: 8 eşit kemerle desteklenmiştir. Kare içinde bir daire oluşturan kemerler; 8 sütun tarafından desteklenmektedir.
Ancak, içeride, cam kutu içinde bulunan bir telefon dikkat çekmektedir. Bu kutu: 1953 yılında duygusal sorunları olan kişilere yardım amacıyla gönüllü bir telefon servisi olan “Samaritanlar” ı kuran Rektör Chad Varah’ın anısına yerleştirilmiştir.
Bu “Samaritans” denilen kuruluş: dünya çapında gönüllü dinleme ve kişisel sıkıntı içinde olanlara danışmanlık hizmeti vermek üzere kurulmuştur.
Kuzey duvarındaki “Aziz Stephanos’un şehit edilmesi” resmi: 1768 yılında Kraliyet Akademisi üyesi olan Amerikalı ressam Benjamin West’in eseridir.
River Walbrook: Londra şehrinde önemli bir tatlı su kaynağıdır ve 15.yüzyıldan bu yana yeraltında çalışır yani aktif haldedir.
Kiliseyi görmenin en iyi yolu ücretsiz org resitallerine ya da öğle konserlerine katılmaktır.
İngiltere Londra City ve Southwark LLOYD’S BUİLDİNG
LLOYD’S BUİLDİNG
1 Lime Street.EC3 adresindedir.
Mimar Richard Rogers’in: 8 yıllık süre sonunda 1986 yılında tamamladığı bu bina, yine kendisine ait Pompidou Centre’ın bir benzeri ve dünyanın en büyük sigorta şirketi “Lloyd’s of London”un şehirdeki evidir. Paris’deki efsanevi Pompidou Center’dan ilham alınarak tasarlanmıştır.
Yapının 26 metre yüksekliğinde atrium’u bulunmaktadır. İnşa aşamasında: 33.510 metreküp beton, 12.000 metrekarelik çelik kaplama ve cam kullanılmıştır. Bina 14 katlıdır ve 88 metre yüksekliktedir.
Çatı üzerindeki dekoratif yapı ile, binanın yüksekliği 95 metreye ulaşır. 12 adet cam asansör, İngiltere’de türünün ilk örneğidir.
Lloyd’s un uzun tarihinden kalan iki anıt, bu ultramodern cam gökdelene yerleştirilmiştir. İskoç mimar Robert Adam’ın 1763 yılında Shelburne Kontu için bir yemek odası olarak tasarladığı “Adam Room” 11. kattadır. Atrium’un başyapıtı Lutine çanı: 1793 yılında Toulon da İngilizlere teslim olan Fransız fırkateyni “La Lutine” den alınmış ve HMS isimli bir İngiliz gemisine konulmuştur.
Ancak: HMS Lutine gemisi: Hollanda kıyıları açıklarında altın ve gümüş külçeler taşıyan kargo gemisi olarak görev yaparken batmıştır. Bunun üzerine, 1 milyon paund tutarındaki sigorta bedeli, Lloyd sigortacıları tarafından ödenmiştir.
Çok sayıda kurtarma girişimlerinin ardından, 1859 yılında, batık gemi, en önemli hazinesi olan “Lutine Bell” çanını vermiştir. Bu çan: Kraliyet Borsasında, Lloyd Teknik odasına asılmış ve gecikmiş gemilerin haberi geldikçe çalınmıştır.
Çan son olarak: 1986 yılından bu yana: mevcut Lloyd binasında bulunmaktadır. Ama yine, bir gemi geciktiğinde çalınmaktadır. Ancak nadir durumlar dışında, günümüzde yalnızca törenlerde çalınır.
Evet: Lutine Bell: 106 kg.ağırlığındadır. Çapı ise 18 inc dir.
Bir zamanlar Lloyd’s elemanları tarafından sigortalanmış olan gemi üyelerine iyi ve kötü haberleri bildirmek için çalardı. Bugün sadece kraliyet ailesinden birinin ölümü gibi ulusal veya uluslar arası yas olaylarında çalmaktadır.
Dışarıdaki paslanmaz çelikten boruları, yüksek teknolojili kanalları ve asansörleriyle bu büyük cam bina Londra şehrinin en ilginç modern binalarından birisidir.
TOWER OF LONDON
(Burası ile ilgili yazdıkların, bu başlık altında başka bölümde anlatılmıştır)
Victoria dönemi mühendisliğinin Sir Horace Jones tarafından yapılan bu süslü köprü 1894 yılında tamamlanmış ve Londra şehrinin sembolü haline gelmiştir. Köprünün oluşturulması için, 8 yıl boyunca, 5 büyük müteahhit ve 432 işçi çalışmıştır. İki büyük paye: inşaatı desteklemek için nehir yatağına gömülmüştür.
Köprünün uzunluğu 265 metredir. Yapımında: 11.000 bin ton çelik kullanılmıştır. Mimari stil olarak: Victoria Gotik tarzı kullanılmıştır.
Köprü deniz yönünde ve iç bölümde kalan limana yakınlığı nedeniyle: tekne trafiğini karşılamak ve büyük gemilerin geçebilmesi için, açılır hareketli bir köprü oluşturulmuştur. Köprüyü açmak için kullanılan mekanizma, iki gotik kule içinde gizlidir.
1976 yılında elektrikli oluncaya kadar, mekanizma buhar gücü motorları ile güçlendirilmiş hidrolik akümülatörlerin içine su pompalanmak suretiyle çalıştırılmıştır. Her kat: 30 metre genişliğinde ve 83 derecelik bir açı ile açılabilir. Açıldığında, ortada neredeyse 45 metrelik bir boşluk oluşur. Günümüzde, bir yıllık süreçte, köprü 1000 kez açılır.
Yukarıdaki platform yani iki kule arasındaki bölüm: sokak kadınlarının ve ihtihar etmek isteyenlerin mekanı haline geldiği için 1909-1982 yılları arasında kapatılmıştır. Günümüzde tekrar kullanıma açılan bu platformdan şehrin muhteşem manzarası izlenebilir. Buraya çıkmak için ya 300 basamaklı bir merdiven tırmanmanız veya asansör kullanmanız gerekir.
Ayrıca: yine kulede, günümüzde Tower Bridge Experience adlı köprü tarihini anlatan interaktif bir gösterim düzenlenmektedir. Öte yandan: yine köprünün üzerinde kulede, Victoria motor odasını görebilirsiniz.
İngiltere Londra City ve Southwark DESİGN MUSEUM
DESİGN MUSEUM
Butlers Wharf, Shad Thames SE1 adresindedir. Müze her gün saat: 10.00-17.45 arasında açıktır. Giriş ücreti, yetişkinler için 8 paund, öğrenciler için 6.60 paund ve 16 yaş altı çocuklar için 4.40 paund.
Tasarım Müzesi koleksiyonu: 1900’lerin başlarında toplanmaya başlanmış ve günümüzde 6000 civarında nesne koleksiyonda bulunmaktadır.
Koleksiyon: seri üretimde tasarımın tarihini anlatmaktadır ve mobilya, aydınlatma, ev aletleri ve iletişim teknolojisini içeren ve modern dünyayı şekillendiren anahtar tasarımlar önemli yer tutmaktadır.
Güncel sergide: Sergi koleksiyonundan alınan 150 nesne sergilenmektedir. Simgeler: maleme ve moda ulusal kimlik tasarımın bir yönünü araştırıyor ve her biri altı bölümde görüntüleniyor. Sergi her yıl değiştirilen bazı unsurları ile sürdürülmektedir.
Bu müze, sadece günlük kullanım için tasarlanan objelere ayrılan ilk müzedir. Kalıcı koleksiyon geçmişin mobilyaları, büro malzemeleri ve televizyonları ile ev aletleri arasında değişen beğenilen ve ticari başarıları veya başarısızlıkları anlatan bir gezinti imkanı sağlar.
G.T.Rietveld’in sandalyeleri ya da Philip Starck’ın çaydanlığı gibi seçkin tasarım klasikleri, Pyrex tabakları, Tupperware fincanlar ve Kodak İnstamatic kamera ile beraber sergilenir. Yatarak seyredilebilmesi için tasarlanmış bir televizyon gibi iz bırakmadan kaybolmuş prototipler de ilginizi çekebilecektir.
Review ve Collections galerilerindeki geçici uluslar arası tasarım sergileri, gelecekte nelerin gözde olacağı ve çeşitli eğilimler hakkında fikir vermektedir.
OLD OPERATİNG THEATRE MUSEUM
9A.St Thomas St.SE1 adresindedir. Müze her gün saat 10.30-17.00 arasında açıktır. Giriş ücretleri, yetişkinler için 6.5 paund, çocuklar için 3.5 paund.
Eski St Thomas hastanesinin büyük bir kısmı, 1862 yılında yeni yapılan demiryoluna yer açmak için yıkılmıştı. Old Operating Theatre Museum: Londra şehrindeki en sıra dışı müzelerden birisidir.
Özellikle: Ameliyathane: Avrupa’nın en eski ve eşsiz örneklerinden birisidir ve 1821 yılına kadar kadınların ameliyatı için kullanılan bu bölüm: 1850’lere kadar St Thomas Hastanenin kilisesi olan St Thomas Kilisesinin tavan arasında unutulmuş olarak kalmıştır.
Daha sonra restore edilerek 19.yüzyılda anestezi geliştirilmeden önceki görünümüne kavuşturuldu. Operasyon öncesi ilkel muameleleri konu alan gösteriler ilgi çekicidir.
Ameliyathane
Ameliyathane: bir İngiliz Barok kilisesi çatı alanındadır. İlk bakışta, bu yerleşim tuhaf görünüyor. Ancak: St Thomas Hastanesinin Dorcas kadın cerrahi koğuşu burada oluşturulmuştur.
1822 yılı öncesinde, bazı önemli sıkıntılar olmasına rağmen ameliyatlar kadınlar koğuşunda yapılıyormuş. 1815 yılında: Eczacılık Yasası çıkınca: tıp öğrencileri operasyonları izlemek için buraya akın etmişlerdir.
1862 yılında: St Thomas Hastanesi: Lambeth denilen yerde yeni yerine taşınmıştır. Ameliyathanenin bulunduğu yere ise, 1822 yılında St Thomas Kilisesi inşa edilmiş ve Ameliyathane kısmen sökülmüştür. Ancak yukarıda da sözünü ettiğim gibi, ameliyathane kilisenin çatısında uzunca bir süre unutulmuştur.
Aradan geçen yılların ardından, 1956 yılında, Raymond Russel: St Thomas Hastanesinin geçmişini araştırırken, tavan alanı içinin açılmasına karar verilmiştir. Kendisi, bu çalışmalar sırasında bir merdiven bulur ve merdiveni çıktığında kilisenin üzerindeki çatı alanında: bir yüz yıldır siyah boyalı olarak kapatılan pencerelerin karanlığında, kalın toz ile kaplı ve bazı zemin tahtaları çürümüş alanda: bu ameliyathaneyi bulmuştur.
İngiltere Londra City ve Southwark SOUTHWARK CATHEDRAL
SOUTHWARK CATHEDRAL
Montague Close.SE1 adresindedir. London Bridge köprünün hemen girişindedir.
Burada: MS.606 yılından itibaren bir kilise bulunduğuna inanılıyor. Buradaki arkeolojik kalıntılar incelendiğinde: daha önce Roma pagan ibadet mekanı bulunduğu tahmin edilmektedir.
1106 yılında, kilise St Mary adanmış ve daha sonra St Mary Overy olarak bilinen Normal Şövalyeler tarafından yeniden kuruldu.
1611 yılına gelindiğinde, ibadet için kendi kiliselerini kiralamaktan yorulan cemaatin önde gelenlerinden bir gurup tüccar: Kral I. James’ten kiliseyi satın alırlar. Bu dönemde: bu büyük hantal bölge kilisesi; çok renkli bir tüccar kilisesi olması yanında, zamanın aktörleri, yabancı esnafları ve Bankside genelevinden gelen bayanlar için de bir uğrak yeri oldu.
16. ve 17.yüzyıllarda restore çalışmaları yapılsa da, kilise 1820 yılında endişe verici durumda harap idi. Londra köprüsünün yapılacağı bu dönemde, kilisenin yıkılması ve başka bir yere yeniden inşası gündeme geldi.
St Savior kilisesi: yukarıda da sözünü ettiğim gibi, 1905 yılında “Southwark Katedrali” oldu. 300 mahallede yaşayan 2.5 milyon insan, burayı kullanmaya başladılar. Günümüzde: katedral günlük ibadet için bir merkezdir.
Binanın bazı kısımları, 12.yüzyıldan kalma olsa da, bina: 1905 yılına kadar katedral olarak kullanılmamıştır.
Her ne kadar: Thames nehri kıyısında bulunması nedeniyle gel-git lerden etkilenmiş olsa da, bu dini yapı: şairler, yazarlar, fahişeler, tutuklular ve hastalar için yıllarca bir sığınak olarak kullanılmıştır.
Birçok orijinal ortaçağ eserinin arasında nefis gotik koro bölümü ile Chaucer’ın çağdaşı ve arkadaşı olan şair John Gower’ın mezarı da bulunur. 15.yüzyıl şairi: bu semtte yaşamış ve görkemli bir anıt ile, kilisede gömülmüştür. Anıtın üzerindeki çok renkli paneller ilgi çeker, görmeden çıkmayın.
Shakespeare’ın anısına bir anıt ve pencere de buradadır.
Anıt: güney koridorunda pencerenin önündedir. Anıt: ünlü yazarın Globe Theatre, Winchester Sarayı ve St Savior yıllarındaki durumunu gösteren kabartma şeklindedir ve 1912 yılında su mermerinden, Henry Mc Carty tarafından oyulmuştur.
Her yıl, Shakespeare’in doğum günü kutlamaları, burada yapılmaktadır. Shekespeare’ın kardeşi Edmund da, 1607 yılında buraya gömülmüştür, mezar yeri belli değildir ancak bir kaldırım da yazılı taş ile anılmaktadır.
Vitray pencere: Christopher Webb tarafından tasarlanmış, savaş sırasında tahrip olunca, Nisan 1954 tarihinde yerine yenisi yapılmıştır. Vitray pencerede: Shakespeare’in oyunlarından bazı sahneler tasvir edilmektedir.
İki yazar: John Fletcher ve Philip Massinger de burada gömülüdür.
Soutwark’ta 29 Kasım 1607 tarihinde doğan ve burada vaftiz edilmiş olan Harvard Üniversitesinin kurucusu John Harvard’da bir şapel ile anılmıştır. (Harvard Chapel)
2000 yılında Richard Griffiths tarafından tasarlanan önemli uzantıları: kuzey toplantı ve konferans salonları, kütüphane, eğitim merkezi, dükkan bölümleri katedrale eklenmiştir.
TATE GALLERY OF MODERN ART AT BANKİSED
(Bu bölüm: sitede aynı isim altında ayrıntılı olarak anlatılmıştır)
21 New Globe Walk.SE1 adresindedir. Her gün saat: 09.00-17.30 arasında açıktır. Giriş ücretlidir, yetişkinler 13.5 paund, öğrenciler 11 paund, çocuklar 8 paund.
Elizabeth dönemi tiyatro binasının ayrıntılı bir rekonstrüksiyonu, Shakespeare oyunlarının ilk kez oynandığı orijinal ahşap Globe tiyatrosundan birkaç yüz metre ileride, nehir kıyısında yeniden yapılmıştır.
Herkese açık olan ve koltukları itinayla korunan tiyatro faaldir. Yazın geleneksel oyunlar öndeki ucuz biletlerin alkışları ve yuhalamaları arasında çok canlı geçer.
Ziyaretçilere 17.yüzyıl atmosferi yaşattırılır. Seyirciler ister koltuklarda ister yerlerde otururlar ve Elizabeth döneminin sonlarındaki oyunların aynılarını izlerler. Sezon: Shekespeare’in doğum günü olan 23 Nisan tarihinde açılır.
Oyunların sahnelenmediği zamanlarda ziyaretçiler aktörler tarafından gezdirilerek bilgilendirilirler. Ayrıca Globe aktörleriyle sahneye çıkmak ziyaretçiler için ayrı bir zevk olacaktır.
Tiyatronun altında Shakespeare oyunlarında kullanılan, geleneksel ve modern mekanizmaların bir arada bulunduğu Underglobe bulunur.
Ayrıca: binanın hemen yakınında çocukların tiyatro ve Shakespeare hakkında bilgi sahibi olabileceği ve drama atölyelerinde kendilerini geliştirebilecekleri bir eğitim merkezi bulunmaktadır. Ayrıca binanın 1990’lı yıllarda nasıl yapıldığını anlatan kalıcı bir sergide gezilebilmektedir. Turlar her 30 dakikada bir başlıyor.
TEMPLE OF MİTHRAS-MİTHRAS TAPINAĞI
Queen Victoria Street, güney bölümündedir.
City bölgesi Romalılar tarafından yapılan 3.2 km. lik bir duvarın içindedir. Bu mirasın içinde, üçüncü yüzyıl ortasından kalan ve 1954 yılında Walbrook Street’te keşfedilen tapınağın temelleri bulunmaktadır.
Bu tapınak Romalı askerleri saygı duyduğu Fars tanrısı Mithras’a adanmıştı Yerleşim planı ondan sonra gelen Hıristiyan kiliselerine benzer.
Kalıntılar şu anki yerlerine tek tek taşınmıştır.
THE MANSİON HOUSE-KÖŞK
Walbrook EC4 adresindedir. Sadece gurupların randevu ile gezmelerine izin verilir.
Mimar George Dance’in tasarımı olan bu malikhane 1753 yılında, Belediye Başkanlarının resmi konutu olarak yapılmıştır.
Dance’ın tasarımları: John Soane’s Museum’da görülebilir. Ev: altı Korint sütunu ile süslenmiş, Palladio ön cephesiyle City’nin en ünlü binalarındandır.
Evet: Londra Belediye Başkanı ve ailesi, nefes kesici bu Georgian sarayda yaşamaktadırlar. “City of London Corporation” tarafından, bir yıllığına seçilen “Lord Mayor” ülkede veya ülke dışında şehrin büyükelçiliğini yapar ve maaş almaz.
27 metre uzunluğundaki etkileyici “Great Egyptian Room” yani Mısır Salonunun da bulunduğu resmi salonlar bir belediye başkanının ofisine yakışacak niteliktedir.
Şehrin gücünü, zenginliğini ve zevkini göstermek için yapılmış, bu büyük balo salonunda avizeler ışıldar; konferanslar ve sosyal buluşmalar burada düzenlenir.
İçeride, gözlerden uzakta, 11 hücre (biri-“kuş kafesi”-kadınlar, onu erkekler için) bulunur. Bunlar: binanın sulh mahkemesi, başkanın da City’nin sulh yargıcı olduğu dönemlerden kalmadır.
20. yüzyılın başlarında kadınların oy kullanma hakkını savunan “Emmeline Pankhurst” da bir süreliğine burada hapsedilmiştir.
Burayı ziyaret ederseniz görebilecekleriniz: 17.yüzyıl Hollanda tabloları koleksiyonu, altın ve gümüşten yapılmış şamdanlar, kaseler, sürahiler gibi objelerin yanı sıra Belediye Başkanının kılıcı ve topuzunu da görebilirsiniz.
MONUMENT-ANIT
Monument Street.EC3 adresindedir. Her gün, saat: 09.30-18.00 arasında açıktır. Giriş ücreti yetişkinler için 3 paund, çouklar için 2 paund, 16 yaşından küçük çocuklar için 1.5 paund.
City bölgesinin en sevilen mekanlarından birisidir.
1666 yılında “Puding Lane”de bir fırında başlayan yangın 4 gün boyunca devam etmiş ve şehrin pek çok binası yıkılmıştır.
61 metre yüksekliğindeki bu Roma Doric kolunu şeklindeki anıt: dünyanın en yüksek izole taş sütunu olarak kabul edilmektedir ve eğer yan tarafa yatırılsa, yangının başladığı fırına kadar ulaşmaktadır.
Anıt: Sir Christopher Wren ve Robert Hooke tarafından tasarlanmış ve 1671-1676 yılları arasında portland taş ile inşa edilmiştir. Yapılış amacı: 1666 yılındaki büyük yangının ardından şehrin yeniden kuruluşunu kutlamaktır.
Basit Dor sütunu, tepesinde yangını sembolize eden altın yaldızlı iki bakır yaprak bulundurmaktadır ki, uzaktan bu durum anıtın tepesinde alev alev bir görüntü oluşturur.
Anıtın üzerindeki balkona, yani manzara galerisine çıkan 311 basamağı tırmanırsanız, Londra’nın muhteşem bir görüntüsü ile karşılaşırsınız.
Çıkmak istemeyenler, manzarayı lobide bulunan webcam’dan canlı olarak izleyebilirler.
BANK OF ENGLAND MUSEUM-İNGİLTERE BANKASI MÜZESİ
Bartholomev Lane.EC2 adresindedir.Giriş ücretsizdir. Giriş ücretsizdir. Açık bulunduğu saatler: 10.00-17.00 dir.
Girilmesi imkansız gibi görülen taş kaleye sokak seviyesinden bakarsanız, üstte Bank of England’a (İngiltere Bankası) ev sahipliği yapan büyük konağı görebilirsiniz.
Banka Londra şehrinin tam merkezinde, 1964 yılında savaşlara hazırlık yapmak için para toplamak üzere kurulmuş, daha sonra ülkenin merkez bankası olmuş ve para basma yetkisi almıştır.
Ayrıca, bankanın: ülkenin altın rezervlerini saklamak, ulusal borçları yönetmek ve İngiliz para değerini korumaktan sorumludur.
Banka: 1694 yılında kurulmuştur. Bugün bulunan yerdeki önceki binası ise, 1788 yılında Sir John Soane tarafından tasarlanmıştır. Binanın özgün planları, hala Sir John Soane Müzesinde sergilenmektedir.
Ancak, günümüzde 1788 tarihli Soanne’nin binasının yalnızca dış duvarları kalmıştır. Banka 1925 ve 1939 yıllarında genişleyerek büyümüştür.
Ancak, günümüzde Soane’in 1793 tarihli borsa binası, yeniden yapılmaktadır.
Orijinal kıyafetler giydirilmiş balmumu heykelden insanlarıyla müze 300 yıl geriye uzanan özellikleri sergilemektedir.
Ayrıca: İngiltere Bankasının çalışmaları ve modern bir işlem masası dahil olmak üzere interaktif videolar ve görüntüler kullanılarak, İngiltere finans sisteminin hikayesi gösterilmektedir.
Diğer sergilerde ise: İngiltere Merkez Bankasının tam bir banknot koleksiyonu, dekorasyon, sikke ve banknot galerileri bulunmaktadır. Öte yandan: burada Roma mozaik zemin parçaları da sergilenmektedir.
İçerideki hediyelik eşya dükkanında eski banknotlardan yapılma kağıt ağırlıklar bulabilirsiniz.
GUİLDHALL-ESNAF BİRLİĞİ BİNASI
Gresham Street.EC2 adresindedir.
800 yıldan uzun bir süredir seçilmiş tüccarlar ve finansçılar bir konsey oluşturur ve kanunları buradan yürütürler.
Yani, 12.yüzyıldan bu yana: egemen tüccar sınıfı buradan düzenlenmiş ve Londra şehrinin zenginlik yaratmaya yardım eden yasaları ve ticaret düzenlemeleri buradan yapılmıştır. Günümüzde de: 800 yıllık bu Guildhall: Londra Corporation’ın evi olarak Devlet Başkanları ve diğer devlet adamları tarafından: önemli tarihi yıldönümlerinde ziyaret edilmektedir.
1411 yılında yapılmış olan büyük orta çağ yapısı “Great Hall” yani “Büyük Salon” 1941 yılında bombalanmasından sonra yeniden onarılmıştır ve hala ziyafet salonu olarak kullanılır. Bu heybetli ortaçağ büyük salonu: yapının en büyük ve en etkileyici salonudur.
Buranın uzunluğu: 152 metre, genişliği 49.5 metre ve yüksekliği 89 metredir. 15.yüzyıl yapımı duvarlar 5 metre kalınlığında ve kümelenmiş sütunlarla bölünmüştür.
Tüm genişliği kaplayan görkemli bir gotik pencere mükemmeldir. Taş kemerli çatı, 1953 yılında Sir Giles Gilbert Scott tarafından tasarlanan yapının beşinci çatısıdır.
Yan duvarlardaki Romanesk pencereleri: Kral Rıchard I döneminden yani 1189 yılında ilk Londra Lord Mayor’u olan (Londra Belediye Başkanı) Henry Ailwyn ile başlayan ve günümüze kadar uzanan döneme ait Belediye Başkanlarının isimlerini içermektedir.
Bu görkemli salonda: Amiral Lord Nelson, Wellington Dükü, Chatham, Belediye Başkanı Beckford, William Pitt ve en son Sir Winston Churchill de dahil olmak üzere ulusal kahramanların birkaç görkemli anıtları vardır.
Efsaneye göre şehrin kurucuları olan: ünlü efsanevi devler “Yecüc” ve “Mecüc”ün ahşap devasa heykelleri de buradadır.
Guildhall Sanat Galerisi: 1999 yılında Kraliçe tarafından açılan bu galeride, Londra Corporation’un ünlü koleksiyonu sergilenmektedir. Galeride sergilenen 250 tablonun arasında Londra manzaraları ve Raphael öncesi döneme ait tablolar bulunmaktadır.
Doğu ve Batı Crypt: Doğu Crypt 1042 yılı yapımıdır ve Guildhall ın en eski bölümüdür. Vitray pencereler’de Sir Thomas, Sir Wren gibi ünlüler betimleniyor.
Batı Crypt ise 12.yüzyılda inşa edilmiştir ve aslında binanın zemin katıdır. 1666 yılındaki büyük yangın sonunda tamamen çökmüştür. 1973 yılındaki kapsamlı restorasyon sonucunda yeniden açılmıştır.
Eski Kütüphane: Sir Hocace Jones tarafından tasarlanmış ve 1870 yılında yapılmıştır. Buradaki meşe kitaplıklarda 40.000 üzerinde kitap bulunduğu söyleniyor. Bu koleksiyon, batı kanadının yeniden inşası sırasında, 1974 yılında Londra Müzesine taşınmıştır. Odanın kuzeyindeki William Caxton betimlenen muhteşem vitray pencere ilgi çekmektedir.
Ayrıca: Guldhall Yard’ın altında “Roma Amfi Tiyatrosu”ndan kalma az miktarda kalıntıyı görebilirsiniz.
BARBİCAN CENTRE-GÖZETLEME KULESİ
Silk Street.EC2 adresindedir.
1970’li yıllarda II. Dünya Savaşında bombalanmış olan alanlar üstüne kurulmuş olan Barbican Centre, adını çoktan unutulup kaybolmuş olan şehir surlarından almıştır ve en büyük yerleşim kompleksidir.
Yerleşim kompleksi: 1960’ların şehir planlamasında kararlı bir konut, ticaret ve sanat kompleksi olarak gündeme gelmiştir ve 1962 yılında başlanan çalışmalar uzun süre tamamlanamamıştır. Mimarlar: dış dünyaya kapalı, kendine yeten bir kompleks tasarlamışlardır.
Evet: Lakeside Terrace şehrin kalbinde, dinlenebileceğiniz sakin bir yer sağlar. Karanlık girişler ve yükseltilmiş yaya yolları: ziyaretçiler için “City” nin işlek kalabalığından kişiyi hemen uzaklaştırır.
Ancak: tabelalara ve sarı çizgilerle belirlenmiş yürüyüş yollarına uysanız bile, kompleksin içinde gezinmek kolay değildir ve oldukça karışıktır.
Burada: sanat kompleksi olan “Barbican Centre” ın çevresini: yüksek katlı apartmanlar sarar. Ayrıca, yine bölgede bir süs havuzu ve çeşmelerde görülür.
Yukarıda, bölgenin isminin kaynağı betimlenmiş (bu bölge ismini eski şehir surlarından almıştır) eski şehir duvarlarından kalma bir köşe parçası; yine bölgede görülebilmektedir.
1982 yılında açılan “Barbican Centre” denilen binanın içi, 2 tiyatro, London Symphony Orchestra’nın evi de olan bir konser salonu, 2 sanat galerisi ve 3 sinema salonu ile oldukça hareketlidir. Günümüzde Barbican: dans, film, müzik, tiyatro ve görsel sanatlar gibi tüm önemli sanat biçimlerinin sınırlarını zorlamayı hedeflemektedir.
Galeriler
Barbican iki sanat galerisi bulundurmaktadır. İngiltere’nin ünlü sanat merkezlerinden biri olan “Barbican Sanat Galerisi”: sanat, mimari, tasarım, moda ve fotoğrafçılık konusunda uluslar arası görsel sanatı sunar. Merkez hergün saat: 09.00-23.00 arasında açıktır.
İngiltere Londra City ve Southwark ROYAL EXCHANCE-KRALİYET BORSASI
ROYAL EXCHANCE-KRALİYET BORSASI
EC3-Hrt 15 C2 adresindedir.
Kraliyet Borsası; saraya yakınlığı ile bilinen Elizabeth dönemi tüccarlarından Sir Thomas Gresham tarafından 1565 yılında kurulmuştur. Orijinal bina tüccarların işlerini yürüttükleri büyük bir bahçenin ortasına inşa edilmişti.
Kuruma kraliyet unvanını I. Elizabeth vermiştir.
Burası hala yeni kral ve kraliçenin ilan edildiği yerlerden biridir. 1844 tarihli bina buraya inşa edilen üçüncü yapı olma özelliğine de sahiptir.
Ülkenin halka açık ilk tuvaletleri, ön avluda 1885 yılında yapılmıştır. Sadece erkeklere ayrılmış olan tuvaletler dönemin az gelişmişliğini de yansıtır.
ST MARY-LE-BOW KİLİSESİ
Cheapside EC2 adresindedir.
Kilise, adını, Norman mezar odasında yer alan yay şeklindeki kemerlerden alır. Kilise Wren tarafından: 11.yüzyıl kilisesinin mezarlığı üzerine inşa edilmiştir.
Wren, büyük yangından sonra, 1670-1680 yılları arasında, kiliseyi yeniden inşa ederken, bu mimari yapıyı, çan kulesindeki zarif kemerlerde de devam ettirmiştir. Kilise: büyük yangının ardından inşa edilen ilk kilise olarak bilinir.
1674 tarihli rüzgar gülü büyük bir ejderha şeklindedir.
Kilise 1941 yılındaki bombardıman sonucu yıkılmış, geriye çan kulesi ve iki dış duvar kalmıştır. Wren tarafında yapılan 68 metre yüksekliğindeki klasik çan kulesi, diğer mimarlar için standart örnek olmuştur. 1956-1962 arasında çatlak çanlar restore edilmiştir.
Bow çanları, 1088 yılından bu yana: St Mary le Bow kilisesinde, Londra hayatının merkezinde çınlamaktadır. 1926 yılında BBC tarafından bu çan sesi: sinyal olarak da kullanılmıştır.
Londralıların bu kiliseye karşı özel bir sevgileri vardır. Çünkü: sadece çanların sesinin ulaştığı mesafede doğanlar, gerçekten Cockney; yani Londra’nın doğu bölümünün gerçek yerlisi olarak kabul edilmektedirler.
OLD BAİLEY
İngiltere Londra City ve Southwark;
EC4.14F adresindedir.
Bu kısa sokağın suç ve ceza ile ilgili uzun bir geçmişi vardır. 1907 yılında yeni Merkez Ceza Mahkemeleri (Central Criminal Courts) eskiden Newgate hapishanesinin olduğu yere yapılmıştır.
Hukuk takvimindeki özel günlerde hakimler hala o günlerin anısına mahkemeye bir demet çiçekle girerler. Yolun karşısındaki Magpie and Stump; 1868 yılına kadar “idam kahvaltıları” sunarmış. Ancak daha sonra halka açık infazlara son verilmiştir.
Bugün mahkeme oturumları vatandaşlara açık olarak yapılmaktadır. Binlerce kişi, günlük bazda binaya girerek yoğun bir etkinlik ve hareketlilik yaratırlar. Bunlar arasında: hakimler, avukatlar, jüri üyeleri, tanıklar, sanıklar ve bina çalışanları personel bulunur.
Chelsea: Londra’nın sürekli gelişen bir kasabası olmadan önce, bir Sakson köyü olarak görülmektedir. “Chelsea” ismi: Sakson kelimeleri “cealc” ve “Hythe” den türetilmiştir.
Kelime anlamı ise “tekneler için bir iniş yeri” dir. Ortaçağ döneminde: burası biraz önce de sözünü ettiğim gibi küçük bir köydü.
Ancak: 16. ve 17.yüzyıllarda, burada zengin insanlar yaşamaya başladı. 1520 yılında Protestanların işkence ederek öldürdükleri Thomas More, buraya taşındı. Ancak, kendisinin yaşadığı ev, 1740 yılında yıkıldı. Bölgedeki “Ropel Bahçesi” isminin, More’un kızından almıştır.
1536 yılında ise, Kral Henry VIII burayı çok sevmiş ve Chelsea bölgesinde bir malikhane inşa ettirmiş ancak yapı 1760 yılında yıkılmıştır. 1673 yılında ise, eczacılar şirketi tarafından bölgede bir bahçe kurulmuştur. Çırakların bitkileri tanıması için oluşturulan bahçe: 1983 yılında halka açılmıştır.
18.yüzyılın başlarında:
Chelsea yaklaşık 1500 kişilik nüfus barındırıyordu. Günümüz standartlarında küçük görünse de o zamanlara göre büyük bir köydü. Gelişen Chelsea: 18.yüzyıl sonlarında Londra tarafından yutulmaya başlanmıştır.
Royal Hospital: Sir Christopher Wren tarafından, eski askerler için bir emeklilik evi olarak 1682-1689 yılları arasında yapılmıştır. Emekli askerler, hala: kızıl montları ve tricorn şapkaları ile burada görülebilmektedirler.
19.yüzyılda:
Chelsea hızla büyüdü. Chelsea Bridge: 1853 yılında inşa edildi. 1873 yılında ise Albert Bridge yapıldı. 1874 yılında ise nehir kıyısında dolgu yapıldı. 1860 yılında Chelsea Town Hall inşa edildi.
Ancak, bölgenin önemi: 19.yüzyılda buraya yerleşen ve burada yaşayan yazarlardan kaynaklanmaktadır. Aralarında Turner, Whistler ve Rossetti’nin de bulunduğu sanatçılar Cheyne Walk’un muhteşem nehir manzaralarının büyüsüne kapılmışlardı.
Tarihçi Thomas Carlyle ilk deneme yazarı Leigh Hunt; 1830’larda buraya gelerek, Swinburne gibi yazarların devam ettireceği bir yazın geleneğini başlattı.
Buna karşın Chelsea’in sefih bir yanı da olmuştur. Buradaki güzel bahçeler 18. yüzyılda fahişeleriyle ünlüydü.
Chelsea Arts Club’da yaklaşık bir yüzyıl boyunca cümbüşlü balolar düzenlenmişti. Chelsea artık pek çok sanatçı için pahalı bir yer haline gelmiş olmasına karşın, bölgenin sanatla ilişkisi çok sayıda galeri ve antikacı aracılığı ile günümüzde de sürmektedir.
Gelelim günümüze. Bugün burada 19.yüzyılın bohem yazar ve sanatçılarından da 1960’lardan 1980’lere kadar King’s Road boyunca turlayan alışveriş tutkunlarından eser kalmamıştır.
Evet, birbirine yakınlık derecesine göre, Chelsea bölgesi gezilecek yerler şunlardır
KİNG’S ROAD
Chelsea bölgesinin ana yolu olan burası: avangard giysiler arayan gençlerle doludur. Yol bir zamanlar: özel bir yol olarak kullanılmıştır. Hampton Court bölgesine erişmek isteyen sadece kraliyet mensupları tarafından kullanılırmış ve Sloane Square’den başlayarak güney-batı yönünde ilerler ve Putney köprüsü geçilip, End bölgesine ulaşılırmış.
Sloane Square: King’s Road’un ana kaynağıdır ve burada bazı güzel binalar ve dükkanlar bulunmaktadır. Ayrıca: Royal Court Theatre ve Peter Jones da, burada bulunmaktadır. Peter Jones mağazasının bulunduğu bina, özellikle etkileyici ön cam bölümü stili ile, İngiltere’de bir ilktir. Worlds End bölümüne ilerledikçe, yol daha aşağıya, Pazar alanlarına doğru kaymaktadır.
King’s Road: her zaman moda ile eş anlamlı olmuştur ve küçük giysi mağazaları yol boyunca görülebilir.
Chalsea’de yüzlerce küçük moda mağazası vardır. Biraz önce de söz ettiğim “Peter Jones” mağazasının kavisli cephesi: King’s Road yolunun başlangıcını işaretler. Yakınlarda yolun karşı kıyısında York yaya ve Saatçi sanat galerisini görebilirsiniz. Daha uzakta, Sloane Square ve bağımsız giysi ve ayakkabı mağazaları bulunmaktadır.
Yürümeye devam ettiğinizde ise çağdaş mobilya mağazaları görülür. 1960’ların mini etek devrimi burada başlamıştır. Punk gibi pek çok sıra dışı tarzın merkezi de yine burası olmuştur. Sütunları ve heykelleriyle dikkat çeken No.153’deki Pheasantry’i görmeden buradan ayrılmayın.
1881 yılında bir mobilya imalatçısının sergi salonu olarak açılmıştır. Günümüzde güzel bir restoranı bulundurmaktadır. Antika meraklıları King’s Road’un güneyinde üç merkez bulabilirler. Bunlar: Antiquarius, Chenil Galleries ve Chelsea Antiques Market’tir. Evet: Chelsea antika pazarları bir hazinedir.
CARLYLE’S HOUSE
24 Cheyne Row adresindedir. Giriş ücreti, yetişkinler için 4.75 paund, çocuklar için 2.40 paund. Pazartesi-Salı günleri kapalıdır. Diğer günler, saat: 11.00-17.00 arasında açıktır.
Tarihçi ve London Library’nin kurucusu Thomas Carlyle ve Jane Carlyle: 18.yüzyıldan kalma ve Chelsea bölgesinin sessiz arka sokaklarında gizli bu mütevazi eve 1934 yılında taşınmıştır ve Fransız Devrimi ve Büyük Frederick gibi tanınmış kitap kitaplarının çoğunu burada yazmıştır.
Jane Carlyle ise: İngilizce dilinde, en iyi kadın mektup yazarlarından birisi olarak kabul edilir. Carlyle’ın burada yaşamış olması Chelsea’ye olan ilgiyi arttırdı ve ev 19.yüzyılın bazı büyük edebiyat simaları için bir hac yeri haline geldi.
Charles Dickens, William Thackeray, Alfred Lord Tennyson ve doğa bilimcisi Charles Darwin; burayı düzenli olarak ziyaret eden entelektüellerdendirler. Orijinal haline uygun olarak restore edilen ev, günümüzde Carlyle’ın yaşamına ve eserlerine adanmış bir müzedir.
Yani burayı ziyaret ederseniz: Dickens, Ruskin, Tnnyson ve daha birçok ünlü yazarın ayak izlerini takip edebilirsiniz.
CHELSEA OLD CHURCH
Perty Hall, 64 Cheyne Walk adresindedir. Kilise: Old Church Street köşesindedir. Kilisenin arka girişi: 64 Cheyne Walk üzerindedir.
II. Dünya savaşı bombalarının yıktığı bu kare kuleli yapı, dışarıdan bakıldığında hiç de eski görünmez. Oysa eski baskılara göre, kilise bir Ortaçağ kilisesinin yenide yapılmış kopyasıdır.
16 Nisan 1941 tarihinde, paraşütle atılan bir mayın: kilisenin batı ucunda patladı ve kilisenin çoğu tahrip oldu. Ama doğu ucundaki şapel az hasar gördü. Çoğu paramparça olan anıtlar özenle bir araya getirilerek, kilise 1949-1950 yılları arasında restore edildi.
Kilise Tudor dönemine ait anıtlarıyla ünlüdür.
Ama kilisenin esas önemi: Sir Thomas More ile olan bağlantısıdır. İsterseniz önce, More hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum, çünkü mutlaka ilginizi çekecektir. Sir Thomas More: dünya literatürüne “ütopya” yani “yok-ülke” kavramını kazandıran: yazar, devlet adamı ve hukukçudur.
Kendisi: 1520 yılında Chelsea bölgesine yerleşti ve kendisine burada bir ev yaptırdı. Ancak bu evin günümüze ulaşan kalıntısı yoktur. More: yaşadığı dönemde, kralın Protestanlığa olan artan ilgisi (kendisi kişisel olarak Protestanlığı sevmiyor ve doğru bulmuyordu, dönemin Katolik kilisesini benimsiyordu) ve kiliseye olan negatif düşüncelerinden rahatsız olunca Protestanlığı eleştiren kitaplar yazmaya başladı ve kralla ilişkisi bozuldu.
1531 yılında kral’a bağlılık yemini etmeyi reddetti ve 1533 yılında İngiltere kraliçesi taç giyme törenine katılmayı da kabul etmeyince, bütün şimşekleri üzerine çekti. İngiltere kraliçesini kabullenmeyince, tutuklandı ve kralı, kilisenin başı olarak kabullenmediği için ölüm cezasına çarptırıldı.
6 Temmuz 1535 tarihinde “kötü bir amaç uğruna haince ve şeytanca davranmak” suçundan idam edilerek öldürüldü.
Kafası kesildi ve ibreti alem olsun diye Londra köprüsünde halka teşhir edildi. Kendisinin idamı da ilginçtir. İdam kararı kendisine okunduğunda:” Bu berbat dünyanın acılarından beni böyle çabuk kurtarma yüceliğini gösterdiği için krala gönül borcum kaldı.”
Daha sonra More: şölene gider gibi giyindi, celladı yanına geldiğinde ona 1 altın hediye etti, cellat diz çöküp kendisini bağışlamasını dilediğinde, celladı ayağı kaldırdı, öptü, başını kütüğün üstüne koydu, sakalını yana çekti, son şakasını yaptı “ Ne de olsa sakalım vatana ihanet etmedi.
O da ölüm cezasına çarptırılmasın” Evet, bu şekilde ölüme giden More: ölmeden önce, 1528 yılında yukarı da da sözünü ettiğim gibi, koyu bir Katolik olarak: bu kilisenin içinde bir şapel yaptırdı ki, bu şapel günümüzde de görülebilmektedir.
Kendisi ve ailesi, burada yaptırdıkları şapelde düzenli olarak ibadet ederlerdi. Yine ölmeden önce: bu şapelde gömülü bulunan karısının yanına gömülmek için: kilisenin güney duvarı Sanctuary bölümünde duran yazıtı hazırlattı.
Bu yazıtta, biraz önce söylediğim gibi, öldüğünde karısının yanına gömülmek istediğini ifade etmiştir. Ancak Londra kulesinde başı kesilerek idam edildikten sonra, bedeni buraya gömülmüş, yukarıda belirttiğim gibi kafası Londra köprüsünde halka teşhir edilmiştir.
Kızı: bir ay sonra, kafasını Londra köprüsü üzerinde bir kargı üzerinde bulmuş, ancak kafasını nereye gömdüğü bilinmemektedir. Söylenenlere göre, kafatası, kilisenin önüne dikilmiş anıtın içindedir.
Anıt: L.Cubit Bevis tarafından yapılmış ve 1969 yılında dikilmiştir. Öte yandan başının hala Canterbury denilen yerde olduğu da söylenmektedir. Kilisenin batı kapısının karşısındaki “Roper Bahçesi” nin: Chelsea bölgesinde Thomas More’un evinin bahçesinin bir parçası olduğuna inanılıyor.
Diğer anıtlar arasında Elizabeth dönemi tüccarlarından Sir Thomas Lawrance’ın şapeli ile Lady Jane Cheyne’in anıt heykeli görülmeye değerdir. (Lady Cheyne’in kocası Cheyne Walk’a adını vermiştir.) Cheyne anıtı: kuzey tarafındadır ve 1669 yılı yapımıdır.
Newcastle Dükü kızı ve gerek bu kiliseye gerekse Chelsea köyünü büyük yardımlarda bulunmuştur. Anıt: İtalyan sanatçı Bernini eseridir.
Kilisenin dışında “devlet adamı, bilgin, aziz” Sir Thomas Moore’un anısına dikilmiş bir heykel de bulunur. Günümüzde kilise, ibadet yanında: konserler ve benzeri kamu etkinlikleri için de kullanılmaktadır.
PETYT HALL
Burası, Chelsea eski kilisesinden sadece birkaç adım ötede, harika bir salondur. John Simpson ve ortakları tarafından tasarlanan bu konsept, klasik bir yapıdır. Aynı zamanda muhteşem güzel bir donanıma sahiptir. Bu güzel dekore edilmiş şık salon, düğün ve kokteyller için kullanılır. Ayrıca: öğle yemeği için de kullanmak mümkündür.
İngiltere Londra Chelsea CHELSEA PHYSİC GARDEN
CHELSEA PHYSİC GARDEN
66 Royal Hospital Road adresinde bulunan bahçe her gün saat: 09.30-18.00 arasında ziyarete açıktır. Giriş ücretlidir ve yetişkinler için 9.90 paund, öğrenciler için 6.60 paund.
Burası Chelsea Old Church’ün dışındaki küçük bir parktır. 1673 yılında eczacıların bahçesi olarak kurulmuştur. Buranın en büyük özelliği zeytin ağaçlarının bolluğudur. Çünkü: sert İngiliz kışlarında, burada nehre yakınlık nedeniyle yerli olmayan birçok bitkinin hayatta kalabilmesini sağlayan bir mikro klima etkisi görülmektedir.
Hatta, burada “Kanarya Adaları” iklim şartlarının bulunduğu söylenir.
Nehir, aynı zamanda: bitkiler ve botanikçiler için, bu bahçeye ulaşımı sağlayan önemli bir faktör idi.
1700 yıllarına gelindiğinde ise, bahçe: uluslar arası bir botanik bahçesi, tohum değiştirme sistemi başlatmıştır. 1772 yılında: bir gemiyle Sir Joseph Banks tarafından bahçeye getirilen kaya türleri yani taşlar: farklı bitki türlerinin yetişmesi için gereken ortamı desteklemişler ve bahçe, aynı zamanda İngiltere’nin en eski kaya bahçesi olmuştur. Bu çalışmalar: 16 Ağustos 1773 tarihinde tamamlanmıştır.
1848 yılında Robert Fortune: Hindistan’da çay sanayisinin kurulmasına öncülük eden, Çin kökenli Camelia Sinensin çay fidanlarını: buradaki minyatür seralarda yetiştirmiştir. 1876 yılında, bahçe: botanik öğretmeni olarak yetiştirilecek gençler için bir ders alanı haline gelmiştir.
1983 yılında ise, bahçe ilk kez halka açılmıştır. Bahçenin bitki koleksiyonu, şu şekilde bölümlere ayrılmaktadır: ilaç bahçe, dünya tıp bahçe, yenilebilir ve faydalı bitkiler bahçe.
Bahçenin bitki koleksiyonu yanında: burada çok sayıda kuş ve hayvan da bulunmaktadır. Heykeltıraş Sir Jacob Epstein: 1909-1904 yılları arasında burada bulunan stüdyosunda çalışmıştır. Epstein’in yaptı taş oyma burada görülebilir. Gilbert Carter’ın yaptığı “nü” kadın figürü de dikkate değer.
CHEYNE WALK
1874 yılında Chalsea Embankment yapılınca kadar, nehir kıyısında huzur dolu bir gezinti yeriydi.
Günümüzde ise büyüsünü bozan işlek bir caddeye yukarıdan bakmaktadır. Ancak: yine de çok güzel 17. ve 18. yüzyıl evlerini içermektedir. Orijinal evlerin yalnızca birkaç tanesi, sıradan modern blokların arasında kalmıştır. Bölge ismini: 1660-1712 yılları arasında burada gayrimenkul sahibi Chelsea asilzadelerinden “Cheyne” ailesinden almıştır.
Burada yaşamış ünlü kişileri gösteren mavi plakalarıyla 18.yüzyıl evlerinin çoğu, günümüzde de görülebilir. Bunların çoğu yazar ve sanatçıları anar.
4.numaralı evde: George Eliot: hayatının son yıllarını geçirmiş ve Aralık 1880 tarihinde orada ölmüştür.
5 numaralı evde, cimri, çok zengin ve mütevazi John Camden Neild denilen kişi de, burada orijinal “Shrewsbury evi” nde yaşamıştır. 1568 yılında, buradaki ev, kendisinin şehirdeki altıncı evi olmuştur. Öldüğünde serveti: onun üçüncü dul eşine devredilmiştir.
Böylece, bugün sitede eski evinin yerinde modern bir blok görülmektedir. Serveti devredilen üçüncü dul eşi: o zamanlar Kraliçe I. Elizabeth’den sonra İngiltere’nin en zengin ikinci kadını olarak bilinmektedir
10 numaralı evde: I. Dünya savaşı sırasında büyük liberal politikası Başbakan Lloyd George yaşadı.
16 numaralı ev: John Witt tarafından tasarlanmış ve 1862 yılında Dante Gabriel Rosetti, Algernon Swinburne ve George Meredith tarafından paylaşılmıştır. Rosetti: evin bahçesinde küçük bir hayvanat bahçesinde tavus kuşu beslemiştir.
Ancak, bunlar çok gürültülü kuşlardı ve komşuları rahatsız etmişlerdir. Sonunda bu egzotik kuşlar için kiraya ekleme yapıldığı söylenmektedir.
48 numaralı evde: Mick Jagger ve onun kız arkadaşı Marianne Faithfull yaşamışlardır.
120 numaralı evde: gerçek kimliğini gizleyerek kalmış olan J.M.W.Turner yaşamıştır.
Cheyne Walk ve Cheyne Walk ucunda: özellikle Cremorne Bahçeleri: sanatçılara; model olarak kullanmak üzere kadınları elde etmek için bir kaynaktı. Holman Hunt: iki evliliğini de Cheyne Walk alanında karşılaştığı kadınlarla yapmıştır. Yerel kızlar, hizmetçiler, esnaf kızları hatta bir kısım fahişe: Cremorne Gardens denilen yerde bir araya geliyorlardı.
Vapur yolculukları, kendi popülaritesinin doruğunda iken “Pier Hotel” 1844 yılında burada açılmıştır. Bu otelin müşterilerinin çoğu: Cadogan İskelesine gelirler ve otele geçerlerdi. Yerel halk tarafından yapılan güçlü bir anti kampanyaya rağmen otel 1968 yılında yıkılmıştır.
David Wynne tarafından yapılan bir “yunus” heykeli köşede görülmektedir.
ROPER’S GARDEN
Cheyne Walk adresinde, Thames nehri kıyısındadır.
Site: 1521 yılında, Sir Thomas More’un kızı ve William Roper ile evlenen Margareth’ten ismini almaktadır, çünkü: burası kendisine bir evlilik hediyesi olarak verilen bir meyve bahçesidir.
1722 yılında bahçe kapanma tehlikesi geçirince, Sir Hans Sloane’ın bağışlarıyla kapanmaktan kurtulmuştur.
14 Nisan 1941 tarihinde, bir paraşüt mayını burada patlayınca binalar tahrip olmuş ve küçük bahçe bombadan hasar görmüştür. Daha sonra, 11 Mart 1964 tarihinde, bahçe Chelsea Belediyesi tarafından yeniden yapılmıştır.
Tasarım ise yetenekli heykeltıraş Jacob Epstein tarafından düzenlenmiştir. Çalılık, çiçek yatakları ve ağaçlar, çim alanları, korunaklı oturma yerleri ve yükseltilmiş terası ile tasarlanmıştır.
Seralarda, ABD’nin güneyindeki plantasyonlara gönderilen pamuk gibi çok sayıda yeni bitki türü yetiştirilmiştir.
Özellikle kiraz ağaçları bahçelerin en önemli özelliğidir. Bu kiraz ağaçları: yüzyılın başlarında: İngiltere’ye judoyu öğreten “Gunji Koizumi” nin ziyareti anısına dikilmiştir. 1882-1965 yılları arasında yaşayan bu kişi: İngiliz Judo sporunun babası olarak bilinir.
1909-1914 yılları arasında, burada bir heykel stüdyosu bulunmaktadır. Bahçe alanındaki heykeller buranın ürünüdür.
Ziyaretçiler eski ağaçlar arasında ve ülkenin 1772 yılında kurulan ilk kaya bahçesinde keyifli bir yürüyüş yapabilirler.
NATIONAL ARMY MUSEUM
Royal Hospital Road. Yolun güneydoğu tarafında, Kraliyet Hastanesi yakınlarındadır.
Müze, her gün saat: 10.00-17.30 arasında açıktır. Giriş ücretsizdir.
Müzede: 1485 yılından bugüne kadar ülke kara kuvvetlerinin tarihine yer verilmiştir. Modeller, dioramalar ve arşiv filmlerinden parçalarla büyük muharebeler anlatılmış ve savunma hattındaki yaşamdan bir kesit sunulmuştur. Asker portreleri ile savaş sahnelerini konu alan resimler görülmeye değer.
Müzenin bölümleri şunlardır
1969-Günümüze Çatışmalar
40 yıllık süreçte: Kuzey İrlanda, Fakland Adaları, Irak, Afganistan ve dünya genelinde İngiliz ordusunun rolünü ve etkisini inceleyen bölümdür. Buradaki özel görüntüler ve nesneler: kişisel askerlerin hesapları, ailelerini ve savaşta parçalanmış ülkelerin sivillerini içermektedir. Özellikle: Afganistan’a adanmış bölgede, İngiliz ordusunun uzun tarihinin şiddetine ışık tutulmaktadır. Sergide, ayrıca, en son Irak savaşı ve Körfez savaşı ve Siera Leone ülkesindeki İngiliz müdahalesi de anlatılmaktadır.
Dünya Savaşları-1905-1947
Bu galeri: British Commonwealth sivil ordularının ve Birinci ve İkinci Dünya Savaşları dönemindeki olanlar anlatılmaktadır. Dünya savaşları bölümünde: 1914-1918 yılı kurumları, bir makineli tüfek ekibi, bir siper periskop ve 1917 den itibaren piyade askerleri mankenleri bulunmaktadır. Ayrıca: yine dünya savaşı sırasında kullanılan görüntüler, altı librelik anti-tank silahı, Burma ve bir Sih askeri, Carrier Vickers silah personeli, 12 Nijerya Alay askeri görülür.
İngiltere Londra Chelsea Sanat Galerisi
Sanat Galerisi
Burada, İngiltere’nin en büyük sanatçıları tarafından, 1630-2000 yılları arasında yapılan portre, savaş sahneleri ve at portreleri, kamp sahnelerine ait seçkin bir koleksiyon bulunmaktadır. 34 metre uzunluğundaki galeri, müzenin tam merkezindedir. Özellikle: Charles Fripp tarafından yapılan “Isandlwana Savaşı” resimleri, koleksiyonun mücevherleri olarak görülür. Burada, Hint isyanı sırasında öldürülen Tuğgenerel John Nicholson’un mobilya örnekleri de bulunmaktadır.
1784-1904 Değişen Dünya;
Bu galeri: İngiliz ticari ve siyasi çıkarları ve imparatorluk ile İngiltere’nin bugün dünya üzerindeki etkisini ve İngiliz ordusunun rolünü incelemektedir. Galerinin merkezinde 40 metrekarelik bir alanda 1815 tarihli “Waterloo Savaşı” modeli betimlenmektedir.
Müzede askeri kitaplar ile model askerler alabileceğiniz bir mağaza da bulunuyor.
ROYAL HOSPİTAL
Royal Hospital Road.SW3 adresindedir.
Kraliçe I. Elizabeth döneminde: fakir, hasta ve engelli asker ve denizciler için yardım yapılmasına dair bir kanun 1593 yılında Parlamentodan geçmiştir. 1673 yılında bazı askerlerin, artık hizmet için uygun olmadıkları daha belirgin hale gelmiştir.
1681 yılında: Kral II. Charles: bu savaş gazisi askerler için “Royal Hospital” binasının yapılmasını onaylamış ve bu zarif bina: 66 dönümlük bir arazi üzerine, bir koruma merkezi olarak 1682 yılında ünlü mimar Sir Christopher Wren tarafından inşasına başlanılmıştır.
1692 yılında tamamlanan binaya: Şubat 1692 yılında ilk olarak 476 emekli kabul edilmiştir.
Önceleri bir gaziler yurdu olarak inşa edilen yapı: binanın yapımının ardından on yıl sonra hastane olarak düzenlenmiştir. Günümüzde: ordu ödeneklerinden kesinti yapılarak desteklenen bu hastane: 17.yüzyıldan kalma kırmızı ceketli ve üç kenarlı şapkalarıyla hemen tanınan 400 kadar gaziye ev sahipliği yapmaktadır.
65 yaşını bitirmiş, ihtiyaçlarını kendisi yapabilen, iyi karakterli, bağımlı bir eşi veya ailesi olmayan ve düzenli bir asker olarak görev yapmış herkes buraya başvurabiliyormuş. Burada kalanlar, özellikle Chalse futbol kulübünün maçlarına ve başkaca etkinliklere davet edilmektedirler.
Binanın kuzey girişinde Wren’in ortak kullanım alanı olarak tasarladığı iki salon bulunur.
Yalın tarzıyla dikkati çeken; şapel ile bugün yemek salonu olarak kullanılan panolu Büyük Salondur. Buradaki büyük duvar resmi: 2002 yılında sanatçı Antonio Verrio ve Henry Cooke tarafından restore edilmiştir.
Bu duvar resmi: 1690 tarihinde yapılmıştır ve arka planda kraliyet hastanesi binaları ile alegorik figürler ve at sırtında Charles II görülmektedir.
Wren Şapeline gelince: 1681-1687 yılları arasında inşa edilen şapel: Wren’in saf dini çalışmalarının nadir bir örneğidir. 42 metre yüksekliğindeki şapel: yaklaşık 500 kişi, yani tüm personel ve emeklilerinin bir arada ibaret etmelerine imkan vermektedir.
Oturaklar: Sir Charles Hopson tarafından: 1691-1698 yılları arasında, önde gelen marangozlar tarafından yapılarak buraya yerleştirilmiştir. Evet burada defin hizmetleri 1854 ve düğün faaliyetleri ise 1815 tarihinde yasaklanmıştır.
Büyük Salon: 16 uzun masa ile döşenmiştir. Mutfak: Büyük Salona bitişik olarak Wren tarafından yerleştirilmiş olmasına rağmen, 1824 yılına kadar hiçbir bağlantısı olmamıştır. Tüm gıda: Colonnade boyunca ve ana girişten iletilmiştir. Isıtma ise, Hall ortasındaki açık bir ateş tarafından sağlanmıştır. 19.yüzyılda ise, bütün gıda mutfakta toplanmaya başlamıştır.
Küçük bir müzede ise, burada yaşayan gazilerin tarihi anlatılmaktadır. Dışarıdaki terasta Grinling Gibbons’ın eseri olan II. Charles heykeli görülebilir. Ayrıca terastan bakıldığında, nehrin karşısındaki Battersea Güç İstasyonunun güzel manzarasını izleyebilirsiniz.
SAATCHİ GALLERY
Duke of York’s.HQ adresindedir. Galeri her gün saat: 10.00-18.00 arasında açıktır.
Galerinin bulunduğu 70 bin metre karelik binada: bir kitap dükkanı, eğitim tesisleri ve bir restoran/kafe ve çok büyük, iyi orantılı ve yüksek tavanlı odalar bulunmaktadır.
En iyi çağdaş sanatçıları temsil etmesiyle dikkat çeken Saatchi Gallery, kurulduğu 30 yıl öncesinden bu yana büyük ilgi görmektedir. Özellikle: büyük ölçüde görünmeyen genç sanatçıların eserleri sergilenmektedir.
Galeri günümüzde yılda 700.000 ziyaretçinin akınına uğramaktadır. İlk kez galeride sergilendiğinde henüz isim yapmamış sanatçılar büyük başarı ve ün kazanmışlardır.
Kısa süre önce South Bank’ten buraya taşınan Saatçhi Gallery’nin yeni adresi, sergilenen çağdaş sanat eserleri için mükemmel bir konuma sahiptir.
Galeride Tracy Emin ve Jenny Saville gibi artık kendisini kabul ettirmiş sanatçıların eserleri görülmeye değerdir. Ayrıca yeni yeteneklerin çalışmalarını da görmek mümkündür.
İngiltere Londra Chelsea SLOANE SQUARE
SLOANE SQUARE
Tam bir dikdörtgen biçimdeki bu küçük meydanın ortasında bir çiçek sergisi ile Venüs’ün betimlendiği bir çeşme bulunur.
18.yüzyılın sonundan kalma meydan, adını, 1712 yılında Chalsea’yi satın alan zengin bir doktor ve koleksiyoncu olan Sir Hans Sloane’den almaktadır.
Meydanın batı yönündeki Peter Jones alışveriş merkezinin karşısında yüzyıl boyunca yeni tiyatro çalışmalarını desteklemiş olan Royal Court Theatre bulunmaktadır.
Royal Court Theatre
Mimar Walter Emden ve Bertie Crewe tarafından, 1888 yılında inşa edilen bu tiyatro, İngiltere’nin en beğenilen tiyatrolarından birisidir. Hatta: New York Times, burayı “Avrupa’nın en önemli tiyatrosu” olarak nitelendiren bir yayında bulunmuştur.
Tiyatro, her yıl: iddialı programlar sunmaktadır. Öte yandan, tiyatroda: son yıllarda New York, Sydney, Brüksel, Toronto ve Dublin yapımı eserler de sahnelenmektedir.
Günümüzde, Royal Court Tiyatrosunun arka sahnelerinde rehberli bir tura katılmak ve muhteşem binanın büyüleyici tarihi keşfetmek mümkündür. ,