Genç, Bingöl arası uzaklık: 52 km. Genç, Lice arası uzaklık: 55 km.
TARİHİ
İlçenin eski ismi “Darahini” dir. Bu kelimenin anlamı “Ağaçlı çeşme” demektir. Söylentilere göre, ilçe merkezinde bulunan çeşmeye Dara adında, zamanın bir kadın hükümdarının ismi verilmiştir.
Dara adı, çeşme anlamına gelen Hini kelimesiyle birleşmiş ve Darahini adını almıştır. Yerleşim yeri: 1881 yılında Bitlis iline bağlanmıştır. 1924-1927 yılları arasında il merkezi olmuştur. 1927-1936 yılları arasında Elazığ iline bağlı bir ilçe olur. 1936 yılında Bingöl il olunca Bingöl iline bağlanır.
GENEL
İlçe, Doğu Anadolu bölgesinin Yukarı Fırat bölümündedir. Dağlık ve engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Bu dağların büyük kısmı ormanlarla kaplıdır. Orman örtüsü bakımından Bingöl ilinin en zengin ilçesidir. Deniz seviyesinden yüksekliği ortalama 1125 metredir. Yörede yükselti faktörü nedeniyle yazları sıcak ve kışları soğuk geçen bir iklim tipi hakimdir. Genç ilçesi, Doğu Anadolu kırık fay kuşağı üzerindedir. Bu yüzden sık sık küçük çaplı depremler olmaktadır.
Bingöl Genç Meslek Yüksek Okulu
GENÇ MESLEK YÜKSEKOKULU
Bingöl Üniversitesine bağlıdır. 2011 yılında kurulmuş ve 2015 yılından itibaren Genç ilçesinde eğitime başlamıştır. Okulda halen aktif 380 civarında öğrenci bulunmaktadır.
GEZİLECEK YERLER
Bingöl Genç Kral Kızı Kalesi
KRAL KIZI KALESİ (DANO-HİNİ)
İlçe sınırları içinde, Diyarbakır çayı ile Kosper çayının birleştiği yerde, bir tepe üstündedir.
Söylenenlere göre, kale, Pers kralı Dano tarafından, kızı için yaptırılmıştır. Genç ilçesi, eski ismini bu kaleden almıştır. Kalenin asıl ismi “Darahini” yani “Dara’nın çeşmesi” demektir. Buraya “Keynekler” denilmektedir. Günümüzde yıkıntı durumundadır.
Bingöl Karlıova Hakkındaki gezi yazım için Karlıova
Southwark, bir zamanlar, her türlü eğlencenin yasaklandığı City’den kaçanlarla doluydu. Borough High Street boyunca sıralanmış Ortaçağ avlularının izleri buranın bir pub cenneti olduğunu da kanıtlar. The George, Londra’nın galerili tek pub’ıdır.
Nehre bakan evlerde fahişelik kol gezerken 16. yüzyılın sonlarında tiyatro ve birahaneler kurulmaya başlanmıştır. Shakespeare’in tiyatro topluluğunun mekanı, günümüzde orijinal yerine yakın bir yerde yeniden inşa edilen Globe Theatre’dı.
Günümüzde nehrin güney yakası, şehrin tarihi semtine yaraşır bir yenileme çalışmasıyla canlandırıldı. Southwark’ın nehir kıyısında görülmeye değer yerleri: Desingn Museum ve Tate Modern’den, hemen yakınlarda yer alan Millenium Bridge ile tarihi pub’lara, Borough Market’e ve Southwark Cathedral’a kadar uzanır.
SOUTHWARK CATHEDRAL
London Bridge.SE1 adresindedir. Londra’daki en eski katedral kilise binasıdır.
Bu zarif, tarihi bina 1905 yılında katedral olarak yenilenmeden önce, bir Augustin ortaçağ manastırının kilisesi olarak hizmet veriyordu.
Hatta: burada MS.606 yılından beri bir kilise bulunduğuna inanılıyor. Burada bir Roma pagan ibadet yeri bulunduğu, yapılan arkeolojik araştırmalar sonucu ortaya çıkarılmıştır. Ancak kilise hakkındaki ilk yazılı kaynak 1086 yılından kalmadır. 1106 yılında kilise: St Mary adanmış ve daha sonra “St Mary Over” olarak Norman şövalyeler tarafından yeniden kurulmuştur. Mevcut bina: 1220-14200 yılları arasında inşa edilmiştir.
1539 yılında, kilise Kral Henry VIII malı oldu ve aynı dönemde eski adı yeniden seçildi. 1611 yılında bir gurup tüccar: kiliseyi Kral I. James’ten satın aldılar. Bu dönemde, kilise: bir bölge kilisesi olarak, aktörlere, yabancı esnafa ve Bankside genelevinde çalışan bayanlar için ikametgah olarak görev yaptı.
16. ve 17.yüzyıllarda çeşitli tadilatlar yapıldı. 1820 yılında ise, kilisenin bulunduğu yere yeni bir Londra köprüsü inşa edilecek olması nedeniyle: kilisenin yıkılarak başka bir yere yapılması gündeme geldi.
Bunun için mimar Gwitt görevlendirildi. St Saviour kilisesi, 1905 yılında Southwark Katedrali oldu. Katedral: 300 den fazla mahalle ve 2.5 milyon insanın dini ibadeti için kullanılıyordu. 1941 yılında katedral bombalandı, ancak tasarımın ana unsurları sağlam kaldı ve onarılarak 1958 yılında yeniden açıldı.
Pek çok ilginç ahşap oymaları arasında “arkasına yaslanmış bir şövalyenin” 13. yüzyıldan kalma heykeli ile atların arkasındaki 1520 yılında kurulmuş olan “Great Screen” vardır.
Harvard Chapel ziyaretçilere Amerikan Harvard Üniversitesinin kurucusu olan John Harvard’ın 1607 yılında burada vaftiz edilmiş olduğunu hatırlatır. Ayrıca: William Shakespeare de burada vaftiz edilmiştir. Koro tezgahları arasında: Shakespeare’ın kardeşi gömülüdür ve bu durum, Shakespeare anıtı ile gösterilmiştir.
Koro bölümünde “Humble Monument” tüccar Richard Humble’a adanmıştır ve 1616 yılında Southwark okulundaki taş ustalarından bir gurup Flaman mülteci heykeltıraş tarafından oyulmuştur.
Kilisenin tiyatro bağlantıları Elizabeth dönemine uzanır ve orta bölümdeki vitraylar (1954) ile heykel (1912) her yıl baharda doğum günü kutlanan Shakespeare’e adanmıştır.
Ayrıca: 1990’lı yıllarda Globe’un yapılmasındaki itici güç olan Amerikalı aktör ve direktör Sam Wanamaker için de bir anıt bulunur.
Katedral popüler bir konser alanıdır ve kilise bahçesi bitişikteki Borough Market’ten gelen piknikçileri cezbeder.
HOP EXCHANGE
Borough of Southwark Caddesi üzerinde bulunan Hop Borsası: 1868 yılında açılmış ve RH Moore tarafından tasarlanmıştır.
Bu alan: 17.yüzyıldan itibaren, Londra Bira Endüstrisinin merkezi olmuştur. Hollanda’dan gelen şerbetçiotu, burada tanıtılmıştır. Şerbetçiotları, hasat edildikleri çiftliklerden, demiryolu ile London Bridge istasyonuna getirilir ya da tekne ile Thames nehri üzerinden buraya ulaştırılır ve burada depolanırdı.
Hop Exchange’nin amacı: Şerbetçiotu bayileri için tek bir Pazar merkezi sağlamaktır. Doğal ışık giren cam bir çatı altında bu Pazar oluşturulmuştur. Londra şehrinde, bu konuda birçok borsa (metal, kömür vs.) olmasına rağmen, yalnızca bu borsa ayakta kalarak günümüze ulaşmıştır.
Ancak: 1920 yılında büyük bir yangın, yapıda hasara neden olmuş ve bina: 19.yüzyılda titizlikle restore edilerek metropol ticari hayatında çok önemli bir yapı türü olarak tarihe geçmiştir.
Günümüzde: ünlü Borough Market’e bitişik duran bu yapı: kurumsal ve özel etkinlikler için kullanılan çarpıcı ve çok yönlü bir binadır. Binanın merkezinde: muhteşem bir ortam sunan zarif Atrium bulunmaktadır.
Bugün bir ikram mekanı olan bina, alınlıktaki şerbetçiotu hasadını gösteren kabartmalar ve şerbetçiotu desenli demir kapılar gibi orijinal özelliklerini korumuştur.
BOROUGH MARKET
Londra’nın en ünlü gıda pazarıdır. Londra’nın en eski meyve ve sebze pazarı olarak yeri “mavi etiket” ile işaretlenmiştir.
Tarihi Ortaçağ a kadar uzanan ve daha önce yalnızca toptan meyve ve sebze satışının yapıldığı Pazar, 1756 yılında tren yolunun altında bulunan bugünkü yerine taşındı. London Bridge: balık, tahıl, sebze ve hayvan satan tüccarların ilgisini çekti ve 13.yüzyılda tüccarlar Borough High Street’e taşındılar ve burada bir Pazar kuruldu. 1755 yılında bu Pazar: Parlamento tarafından kapatıldı ama St Margaret zamanında yeniden açıldı.
Piyasa, hala çekirdek topluluk olarak bulunan 100 üzerinde bireysel tezgahlarla büyüdü. Orijinal meyve, sebze, fırıncılar ve kasaplar yanında, günümüzde, burada İngiliz ve uluslar arası ürünlerin birçok çeşidi de satılmaktadır.
Bugün, kaliteli bir yiyecek pazarıdır. İngiltere ve Avrupa’dan gelme gurme lezzetlerin yanı sıra meyve, sebze, organik et, balık ve et ürünleri satılır. Lokantacılar, şefler, tutkulu amatör aşçılar ve sadece kaliteli yeme-içme düşünün esnanlar için, burası bir cennettir.
GEORGE INN
George Inn Yard. Borough High Street adresindedir. Londra köprüsü yanında, Thames nehri kıyısındadır.
17.yüzyıldan kalma bina, geleneksel galerili araba hanlarının şehirdeki tek örneğidir. Özgün George Inn binası, 1676 yılında tahrip edilmiştir. Yangından sonra yeniden inşa edilmiştir. Bu hana: Charles Dickens’ın sık sık uğradığı biliniyor.
Orijinal yapıda, 17.yüzyılda oyunların sahnelendiği avlunun etrafı üç kanatla sarılmıştı. 1889 yılında avlunun kuzey ve doğu kanadı yıkılmış, geriye sadece bir kanat kalmıştır. Globe Tiyatrosu kısa bir mesafe uzaklıkta idi, bu yüzden büyük olasılıkla Shakespeare’in de burayı sık ziyaret ettiği düşünülmektedir.
Bugün; han restoran olarak hizmet vermektedir. Hanın zemin katında barlar bulunur. Orta bar: Charles Dickens tarafından uğrak yeri olarak kullanılmıştır. Üst katta: bir restoran ve yatak odası bulunur.
Biraz bakımsız, ama rahat bir atmosfere sahip olan pub, soğuk günler için idealdir.
Yazları piknik masalarıyla doldurulan bahçede oyuncular ve geleneksel İngiliz dansçıları müdavimleri eğlendirirler.
OLD OPERATİNG THEATRE-MUSEUM&HERB GARRET
Eski çalışma tiyatro müzesi: Londra’daki en sıra dışı müzelerden birisidir. Avrupa’nın en eski ve eşsiz ameliyathanesi: St Thomas Hastanesinin bir parçası oldu.
Müzenin bulunduğu bu yapı: Robert Clayton: Londra City Belediye Başkanı ve Hastane Başkanı iken: burası “Guy&St Thomas hastanesi” olarak kullanılıyormuş. Ancak: buradan tren yolu geçmesi durumu söz konusu olunca hastane binalarının birçoğu hastane kilisesi hariç yıkılmıştır. Ülkenin en eski hastanesi 12. yüzyıldan beri faaliyette bulunduğu yerden ayrılmış ve 1862 yılında “Charing Cross” denilen yerdeki yeni yerine geçmiş ve 1862 yılına kadar burada faaliyetini sürdürmüştür. 1859 yılında, Florance Nightingale: bu sitede, yani St Thomas Hastanesinde ünlü hemşirelik okulu kurma çalışmaları yapmıştır.
Hastanenin hastaları genellikle yoksul insanlardı. Çünkü: zengin hastalar, evlerinde ameliyat edilirlerdi. Ayrıca: hastanenin tüm hastaları kadındı. 1846 yılına kadar: cerrahlar, anestezi tekniklerini bilmiyorlardı.
Yalnızca hastanın duyuları alkol veya afyon ile uyuşturuluyor ve gayet hızlı bir şekilde cerrahi müdahaleler yapılıyordu. Hastanenin eczanesinde: özellikle afyon ve şifalı otların depolandığı ahşap raflar kullanılıyordu. 1821 yılında bu raflarda, hastanenin eczacısı tarafından şifalı bitkiler ve afyon depolanıyordu.
Evet, kadınlar için ameliyat odası olarak kullanılan bu mekan: ana binadan uzakta, hastanenin kilisesinin tavan arasında olduğu için yıkılmaktan kurtuldu, ancak: kapıları kapatıldı ve uzun yıllar gözlerden uzakta kaldı. 1822 yılında kurulan ameliyat odası, tuğlalarla kapatılarak yıllarca unutulmuştur.
Derken: 1957 yılında tesadüfen bu ameliyathane keşfedilmiştir. Ancak: bu durum garip karşılanmıştır çünkü daha önce işlemler normal koğuşlarda gerçekleştirilirken, tavan arasında bu ameliyathanenin bulunması gariptir.
Ancak, daha sonra buranın bir kurtarma koğuşu olarak kullanıldığı düşünülmüştür, özellikle: ameliyathanenin yanlarındaki ahşap oturma sıralarının bulunması: ameliyat sırasında yapılanların seyirci gibi bir kısım insan tarafından izlendiğini göstermektedir. Yani, burası bir tiyatro sahnesi gibi kullanılmıştır.
Evet, günümüzde müze olarak kullanılan burayı ziyaret ederseniz: 1822 yılından kalma, günümüze kalan en eski ameliyathaneyi görebilirsiniz. Günümüzde: burası anestezinin ve antiseptiklerin henüz kullanılmadığı 19.yüzyıl başlarındaki haliyle yeniden düzenlenmiştir.
Ayrıca: hastanenin eczacısı tarafından kullanılan otları saklama yerleri ve bilimsel yöntemler kullanılmadan önceki tıp dehşetine ait nesneleri görebilirsiniz. Bunlar arasında: kanama çukuru ve doğumda kullanılan cihazlar ilgi çeker.
Öte yandan: sergilerde, ameliyat masasına hastaların ağızları ve gözleri bağlanarak nasıl yatırıldıkları ve akan kanın döküldüğü, masanın altındaki talaş dolu kovayı gördüğünüzde ürkeceksiniz.
İngiltere Londra Southwark ve Bankside
İngiltere Londra Southwark ve Bankside
İngiltere Londra Southwark ve Bankside
SHAKESPEARE’S GLOBE
New Globe Walk.Bankside adresinde, Thames nehri kıyısındadır.
Thames nehrinin kıyılarında bulunan Shakespeare’s Globe, aynı yerde bulunan bir Elizabeth dönemi tiyatrosunun üzerine inşa edilmiştir. Buradaki ilk tiyatro: 1599 yılında inşa edilmiştir. Bu yapı 1613 yılında yangında tahrip olunca 1614 yılında yeniden yapılmıştır. Ancak bu tiyatro 1642 yılında kapatılmış ve 1644 yılında yıkılmıştır.
Shakespeare’in birçok oyununun ilk gösterimleri burada yapılmıştır. Ortasının üstü açık olan ahşap ve yuvarlak yapıda, seyircilerin bir kısmı açık havanın etkilerine maruz kalırdı. Koltuklarda oturan seyircilerin başının üstünde ise bir çatı vardı.
1970 yılında Sam Wanamaker: Bankside bölgesinde “Shakespeare Globe” merkezini kurdu. Bu merkezde, Wanamaker tarafından yapılan yaklaşık 20 yıllık çalışmalar sonunda “Globe Tiyatrosu” tasarımı ortaya çıkarıldı ve bu tasarıma göre yeni tiyatro binası, mimar John Orrel tarafından inşa edildi.
Günümüzde görülen bu yapı: 1559 yılındaki tiyatronun benzeri olarak tasarlanmış ve 1997 yılında inşa edilmiştir. Tiyatro: Bankside üzerinde, orijinali ile aynı boyutta, yaklaşık 230 metrelik ölçüye sahiptir. Orijinal siteden yalnızca 200 metre uzaktadır. 400 yıl önceki teknikler kullanılarak, ahşap ve sazdan inşa edilmiştir.
O dönemin tiyatrosunun birebir benzeri olmasa da çok yakındır. Sadece yaz mevsiminde gösterilerin sunulduğu bu tarihi tiyatroda, birinci sınıf oyuncuların sahnelediği bir oyun seyretmek gerçekten harika bir deneyimdir. Ancak, tiyatronun açık havada olduğunu unutmayın ve gece buraya giderken yanınıza mutlaka kalın bir giysi alın.
Günümüzde burayı ziyaret ederseniz: tiyatroyu tanıtıcı rehberli turlara katılabilirsiniz ve hatta yakındaki “Rose Theatr” kalıntılarını görebilirsiniz. Tiyatronun altında: bütün yıl açık olan ve Shakespeare’ın hayatını ve eserlerini konu alan “Shakespeare Globe” sergisini gezebilirsiniz.
Sam Wanamaker Playhouse
Modern Globe yapımı sürerken, hemen bitişikteki evde: Thames nehrinin karşı kıyısında “Blackfriars Tiyatrosu” olarak burası kullanılmıştır. Yapının orjinali 1566 yılında dikilmiş olmasına rağmen, 1608 yılından itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Bu tiyatro: takip eden süreçte, 1960 yılında yeniden inşa edilmiştir.
Amerikalı aktör ve yönetmen Sam Wanamaker tarafından 340 koltuklu olarak tasarlanan burada yıl boyunca halka açık Shakespeare’in Globe oyunları sahnelenmektedir.
CARDİNAL’S WHARF
Bu evler: Londra şehrinin merkezinde, Bankside bölgesinde, 18.yüzyıldan günümüze sağlam olarak gelebilen evlerdir. Bu evler, günümüzde “Tate Modern” in gölgesinde varlıklarını sürdürürler. Binaların ismi, 1529 yılında “Winchester Piskoposu” olan Kardinal Wolsey’den gelmektedir.
Buradaki evlerden, 49.numaralı ve kırmızı kapılı 3 katlı evde: bir zamanlar Sir Christopher Wren yaşamıştır ve seramik bir plaket, kapının hemen yanında bu durumu kanıtlamaktadır. Plakette “Burada St Paul Katedralinin inşası sırasında Sir Chistopher Wren yaşadı” yazmaktadır.
Yapının 1710 yılında inşa edildiği sanılıyor. Bankside bölgesi, II. Dünya Savaşı esnasında bombalanmasına rağmen, bu üç evin yıkılmadan kalması mucizedir.
Evet: bu ev arasında yukarıda sözünü ettiğim 49.numaralı yani kırmızı kapılı olan en ilgi çekenidir, ancak bu ev ve diğerleri ziyarete açık değildir, yalnızca dışarıdan görebilirsiniz.
BANKSİDE GALLERY
Hopton Street adresinde; yeni açılan Blackfriars Güney İstasyonu girişinde ve Tate Modern arasında, nehir kıyısındadır. Her gün saat: 11.00-18.00 arasında açıktır ve giriş ücretsizdir.
Bu sanat galerisi: 1980 yılında açılmıştır.
Galeri: “Kraliyet Suluboya Derneği” ve “Kraliyet Ressamlar-Baskı Ustaları Topluluğu” na ev sahipliği yapmaktadır. Bu topluluğun üyeleri, yaklaşık 200 yıldır birliktedirler. Topluluk çalışmaları hem geleneksel hem de deneysel uygulamaları içerir.
Galerinin sürekli koleksiyonu burada sergilenmekle birlikte, çağdaş ve özgün sanatçıların eserleri de geçici sergilerle ziyaretçilere açılır.
Topluluk, her yıl burada iki sergi düzenlemektedirler. Bu sergilerde, üyeler tarafından üretilen eserler sergilenir ve bu eserler satışa sunulur.
Galerinin zemin katında: yaklaşık 200 metre karelik galeride eserler sergilenmektedir.
THE ANCHOR-TAYLOR BANKSİDE
South Bank bölgesinde, 34.Park Street adresinde, Southwark katedrali yakınlarındadır. Bu “pub” ın yaklaşık 800 yıldır burada olduğu söyleniyor. Londra şehrinde Thames nehri kıyısındaki pub’ların en ünlülerinden birisidir.
Bu mekan ile ilgili ilk resmi kayıt 1615 yılına uzanmaktadır. Samuel Pepys burada: Londra şehrindeki büyük yangını izlediğini yazmıştır. Doktor Johnston ise: onun sözlüğünün bir bölümünü burada yazdığını belirtir.
Ancak, diğer bazı kayıtlar daha da eskilere dayanmaktadır. Burada antik dönemde: bir Roma mezarı, ayı ve boğa kızdırma çukurları bulunduğu iddia ediliyor.
1603 yılında ise, burada bir veba çukuru bulunuyormuş. Tüm bunlar değerlendirildiğinde, burası Thames tarihinde büyüleyici özellikler göstermekte ve bazı korkunç tarihsel gerçeklerin yaşandığı yer olarak burası önem kazanmaktadır.
1666 büyük yangında, burası yanarak yok olduktan sonra, 1676 yılında yeniden yapılmıştır. Ancak, çeşitli kaynaklar buranın 1770 yılında inşa edildiğini de belirtmektedir. Ancak, onun da altında daha eski bir hanın izlerine rastlanmıştır.
Daha önce burada bulunan han’ın: yolun karşısındaki bira fabrikasıyla bağlantısı olduğu düşünülüyor ve fabrika Dr.Johnson’un dostu Henry Trale’e aittir. 1781 yılında Trale ölünce: Dr Johnson; fabrikayı satışa çıkarttığında müşterilere söylediği “aç gözlülüğün bile hayal edemeyeceği kadar zengin olma fırsatı” sözü İngilizceye geçmiştir.
Günümüzde 2008 yılında yenilenen burada: taze hazırlanmış İngiliz gıdaları ve yüksek kaliteli içkiler bulmak mümkündür. Büyük açık oturma alanının: St Paul ve Tower Bridge manzaraları mükemmeldir.
VİNOPOLİS
1 Bank Ena Street adresindedir. Londra köprüsü yanında Victoria tren kemerleri içindedir.
1999 yılından bu yana: Vinopolis şarap zevkine adanmış benzersiz bir yerdir. Şarap tüccarı Duncan Vaughan-Arcbukhle tarafından geliştirilmiştir. Mekanın bulunduğu yer ise, 1866 yılında demiryolu şirketi tarafından inşa edilmiştir.
Etkileşimli eğlenceler ve eğitici sergilerin bir arada sunulduğu mekan, şarap yapımı ve tadımı hakkında daha fazla bilgi almak isteyenlerin ilgisini çeker.
Victoria dönemine ait demiryolu köprülerinin geniş kemerleri altında kurulan Vinopolis, asma ekiminden şişelerin etiketlenmesine kadar geçen süreçte şarap yapımının ve üzümün tarihine adanmıştır.
Vinopolis mekanında dokuz etkinlik odası vardır. Bunların en büyüğü 800 kişi kapasitelidir.
Tur boyunca yerleştirilmiş “Tadım İstasyonları” şarapları deneme fırsatı yaratır.
Tur sonrasında, şarap mahzeninde değişik yılların mahsülü şarapların satın alabileceğiniz gibi satış mağazasında şarapla ilgili ürünler de bulabilirsiniz.
Mükemmel servisiyle öne çıkan Catnina Vinopolis’te güzel yemekler ve tabii ki en kaliteli şaraplar sunulur.
ÇIN-CLİNK PRİSON MUSEUM
1.Clink Street adresindedir. Her gün saat: 10.00-18.00 arasında açıktır ve giriş ücretlidir, yetişkinler 7.50 paund. Rehberli turlar 45 dakika sürer. Günümüzde ürkütücü bir hapishane olarak görülen bu yapı: 12. yüzyıldan bu yana kullanılmaktadır.
1129 yılında: Kral Stephan iktidara gelince, kardeşi Henry Winchester Bishop ikinci oldu ve onu: Winshester Sarayında kalırken, 1144 yılında tamamlanan cezaevine gönderdi. Burada: biri erkeklere ve biri kadınlara olmak üzere iki cezaevi yapıldı. Wincester Piskoposu tarafından sahip olunan Clink Cezaevi: “Kodese of Liberty” olarak tanınmıştır. “Kodes” kelimesi, buradan gelmektedir.
Piskopos: müzenin hemen doğusunda kalan sarayda yaşamını sürdürmekdeydi. Ancak, bu saraydan yani piskoposların yaşamlarını sürdürdükleri saraydan, günümüze yalnızca “gül pencere” kalmıştır.
Bu cezaevi uzun süre boyunca: serseriler, sarhoşlar ve diğer küçük suçlular yanında, önemli suçluları da barındırdı. Bunlar arasında çeşitli ünlü kişiler de bulunuyordu. Örneğin: Kraliçe Mary I’e karşı ayaklananların başındaki Sir Thomas Wyatt Younger: burada tutuldu.
1381 yılındaki “Köylü İsyanı” sırasında cezaevi yok edilmek istendi. 15 yüzyıl boyunca “Clink” olarak anılan hapishane, 1780 yılında kapatılmış ve müze yapılarak ziyarete açılmıştır.
Burayı ziyaret ederseniz: orijinal işkence cihazları ve yanı sıra sokak kadınları, papazlar ve diğer suçlulardan oluşan mahkumların inanılmaz hikayelerini görmek ve duymak şansına sahip olabilirsiniz.
İsteyenlerin dokunmalarına izin verilen işkence aletleri: inanılmazdır. Sonuç olarak: buraya girmek isteyenlerin, sinirlerine hakim olmaları gerekmektedir.
BERMONDSEY
Burası: Londra’nın güneyinde bir semttir. Kuzeyde Thames nehri bulunur. Son yıllarda burada sanatsal ve ticari faaliyetlerde artış görüldüğü söylenmektedir.
Bermondsey’in dar sokakları, Ortaçağ, 18.yüzyıl ve Victoria dönemine ait binalarıyla, geçmişin izlerini taşır.
Bugün burası ünlü bir antika pazarıdır. Burada: küçük sanat galerileri vardır. 1949 yılından bu yana, her hafta Cuma sabahları: Bermondsey Caddesinin güney ucunda “New Caledonian Antika Pazarı” kurulur.
Güvenilir antika satıcıları ellerindeki yeni parçaları satışa sunarlar.
Aslında basında çıkan haberlere göre: bu pazarın son yıllarda ticaret hacminin düştüğü söylenmektedir ama öte yandan: çeşitli antika dükkanları ve depolar aracılığı ile kontrol dışı yani kaçak antika satıcılığının arttığı belirtilmektedir.
Evet: antika merakınız varsa, burayı ziyaret etmeniz önerilir. Alışveriş sabahın erken saatlerinde başlar ve en iyi pazarlıklar sabahın bu erken saatlerinde yapılır.
Bermondsey ana kilisesi “St Mary Magdalen”: Bermondsey Street üzerindedir.
Bermondsey Street’deki Fashion and Textile Museum (Moda ve Dokumacılık Müzesi) 2008 yılında yeniden açılmış ve çağdaş moda, tekstil ve mücevher konusunda eğitim, sergi ve ziyaretçi merkeziyle ilgi çekmektedir. Yeni parlayan tasarımcıların ürünlerini satan bir mağaza da bulunmaktadır
LONDON DUNGEON
Country Hall, Westminster Brıdge Road adresindedir. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 25.20 paund, 15 yaş ve daha genç çocuklar için 19.80 paund. Özellikle hafta sonlarında uzun kuyrukları beklemek zorunda kalacağınızı düşünerek ve fiyatın yüksekliğini değerlendirerek buraya gidip gitmemeye karar vermelisiniz. Tur yaklaşık 90 dakika sürüyor.
1974 yılında açılan bu mekan: başlangıçta ürkütücü ve tarihi bir müze olarak planlanmışsa da, aktörler öncülüğünde interaktif bir gösteri-şov haline gelmiştir. Öte yandan: “Madame Tussaud” müzesindeki korku odasının genişletilmiş bir versiyonudur da denilebilir. Asıl amaç ziyaretçileri dehşete düşürmektir.
Burada: Londra şehrinin 1000 yıllık tarihi geçmişindeki en korkunç olaylar ve insanlar: 20 aktörden oluşan bir ekip tarafından 18 gösteri ile ziyaretçilere sunulmaktadır.
Bu gösteriler arasında öne çıkanlar: Karındeşen Jack ve Sweeney Todd ve Kara veba olmaktadır. Gösteriler: özel efektler ve tiyatro şeklinde sunulmaktadır. Özellikle mükemmel ses ve ışık efektleri müzeyi oldukça ilginç kılmaktadır.
Burada bir de su yolculuğu bulunuyor. Londra şehrinin ilk kapalı su yolculuğu, 1997 yılında buraya monte edilmiştir.
İngiltere Londra Southwark ve Bankside
İngiltere Londra Southwark ve Bankside
DESİNG MUSEUM
Butlers Wharf Shad Thames adresindedir. Her gün saat: 10.00-17.45 arasında gezilebilir. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 12.40 paund, çocuklar için-öğrenciler 9.30 paund.
Tasarım Müzesi: 1989 yılında, Thames Nehri yakınlarında Tower Brıdge merkezinde kurulmuştur. Müzenin koleksiyonları: endüstriyel, grafik, moda ve mimari tasarım ürünlerini kapsamaktadır.
Müze binası ise: 1940 yılı yapımı ve Thames Nehri kıyısında, eski bir muz deposundan dönüştürülmüştür.
İki katlı binanın yerleşim planı şöyledir:
Zemin Kat
Burada: dükkan, cafe, tuvaletler ve Avustralyalı ürün tasarımcısı Marc Newson eserleri görülmektedir.
Birinci Kat
Büyük sergiler bu kattadır. Müzenin bu katında, ana cazibe eserleri sergilenmektedir. Burada özellikle: grafik tasarımlar ilgi çekmektedir. Ayrıca: video oyunları tarihine ait nesneler de bu kattadır. Bu katta bulunan “Blue Print Cafe” muhteşem nehir manzarası ile ilgi çeker.
Asma Kat
Bu kat: gezilmekten öte çeşitli ders ve etkinliklerin düzenlendiği yer olarak bilinir.
İkinci Kat
Daha küçük sergilerin bulunduğu burada, tarihi tasarım koleksiyonuna ait temalar görülür. Bu katın arka bölümünde ise, çocuklar için “Eğitim Merkezi” bulunur. Ayrıca: yine bu katta: ziyaretçilerin eski video oyunlarını oynayabilecekleri ve müzedeki tasarımlar hakkında bilgi veren müzenin elektronik arşivini kullanabilecekleri “Interaction Space” bölümü vardır.
25 yıldan bu yana, Terence Conran tarafından kurulan Tasarım Müzesi: dünyanın en iyi tasarımcılarının ve mimarlarının muhteşem eserlerini sergilemektedir ve yaratıcı düşünmeyi savunanların ilham kaynağı olmuştur.
Dünya üzerinde tasarıma adanmış ilk örnektir. Müzede görebileceğiniz sergiler ve yeni tasarımlar: tasarımın her alanını içerir. Mobilya, mode, el aletleri, arabalar, grafik tasarım, internet sayfaları ve mimarlık gibi.
Müzede: çağdaş tasarımın önemli bir koleksiyonu bulunmaktadır.
Müze açıldığından bu yana 5 milyon ziyaretçiyi ağırlamıştır. Her yıl: ilkbaharda orijinal tasarım ödülü olan “Desingner of the Yera” (Yılın Tasarımcısı) ödülünü verir. Yarışmaya katılan adayların çalışmaları: bir sergide ziyaretçilerin beğenisine sunulur ve ziyaretçiler oy verebilirler.
HMS BELFAST
The Queen’s Walk.Morgan’s Lane, Tooley Street adresindedir. Thames nehrine demirlemiş gemi: Tower Bridge ve London Bridge arasındadır. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 15.5 paund ve çocuklar ücretsizdir. Saat 10.00 ile 18.00 arasında gezilmektedir.
Gemi; 1936 yılında HArland&Belfast Wolff tarafından yapılmıştır. 1938 yılında ise hizmete alınmıştır. 5 Ağustos 1939 tarihinde kraliyet donanmasında görevlendirilmiştir.
İlk zamanlarda: Almanya’nın ticaret gemilerine uyguladığı deniz ablukası için kullanılmış ve kuzey denizlerinde devriye görevi yapmıştır. Gemi: bu devriye görevi sırasında manyetik bir mayına çarptı ve yaklaşık üç yıl boyunca bakım-onarıma alındı.
1942 yılında Kraliyet Donanmasının en gelişmiş radar sistemleriyle donatılmış ve en güçlü kruvazörü olarak yeniden faaliyete başladı. Savaş boyunca Rusya’nın tedarik yollarının korunmasında önemli rol üstlendi.
Özellikle: “North Cape” savaşında Alman kruvazörü “Schamhors” ile yaptığı mücadelede onu 1963 mürettebatı ile batırdı. Gemi: 1944 yılına kadar kutup konvoylarını korumaya devam etti.
II. Dünya savaşında ise, Normandiya çıkartmasında aktif rol oynadı. Savaştan sonra: Birleşmiş Milletler adına: 1950-1952 yılları arasında Amerikan ve Güney Kore askerlerini desteklemek için Kore savaşında aktif rol oynadı. 1963 yılında gemi aktif görevlerini sonlandırdı.
1967 yılında ise “Imperial War Museum” olarak kruvazör koruma altına alındı. HMS Belfast, Trafalgar gününde, 21 Ekim 1971 tarihinde ziyarete açıldı. Geminin bir bölümü: 1943 yılında Alman kuruvazörünü batırdığı dönemdeki görünümünü yansıtacak şekilde yenilenmiştir.
Ayrıca, Kraliyet Donanmasının tarihine ananmış sergiler de vardır. Ayrıca: gemide iken, aktif görev yaptığı sıralarda ne gibi hizmetlerin yürütüldüğünü, mankenler ile görmek mümkündür.
Denizde kaldığı süre içinde, gemide 950 kadar denizci bulunuyordu. Operasyon odası, Pusula platformu, kaptan kamarası da rehberli turda görülen yerlerdir.
Bankside bölgesindedir. Pazar-Perşembe günleri arasında, saat: 10.00-18.00 arasında açıktır. Cuma-Cumartesi günleri ise, saat: 10.00-22.00 arasında açıktır. Giriş ücretsizdir. Burası dünyanın en çok ziyaret edilen modern sanat galerisidir. 1900’lü yıllardan günümüze: uluslar arası modern ve çağdaş sanat koleksiyonları bulunur.
Tate, ilk olarak 1897 yılında halka kapılarını açmıştır. Ama o sıralarda, burada İngiliz sanatına ait küçük bir koleksiyon sergilenen küçük bir site vardı.
Günümüzde ise, Tate’de “dört” büyük site ve ulusal koleksiyonda 1500 olmak üzere, ulusal ve uluslar arası 70.000 den fazla modern ve çağdaş sanat eseri bulunmaktadır.
Tate Modern
Aralık 1992 tarihinde, Tate Heyeti: Londra’da uluslar arası modern ve çağdaş sanat için ayrı bir galeri oluşturma düşüncelerini açıkladılar.
Eski: Bankside Power Station: 1994 yılında yeni bir galeri sitesi olarak seçildi. Bu istasyon: 1947 ve 1963 yılları arasında, iki aşamalı ikonik güç istasyonu olarak Sir Giles Gilbert Scott tarafından tasarlanmıştır. Hemen yanında: kazan dairesi ve tek bir merkezi baca ve 35 metre yüksekliğinde ve 152 metre uzunluğunda bir türibün salonu bulunuyordu. Ancak, bu elektrik istasyonu, 1981 yılından sonra kullanılmaz olmuştu.
1995 yılında ise: İsviçreli mimarlar Herzog&De Meuron, burayı bir galeri haline dönüştürmek için görevlendirildi. 1996 yılında başlayan çalışmalar sırasında büyük makine çıkarıldı ve bina orijinal çelik yapı ve tuğlaları kalacak şekilde boşaltıldı. Türbin salonu ve kazan dairesi, dramatik bir girişle galerilere dönüştürüldü.
Mayıs 2000 tarihinde açılan galeri: bugüne kadar 40 milyon kişi tarafından ziyaret edilmiştir. Yani, burası. İngiltere’nin en büyük üç turistik mekanından birisidir.
2009 yılında, Tate Modern’i geliştirmek için Herzog&de Meuron tarafından yeni bir çalışma başlatılmış ve güç istasyonunda gereksiz petrol tankları çıkarılarak buraların galeriye dönüştürülmesi hedeflenmektedir.
YERLEŞİM
Galeride, 1-7 numaralı 7 kat bulunmaktadır. Ana koleksiyon: her ana katın zeminindeki 4 kanattan oluşmaktadır. Her kanatta: adlandırılmış bir tema veya konu vardır.
Müzenin sergileri: 4 ana temalı kanada yayılmıştır.
Bunların her biri modern sanatın önemli dönemlerine ayrılmış büyük bir salonun etrafında düzenlenmiştir.
Kübizm, Fütürizm ve Vortisizm; Sürrealizm ile savaş sonrası resim ve heykel ve Minimalizm.
Bu ana başlıklara göre sürekli olarak düzenlenen küçük ölçekli sergiler, bir önceki dönemin sanatsal çalışmalarda nasıl yansıtıldığını ya da geleceğin sanatçılarını nasıl etkilediğini araştırır. Ayrıca sanatçıları nasıl etkilediğini ve sanattaki gelişimlerine nasıl yön verdiğini de inceler.
İngiliz sanatçı Anish Kopar ve Amerikalı Barnett Newman’ın eserleri bu kanada giriş niteliğinde bir araya getirilmiştir.
Barnet Newman’ın resimlerinde sık rastlanan bir özellik olan dik çizgi, bir ışık sütununu temsil eder. Anish Kapor, ortasında bir ışık sütunu olan Isbi’s Light (2003) isimli heykel enstalasyonunda, bu kavramı üç boyuta uygulamıştır.
Bunu izleyen diğer odalar: Mark Rothko, Dışavurumculuk, Picasso ve Matisse gibi sanatçılar ve akımlarla bunlardan itibaren resim sanatının dirilişini konu alır.
Şiir ve düş
Burada “Sürrealizm” akımını kabullenen sanatçıların eserleri görülür.
Şiir ve Düş kanadının ana teması: modern ve çağdaş sanatın geçmişteki olaylardan nasıl etkilendiğini anlatarak, bu geçmiş akımları anlamamıza yardım etmektedir. Şiir ve Düş, bu genel düşünceyi sergilerken, aralarında Salvador DaLİ, Rene Magritte ve Pablo Picasso’nun da bulunduğu Sürrealist akımın en etkili sanatçılarına yer verir. Belli başlı Sürrealist konular, teknikleri ve prensipleri gibi konuların anlatıldığı bölüm, daha sonda, Cindy Sherman, Louise Bourgeois ve Francis Bacon gibi daha modern sanatçıların eserlerini inceleme ve nasıl Sürrealist seleflerinin mirasına başvurduklarını görme fırsatı verir.
Düşünce ve Nesne
Bu kanat Minimalizm’in 1960’lardaki doğuşuna ağırlık verir. Bütünüyle soyutlamaya yönelmiş Minimalistler, eserlerinde sanatçının varlığının bütün izlerini kaldırmaya çalıştılar. Kişisellikten uzak geometrik şekiller ve çeşitli endüstriyel malzemeler kullandılar. Örneğin: Carl Andre’nin Equivalent VIII eseri, sanatçının herhangi bir değişiklik yapmadan galerinin zeminine yerleştirdiği 120 tuğladan oluşan bir düzenlemedir. Sanat eseri, izleyicisi ve çevresi arasındaki ilişkiyi yansıtan Minimalist yaklaşımın bir örneği olan, Robert Morris’in büyük aynalı küplerinde kendi yansımasını görebilirsiniz.
Anlatımcı Nesneler
Bu kanatta göreceğiniz eserler: 1940’lar ve 1950’lerin resim ve heykel sanatına adanmış bir odanın etrafına yerleştirilmiştir. Burada daha çok yeni soyut ve anlatımcı biçimlerin II. Dünya Savaşından sonra Avrupa ve Amerika’ya nasıl girdiği anlatılır.
Etraftaki odalarda bulunan eserler, bu savaş sonrası dönemin yaratıcı sanatçılarının selefleriyle bağlantılarını araştırırken, aynı zamanda onların fikirlerinin modern yansıtır.
State of Flux
Burada: Kübizm, Fütürizm, Vortisizm ve Pop-Art sitilini benimseyen sanatçıların eserleri bulunur. Bunlar: Pablo Picasso, Roy Lichtenstein, Andy Warhol, Eugene Atget.
Evet, bu kanat: sanatçıların yaşamın karmaşıklığını ve dinamizmini dile getirmek için yeni görsel anlatım yollarına yönelik arayışlarına ağırlık verir. Hemen ilk odada, 20.yüzyılın ilk ve ikinci yarısından kalma iki sanat eseri göze çarpar.
Hız, güç ve mekanizasyona fütüristik bir bakış sunan Umberto Boccioni’nin “Uzamda Sürekliliğin Benzersiz Formları” ile Pop sanatçısı Roy Lichtenstein’ın bir hava savaşını betimlediği çizgi roman karesi “Whaam”
Ortadaki büyük alan 20.yüzyıl başlarındaki avangard sanata ayrılmıştır. Kübizm akımı Picasso, Braque, Grips, Lipchitz ve Leger gibi sanatçıların eserleriyle temsil edilmektedir.
Burada, ayrıca İtalyan Fütürist akımının ve buna tepki olarak İngilizler’in başlattıkları ama kısa ömürlü olan Vortisizm’in Wyndham Lewis, David Bomberg ve Jacob Epstein tarafından yapılan örnekleri de görülebilir.
Hemen yakındaki sergide, aynı zaman diliminde faaliyet gösteren Munch, Vuillard, Bonnard ve harika kanvasları ile Matisse’in çarpıcı eserleri bir arada görülebilir. Diğer odalar, bu dönemdeki yeniliklerin deneysel sinema, fotoğraf ve tasarımı nasıl etkilediğini inceler. Bu kanatta, ayrıca, Andy Warhol, Jasper Johns ve Claes Oldenburg gibi sanatçıların eserleri ile birlikte kolaj ve Pop Art yapıtlarına yer verilir.
Özel Sergiler
Müzenin kalıcı koleksiyonunu desteklemek için, her yıl yapılan üç büyük şov ile birlikte (modern ustaların retrospektifleri ya da başat akımların incelemeleri), çeşitli sergiler sunar. Küçük ölçekli projeler, galerinin etrafına, bazen de dışarıya yerleştirilir. Tate Modern, yılda bir kez, bir sanatçıdan Türbin Salonunu dolduracak bir çalışma yapmasını ister.
Louise Bourgeois, içinde Maman heykelinin de bulunduğu çalışmalarıyla, burada ilk kez enstalasyon yapan sanatçıdır. Bir süre önce: Olafur Eliasson’un Wheather Project’i kocaman güneşiyle Türbin Salonunu aydınlatmıştır.
RESTORAN
Tate Modern’de, üst kattaki restoranda, camekanlı yemek odasında, muhteşem Londra manzarası eşliğinde, öğle ve akşam yemeği yiyebilirsiniz. Bu yemeklerde mevsimlik İngiliz yemekleri sunuluyor.