Kıbrıs Lefkoşa

Kıbrıs Lefkoşa

Lefkoşa şehri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin başkentidir. Şehrin batı dillerindeki ismi “Nicosia” dır.

Tarihi süreçte, şehrin ismi “Ledra, Lidra, Kermia” olarak geçmiştir. Kıbrıs’ın en kalabalık şehri ve en büyük kültür, sanayi, ticaret ve ulaşım merkezidir.

2017.08.26-1.Lefkoşa.Genel.7
Kıbrıs Lefkoşa

TARİHİ

Lefkoşa şehri, geçmişi çok eskilere kadar uzanan bir şehir olarak önem kazanmaktadır. Kuruluşu MÖ.7’nci yüzyıla dayanır. İlk ismi “Litra” dır.

Litra şehri: depremler sonucu yıkılınca, MS.3’ncü yüzyılda Mısır kralı Pithoren’in oğlu Lefkos tarafından, aynı yerde yeniden kurulur.

Ve Lefkos, bu kurduğu yeni şehri, Kıbrıslı sevgilisi “Sie” ya hediye eder. Dolayısı ile şehrin ismi “Lefkosia” ölümsüz bir aşk hikayesini anımsatır.

Bölgede: Roma, Bizans, kısa bir süre Templer Şövalyeleri ve 1192 yılında Luzinyan Krallığı bulunmuştur. 300 yıllık hakimiyeti sürecinde, burası, Lüzinyan krallığının başkenti olmuştur.

Fransız asıllı Lüzinyanlar, buraya “Nicosia” ismini vermişlerdir.

Takip eden süreçte ise: 100 yıllık Venedik hakimiyeti görülür. Osmanlılar: 9 Eylül 1570 tarihinde bölgeyi ele geçirir.

2017.08.26-1.Lefkoşa.Genel.3
Kıbrıs Lefkoşa
2017.08.26-1.Lefkoşa.Genel.6
Kıbrıs Lefkoşa

GEZİLECEK YERLER

Lefkoşa şehrinde mutlaka görmenizi önereceğim yerler:

Yeşil Hat, Venedik Şehir Surları, Girne Kapısı, Arap Ahmet Camisi, Dikilitaş-Venedik Sütunu, Selimiye Camisi, Büyük Han, Derviş Paşa Konağı, Bedesten, Mevlevi Tekkesi, Taş Eserler Müzesi, Haydarpaşa Camisi (St Catherine Katedrali)

YEŞİL HAT

Şehrin en büyük özelliği: Berlin duvarının yıkılmasından sonra, dünya üzerinde tek kalan, iki taraflı bir şehir olmasıdır. Şehir “Yeşil Hat” denen bir sınırla ikiye ayrılmış durumdadır. Kuzeyinde Türkler, güneyinde ise Rumlar bulunur ve ara bölge “Birleşmiş Milletler Gücü” kontrolü altındadır.

Yeşil Hat: Lefkoşa şehrinin merkezinden geçer. Yeşil hat isminin verilmesinin sebebi: 26 Aralık 1963 tarihinde, Lefkoşa şehrinde Türk ve Rum kesiminin sınırları, o dönemdeki Birleşmiş Milletler Komutanı olan General Peteryan tarafından çizilir, harita üzerinde sınırları çizerken yeşil kalem kullandığı için, sınıra da “Yeşil Hat” ismi verilmiştir.

O günden bu yana, sınır yeşil hat olarak anılıyor. Yeşil hat boyunca 7 tane sınır kapısı vardır. Güney ve Kuzey Kıbrıs arasındaki geçişleri sağlayan bu kapılar, 2003 yılında açılmıştır.

Gerek Kıbrıslı Türkler ve gerekse Kıbrıslı Rumlar, kimlik kartı veya pasaport ibraz etmek suretiyle, turistik olarak birbirlerinin bölgelerini ziyaret edebilirler.

Yine Avrupa Birliği üyesi ülkelerden gelenler, hangi hava limanını kullanırlarsa kullansınlar, serbestçe güneye ve kuzeye geçebilirler.

Ancak: Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkelerden gelenler, Ercan havaalanı Rumlar tarafından yasadışı ilan edildiğinden, güneye geçemezler. Yani: TC vatandaşları, güneye gitmek için yeşil hat üzerinde bulunan kapıları kullanamazlar.

Ancak vize almak suretiyle, Yunanistan veya başka bir ülke üzerinden Güney Kıbrıs’a gidebilirler. Ancak o zaman da kuzeye geçemezler, çünkü aynı şekilde güneydeki limanlar ve hava alanları, KKTC tarafından yasadışı kabul edilmektedir.

Evet, yeşil hat ile ilgili bilgi vermeye devam edelim: Araç geçişleri “Metehan” sınır kapısından yapılmaktadır. Lefkoşa şehrindeki yaya geçişleri ise “Lokmacı” ve “Ledra Palas” kapılarından yapılır. Lokmacı sınır kapısı: Lefkoşa şehrinin tam merkezindedir ve 2008 yılında açılmıştır.

Yeşil hatta, sınır kapılarının bulunduğu bölgenin dışındaki koruluk alanda: 1963 ve 1974 tarihlerinde çok şiddetli çatışmalar olmuştur.

Evet: Yeşil Hattın en sıcak yeri “Yiğitler Burcu” olarak da bilinen parkın ayırdığı bölümdür. Bu parkın bulunduğu yerden, şehrin Rum kesimindeki yaşamı izlemek ve görmek mümkündür.

VENEDİK ŞEHİR SURLARI

Şehri koruma amaçlı, mimar Giulio Savorgnano tarafından yapılan surlar: 1547-1567 yılları arasındaki 20 yıllık süreçte tamamlanmıştır.

Askeri mimarinin en mükemmel örneklerinden olan bu surların uzunluğu 4.5 km dir. Üstlerinde 11 burç ve 3 kapı vardır.

Bu kapılar: Güneyde kalan Magosa kapısı, Baf kapısı ve Kuzeyde kalan Girne kapısıdır. Bu kapılardan sadece: Girne kapısı günümüze ulaşmıştır. Şehrin kuzey bölümünde bulunan tarihi şehir surları ise, iyi durumdadır.

Surlar: daire şeklindedir. Silahtar burcu üzerinde, günümüzde Cumhurbaşkanlığı Sarayı vardır. Ancak bu küçük ve mütevazi yapı, saraydan ziyade bir köşk olarak da betimlenebilir.

Zaten yine çok mütevazi bir kişi olan Sayın Cumhurbaşkanı, zaman zaman yaya olarak buraya girip çıkarken görülmektedir.

KKTC Eski Eserler ve Müzeler Müdürlüğü Dairesi: bu surların ve burçların bakım ve restorasyonunu yaptırmıştır.

Son bir not: Venedikliler, Osmanlılardan korunmak için bu surları 20 yılda yaparlar ama Osmanlılar, sadece 3 yıllık bir süre sonunda, 1570 yılında, Lala Mustafa Paşa komutasındaki ordular ile burayı ele geçirirler.

2017.08.26-5.Lefkoşa.Girne kapısı.1
Kıbrıs Lefkoşa
2017.08.26-5.Lefkoşa.Girne kapısı.3a
Kıbrıs Lefkoşa

GİRNE KAPISI

Venedikliler döneminde, Lefkoşa şehrini savunabilmek için yapılan savunma duvarları üzerindeki üç kapıdan, kuzeyde olanıdır. Şehrin en önemli giriş-çıkış kapısı olarak kullanılmıştır.

Ünlü Venedikli mimar Proveditore Francesco Barbaro’nun adına atfen “Del Proveditore Kapısı” olarak da bilinir.

Osmanlılar tarafından, 1821 tarihinde onarılan kapının üzerine, kubbeli bir oda eklenir. Bu odada: 18’nci yüzyılda bir bekçi bulunur.

Bekçi: sur duvarları arasındaki tek geçiş yeri olan bu kapıyı: sabah namazında açar, akşam namazında kapatırmış.

Yani, bekçiden izinsiz hiç kimse şehre girip çıkamazmış. Son bekçi “Horoz Ali” 1941 yılında öldüğünde 125 yaşındaymış.

Şu anda hayatta olan iki torunu ise, 107 ve 105 yaşında imiş.(1931 yılında, İngilizler kapının her iki yanındaki sur duvarlarını yıkmışlardır.)

Kapı üzerindeki kitabede “Kuran-ı Kerim” den ayetler yazılıdır. Kapının kuzeye bakan tarafına, 1820 yılında, Sultan II. Mahmut’un tuğrası yerleştirilmiştir.

İngilizler tarafından, Napolyon’a karşı Akka’yı savunmak üzere kullanılan ve daha sonra kapının önüne yerleştirilen toplar: daha sonra Türklerin eline geçmiştir.

Halen burası “Turistik Enformasyon Ofisi” olarak kullanılmaktadır.

2017.08.26-7.Lefkoşa.Girne kapısı.Okaliptüs ağacı.1b
Kıbrıs Lefkoşa

Okaliptüs ağacı

Girne kapısının hemen yakınında, yol üstünde, büyükçe iki ağaç görülmektedir. Bunlar: Okaliptüs ağaçlarıdır. Okaliptüs ağacının anavatanı Avustralya’dır.

Çok su çekmesiyle bilinir. İngilizler, buradaki bataklıkları kurutmak ve sivrisinekten kurtulmak için, bu ağaçları dikmişler, bataklıklar kurutulmuş, sivrisinek bitmiştir, ancak beraberinde, bölgede susuzluk başlamıştır.

2017.08.26-6.Lefkoşa.Girne kapısı Atatürk heykeli.1a
Kıbrıs Lefkoşa

Atütürk Heykeli

Girne kapısının hemen arkasındaki meydanda bulunan Atatürk heykeli: 26 Ekim 1963 tarihinde dikilmiştir. Ancak: 1963 saldırılarında, EOKA’cıların en büyük hedefi olmuştur.

EOKA’cılar 21 Aralık 1963 tarihindeki saldırılarında, Atatürk heykelini kurşunlamışlar ve ardından, yine hemen meydanın yanında bulunan liseden çıkan öğrencileri de kurşunlamışlar ve birçok şehit verilmiştir. (Atatürk heykeli üzerinde günümüzde kurşun izleri yok, bu izler daha sonra kapattırılmıştır.)

İNÖNÜ MEYDANI

Girne kapısından yürümeye devam ettiğinizde, İnönü meydanına ulaşılır. Meydanın ismi “İnönü Meydanı” olmasına rağmen, meydanda görülen heykel, Kıbrıs’ın özgürlük savaşı lideri Dr Fazıl Küçük’e aittir.

Kendisi: 1906 yılında Lefkoşa şehrinde doğar, ilk öğrenimi Kıbrıs’ta tamamladıktan sonra, Orta ve Lise öğrenimini, İstanbul’da yapar. Ardından: Tıp öğrenimi için İsviçre’ye gider.

Çünkü: İngilizler, Türkiye’den alınan tıp diplomalarını kabul etmezler. 1942 yılında, Kıbrıs’a doktor olarak döner ve İngilizlere karşı, antiemperyalist bir kurtuluş savaşı başlatır. Bir de matbaa kurar ve “Halkın Sesi” gazetesini çıkarır.

Doktorluk yaparken, Cuma günleri yoksul vatandaşları ücretsiz muayene eder. Adanın her tarafını gezerek, halkla ve köylülerle devamlı haşır neşir olur ve onları örgütler.

Sonuç olarak: gerek İngilizlere karşı ve gerekse EOKA’cılara karşı verilen şanlı mücadelenin ilk bayrağını çeken kişi olarak öne çıkmaktadır.

2017.08.26-1.Lefkoşa.Adliye binası.1
Kıbrıs Lefkoşa

ATATÜRK MEYDANI

İnönü meydanından sonra Atatürk meydanına gelinir.

1942 yılında, Türk-Rum Ortak Belediye Meclisi tarafından alınan kararla, buraya Atatürk Meydanı ismi verilmiştir. Ancak: yerel halk, buraya “Sarayönü” meydanı da demektedir. Çünkü: meydanın karşısında, günümüzde Adliye Binasının bulunduğu yerde: Kıbrıs adasını üç asır yöneten Lüzinyanların kraliyet sarayı vardı.

Bu saray, 1906 yılında İngilizler tarafından yıkıldı ve aynı taşlar kullanılarak, yerine koloniyal tarz denilen ve İngiliz kolonilerinde bulunan mimari tarzda, bu bina yapıldı.

Sütunun hemen karşısında: Adliye binasının doğuya bakan yönünde bir Osmanlı çeşmesi görülüyor. Bu çeşme: 1814 yılında Osmanlı Evkaf Murasası Mehmet Emin tarafından yaptırılmıştır.

Eskiden Lefkoşa’nın her tarafında buna benzer çeşmeler vardı. Çünkü: evlerde çeşme yoktu ve insanlar su ihtiyaçlarını bu çeşmelerden karşılıyorlardı.

Yine bu meydanda: Kraliçe Elizabeth’in 1953 yılında, tahta çıkması nedeniyle inşa edilen bir platform bulunuyor.

Üzerinde İngiltere arması bulunan bu platformda: İngiliz valisi, Kraliçenin tahta çıktığını ilan etmiştir.

2017.08.26-10.Lefkoşa.Sütun.1a
Kıbrıs Lefkoşa
Kıbrıs Lefkoşa

Venedik Sütunu

Meydanın tam ortasında görülen sütun: Venedikliler tarafından Salamis antik kentindeki bir mabetten getirilerek 1550 yılında buraya dikilmiştir.

Sütun 6 metre yükseklikte, kurşuni renkte ve granittendir. Üzerinde: Venediklilere ait özel işaretler vardır. (6 İtalyan ailesinin armaları görülüyor)

Üstünde ise, gücü ve kudreti sembolize eden “St Mark aslanı” heykelciği vardı.

Osmanlı idaresi, sütunu buradan kaldırarak Sarayönü camisinin avlusuna koyar. 1915 yılında ise, İngilizler, bu sütunu günümüzdeki yerine yerleştirirler.

Ancak, yine İngiliz döneminde, sütunun üstündeki aslan heykelciği bir gece ansızın kayboldu, nereye gittiği bilinmiyor ve onun yerine, İngilizler, yine buraya, güneşi temsil eden bakır küreyi yerleştirdiler.

Çünkü, İngiliz imparatorluğu o dönemde güneşin üzerinde batmadığı bir imparatorluk olarak biliniyordu.

Kıbrıs Lefkoşa
Kıbrıs Lefkoşa

SELİMİYE CAMİSİ-ST SOPHİA KATEDRALİ

Kıbrıs adasındaki en büyük ve en görkemli ibadethanedir. Yapı: mimari stil olarak “Gotik” tarzı yansıtır. Burada: ilk olarak, Bizans döneminde yapılan ve “Hagia Sophia” (Aya Sofya) ismi verilen bir kilise bulunduğu söyleniyor.

Daha sonra ise, günümüzde görülen yapı: bir katedral olarak: lüzinyan döneminde, Latin Başpiskoposu Eutorge de Montaigu tarafından: 1208-1326 yılları arasında yaptırılmış ve ibadete açılmıştır. Lüzinyan kralları: Kıbrıs krallık tacını, burada törenle giyiyorlardı.

Yapı: 1373 yılında Cenevizliler ve 1426 yılında Memlüklüler tarafından yağmalanmıştır. Ayrıca, birkaç deprem de yapıya zarar vermiştir. Özellikle 1491 yılındaki depremde: Katedralin doğu bölümü yıkılmış ve Venedikliler tarafından onarılmıştır.

Bu sırada: eski bir Lüzinyan kralının (Kral II. Hugh) mezarı ortaya çıkmıştır. Mezarda bozulmamış olarak bulunan cesedin başında altın bir taç, üzerinde de altından eşya ve belgeler bulunmuştur.

Osmanlılar, 1570 yılında adayı fetih edince, yapı, iki minare eklenmek suretiyle camiye dönüştürülmüştür ve caminin ismi, Kıbrıs’ı fetih eden padişahının anısına Selimiye camisi olarak düzenlenmiştir.

Yapıya gittiğinizde: anıtsal bir kapı ile karşılaşıyorsunuz. Kapının üzerindeki taş oyma pencereler:  eşsiz bir gotik sanatı örneğidir. Girişin iki yanındaki bitirilmemiş olan çan kulelerinin üzerine, Osmanlılar tarafından cami minareleri oturtulmuştur.

Yapının içi: üç koridor ve altı yan bölümden oluşur. İçinde: küçük ibadethaneler bulunur. Bunlardan: kuzeydeki St Nicholas’a (Noel Baba), güneydeki Meryem Ana ve St Thomas Aquinas’a adanmıştır.

Caminin kadınlar bölümü olarak bilinen kısmı: eskiden hazine dairesi olarak kullanılıyormuş. Buranın içinde: birçok Lüzinyan soylusu ve kralı gömülüdür. Bunların mermer mezar taşları, hala döşeme kaplamasının bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu taşlar: hasır ve kilim altında kaldıkları ve cami içinde ayakkabı giyilmediğinden: üzerlerindeki yazı ve resimler bozulmadan günümüze ulaşmıştır.

TAŞ ESERLER MÜZESİ

Selimiye camisinin doğusundadır. “Lapidary Müzesi” olarak da isimlendirilir. 15’nci yüzyılda inşa edilmiş yapı, Venedik tarzını yansıtır.

Müzede: Ortaçağlardan günümüze kadar olan döneme ait birçok taş eser (armalar, mermer eserler, lahit ve sütunlar) sergilenmektedir.

Giriş kapısının karşısındaki görkemli taş işlemeli pencere eskiden Sarayönü meydanında olup, İngiliz döneminde yıktırılan Lüzinyan Sarayından buraya getirilmiştir.

En göze çarpan eserler: Dampierre ailesine ait lahit ve 13’ncü yüzyılda Kıbrıs Mareşali olan Adam of Antioch’a ait mezar taşıdır. Ayrıca: mermerden bir St. Mark aslanı da, avluda bulunan eserler arasındadır.

BEDESTEN

Bina: 12’nci yüzyılda bir Bizans kilisesi olarak yapılmıştır. Adı ise “St Nicholas” olarak geçmektedir. Daha sonraki dönemde ise, yapı Lüzinyanlar tarafından yapılan bazı Gotik eklemelerle genişletilmiştir. Bina: Venedik dönemindeki yeni değişikliklerden sonra Yunan Ortodoks Metropolisine tahsis edilmiştir.

Osmanlı döneminde ise, daha çok tekstil ürünlerinin satıldığı çarşı ve depo işlevi görmüştür. Günümüzde, bina farklı mimari tarzlarla, hibrit bir dokuya sahiptir. Kuzey kapısı üzerindeki taş işçiliği: St Sophia katedralinin kapısındakine benzemektedir.

ARAP AHMET CAMİSİ

Lefkoşa şehrindeki Türk yapısı camiler içinde, en dikkat çekenidir. 1845 yılında inşa edilen cami, diğer birçok cami gibi, eski bir Latin kilisesinin yerine yapılmıştır.

Caminin döşemesini oluşturan mermerler arasında Lüzinyan ve Venedik döneminden kalma, 25 kadar yazılı ve resimli mezar taşı vardır.

Cami: Kıbrıs’ın fethinde, Türk ordusunun komutanlarından olan Arap Ahmet Paşa adını taşımaktadır. Klasik Türk cami mimarisinin güzel bir örneğidir. Kemerli bir sundurması ve altı metre çapında bir kubbesi vardır.

İçinde: eski Türk mezarları olan bahçesi, günümüze dek korunabilmiştir. Camideki mezarlar arasında, 1832 yılında Lefkoşa’da doğmuş olan ve Osmanlı devleti hizmetinde, dört kez Sadrazamlığa kadar yükselmiş olan Kamil Paşa’nın da mezarı bulunur.

Kamil Paşa: 1913 yılında Lefkoşa’da ölmüş ve caminin avlusuna gömülmüştür. 1926-1931 yılları arasında Kıbrıs Valisi olan Sir Ronald Storrs: 1927 yılında Kamil Paşa’nın mezarını yaptırmış ve üzerine Türkçe ve İngilizce bir kitabe koydurmuştur. Şadırvanı: selvileri ve eski mezarlarıyla, Lefkoşa şehrinin özel bir köşesidir

DERVİŞ PAŞA KONAĞI

Konak: Lefkoşa surları içinde, tarihi çevre  dokusunu en yoğun biçimde koruyan Arap Ahmet mahallesindedir. 19’ncu yüzyılda inşa edilen yapı, Kıbrıs adasında yayınlanan ilk Türkçe gazete olan “Zaman”ı çıkaran Derviş Paşa’ya aittir.

Esas giriş kapısı üzerinde: 1807 tarihi yazılıdır. İki katlı yapıda, alt kat taştan, üst kat ise kerpiçten yapılmıştır.

Geniş bir iç avlusu vardır. Alt kat odaları, iç bahçeyi çevreleyen revaklı galerilere açılır. Üst kata: avlunun ortasındaki bir ahşap merdivenle çıkılır.

Kapalı odalar sofaya açılır. 1978-1988 yılları arasındaki on yıllık restorasyon çalışmaları sonucunda: konağın kütüphanesi kültür merkezi ve Eski Eserler Müzesi olarak düzenlenmiştir.

Bir bölümü: baş oda, gelin odası, yatak odası, yemek odası ve tezgah odası olarak düzenlenmiştir. Bir bölümünde de, günlük yaşantıda kullanılan eşyalar sergileniyor.

MEVLEVİ TEKKESİ

Tekke: Girne kapısının 100 metre kadar güneyindedir.

Fetihten sonra adaya gelen Türklerin çoğunluğu Konyalı olduğundan, Mevlana’nın hayat tarzını bu yörede de kabul ettirmek istemişler ve bu tekkeyi kurmuşlardır.

Yani, Mevleviliğin Osmanlı idaresiyle birlikte Kıbrıs’a geldiği tahmin edilmektedir.

Zamanla ölen Mevlevi ileri gelenleri, arka odalara gömülerek, burası bir türbe haline getirilmiştir.

17’nci yüzyılda yapılış bu yapı:  dünya üzerinde, en iyi korunmuş olan “Mevlevi Tekke” lerinden birisidir. Zaman içinde iyi korunmuş ve çeşitli restorasyonlara tabi tutulmuştur.

Günümüzde: Mevlevi Müzesi olarak kullanılıyor. Mezar bölümünde, Mevlevi ileri gelenlerine ait 16 mezar bulunmaktadır.

HAYDARPAŞA CAMİSİ (ST CATHARİNE KİLİSESİ)

St Sophia’dan sonra: en dikkat çeken Lüzinyan yapısı: St Catharine kilisesidir. 14’ncü yüzyılda inşa edilmiştir.

Osmanlıların adaya hakim olmasının ardından, camiye dönüştürülmüştür.

Tarihçi Sir Harry Luke tarafından: Kıbrıs adasının en zarif ve mükemmel, gotik binası olarak tanımlanmıştır.

Yapının, yukarı doğru daralan ayakları arasına: uzun ve dar, gotik pencereler yerleştirilmiştir. Pencerelerin üst kısımları: alçıdan geometrik desenlerle süslüdür.

Yapıda üç giriş vardır. Gotik stilde yapılmış olan güney kapısının ince taş işçiliği ve kapı üzerinde Lüzinyan armalarının kabartmaları dikkat çeker.

Batı kapısı daha büyük olup, aynı mimariye sahiptir. Kuzey girişi daha sadedir. Burası dirsekler üzerinde, elinde balık tutan çıplak bir kadın figürü ve ejderha türü kabartmalarla süslüdür.

Yapının içinde: bir koro yeri, törenlere ait eşyaların saklandığı bir oda, hazine ve küçük bir vaftiz havuzu bulunmaktadır.

Kıbrıs Lefkoşa
Kıbrıs Lefkoşa
Kıbrıs Lefkoşa

BÜYÜK HAN-BANDABULYA

Tarihi ve mimari değerler bakımından, sadece Lefkoşa şehrinde değil, Adadaki en önemli Osmanlı dönemi eseridir. Belediye pazarı olarak kullanılan bu yapı, yerel halk tarafından “Bandabulya” olarak isimlendirilmektedir.

Burası: Kıbrıs’ın ilk Osmanlı valisi Muzaffer Paşa tarafından, 1572-1579 yılları arasında yaptırılmıştır. Yapının ilk ismi “Alaiyeliler Hanı” dır.

Yani “Alanyalılar Hanı” dır. Alanyalı tüccarlar, gelip burada konaklıyorlar ve mallarını sattıktan sonra geri dönüyorlardı.

Mimari yapısı: o dönemde, Anadolu’da inşa edilen hanlarla benzerlik gösterir. Bursa’daki Koza han örnek alınarak, kare planlı, iki katlı olarak, tamamen taştan yapılmıştır. İçinde: 68 oda ve 10 dükkan bulunur.

Alt kattaki odalar daha çok depo olarak kullanılırken, üst kattaki odalar ise yatma ve dinlenme yeri olarak kullanılıyordu. Yukarıdaki odaların hepsinde ısıtma için şömine vardı.

Ortada ise, bir şadırvan ve mescit bulunmaktadır. Anadolu’da, bu tür hanların bir giriş kapısı olmasına rağmen, burada farklı olarak iki giriş vardır.

20’nci yüzyılın başında, İngilizler, burayı hapishane olarak kullanmışlardır. 1963 olaylarının başladığında ise, yeşil hat boyundaki Kıbrıslı Türkler, daha güvenli olduğu için buraya getirilip iskan edildiler.

2001 yılında Birleşmiş Milletler kalkınma programından ve Avrupa Birliğinden finansal destek alınarak burası restore edilmiş ve turizme açılmıştır.

Günümüzde: burası: gerek güneye ve gerekse kuzeye Kıbrıs’a gelen tüm turistlerin uğrak yeridir. Çünkü burada birçok hediyelik eşya satan yer ve Kıbrıs’a özgü börek çeşitlerini yiyebileceğiniz restoran bulunuyor. Ayrıca, yine burada Kıbrıs’a özgü “Lefkara” ve “Koza” işleri bulup satın alabilirsiniz. Hatta, zaman zaman iç bahçede, müzikli akşam yemekleri düzenleniyor.

BARBARLIK MÜZESİ

Müze, Kumsal mahallesinde, 2 Şehit Mürrüvet İlhan Sokak’tadır.

Kumsal mahallesi, eskiden beri Türklerin yoğun olarak yaşadıkları bir mahalle olarak bilinmektedir ve bu yüzden, 1963 yılındaki EOKA’cıların saldırılarının ilk hedefi olmuştur.

Mahalledeki bu ev, tek katlı, bahçeli ve tam köşede şirin bir evdir.

21 Aralık 1963 tarihinde; Kanlı Noel olarak isimlendirilen olaylarda: Rumların Türklere karşı adanan her tarafında başlattıkları saldırılarda çok sayıda savunmasız insan, kadın ve çocuk vahşice katledilmiştir.

Hıristiyan inancında Noel: Hz. İsa’nın doğumunun kutlanması olmasına rağmen, Rumlar, liderleri Papaz Makarios önderliğinde, bu kutsal günlerinde, insanlık dışı davranışlarda bulunarak masum insanların kanlarını dökmüşlerdir.

Bu katliamların en dehşet verici olanı, 24 Aralık 1963 gecesi Kumsal Mahallesi 2. Mürrüvet İlhan Sokak’taki evde yaşandı.

Bu evde Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı doktoru Elazığlı Binbaşı Dr. Nihat İlhan’ın ailesi ikamet etmekteydi. O gece Dr.Nihat İlhan görevde olduğundan, evde bayan Mürrüvet İlhan, çocukları Murat, Kudsi ve Hakan, ev sahibi Hasan Yusuf Gudum, eşi Feride Hasan Gudum, mahalle sakinlerinden Moralı Ayşe Cankan, kızı Işıl Cankan ve Növber İbrahimoğlu vardı.

Gece olunca, evin, Kanlı Dere yönünden kurşun yağmuruna tutulmasıyla birlikte, Bayan İlhan ve 3 çocuğu, banyonun küvetine, diğerleri küvetin çevresine ve Feride Hasan Gudum ise banyonun yanındaki tuvalete sığınmak zorunda kalmışlardı.

Evi kurşun yağmuruna tutan caniler, bir süre sonra sokak kapısını kırarak eve girmiş ve banyo odasını makineli tüfekleriyle tarayarak banyonun küvetine sığınan bayan M. İlhan’ı, üç çocuğu ile birlikte orada acımasızca katlederek şehit etmişlerdi.

Banyo adasına sığınan Işıl Cankan, Ayşe Cankan, Növber İbrahimoğlu ve Hasan Yusuf Gudum ağır yaralanmıştı.

Tuvalet odasına sığınan Feride hanım ise, kapının makineli tüfeklerle taranması sonucu başından vurulup orada şehit edilmişti.

Bu olayla ilgili olarak “Le Figaro” gazetesi muhabirlerinden Max Clos’un dünya kamuoyuna duyurduğu haberde “Lefkoşa’nın Kumsal semtinde, 2. İrfan Bey Sokağındaki bir evin banyosunda babaları bir Türk subayı olduğu için öldürülen bir anne ve üç küçük çocuğunu gördüm” diye yazmıştır.

“Daily Express” gazetesi yazarlarından Rene Maccoll ise bu haberi dünya kamuoyuna “Banyoda, balmumundan yapılmış görünen üç çocuk, öldürülmüş annelerinin cesedi üstünde yığılmış durumda duruyordu.

Banyoya yakın bir odada, başından vuruşmuş başka bir kadın görünüyordu” şeklinde duyurmuştur.

İçinde bulunduğunuz bu bina, 24 Aralık 1963 tarihinin gecesi işte böylesi tüyler ürpertici bir barbarlık olayına sahne olmuştur. Bu olay, Kıbrıs tarihinde kara bir lekedir. Bir dönüm noktasıdır.

Yüzyıllar boyunca barış içinde, bir arada yaşayan iki halk, bu olay sonrasında birbirinin yakasına yapışır ve adanın her tarafında şiddetli çatışmalar olur.

Müzenin kapısından girdiğinizde, sağ tarafta, kırmızı boya ile tavandan aşağıya kadar, insanın üzerine akan kan motifi görülüyor. Burada “Aralık 1963” yazılıdır.

1.Oda

Müzenin girişinde, 1963-1964 yıllarındaki olaylarla ilgili olarak yabancı basında yayınlanan yazılar sergilenmektedir.

2.Oda

Bu odada, şehit olan soydaşların siyah-beyaz fotoğrafları ve iki toplum arasındaki çatışmalar sırasında yara alan insanlar ile zarar gören kültürel varlıkların yansıtıldığı resimler sergilenmektedir.

1963 yılındaki saldırılarda: Muratağa, Sandallar, Atlılar ve daha birçok bölgede, soykırım yapılmış ve 103 Türk köyü, yerle-bir edilmiştir. Her kare fotoğrafta, yarı bir öykü vardır. Bu öykülerin ortak adresi ise “Kıbrıs Türk’ünü yok etmek” ve adayı tamamen ele geçirerek “Yunanistan’a ilhak etmek” tir.

3.Oda

Bu mekanda Mürüvvet İlhan ile çocuklarına ait eşyalar ve 1963-1964 yıllarındaki olayların anlatıldığı yabancı basında yayınlanan yazılar sergilenmektedir.

4.Oda

Bu odada, şehit olan soydaşlar ve toplu katliamların yansıtıldığı fotoğraflar ve vahşetin simgelendiği bir resim sergilenmektedir.

5.Oda-Banyo ve Tuvalet

Banyoda 24 Aralık 1963 gecesi Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı Doktoru Binbaşı Nihat İlhan’ın eşi Mürüvvet İlhan ile çocukları Murat, Kudsi, Hakan ve tuvalette ise ev sahibesi Feride Hasan Gudum şehit edilmiştir. Günümüze kadar ulaşan banyo ve tuvaletteki izler aynen korunmuştur.

6.Oda

Bu odada 1963-1964 olaylarında tahrip edilen Türk köylerinin fotoğrafları ve acı dolu uzun yıllardan sonra insanların geleceğe yönelik umutlarının simgelendiği resim sergilenmektedir.

7.Oda

Bu odada, evlerinden göç etmek zorunda kalan soydaşların zor şartlar altındaki yaşam mücadelesini yansıtan fotoğraflarla, bu evde şehit olan ve yaralanan kişilerin resimleri, 1963-1968 şehitlerinin listesi ve Cumhurbaşkanı Sayın Rauf R. Denktaş’ın konu ile ilgili yazılı görüşleri sergilenmektedir.

Kıbrıs Lefkoşa

Müzenin bahçesi

Müzenin bahçesinde: aynı yıl yaşanan Kumsal Katliamında şehit edilen 11 Kıbrıslı Türk anısına yaptırılan anıt bulunuyor. Anıt üzerinde, şehitlerin fotoğrafları bulunuyor.

Müzenin tarihçesi

İnsanlık dışı bir katliama sahne olan evin müzeye dönüştürülmesi, ilk kez 1965 yılında ele alınmış ve burası Türk Cemaat Meclisi Sosyal İşler Dairesi tarafından kiralanarak 1 Ocak 1966 tarihinde “Barbarlık Müzesi” olarak ziyarete açılmıştır.

Bu müze, 1974 Barış Harekatından hemen sonra kurulan Eski Eserler ve Müzeler Dairesi Müdürlüğü tarafından 1975 yılında tamir edilip yeniden düzenlenmiştir.

Müzenin kamulaştırılması 1980 yılında Bakanlar Kurulunun kararıyla gerçekleşirken, bu evde yaralanan ev sahibesi Hasan Yusuf Gudun’un da evin mutfağı ile bir odasını ölene kadar kullanmasına olanak yaratılmıştır.

Müze binası ile iç sergileme: zaman içinde yıprandığından, gerek bina ve gerekse sergileme alanı elden geçirilerek 14.02.2000 tarihinde resmi törenle yeniden ziyarete açılmıştır.

Çok büyük acılar çeken Dr Nihat İlhan: 92 yaşında, 24 Kasım 2016 tarihinde, Öğretmenler gününde, Ankara’da vefat etmiştir. 2007 yılında, burayı son olarak ziyaret etmiştir. Ankara Gaziosmanpaşa’da bulunan evinin bahçesinde ölen her çocuğu için bir tane olmak üzere 3 palmiye ağacı dikmiştir.

HALA SULTAN CAMİİ

Lefkoşa şehrinin Türk tarafında, en büyük camidir. Bitmek üzere, kısa bir süre sonra açılışı yapılacaktır. Bahçesiyle birlikte 7500 kişi kapasitelidir. “Hala Sultan Camisi” ile aynı ismi taşıyan cami, Güney Kıbrıs bölümünde Larnaka şehrindedir.

Peygamberimizin halası Ümmü Sultan’ın şehit olduğu yer olan türbesinin bulunduğu yerdeki cami, güneyde kaldığı için burada yapılan camiye de aynı isim verilmiştir.

BEŞ PARMAK DAĞLARI ÜZERİNDE BULUNAN BAYRAK

Beşparmak dağlarının eteklerinde, dünyanın en büyük bayrağı görülmektedir. Bu bayrak: 450 metre uzunlukta ve 225 metre genişliktedir. Geceleyin ışıklandırılır. Bayrak, görüntüsü dönüşümlü olarak hem KKTC bayrağı, hem de TC bayrağına dönüşmektedir. Özellikle: gece saatlerinde, uçakla buraya gelirken, üstten muhteşem güzel görülmektedir.

BOĞAZ ŞEHİTLİĞİ

Girne-Lefkoşa yolu üzerindedir.

Burada: şehitlere layık, anıtsal yapıda: 1974 yılındaki Barış Harekatında şehit olan Subay, Astsubay, Erbaş ve Erler ile mücahitlerin bir kısmı yatmaktadır. 326 mezar ve bazı heykeller görülüyor. Heykeller: büyük bir Mehmetçik, dört aslan, dört kompozisyon içeren heykel ve beş rölyef şeklindedir ve Prof Doktor Tankut Öktem tarafından yapılmıştır.

 

Brezilya Rio da Janairo

Brezilya Rio da Janairo

Rio de Janeiro şehri: son birkaç yıl içinde hızla değişmiştir. Bu şehre ulaştığınızda büyük olasılıklı ilk izlemininiz “refah ile birlikte fakirlik, muhteşem ve kuşatıcı bir doğa ve “carioca” yaşam tarzıdır. Şehir sakinleri “cariocas” olarak bilinir ve isimlendirilirler.

Şehir Brezilya’nın en büyük ikinci şehridir. Ülkenin en büyük şehri “Sao Paulo” şehridir. Şehir; Guanabara körfezinin nefes kesen sularına bakmaktadır.

Bu büyük şehir Atlantik okyanusu ve yağmur ormanları ile çevrilidir. Olağanüstü bir doğaya gömülmüştür. Ayrıca, olağanüstü beyaz kumlu plajları ve heyecan verici gece ve eğlence hayatı ziyaretçilerin ilgisini çeker.

Copacabana ve dünyanın en seksi plajı olarak tanımlanan Ipanema plajları: her yıl milyonlarca turist ağırlar ve günün her saati kalabalıktır. Öte yandan şehirde güzel bir lagün ve dünyanın en büyük kent ormanı (Tijuca) bulunmaktadır.

Ancak: hemen başlangıçta belirtmem gerekir ki, tüm bu güzellikleri doya doya yaşamak mümkün değildir.

Çünkü, şehir bu güzellikler yanında aynı zamanda büyük bir güvenlik zafiyetine de sahiptir ve zengin ve fakir bölgeler yan yanadır ve özellikle akşam saatlerinde olmak üzere, bazen şehrin belli yerlerinde gündüz saatlerinde bile güvenlik sıkıntısı üst düzeydedir ve bu şehrin güzelliklerini tek başınıza yaşamak isterseniz, büyük olasılıkla sıkıntı yaşayacak ve soyulacaksınızdır.

Evet “Favelas” orta sınıf mahallelerindeki kalitesiz konutlar, genellikle şehrin birçok dağ yamacında bulunan gecekondular turistler için güvenliğin sıfır olduğu yerlerdir.

Sahillerinin 50 kilometre uzunluğa ulaştığı Rio eyaletinde, Leme’den Leblon’a kadar plajlar 11 bölgeye ayrılıyor. Zaman içerisinde her birine toplumun farklı kesimleri gider olmuş. Mesela 7.bölge sörfçülerin, 8.bölge ailelerin, 8 ile 9 arası eşcinsellerin, 9.bölge de entelektüeller ve hipilerin mekanı.

Şehrin resmi şarkısı “Cidade Maravilhosa” yani “Muhteşem şehir” dir.

Rio de Janeiro, Portekizce “Ocak Nehir” demektir. Gaspar de Lemos önderliğindeki Portekizli kaşifler, 1 Ocak 1502 tarihinde karaya çıktıklarında büyük bir nehir ağzına geldiklerini düşünmüşler. Rio’nun Guanabara Körfezine ayak bastıklarını ise bir zaman sonra anlamışlar.

İstanbul, bu şehrin kardeş şehridir.

Brezilya Rio da Janairo

HAVAALANLARI

Rio şehrinde 5 havaalanı bulunmaktadır. Ama bunlardan yalnızca 2 tanesi uluslar arası uçuşlara açıktır.

Brezilya Rio da Janairo

Galeao-Antonio Carlos Jobim uluslar arası havaalanı-GIG

Ilha Grande semtindedir.
Tüm uluslar arası uçuşlar ve bazı uzun mesafeli iç hat uçuşları buradan yapılır.
Havaalanına ulaşmak kolaydır. Şehir merkezinin 20 km kuzeyindedir. Governador adası üzerindedir. 2 pist ve 2 terminali vardır.

Brezilya ülkesinin en işlek üçüncü havaalanıdır. Şehir merkezi ve havaalanı arasındaki ulaşım: mavi ve sarı taksiler ile yapılmaktadır. Ayrıca toplu taşıma sistemi vardır.

Brezilya Rio da Janairo
Brezilya Rio da Janairo

Santos Dumont Bölge Havaalanı

Rio şehrinin ilk ve eski havaalanı ve uluslar arası havaalanı burasıdır. Praça Senador Salgado Filho adresindedir.
Şehir merkezine uzaklık 2 km. dir.

Brezilya Rio da Janairo

ŞEHRİN TARİHİ

Şehrin bulunduğu Guanabara körfezi, 1502 yılında keşfedilmiş ve 1555 yılında Fransızlar tarafından buradaki adalardan birinde bir koloni kurulmuştur. Portekizliler ise, 1565 yılında günümüzdeki şehrin bulunduğu yerde, yeni bir yerleşim kurmuşlar ve ardından Fransız kolonisi yok edilmiştir. 1763 yılında Portekizliler, bu şehri koloninin başkenti yaparlar.

Brezilya bağımsızlığı ilan edildikten sonra yine başkent burası olmuş ancak 21 Nisan 1960 tarihinde başkent değiştirilmiştir ve Brasilia şehri olmuştur.

Brezilya Rio da Janairo

İKLİM

Şehirde tropikal ekvator iklimi görülmektedir.
Aylık ortalama sıcaklık, şehrin iç bölgelerinde yaz aylarında 40 dereceye ulaşmaktadır.
Şehirde en yüksek sıcaklık ölçümü 43 derecedir.

Evet Rio şehrinde iklim tüm yıl boyunca ılıman olması ile ünlüdür. Yani bu şehri yılın her döneminde ziyaret etmek mümkündür. Burada yaz dönemi: Mart-Aralık ayı arasındadır. Bu dönemde sıcaklık 40 derece civarındadır.

En sıcak aylar Aralık ve Ocak aylarıdır. Zaten karnaval da bu dönemde düzenlenir. Plajlar oldukça kalabalıktır. Ancak, birçok işletme noel öncesinde Ocak başında kapalıdır. Karnaval ile birlikte “New Years Eve” denilen yeni yıl etkinlikleri başlar.

Ülkede kış sezonu: Temmuz-Ağustos-Eylül aylarıdır. Bu dönemde çok az yağış görülür ve yine güneşli günler görülebilir. Yalnızca geceler biraz bulutlu ve serin olabilmektedir. Gece ve gündüz arasında yüksek sıcaklık farkları oluşur.

Yine de geceleri 24 derece, gündüzleri 14 derece civarındadır. Ama bu dönem yaz dönemi kadar popüler değildir ve fiyatlar son derece düşüktür. Ancak, bu dönemde Okyanus hareketli olduğundan sörf yapmak isteyenler, bu dönemi tercih ederler.

Eylül-Ekim ayları, ülkede bahar sezonudur. Bu dönemde çok az nem ve yağış görülür. Sıcaklıklar 26 derece civarındadır. Ancak bu dönemde yağmur ormanları serin olacaktır. Öte yandan, yine bu dönemde şehirdeki bahçeler ve dağlar, rengarenk çiçeklerle bezenir.

Bu dönemde de fiyatlar oldukça ucuz ve plajlar nispeten kalabalık değildir.

 

ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI

Rio şehrinde, otobüsler başlıca toplu ulaşım aracıdır.
Şehirlerarası hatlarına ek olarak: her gün 4 milyonun üzerinde yolcu taşıyan 440 belediye otobüs hattı bulunmaktadır.

Şehirde 2 metro hattı (Metro Rio) ve birkaç banliyö demiryolu hattı bulunmaktadır.
Brezilya’da şehirlerarası ulaşım karayolu ile yapılmaktadır. Uzun mesafe otobüsleri için: büyük terminal Rio şehrinde “Janeiro Santo Crista” mahallesindedir.

Yük ve yolcu gemileri iki liman tesisinden (Rio de Janeiro ve Sepetiba) yararlanmaktadırlar.

 

GÜVENLİK

Rio şehri: dünyanın en şiddet ağırlıklı şehirlerinden birisidir.
Burada: suçlular ve polis arasında sürekli çatışma ve uyuşturucu çatışmaları sürdürülmektedir.

Güvenliğiniz için öneriler

1.Kendinizi hedef yapmayın yani “ben bir turist değilim” havasına girmeyin, giysileriniz le bu durumu teyit etmeyin.

2.Kolye, bilezik, yüzük ve küpe gibi takı takmayın. Çünkü Rio şehrinde takıların çalındığı birçok hırsızlık hadisesi görülmektedir. Hırsızlar çok beceriklidir ve neredeyse siz fark etmeden onlar takılarınızı çalabilirler.

Ancak, takılarınızı çalarken, size zarar verebileceklerini de unutmayın, özellikle küpe çok tehlikelidir, sakın küpe takmayın.

3.Cep telefonları, Ipod, digital kamera, büyük ve değerli fotoğraf makinası kullanmayın veya halk arasında gezerken bunları kullanmayın.

4.Geceleri ve Pazar günleri şehir merkezi dışına çıkmaktan kesinlikle kaçının. Rio şehrinde, şehir merkezi gündüz güvenli bir yerdir ancak mağazalar kapandıktan ve çalışanlar ayrıldıktan sonra artık güvenli değildir. Pazar günü tüm dükkanlar kapanır.

5.Rio şehrinde yankesicilerden kaçının, çünkü yankesiciler şiddet kullanabilirler. Genellikle 2-5 kişilik guruplar halinde faaliyet gösterirler ve bunlara tepki vermekten kaçının. Biri cüzdan veya çantanızı çalıp kaçarken, diğerleri onu korumaktadırlar.

6.Sokak satıcıları sorun yaratabilirler “camelo” denilen bu insanlar: küçük tablalar üzerinde süper ucuz elektronik ürünler, korsan filmler, müzik, yazılım, cüzdan veya benzeri küçük nesneler satarlar, ancak onlar polis gelirse kaçmak zorundadırlar çünkü bu durum yasaktır.

7.Gece dolaşmak için, polis tarafından gerekli tedbirler alınan yalnızca “İpenema plajı” nı seçebilirsiniz.

8.Gece yarısından sonra fahişeler ve dilenciler “Atlantica caddesi”ni doldururlar, buradan uzak durun.

9.Geceleri “Copacabana” mahallesinden uzak durun.

10.Gündüz saatlerinde bile Copacabana mahallesinde Praça Lido Parkı ve önündeki “Atlantica” caddesinden kaçının.

11.Copacabana mahallesinde erken saatlerde koşu yapan ve yanında Ipod ve saat bulunan koşucular, özellikle motorlu hırsızlar için hedeftirler.

12.Eğer herhangi bir soygun olayına rastlansanız: pasif olun, yankesicilerin yüzlerine değil yere doğru bakın, onların sizden istediklerini sakince yere bırakın, polis çağırma veya çığlık atma gibi bir duruma girerseniz pişman olursunuz, onların gittiği yönün tam aksine gidin.

13.Örneğin: bir ayakkabı boyacısı, ayakkabınızı boyamak için ısrarla yanınıza gelir ve hatta sizi takip eder. Kazaen ayakkabınızı boyatırsanız ardından sizden boya ücreti olarak yüksek fiyatlar ve hatta 500-600 dolar para ister. Vermediğiniz takdirde, masum ayakkabı boyacısının arkadaşları çevrenizi saracaktır, bu yüzden ayakkabı boyacılarından uzak durun.

14.Metro kullanın ve trenlerden kaçının. Metrolar güvenlidir. Otobüsler de güvensizdir.

15.Paranızı cüzdanda değil, para kemerinde taşıyın. Yanınızda büyük miktarda para bulundurmayın ve alışveriş merkezleri içindeki ATM leri tercih edin, alışveriş yaptığınızda bunlardan para çekin veya kredi ve banka kartlarını sakın kullanmayın.

16.Mahallelerin varoşlarına gitmeyi, bir yeri ziyaret etmek isterseniz, seyahat acentası kullanın. Tek başına veya bir rehber olmadan bir yere giderseniz, büyük olasılıkla başınız belaya girecektir.

17.Polise rüşvet vermeye kalkmayın.

18.Geceleri havai fişek veya patlama sesi duyarsanız, anlayın ki bu durum polisin gecekondu mahallelerindeki uyuşturucu çetelerine bir operasyon yaptığının işaretidir ve bunu duyduğunuzda herhangi bir mağaza veya restorana kendinizi atın.

19.Eğer araba kullanıyorsanız, geceleri sakın kırmızı ışıkta durmayın, çünkü dilenciler ve soyguncular hemen arabanızın çevresini saracaktır. Ayrıca geceleri arabanızın kapılarını kilitlemeyi sakın unutmayın.

Brezilya Rio da Janairo

KÜLTÜREL ETKİNLİKLER

Rio şehrinin en önemli spor olayları: MotoGP Brezilya Grand Prix ve Dünya Plaj voleybolu finalleridir.

Brezilyalı eski FIFA Başkanı Joao Havalange seçildikten sonra; Maracana yakınlarında, yeni 45.000 kişilik bir stadyum inşa edilmiştir.

Rio şehrinde birçok popüler eğlence vardır. En popüler eğlence etkinliği “futebol” yani “futbol” dur. Botafogo, Flamengo, Fluminense ve Vasco: Rio şehrinin geleneksel dört futbol takımıdır.

 

ETNİK GURUPLAR

Şehrin nüfusunun büyük bölümü Afrika kökenli insanlar, Afrika kökenlilerle Portekizlilerin karışımı melezler ve Portekiz asıllılardan oluşmaktadır.
Diğer önemli guruplar: Almanlar, İtalyanlar, İspanyollar, Araplar, Yahudiler, Asyalılar (çoğunlukla Koreliler ve Japonlar) ve karışık Kızılderililer’dir.
Nüfus içindeki bunların yoğunlukları şöyledir:
Kara Afrika kökenliler: % 11.4
Asya ve Kızılderili kökenliler: % 0.4
Karışık ırk kökenliler: % 35.6
Beyaz Avrupa kökenliler: % 52.5

 

SOSYAL KOŞULLAR

Rio şehrinde: zengin ve fakirler arasında çok büyük farklılıklar vardır.
Şehir dünyanın en büyük metropolleri arasında yer alıyor olsa da şehir nüfusunun 6.5 milyon kişilik bir bölümü, son derece yoksulluk içinde yaşamaktadır.

Yoksul bölgelerde: genellikle kötü gecekondularda yani gecekondu mahallelerinde yaşamaktadırlar. Çünkü: genellikle yamaçlarda sağlam binalar inşa etmek zordur. Ama bu gecekondu mahalleleri: şehrin en zengin bölgelerine çok yakındır.

Ipanema ve Copacabana gibi zengin mahalleleri: plaj ve tepeler arasında sıkışmış yoksul mahalleleri ile çevrilidir.

Kötü eğitim ve cezaevi sistemi ile birlikte sağlık sistemindeki dengesizlik: sosyal adaletsizliğe katkıda bulunur.

Bu yüzden şehrin “Kuzey” bölgelerinde nadiren turist görülür.

Bu alanlar: şehrin büyük yoksul kitlelerinin yaşadığı yoksul alanları olarak bilinir.

Turistler genellikle şehrin zengin mahalleleri olan “Güney” bölgesine giderler.
Çünkü: öbür bölgelerde zengin ve fakir arasında güvenlik ve şiddet konularında çok tehlikelidir.

Brezilya Rio da Janairo Rio Sahilleri
Brezilya Rio da Janairo Rio Sahilleri
Brezilya Rio da Janairo Rio Sahilleri

RİO SAHİLLERİNİN KURALLARI

Rio sahillerinde, yazılı olmayan, ancak yerlilerinin bilip uydukları bir takım garip kurallar vardır.

Mesela erkekler kumlara oturmalı, eğer havlu veya şezlong kullanırlarsa carioca, yani Rio’nun yerlisi olarak kabul edilmiyorlar.

Ayrıca ayağa kalkarken arkalarına yapışmış kumları asla silkelememeliler (poposuna dokunan erkek ya anne kuzusu ya da turist olarak görülüyor. )

Erkekler denizdeyken dalgalarla oynamak yerine yüzmeli ya da en azından yüzüyor gibi yapmalıdır.

Kadınların kumlarla haşır neşir olması hoş karşılanmıyor. O sahilde tek parça mayo giyen kadın varsa, bilin ki o kesinlikle Brezilyalı değil.

Carioca kadınları tanga bikini giyer ve asla üstsüz güneşlenmezler.

Evet burada boyu aşan dalgalar yüzünden denizde yüzmek pek mümkün olmuyor. Bilen için sörf yapmak daha mantıklıdır. Yine de kimileri yüzmeye çalışıyor.

Cankurtaran helikopterleri sürekli tepede geziyorlar. Yoğun hafta sonlarında iki yüz kişiyi boğulmaktan kurtardıkları söyleniyor.

Sokakta bikinili kadınlar, toplu taşıma araçlarında üstünde sadece mayo ile seyahat eden erkekler.

Bu şehir, şehirden ziyade bildiğiniz sayfiye yerleri gibi.

Brezilya Rio da Janairo

MÜZİK

Rio de Janeiro şehrinin resmi şarkısı “Muhteşem Şehir” anlamına gelen “Cidade Maravilhosa” dır. Şarkı Rio şehrinin sivil marşı olarak edilir ve Şubat ayında Rio Karnavalı sırasında sürekli söylenir.

Rio şehrinin bir diğer şarkısı “Garota de Ipanema”: Antonio Carlos Jobim tarafından bestelenmiş ve dünya çapında ünlü bazı sanatçılar tarafından söylenerek ölümsüzleştirilmiştir.

Brezilya Rio da Janairo Samba

SAMBA

Pedra do Sal: her pazartesi canlı samba gösterileri düzenlenen bir yerdir. Bu ülkede samba müziğine saygı duyulur. Kölelik zamanında: “Saude” mahallesinde bulunan “Sal Rio de Janeiro” şehirdeki “quilombo köyü” Afrika topluluğunun en önemli merkezi olmuştur.

Bu bölge, şehirde “Küçük Afrika” olarak isimlendirilmiş ve “göçmenler” tarafından doldurulmuştur. Elbette bunun sonucunda, yine bu bölge samba müziğinin beşiği olmuştur.

Günümüzde, her Pazartesi (sadece güçlü yağmur olduğunda iptal edilir) burada düzenli “samba da roda” gösterileri düzenleniyor. Bu gösterilerde rahat ve neşeli bir atmosfer yaratılmaktadır.
Samba müziği hakkında da birkaç cümle söylemek istiyorum.

Samba müziği: aksak ritm, kalça hareketleriyle yapılır. Samba müziği: 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başında, Rio şehrinin fakir bölgelerinde yaygınlaşmıştır. Özellikle kuzeyde “Bahia” bölgesinde, siyah Afrikalı kölelerin soyundan gelen “Candomble” denilen ve bir tür Afrika dini ritüelidir ve davul ve alkışlarla yapılır.

İlk resmi samba şarkısı “By Phone” 1917 yılında kaydedilmiştir. Ancak samba radyo sayesinde popüler olmuştur. Özellikle “samba-cançao” adlı şarkı en meşhur samba parçası olmuştur. Holywood filmleriyle samba dünyada tanınır hale gelmiştir.

“Samba de Roda”; tipik bir samba dansıdır ve UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek (Ağız ve maddi olmayan ifadeler) 2005 yılında koruma altına alınmıştır.

Brezilya Rio da Janairo Karnaval
Brezilya Rio da Janairo Karnaval
Brezilya Rio da Janairo Karnaval

KARNAVAL

Rio de Jeneiro: Güney Amerika’da büyük şehirlerden biridir ve şehrin en yaygın ünü: her yıl düzenlenen çeşitli kültürel kutlamalardır. Bunların en popüleri iki hafta süren “Lent” yani geleneksel Hıristiyan oruç düzenidir ve bu durum “Karnaval” olarak isimlendirilir.

Bu olaya tanıklık etmek ve katılmak için: dünyanın her yerinden insanlar Brezilya’ya geliyorlar.
Karnaval döneminde insanlar: Samba dansı yapıyorlar.

Karnaval kutlamaları “Mardi Gras” denilen Salı günü biter.

Karnaval; tüm Rio şehrinde başta Copacabana plajı olmak üzere, çeşitli konserler ve havai fişek gösterileriyle kutlanır.

İnsanlar bu kutlamalarda beyaz giysiler giyerler ve bazıları “Iemanja” denilen bir “Candomble” tanrıya adaklar adarlar.

Karnaval: Brezilya’da Paskalya öncesi bir kutlama ve Lent başlangıcıdır.

Rio de Janeiro karnaval geçitinde: şehrin hemen hemen her köşesinde “Sambodromo” sergi merkezleri açılır ve “Blocos de Carnaval” isimli popüler geçit törenine: ünlü “Escolas de Samba” dahil birçok Samba okulları katılmaktadır.

Bunlardan en ünlü olanlar şunlardır:

Cordao Bola Preta

Bu şehir merkezindeki en geleneksel karnavallardan birisidir. 2006 yılında, bir günde bu karnavala 200.000 kişi katıldığı tespit edilmiştir.

Suvaco Cristo

Doğrudan İsa heykelinin kolunun altında, Botanik Bahçesinde yapılır. İsim: “Mesih’in koltukaltı” olarak tercüme edilir.

Caremelitas

Santa Teresa tepelerinde çok güzel manzarası vardır.

Simpatia e Quase Amor

Ipanema en gelenekseldir.
Bu aileler ve eşcinseller nüfusun geniş bir spektrumda.

Brezilya Rio da Janairo Samba Kültürü ve Samba Okulları
Brezilya Rio da Janairo Sanba Kültürü ve Sanba Okulları
Brezilya Rio da Janairo Sanba Kültürü ve Sanba Okulları

SAMBA KÜLTÜRÜ VE SAMBA OKULLARI

Samba Kültürü

Samba kültürü: 17.yüzyılda buraya: Afrika sanatını, müzik ve danslarını getiren atalarına övgüdür. Ayrıca toplumun her kesiminden gelen toplulukların bir arada bulunmalarını sembolize etmektedir.

Öte yandan: bunun kökeninin bir söylentiye göre antik Roma’da bir pagan kutlaması olduğu söylenmektedir. 19.yüzyılda karnaval topları “Copacabana Palace Hotel” ve “Belediye Tiyatrosu”nda kullanılınca karnaval Rio şehrinde popüler oldu.

Samba Parade: 1930’lu yıllarda Afro-Brezilya kültürünün bir parçası olarak dünyaca ün kazandı.

Samba Okulları

Tüm insanları bir araya getiren “Rio Karnavalı” samba okulları tarafından sunulan gösterilerle yapılır ve bunlar toplum ruhu ve uyumla ilgilidir. Samba şarkıları ve tasarlanmış dans rutinleri: lüks kostümler giymiş samba okulu üyeleri tarafından organize edilmektedir.

Samba geçitlerine hazırlanılması hassasiyet gerektirir ve hazırlıkları aylarca sürer. Çünkü: samba ve karnaval sosyo-ekonomik bir olaydır.

Şehirde 100’ün üzerinde samba okulları bulunmaktadır. Bunların Rio karnavalındaki geçit törenleri ve lüks kostümleri: onları dünyanın en büyük olayı haline getirmiştir. Samba okullarının çoğu: samba geçitlerine 4000 katılımcı ile katılırlar.

Her samba okulu, Sambadrome geçidinde yaklaşık 80 dakika gösterilerini sergilerler ve her geçit gurubunun başında kadınlar bulunur.

Bu okulların hepsi kendi toplumlarının ismini alırlar. Bunlar arasında öne çıkanlar: “Bejia-Flor”, “Salgueiro” ve “Mangueira” dır. Ancak her ne kadar 100 civarında samba okulu olsa da, başarı ortak bir gurur meselesi olarak kabul edilir.

Ancak, onlar rekabet için tüm yıl boyunca çalışırlar. Başarılı bir samba okulu: gerek zenginler ve gerekse yoksullar için saygındır. Nitekim: Brezilya’nın en popüler samba okulu: Rio şehrinin yoksul mahallelerinden gelenler tarafından yaratılmıştır.

Çünkü: samba okullarına destek: Brezilya hükümeti ve sponsorlardan gelmektedir. Ayrıca, tesislerde düzenlenen özel etkinliklerle para desteği arttırılmaktadır. Samba okulları “Samba City” denen yerde konuşlanmışlardır ve burayı ziyaret ederek turlara katılmak mümkündür.

Bu tura katılırsanız, her okulun kendi kostümlerini nasıl ürettiklerini ve kendi ritüellerini nasıl oluşturduklarını görebilirsiniz. Haftanın belli günlerinde, geceleri bu okullarda partiler düzenlenir ve samba davulları eşliğinde danslar yapılır.

Özellikle “Salgueiro” ve “Mangueira” okulları, kendi salonlarında tüm yıl boyunca ziyaretçilere gösteri düzenlemektedirler. Bu okulların şehir dışındaki kendi yerleri bulunmaktadır. Planlanan gecelerdeki gösterilerde, ziyaretçiler sabahlara kadar şarkı ve dans eğlencelerine katılmaktadırlar.

Bu okullar arasında en popüler olanı “Cariocas” dır ve burası her Cumartesi gecesi canlı samba müziği etkinlikleri düzenlenir. Ancak bu samba okullarının bulunduğu yerlere gitmek isterseniz: kesinlikle toplu taşım araçlarını değil, güvenlik nedeniyle taksileri kullanmanız önerilir.

Evet: biraz önce de sözünü ettiğim gibi, bu samba okullarının sosyal sorumlulukları da var. Özellikle şehrin gecekondu mahallelerindeki binlerce kişi için bunlar istihdam yaratmaktadır. Yani karnaval ile ilgili faaliyetlerde kazanılan gelirin büyük kısmı, çoğunluğu yoksul topluluklara gidiyormuş.

Çünkü: karnaval için hazırlanan çoğu sanatçı, bu fakir toplumlarda yaşamaktadırlar. Sonuç olarak, karnaval herkes için daha iyi bir yaşam ve gelir için bir araç olarak görülmektedir.

Samba City

Samba şehri denen bu bölge: Rio şehrinin “Docklands” denen bölümündedir. “Carioca” samba burada doğmuştur. Rio karnavalı hazırlıkları, buradaki ünitelerde yapılır ve Samba City; yıl boyunca eğlencelerin odak noktası olan Samba Okulları ile doludur.

Yıl boyunca burayı ziyaret eden turistler için; Samba gösterileri düzenlenir. Bu gösterilerde yöre kültürü, zengin Samba etkisiyle ziyaretçilere gösterilir.

Her samba okulunun, Samba City içinde kendi tesisi vardır. Her şey yani kostümler, şarkı sözleri, dans rutinleri ve Karnavalda yapılan gösteriler: bu üretim birimlerinde belirlenir.
Eğer “Sambadrome” veya Karnavalı beklemek istemiyor veya o dönemde şehri ziyaret etmediyseniz: Samba City’e giderek Samba Okullarını ziyaret etmeniz önerilir.

Özellikle “Perşembe” geceleri: akşam yemeği ve içecekler ile birlikte samba müziği ve dans turları düzenlenmektedir. Bunun dışında burayı ziyaret etmek isterseniz 10 Dolar giriş ücreti ödeyerek, Salı günleri hariç; her gün saat: 10.00-12.00 arasında ve saat: 15.30 da burayı ziyaret edebilirsiniz.

Çünkü bu gün ve saatlerde özel gösteriler düzenlenmektedir, ancak buraya ulaşım için biraz önce de belirttiğim gibi toplu taşım araçları değil, taksi tercih etmelisiniz.

Brezilya Rio da Janairo
Brezilya Rio da Janairo
Brezilya Rio da Janairo

ALIŞVERİŞ

Şehirdeki en önemli alışveriş merkezlerinden birisi Leblon merkezinde “Zona Sul” alışveriş merkezidir. Burada 200 den fazla mağaza ve iyi bir restoran bulunur.

Bu mağazalarda: spor (adidas, North face, lacoste), teknoloji (Mac Store ve diğerleri), güzellik (L’Occitane) ve diğer giyim mağazaları (Chanel, Calvin Klein, Hugo Boss, Salvatore Ferragamo ve Zara gibi) ve diğer tür mağazalar (Swatch, Swarovski gibi) bulunabilir.

Buraya yolunuz düşerse, özellikle “Havaianas” türü mayo satın almanızı öneririm. Alışveriş merkezinin zemin katında birkaç restoran bulunuyor.

Leblon bölgesinde “Avenida Afranio de Malo Franco” denilen büyük alışveriş merkezinde ise: Apple bilgisayarlarından başka, hayal edebileceğiniz her türlü mal ve cihazı bulup satın alabilirsiniz.

Evet, şehrin geneline gelelim: Şehirde güzel dükkanlar zarif olmasının yanında oldukça pahalıdır. Brezilya markası “Oskelen” önemli bir konudur. Ancak bu dünya çapındaki marka, dünyanın herhangi başka bir şehrinde daha uygun fiyata giysi ve ayakkabı satabilmektedir.

Eğer Rio şehrinde kendiniz veya yakınlarınız için bir hediye almak istiyorsanız “Oskelen” iyi bir seçim olabilir. Osklen: Brezilya’da havalı bir spor giyim markasıdır.

Rio şehrinde bu markanın satıldığı 13 dükkan bulunduğu söyleniyor. (Osklen Ipanema-Rua Maria Quiteria, Osklen Leblon-Avenida Afranio Melo Franco-Osklen Gavea-Rua Marq de Sao Vicento)

Brezilya el sanatlarını keşfetmek istiyorsanız, bu kez “Ipanema Happi Pazarı” na gitmelisiniz. Bu Pazar, Pazar günleri “Praça Osorio” denilen yerde açılır.

Bu büyüleyici sokak pazarında: hediyelik eşyalar ve diğer birçok seçenek bulmak mümkündür. Bir Pazar günü buraya erken saatte gitmeli ve osorio üzerindeki birçok restoranın birinde öğle yemeği de yemelisiniz.

Pazarın açık bulunduğu saatler 08.00-18.00 arasındadır.

Brezilya Rio da Janairo
Brezilya Rio da Janairo

NE YENİR-NE İÇİLİR-RESTORANLAR

Şehir dünyanın dört bir yanından ziyaretçi ağırladığı için birçok ülke yemek kültürünün sunulduğu restoranlar bulmak mümkündür. Ancak Brezilya yöresel lezzetlerinden mutlaka tatmanızı öneririm.

Ülke tropikal iklime sahip olduğundan özellikle tporik meyve sebzelere bolca rastlayacaksınız. Başta hindistancevizi olmak üzere birçok yemeklerde değişik soslar kullanılmaktadır. Ama bu değişik soslar ve özellikle hindistancevizi yağı mutlaka ilk anda size yabancı gelecektir.

Rio tabii deniz kıyısında olunca, ülkede deniz ürünleri de yoğundur. Karides, kalamar, yengeç ve kabuklu deniz ürünleri, katılan değişik soslar ile mükemmel tatlara bürünmektedirler.

Ama yine de bu şehrin ulusal yemeği: “feijaodo” dur. Bu yemek türü: sığır ya da domuz etinden yapılır ve yanında ağırlıklı olarak lahana ve diğer çeşitli sebzelerden oluşan bir garnitür servis edilir.

Peki nerede yenir? “Bahia” özellikle: doğu mutfağı, İtalyan yemekleri ve balık türleri için idealdir. Ama Rio geleneksel yemeklerini tatmak istiyorsanız: örneğin Zuka ve Sushi Leblon gibi restoranları deneyebilirsiniz. Ipenema bölgesinde “Zaza Bistrot” çağdaş bir restorandır.

Santa Terasa semtinde ağaçların altında yemek isterseniz, bu kez “Apraz Vel” isimli romantik restoranı kaçırmayınız.

Bu arada şehir ziyaretçileri buranın milli içeceği olan “Bibi Sucos” u tatmalıdırlar. Bu taze tropikal meyve suyudur. Egzotik isimli muhteşem meyvelerin karışımı ile yapılır. Bunlardan bazıları: ananas, avokado, amazon meyveleri (acai, açerola, amora), papaya, mango, çilek, mandalina, turunç.

Peki bunu nerede tadabilirsiniz: Bibi Sucos Leblon-Rua Ataulfo de Paiva, Bibi Sucos Copacabana-Rua Miguel Lemos, Bibi Sucos Jardim Botanica-Rua Jardim Botanico olabilir.

İçkiden söz açmışken: “boteco” denilen efsanevi içkiyi de tatmanız önerilir. “Boteco” özellikle “Cariocas” yani Riolular için olmasa olmazdır. 1848 yılında açılan ve New Yort Times tarafından, Rio şehrindeki en iyi bar seçilen “Bracae” bunu tatmanız için en iyi yerdir.

Yanında soğuk meze olarak: karides, peynir veya et veya geleneksel köfte sipariş verebilirsiniz. (Adres: Rio de Janeiro Barcarense-Rua Jose Linhares-Leblon)

Ne yersen ye 10 Dolar Et Lokantaları

Burası Rio’nun başka bir olmasa olmazı.
İçeride “Passadores” denen ve ellerinde özel, büyük şişlere sarılmış bütün bütün etler taşıyan garsonlar dolaşıyordu. Kendilerine seslendiğinizde tabağınıza istediğiniz kadar porsiyon servis ediyorlar.

Etler “churrasco” yani “mangal” yöntemiyle pişiriliyor. Bu lokantaların genel ismi de “churrascaria” yani istediğiniz kadar yeme özgürlüğünü etlerin lezzetiyle birleşince “churrascaria”lar tüm dünyaya yayılıvermiş.

Brezilya Rio da Janairo
Brezilya Rio da Janairo
Brezilya Rio da Janairo

GECE HAYATI

Rio şehri dünyanın en çok konuşulan gece hayatına sahiptir. Şehirdeki gece hayatı “çılgın, vahşi ve seksi” olarak nitelendirilir.

Rio şehrinde zenginler kendilerini gece kulüplerine atarlar.

Baronetti, Nuth ve Catwalk gibi gece kulüplerinin bazıları şehrin en iyi bilinenleridir. Bunlar: Ronaldo, Calvin Klein, Mick Jagger ve Naomi Campbell gibi ünlülerin uğrak yeridir.

Rio şehrinde gece hayatı denildiğinde ilk akla gelenler: dans, dans, dans, korumalı seks.
Hızlı ve içkili bir gece hayatının ardından, ertesi güne zinde başlamak için temel öneri “Coco” yani “Hindistan cevizi suyu” içmektir.

Evet şehirdeki diğer birkaç mekan hakkında bilgi vermek istiyorum:

Brezilya Rio da Janairo

Urca Bar

Marina önündedir. 1939 yılında Guanabara körfezi kıyısında kurulan bu mekan özellikle gün batımında şık ve güzel bir yerdir. Ayrıca arka planda, Marina’da büyüleyici ortam ve tekneler izlenir. Burada bir şeyler yemek isterseniz, öneriler: güveç, kek, börek, çorba, fasulye ve sardalya, karides.

Ancak bu restoranın her zaman kalabalık olduğunu bilmeniz gerekir, yani gittiğinizde içeriye girmek için bir süre beklemek gerekebilir.

Pedra do Sal

Roda de Samba da Petra do Sal: Largo de Sao Francisco da Prainha yakınlarındadır.
Burada samba müziği dinleyebilirsiniz. Her pazartesi günü akşamı (kuvvetli yağmur olmadığı takdirde) burada “Samba da roda” oturumları yapılmaktadır. Bu oturumlar: rahat ve neşeli bir atmosfer yaratır ve müziğin ritmine katılmasanız bile ellerinizle alkış yapabilirsiniz.

Rio Scenarium

Burası “Guardian” tarafından dünyanın en iyi 10 gece kulübünden birisi olarak seçilmiştir. Lapa bölgesinde bulunan mekan 3 katlıdır ve eski bir eczanedir. Antik Çin seramikleri, berber koltukları ve ucube nesneler ilgi çekmektedir.

Yani, burası yaşayan bir müzedir. Hafta sonlarında: canlı samba müziği, DJ setleri, gösteriler düzenlenmektedir. Samba müziği burada en iyi şekilde icra edilir.

Brezilya Rio da Janairo
Brezilya Rio da Janairo
Brezilya Rio da Janairo
Brezilya Rio da Janairo
Brezilya Rio da Janairo

TURİZM

Rio şehrinde genellikle ülkemizden buraya turla giden ziyaretçilerin fazla zamanı bulunmamaktadır. Bu yüzden: ben her zaman olduğu gibi sizlere, bu yazının eklerinde “Gezilecek yerler” adı altında şehirde gezilip görülmesi gereken yerlerin ayrıntılı listesini vereceğim. Ama siz şehirde kalma zamanınız ve tercihlerinize göre kendinize bir gezi tur listesi yapabilir ve buna göre gezinizi renklendirebilirsiniz.

Ama bence bu şehri ziyaret ettiğinizde özellikle şuraları mutlaka görün derim: (kendime göre öncelik sırası içindedir)

1.Corcovado dağı ve Mesih heykeli-710 metrelik bir tepe üzerinde bulunan bu heykel şehrin üzerinde sakince bakan, uzanmış kolları ile durmaktadır.

2.Ipenema plajı-Dünyanın en seksi plajı olarak seçilmiştir. Plaj 1960’lı yıllarda “From Ipanema Girl” isimli şarkı ile Rio şehrinin en popüler turistik noktalarından biri olmuştur. Plaj: mağazalar, kafeler, restoranlar, sanat galerileri, tiyatrolar ve kulüpler ile doludur.

3.Copacobana plajı-burada şehrin “cariocas” denilen yerlilerini futbol ve voleybol oynarken izleyebilirsiniz. Ayrıca satıcılar sesle ürünlerini satarlar. 4 km. lik plaj boyunca yürüyüş yapmak çok popülerdir.

4.Sugarloaf dağı ve teleferik yolculuğu-Guanabara körfezinin ağzından 400 metre yukarı yükselmektedir. 20 dakikalık teleferik yolculuğu muhteşemdir.

5.Maracana Stadyumu-1950 yılında açılan bu tesis: Brezilya ve Rio şehrinin en önemli yerlerinden birisidir.

6.Tijuca milli parkı-Dünyanın en büyük kent ormanı içinde yapılan yürüyüşler çok popülerdir.

7.Botanik Bahçesi-Jardim Botanico.Rua Jardim Botanico-Lagoa mahallesinin batısındadır. Burada 8000 den fazla bitki türü bulunuyor. Bahçe 1800’lerin başında yapılmıştır. Özellikle 600 tür orkide bahçesi ilgi çekmektedir.

8.Parque Lage-Rua Jardim Botanico.

9.Ipenema Hippie Pazar-Pazar günleri saat 08.00-18.00 arasında açılır.

10.Lapa Kemerleri.

11.Lapa Merdivenleri-Jorge Selaron.Rua Manoel Carneiro.Lapa-“Centro” olarak bilinen şehir merkezindeki bu mahalle: şehrin kırmızı ışık bölgesidir. Yani canlı gece hayatı ile ünlüdür. Mahallenin en önemli özelliklerinden birisi: “Escadaria Selaron” denilen Lapa ve Santa Teresa mahallelerini bağlayan merdivenlerdir.

12.Samba müziği-Carioca da Gema-Avenida Mem de Sa-Lapa

13.Sunset Arpoador-Burası şehrin üzerinde güneş batışının muhteşemliğinin izlenebildiği bir yerdir.

14.Lagao Mahallesi-Burası varlıklı Zona Sul bölgesinin en seçkin mahallesidir. Lagün çevresindeki 4 kilometrelik yol: özellikle bisikletçiler için popülerdir. Ayrıca: açık hava kafeleri ve sahil boyunca uzanan restoranlar ve plajlar ilgi çekicidir.

15.Santa Teresa Mahallesi-Şehrin limanına bakan bir tepe üzerindedir. Rio şehrinin 19. yüzyıl konakları ve sokakları burada görülebilir.

Rusya Moskova Bulvar gezisi

Rusya Moskova Bulvar gezisi

Moskova Tarih Müzesinin ilerisinde: bir meydan var; Manezhnaya Meydanı. Kızıl Meydan ve GUM’un sol yanında kalıyor.

Rusya Moskova Bulvar gezisi Manezhnaya Meydanı

MANEZHNAYA MEYDANI

Moskova’nın kalbindedir.

Meydanda: doğuda Hotel Moskva, güneyde Devlet Tarih Müzesi ve Alexander bahçesi, batıda Moskova Maneji ve kuzeyde Moskova Devlet Üniversitesi vardır.

Meydanın kökeni: Çar Korkunç İvan tarafından, çamurlu Neglinnaya nehri kıyısında bulunan Ortaçağ Moiseyevski Manastırının yıkılması sonucu 1798 yılında kurulan “Moiseyevskaya Meydanına” dayanır. Sık sık taşan nehir, menfezlerle çevrilmiş olsa da bölgede meyhaneler her zaman tıka basa doludur. Bu durum, bölgeye kötü bir şöhret ve ilginç bir isim “Moskovanın göbeği) kazandırmıştır.

1932 yılında Komünist toplantılar ve gösterilere yer açmak için, buradaki bazı binalar yıkıldı. Bunun üzerine Moiseyevskaya Meydanı, bugünkü durumuna geldi.

1990 yılında meydan trafiğe kapatıldı ve büyük ölçüde yenilendi. Bu yenilemenin en büyük katkısı: dört katlı bir yeraltı alışveriş merkezi ve otoparktır. Alışveriş merkezinin üzerinde cam kubbe bulunur. Bu kubbe, kuzey yarımkürenin dünya saatini oluşturur. Kubbenin tepesinde Moskova’nın sembolü olan Aziz George ve Ejderhanın atlı heykeli bulunur.

Yine bu yenileme faaliyetleri sonucunda: Neglinnaya nehrinin eski nehir yatağı, özellikle sıcak yaz günlerinde gerek Moskovalılar ve gerekse turistlerin serinleme yerleri olmuştur. Günümüzde yer altından borularda akan nehir: çeşmeler ve Rus masal karakterlerinin heykelleriyle dolu bir dere tarafından taklit edilmiştir.

Meydanın çevresinde: Klasik Merkez Sergi Salonu, Ulusal (Metropol) Otel ve Moskova Oteli var.

Rusya Moskova Bulvar gezisi Devlet Tarih Müzesi

DEVLET TARİH MÜZESİ-STATE HİSTORİCAL MUSEUM

Müze günümüzde: eskiden Çar Büyük Petro’nun emriyle yapılan “Ana Ecza Deposu” nun yerindedir. Müzenin yıldı 1.5 milyon kişi tarafından ziyaret edildiği söyleniyor.

Burası Rus tarihi müzesidir. Müze 1872 yılında kurulmuştur. Mevcut müze yapısı, 1875-1881 yılları arasında inşa edilmiştir. Müzede 40 sergi salonu bulunur. İç mekanlar: Rus uyanışı tarzında karmaşık bir şekilde dekore edilmiştir. Sovyet döneminde, müzede bulunan duvar resimleri şatafatlı kabul edildi ve üzerleri sıvandı.

Müzenin koleksiyonundaki toprak nesne sayısı milyonlarla ifade edilmektedir. Bu koleksiyonda: Rusya topraklarında yaşayan tarih öncesi kabilelerden, Romanov hanedanı üyelerinin sahip olduğu paha biçilmez sanat eserlerine kadar geniş bir yelpazededir.

Rusya Moskova Bulvar gezisi Moskova Maneji

MOSKOVA MANEJİ-MOSCOW MANEGE

Yapı ilk olarak: kapalı bir binicilik akademisi, atların geçit törenlerine ev sahipliği yapmak için yapılmıştır. Ayrıca: subaylar burayı bir eğitim okulu olarak kullanıyorlardı. Manejin uzunluğu 180 metredir. Genişlik 44 metre ve yükseklik 15 metredir. Tüm bir 2 binden fazla askeri olan birliği ve davetli izleyicileri barındıracak kadar büyüktür.

2004 yılında yapıda büyük bir yangın çıktı. Ahşap kirişler çöktü sadece duvarlar yerinde kaldı. Yapı: 2005 yılında restore edildi.

2012 yılından beri burada “Moskova Tasarım Müzesi” bulunmaktadır. Çatının iç desteği yoktur. 45 metre boyutundadır. İnşa tarihleri ise, 1817-1825 yılları arasındadır. Cephe beyaz ve krem sarıya boyanmıştır. Kemerli pencere bölümlerini, Roma Dor sütunları süsler.

Rusya Moskova Bulvar gezisi Moskova Devlet Üniversitesi

MOSKOVA DEVLET ÜNİVERSİTESİ-MOSCOW STATE UNİVERSİTY

1755 tarihinde Rus İmparatoriçesi Elizabeth döneminde üniversitenin kurulmasına karar verildi. Üniversite, Kızıl Meydan da bulunan Ana Ecza Deposunu, 1755-1787 yılları arasında kullandı. Daha sonrasında ise, 1782-1793 yılları arasında üniversite için yeni bina inşa edildi.

Üniversitede 15 araştırma enstitüsü, 43 fakülte, 300 den fazla bölüm bulunmaktadır. Üniversite mezunları arasında: Sovyetler Birliğinin ve daha sonraki hükümet liderleri bulunmaktadır. 2019 yılı itibarı ile, 13 Nobel ödülü almış kişi, bu üniversiteye bağlıymış.

Yürümeye devam ediyorsunuz, bir blok ötede, bir meydan daha var: Tiyatro Meydanı.

Rusya Moskova Bulvar gezisi Moskova Tiyatro Meydanı

TİYATRO MEYDANI (TEATRALNAYA PLOSHCHAD)

Meydan ilk olarak, 1812 Moskova yangınından sonra Neglinnaya nehrinin yer altı kanallarına alınmasından sonra ortaya çıktı. Günümüzde de nehir meydandaki parkın altından akmaktadır. O meydan 1820’lerde simetrik Neoklasik tarzda tasarlandı ve Neoklasik binalar, meydanın çevresini sardı.

Bu meydan: 1919-1991 yılları arasında Sverdion meydanı olarak bilinir. Meydan adını, üzerinde bulunan 3 tiyatrodan almıştır. Bunlar: Bolşoy Tiyatrosu, Maly Tiyatrosu ve Rus Akademik Gençlik Tiyatrosudur. Ayrıca: Gotik uyanış tarzı “Tsum” lüks büyük mağaza binası bulunmaktadır.

Bu meydana: Bolşoy Tiyatrosunun dış cephesi hakimdir.

Rusya Moskova Bulvar gezisi Moskova Bolşoy Tiyatrosu

BOLŞOY TİYATROSU (BOLSHOİ THEATRE)

İtalya-Milan’daki “La Skala” ve Paris’teki “Grand Opera” gibi, dünyanın en meşhur tiyatrolarından biridir. Burada: bale ve opera gösterileri yapılır. Ruslar, bu ikonik yapılarını 100 Rublelik banknotlarının üzerine de taşımışlardır. Bolşoy tiyatrosuna girdiğinizde, kendinizi neredeyse 250 yıllık bir tarihe ve gerçekten eşsiz bir atmosfere kaptırırsınız. Opera yıldızları için seçkin bir sahne ve ünlü Bolşoy Balesinin ana üssü olan bina, her zaman özel bir hayranlık uyandırmıştır.

Bolşoy Tiyatrosu kurucusu II Catherine

Bolşoy Balesi ve Bolşoy Operası: dünyanın en eski ve en iyi bilinen bale ve opera toplulukları arasındadır. 200’den fazla dansçı ile dünyanın en büyük bale topluluğudur. Topluluk 1776 yılında II Catherine’in Eyalet Savcısı Prens Pyotrr Urusov’a tiyatro gösterileri, balolar ve diğer eğlenceleri organize etme izni vermesiyle kuruldu. Bu tarih yani 28 Mart 1776 yılı Bolşov Tiyatrosunun kuruluş günü olarak kabul edilir.

Projesini, mimar Joseph Bove’nin çizdiği bina, daha önce yanan, 1824 tarihli orijinal tiyatronun yerini alması amacıyla, 1850’lerde yapılmıştır.

Başlangıçta sadece Rus eserleri sergileniyordu, ancak 1840 civarında yabancı besteciler de repertuara alındı.

Rusya Moskova Bulvar gezisi Bolşoy Tiyatrosu

Dış cephesi: düğün pastası şeklinde, pembe-beyaz renklidir.

Ses sanatçıları Fyodor Şalyapin, Sergey Lemeşev, Galina Vişnevskaya, İrina Arhipova; bale sanatçıları Galina Ulanova, Maya Plisestskaya, Mihail Barışnikov, Vladimir Vasilyev ve Maris Liepa, bu tiyatroda sahne almıştır. Bolşoy Tiyatrosunun yurt dışı turneleri, daima kapalı gişe oynar.

Rusya Moskova Bulvar gezisi Bolşoy Tiyatrosu Alınlıktaki Apollo heykeli
Alınlıktaki Heykel

Alınlıktaki heykel (Apollon; güneş arabasında heykeli): heykeltıraş Pyotr Klodt tarafından yapılmıştır. Kaymaktaşı bir arabada, tek ayak üstünde, hareketsizce üç kaymaktaşı atı sürüyor ve onu Rusya’nın eski tapınaklarından kıskançlıkla ayıran Kremlin duvarına öfkeyle bakıyor. Evet, Apollo’nun şaha kalkmış dört at tarafından sürülen arabasının, bronz heykeliyle taçlandırılmış, klasik sütunlu portikodan yürüdüğünüzde; bir oditoryuma ulaşacaksınız.

Rusya Moskova Bulvar gezisi Bolşoy Tiyatrosu Alınlıktaki Apollo Heykeli

Burası: kırmızı ve altın renkli boyalarıyla, son derece gösterişlidir.

Pyotr İlyiç Çaykovski’nin “Kuğu Gölü” balesinin galası, 20 Şubat 1877 tarihinde burada yapılmış ve her yıl yine oynanıyormuş. Çaykovski, Bolşoy tiyatrosunda sadece balenin değil aynı zamanda operanın da yazarı olarak sahneye çıktı.

Moskova Bolşoy Tiyatrosu

2002 yılında, eski tiyatronun hemen yanında, yeni ve modern bir Bolşoy tiyatro sahnesi açılmış ve buradaki gösteriler kesintisiz devam ediyor. Çünkü: orijinal tiyatro her zaman kullanılmıyor.

Günümüzde, binada seyircilerin geçici için galeriler, katlara çıkan merdivenler, dinlenme için köşe ve yan salonlar ve geniş giyinme odaları vardır. Devasa Oditoryum, 2000 den fazla kişiyi ağırlayacak kadar büyüktür. Orkestra çukuru derinleştirilmiştir. Maskeli balolar sırasında parterin zemini, sahne önü seviyesine kadar yükseltildi, orkestra çukuru özel kalkanlarla kapatıldı ve harika bir dans pisti elde edildi.

Moskova Bolşoy Tiyatrosu Müzesi
Müze:

19’ncu yüzyılın ilk yarısı gibi erken bir tarihte, İmparatorluk Tiyatrolarının Moskova ofisinde performanslara, sanatçılara, müzisyenlere, tasarımcılara, repertuar oyun ilanlarına ve programlara ilişkin arşiv belgelerinin toplanması süreci başlatıldı.

1918 yılında, Devlet Akademik Tiyatro Müdürlüğü ve Yönetimin girişimiyle, özel bir tiyatro müzesi oluşturuldu. Ocak 1923 tarihinde, Bolşov Tiyatrosunun kıyafet çemberinin salonlarında ilk sergi açıldı.

 

Rusya Moskova Bulvar gezisi Moskova Maly Theatre

MALY THEATRE (MOSCOW)

Bu küçük tiyatro, yakınlardaki Bolşoy ve Büyük Opera tiyatrosunun aksine, Rusya’da oyun yapımıyla ilişkili bir tiyatrodur. 1806 yılında kurulan tiyatro, 1824 yılından bu yana günümüzdeki binasında bulunmaktadır.

19’ncu yüzyılda, yüzyılın en dramatik tiyatrosu olarak kabul edildi. Günümüzde burada 100 civarında drama oyuncusu ve toplam 700 personel bulunmaktadır. Rusya Senfoni Orkestrası ve profesyonel bir koro da vardır.

Tiyatro Meydanında: Metropol Otelin dış cephesinin karşısında, meydanın merkezindeki bahçede bir heykel var.
Rusya Moskova Bulvar gezisi Moskova Karl Marx Heykeli

KARL MARX HEYKELİ

Tiyatro meydanında Bolşoy tiyatrosunun hemen yakınındadır.

202 yıl önce, Trier’de, o zaman Prusya’da ve şimdiki Almanya’da doğan Karl Marx, kasabanın baş hahamı olarak görev yapan Mordechai Halevi’nin oğlu ve Halam Shmuel’in baba tarafından torunuydu. Evet Karl Marx “Modern Musa” olarak tasvir ediliyor ve Das Kapital adlı kitabını sosyal adaletin kutsal kitabı olarak temsil ediyor.

Gelelim anıta:

Anıt, 1961 yılında Sovyet Heykeltıraş Lev Kerbel tarafından yapılmıştır.

Anıt 160 ton ağırlığındadır ve Kudashavsky maden ocağından çıkarılan, yekpare yani tek parça bir gri granit bloktan yapılmıştır.

Anıtta Karl Marx; sanki bir konuşmayla emekçi halka sesleniyormuşçasına kürsüde duran bir konuşmacı olarak tasvir edilmiştir.

Anıtın ön yüzünde “SSCB’nin Tüm Ülkelerin Proleterleri Birleşin” sloganı yazılıdır. Anıtın her iki yanında, iki granit sütun var. Bunlardan birinde Engels’in Marx’ın cenaze töreninde söylediği sözler yer alır “Onun adı ve eylemi yüzyıllarca yaşayacak” ve diğer yanda ise Lenin’in bir sözü “Marx’ın öğretisi her şeye kadirdir çünkü doğrudur.”

Anıt, 2016 yılında Rus Kültürel Miras Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Yine: Tiyatro Meydanın güneyinde:Devrim Meydanı var.
Rusya Moskova Bulvar gezisi Devrim Meydanı

DEVRİM MEYDANI

Moskova’nın merkezinde Tversko’da bulunan bir meydandır. Moskova şehrinin merkez meydanlarından biridir. Şehrin turistik bölgesinin tam göbeğinde olan konumu ile toplanma ve turların da başlangıç ve bitiş yeridir.

Rusya Moskova Bulvar Gezisi Devrim Meydanı

Başlangıçta Moskova nehrinin bir kolu olan Neglinnaya nehri buradan akıyordu. 1534-1538 yılları arasında, İber kapısı ve şapeli ile Kitay-gorod duvarı inşa edildi. İber kapısının diğer adı olan Diriliş Kapısından sonra buraya “Voskresenskaya Meydanı” yani “Diriliş Meydanı” ismi verildi.

1917 yılındaki Ekim devrimi sırasında, burada korkunç sokak dövüşleri oldu ve çarpışmalarda birçok insan öldü.

Rusya Moskova Bulvar Gezisi Devrim Meydanı

Bu yüzden, 1918 yılında Bolşevikler tarafından meydan yeniden adlandırıldı. 1993 yılında, meydan trafiğe kapatılarak yayalaştırıldı. Meydanın altında, üç Moskova metro istasyonu bulunur. 1935 yılında meydanın kuzey bölümüne “Hotel Moskva” inşa edildi.

Rusya Moskova Bulvar gezisi Devrim Meydanı Metro İstasyonu

METRO İSTASYONU-PLOSHCHAD REVOLYUTSİİ

Moskova Metrosu üzerinde  bir istasyondur. İstasyon ismini altında bulunduğu Devrim Meydanından almıştır. İstasyon 1938 yılında açılmıştır. Mimar Alexey Dushkin’dir. İstasyonda;  siyah mermer kaplı alçak direklerin üzerinde duran kırmızı ve sarı mermer kemerler bulunuyor. Kemerlerin arasındaki boşluklar, kısmet dekoratif havalandırma ızgaraları ve tavan oymalarıyla doldurulmuştur.

Rusya Moskova Bulvar gezisi Devrim Meydanı Metro İstasyonu

Her kemerin altında toplam 76 tane bronz heykel vardır. Heykeller Ekim 1917’den Aralık 1937’ye kadar olan olaylardan kronolojik olarak düzenlenmiştir. Heykeller; sporcular, yazarlar, askerler, çiftçiler, sanayi işçileri, okul çocukları ve havacılar gibi Sovyetler Birliği halkını tasvir eder. Tüm figürler (öncülerin figürleri hariç) kemerli pasajların sınırlı tonozlu hacmine sığması için ya dizlerinin üzerine ya eğilmiş ya da otururken tasvir edilmiştir.

Rusya Moskova Bulvar gezisi Devrim Meydanı Metro İstasyonu

Bugün bu heykellerin bazılarını oturmanın kişiye iyi şans getireceğine inanılıyor. Sizde deneyebilirsiniz. Bunlar hangi heykeller; kız öğrencinin ayakkabısı, askerin tabancası, devriye köpeği (sınır muhafızına eşlik eden bir köpek), horozlar. Şimdi köpeğin burnuna dokunmanın iyi şans getireceği hakkındaki inanışın hikayesine gelelim: Bronz sınır köpeği heykeline dokunma geleneği uzun zaman önce ortaya çıktı.

Ancak ilk başta bu sadece bir öğrenci sorunuydu. Halkın çoğunluğundaki öğrenciler karanlık ve düzensizdi. Sınavın bitimine 3 gün kala, geriye kalan tek şeyin sadece bir mucize ummaktan ibaret olduğunu hatırlarlar. Ve azizlere değil Sovyet mucizesi için başka kime dua edilebilir. Komsomol. Öyleyse kayıp bir Komsomol’un mistik hamisi Moskova zindanlarının alacakaranlığında cilalı burnu gizemli bir şekilde titreyen bronz bir hayvana dönüşsün. Genel olarak, ilk başta komikti.

Günümüzde,

Platformdan geçen on metro yolcusundan en az üçü, kesinlikle bunlara bakacaktır.  Yoğun saatlerde burunu silme sıklığı dakikada 20-30 yaklaşıma ulaşır ve kuyruk oluşur. Bir zamanlar köpeğin burnu parlıyordu ama şimdi yüzey kabartmasını tamamen kaybetmiştir ve hatta şeklini kaybetmeye başladığı söyleniyor.

Bu heykellerin dokusunun ne kadar ince ve dikkatli bir şekilde işlendiğine dikkat edin. Askerlerin paltolarının sertliği, tüylü köpekler ve diğer her şey. Köpeğin ağızlıkları öne saçlarını, sonra burnunu kaybetti. Sadece delikler kaldı. Birkaç yıl sonra onlar da muhtemelen olmayacaktır. Horozlar hızla tüy kaybediyorlar.

Moskova Metropol Hotel

METROPOL HOTEL İN MOSCOW

Moskova’nın merkezinde 5 yıldızlı bir oteldir.

1899-1905 yılları arasında inşa edilmiştir. Tanınmış ve yetenekli mimar ve sanatçılardan oluşan bir gurup, otel kompleksinin oluşturulmasında çalıştı. Resimler ve dekor unsurları: Vasnetsov ve Korovin’in eskizlerine göre yapılmıştır.

Moskova Metropol Hotel

Vrubel’in otel duvarının kuzey tarafındaki “Prenses Rüyası” panosu, Moskova’nn en ünlü paneli olarak kabul edilir. Loittaine’nin şiirindeki dramanın, Prenses Rüyası adlı Rusça çevrisine dayanıyor. Oyundaki karakterlerden biri de ozan Jofre Rudel’dir.

Otelin büyük açılışı 1905 yılında gerçekleşti. O dönem için büyüklüğü, konforu ve dekorasyonu bakımından benzersiz, modern çağın ruhuna uygun, birbirinin aynısı olmayan 400 odalı bir otel kompleksiydi. 1906 yılında Moskova’nın ilk iki salonlu sineması, otelde açıldı. Restoran aynı anda 1700 kişiyi ağırlayabilir. (Yeni yıl kutlamaları için bu sayıda koltuk sağlandı).

Mart 1918 tarihinde Sovyet Hükümeti, Moskova’ya taşınınca, Metropol Otel, yeni hükümetin ana konutlarından  biri haline geldi ve Sovyetlerin ikinci evi adını aldı. Sonraki yıllarda devlet ve hükümet başkanları, sinema, pop ve spor yıldızları otelde konakladı.

Moskova şehrinin en güzel Art Nouveau binalarından biri olarak kabul edilir.

Moskova Hotel Moskva-Four Seasons Hotel

HOTEL MOSKVA-FOUR SEASONS HOTEL MOSCOW

Meydanın kuzeyindedir. Sovyet Moskova’sında inşa edilen ilk otellerden biriydi. İlk olarak: 1932-1935 yılları arasında Schchusev tarafından inşa edilmiştir. İkinci aşama: 1968-1977 yılları arasında yapılır.

Moskova Hotel Moskva-Four Seasons Hotel

Ancak günümüzdeki binanın inşa tarihi 2014 yılıdır. Mevcut bina, dış bölümde Schchusev’in planlarını aynen kopyalamıştır. Ancak hacim olarak eski binayı aşmıştır.

Evet, otel günümüzde Moskova şehrinin en büyük otellerinden biridir. Komplekste: otel odaları, daireleri, ofisler, perakende satış alanları ve kongre merkezi bulunmaktadır.

Moskova Diriliş Kapısı Eski resmi

DİRİLİŞ KAPISI

İlk olarak: 1535 yılında inşa edilmiştir. Ancak 1680 yılında tekrar inşa edilmiştir. Iverskaya şapeli buraya yaslanmıştır. Kızıl Meydan’a geçişte ve Trinity Yolunun ilk caddesi olan Nikolskaya caddesine çıkışı  kapatıyor. Diriliş kapısı, Kutsal Yolun başlangıcının ayrılmaz bir parçasıdır. Günümüzde ise dekoratif nitelikte bağımsız bir mimari yapı olarak algılanıyor.

Ancak hiçbir şekilde dekoratif bir kemer değil, gerçek bir kale kulesidir. 15’nci yüzyıl başlarında Kremlin’in doğusundaki Moskova banliyösü büyümüş ve aslında şehrin bir parçası haline gelmiş, sakinleri arasında soylu insanlar ve zengin tüccarlar ortaya çıkmıştır. Ardından şehrin bu bölümünün özel koruma malzemeleriyle korunması ihtiyacı ortaya çıkar.

Yani bir kale duvarı gibi. Kitai-Gorod’un surları: bir hendek, toprak bir sur ve sur üzerindeki ahşap bir duvardan oluşuyordu. Kitay-Gorod duvarı, Kremlin’in Arsenal kulesinin köşesinden, Neglinnaya nehri boyunca, yerleşimin etrafından Lubyanskaya Meydanı boyunca uzanıyordu. Ardından Moskova nehrine dönüyor ve nehir boyunca başka bir Kremlin kulesi olan Sviblova’ya dönüyordu.

Ancak, 1535 yılında, hendek boyunca ahşap bir duvar yerine, kırmızı yanmış tuğladan bir duvar dikmeye başlandılar. Bunlar: demir bağları ve bağlantı elemanları olan ağır kale tuğlalarıydı.

19’ncu yüzyılda, Kıyamet Kapısı, bazı askeri unsular tarafından korunmuştur. İki katlı odalarda ve yukarıdaki iki sekizgen kulede, eskiden ateşli silahlar,  topçular ve okçular vardı. Bunlar bir düşman saldırısı veya kuşatma durumuna karşı hazır bulunurlardı. Sonraki dönemde Diriliş kapısı yanındaki kazı çalışmalarında, bir yığın antik dönem top güllesi bulunmuştur.

Evet; günümüzde:

Diriliş kapısı olarak adlandırılan kule, o dönemde Kitaygorod kale kulesi idi. Neglinnaya nehrinin kıyısında duruyordu ve bu yüzden orijinal adı Neglinensky veya Neglinnye kapısıydı.

1556 yılında İngiliz Kralı Philip, Korkunç İvan’a hediye olarak: bir aslan, bir  dişi aslan ve bir aslan yavrusu gönderdi. Bunlar Neglinnaya kulesi yakınındaki bir hendekte halkın görmesi için bir kafese yerleştirildi. Bu dönemde kapının ismi “Aslan kapısı” oldu.

17’nci yüzyılda, Diriliş kapısı Kızıl Meydan’ın ana girişi olarak kullanılmaya başlandı. Diğer kapılardan farklı olarak, bir değil iki geçiş kemeri vardı. Taş oymalarla süslenmiş ve yaldızlı bakırla kaplanmıştı. Moskova şehrine gelen tüm yabancı elçiler, şehre hangi yönden girerlerse girsinler, mutlaka özel icra memurları tarafından Tverskaya caddesine kadar eşlik edildi ve ardından Neglinka üzerindeki Voskresenky köprüsünü takip ederek Diriliş kapısına girdiler.

Bu rota, yabancılar üzerinde her zaman büyük etki yarattı. Diriliş kapısından geçmek, diplomatik törenin parçasıydı. Ayrıca: Kremlin Kraliyet Sarayına bir geçitle bağlanan geçitlerin üzerine “ışık odaları” inşa edildi ve Çar, bu odaların pencerelerinden geçişleri izledi.

Bunu bilen yabancılar: ülkenin büyüklüğünü gösteren şeyleri, geçit törenine hazırladılar. Maiyetlerinin büyüklüğünü, kıyafetlerinin zenginliğini, hediyelerin sayısını ve lüksünü, yani ülkenin büyüklüğünü gösteren şeyleri gösteren geçit töreni hazırladılar.

17’nci yüzyılın sonu ve 18’nci yüzyılın başlarında, Kıyamet Kapısının sağ ve sol taraflarındaki Kitai-Gorod duvarı sökülerek yerine kapıya yakın idari binalar inşa edildi.

19’ncu yüzyılda Vilayet Hükümetinin arşivi Kıyamet Kapısında saklanıyordu. Devrim öncesinde, Çar II Nicholas, Diriliş Kapısının Tarih Müzesine devredilmesini ilişkin bir karar imzaladı ancak devrim olayları nedeniyle bu gerçekleşmedi.

Kasım 1917 tarihinde Iverskaya şapeli, kendisini devrimci olayların ortasında buldu. Diriliş kapısı, Şubat Devriminden sonra yeni devrimci hükümetin örgütlenmesinin merkezi haline gelen Moskova şehir duması binasının duvarına bitişikti. Moskova’da sürekli bir miting vardı. Şehir Duması, binlerce göstericiyle çevriliyordu.

Evet, sonuç olarak hikayeyi daha fazla uzatmak istemiyorum. Diriliş Kapısı: 1994-1996 yılları arasında restore edilmiştir.

Moskova Merkez Lenin Müzesi

MERKEZ LENİN MÜZESİ (TSTENTRAL’NYJ MUZEJ LENİNA)

Gorki Leninskiye’deki bu müzede, Sovyet Liderinin mumyalanmış cesedi olmayabilir ancak aynı kederli duyguyu uyandırmak için yaratılmıştır. Lenin’in ikametgahının yakınında bulunan bu bina, Sovyetler Birliğinin kuruluşundan ulusun Sovyet Liderin ölümüne kadar olan başarıları kutluyor.

Lenin’e adanan bir müze fikri, 1970’lerin başında ortaya atıldı. Ancak tamamlanması 15 yıl sürdü. Hedeflerinden biri, kamuoyunun dikkatini tarihsel bir figür olarak Lenin’e yeniden çekmekti. I Dünya savaşında, Sovyetlerin Doğu Cephesinde kazandığı zaferin düzenli olarak anılmaya başlamasıyla birlikte, tartışmalı isim Joseph Stalin, SSCB’nin kurucusunu gölgede bırakmaya başladı.

1987 yılında halka açılan Lenin Müzesi, Genç öncülere yönelik parti toplantıları veya törenlerine ev sahipliği yapacak çok işlevli bir merkez olarak tasarlandı. Ancak 4 yıl sonra hem SSCB hem de ideolojisi çöktü ve müze, Komünist ideolojinin en modern vitrini haline geldi.

Moskova Merkez Lenin Müzesi

1990’lı yıllarda müze sergileri, 1917-1922 Rus iç savaşı sırasında Kızıl Orduya karşı çıkan Beyaz Hareketlere ait belge ve posterleri içerecek şekilde genişletildi. Rus muhaliflerin infazında, ölümcül kıtlıklarda ve Sovyet toplama kamplarının inşasında Lenin’in rolünü çoğunlukla dışarıda bırakıyor.

Lenin Müzesinde başlıca ilgi çeken yerlerden biri, bir dizi üç boyutlu cam sergi olan “küpler” dir. Her küpün içinde, Batıdan ithal edilen ve 1980’lerde kurulan aynı Apple bilgisayar ekipmanı tarafından kontrol edilen slayt projektörleri, hareketli aynalar, dekorasyonlar ve ışıklardan oluşan bir sistem bulunuyor.

Müze yetkilileri tarafından sağlam tutulan tek şey ekipman değildir. Küçük salonlardan birine kuruma çeşitli vesilelerle gönderilen sıra dışı hediyeler bulunuyor. Çoğu Sovyet Fabrikaları tarafından yapılmıştır. Sonuç olarak, oda eksantrik nesnelerle doludur. Örneğin: preslenmiş toz şekerden yapılmış bir Lenin Büstü gibi.

Ul. dan yürümeye devam ediyorsunuz ve hemen karşınıza; Lubyanskaya Meydanında Lubyanka binası çıkıyor.

Moskova Lubyanka Binası

LUBYANKA BUİLDİNG-BİNASI

Lubyanka meydanındaki bu bina:19’ncu yüzyılın sonlarında Rossiya Sigorta şirketi tarafından inşa ettirilen kompleksin bir parçasıdır. Ekim devriminden  sonra binalar Çeka’nın (Bolşevik güvenlik gücü veya polis) yetki alanına girdi.

Yani: bir zamanlar KGB’nin merkezi olan sarı binadır.

Bina, 5 katlı bir yapı gibi görünüyor ama yeraltına doğru, birçok derinlikleri varmış. Hatta 1920 yılından beri kompleksin topraklarında bir iç hapishanenin faaliyet gösterdiği söyleniyor. 1936 yılı itibarı ile cezaevinde 118 hücre bulunduğu söyleniyor. Kompleks aynı anda, 350 ye kadar mahkum barındırabiliyormuş.

Hücrelerde günümüzde en önemli karşı devrimci ve casuslar bulunuyormuş. Bunların davaları araştırılırken veya bilinen nedenlerden ötürü tutuklanan kişinin bulunduğu yeri gizlemek için dış dünya ile bağlantısının tamamen kesilmesi gerektiğine inanarak bu iç hapishaneyi kullanıyorlarmış.

Muhtemelen ilk mahkumlar: toprak sahibi Nikolai YEgorovich Lenin, Sergei ve Olga’nın çocuklarıydı. 1923 yılında Patrik Tikhon, Lubyanka’daki bu binada tutuldu. Stalin’in ölümünden sonra toplu tutuklamalar azalmış ve 1950’lerin ortalarına gelindiğinde sadece 66 hücre faaliyet gösteriyormuş. KGB Başkanı Vladimin Semichastny’in emriyle iç hapishane 1961 yılında tasfiye edilmiştir.

Son mahkum casuslukla suçlanan Amerikalı pilot Gary Powers imiş. İç hapishanedeki hücrelerin çoğu ofis ve kantine dönüştürülmüş. Bir müze, gizli belgelere erişimi olan kişilerin erişimi için, hayatta kalan 6 odaya yerleştirilmiştir.

Moskova Lubyanka Binası

KGB nin kurucusu Felix Dzerzhinsky’in binanın önündeki heykeli: 1991 yılında indirilmiştir.

Ruslara Moskova’nın en yüksek binası hangisidir diye sorduğunuzda, hemen KGB binası olarak cevap veriyorlar.

Çünkü: bodrum penceresinden bile Sibirya görünüyormuş. KGB artık isim değiştirmiş. Federal Güvenlik Bürosu olmuş.

Binlerce siyasi mahkum, bu binanın bodrum katlarında ve zindanlarında yok olmuşlar. İlk Sovyet gizli örgütü olan “Çeka” nın kurucusu “Feliks Çerjinski”nin bir heykeli: Lubyanka binasına bakan meydanın ortasında duruyor.

Yakındaki bir parkta: küçük, taştan yapılma yeni bir anıt “Stalin” dönemindeki temizlik sırasında: acı çeken ve ölen milyonlarca insanın anısına dikilmiş.

Lubyanka Binası ve çevresini gördükten sonra, geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz ve Manejnaya Meydanına geliyoruz. Buradan: Tverskaya Ul. caddesine giriyoruz.
Moskova Tverskaya Caddesi

TVERSKAYA CADDESİ-TVERSKAYA STREET (ULİTSA TVERSKAYA)

Moskova’nın ana alışveriş caddesidir. Manezhnaya Meydanından Zafer meydanına kadar uzanır. Cadde 20’nci yüzyılın ilk yarısında genişletildi ve yeniden inşa edildi. Moskova’nın en iyi evleri, otelleri ve mağazaları burada inşa edildi.

Bunlar arasında öne çıkanlar: Mimari yaratıcılığın başyapıtları arasında bulunan akvaryum tavanlı Prens Gagarin sarayı (1707-1708), İngiliz kulubü (1780’ler) ve Eliseevsky Mağazası (1770’ler, 1790’lar ve 1898 deniden inşa edildi) sayılabilir.

Rus imparatorluğu döneminde, St Petersburg şehrinden Moskova’ya gelen çarlar, Kremlin’e bu cadde üzerinden girerlerdi. Taç giyme törenlerinde buraya birkaç zafer kapısı yerleştirildi. Puşkin zamanında 5 kilise vardı ancak günümüzde hiçbiri yoktur.

Moskova Tverskaya Caddesi

Çok işlektir. Bütün kaldırımları boyunca: görebileceğiniz ve aralarında: Benetton, Yves Rocher, Pizza Hut ve Mc.Donald’s’ın da bulunduğu; bizlere pek yabancı gelmeyen ama kesinlikle komünist rejime ait olmayan isimleri göreceksiniz. Bunlar: değişimin işaretleridir. Aralarda: diğer mağazalarda bulunuyor. Örneğin: Yelisev Yiyecek Pazarı.

 Tepenin başında: Tverskaya Meydanı var.

TVERSKAYA ZASTAVA MEYDANI

1742 yılında burada bir gümrük noktası kuruldu. Muzaffer Rus orduları, buradaki kapıdan geçti ve 1814’te Napolyon’a karşı kazanılan zaferi kutlamak için, günümüzde Triumphalnaya yani Zafer Meydanı olarak adlandırılan yere ahşap bir zafer takı dikildi. 1834 yılında bunun yerine taştan bir kemer konuldu ve meydanın adı “Yeni Zafer Kapıları” meydanı olarak değiştirildi.

1936 yılında meydan yeniden tasarlandı ve kemer kaldırıldı. 1950 yılında meydan park olarak düzenlendi. 1951 yılında buraya Maxim Gorki’nin bronz bir heykeli yerleştirildi ancak heykel 2008 yılında Merkez Sanatçılar Evi yakınındaki heykel parkına kaldırıldı.

Günümüzde meydanın solunda: Belediye Binası, kentin kurucusu olan: Prens Yuri Dolgorukinin bir heykeli var.

Moskova Prens Yuri Heykeli

PRENS YURİY DOLGORUKİY HEYKELİ

Önce bu meydanda daha önce bulunan bir anıttan söz etmek istiyorum. 1912 yılında buraya büyük beyaz general Mikhail Skobelev’in anıtı dikildi. Bir atlı heykeli olduğu için Yuri’nin heykeline benziyordu. 1918 yılında bu anıtın kaldırılmasına karar verildi.

Skobelev heykeli, Troporyova Bölgesi, ruzskaya caddesindeki Harp Okulunun önüne yeniden dikti. Daha sonra yeni Sovyet Anayasasının tanınması amacıyla meydana aceleyle bir Anayasa dikili taşı inşa edildi. Ertesi yıl yanına bir Özgürlük heykeli dikildi. 1941 yılında ikisi de yok edildi.

Atlı heykel,

1147 yılında Yuriy Dolgorukly (1099-1157) tarafından Moskova’nın kuruluşu anısına dikilmiştir. Efsane: Moskova’yı bu adamın kurduğunu söyler ancak, Moskova’nın ilk sakinlerinin Yury’den 200 yıl önce burada yaşadıkları tespit edilmiştir.

Dolgorukly: Kiev Ruslarının Büyük Prensi ve Rurik hanedanının bir üyesiydi.

Moskova Prens Yuri Heykeli

Dolgorukly ayrıca, Komünist partinin ideolojisini yansıtmıyordu. Çünkü daha önce resmi olarak “köylülüğün sömürücüsü ve feodal sistemin vergi tahsildarı” olarak görülüyordu.

Uzun kollu lakaplı prens Yuri, bir aristokratla ters düşmüş, toprağına, parasına el koyması yetmezmiş gibi karısını da alıvermiş aristokratın.

1147 yılı, Yuri’nin Moskova’da geçirdiği ilk yıldı ve 1156 yılında ahşap bir kale inşa edildi.

Ancak yine de bronz heykel: 6 Haziran 1954 tarihinde, günümüzdeki Moskova Belediye Başkanlığı binası önündeki Tverskaya Meydanına dikildi. Heykel, 1941 yılında yıkılan Sovyet Anayasası Anıtının yerini aldı. Aslında Prensin görüntüleri günümüze ulaşmamıştı, bu nedenle heykelin yazarları, savaş zırhı giymiş, savaşan bir atın üzerinde bir Rus kahramanının kolektif bir görüntüsün yarattılar.

Atı durduran ve üzengileri kaldıran binici, sanki yeni bir kalenin yerini işaret ediyormuş gibi kolunu uzatmış (Lenin heykellerine benzer) otoriter bir hareketle betimlendi. Ayrıca, bu uzatılmış sağ kol, sürekli olarak kendi bölgelerine uzanıp genişlemeyi ifade ettiği için vurgulanmıştır.

Kalkanı üzerinde ise, Aziz George’un bir ejderhayı öldürdüğü resim bulunur.

Gerçekte ise: Prens uzun boylu değildi sadece 1.60 cm civarındaydı ve osteokondroz ve omurilik fıtığı hastasıydı.

Anıtın kaidesi, St George Katedralinin kabartma motifleri üzerine süslü bir oyma ile süslenmiştir. Kaidedeki bir plaket üzerinde 1147-1947 tarihlerini taşıyan bir kitabe bulunmaktadır. Aslında heykelin şehrin 800’ncü yılı için dikilmesi planlanıyordu ancak bazı aksaklıklar nedeniyle ancak 8 yıl sonra açılışı yapılabildi. Ayrıca: heykeldeki kısrağın, Stalin tarafından aygıra çevrilmesini istediği söylenir.

Yuri heykelinin arkasındaki küçük parkta Lenin’e ait bir anıt var ve hemen karşısında Kosma ve Damain kiliseleri var.

 

Aynı caddeden (Trevkkaya) ilerlemeye devam ediyorsunuz ve yakınlarda: Puşkin Meydanı karşınıza çıkıyor.
Moskova Puşkin Meydanı

PUŞKİN MEYDANI (PUSHKİNSKAYA PL)

Tverskaya Caddesi ile Bulvar Çevreyolu’nun kesişimindedir.

Sadece yayalara açıktır, burada trafik yoktur.

Eski ismi “Strastnaya Meydanı” idi (bu isim 1930’larda Sovyet rejimi tarafından yıkılan Strastnoy Manastırından gelir) ama 1937 yılında Alexander Puşkin olarak yeniden adlandırıldı.

Evet burası sadece Moskova’nın değil aynı zamanda dünyanın en işlek meydanlarından biri olarak kabul edilir.

Rusya’nın Picadilly Circus’u olarak biliniyor.

Burada, Ocak 1990 tarihinde Sovyetler Birliğinin ilk ve o dönemdeki dünyanın en büyük McDonalts restoranı burada açılmıştır.

Moskova Puşkin Meydanı

Puşkin meydanındaki yaya alt geçidi: 2000 yılında bir bombalama alanıydı ve kurbanların anısını anmak için küçük bir anıt yerleştirilmiştir.

Evet, meydanın ortasında: Puşkin Heykeli var.

Moskova Puşkin Heykeli

PUŞKİN HEYKELİ

Puşkin, Rusyanın en ünlü şairi. “Aşkın olmadığı yerde, gerçek de yoktur” diyen şairin adı, hem meydana, hem de metro istasyonuna verilmiş. Karısı güzeller güzeli Natalya’nın neden olduğu bir kıskançlık sonucu, Puşkin, düelloda öldürülmüş.

Dünyaca ünlü şair, öldüğünde, yalnızca 37 yaşında imiş. Çeçen savaşları sırasında, bomba konularak 21 kişinin yaralandığı “Puşkinskaya”metro istasyonunun karşısındaki Puşkin heykeli, günümüzde: sevgililerin, arkadaşların ve iş adamlarının popüler buluşma yerlerinden biridir.

Evet heykel, 1880 yılında dikilmiştir. Ama: heykelin oluşumunun ilginç bir hikayesi var. Evet, heykelin ilk oluşumu: Aleksandr Puşkin’in de eğitim aldığı, elit bir eğitim kurumu olan Tsarskoye Selo’daki imparatorluk Lyceum’unun 60.yılı kutlanırken atılır. Bir gurup eski öğrenci, bir komite kurar ve “Rus şiirinin güneşi” olarak adlandırılan Puşkin anısına bir heykel yapmak üzere komite kurar.

Komite, şairi beğenen, ona gönül vermiş herkesi az ya çok parasal desteğe davet eder. Aristokratlardan işçilere, öğrencilerden ofis çalışanlarına kadar, birçok vatandaş katkıda bulunur ve o zaman için oldukça büyük bir miktar olan 106.575 ruble toplanır.

Anıtın oluşturulması için bir yarışma düzenlenir ve bu yarışmanın sonucunda, 19 dizayn içinden Aleksandr Opekushkin’in ki seçilir. Bu şahıs, eski bir işçi olup, bu statüden kurtulmak için çok çalışmış, hatta yıllar sonra sanat akademisinin bir üyesi olmuştur.

Puşkin anıtı, önce ünlü şairin yaşadığı Petersburg kentine dikilmek istenir. Ancak, Baş şehrin yöneticileri ile şairin hayranlarının istekleri karşı karşıya gelir. Çelişki ve kararsızlık sürecinin sonunda ise anıt Moskova’da şu anda bulunduğu meydana dikilir.

Puşkin Meydanından, Bulvar Çevre Yoluna giriyoruz. (Tverskoy Bulvarı)

BULVAR ÇEVREYOLU (BUL’VARNOYE KOL’TSO)

Burası: eski bir kent surunu izleyen, dairesel bir bulvardır ve orta kısmından, aşağıya doğru, heykelleri, eski demir barakaları, sokak lambaları ve çocuklar için oyun alanlarıyla, güzel bir parkı var.

Bulvarlar, tarihi beyaz şehir Moskova’nın batı, kuzey ve doğu tarafları boyunca yarım daire şeklinde bir zincir oluşturur. Güneyde, Moskova nehrinin setleriyle biter.

Bu yol boyunca; 19’ncu yüzyıl binaları sıralanıyor. Bunlardan biri: Puşkin Müzesi.

Moskova Puşkin Müzesi

PUŞKİN MÜZESİ (MUZEJ İZOBRAZİTEL’NYKH İSKUSSTV İMENİ PUSHKİNA)

Bu müze: diğer Puşkin Müzesinden farklıdır. Yalnızca: isim benzerliği var. İçerikleri çok farklıdır.

Puşkin Güzel Sanatlar Müzesi: Bulvar Çevre yolunun üzerinde bulunuyor. Müze: 1912 yılında açılmıştır. Bugün müzenin koleksiyonunda yaklaşık 700 bin sanat eseri bulunmaktadır. Müzenin yılda 1 milyondan fazla kişi ziyaret etmektedir.

Günümüzde: Petersburg’daki Hermitage’den sonra, Rusya’daki en büyük Avrupa sanat koleksiyonuna sahiptir.

Bu geniş koleksiyon içindeki en önemli bölüm ise: Empresyonistlerdir.

Buradaki başyapıtlar arasında: Rembrandt, Rubens ve Van Gogh’un eserleriyle; 19 ve 20’nci yüzyıl Fransız sanatından oldukça etkileyici bir koleksiyon (Cezanne, Corot, Degas, Gauguin, Monet, Picasso, Matisse, Renoir ve Toulouse Lautrec) bulunuyor. Rus koleksiyoncular, bu sanatçıların değerlerini ilk fark edenler arasındadır.

Bunun haricinde yer alan: Yunan, Mısır ve Roma eserlerinin yanı sıra, ziyaretçilerin en çok ilgisini çeken koleksiyon günümüzde ülkemizden bir zamanlar çalınıp götürülen Troya Hazinesi olarak bilinen eserlerdir.

Birçok altın ve değerli taşlardan oluşan bu hazine görülmeye değer. Müzede: 20’nci yüzyıl hazineleri, Roma, Mısır ve Ortaçağdan kalan birçok koleksiyon sergileniyor.

Moskova Puşkin Müzesi Truva Hazinesi

Gelelim müzenin bizimle ilgili bölümüne.

Ülkemizden Henry Schiliman isimli bir hırsız tarafından çalınan Truva hazinelerinin bir kısmı günümüzde burada sergileniyor. Kısa bir bilgi vereceğim, sonra burayı ziyaret ederseniz, gidin bu güzelliklerin karşısında bize ait olan bu güzelliklerin karşısında oturup seyredin.

Moskova Puşkin Müzesi Truva Hazinesi

Evet. Henry Schlieman (1822-1890) 1980 yılında, Çanakkale Boğazının girişine yakın Hisarlık Tepesinde kazı yapmaya başladı. Tepenin tabanı, çevresinde binlerce yıl boyunca bir kültürel katman tabakasının çökeldiği kıtasal kayalardan oluşuyordu.

Bu arkeolojik alan, en az 9 surlu yerleşimin kalıntılarını içeriyordu. Truva VI ve Truva VII yerleşimleri, bugün çoğu bilim adamı tarafından Homeros’un yücelttiği Truva kalıntıları olarak kabul edildi.

Ancak Shhlieman tarafından bulunan sur ve içinde bulunan tüm hazineler, modern bilimde, MÖ 2400-2200’e yani Erken Tunç çağına kadar uzanan Troya II’nin daha eski katmanına atfedilmektedir.

Öyle ki,

Bu hırsız aynı zamanda tam bir tarih yok edicisi olarak da kayıtlara geçti. Kendisi de söylediği gibi, “Truva’nın sadece ana karada ve çevresinde olması gerektiğine dair daha önceki hatalı düşüncemden dolayı, 1871 ve 1872 yıllarında maalesef şehrin büyük bir kısmını yok ettim” işte arkeolog demeye utandığım bu adam, Truva hazinelerini de çalıp (karısının şalvarı içine gizleyerek) buradan kaçırdı, Avrupa’da bir süre hazineleri satmak için uğraştı, satamayınca Berlin şehrine bağışladı.

Sonradan Rusya ya nasıl ulaştığı bilinmiyor, muhtemelen Almanya’da idi ve II Dünya Savaşından sonra Almanlardan Ruslara geçti.

Caddenin hemen karşısında: Kurtarıcı İsa Katedrali var.
Moskova Kurtarıcı İsa Katedrali

KURTARICI İSA KATEDRALİ (HRAM HRİSTA SPASİTELJA)

İsa’nın doğuşuna adanmıştır. Moskova nehrinin sol yakasında, Kremlin’den çok uzak olmayan Rus Ortodoks kilisesidir.

Orijinal tapınak, Rus halkının Napolyon’a karşı kazandığı zaferin onuruna inşa edilmiştir. Tapınağın duvarında 1812’de Napolyon’un ordusu ile yapılan savaşta ve Napolyon’a karşı yapılan diğer doğrudan savaşlarda şehit düşen Rus subaylarının isimleri yazıyordu.

Benzeri olmayan bir geçmişe sahiptir. Muazzam bir mimari eserdir. Mimar Konstantin Ton’un projelendirdiği eser, 1839-1883 yılında Rus-Bizans tarzında yapılmıştır. 44 yıl boyunca Rusya’nın her yerinden önde gelen inşaatçılar ve sanatçılar tarafından inşa edilmiştir.

Evet toplam 103 metre yüksekliğiyle Romanya Bükreş’teki Halkın Kurtuluşu Katedrali ve Rusya St Petersburg şehrindeki Aziz Peter ve Paul Katedralinden sonra, dünyanın en yüksek üçüncü Ortodoks kilise binasıdır. Katedralin dev kubbesi, eski ve güvensiz cıva yaldızlama tekniği yerine altın elektro kaplama tekniği kullanılarak yaldızlandı.

Halka bağışlanan kilesinin iç mekanlarını ünlü Rus ressam ve heykeltıraşları yapmıştır.

5 Aralık 1931 tarihinde: akıl almaz bir kültürel tahrip hareketiyle; yapılması planlanan bir Sovyetler Sarayına yer açmak için: Stalin’in emriyle, burası havaya uçurulmuştur. Enkazın bölgeden temizlenmesi bir yıldan fazla sürdü. Sovyet Sarayının inşaatı, fon eksikliği, yakınındaki Moskova nehrinden gelen su baskını sorunları ve II Dünya savaşının patlak vermesi nedeniyle durduruldu.

Katedralin duvarlarında ve banklarında bulunan mermerlerin bir kısmı, yakındaki Moskova Metro İstasyonunda kullanıldı. Su basmış temel çukuru yerinde kaldı, ancak 1958 yılında Nikita Krusçev döneminde Moskova Havuzu adıyla dünyanın en büyük açık hava yüzme havuzuna  dönüştürüldü. Stalin bu durumu şöyle özetlemiştir “Önce bir kilise vardı, sonra çöp ve şimdi de utanç”

1994 yılında, havaya uçurulan kilisenin yeniden yapılmasına karar verildi. Bina, eski fotoğraflara, resimlere ve krokilere göre, modern teknolojiler kullanılarak yeniden kuruldu. 19’ncu yüzyılda, inşasının 45 yıl sürdüğü kilise, 20’nci yüzyıl sonunda, yalnızca altı ayda, yeniden inşa edildi.

19 Ağustos 1997 tarihinde, Moskova’nın 850. yıldönümünde kilise ışıklandırıldı. Her gün saat: 10.00-17.00 arası ziyarete açıktır. Katedralin tepesinden, şehri görebilirsiniz. Günümüzde: 10.000 kişilik bir topluluğu barındırabilecek büyüklüktedir

Yalnızca: birkaç blok ötede, Aleksandr Puşkin Müzesi var.

 

ALEKSANDR PUŞKİN MÜZESİ (MUZEJ PUSHKİNA)

Burayı: Puşkin Güzel Sanatlar Müzesiyle karıştırmamak gerekir. Rusya’nın en ünlü şairinin ismi ve dış cephelerindeki klasik sütunlar dışında: hiçbir ortak tarafı yoktur. Bu Puşkin Müzesinde, saygıdeğer şairin meslek hayatı anılmakta ve el yazmaları ile kişisel eşyalarından oluşan bir koleksiyon sergilenmektedir.

Kendisi: hiçbir zamanda yaşamamışsa da, 1814 tarihli, keresteden yapılma, alçı bezekli bina, mimari alanda ilgi çekmektedir. Müze: her gün, saat: 10.00-18.00 arasında açıktır. İkiye ayrılmış müzenin, diğer kısmı: Tretyakov Sanat Galerisidir.

Dünyaca ünlü, bir diğer sanat koleksiyonu: Eski Tretyakov Sanat Galerisinde görülebilir. Yalnız, buraya gitmek için: Moskova nehrinin diğer yanına geçmeniz gerekir. Bunun için: Prechistenskaya caddesini takip ediyorsunuz ve Krymsyk köprüsünden karşıya geçiyorsunuz, hemen solda.

Moskova Tretyakov Sanat Galerisi

TRETYAKOV SANAT (TRET’YAKOVSKAYA GALEREYA) GALERİSİ

19 ve 20’nci yüzyıllara ait, Rus güzel sanatlarının sergilendiği milli müzedir.

Müze 1856 yılında Moskova’da tüccar Pavel Tretykov tarafından kurulmuştur. Tretyakov, 1950’lerin ortalarından itibaren kendi koleksiyonu için yapıtlar toplamaya başlamıştır. Bu yapıtlar, 1893 yılında Pavel ve Sergey Tretyakov, Moskova Şehir Galerisi adıyla halkın hizmetine açıldı. Sergilenen koleksiyonda Rus sanatçılara ait 1276 tablo bulunuyordu.

Moskova Tretyakov Sanat Galerisi

1918 tarihinde, Devrim hükümeti, galerinin Rusya Federatif Sovyet Cumhuriyetinin mülkü olduğunu ilan etti ve bugünkü adını aldı.

Moskova Tretyakov Sanat Galerisi

II Dünya savaşının başlamasıyla müzedeki eserler, 1941 tarihinde, bir trenle Moskova’dan Novosibirks’e nakledildi. Sovyet birlikleri Berlin’e girince, 14 Mayıs 1945 tarihinde yeniden açıldı.

Müzenin ilk kurulduğu, koleksiyonun oluşturulduğu dönemlerde koleksiyon, resim sanatında demokratikliği savunan “gezgin” ressamların tablolarından oluşuyordu. Koleksiyonda: tümü Rus sanatçılara ait, 130 bin eser var ve bunların yalnızca önemlileri galeride sergileniyor.

Sergilenen eserler arasında: ünlü 12. yüzyıl Bizans ikonu Vladimir’in “Kutsal Bakire”sinden Vasily Kandinsky’nin 20. yüzyıl başlarından kalma, soyut eserlerine kadar, Rus sanatının en iyi örneklerini görebilirsiniz.

Ayrıca: 12.ve 17. yüzyıllar arasından kalma: dinsel sanat eserlerinden oluşan bir koleksiyonda; Rus sanatçı Andrey Rublyov’un, 15. yüzyılda yaptığı ikonası “İsa’nın insanlara Görünüşü” muhteşem bir yapıt. Mutlaka görün.

Özellikle: önceleri Seregiyev Posad’daki Kutsal Üçleme Katedralinde bulunan “Kutsal Üçleme”; her ziyaretçinin mutlaka görmesini önereceğim bir sanat eseridir.

Zaman zaman sergilenen diğer eserler arasında: İlya Repin’in “Korkunç İvan Grozni ve Oğlu İvan Surikov” tablosunu, “Streslilerin İdam Sabahı”, İ.N. Krampskoy’un “Tolstoy’un Portresi” ve V.G. Perov’un “Dostoyevkki’nin Portresi” görülmeye değer eserler.

MOSKOVA ŞEHRİNİN KULELERİ

Moskova Neberezhnaya Kulesi

NEBEREZHNAYA KULESİ

Kelime anlamı “set üzerindeki kule” demektir.

Moskova Uluslararası iş merkezinin (MIBC) arsasında bulunan iki gökdelen ve bir yüksek binadan oluşan ofis kompleksidir. Kompleks 2003-2007 tarihleri arasında tamamlanmıştır.

Kule A: 17 katlı, Kule B: 27 katlı ve Kule C: 59 katlıdır. C kulesi, 268 metredir, bu uzunluk bir zamanlar Rusya ve Avrupa’nın en yüksek binası olarak ona ün katmıştır.

En ilginç olan, bu kuleler ülkemizin inşaat şirketi “Enka” tarafından yapılmıştır.

Moskova Evolotion Kulesi

EVOLUTİON TOWER

Evrim kulesi, Uluslararası iş merkezi arsasındadır. Ofis binasının yüksekliği 246 metredir ve 55 katlıdır. Şekli ilgi çeker. (DNA’nın çift sarmalına benzer.) Kule 2011-2014 yılları arasında yapılmıştır.

Rusya Moskova Bulvar gezisi Moskova Russian Tower Kulesi

RUSSİA TOWER:

Kızıl Meydan’a 5.5 km uzaklıktadır. Ofisleri, oteli, alışveriş merkezleri ve özel bahçeli daireleriyle burada 25 bin kişiye hizmet vermektedir.

Moskova şehrinde, süper yoğun bir dikey şehir düşüncesine göre, kulenin yüksekliği 612 metredir. Kat sayısı 118’dir. Dünyanın doğal havalandırmalı en yüksek kulesidir ve Avrupa’nın en yeşil yeni biridir. Binanın ana yapısı: yükseldikçe sivrilen üç koldan oluşuyor. Üç camlı, yüksek performanslı cephe, ısı kaybını azaltıyor.

Üst katlarda, konut ve otel konaklamaları vardır. Daireler: temiz havadan, doğal ışıktan, iki veya üç kat yükseklikteki hacimlerden ve gökyüzü bahçelerine erişimden yararlanır. Zirvede: kafe ve barların bulunduğu halka açık seyir terası var. Bunun yanında: buz pateni pisti ve mağazalar, sokak düzeyinde hayata canlılık katıyor.

Moskova Kremlin

Rusya Moskova Kızıl Meydan

Moskova Alışveriş