Sivaslı denilince, akla hemen çilek gelir. Özellikle yaz aylarında, buraya yolunuz düşerse, dalından koparılan taze çilekleri tadabilirsiniz.
Sivaslı ilçesinin belli başlı merkezlere uzaklığı şöyledir: Sivaslı-Uşak arası uzaklık: 34 km. Sivaslı-Denizli arasındaki uzaklık; 120 km. Sivaslı-Afyon arasındaki uzaklık: 148 km. Sivaslı-Manisa arasındaki uzaklık: 227 km. Sivaslı-İzmir arasındaki uzaklık: 245 km. Sivaslı-Ankara arasındaki uzaklık: 405 km. Sivaslı-İstanbul arasındaki uzaklık: 538 km.dir.
İlçe: Uşak-Denizli karayolu üzerinde bulunmaktadır. 1953 yılında Uşak’in il olmasıyla burası da ilçe statüsü kazanmıştır.
TARİH
Hititlerden bu yana, burada yerleşim olduğu bilinmektedir. Hititlerden sonra Frigyalılar, yörede egemen olurlar. Kurulan şehirler ise, Roma ve Bizanslılar tarafından da kullanılmışlardır. Daha sonra, MÖ.670 yıllarında, Lidyalılar görülür.
Milas ve Efes şehirlerinden başlayıp, başkent Sard kentinden geçerek, Uşak-Ahat üzerinden Orta Anadoluya ulaşan kral yolu, yörenin en ünlü tarihi özelliğini ortaya koyar. Kral yolu, ilçe topraklarından geçerek, Karahallı bölgesindeki Cilandıras köprüsüne ulaşır.
Bölgede daha sonra, Persler ve akabinde Büyük İskender’in egemenliği görülür. MÖ.132 yılında ise, Romalılar bölgeye egemen olurlar. Roma hakimiyeti, 500 yıl sürer. Daha sonra Bizans egemenliği ve 1072 yılında, yani 700 yıl sonra, bölgede: Türkler görülür.
Yaklaşık 100 yıl, Germiyanoğulları Beyliği ve 1391 yılında, Yıldırım Beyazıt eliyle, Osmanlı imparatorluğuna geçiş.
1920 yılında, iki yıl süren, Yunan işgali görülür.
Son olarak ilçenin isminin nereden geldiğine bakacak olursak: Sivaslı ilçesinin isminin “Sebaste” kelimesinden Türkçeleştirilerek geldiği düşünülmektedir. Sivas ilinin ismi de, aynı şekilde, o şehrin antik ismi olan “Sebaste” kelimesinin, Türkçedeki ifadesinden başka bir şey değildir.
Her iki şehir de, İmparator Augustus tarafından kurulmuştur. Başka bir söylentiye göre ise: eski dönemlerde Çivril ve Banaz arasında bir kervan yolu bulunmaktadır. Bu kervan yolu üzerinde, Sivaslı ilçesinin bulunduğu yerde bir kervansaray vardır.
Buraya bakan şahıs “Sivas” ilinden gelip, buraya yerleşmiştir. Çevreye yerleşen Türkler, vakit geçirmek için “Haydi Sivaslı’nın yanına gidelim” şeklinde konuşurlar ve Sivaslı’nın hanının bulunduğu bu yer, bugün “Sivaslı” olarak bilinir olur.
GENEL
İlçenin rakımı: 1050 metredir. Orman yönünden zengin sayılmaz. Genelde, düzlük olup, hafif engebelidir. Arazi verimlidir. Topraklarından, Menderes nehrinin bir kolu olan, Banaz Çayı geçer.
İlçe, ikinci sınıf deprem bölgesindedir.
Buradaki hakim iklim örtüsü, karasal iklimdir.
Ekonomi: tarıma ve hayvancılığa dayanır. Meyvecilik ve sebzecilik te önemli yer tutar. İlçede, en fazla yetiştirilen meyve: çilektir. İlçede bulunan 400 çiftçi ailesi, yaklaşık 2500 dekarlık alanda çilek yetiştirir ve yıllık 4000 ton çilek hasadı yapılır.
İlçeye bağlı: Özbeyli ve Eldeniz köylerinde, mermer ocakları var. Çıkarılan mermer taşları, işlenmek üzere Afyon şehrine gönderilmektedir. Bu mermer ocaklarının, Romalılar döneminde de kullanıldığı anlaşılmıştır.
ÇİLEK FESTİVALİ
Festival, her yıl Mayıs-Haziran aylarında, çilek üretimini teşvik amacıyla yapılıyor. Festival süresince: çilek tanıtımı, en iyi çilek yetiştirme yarışması, çilek güzeli ve çilek çocuk güzeli seçimleri yarışmaları, yöre sanatçılarının müzik programları, şiir, kompozisyon, türkü söyleme yarışmaları, halk oyunları gösterileri gibi etkinlikler düzenlenmektedir.
NE YENİR
Yöreye özel yemekler şunlardır. En başta Tarhana Çorbası gelir. Sonra: Haşhaş sürtmesi, yöreye has bir et yemeği olan gümlü, bulgur ve mercimeğin karıştırılarak pişirilmesiyle yapılan alacatene.
GEZİLECEK YERLER:
SEBASTE ANTİK KENTİ
Uşak il merkezinin 35 km güneydoğusunda, Sivaslı ilçesi Selçikler Beldesi yakınlarında, Banaz Çay’ının (Senaros) suladığı geniş bir ova üzerindedir.
Selçikler Beldesinde, köyde, tepe mahallesinde, bir höyük bulunmuştur. Burada yapılan araştırmalarda, yerleşim alanında, MÖ. 4 bin yıllarında yerleşim izleri bulunmuştur.
Sivaslı ve Selçikler arası: antik “Sebaste” kentinin kalıntılarını barındırır. Yani, merkez ilçe bile, Sebaste ören yeri üzerinde kuruludur. Kentin en önemli dönemleri, Romalılar zamanına rastlar.
MÖ 20’de, İmparator Augustus tarafından, imparatora sadık anlamına gelen “Sebaste” adıyla, çevredeki köylerin bir araya getirilmesiyle şehir kuruldu.
Kurulduğu dönemde: imparatorluğun en önemli 12 kentinden biriymiş.
MS 6’ncı yüzyılda, Phrygia Pakatiane bölgesine bağlı bir piskoposluk merkezi haline geldi. Bu dönemde, kentte büyük bir kilise inşa edildi. Bu yapı, 10’ncu yüzyılda bir kubbe ile örtülerek genişletildi ve iki büyük bazilika ile çeşitli şapellerden oluşan bir kilise kompleksi haline dönüştürüldü.
1966-1978 yılları arasında yapılan kazılarda, kentin piskoposluk merkezi olduğu dönemden kaldığı düşünülen iki kilise, tiyatro ve Roma hamamına ait kalıntılara rastlandı.
Nekropol alanı köyün güneyinde Çingil çayının etrafındadır. Bu alanda mezarlara ve üç büyük tümülüse rastlandı. Augustus’tan III. Gordianus’a kadar uzun yıllar boyunca şehir kendi sikkesini bastı. Sikkelerin üzerinde baş tanrı Zeus, Dionysos, ana tanrıça Kybele, Ay tanrısı Men ile bazı imparatorların portreleri işlendi.
Evet, gelelim günümüze, Sebaste yakınlarından geçerseniz, mutlaka zaman ayırın ve burayı ziyaret edin.
Antik kent kalıntıları içinde: günümüzde: 2 kilise, 1 hamam ve çok sayıda höyük ve geniş yerleşim alanı dikkati çekiyor. Kilise: 6.yüzyıla tarihleniyor. 10.yüzyılda onarılmış ve üstü kubbe ile örtülmüştür.
Ayrıca, mezarlarda bulunmuştur. Kiliseler ve mezar kalıntılarının çevresi, duvarla çevrilmiştir. Büyük kilise kazısı sırasında bulunan, bir Bizans sikkesi, kilisenin terk ediliş tarihini vermesi açısından önem taşıyor. Aynı tabakada bulunan Selçuklu kandili ve sikkesi, kiliselerin, daha sonraki tarihlerde, Selçuklular döneminde de kullanıldığını kanıtlamaktadır.
Yukarıda belirttiğim gibi, köyün güney tarafındaki Çingil Çayırının çevresinde, nekropol sahası bulunmuştur. Ayrıca, üç Tümülüs görülür. Bunlardan ikisi mezarlığın yanında, diğeri de Yıldıztepe Mahallesinin bulunduğu bölgededir. Bu Tümülüslerde yapılan kazı, sondaj ve araştırmalarda, çok eski dönemlere ait buluntular ele geçirilir. Ancak, bu Tümülüslerin daha önceki tarihi dönemlerde de açılarak tahrip edildikleri görülür.
Ancak: bakımsızlık ve yetkililerin ilgisizliği nedeniyle, tarihi eser kaçakçılarının ilgisi büyük. 1966 yılında yapılan bir kısım kazı sonucu, şehrin bazı tarihi alanları gün yüzüne çıkarılmış ama yine de büyük bölümü toprak altında.
Bölge, 1983 yılında, I. Derece Arkeolojik Sit alanı olarak tescil edilir. Bu arada çıkarılan arkeolojik eserler ise, Uşak, Afyon ve İstanbul Arkeoloji Müzelerinde sergilenmektedir. Özellikle, yeni Uşak Arkeoloji Müzesinde, buradan bulunmuş oldukça ilginç buluntular görülebiliyor.
HACİM SULTAN TÜRBESİ
Hacım Sultan Zaviyesi, Uşak ilinden 35 km uzaklıktaki, Sivaslı ilçesine bağlı Hacım köyü mezarlığı ortasındadır. Uşak’ta bilinen en eski Bektaşı zaviyesi Hacım Sultan’dır. Zaviye, Germiyanoğlu İ. Yakub Bey tarafından, H.721/m.1321 yılında Hacım Sultan köyünde yaptırılmıştır. Bugün bu köy, Uşak iline bağlı Sivaslı ilçesi sınırları içinde yer almaktadır.
Germiyanoğulları Beyliği dönemine ait olan Hacım Sultan Zaviyesi, Osmanlıların bölgeyi ele geçirmesiyle birlikte hiçbir tahribata uğramamış, vakıf şartlarına uygun biçimde bölgedeki faaliyetlerine devam etmiştir. Zaviyeden günümüze sadece türbe ulaşmıştır. Fakat köyde yaşayan ihtiyarların söylediklerine göre, türbenin karşısında eskiden bir takım binaların bulunduğu ve bunların bir deprem sonrasında yıkıldığı anlaşılmaktadır.
Yani, zaviye binası ve müştemilatının yakın zamana kadar ayakta olduğu tahmin edilmektedir. Türbenin duvarlarında veya içerisinde, yapılış tarihini gösteren, net bir ibare bulunmamaktadır. Hacım Sultan Türbesi, sekizgen ana mekan ve önünde bulunan dikdörtgen giriş yerinden meydana gelir. Türbede, tavana asılı bulunan ve Hacı Bektaş tarafından Hacım Sultan’a verilen “Batın kılıcı” yerine sembolik olarak asılmış bir demir kılıç (aslı tahtadan) bulunmaktadır.
Türbenin içinde, Hacım Sultan’a ait sanduka da yer alır. Türbede, sandukanın altında, asıl mezarın bulunduğu yerden “Çile Tepesi” diye bilinen yere ulaşan gizli bir tünel bulunmaktadır. Bu tünelin, diğer kolları ise farklı yerlere çıktığı, köy ahalisi tarafından anlatılır. Bugün, bu tünelin giriş yeri betonla kapalıdır, tüneller ise kullanılmamaktadır.
Evet, burası leblebinin başkenti, Yatağan yöresi ise bıçakçılığın başkentidir. Tarihi ve turistik yer derseniz, yok.
ULAŞIM
Serinhisar, Denizli arası uzaklık: 36 km. Serinhisar, Acıpayam arası uzaklık: 20 km. Serinhisar, Tavas arası uzaklık: 24 km.
TARİHİ
Serinhisar ve çevresi, Oğuzların bir kolu olan Avşarlar tarafından kurulmuştur. İlçe sırası ile Karaağaç, Kepez, Yerlikaya ve Kızılhisar isimlerini almıştır. 1671-1672 yılları arasında buraları gezen Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde “Karaağaç ovasından” (Kızılhisar) sözeder. 1871 yılında Kızılhisar, Acıpayam’a bağlanmıştır. 1923 yılında Denizli il haline getirilince, 1987 yılında Kızılhisar ilçe olmuş ve isim “Serinhisar” olarak değiştirilmiştir.
Denizli Serinhisar
GENEL
İlçe toprakları Akdeniz bölgesine yakındır. Antalya körfezinin kuzeyinde, bir yay biçiminde uzanan batı Toros dağlarının uzantıları arasında yer alır. Güney kanadında yayla, daha güneyde ise Acıpayam ovasının bir parçası olan Serinhisar ovası bulunur. İlçenin ortalama rakımı, 900 metredir. Yükseklik yer yer 2528 metreye kadar çıkar.
Bölgede göller yöresi iklimi hakimdir. İlçe topraklarında doğal ormanlar bulunur. İlçe halkının başlıca ekonomik kaynakları: urgancılık, leblebicilik, kerestecilik, zeytincilik, tütüncülük ve turşuculuktur. Ayrıca Yatağan kasabasında halk bıçakçılık yapar. Turşu ve zeytin, yurt dışına ihraç edilmektedir. Ayrıca, ilçede fason tekstil üretimi yapan 3 fabrika bulunur.
Denizli Serinhisar Çömlekçilik
ÇÖMLEKÇİLİK
İlçenin geleneksel el sanatlarından biri olan çömlekçilik, özellikle ilçe merkezinde sürdürülmektedir. Çömlekçilik, dönemsel olarak yalnızca birkaç usta tarafından yapılmaktadır. Çömleklerde kullanılacak çamurlar, ilçenin yüksek rakımlı tepelerinin güney yamaçlarındaki topraklardan elde edilir. Bu toprağın özelliği içerisinde yoğun miktarda kil bulundurması ve kırmızı renkte olmasıdır.
Yılın belli dönemlerinde hazırlanan çamurlar bir süre dinlendirildikten sonra, özel tezgahlarda şekillendirilir. Bir süre dinlenmeye bırakılan çömlekler, ustasının isteğine göre süslenerek odunla yakılan özel fırınlarda pişirilir. Çömlek üretiminde “kara düzen” denilen eski tezgahların yanı sıra motorlu tezgahlar da kullanılır. Serinhisar çömlekleri, hem günlük ihtiyaçların karşılanması hem de turistik amaçlarla üretilir. Çömlekler, testi, bardak, göveç gibi çeşitli formlara sahiptir.
Denizli Serinhisar Yatağan Bıçakları
YATAĞAN BIÇAKÇILIĞI
İlçe merkezine bağlı Yatağan Mahallesinde yaşayan nüfusun çoğunluğu bıçakçılık mesleğiyle uğraşır. Bıçakçılık Yatağan’ın geleneksel el sanatı ve mesleğidir. Bu meslek, Osmanlı Döneminden bu yana orijinal haliyle sürdürülmektedir. Mahallede yüze yakın bıçak atölyesi bulunmaktadır. Ev tipi atölyelerin dışında, kurumsallaşmış büyük atölyeler de mevcuttur.
Tamamen el işçiliği ile sürdürülen bıçakçılık mesleğinde, pala ve çeşitli bıçakların üretimi başı çekmektedir. Mahallede bazı dönem filmlerine savaş silahı olarak üretim yapan üreticiler de bulunmaktadır. Yatağan bıçakçılığı hem günlük ihtiyaçların karşılanması hem de turistik amaçla sürdürülen bir meslek olarak dikkat çekmektedir. Dünyanın pek çok bölgesinde “Türk Kılıcı” olarak bilinen yatağanlar, sağlam ve keskin olmalarının yanı sıra göz alacı görünüşleri ile de birer sanat eseri özelliğindedir.
Denizli Serinhisar Leblebisi
SERİNHİSAR LEBLEBİSİ
Leblebicilik Serinhisar halkının en önemli geçim kaynaklarından birisidir. Leblebi üretimi Serinhisar’da 1940’lı yıllardan bu yana devam etmektedir. Leblebinin hammaddesi olan nohut daha önceki yıllarda, Balıkesir ve Uşak gibi çevre illerden temin edilirken, Serinhisarlı çiftçiler nohut üretiminde önemli bir noktaya gelmişlerdir. Küçük aile işletmelerinden oluşan leblebi sektöründe günlük 100 tona yakın leblebi üretimi gerçekleşmektedir.
Ciddi yatırımların yapıldığı Serinhisar’da on adet büyük ölçekli firma ve yüzü aşkın leblebi imalathanesi bulunmaktadır. İlçedeki işletmelerde, soslu, çıtır, acılı, tuzlu, karabiberli, çifte kavrulmuş ve şekerli gibi leblebi türleri üretilmektedir. Üretim kapasitesi bakımından Türkiye’nin en büyük leblebi üretim merkezi olan Serinhisar’da üretilen leblebiler, ulusal ve uluslararası pek çok pazarda kendine yer bulmaktadır.
LEBLEBİ VE KÜLTÜR FESTİVALİ
2001 yılından bu yana geleneksel olarak yapılan festival, ilçede Çamlık denen bölgede, her yıl Temmuz ayında düzenleniyor. Festivalde, konserler veriliyor.
BIÇAKÇILIK FESTİVALİ
Serinhisar ilçesine bağlı Yatağan Kasabasında her yıl düzenleniyor.
SERİNHİSAR MESLEK YÜKSEK OKULU
Denizli Pamukkale Üniversitesine bağlıdır.
Denizli Serinhisar
GEZİLECEK YERLER
YATAĞAN BABA TÜRBESİ
İlçe merkezine bağlı Yatağan mahallesinde bulunan Yatağan Baba Türbesi, bir Selçuklu dönemi eseridir. Türbenin üzerinde 1244-1245 tarihleri yazılıdır. Türbe kare formlu ve kagir yapılıdır. Türbenin üzeri piramidal saç çatı ile örtülüdür. Yapının girişi kuzey doğu cephesinin kuzey köşesinde ahşap kapıdan sağlanmaktadır.
Türbe: türbedar odası ve sanduka odası olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Türbedar odasında, kapının tam karşısında küçük bir pencere bulunur. Sanduka odasının kuzeydoğu cephesinde dikdörtgen bir pencere bulunur.
Sanduka odasında birbirine bitişik vaziyette, üç sanduka yer almaktadır. Bu sandukalar Yatağan Baba’ya, eşine ve oğlu Murat Bey’e aittir. Sanduka odasının içinde, güneybatı duvarda bulunan sivri kemerli niş dikkat çekicidir. Yatağan Baba Türbesi, 1190 yılı sonrasında Denizli yöresindeki fetihlerde, Anadolu Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından yöreye gönderilen Osman Bey’e aittir. Osman Bey, Garbikarağaç (Acıpayam) yöresinin fethi için çalışmış ve savaşlarını yata yata kazanmasından dolayı Yatağan Baba lakabını almıştır.
Cape Town küçük bir yerdir ve tarihi veya ilgi çekici yerlerin birçoğu, birkaç saatlik yürüyüş mesafesindedir. Bir günlük zaman ayırırsanız, şehri gezmiş-tanımış olabilirsiniz. Yolunuzu bulmanız kolaydır.
Tarihi şehir merkezindeki gezimize “Castle Street” caddesinden başlıyoruz. Burası: şehrin merkezinde yer almaktadır. Caddede: sokak mağazaları, cafe, bar, pub, kulüp ve restoranlar bulunur.
Güney Afrika Cape Town Tarihi Merkez CASTLE OF GOOD HOPE
CASTLE OF GOOD HOPE
Castle Street üzerindedir. Kaleye giriş ücretlidir. Yetişkinler 30R, emekliler 15R, Çocuklar 15R ödemek zorundadırlar. Kale kapısı her gün saat: 09.00 da açılır ve saat 16.00 da kapanır. Kale: 1936 yılında “Ulusal Anıt” ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Kale yapıldıktan sonra herhangi bir saldırıya uğramadığından sağlam olarak günümüze gelmiştir.
Güney Afrika’nın en eski Avrupa yapısıdır. Günümüzde görülen bu yapı: 13 yıllık bir sürenin sonunda 1679 yılında bitirilmiş ve Hollanda-Doğu Hindistan Kumpanyasının bir deniz ikmal merkezi olarak Jan Van Riebeeck tarafından yapılan ahşap kalenin yerini almıştır. Ahşap kale: 1652 yılında denizden herhangi bir saldırıya karşı korunmak için yapılmıştır ancak 1665 yılında terk edilmiştir. O dönemde yapılan kale: Avrupa’da yapılan diğer kaleler gibi beşgen yapılmıştır.
Bu büyük ve beş köşeli ve herhangi bir mimari değeri olmayıp, yalnızca tarihi önemi olan şato: 150 yıl boyunca şehrin: sosyal, ekonomik ve idari hayatının merkezi olmuştur.
Günümüzde de, bir aktif askeri birliğin merkezi konumundadır ve özellikle: turistler her öğlen zamanında buradaki nöbet değişim törenini izlemeyi tercih ederler.
Bina: “Anton Anteith” yapımı olan muhteşem heykellerin bulunduğu kat balkonu ile dizayn edilmiştir.
Binada yapılan turlarda: işkence odası, silah deposu ve zindan gezilmektedir. Ayrıca: avluda güzel bir restoran bahçesi bulunmaktadır.
Kalede: 3 müze bulunmaktadır. Bunlar
Military Museum
Burada bulunan koleksiyon: Hollanda-Doğu Hindistan Kumpanyasının şehirdeki ilk yıllarını anlatır. Müze: Güney Afrika’nın en eski binasında yer almaktadır. 1936 yılında müze binası “Ulusal Anıt” ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Askeri Müze: 1 Ağustos 1995 tarihinde açılmıştır. Müzenin teması Cape şehrinin askeri geçmişidir. Müzenin kılıç koleksiyonu, ülkenin en tartışılmaz ve etkileyici koleksiyonudur. Müzede ayrıca: Cape Town Millitary Tattoo bulunur.
Secund’s House
Burası: eskiden vali yardımcısının konutu olarak kullanılmıştır ve buradaki odalar 16. ve 17. yüzyıl tarzında mobilyalarla döşenmiştir.
Governor’s Residence
Orijinal balkon: 1786-1790 yılları arasında; 1695 yılındaki haliyle yeniden inşa edilmiştir. Alınlığında Alman heykeltıraş Anton Anreith tarafından yapılmış kabartma bulunmaktadır. Bu balkondan; burunda bulunan askerler, köleler ve sivillere duyurular yapılmıştır. Şehre gelen resmi ziyaretçiler burada karşılanır zaten ismi de bundan gelmektedir.
Bu balkon: Cape Town şehri için özel öneme sahip tabloların ve mobilyaların bulunduğu ünlü William Fehr koleksiyonuna ev sahipliği yapmaktadır. Koleksiyonda ilaveten: yağlı boya tablolar, antika çini ve porselenler bulunur.
Bunlar: işadamı William Fehr tarafından, Güney Afrika hükümetine bağışlanmıştır. Bu koleksiyon Cape kolonisinde yaşam tarzı ve erken yerleşimcilerin yaşamları hakkında bilgi verir.
Kalenin hemen karşısında büyük bir alan bulunuyor.
GRAND PARADE
Nelson Mandela’nın ilk konuşmasını dinlemek üzere, buraya yüz binlerce insan toplanmıştır. 14 Eylül 1989 tarihinde ırkçılığa karşı en büyük gösteri burada yapılmıştır ve ertesi yıl Nelson Mandela serbest bırakılmıştır.
Belediye binası önündeki bu mekan: Güney Afrika 2010 FIFA Dünya Kupası sırasında insanların toplandıkları yer olarak bilinir. İnsanlar burada bulunan dev ekrandan: dünya kupası maçlarını izlemişlerdir. Eskiden askeri geçit törenleri burada düzenlenirmiş.
Günümüzde, burada haftanın Çarşamba ve Cumartesi günleri: açık hava pazarı kurulmaktadır. Satıcılar tarafından yeni ve ikinci el giysi satılan burada, aynı zamanda kızarmış balık ve çiçek kokusu da duyulur. Haftanın diğer günlerinde burası büyük bir park yeridir.
Güney Afrika Cape Town Tarihi Merkez City Hall
CİTY HALL
Darling Street’dedir.
Yapı: 1905 yılında İtalyan-Rönesans mimari tarzında yapılmıştır. Şehrin Viktoria tarzında son kumtaşı yapılarından birisidir. Cape Town şehrinin en ikonik binalarının başında gelmektedir.
Klasik Darling Street caddesine cephesi ve Londra şehrindeki Big-Ben kulesine benzeyen kulesi ilgi çeker. Özellikle: mermer cephesi büyük ilgi çeker, çünkü bu cephe İngiliz sömürge tarzı ve İtalyan Rönesans özelliklerini birleştirir.
Yapıdaki gösterişli vitray pencere: İngiltere kralı Edward VII ve Kraliçe Alexandra için adanmıştır. Günümüzde burada: “City Library” yani “Şehir Kütüphanesi” ve “Cape Town Symphony Orchestra” bulunmaktadır.
Binaya girdikten sonra: güzel mozaik zeminler, eski vitray pencereler ve mermer bir merdiven bulunmaktadır.
Nelson Mandela: 27 yıl hapis geçirdikten sonra, Şubat 1990 tarihinde City Hall balkonundan, 250.000 kişiye hitap etmiştir.
City Hill, aynı zamanda: burada düzenli konserler düzenleyen dünyaca ünlü Cape Filarmoni orkestrasına ev sahipliği yapmaktadır. (Sanırım bu orkestra her hafta Perşembe günü, burada oditoryumda konser veriyor) Öte yandan: şehir kütüphanesi de buradadır.
Darling Street boyunca yürürseniz, bu kez karşınıza başka bir cadde çıkacaktır.
Güney Afrika Cape Town Tarihi Merkez ADDERLEY STREET VE ST GEORGE’S MALL
ADDERLEY STREET VE ST GEORGE’S MALL
Charles Adderley: 19. yüzyılda yaşamış bir politikacıdır. Kendisi: İngiltere’nin İngiltere’deki mahkumların ve çeşitli suçluların gönderilmesi için, bir sürgün kolonisi kurmasına karşı gösterdiği direnç nedeniyle: şehir halkının minnetini kazanmıştır.
Adderley Street: bir zamanlar şehirdeki önemli ailelerin konutlarının bulunduğu bir yer olmasına rağmen, günümüzde başlıca ticaret bölgelerinden birisidir ve şehrin merkezinde sıkışmış bir caddedir.
St George’s Mall: şehir merkezinde bir yaya alanıdır. Burada: dansçılar, davulcular, sokak sanatçıları ve benzerleri tarafından, kaldırımlarda canlı eğlenceler ve aktiviteler düzenlenir. Ayrıca: kafeler, ziyaretçilerin oturup dinlenmeleri için yoğundur.
St George’s Mall’da: tezgahlar, sanat galerileri, hediyelik eşya satanlar ve Afrika antika dükkanları kombinasyonu, tam bir alışveriş cenneti yaratmıştır. Ayrıca: St George Street Mall: şehrin mücevher rotasını oluşturmaktadır ve Katedrale kadar olan caddede birçok kuyumcu görülür.
Ancak, burayı ziyaret ederseniz özellikle yankesicilere yani hırsızlara karşı dikkatli olmanız önerilir. At sırtında gezen güvenlik görevlilerine rağmen burası güvenli bir yer değildir.
Güney Afrika Cape Town Tarihi Merkez Standart Bank
Standart Bank
Adderley Street ile Darling Street köşesinde: tepesinde uzun kubbesiyle dikkati çeken bu bina: cadde üzerinde bulunan bir dizi önemli tarihi binanın ilkidir.
Güney Afrika Cape Town Tarihi Merkez Groote Kerk-Büyük kilise
Groote Kerk-Büyük kilise
Adderley Street üzerindedir.
Burası: Hollanda Reform kilisesidir. 1678 yılından sonra burada bir dini yapı bulunduğu bilinmekle birlikte günümüzde görülen yapı: ilk kilise binasının yapılmasından 137 yıl sonra, 1842 yılı yapımıdır. Ancak, bu mevcut kilise de bir yangın sonucu orijinal halini kaybetmiştir ve sonrasında Hermann Schutte tarafından biraz donuk ve gri yapı olarak yeniden inşa edilmiştir.
19. yüzyılın ikinci yarısında, Cape Town şehrinin önemli aileleri burada ibadet etmişlerdir. Dua sırasında sosyal ayırımlar sağlansın diye: her bir gurubun kendi kapısı bulunur.
Kilisenin devasa oyma minberi ilgi çekmektedir. Minber: heykeltıraş Anton Anreith ve marangoz Jan Graaf tarafından: Burma yöresine ait “Tik” ağacından yapılmış, bunu destekleyen aslan şeklindeki destekler ise keresteden yapılmıştır. Bunlar “Eski ve Yeni Kudüs” temsilidir.
Tavanda ilgi çekmektedir. Geniş taraklı ve alçı davanın dayanak noktası yoktur ve prensip olarak dünyanın en büyüğüdür. Sıvalı tavan, mimar Hermann Schutte tarafından yapılmıştır. Ayrıca bir ahşap tavan da vardır.
Duvarlarda erken Cape ailelerinin armaları görülür. Zeminde ise erken dönem mezar taşları bulunur. Cape bölgesinin erken dönem valilerinden ikisi buraya gömülmüştür. Bunlar: Simon van der Stel ve Ryk Tulbagh.
1657 yılında Cape şehrine ilk köle Angola ve Batı Afrika’dan ve Hint adalarından gelmiştir. Ancak bunlardan şanslı olanlar: sahipleri tarafından beslenerek uzun süre yaşayabilmişler ve eğitim almışlardır. 1685 yılı sonrasında ise kendi özgürlüğünü satın almak için para tasarrufu yapanlar ve esnaf olarak ticarete başlayanlar görülür.
1834 yılında ise kölelik kaldırılmıştır.
Bu yapı: Hollanda-Doğu Hindistan Şirketi için 1600 yılında inşa edilmiştir. Ama, ilk önce genelev olarak kullanılmıştır. 1679-1811 yılları arasında ise, buradan: 9000 kölenin teslim edildiği daha doğrusu satıldığı söylenir. Slave Lodge denilen bu meydanda: kölelerin satıldığı mekan olarak kullanılmıştır. Tüm işlemler, bir ağacın altında gerçekleştirilmiştir. Beton bir plak ile bu eski ağacın bulunduğu yer işaretlidir.
1806-1811 yılları arasında bina: İngilizler tarafından devlet dairesine dönüştürülmüştür.
Günümüzde ise, bina: Anayasa Mahkemesi, Tapu Dairesi ve şehrin ilk kütaphanesi ve postane gibi devlet hizmetine yöneliktir.
Binanın restorasyonu 1960 yılında başlamıştır. Binanın alt katında “South African Cultural History Museum” ve üst katında ise “galeriler” bulunmaktadır. Bu galerilerdeki sergilerin çoğunluğu: seramik, gümüş koleksiyonlarına ayrılmıştır. Bunlar: Güney Afrika’da kölelik tarihine odaklanmazlar.
Dünyanın çeşitli yerlerinden getirilen seramikler sergilenir. Özellikle: Tang hanedanı (618-907) mezarlarından buluntular ve diğer erken Çin seramikleri ilgi çeker. Ayrıca: Güney Afrika Seramik Stüdyolarının ürünleri ve çağdaş eserler bulunur. Gümüş galerisi: şehirde İngiliz, Malezya ve Rus kökenli yerli ve hatıra eşyaları gösterir.
South African Cultural History Museum
Burası, tuhaf ama hoş bir müzedir. Çünkü: yapıldığı zaman “Companys Gardens” da çalışan kölelerin konutu olarak yapılmış, daha sonra ise geneleve dönüştürülmüştür.
1810 yılında ise: yine bir düzenleme yapılarak farlı bir etkinliğe, yani hükümet binası olarak “Yargıtay”a tahsis edilmiştir.
Slave Lodge binasının alt katındaki sergide, Güney Afrika’da köleliğin uzun bir geçmişi anlatılmaktadır.
Müzede sergilenenler arasında bulunanlar: mobilyalar, seramik eşyalar, ilk yerleşimcilerden kalma silahlar, oyuncaklar ve Afrika kabile sanatı nesneleri sergilenmektedir.
Özellikle: günümüzde burada bulunan oryantal koleksiyonda: Hollanda ticaret gemileri tarafından mektup kutuları olarak kullanılan “posta taşları” ilgi çekmektedir.
Adderley Street üzerinden yürürken, Goverment Street caddesine devam ediyoruz.
Güney Afrika Cape Town Tarihi Merkez Houses of Parliament-Parlamento Evleri
Houses of Parliament-Parlamento Evleri
Güney Afrikanın başkenti, Cape Town şehri olmamasına rağmen, burası Güney Afrika’nın parlamento evidir. Çünkü Cape Town ülkenin “Yasama Başkenti” dir. (Genel bölümünde Güney Afrika ülkesinin üç başkenti bulunduğunu söylemiştim)
Yapının özgün tasarımı Charles Freeman tarafından 1885 yılında tamamlanmasına rağmen, yanlış hesaplama nedeniyle Henry Greaves tarafından tamamlanmıştır. Sir Herbert Baker tarafından ise dizayn edilmiştir.
Companys Garden bahçesinin en üst köşesinde, Meclis caddesi üzerindedir. Burası: Güney Afrika ülkesinin çalkantılı tarihinde birçok dramatik olaya sahne olması ile önem kazanmaktadır.
Burası Ocak-Haziran ayları arasında rehberli turlarla ziyaret ediliyor ama yanınızda pasaport olması gerekiyor. Bu gezide: parlamento kütüphanesi, meclis binası, merkezi kubbe ve korint sütunlar ve pavyonları görebilirsiniz.
Güney Afrika Cape Town Tarihi Merkez De Tuynhuis
De Tuynhuis
Bina, bir şehre gelen önemli misafirler için 1700 yılında ilk olarak; ilk vali Simon Van Der Stel tarafından bir misafirhane olarak düz çatılı, iki katlı bir yapı olarak inşa ettirilmiştir.
Arkasında: Parlamento evleri ve Company Gardens uzanır.
1824 yılında: Lord Charles Somerset tarafından: güzel bir balo salonu eklemek ve yeniden dekorasyon çalışmaları başlatılmıştır. 19.yüzyılın sonlarına doğru ise, yaşanılamaz olduğu bahisle buranın yıkılması gündeme gelmiş ve 1967 yılında büyük bir restorasyon yapılmıştır.
Sömürge döneminde: Hollandalı ve İngiliz tüm valiler, burayı resmi ikametgah olarak kullanmışlardır. 1961 yılından sonra ise, Güney Afrika Devlet Başkanları tarafından kullanılmaya başlanmıştır.
Günümüzde: Tuyhhuys binası: kolonizasyon ve ırkçılık öncesi dönemin bir sembolü olarak duruyor.
Güney Afrika Cape Town Tarihi Merkez COMPANYS GARDEN
COMPANYS GARDEN
Başlangıçta: 1652 yılında Riebeeck tarafından “Hollanda-Doğu Hindistan Kumpanyası” gemilerine taze sebze-meyve sağlamak için şehirde kurduğu ilk tarım alanı: 17 hektar iken, günümüzde 3 hektara düşmüş ve zarif bir park alanı olarak düzenlenmiştir.
17.yüzyılda buranın önemi bitmiştir. Çünkü: kıyıya biraz daha yakın, daha verimli toprakları bulunan, rüzgardan korunaklı, Wale caddesi üzerindeki yeni bahçeye taşınılmıştır.
Bunun üzerine, tarım alanı, şehrin seçkinleri için botanik bahçesine dönüştürülmüştür.
Günümüzde burası: büyük bir kamu parkı olarak düzenlenmiştir. Bu park alanı: gül bahçesi, Japon bahçesi, balık göleti ve bir ev bulunan botanik bahçesidir.
Özellikle: öğle saatlerinde genellikle temiz hava almak ve güzel manzara izlemek isteyenler, burayı doldururlar. Fonda ise, geride Masa Dağı görülür. Ağaçlıklı cadde: banklar ve sincaplar: Gardens banliyösü ile şehir merkezi arasında bir yol oluşturur.
Company Gardens: karmaşık Güney Afrika sanatı ile bağlantılıdır. Parkın içinde bir sanat galerisi vardır, ama aynı zamanda burada konserler ve gençlik festivalleri düzenlenir. Ayrıca: burada halka doğrudan kendi ürünlerini pazarlamak için yaklaşık 20 üreticinin bulunduğu bir Pazar vardır.
Bahçe içinde bir kısım önemli bina bulunmaktadır.
Bunlar
1.Güney Afrika Müzesi
2.Planetaryum
3.Güney Afrika Sanat Galerisi
Cecil Rhodes Heykeli
Ana yolun üzerindeki bu heykelin çevresinde: Rhodes’in yüz yıl öncesinde Güney Afrika’ya getirdiği gri sincapların sonraki nesilleri ordu şeklinde yaşamaktadırlar.
South African Library
Company Gardens’in hemen yanındaki bu kütüphane, dünyanın ilk ücretsiz kütüphanesi olarak bilinir.
Güney Afrika Cape Town Tarihi Merkez SAM-South African Museum
SAM-South African Museum
Kraliçe Victoria caddesi üzerindedir.
Burası, ülkenin en eski ve en büyük müzesidir. Binanın arka planında “Masa dağı” görülmektedir. Müze: temelde doğa tarihine adanmıştır. 200 yıllık müze: 1825 yılında kurulmuştur. Müzede balık ve böcek fosilleri ilgi çekiyor.
Özellikle: 4 kat yükseklikteki “Balina Kuyusu” denilen bölüm ilgi çekmektedir. Burada: dev bir mavi balina iskeleti bulunmaktadır. Bunlar: müzede geçen yüzyılın geleneksel giysi görüntüleriyle yan yana duruyorlar.
Öte yandan: burada, Güney Afrika’nın ilk yerlileri olan “San” kabilesi üyelerinin hayatı ve kaya sanatına ait örneklerin bulunduğu sergiler de ilgi çekmektedir.
Burası: aynı zamanda Lord Charles Somerset tarafından kurulan ve ülkenin en eski ikinci bilimsel enstitüsü olmuştur. Bu bir araştırma ve eğitim kurumu olup: tarih ve doğa tarihi koleksiyonlarına ait her türlü belge, antropolojik nesneler sunuluyor. Her yıl 400.000 kişinin müzeyi ziyaret ettiği söyleniyor.
Güney Afrika Cape Town Tarihi Merkez Planetarium
Planetarium
Queen Victoria Street adresindedir. Pazartesi günleri kapalı, diğer günler açıktır.
Müzeye bitişik burada: her gün; güney yarım kürede gökyüzünün gece görünümü hakkında şovlar düzenlenmektedir.
Burası: evrenin harikalarını seyretmek için, karmaşık Minolta yıldız makinesi ve birden fazla projektör kullanılarak yaratılmış yuvarlak bir gök tiyatrosudur. Koltuklara oturduğunuzda gökyüzü yolculuğu başlıyor. Kubbeli oditoryum içinde, gece gökyüzünün muhteşemliğini izleyebilirsiniz. Evet, bu olağanüstü görsel-işitsel deneyi mutlaka yaşamalısınız.
Güney Afrika Cape Town Tarihi Merkez South African National Gallery
South African National Gallery
Müzenin hemen karşısındadır.
Güney Afrika Ulusal Sanat Galerisi: 1871 yılında, Thomas Butterworth Bayley tarafından, 45 resimlik bir koleksiyonla kurulmuştur.
Burada: ilk kurulduğunda Avrupa sanatı sergilenmiş olup özellikle “Reynolds” ve “Gainsborough” isimli sanatçıların eserleri beğenilmektedir.
Galeri günümüzde ise, daha çok çağdaş Güney Afrika sanatına yoğunlaşmıştır.
Özellikle: oyma ve boncuk işleri, geleneksel kabile sanatı koleksiyonları ilgi çekmektedir. Bunun dışında: resim, fotoğraf, heykel, mimari, boncuk işi, tekstil geçici sergilerine de ev sahipliği yapmaktadır.
Sömürgeci çağdaş sanatı içeren ulusal galerinin daimi koleksiyonu, düzenli olarak döndürülür. 1990 yılımdan sonra, müzede, Afrika kıtasının ifade kültürlerine ait boncuk ve yerli heykellerine ait saygın bir koleksiyon kurma çalışmaları sürdürülmektedir. 1999 yılında müzede, Güney Afrika boncuk derneği kurulmuştur.
Güney Afrika Cape Town Tarihi Merkez Mount Nelson Hotel
Mount Nelson Hotel
Orange Street üzerindedir.
Goverment Street caddesinin ucundadır. Şeker pembesi renginde boyalı bu otel şehrin en lüks ve klasik otelidir. Şehirliler tarafından “Nellie” olarak bilinen otel: 1899 yılında şehir hayatının önemli bir parçası olarak kullanılmıştır.
Boen savaşları sırasında ise: otelin koridorlarında, Winston Churchill genç bir gazeteci olarak bulunmuştur. Binanın muhteşem manzaralı bahçesi, ziyaretçileri kendisine çekmektedir.
Güney Afrika Cape Town Tarihi Merkez LONG STREET
LONG STREET
Bir zamanlar genelevleri ve içkili batakhaneleriyle ünlü bu cadde: günümüzde antika mobilyalar, ikinci el kitaplar ve giysilerin satıldığı dükkanlarla doludur. Bu caddenin en önemli tarafı: cadde üzerinde bulunan “Baths” yani “buhar odaları” dır.
Koopmans de Wet House
Strand Street adresindedir. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 20R, çocuklar için 10R ödemek gerekir.
Neo-klasik ön cephesi, pembe/beyaz boyası ile ilgi çeken ön cephesi: bu zarif yapıya, yüksek işyerleri arasında ayrı bir hava vermektedir. Yapı: 1701 yılında; sanat koleksiyoncusu Maria Koopmans için yapılmıştır.
Yapının odaları: Avrupa tarzında gayet lüks olarak döşenmiştir. Evde, paha biçilmez bir seramik koleksiyonu yanında, Cape tarzı mobilya ve gümüşler görülür. Evin son sahipleri olan Marie Koopmans de Wet ve kız kardeşi Margaritha öldükten sonra yapı 1914 yılında müze olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu kişiler: yetimlere ve dullara yardım için Güneş Afrika’da bulunmuşlardır.
Lutherci Kilise
Strand Street üzerinde bulunan dini yapı: Güney Afrika’nın ilk kilisesidir.
Şehirdeki Alman göçmenler, 1771 yılına kadar ibadetlerini, şehirde bulunan Hollanda Reform kilisesinde yapmışlardır. Takip eden süreçte ise: tüccar Martin Melek: bu kilisenin yapımını finanse ederek insanların dini özgürlüğünü sağlamıştır. Kilisenin hayranlık uyandıran ahşap minberi: Anton Anreith eseridir.
Güney Afrika Cape Town Tarihi Merkez ST GEORGE’S CATHEDRAL
ST GEORGE’S CATHEDRAL
Wale Street üzerindedir.
Katedral yapısı: gotik görünümlüdür. İlk yapılan bina: 1834 yılında mimar Herbert Baker tarafından yenilenmiştir. Victoria dönemi vitray pencereleri, muhteşem crypt ile ilgi çekmektedir. Vitray pencereler: Gabriel Loire çalışmasıdır.
Büyük batı penceresinin merkezindeki panelde “İsa” figürü hakimdir. Burada: İsa, siyah-yüksel atlar üzerinde durur gösterilmiştir. Bu çalışmanın sağ tarafındaki panel, sevgi ve ırkçılarla mücadelede ilham alınan “Mahatma Gandhi” için ayrılmıştır.
Katedral: ırkçılığa karşı direnişin sembolüdür. Burası: tüm zamanlar boyunca tüm ırklardan insanlara açık bulundurulmuştur. 1989 yılında 30.000 kişilik bir kitle önünde, Grand Parade meydanında: Başpiskopos ve aynı zamanda ırkçılık karşıtı lider Desmond Tutu: “Biz gökkuşağı insanlarıyız” ifadesini söylemiştir.
Katedralin ilk rahibi Rowan Smith’dir.
Güney Afrika Cape Town Tarihi Merkez
GREENMARKET SQUARE
Shortmarket Street üzerinde yürüdüğünüzde, buraya ulaşabilirsiniz.
Meydanda ilk ev, buraya 1696 tarihinde dikilmiştir. 1761 yılında ise, buradaki bir binanın “Şehrin City Hall” ı gibi (Old Town House) kullanıldığı görülür ve takip eden yıllarda birçok kamu bildirimi buradan ilan edilmiştir. Ancak bu binanın ilk açılış nedeni: şehrin birleşik polis gücü ve itfaiye teşkilatının merkezidir.
Günümüzde ise, bu tarihi bina bir galeri olarak ziyarete açıktır. Galeride: 17.yüzyıl Hollanda manzaralı resimlerinden oluşan güzel bir koleksiyon sergilenmektedir.
Günümüzde meydan ise: Afrika oymaları, maskeleri, kumaşları, mücevherleri satılan bir hatıra eşya pazarına dönüşmüştür. Yani, şehrin en renkli ve otantik yeridir.
Burada: Afrika kıtasının hemen hemen her ülkesinden yerel sanat ürünleri, el sanatları, kumaş ve çeşitli nesneler bulabilirsiniz. Öte yandan: alışveriş sonrası dinlenmek için, yine burada restoranlar ve kafeler bulunur. Restoranlarda yerel yemekleri tadabilirsiniz.
Meydanda bulunan evlerin çoğu ve meydan ise: 1961 yılında “Ulusal Anıt” ilan edilerek koruma altına alınmıştır.
Güney Afrika Cape Town Tarihi Merkez BO-KAAP
BO-KAAP
Burası, şehirdeki Müslüman toplumun yaşadığı bir mahalledir.
Shortmarket Street caddesi boyunca yürüdüğünüzde, Butengranch Street karşısında Signal Hill tepesinin yamaçlarındadır.
Burada: dar sokakların arasında: değişik renklere boyanmış, 18. ve 19.yüzyıl yapımı küçük evleri ve baharat dükkanlarını ve Afrika’nın ilk resmi camisi olan “Auwall”ı görebilirsiniz. Cape Town şehrinin en renkli banliyölerinden birisidir. 19.yüzyıldan kalma eski evlerin çoğu: Londra şehrinin bir köyünü anımsatacak şekilde dönüştürülmüştür. Yine geleneksel giysiler giyen insanların bulunduğu bölgede: çok sayıda sanat galerileri, restoranlar ve dünyanın dört bir yanından gelen modacılar görülür.
Günümüzdeki Bo-Kaap sakinleri: bir zamanlar Doğu-Hint adalarından buraya getirilmiş eğitimli kölelerin torunlarıdır.
Malezya ve Endonezyadan 16. ve 17.yüzyıllarda Hollandalılar tarafından toplanan köleler; “Good Hope Cape” şehrine getirilmişlerdir. Bu köleler, şehre gelirken yanlarında: dillerini, tarihlerini, kültürlerini, inançlarını ve güçlü kültürlerini getirmişlerdir.
Onlara “Cape Malayları” dense bile, aslında Cape Müslümanlarının atalarının çok azı: Malezya’dan gelmişlerdir. O dönemdeki tüccarlar: Malezya dilini kullandıklarından, Cape Malezyalıları deyişi hafızalara yerleşmiştir.
Bunların bugün yerleştikleri ve Bo-Kaap olarak isimlendirilen bölge ise; 1834 yılına kadar Hollandalı ve İngiliz zanaatkarlar tarafından kullanılmış ve köleliğin kaldırılmasının ardından, onlar buradan ayrılmışlar ve bölgeye özgür kalan Müslüman köleler yerleşmişlerdir.
Bugün burada bu kölelerin torunları yaşamaktadırlar ve bölge: Bo-Kaap ve ayrıca Cape Malay Mahallesi olarak bilinir.
Burayı ziyaret ederseniz: restoranlardan birinde baharatlı ve tarifleri yüzyıllar öncesine uzanan geleneksel Malay yemekleri tadabilirsiniz. Ayrıca, burada çok değişik bir tur olarak “mutfak turları” düzenleniyor. Bu mutfak turlarında geleneksel Malay yemeklerinin nasıl hazırlandığını görebilirsiniz.
Şehrin Malaylı aşçıları kendi yemeklerine patates ve baharat eklerken, Hollandalı ev hanımları kendi keklerine tarçın ve karanfil eklemektedirler. Böylece Güney Afrika’da harika bir mutfak kültürü gelişti ve en iyi yemekler yapılmaya başlandı.
Bu arada: Bo-Kaap mahallesinin pek güvenli olmadığını da söylemem gerek. Özellikle, burayı ziyaret edecek olanların gündüz saatlerinde gitmeleri önerilir ve fotoğraf makinesi ve diğer eşyalarınıza sahip olmalısınız.
Bo-Kaap Museum
Wale Street caddesindedir. Bölgenin tarihini keşfetmek için burayı ziyaret etmenizi öneririm. Girişi ücretlidir ve ücret olarak yetişkinler için 10R ve öğrenci ve çocuklar için 5R alınır. Müze 1978 yılında kurulmuştur.
Müze binası: 1760 yılında yapılmış ve bölgenin en eski ve orijinal binasıdır. Ev: tipik bir Malay aile hayatını gösterecek şekilde döşenmiştir.
Ayrıca: 19.yüzyıl Müslüman ailelerine ait eşyalar sergilenmektedir. Üst katta: siyah beyaz fotoğraflarla yerel yaşam betimlenmektedir.
Auwall
Dorp Caddesinin karşı tarafında “Auwal” denilen ve Güney Afrika’nın ilk resmi camisi görülmektedir. Bu tarihi bina: imam ve tanınmış Müslüman bilgin ve aktivist Abdullah İbn Abd al Salam tarafından 1797 yılında yaptırılmıştır. Cami: minaresi ve büyüleyici yapısıyla ilgi çeker.
Güney Afrika Cape Town Tarihi Merkez DİSTRİCT SİX MUSEUM
DİSTRİCT SİX MUSEUM
Tarihi şehir merkezinin diğer yanında: Nüfus Kayıt Yasasına direnememiş Melez yerleşim yerlerinin acı bir örneği görülmektedir.
District Six; bir zamanlar 60.000 civarında Melez insanın yaşadığı canlı ve kozmopolit bir yer olarak hatırlanmaktadır. Irkçı hükümet: 1965 yılında bölgeyi beyazlara ait bir alan olarak ilan edince: burada yaşayan insanlar evlerinden koparıldı ve Cape Flats yani birkaç kilometre uzaktaki kasvetli ovalara taşındılar.
Takip eden beş yıllık süreçte: buradaki yapılar planlı şekilde yıkılmıştır.
Ancak, yapılan bu faaliyetler nedeniyle ulusal ve uluslar arası güçlü öfke oluşmuş ve boşaltılan yerlere yapılması planlanan lüks evler asla yapılamamıştır.
Günümüzde: bölge hala gelişmemiştir ve Müzede: burada köklerinden sökülen insanların öykülerini: fotoğraflar, eski sakinlerin yazılı hatıraları, orijinal cadde levhaları ile ziyaretçilere anlatılmaktadır. 1994 yılında kurulan müze: zorla başka yerlere sürgün edilen insanların anılarını korumak için 1989 yılında oluşturulan District Six Museum Vakfı tarafından kurulmuştur.
Müze: sosyal adaleti savunan bir araç olarak ortaya çıkmıştır. Misyonu: eski sakinlerinin anılarını ve geçmişini paylaşmak ve keşfetmektir. Müzede: eski sahipler tarafından bağışlanan: fotoğraf, resim, eserler, sokak işaretleri, kitaplar gibi fiziksel kalıntıların yanı sıra, sesli-görüntülü kayıtlar ile anılan canlı tutulmaktadır.