Sivas Altınyayla Kuşaklı Sarissa antik kenti

Sivas Altınyayla Kuşaklı Sarissa antik kenti

Tarihin derinliklerinde, Hititlerin önemli şehirlerinden birinin kalıntılarını görmek isterseniz, işte Sarissa. Tarihin en büyük dördüncü imparatorluğunu kuran Hitit ulusunun, en büyük dini merkezlerinden biri.

Sivas Altınyayla Kuşaklı Sarissa antik kenti

KUŞAKLI (SARİSSA) ANTİK KENTİ KALINTILARI

Altınyayla İlçesi, Başören köyünde, Ak kuzulu mezrasında bulunmaktadır. Burası: Sivas il merkezine, yaklaşık 60 km. uzaklıktadır. Sivas-Şarkışla yolu üzerinden gidebilirsiniz.

Yapılan arkeolojik kazılar sırasında, ele geçen amorf vaziyetteki bir seramik parçası üzerindeki hiyeroglif yazının okunması ile, kentin adının “Sarissa” olduğu öğrenilmiştir.

Bu isim: kazılar sırasında şehirde ele geçen tabletlerde de; sekiz yerde geçmekte ve kentin Hitit dönemindeki adını doğrulamaktadır. Yöre halkının, buraya kuşaklı demesinin sebebi ise, burada bulunan surlardır.

Sivas Altınyayla Kuşaklı Sarissa antik kenti

Höyük: geniş ve büyük, dairesel şekilli bir doğal tepe üzerine kurulmuş, çevresi surlarla çevrilmiş bir Hitit şehridir. Ama; dünya tarihinde, dördüncü büyük imparatorluğu kuran Hititlerin önemli şehirlerinden biridir.

Dünyanın devletler arasında ilk antlaşması olan ve Mısırlılarla Hititler arasında yapılan Kadeş Savaşı (MÖ.1285) sonunda yapılan antlaşmada: Sarissa’nın Fırtına Tanrısının şahitliğinden söz edilir.

MÖ. 1500 ve 1400’lü yıllarda, önemli bir yerleşim merkezi olan ve Hitit krallarının: Başkent Boğazköy’den gelerek, yazlık çalışmalarını yürüttükleri “Sarissa Yerleşimi”: Anadolu’da tablet buluntusu veren, beşinci merkezdir.

Ele geçen 52 tabletin bir kısmı sağlam durumdadır. Bir bölümü ise kırılmış ve parça halindedir. Tabletler üzerindeki metinlerin çözümlemelerine göre: 3 tanesinin bayramla ilgili, 12 tanesinin kült envanteri ile ilgili ve diğerlerinin ise fal metinleri oldukları saptanmıştır.

Bayram şenliklerinin anlatıldığı bir metinde: “Kupit dağında şenlikler yapıldığı anlatılmakta”, bu da o dönem coğrafyası hakkında bilgi vermesi açısından önem taşımaktadır.

Sarissa şehri

1650 metre yüksekliktedir. 1950 adımlık sur kalıntısı ile, önemli bir yerleşim yeridir. Şehre giriş: sur üzerinde bulunan 4 kapıdan sağlanır.

1992 yılından bu yana, Almanya’nın Marburg Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Andreas Müler Karpa Başkanlığında; Sivas Müzesi Müdürlüğü adına kazı çalışmaları sürdürülmektedir.

Bu kazılarda

Günümüze kadar bilinen en büyük Hitit Tapınaklarından biri, kralın sarayı ve şehrin güney-kuzeybatı sur kapıları ortaya çıkarılmıştır. Bu tapınak: Hitit başkenti Hattuşaş’taki tapınakla benzer olup, Boğazköy dışında Hitit imparatorluk çağına ait Anadolu’daki tek (MÖ.1460-1190) tapınaktır.

Şehir kalıntılarında, C yapısının büyük ölçüde dörtgen bir plana sahip olduğu ve sadece çok az sayıda odanın cephede çıkıntı oluşturduğu görülür. 76 x 73 metre ölçülerindeki bu yapı, halen bilinen en büyük Hitit Tapınağıdır.

Bu ölçüleriyle, Kuşaklı C yapısı: başkent Hattuşa’daki 1 Numaralı Tapınak yada Büyük Tapınak olarak adlandırılan ve muhtemelen Fırtına Tanrısı ile Arinna’nın Güneş Tanrıçasına adanmış olması nedeniyle: Hitit ülkesinin en önemli kutsal alanı kabul edilen yapıyı bile geride bırakır.

Sivas Altınyayla Kuşaklı Sarissa antik kenti
Sivas Altınyayla Kuşaklı Sarissa antik kenti

Ayrıca: bu kazılarda: o dönemde kutsal sayılan, yan yana durmuş, iki boğa figüründen oluşan “İkiz Boğa-Ryhton” heykeli de bulunmuştur. Ele geçirilen kalıntılar ise: Sivas Müzesinde bulunmaktadır.

Bunun bir örneği ise, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergileniyor. Bunun dışında: kazılarda, bir mektup ve çeşitli tabletler bulunmuş.

Kuşaklı höyüğünün güneyinde: Hitit barajı ve açık hava tapınağı var. Mezra yaklaşık 1.5 km. uzaklıktadır. Kuşaklı höyüğünün içme suyunun karşılandığı ve dinsel ayinlerin yapıldığı bir alandır.

Güney kısmı: kayalık ve dik yamaçlardan oluşan bir düzlükte, taşlarla set yapılarak, gölet oluşturulmuştur.

Göletin batı tarafı: Hitit yazılı metinlerinde geçen Huwaşi Taşının bulunduğu tapınma alanının mimari öğeleri, kuzeyde suyun tahliye edildiği taştan örülen kanallar, doğu ve batı yönde, bazı mimari kalıntı izleri görülür.

Kuşaklı bölgesi; Hitit Kralının, başkent Boğazköy’den gelerek, burada bazı dini törenlere katıldığı; Hitit yazılı metinlerinden anlaşılmaktadır. Ele geçen tabletlerdeki bir metinde şöyle denilmektedir.”

Kral, ilk baharda bayram yapmak için, Sarissaya gittiği zaman, Kral şehre yaklaştığında, Şerha yukarı gitmez, Bilakis yukarı yola gider, Yukarıya Fırtına Tanrısı Huwaşi taşına.”

Bu metin: açık hava kutsal alanının, Hititler için ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.

Tüm bunların yanında: Sarissa’da ortaya çıkan yazılı belgelerde: Sarissa Hitit Bey’inin: her ay, tapınağa “bira” armağan ettiği yazılıdır.

Ön Asya’nın en büyük bira imalathanesinin burada bulunması, Sarissa’da bira üretilmesinin ve tüketilmesinin yoğun olduğunu da kanıtlamaktadır.

Sarissa: Hitit devletinin yıkılışı ile bağlantılı olarak, büyük bir yangınla yok olmuştur. Yapılan arkeolojik kazılarda: burada Hitit yerleşiminin ardından yalnızca Frig döneminde bir iskan daha olduğu ve daha sonra yerleşimin tamamen terk edildiği ortaya çıkmıştır.

Sivas Altınyayla hakkındaki gezi yazım için Altınyayla

Yozgat Sorgun

Yozgat Sorgun

Ülkemizde, 3 tane Sorgun var. Yozgat-Sorgun, Tatvan-Sorgun ve Manavgat-Sorgun. Burası: Yozgat ilinin Sorgun kazası, hatta bazı söylenenlere göre il merkezinden daha yoğun, kalabalık ve geniş bir yer.

1980’li yılların başında, yaşantımın dört yılı burada geçti. Sorgun’da ilk uyandığım sabah, Cumhuriyet Caddesi üzerinde at ile dörtnala ilerleyen birini görünce şok olmuştum.

Daha sonra: Ankara’ya yakın olması nedeniyle, özellikle Ankara’ya gitmenin bu kadar kolay olması nedeniyle, burada yaşamanın zorluklarını kısa sürede giderdim.

Yurt  dışında çalışan birçok Sorgunlu: yaz geldiğinde, buraya izinli döndüğünde, Sorgun sokaklarının ve köylerinin, tam bir Avrupai görüntüye büründüğüne şahit oldum.

Evet, belki de, en büyük ve keyfi anım: nikahım burada kıyıldı. O yıllarda, Belediye Su İşleri Memuru tarafından, Belediye’deki küçük bir odada.

Yemyeşil Sorgun’da, derelerde balık tuttum.

Spor alanında (İmam Hatip Lisesi önündeki) : tüm Sorgunlular tarafından aşırı sevgi duyulan futbol oynamanın, Kaymakamlık Futbol Turnuvalarına katılmanın keyfini yaşadım. (Bu arada, hala düzenleniyor mu bilmem, ama, Sorgun Kaymakamlık Futbol Turnuvalarının, ikinci kupası, bir zamanlar tarafımdan kurulan “Askarşıyaka” futbol takımı ile  kazanıldı ve hala evimin en güzel köşesinde saklanıyor, bu vesile ile “Karşıyaka Mahallesi” oturanlarına, özellikle, 1980’li yılların başında, futbol aşığı dostlarıma selamlar)

Sorgun kaplıcalarında, gerçekten tüm sıkıntıları ve stresi üzerimden atıp rahatladığım anları yaşadım.

Arabaşı yemeye çalıştım, beceremedim, çorbasını kaşıkladım.

Evet, aklıma gelenler bunlar. Bunun dışında, elbette Sorgun ile ilgili bilgilerden oluşan, bir demet, aşağıda sizlerle birlikte olacak.

Tarihi, antik yerlere merakı olan ziyaretçilerim için: Sorgun’da bulunan “Kerkenes” harabelerinin mutlaka ziyaret edilmesini öneririm.

Son olarak: ülkemizde 3 tane Sorgun isimli yerleşim yeri var. Bunlar: Yozgat-Sorgun, Tatvan-Sorgun ve Manavgat-Sorgun. Umarım Sorgun diye arattırdığınızda: şu an aradığınız Sorgun sayfasındasınızdır.

ULAŞIM

İl merkezine, 33 km. uzaklıktadır. Sorgun-Sarıkaya arası uzaklık: 37 km.

TARİHİ

İlçede bulunan  Alişar höyüğünde yapılan kazılarda, bu bölgede, MÖ.3000 yıllarından itibaren yerleşim bulunduğunu ortaya koymuştur.

Bunun dışında: 1071 Malazgirt Savaşından sonra, bölgenin Türkler tarafından ele geçirildiği görülmektedir.

1905 yılında, Belediye hüviyetini kazanır.

1926 yılında ise İlçe olur. 1928 yılında “Köhne-i Kebir” (Büyük Köhne) olan ismi; “Sorgun” olarak değiştirilir.

GENEL

İl merkezinin doğusunda, E-88 kara yolu üzerinde kurulmuştur. Deniz seviyesinden, 950 metre yüksekliktedir.

İklim: karasal iklim hakim olup, yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve sert geçer. İlçe merkezi özellikle lodos ve  poyraz rüzgarlarına tamamen açıktır.

İlçenin ortasından geçen “Eğriöz” ve “Delibaş” dereleri, ilçeyi ikiye böler.

İlçe ekonomisi: tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Ayrıca, ilçe toprakları, tuğla yapımına elverişli olduğundan, son yıllarda briket ve tuğla imalat sanayi işletmelerinin sayısı artmıştır. İlçedeki en önde gelen sanayi kuruluşu ise, Yozgat-Sorgun Şeker Fabrikasıdır.

Tüm bunların yanında: Sorgun denilince, Linyit kömürü yer altı kaynakları da öne çıkmaktadır. Özellikle: kaplıca bölümünde, yani Yozgat il merkezinden gelişte, şehir çıkışında, sağ yanda, büyük linyit kömür ocakları görülebilmektedir.

Bu ocaklarda, üç özel kömür işletmesi tarafından, linyit kömürü üretimi yapılmaktadır.

Evet, Sorgun’a yolunuz düşerse (aslına bakarsanız: Ankara ve batıdan, Sivas yani doğu istikametine gidenler, mutlaka Sorgun’dan geçiyorlar) veya buradan geçerseniz: kısa bir süre ayırıp, bu şirin yöremizi gezebilirsiniz. Tarih meraklısı iseniz: Kerkenez Harabelerine ve Alişar Höyüğüne zaman ayırın.

Yorgunluğunuzu: kaplıca tesislerinde giderebilirsiniz. İlçe merkezinde: arabaşı yemeği tadabilirsiniz. Her ne kadar tamamen bir söylentiden ibaret olduğunu  düşünsem de, Yozgat şehir merkezi uzun süre gelişemez iken, Yozgat’ın ilçeleri olan Sorgun ve Yerköy; hızla gelişmiş.

Özellikle: Sorgun benim yaşadığım dönemden sonra: yeni kurulan Şeker Fabrikası, Devlet Hastanesi, yenilenen Kaplıca tesisleri gibi yerleri ile, iyice ileri gitmiş.

Bu arada: değerli Sorgun insanının birçoğu hala dış ülkelerde ve özellikle Almanya’da. Ama büyük bir kısmının da kesin dönüş yaptığını ve Sorgun’da, kendilerine sakin ve rahat bir hayat seçtiklerini öğrendim.

Elbette, yılların yorgunluğunu atmak, toprakla uğraşmak için Sorgun ideal bir yer. Gezginler yani ziyaretçiler için ise: yukarıda sözünü ettiğim gibi, Sorgun’un güzel yerleri var.

MEHTERAN BÖLÜĞÜ

Sorgun Belediyesi bünyesinde, Mehteran Bölüğü kurulmuş. Burada görev yapan 49 kişinin tümü, Belediye personeli. Çevre il ve ilçelerinde, sürekli konserler vermeye başlayan Mehter bölüğü, halkın yoğun ilgisini çekmiştir. Türk kültürüne katkı sağlaması açısından, güzel bir oluşum.

NE YENİR.NE İÇİLİR

Sorgun bölgesinde, tatmanızı önereceğim, başlıca mahalli yemek: arabaşı. Her ne kadar yenilmesi biraz maharet istese de, mahalli yemek düşüncesindeki ziyaretçiler için, buraya has bir yemek olması nedeniyle, mutlaka tadılması gerek.

GEZİLECEK YERLERİ

SORGUN KAPLICALARI

Kaplıca sularında: klorlu sülfat, sodyum klorür, sodyum sülfat bulunmaktadır. Sıcaklığı ise: 50-61 derece arasındadır. Kaplıca sularının şifalı geldiği hastalıklar şunlardır: kronik iltihaplı hastalıklar, spazm benzeri hastalıklar, kırık-çıkık sekelleri, ağrılı kadın hastalıkları, romatizmal ağrılar.

Kaplıca bölgesinde konaklama tesisi var.

Yozgat Sorgun Alişar Höyüğü

ALİŞAR HÖYÜĞÜ

Sorgun-Sarıkaya yolu üzerinde, sol yanda kalmaktadır. Karayolu üzerindedir.

1990’lı yıllarda: her ne kadar kara yolunun kenarında denilse de, kara yolundan biraz içeride bulunan bu höyüğün bulunduğu yere gittim. Araba ile gittiğimde, höyüğün tam ortadan ikiye bölünecek şekilde kazıldığı, bunun dışında, yer yer birçok küçük kazıların bulunduğunu gördüm.

Yani, defineciler buraları haddinden fazla kazmış ve sanırım bir şeyler bulmuş ve götürmüşler.

Yani, şu an için, Alişar Höyüğü anlatacağım sizlere ama, bu höyükte şu an için görülecek bir şey yok. Yalnızca: biraz önce söylediğim çukurların yarattığı rezillikleri görüp, benim gibi, bu duruma müsaade edenler hakkında kötü şeyler düşünüp, bölgeden ayrılırsınız.

Bunun dışında, görülecek bir şey yok, ama yinede, ilk yerleşimin binlerce yıl önce söz konusu olduğu bu topraklarda dolaşmak, aynı havayı teneffüs etmek isterseniz, elbette höyüğün bulunduğu yere gitmek size keyif verecektir, gidin, yol sıkıntılı değil.

MÖ.3000 yıllarında, Alişar’ın surlarla çevrili bir kent haline geldiği görülüyor. Daha sonra ise: güneyindeki Kaniş (Kültepe) şehri gibi, Asurlu tüccarların geldiği bir ticaret merkezi haline gelmiş. Sonra ise, Hitit kralı Anitta tarafından, şehir yok ediliyor.

Hititler, daha sonraki dönemde, kuzeyde bulunan “Hattuşaş”ı, başkent yaparlar. Bu dönemde: Alişan höyüğünün bulunduğu yerde, “Ankuwa” isimli, küçük bir Hitit kasabası vardı.

Daha sonra, Frigler burayı ele geçirdiler.

Evet, höyük bir çukura kurulmuş. Ölçüleri ise, 520 x 350 metredir. Yüksekliği: 30 metredir. Bu bölge: 1927 yılında, Alman Wonder Osten tarafından kazılmış ve merkeze yakın yerde, Alişar höyük meydana çıkarılmıştır.

Höyüğün ilk kuruluşundaki halinde, bir kısım evler görülüyor. Bu evler: dörtgen planlı, kerpiç duvarlı, düz damlı, basit köy evi.

Daha sonraki devirde: şehrin iç kalesi olduğu, evlerin belli bir  plana göre yapıldığı ve bazılarında, duvarların içten ve dıştan sıvandığı görülüyor.

Bu devirde, şehir, surla çevrilmiş. Üçüncü devirde: iç ve dış kale kuvvetlendirilmiş, iç kalenin alanı genişletilmiştir. Bu devir: Hitit çağına kadar sürer. Dördüncü devir: gelişmeler iyice seçilir.

MÖ.2000-1500 yılları arasına denk gelen bu dönemde: Alişar, büyük bir şehir hüviyetine kavuşur. Hititler: alt şehri yurtlanırlar.

Ayrıca, buraya, yani alt şehre, büyük bir sur yaptırırlar. Şehir: geniş planlı kale kapıları, yer altı yolları ve yer yer kulelerle kuvvetlendirilerek, savunmalı hale getirilir.

Büyük Hitit çağı bitince, şehir yine önemini kaybeder ve küçük bir yerleşim yeri haline gelir.

Beşinci devir: bu devirde, bölgede Hitit-Frig kültürü görülüyor. Bu dönemde: alt şehir, yani Hititlilerce yerleşilen alt şehir önemini kaybeder.

Bu dönemde, şehirde, daha çok Frig eserleri ortaya çıkar. İç kale, eski temelleri üzerine yeniden inşa edilir. Frig döneminden sonra: Alişar önemini iyice kaybeder.

Med, Pers, Helenistik dönem, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde de, şehirde yerleşim görülür. Ancak, bu yerleşim dönemlerindeki egemen kültürlere ait herhangi bir kalıntı yoktur.

Burada yapılan kazılarda: kalkolitik döneme ait küplere gömülmüş iskeletler, pişmiş topraktan yapılmış çanak-çömlekler, mühürler, taş ve kemik üzerine işlenmiş insan ve hayvan figürleri bulunmuştur. Buluntular, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmektedir.

Yozgat Sorgun Çadır Höyük

ÇADIR HÖYÜK

Peyniryemek köyünün, yaklaşık 2 km. güneyinde, Esenli-Gelingüllü Baraj havzasında bulunmaktadır. Höyük: 32 metre yüksekliğinde ve 220 metre çapındadır.

Bölgede, 1994 yılından bu yana arkeolojik kazılar yapılmaktadır. Bu kazılarda: burada, Hitit, Frig, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde yerleşimlerin bulunduğu tespit edilmiştir. Araç ile ulaşmak mümkün. Merakı olanların görmesini öneririm.

Yozgat Sorgun Kerkenes Harabeleri

KERKENES (KESKAVUS) HARABELERİ

İlçe merkezine, yaklaşık 10 km. uzaklıkta, Şahmuratlı köyü sınırları içindedir. Şahmuratlı köyüne ise, 5 km. uzaklıktadır.

Bölge hakkında yazılı kaynaklardaki ilk bilgiler: Heredot tarafından işlenmiştir. Şöyle ki: Heredot’un anlattıklarına göre: MÖ.600 yıllarında, Perslerin bir kolu olan Medler, Batıya doğru büyük bir sefer başlatırlar.

Bu bölgeye geldiklerinde: Friglere ait şehrin surlarını aşmakta büyük zorluk çekseler de, sonuçta kanlı savaşı kazanırlar ve bölgeyi ele geçirirler.

Daha sonra, burada, yani Kerkenes dağı ve çevresinde: biraz önce söylediğim gibi, MÖ.600 yılında, Medler tarafından, bir şehir kurulur. Şehrin ismi hakkında ilk anda “Kerkenes” ismi kullanılır.

Üzerinde kurulduğu dağa verilen isim: Kerk/Enes.

Tam olarak bilinmemekle birlikte:; Kerk=baş, Enes= insan anlamını taşır. Yani: Kerkenes; insan başı veya baş insan anlamına gelmektedir.

Bu şehir: önceleri bu isimle anılmasa da, daha sonra Med İmparatorluğunun başkenti Piterya olarak isimlendirilir.

Uzun yıllar kayıp olarak değerlendirilen, Piterya şehrinin, burada bulunduğu konusunda, son yıllardaki kazılarda, büyük deliller ortaya çıkmıştır.

Evet: burası, Helenistik dönemden önce, Anadolu platosunda kurulmuş, en büyük “Demirçağ” kenti olarak öne çıkar.

Şehrin kurucuları; burayı, savunma ve yol güzergahı olması açısından önemli olacağını düşünerek seçmişlerdir. Şehrin kuruluş amacının çok farklı olduğu düşünülmektedir.

Çünkü: planı, mimarisi, büyüklüğü ve benzersiz kültürü ile çok farklı bir şehir oluşturulmaya çalışılmış.

Bu şehir belki bir üniversite şehri, belki bir insanlık akademisi, belki çok renkli bir evrensel kent, bilim, sanat ve felsefenin ölümsüz zenginliklerin yolunda kurulmuş bir kent.

Yozgat Sorgun

Şehirdeki: idari, dini ve askeri yapıların büyüklüğü ve gösterişleri, şehrin geçici amaçla değil, sürekli ikamet için kurulduğunu ortaya koyar.

Tamamen sıfırdan, yepyeni bir şehir kurarlar. Şehrin planı: insan silüetinde oluşturulmuştur.

Bunun nedenini, günümüzde anlamak mümkün değil, insan modelli bir şehir planının sembolik anlamı ve mesajı ne olabilirdi?

Diğer özelliklerinin çoğunda olduğu gibi, bu da şehrin gizemlerinden biridir. Ama büyük olasılıkla, kentin biraz önce söz ettiğim isim anlamında, belki bir yaklaşım bulunabilir.

Yozgat Sorgun Kerkenes Harabeleri
Yerleşim alanının tamamı: kamu yapıları ve sivil yapılarla, bir yönetim planı oluşturacak şekilde düzenlenmiştir.

Şehir: düzenli bir şekilde planlanır ve inşa edilir. Denizden 1500 metre yükseklikte, geniş bir granit dağ kütlesinin üzerine kurulmuştur.

Özellikle: saray yapısı gurubu içinde, İran’da rastlanan bir yapı tipi olan “dikmeli bir salon” bulunmuştur.

Bu da, Heredot tarafından sözü edilen Piterya isimli kentin, burası olduğunun en büyük kanıtlarından biridir. Diğer bir kanıt ise: bölgede, bronz bir plaka bulunması olmuştur.

Bu bronz plaka üzerinde, Medler tarafından yoğun olarak kullanılan keçi ve geyik resimleri görülür. Ayrıca: bu bölgede yapılan kazılarda bulunan, benzersiz fildişi bir plaka, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmektedir.

Bu muhteşem şehri çevreleyen surlar; 7.5  km. dir. Estetik yapıları ile büyüleyici nitelikteki bu surların genişlikleri ise: 5 metredir. Bu surların, 7 giriş kapısı bulunmaktadır.

MÖ.650 yıllarında, Med ve Babil birliktelikleri sonucu, Asur imparatorluğu yıkılır ve dengeler bozulur. MÖ.590 yılında ise: Medler ve Lidyalılar arasında, 6 yıl süren bir savaş başlar.

Bu savaş; MÖ.585 yılına gelindiğinde, sürmeye devam ederken: bir gün, savaş sırasında, güneş tutulması yaşanır.

Medler ve Lidyalılar, güpegündüz savaşırken, savaş alanı birden gece karanlığına bürünür.

Her iki tarafta, bunun üzerine “Tanrı savaşmamızı istemiyor” diyerek, savaşa son verirler.

Piterya şehrinin dünyaca tanınmasında, bu güneş tutulması olayı ve savaşın bitirilmesinin de büyük önemi vardır.

Zaten: Anadolu’da, havadaki nem oranının en  düşük olduğu yer olması nedeniyle: gündoğumu, günbatımı ve tam güneş tutulması, buradan gayet net şekilde görülmektedir.

Zaten: 2006 yılındaki güneş tutulması, ilgili uzman topluluğu tarafından, burada izlenmiştir. Tüm bunların yanında, dünya tarihinde, savaş karşıtı olarak kimlik bulan bir şehir, ilk barış kalesi.

Yozgat Sorgun Kerkenes Harabeleri
Derken barış dönemi başlar.

Bu dönemde ise: Medler ve Lidyalılar arasında, dostluk gelişir. Lidya kralı Alyettesin kızı Aryenis, Med kralı Kyarsarın oğlu Astyag ile evlenir ve akrabalık ilişkileri geliştirilir.

Piterya şehri: kuruluşundan yalnızca 50 yıl sonra, Lidya kralı Krezüs tarafından yağmalandıktan sonra ateşe verilir ve yakılarak yok edilir.

Şehir halkı, Lidyalılar tarafından köleleştirilir. 5 metre genişliğindeki benzersiz estetik anlayışı bulunan büyüleyici surlar, tamamen tahrip edilir.

Evet, Pitere şehri hiçbir zaman tamamlanamamıştır. Yakılarak yok edildiğinde, şehir surlarının şehirdeki önemli yapı guruplarının temellerinin, büyük kısmı yapılmış olsa da bitirilmediği görülmektedir.

Zaten o dönemde, mevcut binaların çoğunun iç bölümlerinde ahşap kullanılmış ve yangın sırasında, bu durum yangının kısa sürede büyüyerek yayılmasını ve tüm kentin yanmasını sağlamıştır.

Daha sonraki dönemlerde, burada herhangi bir yerleşim söz konusu olmamıştır. Zaten bu nedenle, mevcut Med kültürünün ayak izleri günümüze kadar ulaşmıştır.

Yozgat Sorgun Kerkenes

SONUÇ

Evet, bu şehir: adı ister Kerkenes ve isterse Piterya: yapıldığı dönemde, dünyanın en büyük kalesi olarak öne çıkıyor.

Surlarının uzunluğu nedeniyle, dünyanın en uzun ikinci surlarına sahip. Tüm bunların yanında: medeniyetin, Yunandan önce, Anadolu’da başladığının en büyük kanıtlarından biri.

Türklerin bir kolu olan Medlerin ve dolayısıyla Türklerin Anadolu’ya ilk gelişleri olarak MÖ.585 yılı ele alınabiliyor.

Zaten, bu tez, Atatürk tarafından ortaya atılmıştır.

KAZI ÇALIŞMALARI

Evet, yanmış ve terk edilmiş, bu Demirçağ kentinde, uzun süredir kazı çalışmaları sürdürülüyor. Kapalı ve açık alanları dolduran, erozyon ve tünel kazan hayvanların yok edemediği, yanmış döküntüler arasında: keramik kaplar, aletler, süs objeleri, yiyecekler, hayvan yemleri, pire, kene ve böcek kalıntıları bulunuyor.

Hafif eğimli arazi üzerinde, tam orta yerde “Sülüklü Göl”(Büyük Göl) olarak anılan yerde, yaklaşık çapı 20 metre olan su birikintisi bulunuyor.

Araziyi saran sur kalıntıları, batıda yaklaşık 4 metrelik bir boşluk bırakmaktadır ve burada sur kapısı bulunduğu düşünülmektedir.

Kerkenes bölgesine gittiğimde, ilk dikkatimi çeken, düz bir ovada, dik bir tepe. Birkaç kişi, bu tepeye, tamamen tırmanarak, büyük zorlukla çıktık.

Bayağı yüksek bir eğim vardı.

Tepeye çıktığımızda ise, burada, şehrin kral sarayının bulunduğunu öğrendik.

Ama, tepeden baktığınızda, aşağıda yani ovada, muhteşem bir şehir manzarası ortaya çıkıyor.

Şöyle ki, aşağıda, ızgara planlı, yalnızca temel yerleri belli, ama yüksekten baktığınız için, cadde ve sokak düzeni ve evlerin durumu sezilebilen, harika bir görüntü vardı.

Ayrıca: bu görüntünün çevresinde, üst üstü bulunan taşları devrilmiş olsa  da, muhteşem bir duvar kalıntısı.

Biraz daha ileri de, bir göl ve ileriye doğru uzayan ova. Tepeden bakıldığında gerçekten bu muhteşem manzaranın tadına doyum mümkün değil.

HAPİS BOĞAZI (KARAKIZ HİTİT HEYKEL ATÖLYESİ)

İlçenin, Karakız Beldesi sınırları içindedir. Araplı ve Ahmetfakıllı beldeleri arasındadır. Ahmetfakıllıya, yaklaşık 2.5 km. uzaklıktadır.

Burası: Hitit döneminde (MÖ.1800-1200) granit yapı malzemeleri ve plastik eserlerin imal edildiği bir taş ocağı ve heykel atölyesidir. Bu taş ocağından elde edilen yapı taşları: Hitit başkenti Hattuşaş ve Alacahöyük kentlerindeki ihtişamlı yapılarda, yapı taşı olarak kullanılır.

Burada: günümüzde, yarı işlenmiş haldeki aslan kabartmaları, köylülerce kazankaya olarak bilinen sarnıç ve yakınındaki dev ibrik görülüyor.

Özellikle: kazankaya olarak isimlendirilen sarnıç: 2 metre iç çapı, 4.5 metre dış çapı

İle, tek parça granitten yontulmuş, muhteşem bir eser olarak karşınıza çıkıyor. Yani, kayaların en sertinden, hangi teknoloji kullanılarak, bu kadar kusursuzca oyulmuş, büyüleyici bir kazan ortaya çıkarılabilir. Düşünün ki, binlerce yıl önce.

Kazanın hemen yanındaki ibrik ise daha muhteşem. Kazandan daha büyük, tek parça.

Bu kadar büyük granit kayalarının, tek parça olarak bu denli muhteşem işlenmesi, gerçekten gözlerinize inanamayacaksınız.

Ankara Sincan

Ankara Sincan

Aslında, birçok kez gittiğim Sincan ilçesinin, Ankara’nın hemen yakınında olmasına rağmen, her türlü imkanların yaratılması nedeniyle, Ankara’ya pek de ihtiyaç duymayan bir yöre olduğu kesin. Yani, burada yaşandığında, her türlü imkan bulunuyor.

Öte yandan, Ankara’nın özellikle yüksek kiralarından kaçan insanların, burada ikamet ediyor olması ve her gün Ankara’ya gidip-geliyor olmaları, buranın hareketliliğini sağlıyor.

ULAŞIM

Sincan: Ankara-İstanbul tren yolu üzerinde olması ve Ankara-Beypazarı-Ayaş kara yolu üzerinde bulunması nedeniyle, öne çıkmış ve herhangi bir ulaşım problemi bulunmayan bir ilçedir.
Ankara-Sincan arasındaki uzaklık: 27 km. dir. Ankara ile olan ulaşım: minibüs, otobüs ve banliyö trenleriyle sağlanmaktadır.

TARİHİ

Sincan isminin kelime anlamı “şen ve canlı insanların yurdu” demektir. Özellikle, Asya’da, bazı yerlerde, aynı ismi taşıyan yerleşim yerleri bulunmaktadır.

Sincan yöresinde: antik dönemlere ait kalıntılar, genellikle kaya yerleşimleri şeklinde görülür.

Özellikle: Esenler köyü yöresinde ortaya çıkan “aslan heykeli ve üzüm tekneleri”, İncilik köyünde ortaya çıkan “küp ve sütunlar” ile Saraycık köyünde bulunan “aslan heykeli” bölgede antik dönemdeki Roma ve Bizans yerleşimlerinden günümüze kalan kalıntılardır.

Sincan ve yöresi, Osmanlı döneminde de, tipik Anadolu köyleri yerleşimi şeklinde görülür. Sonuç olarak: mimari ve sanatsal açıdan, yörede, eski dönemlere ait çok sayıda kalıntı görülmemektedir. Her ne kadar, yörede, ilk yerleşimin, MÖ. 5000’li yıllara kadar uzandığı bilinse de, o dönemlerden ve medeniyetlerden, günümüze herhangi bir kalıntı intikal etmemiştir.

Sonraki dönemde, Sincan ismi, 1892 yılında, İstanbul-Bağdat demir yolu hattının, Sincan köyünden geçmesi şeklinde duyulur. 1926 yılındaki yazılı kayıtlarda, burada, 8-10 hanelik bir köy ve 1 cami bulunduğu yazılıdır.

Yine aynı dönemde, yani 1926 yılında çıkarılan bir kanunla “Zir köyü” bölgesinin, bucak yapıldığı, daha sonra ise, 1928 yılında, Sincan köyünün Etimesgut’a bağlandığı görülür. Aynı dönemde: Sincan, küçük bir köy iken, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifleriyle, özellikle yurt dışından göçen vatandaşlarımızın buraya yerleştirilmesiyle büyümüştür.

1950’li yılların başında, Bulgaristan ve Romanya’dan gelen göçmenler ile, köyün nüfusu hızla yükselmiştir. Özellikle: Romanya’dan gelen göçmenler, beraberlerinde “lale” soğanları getirmişler ve Sincan yöresinde lale bahçelerinin oluşturulmasını sağlamışlardır.

Sonuç olarak: 1983 yılında, Sincan ilçe haline getirilmiştir. 1988 yılında ise, Ankara Büyükşehir Belediyesi sınırları içine alınmıştır.

GENEL

İlçe, dağlık alanlarla kuşatılmıştır. Kuzeydoğu bölgesinde “Karyağdı dağı” ve doğu bölgesinde “Ayaş dağı” uzantıları görülmektedir. Yöredeki başlıca akarsu ise Ankara çayıdır.

Yöre insanının başlıca ekonomik etkinlikleri: tarım ve hayvancılıktır. Ayrıca: yörede bir kısım sanayi tesisi ve kombinalar görülür. Özellikle: Ankara Sanayi ve Ticaret Odası tarafından kurulmuş olan “Organize Sanayi Bölgesi” önem kazanmaktadır.

Evet, Sincan için, sembol olarak “lale” kullanılmış ama yaptığım araştırmada, bunun sebebini öğrenemedim. Bir noktada: 1950’li yıllarda, özellikle Romanya bölgesinden göçerek Anadolu’ya gelen ve buraya yerleştirilen göçmen yurttaşlarımızın beraberlerinde lale soğanları getirdikleri düşünülmektedir.

Hani, Sincan yöresinde çok miktarda lale üretimi mi var? Meçhul veya böyle bir yazılı kaynak bulamadım, ama sonuçta, Sincan yöresinde, lale, yörenin sembolü olarak kabul edilmiş ve kullanılıyor. Bu arada: her yıl “Mayıs” ayı içinde, burada “Lale Festivali” yapılıyor.

 KONAKLAMA

Sincan Öğretmenevi İstasyon Mah. Erdal Sokak.No.12 312-2765960

GEZİLECEK YERLER

Sincan: herhangi bir tarihi ve doğal güzelliği olan yer değil. Yani, turizm açısından herhangi bir beklentiye cevap vermez. Yalnızca, burada bulunan “Harikalar Diyarı” ziyaretçiler için ilginç gelebilir. Bunun dışında yörenin herhangi bir turizm aktivitesi bulunmuyor.

HARİKALAR DİYARI

Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılmıştır. Sincan-Fatih semti yanındadır.
Park, kapladığı alanın büyüklüğü ile, Avrupa’nın en büyük kentsel parklarından birisidir.

Park alanında: spor kompleksleri, piknik alanları, kültürel alanlar, yeşil alanlar ve masal adası gibi rekreasyon alanları bulunmaktadır.

Özellikle: 25 bin m. Karelik masal adası, çocukların ilgisini çekiyor. Bunun dışında: park alanında, 1 nikah salonu var.

ALİ YAKUT KÖYÜ CAMİ

Sincan ilçesine bağlı, İlyakut köyünde bulunan cami, boyuna dikdörtgen planlı, çatılı, kagir bir yapıdır. Binanın yapımında: moloz taş, kesme taş ve devşirme taş kullanılmasının yanında, ahşap malzeme kullanımı da önemli yer tutar.

Duvarlar içte ve dışta sıva kaplıdır. Camide, iki sıra halinde dizilen üstü kemerli pencerelerden, doğuda altı, güneyde-kuzeyde-batıda dörder adet bulunmaktadır. Kuzeyinde, sonradan eklenmiş bir son cemaat yeri ve kuzeybatısında ise 1965 yılında yapılmış bir minare bulunur.

Kuzeydeki mihrap eksenindeki kemerli bir kapıdan girilen caminin harimi: üç sahınlı, düz tavanlı ve kırma çatılıdır. Sahınlar, iki sıra halinde dizilmiş, ikişer ağaç direklerle birbirlerinden ayrılır.

Direkler: iki kalın kirişle ahşap tavanı taşırlar. Kirişlerle direkler arasında, ucu profilli yastıklar bulunmaktadır. Kıble duvarına dikey olarak uzatılan kirişlerle, hatıl ve duvarlar arasında, ucu profilli yarım yastıklar bulunur.

Yarım yastıkların üzerinde ise, kirişleri taşıyan tahtalar ve orta hatılın yan yüzleri, aşı boyalı klasik kalem işi nakışla süslenmiştir. Tavan tahtaları ayrıca çapraz ve dikey çakılmış çıtalarla süslenmiştir.

Güneydeki tavana kadar yükselen altıgen alçı mihrap, kalıplama tekniğiyle yapılmıştır. Mihrap, çokgen nişli olup, üstü mukarnaslıdır. Nişin çevresini dolaşan geniş silmeler, geometrik süslemelere sahiptir.

Mihrabın, sağında geometrik süslemeli, ahşap minber bulunur. Yapı: alçı, ahşap ve kalem işi süslemeleriyle dikkat çekmektedir. Caminin 14’ncü yüzyıl sonu ile 15’nci yüzyıl başlarında yapıldığı düşünülmektedir.

ESKİ BUCUK KÖYÜ CAMİ

Eski Bucuk köyünün günümüze yalnızca camisi ulaşmıştır. Bir yamaca yapılan cami, dikdörtgen planlı, kırma çatılı, kagir bir yapıdır. Caminin dış duvarları, yamaçta kalan kuzey ve doğu cephelerinde taş kullanılmıştır. Son cemaat yeri ve minaresi yoktur.

Caminin kesme taş kaplı doğu ve güney cephe duvarlarında, altta ve üstte ikişer dikdörtgen pencere bulunmaktadır. Alttakiler büyük, üsttekiler küçüktür. Pencerelerin lentonlarına kemerler motif olarak işlenmiştir. Çatısı alaturka kiremit kaplıdır.

Batıda kemerli bir kapı ile girilen cami harimi, boyuna dizilmiş, ikişerden dört adet ahşap direkle, boyuna üç sahına ayrılmıştır. Kapalı olan kuzey duvarında ahşap mahvel vardır. Ahşap tavanda  herhangi bir süsleme yoktur.

Caminin içindeki direkler, zarif konsollarla tavanı taşırlar. İç duvarlarda, sonraki yıllarda yapıldığı tahmin edilen hat ve bitkisel bezemeler görülür. Caminin kuzeyine, yakın zamanda eklenmiş, eski eser olmayan türbesi bulunmaktadır.

Türbenin içinde kimlere ait olduğu bilinmeyen 4 adet mezar olup, çok eski olmayan bir zamanda bu mezarların üstü örtülmüştür. Camide, onarım kaydı dışında bir yapım kitabesi bulunmamaktadır. Minare elemanları, yapı malzemesi ve çevresindeki benzer yapılarla karşılaştırıldığında, yapıyı, 15-16. yüzyıllar arası bir döneme tarihlemek mümkündür.

KÖTÜRÜM BEYAZID CAMİ

Sincan beldesinde, Yenikent’in ilk yeri olan “Zir köyü”, eskiden “Istanos” kazası imiş. Heyelan ve sel yatağı olması sebebiyle terk edilen “Uluköy”e bağlı olan bu yerleşimdeki “Kötürüm Beyazıd Cami”, yakın zamanlara kadar metruk ve harap durumda iken, günümüzde yıkılmıştır.

Yani, görme şansınız yok, yalnızca tarihi kalıntılar hakkında bilgi sahibi olmamız açısından burası ile ilgili birkaç not yazmak istiyorum.

Dikdörtgen planlı, çatılı bir yapı olan cami, 7.20 x 9.50 metre ölçülerindedir. Camiye, kuzeyden iki yanı kapalı, önü açık son cemaat yerinden girilir. Cami harimi, kare planlıdır. Alçı mihrabın kavsarası yıkılmış ve mihrap, bir niş halinde kalmıştır.

Ahşap mihberin ise köşk, külah, seren ve korkulukları yok olmuştur. İbadet mekanını, altta dikdörtgen yedi pencere ile üstte dokuz kare pencere aydınlatmaktadır. Tavan, ahşap çıtalı, ortası göbekli, birbirine geçmeli geometrik ve yıldız motifleri ihtiva etmektedir.

Mahfelin tavanı ile mahfelin alt kısmının tavanı ahşaptan, naşıklı ve boyalıdır. Mahfelin ahşaptan iki kare sütun ile yanda duvara yapışık ahşap sütunlar taşımaktadır.

Son cemaat yerinin doğu duvarına bitişik minarenin kare planı, kaidesi kesme taştan, gövdesi tuğladan, silindirik olarak inşa edilmiş ve üzeri sıvalıdır.

Minarenin şerefe korkulukları ve külahı ahşaptır. Caminin kitabesi bulunmadığından, “Kötürüm Beyazıd” diye meşhur olan Candaroğullarından “Celaleddin Beyazıt bin Adil Bey” (tahta çıkışı: 1362, ölümü: 1385) tarafından yaptırıldığına inanılmaktadır.