İngiltere Birmingham Genel

İngiltere Birmingham Genel

Şehir, İngiltere’nin iç batı bölgesindedir. Şehrin denizden yüksekliği: 200-300 metre arasındadır. Mimarisinin güzelliği ve kanalları ile dikkat çekmektedir. Özellikle: kanalların bulunduğu bölgede gezinirken yorulduğunuzda bir mekana oturup güzel dakikalar geçirebilirsiniz. Bu kanallar: bir zamanlar teknelerle mal taşımak üzere yaptırılmıştır.

Söylenenlere göre: kanalları ile ünlü Venedik şehrinden daha çok kanalı vardır, ama: şehir Venedik şehrine göre daha büyük olduğundan, kanallar şehrin çevresini kaplamadığından, Birmingham, Venedik’ten daha ünlü olamamıştır. Ayrıca: bu kanalların büyük çoğunluğunun şehir merkezinde bulunmadığını da söylemem gerekir.

Ancak, her şeye rağmen: burada yaşamak veya eğitim görmek dışında, gezmek için burayı tercih ederseniz, 3-5 günden fazla kalmanız mutlaka canınızı sıkacaktır. Yani, genel anlamda ölü bir şehir denilebilir. Hareketlilik ve modernlik göremezsiniz. Görüntüde gri tema hakimdir.

Nüfus yoğunluğu değerlendirildiğinde, İngiltere’nin üçüncü büyük şehridir. Şehirde 200 park alanı bulunmaktadır ve bunların büyüklüğü 6000 dönümdür. River Lea kenarında Cannon Hill bölgesinde ise: büyük bitki ve hayvanların doğal ortamda yaşayabildikleri 6.5 dönümlük bir doğa merkezi bulunmaktadır.

Bizim açımızdan şehrin önemi, THY’nin buraya direkt uçuşlara başlamasıdır.

İngiltere Birmingham Genel;

 

TARİH

Şehirde, çok çok önceki tarihlere kadar uzandığı bildirilen yerleşim bulunsa da, bunu kanıtlamak mümkün olmamıştır. 1. yüzyıl boyunca İngiltere’de görülen Romalılar: Birmingham yaylası ve ormanlık alanda da görülmüşlerdir.

Bölgede: MS.48 yılında yapılan Roma yolları görülür. Edgbaston bölgesinde ise, yine aynı tarihe tarihlenen bir kale kalıntıları görülmektedir ki, ismi “Metchley Ford” dur.

Anglo-Sakson döneminde şehirde yerleşme görülür. Şehrin isminin anlamı, eski İngilizcede “ev” veya “yerleşim” demektir. Şehirdeki ilk yerleşim: MS.6. ve 7. yüzyıl başlarında görülür.
1085 yılında, Birmingham şehrinin az nüfuslu ve yoksul bir yer olduğu görülür.

1165 yılına gelindiğinde ise, şehrin bir ticaret merkezi olduğu görülür. 16.yüzyıla gelindiğinde: kömür ve demir cevheri bulunması nedeniyle bölgenin öneminin arttığı ve yeni sanayi tesislerinin kurulduğu görülür.

17.yüzyılda, İngiltere iç savaşı sırasında, şehir küçük silah üretiminin merkezi haline gelir. 1760-1850 yılları arasındaki sanayi devriminin esas merkezi ise, yine Birmingham şehri olarak bilinir. Şehirde: 1708 yılında: demir cevheri üretiminde kok kömürünün kullanılmaya başlanması sonucu “dökme demir” elde edilir.

1731 yılında ise: şehirde, mekanize pamuk endüstrisi hızla gelişmeye başlar. 1741 yılında dünyadaki ilk pamuk fabrikası, bu şehirde kurulur. 1780’li yıllarda ise, şehirde kimya endüstrisi gelişir.

En önemli gelişme ise, 1775 yılında endüstriyel buhar motorunun James Watt ve Matthew Boulton tarafından keşfedilmesiyle yaşanır. Su, hayvan ve insan kapasitesinin terk edilerek, bu gücün kullanılması ile yüzyıl boyunca sürecek sanayi devriminin temeli atılır.

19.yüzyıla gelindiğinde: Birmingham, dünyanın ilk uzun menzilli demiryolu hattına sahip olur.

1839 yılında ilk modern evrensel posta sistemi, Rowland tarafından bu şehirde icat edilir. 1889 yılında: Kraliçe Victoria tarafından buraya şehir statüsü verilir. Neville Chamberlien ilk belediye başkanı ve ardından ülkenin Başbakanı olur. 1900 yılında, şehirdeki ilk üniversite kurulur.

1950-1960’lı yıllar, şehirde büyük inşaat faaliyetlerinin olduğu dönem olarak görülür. 1951 yılında göçler nedeniyle şehrin nüfusu en yüksek düzeye ulaşır.

 

İngiltere Birmingham Genel;

DİL

Şehirde standart İngilizceden farklı bir lehçede dil kullanılıyor. Yani: farklı sözcük ve kelimeler var, mutlaka dikkatinizi çekecektir. Birminghamlılar bildiğiniz İngilizce dışında sanki ayrı bil dil konuşuyorlar. Zaten bu nedenle: İngiliz komedyenlerin birçoğu da bu şehirden çıkıyormuş.

 

 

İNSANLAR

Şehirde yaşayan insanların büyük çoğunluğu beyaz ırk ve bir kısmı Uzakdoğulu ve küçük bir kısmı da siyahi nüfustur. Yani, şehir, Londra gibi yabancı nüfusu fazla bir yer olarak öne çıkmaktadır. Şehirde bol miktarda Çinli ve Pakistanlı bulunması nedeniyle: değişik kültürel yapı ortaya çıkmaktadır ve bu durumun, İngiltere’deki ırkçıları rahatsız ettiği söylenir.

Birminghamlılar: İngiltere’nin diğer birçok bölgesindeki insanlardan farklı olarak: sıcak ve yardımseverdir denilebilir. Yerlilere “brummie” denilir ve bunlar genellikle “kızıl” olurlar. Öte yandan, sanayi şehri olması nedeniyle, Birminghamlıların birçoğu zengindir. Özellikle: orta yaş ve üstü Birminghamlılar harikadır.

 

 

İKLİM

Şehirde ılıman deniz iklimi hakimdir. Ancak ülkenin diğer şehirlerine nazaran daha yüksekte olduğundan, buranın karlı olduğu görülür. En yüksek ortalama sıcaklık değeri: Temmuz ve Ağustos aylarında 21 derece olarak ölçülmüştür.

En düşük ortalama sıcaklık ise, Aralık-Ocak-Şubat aylarında görülür ve 6 derece civarındadır. Şehir ziyaretinizde aşırı şiddetli rüzgar mutlaka size kendisini hissettirecektir.

Rüzgar, an gelir yolda yürümeyi dahi engelleyecek şekilde hızlanır. Ayrıca: ülkenin diğer şehirlerinde olduğu gibi, yağmur eksik olmaz.

 

ULAŞIM

Şehirde muhteşem bir tren yolu ağı bulunuyor. Bu yüzden: burada yaşarken, başta Londra olmak üzere, ülkenin diğer birçok yerine günübirlik gidip geri dönebilirsiniz. Şehir içinde üç tren istasyonu bulunuyor.

Bunlar: New Street, Moor Street, Snow Hill. Özellikle: New Street istasyonu: İngiltere genelinde birçok büyük kasaba ve şehirle hızlı ve sık hizmet verilen ulusal demiryolu ağının merkezi durumundadır. Buradan Londra-Euston istasyonu ile direkt bağlantı bulunmaktadır.

Gelelim havaalanına. Coventry yolu üzerinde bulunan havaalanı pek sıkıntılı değildir. İşlemler gayet hızlı ve pratik yürütülüyor ve saatlerce beklemek zorunda kalmıyorsunuz. İstanbul-Birmingham arasındaki hava yolculuğu yaklaşık 4 saat 10 dakika sürüyor.

Havaalanı şehir merkezinin 8 km. doğusundadır. Ücretsiz olarak kullanılan “Hava-Ray” bağlantısı: her gün saat: 05.00-02.00 arasında: yolcu terminallerini, havaalanı tren istasyonuna bağlamaktadır.

Yolculuk süresi 2 dakikadan azdır. Havaalanı tren istasyonu ile Birmingham uluslar arası tren istasyonu arasındaki yolculuk tek yön: 3 paund tur ve yolculuk 15-20 dakika sürer.

Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım için otobüs tercih ederseniz: 2 paund ücret ödemeniz gerekir.

Taksi düşünürseniz: 30 dakikalık taksi yolculuğu için 22 paund civarında ücret ödemeniz gerekir.

 

İngiltere Birmingham Genel

 

ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI

Trafik Londra şehrine göre oldukça rahattır. Şehir içi ulaşımı büyük ölçüde otobüsler ile yapılır. Şehirde: otobüsler ile her yeri birbirine bağlayan çok büyük bir ağ bulunmaktadır. West Midlands denilen yerde: bilet alma, rota planlama ve gereken tüm çevrimiçi tarifeleri ve ücret bilgilerini almak mümkündür.

Otobüslere bir biniş bileti: 1.20 paund. Ancak gece saat 24.00 den sonra otobüs bulunmaz. Öte yandan: otobüslerin arka koltuklarına oturmamanızı öneririm çünkü bu arka koltuklarda bazen zencilerin esrar çektikleri görülür.

Taksiler

Şehirdeki taksiler, yanınızda ağır bagaj veya geç bir saatte bir yere ulaşmanız için idealdir. Şehirde “siyah” taksi operatörlerine, şehir içinde elinizi kaldırarak veya birçok taksi sırasında ulaşabilirsiniz. Ama bunlar genellikle: New Street istasyonu, Stephenson Street ve Digbeth otogarında bulunmaktadırlar.

Comcab olarak isimlendirilen taksiler ise şehir ve çevresindeki seyahatler için hızlı ve en uygun seçimdir. Bu taksiler büyük bir filo ile, şehir genelinde 24 saat ve haftanın 7 günü çalışırlar. Sürücüler, şehrin mükemmel coğrafyasına hakimdirler.

 

ELEKTRİK

Şehirde 230 voltluk elektrik akımı kullanılır. Ancak, priz uçları düz ve üç uçludur. Bu yüzden, ülkemizden götürdüğünüz elektrikli cihazlarınızı çalıştırabilmek için yanınızda priz ucu dönüştürücüsü bulundurmanız önerilir.

 

ÜNİVERSİTELER

Şehirde 6 üniversite bulunmaktadır. Bunlar: Birmingham Üniversitesi, Aston Üniversitesi, Birmingham City Üniversitesi, Univercity College Birmingham, Hukuk Üniversitesi, Newman Üniversitesi.

Bu üniversitelerde, yaklaşık 65 bin öğrencinin eğitim gördüğü söyleniyor. Üniversite kampus yaşamlarının çok güzel olduğu söyleniyor. Bu yüzden üniversitede çalışan ve eğitim görenlerin büyük kısmının: şehir merkezine pek inmedikleri söyleniyor.

Ancak: özellikle Aston Villa üniversitesi şehir merkezine çok yakındır ve buranın öğrencileri 4-5 dakikalık yürüyüş mesafesinde olan şehir merkezine sıkça inerler.

 

FUTBOL

Birmingham şehri, spor tarihinde önemli rol oynamıştır. Dünya üzerinde, lig tipi futbol yarışması, ilk olarak Birmingham şehrinde düzenlenmiştir. Aston Villa şehrin en ünlü futbol kulübüdür ve 1874 yılında kurulmuştur. Şehrin diğer ünlü futbol takımı ise Birmingham City takımıdır ve 1875 yılında kurulmuştur. Bir diğer ünlü takım ise “West Bronwich Albion” takımıdır ki, her üçü de İngiltere’de ünlü premier leaguda mücadele ederler.

 

TURİZM

  1. Edgbaston
  2. Broad Street
  3. New Street
  4. Digbeth
  5. Balti Triangle

 

EDGBASTON

Bu bölge şehir merkezinin biraz dışında kalmaktadır ve üniversite buradadır.

 

BROAD STREET

Şehrin en hareketli caddesidir denilebilir. Ayrıca: burada kanallar bulunuyor yani bir anlamda Venedik denilebilir mi bilmiyorum ama benzeridir gibi. Ancak: bu kanalların büyük çoğunluğunun kapalı olduğunu belirtmem gerekir.

Bu bölgede: şehrin ve hatta İngiltere’nin en büyük gece kulübü olan “gatecrasher” bulunur. Bunun çevresinde de yine birçok eğlence mekanları mevcuttur. Bu mekanlar: özellikle hafta sonlarında çok hareketli ve renklidir.

 

THE İCC

Burası gerçekten güzel bir merkezdir.

 

NEW STREET

Burası alışveriş alanı olarak bilinir. Caddenin sonunda “Bull ring” denilen büyük bir alışveriş merkezi bulunuyor. Bunun yanında ise, “Open Market” ve “China Town” bulunuyor.

 

DİGBETH

Burada “İris” bölgesi ve devamında endüstriyel alanlar yani fabrika ve tesisler bulunuyor. Öte yandan: şehirdeki büyük İrlandalı topluluklar buradadır.

 

BALTİ TRİANGLE

Burası şehirdeki Hindu bölgesidir. Ancak, bu Hindular genellikle Müslümandır.

 

 

İrlanda Dublin Genel

İrlanda Dublin Genel

Dublin şehri İrlanda’nın başkenti ve aynı zamanda en büyük şehri ve Dublin Kontluğunun merkezidir. Medeni, temiz ve huzurlu bir şehirdir. Ara sokakları, merkezinden daha güzeldir. İrlanda ülkesinin simgesi “dört yapraklı yonca” dır.

Coğrafi olarak: şehir, İrlanda’nın doğu kıyısında, Liffey nehrinin denize döküldüğü yerde, Dublin körfezine bakmaktadır. Yani, yarım ay şeklinde İrlanda denizi boyunca uzanan, İrlanda East Coast üzerinde yer almaktadır. Şehir dramatik Wicklow dağları ile güneyden sınırlandırılmıştır.

Şehir içinde, tüm ziyaret yerlerine en fazla yarım saatlik bir yolculuk ile ulaşılabilir. 2012 yılında, şehir 3.600.000 yabancı kişi tarafından ziyaret edilmiştir. Bunların: % 30 İngiltere, % 43 Avrupa ülkeleri ve % 19 Amerika ve kalan % 7’lik bölümü diğer ülkelerdendir. Yine 2012 yılında ülkenin turizm gelirinin % 43’lük bölümü Dublin tarafından sağlanmıştır. 2012 yılında 1 milyon ziyaretçi ile, “Guinnes Storehouse” ülkenin en çok ziyaret edilen yeri olmuştur.

Burada ilginç bir not vermek istiyorum. 1902 yılında İngiltere Kraliçesi Victoria ölünce: üzerinde güneş batmayan imparatorluğun merkezi Londra’dan: dünyanın dört bir yanına haber salınıp, yas nedeniyle bütün evlerinin kapılarının “siyah” boyanması istenir. Bu emre, yalnızca yaramaz çocuk “İrlanda” karşı çıkar ve “Biz İngiltere kraliçesi için yas tutmayız” diyerek, inadına tüm kapılarını rengarenk boyarlar. Yani: İrlanda denilince, uzun yıllara dayalı İngilizlere olan çekişmeleri gündeme gelmektedir.

Son bir not: Serbest İrlanda, İngiltere’ye bağlı olmadığı için İngiltere vizesi ile girilemiyor, gitmeden önce mutlaka İrlanda konsolosluğundan vize almak gerekiyor. Zaten, bu ülkeye gittiğinizde, buradaki insanlardaki İngiltere nefretini ve hoşnutsuzluğunu mutlaka sezeceksiniz ki, para birimleri bile paund/sterlin değil, euro kullanıyorlar. Yani, tüm ortak noktalarını silmişler.

 

ŞEHRİN İDARİ YAPISI

Dublin şehir merkezinde: Liffley nehrinin böldüğü iki bölüm bulunmaktadır. Bunlar:
1.Northside
2.Southside

Northside

Şehrin bu bölgesi: O’Connell caddesi, Parnell Meydanı, 17.yüzyılda şehrin en pahalı adreslerinden olan kuzey-güney yönünde ilerleyen Liffley yolu bulunur. General Post Office: O’Connell caddesinin aşağısında bulunur. O’Connel caddesinin Henry Street ile kesiştiği yerde popüler alışveriş merkezi bulunur. Moore Street içinde ise bir sokak pazarı görülür. Şehrin hayvanat bahçesi de bu bölgededir.

Southside

Burası genellikle daha çok işçi sınıfının yaşadığı yerdir. Burada: Temple Bar ve gece hayatı yaygındır. Ayrıca: Grafton Street çevresinde ana alışveriş bölgesi ve keyifli parklar bulunur.
Burada, İrlanda’nın en eski ve ünlü üniversitesi Trinity College, Hükümet Binası, Dublin Kalesi, LAnsdowne Road Stadyumu, Christchurch Katedrali ve St Patric Katedrali bulunur.

Outskirts

Dublin körfezi boyunca güneyde, Dublin şehrinin en güzel yerlerinden bazıları bulunur. Mükemmel sahil kasabaları ve limanları barındıran koylar, düz ve kumlu plajlar görülür. Özellikle. Sandycove, Dalkey ve Kiliney ilgi çeker. Güneşli bir günde, burada Akdeniz atmosferi bulunduğu söylenir. Dublin şehri körfezinin kuzeyinde ise, büyük bir balıkçı limanı olan Malahide ve bir park ile romantik bir 19.yüzyıl kalesi olan şirin sahil kasabası bulunur.

 

HAVAALANI

Dublin Havaalanı: günlük uçuşlar için kullanılmaktadır ve Avrupa’nın en işlek havaalanlarından birisidir. Şehir merkezinden 10 km uzaklıkta Collinstown ilçesindedir.
Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım için: taksiler yanında, Aircoach, Airlink ve Dublin Otobüs hizmet vermektedir. Havaalanı ile şehir merkezi arasında demiryolu bağlantısı yoktur.
Buradan; İngiltere ve Kuzey Amerika, Dubai, Abu Dabi gibi körfez ülkelerine direkt uçuşlar yapılır.

Havaalanında 2 terminal bulunur. Terminal 1 ve Terminal 2; çeşitli havayollarına tahsis edilmiştir, İrlanda ulusal havayolu şirketi, Terminal 2’yi kullanır.

Şehrin tek havaalanı günde 80 bin yolcu kapasitelidir ve bu rakamlarla Avrupa’nın en işlek 10 havaalanından biridir. Havaalanı ile bazı merkezler arasındaki yaklaşık seyahat süreleri şöyledir.
Dublin-İngiltere havaalanları: 45 dakika, Dublin-Avrupa havaalanları: 2-2.5 saat arasındadır. Dublin-New York arasındaki uçuşlar, 5.5 saat sürer. İstanbul-Dublin arasındaki uçuş süresi, 3 saat 40 dakika sürmektedir.

Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım: otobüs veya taksi ile sağlanır. Yolculuk yaklaşık 25 dakika sürer. Otobüs ile şehir merkezine ulaşmak isterseniz, 6 euro ücret ödemeniz gerekir. Taksi düşünürseniz, ortalama 25 euro ücret ödemeniz gerekecektir. Taksi tercih ederseniz, şehir merkezine yolculuk 15 dakika sürer. (Belediye otobüslerine göre daha konforlu olan Shuttle Aircoach denilen araçlar da şehir merkezine 15 dakikada ulaşırlar) 3-4 kişilik bir gurup olarak seyahat ediyorsanız taksi iyi bir seçim olacaktır. Taksi durakları, havaalanının hemen dışında otobüs terminalini geçtikten sonra görülebilir, yoksa yanınıza yanaşan taksi sürücülerini tercih etmeyin.

 

PARA

İrlanda’da “Euro” para birimi kullanılmaktadır. Bankamatikler yaygındır. Banka saatleri, Pazartesi-Cuma günleri: 10.00-16.00 arasındadır. Çoğu: otel, mağaza, restoranlar ve bazı barlar: tüm kredi kartlarını kabul ederler. Bir pub ziyaret etmek istiyorsanız, yanınızda nakit bulundurmanızı öneririm. Ayrıca: yine taksi ve toplu taşım araçları için yanınızda nakit bulunması şarttır.

Ancak, bu şirin şehir, maalesef çok pahalıdır. Guinness birası, birçok yerde 5 euro civarındadır. Londra şehrinde bile pahalıdır denilebilir. Yeme, içme, ulaşım, konaklama, müze girişleri aklınıza ne gelirse, hepsi diğer Avrupa şehirlerine göre pahalıdır.

 

ELEKTRİK SİSTEMİ

Şehirde 230 voltluk elektrik akımı kullanılmaktadır. Prizlere gelince: bazı yerlerde yuvarlak uçlu ikili prizler kullanılırken, birçok yerde iğne uçlu prizler kullanılır. Bu yüzden, burayı ziyaret etmeden önce bir dönüştürücü yani adaptör almanızı öneririm.

 

İKLİM

Şehrin tek kötü yanı: yazın ve özellikle Ağustos ayında bile, yanınızda ilave bir giysi bulundurmanız gerekmesidir. Çünkü, bu şehir: soğuk iklim sevmeyenler için uygun değildir.
Hava: yağmur-güneş-yağmur-güneş şeklindedir. Havanın sürekli yağmurlu olması dikkatinizi çekmiyor, ama güneş görünce insanlar şaşırıyorlar.

Genel anlamda kışları yumuşak ve yazları serin geçiyor, aşırı soğuk ya da sıcak olmaz. Çünkü, okyanus iklimi hakimdir. Ocak ayında ortalama sıcaklık 8-9 derece civarındadır. Temmuz ayında ise ortalama sıcaklık 20-22 derece civarında olur. En kuru ay: Nisandır. Temmuz ve Ağustos aylarında festivalleri düşünerek gitmenizi öneririm.

İklimle ilgili en güzel sözü yerliler şu şekilde söylerler “buranın havasını beğenmiyormusun, o zaman 10 dakika bekle”. Yani, sonuçta gökyüzünde güneş varsa on dakika sonra yağmur yağabiliyor veya tam terside olabiliyor. Bu yüzden, hazırlıklı olmanızda yarar var.

İrlanda Dublin Genel

ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI

Dublin şehrinde, birçok yere yürüyerek gitmek mümkündür. Bu yüzden mesafeler kısa olduğundan: yürümek dışındaki en büyük seçenek bisiklettir. Bu arada, şehirde metro yok. Gideceğiniz yere göre tramvay tercih edebilirsiniz. Tramvay biletlerini duraklardaki makinelerden, otobüs biletlerini ise şöförden satın alabiliyorsunuz, ancak yanınızda tam para bulundurun, şöför çoğu zaman küçük para üstünü geri veremiyor.

Şehir içi ulaşım, daha doğrusu trafikle ilgili bir not daha vermek istiyorum. Malüm burada trafik ülkemizdekinin tersine, soldan akıyor. Bu yüzden, caddelerde karşıya geçerken, ışıklara uyulmasa ezilme tehlikesi oluyor. Çünkü araçlar hiç tahmin etmediğiniz yönden çıkabiliyor. Bu yüzden: trafik ışıkları önünde, yerlere uyarıcı yazılar yazmışlar.

Tabii bu durum, araba kiralamak isteyenler için de önemli çünkü tersten akan trafiğe alışmak zaman alıyor.

 

Bisiklet

Dublin: Paris, Kopenhag ve diğer birçok Avrupa şehri gibi mükemmel bisiklet düzenine sahiptir. Şehirde: bisikletle seyahat etmek çok kolaydır ve şehir merkezinde 40’dan fazla bisiklet kiralama istasyonu bulunmaktadır. 3 günlük bir bisiklet kiralamak isterseniz, yalnızca 3 euro ödemeniz gerekir. Şehirdeki yakın manzaraları görmek için mutlaka bir bisiklet yolculuğu yapmalısınız.

İrlanda Dublin Genel

Tekne

Liffey nehri boyunca farklı bir yolculuk yapmak isterseniz, bu benzersiz deneyim için bir tekne gezisine katılmalısınız. Bu gezide: Dublin’in tarihi köprüleri altından geçerken, uzman rehber tarafından İrlanda tarihinin olayları anlatılmaktadır.

İrlanda Dublin Genel

At Arabası

Dublin şehrinin Arnavut kaldırımlı sokaklarında at arabası ile seyahat edebilirsiniz. Bu gezi: sizin istediğiniz rotada yapılacak ve isterseniz yerel rehber de bulunacaktır. Nisan ve Ekim ayları arasında düzenlenen bu tur: St Stephen Gren caddesinden başlar.

İrlanda Dublin Genel

Pedibüs

Eğer bir gurup ile şehre geliyorsanız, Dublin Pedibüs kullanabilirsiniz. Dublin Pedibüs: 10-16 kişilik bir bisiklettir. Bisiklet: Dublin manzaralarını izleyerek gezinmek isteyenler tarafından 2 saat boyunca kiralanır ve üzerinde bir de müzik düzeni bulunmaktadır. Tur yani yol planını kendiniz yapabilirsiniz.

 

Otobüs

Sarı renkli, 2 katlı otobüsler bulunur. Bunlara “Dublin Bus” ismi verilmektedir.

İrlanda Dublin Genel

İNSANLAR

Şehirde çok sayıda Brezilyalı bulunur. Sonra ise, Suudiler ve azınlık bir gurup olarak Türkler sayılabilir. Sokaklarda pek Türk görmek mümkün değildir.
Dublinliler: çok güler yüzlü, dost canlısı ve koyu muhabbeti seven insanlardır. Bir adres sorduğunuzda, uzun uzun anlatırlar. Yaşlı insanlar çok yardımsever olmalarına rağmen, genç olanların birçoğu yabancıları sevmezler.

Öte yandan: şehirde İrlanda’nın en büyük üniversitelerinden üçü bulunur, bu yüzden Dublin genç şehirdir denilebilir. Ama, aslen şehirde her yaştan ve toplumun her kesiminden insanla karşılaşabilirsiniz. Kızları: açık tenli, kızıl saçlı ve genellikle çillidir.

İrlanda Dublin Genel

GÜVENLİK

Dublin şehrinde özellikle gece saat 21.00’den sonra hırsızlık ve gasp olaylarının çok yaşanması nedeniyle, yalnız olarak sokağa çıkmamanız önerilir. Sokaklarda: çok fazla sayıda genç gurupları insanları gasp etmeye çalışırlar.

Özellikle, hafta sonlarında sokaklarda çok sayıda alkollü yani sarhoş insan bulunması, güvenliği iyice tehdit ediyor.

Bunun dışında, toplu taşıma araçlarında özellikle yankesicilere karşı dikkatli olmanızı öneririm. Hırsızlar genellikle akıllı telefonlar, ipad, ıpod gibi küçük elektronik eşyaları çalıyorlar.

 

DİL

Dublin şehrinde eğer İngilizceniz iyi ise, herhangi bir dil sıkıntısı çekmesiniz. Bazı İrlandalılar çok temiz İngilizce konuşurlar. Ancak, farklı aksana sahip İrlandalılar da bulunur. Onların ne söylediğini anlamakta zorlu çekersiniz.

Sokak işaretleri ve resmi binalar: İngilizce ve Gal ve yerli İrlanda dilinde belirtilmektedir. Buna rağmen, şehirde Gal dili konuşan birine rastlamanız pek mümkün olmayacaktır. Zaten bütün İrlandalılar pek kullanmasa da kendi dillerini öğrenmek zorundadırlar.

İrlanda Dublin Genel

KÜLTÜREL ETKİNLİKLER

Halloween

Halloween kutlamaları sırasında Dublin’e giderseniz: her gece boyunca sokaklarda değişik ve genel olarak korkunç kostümlü insanları görebilirsiniz. Bu bir anlamda “cadılar bayramı” etkinliğidir. Bu etkinlikte, havai fişek gösterileri, aile etkinlikleri düzenlenir. Cadılar bayramı mekanları, bayram süresince ailelerin eğlendirilmesini amaçlamaktadır.

Dublin Uluslar arası Film Festivali

Bu festivale: her yıl 100 film katılmakta ve bunların galaları: tüm dünyadan oyuncular ve yönetmenleri şehre çekmektedir. Festival iki hafta boyunca sürmektedir.

Aziz Patric Günü-Parade ve Festival

İrlanda’nın koruyucu azizi, şehrin birçok yerinde kutlamalar ile anılıyor. Açık hava etkinlikleri, her yıl Mart ayının ortalarında yapılan bu etkinliklerde bir hafta sürüyor. Bu festival boyunca, şehir büyük bir parti alanı haline geliyor. Tüm şehir yeşile boyanıyor ve bu festival boyunca İrlandalılar, İrlandalı olmakla övünüyorlar.

Geçit töreninde: yeşil-beyaz-turuncu renkler hakimdir. Törene: guruplar ve dansçılar katılır. Hatta: ülke dışından, Amerika, İtalya ve Almanya’dan çeşitli guruplar da katılmaktadır. St Patric günü geçidinde Brezilya’dan bir samba okulu da katılır. İrlandalılar kahvaltıda, bu gün: pastırma, sosis, siyah ve beyaz puding, yumurta, mantar, fasülye yerler ve yeşil giysiler giyerler.

Heineken-Yeşil Enerji Festivali

Dublin şehrinin en büyük Rock ve Pop festivali: 1966 yılından bu yana kutlanmaktadır. Açık hava festivali için, şehre bu sırada 50 bin müzikseverin geldiği söyleniyor.

İngiltere Londra South Kensington ve Kınıghtsbrıdge

İngiltere Londra South Kensington ve Kınıghtsbrıdge

İngiltere Londra South Kensington ve Kınıghtsbrıdge;

Görkemli büyükelçilik ve konsolosluk binalarıyla bezenmiş olan South Kensington ve Knightsbridge, şehrin en gözde, en canlı, en pahalı bölgelerinden birisidir. Kraliyet konusu Kensington Palace’ın yakın çevresi kısmen değişmeden kalmıştır.

Şık ve lüks Knightsbridge mağazaları, semtin varlıklı sakinlerine hitap eder. Bölgenin kuzeyindeki Hyde Park ve Victoria döneminde eğitim işlevi üstlenen müzeler, ziyaretçilerin şehrin bu bölümünden bekledikleri dinginliği ve görkemi sunacaktır.

 

NATUREL HİSTORY MUSEUM

İngiltere Londra South Kensington ve Kınıghtsbrıdge;

Cromwell Road üzerindedir. Bazı sergiler için giriş ücreti yoktur.
Katedrale benzeyen büyük müze binasının kendisi de bir başyapıttır. Her ne kadar, başlangıçta yani 1723 yılında bu müzenin eserleri, British Museum’da sergilenmiş olsa da, 1860 yılında, Sir Richard Owen: yeni bir binanın gerekliliği konusunda hükümeti ikna etmiştir. Güney Kensington’da seçilen site: daha önce bir kez “İngiltere’nin en çirkin binası” olarak seçilen ve 1862 yılında Uluslar arası Fuar için yapılan binadır.

Bu bina için yapılan tasarım yarışmasını: mimar Francis Fowke kazanmış ve onun tasarımı inşa edilmiştir. Ancak: 1865 yılında Fowke’nin aniden ölümü üzerine, genç bir mimar Alfred Waterhouse projenin tamamlanması için işbaşına getirilmiştir. Ama projede mimari stil değiştirilmiş, Rönesans Alman Romanesk tipi yeni güzel “Waterhouse Bina”sı: 18 Nisan 1881 tarihinde ziyarete açılmıştır. Kemer ve sütunların gizlediği, demir-çelik iskelet üzerine inşa edilen bina: hayvan ve bitki heykelleriyle dekore edilmiştir.

Dünyaca ünlü Waterhouse Binası: Londra şehrinde dönüm noktası olmuş bir sanat eseridir. Dev dış cephe: yüksek ve sivri kuleler ile yükselir. Yuvarlak kemerler ve büyük girişte: batı İskoçya’daki “Fingal Mağarası” bazalt sütunları betimlenmektedir. Bunun sonucunda ortaya çıkan eser: İngiltere’nin en çarpıcı örneklerinden birisidir. Binanın ikinci kat galerileri için, büyük bir merdiven ile yukarı çıkılır. Merkezi girişin etrafında iki taraflı simetrik plan vardır. Sokak cephesi: Kensington caddesi boyunca 680 metre uzanır.

Kuruluşundan itibaren “British Museum” bünyesinde bulunan müze: 1963 yılında bağımsızlığını kazanmıştır.

Doğa Tarihi Müzesinde, Dünyadaki Yaşam ve Dünyanın kendisi çok canlı bir şekilde anlatılmaktadır.

Yeni interaktif teknikler ve geleneksel sunuş biçimlerinin bir arada kullanıldığı sergiler, insan ırkının evrimi ya da gezegenimizi korumanın yolları gibi temel konuları ele alır.
Müzenin ansiklopedik daimi koleksiyonunda yaklaşık 70 milyon örnek bulunduğu söyleniyor. Bunlar arasında en eski ve önemli öğe ise: yaklaşık 4.6 milyar yaşında olduğu düşünülen “World Cottage” göktaşıdır.

Ayrıca: 1300 yılı civarında Londra kulesi civarında yaşadığı düşünülen “Barbary Aslan” kafatası ve daha 22 çok önemli nesne bulunmaktadır. Koleksiyondaki en değerli fosil: Amerika kökenli “Archeeopteryx” dir. Bir “dodo” iskeleti, aytaşı parçaları ve Darwin’in ilk kitap baskısı da burada görülmesini önereceğim nesnelerdir.

Müzenin ana bölümleri şunlardır

Central Hall

Heybetli büyük galeri, yapının ikinci katında bulunur ve büyük bir merdiven ile buraya çıkılır. Yukarıya kadar: cam ve çıplak demir görülür. Burada: bu amaçsız yapı malzemelerinin güzelliği gösterilmektedir.

Merkez Hall

Buranın karışık boyalı tavanında: bitki ve hayvan tasvirleri bulunur ve yüzden, yukarıya tavana bakmayı unutmayın. Yalnız “Kuzey Hall”: tavanı bitki resimleriyle kaplıdır ve 162 bireysel panel bulunmaktadır.

Terracotta fayans: bina içinde ve dışında dekorasyonu sağlamaktadır. Bunlar arasında: bitki ve hayvanların çok özel kabartma oymaları görülür. Dayanıklı malzeme olarak: devetüyü ve kobalt mavisi, pişmiş Victoria dönemi malzeme kullanılmıştır.

Galeri Rehberi

Müze 4 bölüme ayrılmıştır. Mavi Bölge, Yeşil Bölge, Kırmızı Bölge, Turuncu Bölge.

Diplodocus dinozorunun 26 metrelik iskeleti, Mavi Bölgenin ana salonunda öne çıkar. Kalan kısımda: insan biyolojisi, memeliler ve dinazorlar gibi konular işlenir. Buranın sağ tarafında, Korkunç Böcekler ve Ekoloji galerileri yer alır.
Evrimdeki yerimiz ve Mabzen-Kasa galerileri 1.kattadır.
Dünyaya bakış galerisindeki dev asansör, büyük bir yerküre maketi boyunca dolaşarak, Kırmızı Bölgede’ki “İçindeki Güç” ve “Dünyanın Hazinesi” galerilerine ulaşır.

Darwin Centre

Cam bir atriumdaki 8 katlı bir kozalak gibidir. Burada 20 milyon böcek ve bitki türünün yanı sıra bir araştırma merkezi de bulunuyor.

Dinazorlar

T.Rex: müzenin gerçek boyutlarda animatronik modellerinden birisidir. Bu büyük ve popüler galeri, dinozorun yırtıcı haykırışlarıyla yankılanır. Diğer sergilerde iskelet fosilleri ve dinozor yumurtaları görülebilir.

Korkunç Böcekler

On hayvan figüründen sekizi, eklembacaklılar familyasındandır. Böcekler, kabuklular, çıyanlar ve resimdeki tarantula gibi örümcekler.

Mahzen-Kaya

Müzenin bu bölümünde: Latrobe altın külçesi gibi, dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen değerli taşlar, kristaller, meteorlar ve metaller sergilenir.

Dünyaya Bakış

Bu harika galeride: sergilenen örnekler, taş duvarların içine yerleştirilmiştir. Kırmızı Bölgenin geri kalanına büyük bir yerküre maketi boyunca dolaşan asansörle ulaşabilirsiniz.

Kuşlar

Bu klasik serginin vitrinlerinde Victoria döneminden pek çok kuş türü bulunur. Soyu 1600’lerin ortasında tükenen Mauritius Adasına özgü “dodo” kuşunun bir maketi de buradadır.

Serpentine Gallery

Kensington Gdns.W2 adresindedir.
Çağdaş sanatçıların geçici sergilerine ev sahipliği yapan galeri: Kensington Gardens’ın güneydoğu köşesinde bulunur. Daha önce düzenlenen sergilerde Gilbert&George, Rachel Whiteread ve Felix Gonzales-Torres gibi sanatçılara yer verilmiştir. Muhteşem sergi mekanı, düzenlenen sergilerle uyumludur. Sergiler kimi zaman da parka yayılır. Kafenin bulunduğu yerde, her kaz bir mimari komisyon kurulur.

 

SCİENCE MUSEUM

İngiltere Londra South Kensington ve Kınıghtsbrıdge;

Exhibition Road üzerindedir. Müze: 2010 yılında, “En İyi Turizm Ödülleri” yarışmasında gümüş madalya kazanmıştır.

Bilim Müzesi: South Kensington Müzesinin bir parçası olarak 1857 yılında kurulmuş ve 1909 yılında bağımsızlığını kazanmıştır. 24 Haziran 1857 tarihinde Kraliçe Victoria tarafından açılan müzede: endüstriyel ve dekoratif sanatlar ve aynı zamanda hayvansal ürünler, gıda, eğitim cihazları ve yapı malzemeleri gibi birçok konuya ait nesneler kullanılmıştır.

Gemi modelleri ve deniz motorları koleksiyonu: 1864 yılında ilave edildi. Bilim koleksiyonları ise, 1862 yılında buraya taşındı. 1899 yılında Kraliçe Victoria yeni binaların temelini attı.

Günümüzde: müzenin tarihsel koleksiyonları, ilginç galerileri ve ilham verici sergileri ilgi çekmektedir. Bu galerilerde: yüzyıllardır süregelen bilimsel ve teknolojik gelişmeler, Bilim Müzesinin kapsamlı koleksiyonlarında gözler önüne serilir.

Buhar makinalarından uçak motorlarına, uzay araçlarından ilk mekanik bilgisayara kadar, burada pek çok şey bulacaksınız. Aynı zamanda, bilimin sosyal yaşama etkisini (keşiflerin ve icatların getirdiği değişiklikler) ve keşfetme sürecine de, Welcome Wing’de ( Hoş Geldiniz Kanadı); çeşitli etkileşimli sergiler, bir IMAX sineması, bir SimEx simülatörü ve bilimdeki son gelişmelere adanmış galeriler vardır. Özellikle: “Apollo 10” komuta modülü ve uçuş simülatörü ve başkaca birçok eğlenceli sergiler: 7 kata yayılmıştır.

Galeri Rehberi

Bilim Müzesi: 7 katta, balkonlara ve ara katlara yayılmıştır.
4.kata yayılan etkileşimli teknolojik sergileri ile müzenin batısındaki “Hoş Geldiniz Kanadı”na zemin kattan ve ana binanın 3.katından ulaşabilirsiniz.

Zemin katın büyük kısmında: Enerji Salonu, Uzay ve Modern Dünya Galerileri bulunur.
Yepyeni malzemeler ile “Hava ve Tarım Galerileri” 1.kattadır.

2.katta ise, “Gemicilik ve Matematik” gibi farklı konulara yer verilmiştir.
Uçuş, Sağlık Önemlidir ve Fırlatma Rampası galerileri: 3. kattadır.

Sadece asansörle erişilen 4. ve 5. katlar ise, “Tıp Tarihi Galeri”lerine ayrılmıştır.

Müzenin galerileri şunlardır

1. Uçuş
2. Tıp Sanatı ve Bilimi
3. Modern Dünya
4. Enerji Salonu
5. Hoş Geldiniz Kanadı (Welcome Wing)

Uçuş Galerisi

Eski uçuş makineleri, savaş uçakları ve uçak motorlarıyla dolu bu galeride, sergilenen eserler havada asılıdır.

Tıp Sanatı ve Bilimi Galerisi

Tıbbi geçmişin hazinelerine ait önemli bir koleksiyonu içermektedir. Burada, yılan sokmalarına karşı kullanılan ilaçlar saklandığı 17.yüzyıl İtalyan vazosu ilgi çekmektedir.

Enerji Salonu

Bu galeride, enerjinin hayatımızın her yönünü nasıl etkilediği anlatılır.

Welcome Wing

Burada: çağdaş bilim, tıp ve teknoloji alanındaki gelişmeler sergileniyor.

Launch Pad

Çocukların temel bilimsel ilkeleri keşfetmeleri için çok popüler bir hands-on galerisidir.

Hesaplama

Babbage’ın Difference Engine No.1’i (1832) hassas mühendisliğin mükemmel bir örneğidir. Bu otomatik hesap makinası, galerinin önemli eserlerinden biridir.

18.yüzyılda Bilim

Güneş sisteminin mekanik bir modeli olan bilimsel alet, bu galeride sergilenen birçok parçadan birisidir.

Gemi Mühendisliği

Navigasyon cihazlarının bulunduğu galeride 1676 yılında mimar Joannes Macarius tarafından yapılan denizcilik pusulası da görülebilir.

 

VİCTORİA AND ALBERT MUSEUM

İngiltere Londra South Kensington ve Kınıghtsbrıdge;

Cromwell Road adresindedir. Her gün saat: 10.00-22.00 arasında açıktır ve giriş ücretsizdir.
1852 yılında tasarım öğrencilerine ilham vermesi için kurulan Museum of Manufactures’ın adı 1899 yılında Kraliçe Victoria tarafından Prens Albert’in anısına değiştirilmiştir. Yeni Sackler Education Centre ve çeşitli galerilerdeki eserler gibi koleksiyonların bazıları yeniden düzenlenmektedir. Belli bir galerinin açık olup olmadığını öğrenmek için rezervasyon ofisini aramak gerekir.

Bu müze, erken Hıristiyanlık dinsel nesnelerinden modern mobilyalara kadar çeşitli eserleri içeren, dünyanın en geniş sanat ve tasarım koleksiyonlarından birini barındırır. Buradaki çağdaş ve tarihi sanat ve tasarım koleksiyonları rakipsizdir.

Bunların bölümleri : mimari, moda, fotoğraf, tiyatro ve performans, heykel, çağdaş tasarım, seramik, Asya sanat ve tasarımı, mobilya, tekstil, takı, metal işleri ve birçoklarıdır.

Öte yandan: çarpıcı koleksiyonda bulunanlar: Çin ve Kore seramikleri, cam, metal ve heykeller, kostümler, zırh, silah ve mobilyalar, Japon ve İslami eserler. Müzenin önem kazanan nesneleri arasında: 17.yüzyıldan kalma elbise koleksiyonu ilgi çekmektedir. 1632 yılında İngiltere’de yapılan ilk çatalı görebilirsiniz.

226.747 adet nesne bulunan kalıcı koleksiyon 154 galeriye yerleştirilmiştir ve bunlarda 18 büyük koleksiyon bulunur. Dört bölüm: Asya’ya ayrılmıştır. Bunlarda: mobilya, tekstil ve moda, heykel, metal işleri, seramik ve cam bulunur.
Her koleksiyon: kendi malzemelerine kapsamlı bir bakış sunar.

Galeri Rehberi

İngiltere Londra South Kensington ve Kınıghtsbrıdge;

V&G nin toplam 11 km uzunluğundaki sergileri 6 kata yayılmıştır. Müzede yaklaşık 154 farklı galeri bulunur. Ana katta (1.katta) Çin, Japon ve Güney Asya galerileriyle birlikte Moda Galerisi ve Cast Courts yer alır. İngiliz Galerileri ise 2. ve 4. katta görülebilir.

20.yüzyıl galerilerinin olduğu 3.katta gümüş ve demir eserler, resimler ve 20. yüzyılın tasarım çalışmaları sergilenir.

Cam sergisi de 4.kattadır.

Seramik galerileri 6.kattadır.

Henry Cole Kanadında Sackler Education Center, RIBA Mimari Çalışma Odaları ve Baskı ve Çizim Çalışma Odaları bulunur.

Koleksiyonları

V&A nın muazzam büyüklüğünü dikkate alarak, görmek istediğiniz eserleri ya da bölümleri kaçırmamak için ziyaretinizi önceden planlamanızı öneririm.

Ama müzede beklenmedik bir anda karşınıza çıkan eserler de ilgi çekici olabilir.

Bir zamanlar yemek odası olarak kullanılan (bunlardan birini, o zamanlar tanınmayan William Morris tasarlamıştır) bugün de eskisi gibi kafe olan No.11 ve 16’da görülmeye değerdir.
Fotoğraf galerisinde (38.a), 1856 yılından bugüne kadar uzanan 300.000 fotoğraf arasından seçilen ve sürekli değişen örnekler sergilenir.

İngiliz Galerileri

İngiltere Londra South Kensington ve Kınıghtsbrıdge;

2.kattan başlayan ve 4.katta devam eden bir dizi oda, görkemli İngiliz Galerilerine ayrılmıştır.
1500 ile 1900 yılları arasına tarihlenen tasarım ve dekoratif sanatları barındıran galerilerde; ülkenin kimsenin tanımadığı bir adadan “dünyanın atölyesi” haline gelmesi anlatılır.
Galerilerde, İngiliz yüksek tasarımının evrimi ve dünya çapında aldığı estetik ya da teknolojik etkiler sergilenir.

Harika kumaşlar, mobilyalar, giysiler, ev aletleri ülkenin yüksek sınıfının zevklerini ve yaşam biçimini yansıtır. En önemlileri arasında, II. James’in düğün kıyafeti, Melville House’tan getirilen süslemeli State Bed, çok iyi korunmuş dönem odaları ve Rokoko Norfolk House Music Room da sayılabilir.

Ziyaretçiler, Keşif Bölgelerinde (Discovery Areas), Tudor dönemine ait bir gömleği deneyerek ya da Victoria döneminden bir stereoskopdan 3 boyutlu görüntülere bakarak, geçmişi inceleyebilirler.

Çin, Japonya ve Güney Asya

Temmuz 2006 da açılan Jameel Galler of Islamic Art; seramikler, kumaşlar, halılar, metal, cam ve ahşap işleri gibi 400 den fazla parçadan oluşan önemli bir sergiyi barındırır.
Sergilenen eserler 8. ve 9.yüzyıl halifelik döneminden I.Dünya Savaşı öncesine kadar uzanan dönemi kapsar.

Suriye, Irak, İran, Türkiye ve Mısır’daki Ortadoğu sanatına dair örnekler No.42’de görülebilir. İncelikli kumaşlar ve seramikler, güzel sanatlarda ve dekorasyonda İslam etkisini yansıtır. Bir Çin ejderhasının omurgasını temsil eden parlak çelik yapı, Çin Galerisinde (No.44) öne çıkar. Tarihi MÖ.3000 yılından bugüne uzanır.

Mimari Galerisi

Bu galeride, Victoria & Albert ve Royal Institute of British Architects (RIBA) koleksiyonlarından derlenen, dünya çapında çizimler, maketler, fotoğraflar ve mimari eserleri içeren görülmeye değer sergilere yer verilir.
Galeri, dünyamıza şekil veren mimarlığı beş ana başlığa ayırarak inceler.

Art Of Architecture” 

Mimari tarzların tarihini ve dayandığı fikirleri araştırır. Burada: ait oldukları dönemlere göre guruplanmış Asya, İspanyol, İslam, Klasik, Gotik ve Modernist tarz gibi dünya kültürlerine ait yapıntı ve illüstrasyonlardan oluşan muhteşem bir koleksiyon sergilenir.
“Function of Building”:
Bir binanın tasarımı ve işlevinin yanı sıra, çevre şartları tarafından nasıl şekillendirildiğini inceler.

Architects and Architecture”

Bir binanın tasarımı sırasında yürütülen takım çalışmasını ve bunun yüzyıllar boyunca nasıl geliştirildiğini gösterir. Konuyu desteklemek için, çok çeşitli mimarların eskizleri, maketleri ve çizimleri kullanılmıştır.

Structures”

Alçak binalardan gökdelenlere kadar uzanan binaları yapabilmek için gerekli olan yapısal özelliklerin araştırılmasına ağırlık verir.

Building in Contex”

Bir binanın çevresiyle olan ilişkisini anlatırken, örnek olarak 1730 yılından bugüne kadar geçen süreçte, Londra’nın Trafalgar Meydanı’nı inceler.

20.Yüzyıl

1852 yılındaki kuruluşundan beri, çağdaş sanat ve tasarım örnekleri toplayan V&A nın iki galerisi 20.yüzyıla ayrılmıştır.
Sanat eserleri ve tasarımlar No.70-74 arasında görülebilir.
Mobilya tasarımındaki gelişmelerin yanı sıra, seramik, cam ve metal eşyalar ve radyolar ise 103’ten 106’ya kadar olan odalarda bulunan çalışma galerisinde görülebilir.
Sergilenenler arasında C.R.Mackintosh, Charles ve Ray Eames ve Marcel Breuer’in eserleri de bulunur.

Dokumalar ve Moda

Yüksek modanın 400 yılını kapsayan, No.40’taki Moda Galerisi; 18.yüzyıl saray giysileri ile Christian Dior, Alexander McQuenn gibi 20.yüzyıl modacıların kıyafetlerini sergiler.
Müzenin en büyük hazinelerinden biri olan, dört büyük Ortaçağ duvar halısı, Kat.3 deki No.94 de görülür.

Flanders’da yapılmalarına rağmen Devonshire Hunts olarak bilinen duvar halıları, üstündeki detaylar ve eski saray zamanlarının tasvirleriyle çok çarpıcıdır. Geniş kumaş koleksiyonu No.95-101 arasında sergilenir.

Müzenin Asya ve Ortadoğu halıları koleksiyonu haklı bir üne sahiptir.

Metal Ürünler

Bu guruptaki galeriler 3.kattadır.
Gümüş Galerilerinin Victoria döneminde yenilenmiş odalarında (No.65-69) 1400’lerden bugüne kadar uzanan 3500 parça sergilenir.

Silahlar ve zırhlılar, Avrupa metal işleri ile prinç ve bronz İslam eserleri 81, 82, 87, 88 ve 89 nolu odalardadır.

No.83-84 te, Kutsal Gümüş ve Vitray Pencere galerilerinde dini hazinelerden örnekler sergilenir. 113 ve 114.e nolu odalarda bulunan demir işleri galerilerinde sergilenen eserlerin en önemlisi Sir Gilbert Scott’un Hereford Panosudur.

1862 tarihli pano, Londra Evrensel Sergisinde ziyaretçilere sunulmuştur.
Pano V&A nın bugünü kadar yürüttüğü en büyük koruma projesi haline gelmiştir.
Gilbert Collection’un daha önce Somerset House’da bulunan altın ve gümüşleri ile mikro-mozaik ve altın kutuları 2009 yılında buraya taşınarak sergilenmeye başlamıştır.

Cam ve Seramik

Camın 2000 yıllık geçmişinin örnekleri 4.kattaki galerilerde görülebilir. Bunların arasında, Avrupa’daki fabrikalardan gelme porselenler ve No.131. deki cam sanatçısı Danny Lane’in merdiven tırabzanı görülmeye değerdir.
Uluslar arası çağdaş cam sanatının diğer örnekleri bu odanın yanında No.129 da da görülebilir.
Müze, dünyanın en büyük ve kapsamlı seramik koleksiyonuna sahiptir. Giriş galerisinde, dünya çapında seramik sanatının tarihi ve gelişimi incelenir.

Büyük Ware Yatağı

1590’larda meşe ağacından yapılan, işlemeler ve resimlerle dekore edilen Büyük Ware Yatağı, 3.6x3b6 metre boyutlarında ve 2.6 metre yüksekliğindedir.
V&A daki en ünlü mobilya budur. İnce oymalarla bezenmiş yatak, İngiliz ağaç işçiliğinin güzel bir örneğidir. Yatağın adı: Londra’nın kuzeyine bir günlük uzaklıkta olan Hertfordshire’da hanlarıyla ünlü Ware şehrinden gelir. Büyük yatağın aşırıya varan ölçüleri zaten ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Ama hiç kuşkusuz, Shakespeare’in “Onikinci Gece” (1601) oyununda ondan söz etmesi gösterilen ilgide büyük bir artış yaratmıştır.

 

BROMPTON ORATORY

İngiltere Londra South Kensington ve Kınıghtsbrıdge;

Brompton Road adresindedir. Londra şehrinin ikici büyük Katolik kilisesidir. Tam adı “St Philip Neri Oratory” dur. Westminster Katedrali inşa edilmeden önce, burası, Londra’nın en büyük Katolik kilisesiydi.

Frederick William Faber (1814-1863) ; Charing Cross’ta bir Londra cemaati kurmuştur. Bu topluluk, o zamanlar şehrin uzak bir mahallesi olan Brompton’a taşındı. İkisi de Anglikan mezhebinden ayrılarak Katolikliğe dönen “Newman” ve “Faber” büyük şehirlerde yeminsiz yaşayan laik rahiplerden bir topluluk kuran “Aziz Philip Neri”yi örnek almışlardı. Bunlar: cemaat için bir kilise yaptırmaya karar verirler ve bir proje yarışması açılır. Yapılacak kilise: cemaatin küçük bir kilisesi olacaktır.

Yarışmaya: 29 yaşında ve Katolikliğe dönenlerden biri olan mimar “Herbert Gribble” de katılır ve yarışmayı kazanır.

Gribble: kilise için bir İtalyan tasarımı seçer. İtalyan Barok tarzındaki kilise, Roma şehrindeki “Gesu kilisesinin tam bir kopyasıdır ve yapımında bazı gerçek İtalyan malzemeler kullanılmıştır.

Kilise: 1884 yılında; İngiliz Katolik canlanmasının göz alıcı bir anıtı olarak açılmıştır ve ilk kardinal: kilisenin yapımında pay sahibi “John Henry Newman” olmuştur.

İç mekandaki, göz alıcı hazineler: binanın yapımından önceki tarihlere aittir ve başka kiliselerden satın alınmıştır. 12 havariyi temsil eden dev mermer heykel: İtalya’daki Siena katedralinden satın alınmıştır. Bu heykeller: 17.yüzyılda heykeltıraş Giuseppe Mazzuoli tarafından yapılmıştır. Kilisenin sunağı ise, 18. yüzyıl yapımıdır ve Belçika’da Rochefort şehrindeki “St Wilfrid Şapeli”nden satın alınmıştır.

Göz alıcı: Bakire Meryem Altarı; Brescia şehrindeki “Dominiken kilisesi” için 693 yılında yapılmıştır.

Bina: mermer sütunlar ve Londra silüetini süsleyen, güzel bir 15 metrelik tonozlu kubbeye sahiptir. Ön cephe ve görkemli kubbe süslü ve renkli tavana sahiptir, ancak: 1890 yılında eklenmiştir. İç mekanda: takip eden süreçte yavaş yavaş zenginleştirilmiştir.

Bu küçük kilise, muhteşem müzik geleneğiyle her zaman ilgi odağı olmuştur. Aynı anda 3000 kişinin ibadet edebileceği söylenmektedir. Burayı ziyaret etmek isterseniz, uygun giysilerinizin olması gerekir.

Kilisenin geçmişinde, burada yapılan ünlülerin düğünleri görülmektedir. Örneğin: ünlü İngiliz gerilim film yapımcısı Alfred Hitchcock düğünü burada yapılmıştır.

 

RMC-ROYAL COLLAGE OF MUSİC

İngiltere Londra South Kensington ve Kınıghtsbrıdge;

Prince Consort Road adresindedir. Burası: tüm dünyada yetenekli müzisyenlerin eğitim için dünyanın en büyük konservatuarlarından birisidir. Merkez: dünyanın en büyük müzik şehirlerinden olan Londra’nın kültür merkezinde “Royal Albert Hall” karşısındadır.
Galler Prensi (daha sonra Kral Edward VII) tarafından 1882 yılında kurulan RCM: müzik hayatındaki birçok İngiliz ve uluslar arası isimlerin burada eğitilmesini sağlamıştır.

Bunlar arasında öne çıkanlar: Leopold Stokowski, Sir Colin Davis ve Sir Norrington, Natalie Clein, James Galway sayılabilir. Okulun bulunduğu küçük kuleli Gotik saray: 1894 yılı yapımıdır. Tasarım ise “Sir Arthur Blomfield”e attir. Her ne kadar Galler Prensi tarafından kurulduğu belirtilse de, okulun asıl kurucusu: ünlü “Müzik Sözlüğü”nü de yazan “George Grove” dir.

Evet: günümüzde burası, bizzat Kraliçe Elizabeth himayesinde faaliyetlerini sürdürmektedir.
Günümüzde burada 60’dan fazla ülkeden gelen 750 öğrenci: lisans, yüksek lisans veya doktora düzeyinde eğitim almaktadırlar.

RCM profesörleri, kendi sanatsal potansiyellerini, her kuşağın yetenekli öğrencilerine aktarmaktadırlar. Bu ikonik binada: konser salonu, opera tiyatrosu, state of the art stüdyoları, kütüphane ve müze bulunmaktadır.

 

Müzik Aletleri Müzesi

Müzede: 15.yüzyıldan kalma müzikhal hazineleri doludur ve Cuma-Salı günleri arasında, saat: 11.30-16.30 arasında açıktır. Daimi koleksiyonda: 1000 parça nesne bulunduğu söyleniyor. Bunlar arasında bulunanlar: telli klavye alet, contrabassophon, viyol, artı trombon.

Ayrıca: Haydn, Boyce ve Farinelli resimleri, el yazmaları, fotoğraflar, mektuplar ve önemli portreler bulunur. Açık bulunduğu saatleri yakalayıp müzeye girebilirseniz, içeride: eski zamanlardan kalma ve dünyanın pek çok yerinden getirilmiş müzik aletlerini bir arada görebilirsiniz. Hatta; sergilenen bazı enstrümanlar: Handel ve Haydn gibi büyük müzisyenler tarafından kullanılmıştır.

 

ROYAL ALBERT HALL

İngiltere Londra South Kensington ve Kınıghtsbrıdge;

Kensington Gore.SW7 adresindedir. Hyde Park üzerine bakan, Güney Kensington’da yer almaktadır.

South Kensington Dükü Prens Albert’in arazisi üzerine; Mühendis Francis Fowk’un tasarladığı konser salonu Mart 1871 yılında tamamlanmış (inşaat temeli Kraliçe Victoria tarafından 1867 yılında atılmıştır) ve günümüze kadar sürekli kullanımda olmuştur. İnşaat bitmeden Albert ölmüş ve onun anısına buraya “Royal Albert Hall” ismi verilmiştir.

İlk yapıldığında: yalnızca konserler için değil sanat sergileri için kullanılan çok yönlü bir yapı olması amaçlanmıştır. Hatta: 30.000 kişilik olması düşünülmesine rağmen, özgün maliyeti düşürmek için yaklaşık 7.000 seyirci kapasiteli olarak yapılmıştır.

Tasarımda ise “Roma” amfiteatrları örnek alınmıştır. Bu nedenle Victoria dönemine özgü yapılarla karşılaştırıldığında daha ağırbaşlıdır. Kırmızı tuğla dış cephesindeki tek gösterişli öğe, bilim ve sanatın zaferini simgeleyen küçük bir frizdir.

Hall kalbi: 219 metre uzunluğunda ve 185 metre genişliğindeki “oditoryum”dan oluşmaktadır. Burası: ferforje kirişleri olan bir cam kubbe ile örtülmüştür. 1933 yılında ise, yapıda modifiye ve genişletme çalışmaları yapılmıştır.

Salon çoğu zaman klasik müzik konserlerine (Proms) ev sahipliği yapsa da (ilki 1919 yılında düzenlenen) boks maçlarına, konferanslara, rock konserlerine ve komedi gösterilerine kadar pek çok sosyal etkinliğe de ev sahipliği yapar.

Wagner, Verdi ve Elgar: kendi eserlerinin ilk İngiltere performanslarını burada sergilemişlerdir. Popüler müzik sanatçılarının bir çoğu (Frans Sinatra, Liza Mineli, Jimi Hendrix, The Beatles, Led Zeppelin, Eric Clapton, Sting, Elton John gibi) burada konserler vermişlerdir. Ülkemiz adına da bazı sanatçılarımız (örnek Sezen Aksu) burada konserler vermişlerdir.

Öte yandan, boks efsanesi Muhammed Ali, tenisçi John McEnroe ve Japon Sumo güreşleri ve ayrıca birçok kadın ve erkek sporcu: Hall izleyicilerine heyecan yaratmışlardır.

 

ROYAL COLLEGE OF ART

İngiltere Londra South Kensington ve Kınıghtsbrıdge;

Kensington Gore. SW7 adresindedir.
Sir Hugh Casson’un eseri olan bu bina (1973), çevresindeki Victoria tarzı yapılarla tam bir zıtlık yaratır. Ön cephesi ağırlıklı olarak camdan yapılmıştır.

Tasarım ve uygulamalı sanat okulu olarak 1837 yılında kurulan okul, David Hockney, Peter Blake ve Eduardo Paolozzi’nin 1950 ve 1960’larda burada bulunduğu modern sanatıyla öne çıkmıştır. Okul 1851 yılındaki büyük serginin ardından, Güney Kensington’daki yeni yerine taşınmıştır. 1896 yılında ise ismi “Kraliyet Sanat Koleji” olmuştur. 1967 yılında kolej; üniversite statüsü kazanmıştır.

Günümüzde burası: 6 okul ve 24 program ile sanat ve tasarım dünyasında, dünyanın en etkili kurumlarından birisidir. Sanat, tasarım, iletişim ve beşeri bilimlerde uygulamalı eğitim verilmektedir.

Genç tasarımcılar, sanatçılar ve iletişimciler, burada yoğun olarak bulunurlar. Burada halen yaklaşık 800 lisansüstü öğrenci ve 120 öğretim elemanı bulunuyor. Önemli mezunları arasında: David Hockney, Tracey Emin ve Xavier, Sir James Dyson ve Thomas Heatherwick bulunur.

 

ALBERT MEMORİAL

İngiltere Londra South Kensington ve Kınıghtsbrıdge;

Royal Albert Hall karşısında, Albert Memorial Yolu üzerinde, Kensington Gardens denilen yerdedir.

George Gilbert Scott tarafından tasarlanan anıt: Londra şehrinin en süslü anıtlarından birisidir.
Anıt: 1876 yılında açılmıştır. Bir Alman prensi olan Albert: Kraliçe Victoria’nın kocasıdır.

Kendisi: Coburg Dükü’nün ikinci oğlu olarak Almanya’da doğmuştur. 1840 yılında ise, Büyük Britanya tahtı miras kalan, kuzeni Victoria ile evlenmiştir. Kraliçe Victoria ile olan 21 yıllık evliliklerinden 9 çocukları olmuştur.

Anıtın yapılma nedeni: 42 yaşında “tifo” dan ölen Prens Albert’in ölümü anısınadır ve ölümünden 15 yıl sonra tamamlanmıştır.

Anıt: 13.yüzyıl “Eleanor Haçları” ve “Edinburg” ve “Manchester” tarzı heykellerden etkilenilerek, yüksek Victoria gotik tarzında yapılmıştır. Anıtta: Prens Albert: 1851 yılında Hyde Park’ta düzenlenen ve çok emek verdiği “Büyük Sergi”nin kataloğunu tutarken betimlenmiştir.

1851 yılında Hyde Park’ta düzenlenen “Tüm Milletler Sanayi Dünya Büyük Sergisi”ne büyük destek vermiş ve muazzam bir başarı elde edilmiştir. Albert: bu sergiyle ve serginin yücelttiği bilimsel gelişmelerle özdeşleşmiş bir kişiydi.

Bu sergi: İngiltere nüfusunun üçte biri olan 6 milyon İngiliz tarafından gezilmiştir. Serginin kapanmasının ardından, Albert, daha büyük bir proje için çalışmaya başladı. Kendisi: bilim ve kültürü tanıtan, kalıcı bir ulusal sergi oluşturmak için çabaladı.

Bu düşünce ile birlikte: Hyde Park yakınlarındaki geniş bir bulvar boyunca: müzeler, konser salonları ve akademiler inşa edilecekti. “Albertopolis” olarak isimlendirilen bu büyük proje: Albert 1861 yılında tifodan ölünde durgunluğa girse de, 19. yüzyılın sonuna kadar bazı projeler tamamlandı ki, bunlar arasında bulunanlar: Royal Albert Hall, Kraliyet Sanat Kolejli, Doğal Tarih Müzesi, Victoria&Albert Müzesi.

Anıt

Kraliçe Victoria tarafından yaptırılan anıt: 1851 yılında serginin düzenlendiği yere yakın dikildi. 53 metre yüksekliğinde anıt: Sir George Gilbert Scott tarafından: bir neo-gotik tasarım olarak 1864-1976 tarihleri arasında yapıldı.

Anıt: Ortaçağdan kalma bir haç ın üzerine oturtulmuştur. Anıtta: Albert’in 4 metre yüksekliğindeki altın heykeli: 1851 yılı Büyük Sergisi Kataloğunu tutarken, bir doruk altında oturur olarak betimlenmiştir.

Doruk: büyük bir friz ile birlikte, bir kaide üzerindedir.
Bütün anıtın tabanı çevreleyen bu kaide üzerinde: Parmassus firiz sanatı kullanılarak yapılan: ünlü ressamlar, şairler, heykeltıraşlar, müzisyenler ve mimarlar gösterilir. Bu firizde: 178 tane zarif oyma figür görülür.

Mermer anıtın her köşesinde: Avrupa, Asya, Afrika ve Amerika’yı temsil eden heykel gurupları görülür. Daha yukarıda ise: üretim, ticaret, tarım ve mühendisliği temsil eden rakamlar vardır. En yukarıda ise, melekleri ve erdemlerini temsil eden yaldızlı bronz heykeller görülür.

Anıt: 1914 yılında Alman zeplin bombardımanından korunmak için “karartılmış” tır. 1994 ve 1998 yılları arasında çürüyen anıt: restore edilmiş ve Albert’in heykeli yeniden yaldızlanmış ve Kraliçe Elizabeth II tarafından törenle açılmıştır.

Burayı gezmek isterseniz, rehberli turlar: 45-50 dakika sürüyor. Bu turda: özellikle biraz önce sözünü ettiğim firizler ilginizi çekebilir. Rehberli turlar 7 paund.

 

SERPENTİNE GALLERY

Kensington Gardens Royal Park merkezinde, Serpentine gölünün her iki tarafında bulunan iki galeriden oluşur

Serpentine Gallery ve Zaha Hadid Architects: yıl boyunca tasarım, sanat ve mimarlık dalında dünyaca ünlü sergilere ev sahipliği yapmaktadır. Giriş ücretsizdir, Salı-Pazar günleri arasında saat: 10.00-18.00 arasında ziyarete açıktır.

Galeri, çağdaş sanatçıların geçici sergilerine ve sahipliği yapar.

Daha önce düzenlenen sergilerde Gilbert & George, Rachel Whiteread ve Felix Gonzales-Torres gibi sanatçılara yer verilmiştir.

Muhteşem sergi mekanı, düzenlenen sergilerle uyumludur. Sergiler kimi zaman parka da yayılmaktadır. Her yaz geçici bir pavyonun yapımı için ünlü bir mimar görevlendirilir ve bu pavyonda kafe bulunur. Özellikle, ilginç bir yapı burada ilgi çekmektedir. Şilili mimar 48 yaşındaki Smiljan Radiç tarafından tasarlanan bu yapı: 2014 yılı için hazırlanmış ve çimler üzerinde görülebilir.

Kendisi 2014 yılının Tasarımcısı seçilmiştir. Onun tasarımı: beyaz fiberglas bir saydam kubbeli yapıdır, tüm kabuk yüzer hissi verir, büyük kayalar yatak görevi yapmaktadır. Geceleri saydam fiberglas yapı nedeniyle, kabul yeşil şeffaflık nedeniyle, sarı ışıkla aydınlatılmakta ve yoldan geçenlerin dikkatini çekmektedir.

Bu aradan: geçen yıl ki pavyondan söz etmek istiyorum. Geçen yılki pavyon: “Japon mimar Sou Fujimoto” tarafından tasarlanmış, çelik direklerden yapılan bir kafes, bir bulut gibi görünmektedir. Bu tasarım, 2013 yılında 200.000 kişi tarafından ziyaret edilmiştir.

Evet, galeriyi ziyaret ederseniz, bu tuhaf yapıyı mutlaka görmelisiniz.

 

KENSİNGTON PALACE

Kensington Palace Gdns adresindedir.
III. William ve karısı Mary 1689 yılında tahta çıktıklarında, 1605 yılından kalma bu malikhaneyi yani “Nottingham Earl”i satın alarak bir krallık sarayına dönüştürülmesi için Christopher Wren’i görevlendirmişlerdir. Ancak: Mary aniden öldü ve yapı 1694 yılında durma noktasına geldi. Birkaç yıl sonra William projenin yeniden yürütülmesini istedi ve “Kral’ın Galeri”si tamamlandı.

Wren: kral ve kraliçe için ayrı suitler tasarlamıştır. Mary’nin hayvanları sevmesi nedeniyle: onun galerisinde köpükler için yapılmış küçük kırmızı bir yatak ve pencerelerin her birinde asılı kuş kafesleri görülebilir. Kendisi sarayın tüm odalarında, büyük bir seramik koleksiyonunun parçalarını dekorasyonda kullanmıştır.

William ölünce, Mary’nin kız kardeşi “Anne” tahta çıkmıştır. 1707 yılında, İngiltere ve İskoçya tek bir krallık yani “Birlik Yasası” nı hazırlatması ile bilinir. Kocası astım hastası olduğu için zamanının büyük bölümü, bu sarayda geçirdiler. 1708 yılında aşırı yemekten kaynaklanan beyin kanamasından öldü.

Takip eden süreçte de saray kraliyet ailesi mensupları tarafından kullanıldı. 20 Haziran 1837 tarihinde saat: /5.00 de yatağından kaldırılan Victoria: amcası William IV ün ölümü üzerine 18 yaşında kraliçe ilan edildi ve 64 yıllık saltanatı burada başladı. Kendisi 1819 yılında Kuzey Drawing Room olarak bilinen salonda doğdu.

Son olarak Prenses Diana’nın 1997 yılındaki ölümünün ardından yas tutan halk, sarayın güney kapısını çiçek buketleriyle doldurmuştur.

12 milyon paunluk yenileme çalışmaları nedeniyle sarayın bazı bölümleri ziyarete kapatılmış ve 2012 yılında olimpiyatlar ve kraliçenin tahta çıkışının 60.yılı kutlamalarında açılmıştır. Devlet salonlarındaki sergilerin yanı sıra, ziyaretçiler şimdi Enchanted Palace’ı da keşfedebilirler.

Bu gizemli sarayda eskiden burada yaşamış 7 prenses gibi saray sakinlerinin hikayeleri modern sanat ve moda üzerinden anlatılır.

Bu geniş sarayın yarısı kraliyet daireleri olarak kullanılmaktadır. Günümüzde: Kensington Dükü ve Düşesi, Gloucester Dükü ve Düşesi, Kent Prens ve Prensesi ofisleri buradadır.

18.yüzyıl devlet salonlarının bulunduğu diğer yarısı ise halkın ziyaretine açıktır. Burayı ziyaret ederseniz, özellikle Kral’ın State Apartman girişindeki “merdivenler” ilgi çekmektedir. Ayrıca: Kraliyet Tören Elbise Koleksiyonu da burada ilgi çeken nesneler arasındadır.

 

Kralın Merdivenleri

Kralın merdivenlerinin duvarları: William Kent tarafından, Kral George I döneminde canlı bir eğlence için boyanmıştır. Boyanan bu bölüm: 18.yüzyıla ait canlı bir görüntü yansıtmaktadır. Resim: 1724 yılında Kent tarafından tamamlanan ve Christopher Wren tarafından yapılan ahşap panelle değiştirildi. Resimde, Kent, kendisini de resmetmiştir. (kahverengi başlık giyen, elinde palet tutan bir sanatçı olarak görülür)

 

Kralın Devlet Apartments Odaları

Kralın merdivenlerini çıkınca: Kral’ın devlet apartmens bölümünü oluşturan odaların ilk bölümüne ulaşılır. Presence odasında: George II’nin oğlu Frederick’e ait yaldızlı bir koltuk ilgi çekmektedir ki, bu koltuk tahta benzer. Buranın “Has Oda”sı: Kraliçe Caroline’nin favori eğlence mekanlarından biri olmuştur. Burada: 1723 yılına tarihlenen halılar ve William Kent tarafından boyanan muhteşem tavanı mutlaka görmelisiniz.

Kral’ın “Driwing Room” sarayın tüm gücünün ifade edildiği yerdir. “Kral Gallery” denen yer: William III’ün küçük yeğeni ile askerlerle oynadığı ve 1702 yılında ölümüne yol açan üşütme olayının gerçekleştiği yerdir.

Devlet Apartments bölümünde: George II ve eşi Kraliçe Caroline ait büstler bulunmaktadır. Bunlar: 1738 ve 1739 yıllarında Michael Rysbrack tarafından yapılmıştır.

 

Kralın Galerisi

Kralın galerisi, 1727 tarihinde Kral George I için dekore edilmiştir. Onun doğu ucunda: at sırtında Charles I’in Van Dyck tarafından yapılan portresi görülmektedir. Şöminenin üzerine yerleştirilmiş halka: rüzgarın hangi yönden estiğini gösterir ve çatıdaki bir rüzgar pervanesine bağlıdır. Kral William III tarafından hazırlanan bu düzenek günümüzde de inanılmaz biçimde çalışmaya devam etmektedir.

 

Kraliçenin Devlet Apartments

Bu şirin özel odalar: Kraliçe Mary II tarafından kullanılmıştır. Kraliçenin galerisinde: Türk halıları, işlemeli ve oryantal porselenler görülmektedir. Çünkü, kraliçe porselenlere tutkundu ve Çin’den gelen porselen parçaları özellikle “Drawing Room” da doludur. Bu bölümde: ayrıca kraliçenin yatak odası ve yemek odası bulunmaktadır.

 

Bahçeler

Sarayın bahçeleri: son olarak 1908 yılında dizayn edilmiştir. Günümüzde bahçe en güzel halini: Ekim-Nisan arasındaki dönemde almaktadır. Yaz aylarında sardunyalar ve begonyalar, ilkbaharda laleler ve hercai menekşeler ilgi çekmektedir.

 

KENSİNGTON GARDENS

W8-10E-4 adresindedir.

Eskiden Kensington Sarayına ait olan arazi, 1841 yılında halka açık bir park haline getirilmiştir. Bahçenin ilk oluşumu 1704 yılında Christopher Wren’e dayanmaktadır.

Burada 242 dönümlük arazi içinde bulunanlar: Kensington Sarayı, İtalyan Bahçeleri, Albert Memorial, Peter Pan Heykeli ve Serpentine Galeri. Küçük bir bölümde oluşturulan bahçe Galler Prensesi Diana’ya adanmıştır.

Muhteşem ağaçları ve süs çiçekleri bulunan buraya “Wales Memorial Playground Diana” ismi verilmiştir. Her yıl 750.000 den fazla çocuk burada ücretsiz oyunlar oynamaktadırlar.

 

Peter Pan Heykeli

J.M.Barrie’nin büyümeyen çocuğu, üstündeki sütuna tutunmuş, bronz perilerle hayvanlara kaval çalan “Peter Pan”ın Sir George Frampton tarafından yapılan heykeliyle (1912) başlayan bahçelerin büyüleyici bir havası vardır. Çevresinde: ebeveynlerin, dadıların ve çocukların eksik olmadığı heykel: şair Percy Bysshe Shelley’in eşi Harriet’in 1816 yılında intihar ettiği Serpentine’ın batı kıyısına yakındır.

Kensington Gardens Albert Memorial

Londra’nın en süslü eserlerinden birisidir. 1861 yılında tifo’dan ölen Prens Albert’in ölümü anısına dikilmiştir. (Yukarıda bu anıt hakkında ayrıntılı bilgi verdim)

 

İtalyan Bahçeleri

Lancaster kapısı yakınında, kuzey tarafta bulunur ve burada 150 yıllık süs bitkileri görülür. Burası: Kraliçe Victoria tarafından, eşi Prens Albert için oluşturulmuştur.

 

Henr Moore Arch

Burası 1980 yılında sanatçı Henry Moore tarafından yapılmış, 6 metre yüksekliğinde, Roman traverten heykeldir.

Speke Anıtı

John Hanning Speke: Victoria gölü ve Nil nehrinin kaynağını keşfetti ve bu kırmızı granit heykel onun anısına yapılmıştır.

 

George Frederick Watts’ın 1907 yılında yaptığı: Sir Cecil Rhodes’in at sırtında, bronz heykeli: “Fiziksel Enerji” adını taşır ve parkın güney yönünde bulunur.

1735 yılında William Kent’in tasarladığı sayfiye evi ile Serpentine Galeri yakınlarındadır.

Günümüzde, güzel havalarda: bahçe güneşlenmek ve piknik yapmak için şehrin en popüler yerlerinden birisidir. Ayrıca yürüyüş yolları, yürüyüş yapmak isteyenler ve koşucular tarafından tercih edilir.

 

HYDE PARK

W2 adresindedir. Park alanı: 350 dönümü kapsar ve Serpentine gölü, Speakers Corner ve Galler Princes Diana Memorial Çeşmesi bulunmaktadır. Park alanında yapılabilen aktiviteler ise şunlardır: kürek, yüzme, bisiklet, tenis ve binicilik.

Hyde Park bir zamanlar Westminster Abbey’ye dahildi. 1536 yılındaki Manastırların Kapatılması sırasında VIII Henry’nin el koyduğu alan kraliyet parkına dönüştürüldü.

Kral Henry VIII, burada geyik ve yaban domuzu av partileri düzenlemişti. I.James’in 17. yüzyılın başında halka açmasıyla kentin açık alanlarından biri haline geldi. 1665 yılında, Büyük veba salgınında, Londra’dan kaçan birçok insan, bu park alanına sığınmıştır. 17.yüzyıl sonunda,

Kral William III: Kensington Sarayına taşınınca, park alanı halka açılmıştır. Takip eden süreçte: Hyde Park: milli kutlamalar için bir mekan oldu. 1814 yılında Prens Regent, 1851 yılında Kraliçe Victoria: burada büyük sergiler düzenlediler.

Ziyaretçilerin yüzebilecekleri ve kürek çekebilecekleri yapay bir göl olan Serpentine, II. George’un kraliçesi Caroline’ın 1730 yılında Westbourne Nehri’ne bent yaptırmasıyla oluşturulmuştu.

Park: zamanla, düello ve at yarışlarının yapıldığı, siyasal gösterilerin, konserlerin ve geçitlerin düzenlendiği bir yer haline geldi. 1851 sergisi de cam bir saray içinde burada düzenlenmişti. Hatta: ünlü İtalyan tenor Pavarotti: burada geniş kitlelere konserler vermiştir.

Prenses Diana’nın anısına yapılan çeşme, Serpentine’ın güneyindedir. 2012 Olimpiyatlarında triatlon ve maraton yüzme yarışları Hyde Park’ta yapılmıştır.

 

Speker’s Corner

Hyde Park.W2 adresindedir. Park Lane ve Cumberland Kapısı karşısında, Marble Arc tüp köşesindedir.

Hazırlanan bir yasayla (1872) her vatandaşın istediği bir konu hakkında dinleyicilere konuşma yapabilmesine imkan tanınmıştır.

O tarihten sonra Hyde Park’ın “Konuşmacı Köşesi”: yeni yetme hatiplerin ve her kesimden tuhaf insanın uğrağı olmuştur.

Bir Pazar gününü burada geçirmek zevkli olabilir. Marjinal guruplardan ya da tek üyeli siyasi partilerden konuşmacılar, fikirlerini yüksek sesle dile getirerek insanlığa doğru yolu göstermeye çalışırlar.

Dinleyicilerde sorularıyla onları sıkıştırmaktan geri kalmazlar.

Marble Arch-Mermer Kemer

Park Lane.W1 adresindedir. Oxford Street ve Park Lane kesişimindedir.
Oxford Street ve Park Lane’in buluştuğu yerde, trafikle çevrili bir adada izole edilmiş bu anıtsal kemer, orijinal olarak; John Nash tarafından 1872 yılında Backingham Sarayının ana girişi olarak tasarlamıştır.

Ancak büyük arabalar altından geçemeyince kemer 1851 yılında bu günkü yerine taşınmıştır. Konstantin’in antik Roma zafer kemerinden ilham alınmış olan bu yapı, bir zamanlar polis istasyonu olarak hizmet vermiş olsa da, günümüzde bir amaç için kullanılmamaktadır.

Bir zamanlar, burada bulunan polis memurları: yakınlardaki Hyde Park’da bulunan “Speaker’s Corner” da bulunan “Konuşmacı Kişi” yi izleyebiliyorlardı. Burası: herkesin istediği her şeyi söyleyebildiği bir yer olarak bilinir.

Kemer, bugün sadece kraliyet ailesi ile kraliyet topçu birliklerinin burayı kullanmasına izin verilmektedir.

Kemer 1783 yılına kadar, şehrin en ünlü suçlularının kana susamış bir kalabalık önünde asıldığı eski Tyburn darağaçlarının (bir plakayla belirtilmiştir) arazisi üzerindedir.

HARRODS

Knightsbridge Street.SW1 adresindedir.
Londra’nın ünlü çok katlı mağazasının tarihi, Henry Charles Harrod’un Brompton Road’a yakın bir yere 1849 yılında açtığı küçük bir dükkanla başlamıştır. Mağaza, ucuz olmaktan çok kalitesiyle beğenilen malları ve kusursuz hizmetiyle kısa sürede büyümüştür.

Bu alışveriş merkezi: şort, göbeği açıkta bırakan bluz, parmak arası terlik, yırtık pırtık kotlar ya da sırt çantaları görebileceğiniz bir yer değildir. Harrods’ın kapı görevlileri içeri giren müşterilerin bile belli bir estetik beğeniyi yansıtması gereğine kanidirler.

Dünya çapında ünlü mağaza, 1849 yılında küçük bir dükkan olarak hayata atılmıştı. Bugünkü pişmiş toprak bina 1905 yılında inşa edilmiştir. 11.500 lambayla aydınlatılan mağaza, akşamları görülmeye değer bir manzara sunar. 300’ü aşkın satış bölümünün içinde, güzel seramiklerle dekore edilmiş gıda reyonuna mutlaka uğrayın.

İçeri girerken kat planı broşürü alabilirsiniz. Antik Mısır temalı ana dekorasyonun alt bölümünde

Galler PrensesiDiana ile Dodi Al Fayed’e adanmış anıt dikkate değer.

Harrod’s da bir çay kutusundan gerçek bir file kadar hemen her şeyin bulunduğu iddia edilir. Bu iddia tam anlamıyla gerçeği yansıtmasa da, malların çeşitliliği hala dillere destandır.