Tarihi kalıntılar açısından, Giresun ilinin en zengin ilçesidir. İlçesi demek biraz yanlış olabilir, bir zamanlar yani Cumhuriyetin ilanı sırasında, burası il imiş.
ULAŞIM
İlçe, il merkezi Giresun’a: 118 km uzaklıktadır. Şebinkarahisar-Sivas arasındaki uzaklık: 198 km. Şebinkarahisar-Erzincan arasındaki uzaklık: 124 km. Şebinkarahisar-Trabzon hava alanı arası uzaklık; 220 km. Şebinkarahisar-İstanbul arası uzaklık; 920 km. Şebinkarahisar-Ankara arası uzaklık: 600 km. Şebinkarahisar-İzmir arası uzaklık: 980 km. Şebinkarahisar-Samsun arası uzaklık: 350 km.
TARİH
İlçede ilk yerleşimcilerin: Hititler olduğu ve “Azzi Hayaşa Ülkesi” olarak bölgenin adlandırıldığı ve burada Kaşgaların yaşadıkları söylenmektedir. Bölge: uzun süre, Pontusların hakimiyeti altında kalmıştır. (MÖ.298-263) Daha sonraki süreçte, MÖ.65 yıllarında, bölgede Roma egemenliği görülür.
MS. 391 yıllarında ise, Orta Asya’dan Anadolu’ya göçen Peçenek ve Koman Türkleri, bölgede görülmeye başlanır. Ancak, zamanla, bu Türkler, misyonerler tarafından Hıristiyanlaştırılırlar. Gezilecek yerlerde ayrıntılarını belirttiğim: Kayadibi Meryem ana Kilisesi, bu Türkler tarafından inşa edilmiştir.
Şehir: Bizans imparatoru Hustinaiaus zamanında; baştan başa imar edilmiştir ve özellikle kale onarılarak sağlamlaştırılmıştır.
1228 yılında, şehir, Anadolu Selçuklu Devletine bağlanmıştır. Bu devletin zayıflayıp yıkılmasından sonra ise: bölgede: İlhanlılar, Eratnalılar ve Akkoyunlular hakimiyet kurarlar. 1473 yılında ise, Fatih Sultan Mehmet tarafından, tüm bölge ele geçirilir. Bölge: bu dönemde, Karahisar-ı Şarki olarak isimlendirilir.
1915 yılında, bölgedeki Ermeniler ayaklanır ve kaleyi ele geçirirler. 20 süren çatışmalar sonunda; ayaklanma bastırılır. Ancak, bu ayaklanmada, 403 Türk öldürülür, 176 Türk yaralanır. Günümüzde, Ermeni soykırım iddialarının doruk noktasında bulunduğu bu günlerde, bu isyan ve sayılar, sanırım Anadolu topraklarında Ermenilerin mi yok sa Türklerin mi katledildikleri hakkında, küçük bilgiler verebilirler.
Evet: takip eden dönemde, Kurtuluş Savaşında, Şebinkarahisarlılar fedakarlıkla mücadeleye katılırlar. Kurtuluş Savaşının kazanılmasından sonra, Şebinkarahisar il yapılır. 10 yıl süre ile, il durumunu muhafaza eden Şebinkarahisar, 1933 yılında, 1297 sayılı kanun ile, ilçe statüsüne getirilir. Buna inanamıyorum, daha önce, il olup ta, ilçe statüsüne düşürülen bir yer duymamıştım hiç.
GENEL
İlçenin denizden yüksekliği: 1300 metredir. Giresun dağları ile, Çoruh-Kelkit Vadi oluğunda bulunmaktadır. Bu yapısı itibarı ile: Erzincan’dan İzmit’e kadar uzanan bir fay hattı üzerinde yer alır. Bunun sonucunda: burada, sürekli deprem felaketleri yaşanmıştır.
İlçe, Doğu Karadeniz bölgesinde olmasına rağmen, Orta Anadolu iklim özelliklerini taşır. Yazlar: sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve karlı geçer. Ortalama yağış miktarı, kıyı kesimlerde yüksek olmasına rağmen, iç kesimlerde azdır. Kış mevsiminde, yağışlar kar şeklinde düşer ve sık sık don olaylarına rastlanır. Şubat ve Mart ayları, yılın en soğuk aylarıdır.
Son yıllarda: özellikle Ankara, İstanbul ve İzmir şehirlerine nüfus göçü, yoğun bir şekilde devam etmektedir. Yıllarca devam eden nüfus erozyonu sonucunda, üç büyük şehir merkezinde, ilçenin bugünkü nüfusunun birkaç katı Şebinkarahisarlı yaşıyor hale gelmiştir.
İlçe ekonomisi, önemli ölçüde: tarım ve hayvancılığa dayalıdır. İlçede: tarım denince, tahıl ön plana çıkar. Son dönemlerde tütün de ekilmeye başlanmıştır.
ŞEBİN CEVİZİ
Şebin cevizi: Şebinkarahisar’da yetiştirilmektedir. Çok verimlidir ve meyve salkımı: 2-4’lü olur. Oval bir meyve yapısına sahiptir. İnce kabukludur, kabuktan kolayca ayrılır. İçi dolgundur. Eylül ayı sonunda hasat edilir. Zehirlenmelere ve zehre karşı etkilidir. İshal kesicidir. Cildi temizler, siğil giderir, kandaki zararlı kolesterolün birikmesini önler ve yüksek kolesterolü düşürür. Damar tıkanıklığını ve kanın pıhtılaşmasını önler, kan dolaşımını düzenler, kan pıhtılarını bozar, damar koruyucudur. Grip ve nezleye iyi gelir. Öksürüğü kesir. Yorgunluk ve bitkinliği giderir.
Evet, bunların dışında cevizin birçok tedavi edici özelliği daha var. Bu özellikleri nedeniyle, Şebinkarahisar cevizi, aranan bir çeşittir. İç ceviz ve kabuklu ceviz olarak satışa sunulmaktadır.
NE YENİR
Şebinkarahisar denilince, buraya has lezzetler şunlardır: celecoş çorbası, göllü gavut, toyga çorbası, keşkek, hoşveren kavurması.
NE SATIN ALINIR
Şebinkarahisar bölgesinde, buraya has cevizden satın almanızı öneririm.
KONAKLAMA
Şebinkarahisar Öğretmenevi 454-7114138
GEZİLECEK YERLER
TAŞHANLAR
İlçe merkezinde, kalenin kuzey eteğindedir. Bunlar: yerli-kara taştan yapılmış, iki katlı, kemerli, tipik Osmanlı mimarisindedir. Günümüze kadar ulaşabilen: güney cephesi, yapının zarafetini ortaya çıkarıyor.
Girişin iki yanında: iki katlı kemerli mekanlar ve tam ortada ise bir avlu bulunuyor. Kuzey cephesinde: dışarıya dönük, 5 adet kemerli dükkan kısmı bulunuyor.
ATATÜRK EVİ-MÜZESİ
İlçe merkezindedir. 1924 yılında, Atatürk ilçeye gelişinde, bu evde kalmıştır. Ahşap yapı, iki katlı ve sadedir. Yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Tahminen: 19.yüzyıl sonu veya 20.yüzyıl başlarında yapıldığı düşünülmektedir.
Binanın bulunduğu kısım ve bahçesi: yoldan yüksekçe bir platform üzerindedir. Birinci kata giriş, doğudan ve genişçe bir ahşap kapı ile yapılıyor. Buradan, ahşap dönerli bir merdiven ile ikinci kata çıkılıyor. Ancak: ikinci kata çıkış, kuzeyden ayrı bir kapıdan yapılıyor.
Yapı: halen Şebinkarahisar Belediyesine aittir. Atatürk’ün kaldığı sırada kullandığı bazı eşyalar ve yöresel Etnografik bazı eserler, Müze de sergileniyor. Müze içinde, ayrıca 500 kitaplık bir Atatürk kütüphanesi ve resimlerle Atatürk köşesi bulunmaktadır.
KALE
İlçenin güneyinde, bir tepe üzerinde kurulmuştur. Şehirden: 160 metre daha yüksektedir. İlk görenler: bu nedenle, kaleyi denizde bir ada veya kaleye benzetirler. Muhtemelen ilk yapılışı: Roma dönemine kadar gitmektedir. MÖ 1’nci yüzyılda: Romalılar tarafından genişletilmiştir. Surlar: 11.yüzyılda, Mengüceklilerin burayı fethi sırasında harap olmuş ve daha sonra yeniden büyük ölçüde onarılmıştır.
Kale planı: bir yamuğu andırır. Surları: sarp kayalara oturtulmuş ve kulelerle desteklenmiştir. Surlarda: değişik dönemlerin duvar yapım teknikleri kullanılmıştır. Bazı kısımlarda: kaya yontularak, sur temeli yerleştirilmiştir.
Kale: iki bölümden oluşmaktadır. İç kale: aşağı kesimden, yaklaşık 40 metre daha yüksektir. Buraya girişte kullanılan kapı: sivri kemerli ve iki kule arasına yerleştirilmiştir. Bu kapının, yani bugün kullanılan kapının, 15 metre kuzeyinde, günümüzde kapalı bulunan başka bir kapı daha bulunmaktadır. Bu kapının: Bizans döneminde, 10.yüzyıl başlarında tamir edildiği anlaşılıyor.
Dış kalenin en önemli bölümü: güneybatı köşede bulunan “Kızlar Kalesi”. Bunun dışında: güney ve doğudaki surlar, oldukça harap durumda günümüze ulaşmış.
Kale içinde: eski yapı izleri ve sarnıç kalıntıları var. Ünlü gezgin Evliya Çelebi: yazılarında, kale içinde: 70 kadar ev, sarnıç ve buğday ambarı ile, Fatih Camisinin bulunduğundan söz eder. Fakat, günümüzde bu caminin yeri belli değil. Ayrıca: kale içinde olduğu söylenen kilisenin yeri de belli değil. Günümüzde: su tüneli tarzında, yalnızca 5 su sarnıcı görülüyor. Bunlardan da: 4 tanesi kapalı, 1 tanesi açıktır. Bu su tünellerine halk: 40 basamak diyor ve bunların benzerleri, Hitit dönemlerinde görülüyor.
İç kale: dikdörtgen bir avlu ve kuzeybatı köşesinde: sekizgen planlı ve 4 katlı büyük bir kuleden oluşuyor. Buranın kapısı da: kulelerle desteklenmiş. Bu kulelerden: büyük kulenin çapı: 12 metre, yüksekliği ise, 27 metre. Duvar kalınlıkları: 1.5 metre. Kulenin üçüncü katında: kule yöneticisine ait mescit var.
Kulenin önünde: büyük bir sarnıç bulunuyor. Kale kapısının üzerindeki kitabe ve Selçuklu çift başlı kartal kabartması: 1896 yılında, Rumlar tarafından yerinden sökülerek yok edilmiş. Bu iç kalenin sur duvarları ve kale duvarları, Osmanlı dönemi ve 17. ile 18. yüzyıl özelliklerini taşıyor.
MERYEM ANA MANASTIRI
İlçenin 13 km. doğusundaki Kayadibi Köyünde bulunuyor. Kayalara oyulmuş bir manastır. Yapı: 4 katlı ve 32 odadan oluşmaktadır. Moloz ve kesme taşlar da, kayalardan arta kalan yerlerde kullanılmıştır. Trabzon Pontus İmparatorluğu zamanında yapıldığı düşünülmektedir.
Ancak: kitabesi günümüze ulaşmamıştır. Yalnızca: küçük bir şapel şeklindeki kilisenin duvarlarında: İncil’den alınma sahnelere ait freskler bulunmaktadır. Yapı itibarı ile: Sümela Manastırının yapısından etkilenildiği hemen anlaşılıyor. 1939 yılı depreminden sonra, manastıra iniş-çıkışlar çok zorlaşmıştır. Her yıl: Ağustos ayının 28. günü: Giresun, Ordu, Trabzon ve Gümüşhane illerinden gelen Rumların katılımı ile, dini ayinler yapılmaktadır. (3 gün süresince)
Manastırın yakınında, yaklaşık 150-200 metre kuzeybatıda: küçük bir şapel kalıntısı var. Bu kalıntıyı geçtikten sonra; kartal yuvasını andıran görüntüsüyle insanı büyüleyen manastıra ulaşacaksınız.
Manastırın ilk birimi: bir kısmı doğal kayalıktan yararlanılarak, moloz taş ile yapılmış, yuvarlak planlı su sarnıcıdır. Sarnıçtan sonra, yol, güneye yöneliyor. Burada ise; su mahzeni olarak düşünülmüş, üzeri tonozlarla örtülmüş ve düzgün kesme taştan yapılmış bir yapı var.
Çeşmeden sonra: sola dönerek, doğal kayaya oyulmuş, 26 basamaklı bir merdivenle, manastırın, basık ve yuvarlak kemerli giriş bölümüne ulaşılıyor. Giriş bölümündeki birimler, günümüzde tamamen çökmüş olduğundan, bunların ne oldukları bilinmiyor.
Giriş bölümünden sonra: doğuda bulunan, 1.30 metre genişliğinde, yuvarlak kemerli bir kapı ile manastırın ikinci bölümüne giriliyor. Kapıdan girdikten sonra: 8.86 x 4.20 metre boyutlarında bir mekana ulaşılıyor. Buradan: mutfak, yemek salonu vb. gibi birimlere geçiliyor. Solda ise, 1.26 metre genişliğinde bir kapı var.
Bu kapıdan, aşırı tahribat nedeniyle anlaşılamayan mekanların bulunduğu bölüme geçmek mümkün. Manastırın bu ikinci mekanında: kırmızı ve siyah renkten oluşan, freskolar işlenmiş. Bu resimlerde: Hıristiyanlıktaki üçlü teslis (baba, oğul, kutsal ruh) inancını yansıtırcasına, üç siyah nokta, kırmızı şerit üzerine, düzenli aralıklarla dizilmiştir.
İkinci bölümün orta mekanından ilerleyince, 1.55 metre genişliğinde bir kapı var. Bu kapıdan: kuzeye ve güneye yönelen merdivenlere ulaşılıyor. Bu merdivenleri çıkınca, manastırın üçüncü bölümüne ulaşılmış olunuyor.
Ancak, bu üçüncü bölüm, en fazla tahribata uğramış bölümlerden biri. Buradaki hücreler: yatma, dinlenme veya inzivaya çekilme mekanları olarak kullanılmış, ancak, dört tanesi günümüze ayakta ulaşabilmiş, kalanları yıkık.
Üçüncü bölümün sağında ve solunda bulunan merdivenlerle, manastırın en önemli birimine, yani dördüncü bölümde bulunan kiliseye ulaşılıyor. Kiliseye, bugün tahrip olmuş olan yuvarlak kemerli bir kapıdan giriliyor.
Kilisenin üst örtüsü, tamamen yıkılmış. Kilisenin içinde, önemli noktalarda, ince kırmızı şerit üzerine, siyah üç top motifinin işlendiği fireskolar görülüyor. Bu motif, üçlü teslis inancının bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor.
Kilisenin doğu duvarının 0.65 metre uzağında, 1.80 metre genişliğinde, beşik tonozlu bir dehliz var. Dehlizin içi dolduğu için, nereye kadar uzandığı ve ne amaçla kullanıldığı çözülememiş. Ancak, son derece düzgün taş işçiliğine sahip bir dehliz.
FAHRETTİN BEHRAMŞAH CAMİSİ
Avutmuş Mahallesindedir. 12.yüzyılda, Mengücek Hükümdarı Behramşah adına, oğlu Muzafferüddin Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Cami kubbelidir. Ancak: minaresi, onarımlar sırasında orijinal halinden uzaklaşmış ve bozulmuştur. Cami, günümüzde ibadete açıktır, kullanılmaktadır.
FATİH CAMİSİ
Fatih Sultan Mehmet, Otlukbeli savaşını kazandıktan sonra, 29 Ağustos 1473 tarihinde Şebinkarahisara gelmiş ve bu gelişinin anısına, bir cami yapılmasını emretmiştir. Bunun üzerine, burada ahşap bir cami yapılmıştır. Ancak: yapılan bu cami, iki kez yangın geçirmiş ve 1886 yılında tamamen yok olmuştur.
Bunun üzerine, 1888 yılında, Resih Paşa zamanında, halktan da yardım sağlanarak, yeni ve günümüzdeki cami yaptırılmıştır. 1939 depreminde, caminin kubbeleri çökmüş, ancak 1950 yılında onarılarak günümüzdeki durumuna getirilmiştir.
LİCESE KİLİSESİ
Şaplıca köyü, Licese Mahallesindedir. İlçe merkezine, 11 km. uzaklıktadır. 1874 yılında inşa edilmiştir. Azınlıkların karşılıklı değişiminden sonra: kilise, özel mülkiyete geçmiştir. Ama, zamanla tahrip olmuş ve eski eser olarak tescili ve özel mülkiyetten çıkarılması için, çalışmalar sürdürülmektedir.