Uçuş ve otel fiyatlarının ucuz olması nedeniyle, son yıllarda turizm sektöründe yıldızı hızla yükselen Tanzanya, turistik açıdan ve doğal güzellikler açısından ilgi çeken bir yer olarak popüler oldu.
Tanzanya ülkesine gideceklerin ilk bilmesi gereken ki, her an, her yerde kullanacağınız bir deyim “Jambo” yani “merhaba”
Ülkenin ismi: 1964 yılında birleşen “Tanganika” ve “Zangibar” ülkelerinin isimlerinin ilk hecelerinden oluşturulmuş ve “Tanzanya” ismini almıştır. Tanganika ana karada, Zangibar ise ana kara yakınlarındaki adadır. Birleşme olmasına rağmen Zangibar, kendi iç işlerinde bağımsızdır ve kendilerine ait bir hükümet tarafından yönetilirler.
Ülke, Afrika kıt’asının orta doğu bölümünde bulunmaktadır. Yüzölçümünün büyüklüğü açısından, dünyanın en büyük 31’nci ülkesidir. Sınırlarının toplam uzunluğu 3402 km. dir. Nüfusu, 46 milyon kişidir. Kişi başına düşen milli gelir: 523 dolardır.
Ülkenin doğusunda ise, Hint Okyanusu kıyıları yer alır. Ülkenin kuzeydoğusu ise, genellikle dağlıktır. Özellikle: Afrika’nın en yüksek noktası olan “Kilimanjaro” dağı önem kazanır. Kuzey ve batıda ise, genellikle büyük göller yer alır. Bunlar arasında, yine Afrika’nın en büyük gölü olan “Victoria gölü” bulunur. Yine Afrika’nın en derin gölü olan “Tanganika gölü” burada bulunmaktadır.
Ülkenin başkenti “Dodoma” şehridir. (nüfus 1.700.000 kişidir.) Ancak: bağımsızlık öncesine kadar, ülkenin başkenti, doğuda kıyıda bulunan “Darüsselam” şehriydi. (nüfus: 2.500.000 kişidir.)
Günümüzde, başkent değişmiş olsa da, Darüsselam şehri: birçok yönetim binası ve resmi kuruluşa ev sahipliği yapmasıyla bilinir. Ayrıca; bir ticaret şehridir ve ülkenin en büyük limanına sahiptir.
Tanzanya ülkesinde herhangi bir yeri ziyaret edecekler: yanlarına şart olmasa bile sıtma ilacı almalarını veya sinek kovucu losyon almalarını öneriyorum. Çünkü: bu ülkede, sıtma hala yaygın bir hastalık olarak gündemde. Kaldığınız birçok yerde cibinlik veriliyor ama yine de açık havada, akşam saatlerinde otururken, sinek kovucu losyon kullanmanız gerekir. Aksi halde, güzel umutlarla çıkılan bir tatil, saçma-sapan sonuçlar yaratabilir.
Öte yandan, bu ülke ziyaretinizde denize girmeyi düşünüyorsanız: şnolker ve palet de yanınızda bulundurmanızda yarar var. Özellikle: deniz dibinin güzelliklerini keşfetmek için kesinlikle şnolker kullanmanız lazım ve bu ülkede çok pahalı, yanınızda götürmeyi düşünebilirsiniz.
ULAŞIM
İstanbul’dan hareket ettikten 7 saat sonra, Dar-es Selam şehrine ulaşılıyor.
Ülkeye girişte vize istenilmiyor, ancak uçakta dağıtılan formu uçaktan inmeden mutlaka doldurun ki, havaalanında formu doldurmak için zaman kaybetmeyin. Evet, uçakta dağıtılan formu doldurduktan sonra, 50 Amerikan doları ile birlikte görevliye teslim ettiğinizde, vizeniz verilmiş oluyor.
Zanzibar adasına gidecekler ise, Dar-es Selam şehrindeki havaalanında, adaya gidecek uçağı beklemek zorundalar.
İKLİM
Ülkede “tropik” iklim görülür. Yüksek rakımlı bölgelerde, sıcaklık, bütün yıl süresince 10-20 derece arasında değişir. Geri kalan yerlerde ise, sıcaklık çok nadir olarak 20 derecenin altına düşer. Ülkede en sıcak aylar ise, Kasım-Şubat ayları arasındaki dönemdir ve bu dönemde sıcaklık 25-35 arasında seyreder. En soğuk daha doğrusu serin aylar ise, Mayıs-Ağustos arasındadır ve bu dönemdeki ortalama sıcaklıklar 15-20 arasında değişir.
EKONOMİ
Ülkede ekonomi ağırlıklı olarak tarıma dayalıdır. Ancak iklim koşulları nedeniyle, ülkenin yalnızca % 4’lük bölümü tarıma elverişlidir. Bunun dışında, ülkenin başlıca geçim kaynağı “altın” ve doğal gazdır. Çıkarılan doğal gazın büyük kısmı, ülke dışına ihraç edilir.
Evet, ülkede önemli yer altı kaynakları bulunuyor. Her ne kadar madencilik gelişmemiş olsa da, altın madenciliği nispeten ileri düzeydedir.
Ülkede ayrıca “Tanzanit” denilen bir tür değerli taş ünlüdür.
Ama ekonominin asıl can damarı turizmdir ki, ülke sınırları içinde bulunan Serengeti ve Ngorongoro milli parkları, dünya çapında ün salmış ve önemli bir turizm girdisi sağlamaktadır.
PARA
Ülkede para birimi olarak TSh kullanılır. Yani: “Tanzanya Şilini” kullanılır.
1 Amerikan doları= 1.626 TSh dir.
DİN
Tanzanya ülkesinde nüfusun üçte birlik bölümü: Müslüman ve Hıristiyan olup, kalan bölüm, yerel dinleri benimsemişlerdir. Ülke nüfusunun % 60’lık bölümü Müslümandır. Kalan bölümü ise Hıristiyan ve animist yani yerel dinleri kabullenenlerdir.
Zengibar adasının ise, % 99’luk kısmı Müslümandır. Bunların dışında, bir kısım Budist, Hindu ve Bahaide bulunur.
DİL
Tanzanya ülkesi, 125 farklı etnik gurubu barındırır ve buna bağlı olarak her etnik gurubun kendine özgü dili bulunmaktadır. Ancak ülkenin resmi dili “Svahili” dilidir. Sömürge döneminde resmi dil olan “İngilizce” bağımsızlık ilanından sonra da bir süre resmi dil olarak kullanılmaya devam edilse de, sonradan değiştirilmiştir.
Yani, ülke, eski sömürge dönemindeki dilini yani İngilizceyi günümüzde resmi dil olarak kullanmayan nadir Afrika ülkelerinden birisidir. İngilizce, sadece üniversite eğitiminde kullanılmaktadır ki, çoğu üniversite öğrencisi, sokak yaşamlarında İngilizce ve Svahili dilini karışık olarak kullanırlar.
İNSAN
Tanzanya: uzun boylu ve kırmızı cüppe giyen “Masai” ler başta olmak üzere, yaklaşık 120 etnik guruba ev sahipliği yapmaktadır ki, bu nedenle, etkin guruplar ve kabileler arasında, nadir de olsa ara sıra çatışmalar çıkmaktadır. Ama: Afrika’nın birçok diğer bölgesine göre, buradaki kabilelerin yine de huzur içinde yaşadıkları söylenebilir.
Masail’ler: Kenya’dan Tanzanya’ya çok geniş bir alana yayılmış durumdadırlar. Maa dilinin yanı sıra, Swahili dili de konuşurlar. Arusha’dan Manyara’ya kadar uzanan otoyol boyunca, tepelerde pek çok Masai köyü görülür. Bunlar: toprak evlerde, keçileri ve diğer hayvanlarıyla birlikte yaşarlar.
Çok az su kullanırlar. Evi kadın yapar ve kızı ile birlikte toprak üstünde yatar. Evin erkeği ise, oğlu ile birlikte deri yataklarda yatarlar. Çok sayıda hayvana sahip Masai erkekleri: çok sayıda kadınla evlenirler. Ancak, her kadın ayrı bir ev yapar ve erkek, geceyi hangi kadınla geçirmek isterse onun evine gider.
Sebze, ot ve balık asla yemezler. Sadece: inek ve keçi sütü, eti ve kanı ile beslenirler. Kan: hayvanları öldürmeden alınır ve süte karıştırılıp içilir.
YEME-İÇME
Tanzanya ülkesine giderseniz ve yerel lezzetlerden tatmak isterseniz: özellikle muz ve biftekle hazırlanan “Mitori” denen yemeği tatmalısınız.
Ayrıca: sebzeli güveç ki, balık veya kırmızı etle yapılmaktadır; “Michicha” iyi bir seçim olabilir.
Tanzanya’nın ulusal yemeği ise “Ugali” dir. Bu: Kilimanjaro bölgesinde de yoğun olarak bulabileceğiniz bir yerel yemek türüdür. Ama: ülkenin birçok yerinde, farklı usullerle pişirilmektedir.
İçecek konusuna gelince, Tanzanya’da, İngiliz sömürge yıllarının hatırana “sütlü çay” yoğun olarak tercih edilmektedir. Sütlü çayın yöresel ismi ise “Chai Maziwa” dır. Kahve ise, bölgede tadı bizim damak tadımızdan farklı, değişik bir tattadır.
TURİZM
Tanzanya: birçok doğal ve ekolojik değerlere sahip milli parklara ev sahipliği yapmaktadır. Özellikle. Kuzeydeki Ngorongoro krateri ve Serengeti ulusal parkı ve güneydeki Selous ve Mikumi ulusal parkı önem kazanmaktadır. Batıda ise, Gombe ulusal parkı bulunur.
Güneybatıda, Rukwa bölgesinde, Tanganika gölünün güneyindeki çağlayanlar ise, Afrika’nın en uzun ikinci çağlayanları olarak bilinir.
TANZANYA’DA UNESCO TARAFINDAN KORUMA ALTINA ALINAN YERLER
1. Ngorongoro koruma alanı. 1979
2. Kilwa Kisiwani ve Songo Mnara harabeleri. 1981
3. Serengeti Milli Parkı.1981
4. Selous Koruma alanı. 1982
5. Kilimanjaro dağı milli parkı. 1987
6. Zanzibar daki taş şehir.2000
7. Kondoa Kaya resimleri. 2006
İDARİ YAPI
Ülkenin başlıca şehirleri:
1. Mwanza (2.942.000 kişi)
2. Dar es Salaam (2.498.000 kişi)
3. Mbeya (2.070.000 kişi)
4. Tanga (1.642.000 kişi)
Bu bölge, geleneksel olarak hukuk ile basın sektörünün yerleştiği bir yerdir. Royal Courts of Justice (Kraliyet Adalet Sarayı) ve Inns of Court (Hukuk Ofisleri) buradadır, ulusal gazetelerin büyük kısmı 1980’lerde Fleet Street’ten taşınmıştır.
Staple Inn ve Prince Henry’s Room’un ön cepheleri ile Middle Temple Hall’un iç kısmı gibi bazı yapılar 1666 Büyük Yangından önceki dönemden kalmadır. Holborn bir zamanlar şehrin alışveriş merkezleri arasındaydı.
Zaman içinde bu niteliği değişmiş olmasına karşın, London Silver Vaults ve Hatton Garden’ın altın ve pırlanta satıcıları hala buradadır.
SİR JOHN SOANE’S MUSEUM
13.Lincoln’s Inn Fields.WC2 adresindedir. Giriş ücretlidir yetişkinler için giriş ücreti 10 paund. Her rehberli tur 1 saat sürer. Biletleri, tur başlamadan yarım saat önce, kapıdan satın alabilirsiniz. Salı ve Cuma günleri turlar saat: 11.30 da başlar. Çarşamba ve Perşembe günleri ise, turlar saat: 15.30 da başlar. Cumartesi turları saat: 11.00 de başlar.
Tüm mevsimlerin adama olan, Georgian dönemi mimarı John Soane’in gittikçe büyüyen bu eve topladığı İngiliz ulusunun eserleri konusunda keskin bir gözü vardır. Soane: 1753 yılında bir duvarcı ustasının oğlu olarak doğmuş ve uzun ve seçkin bir kariyer sonucunda 1837 yılında ölmüştür. 1806 yılında Kraliyet Akademisine Mimarlık Profesörü olarak atanmıştır.
Ölümünün ardından, karısı: buradaki sanat eserlerine, sürekli olarak yenilerini eklemiş ve koleksiyonu düzenlemiştir. 1833 yılında: Parlamento Yasası ile, bu ev müze olarak kurulmuştur.
Geniş koleksiyonda Mısır ve Roma antikalarından, Hogarth, Canaletto ve Turner tablolarına, vitraylara, nadir kitaplara, kronometrelere, mobilyalara, Çin karolarına ve diğer binalardan kurtarılmış parçalara kadar pek çok eser bulunur.
İçeriği bir yana, evin kendisi 19. yüzyıl başı üst-orta sınıf Londralıların hayatı konusunda nadir, neredeyse dokunulmamış bir bakış açısı sunar.
LİNCOLN’S INN
11 dönümlük Inns Of Court (Londra Hukuk Ofisleri) kompleksi içinde, en iyi korunmuşlardan biri olan Lincoln’s Inn’deki binalarının bazılarının tarihi 15.yüzyıla kadar uzanır.
Chancery Lane’deki giriş binasının üstündeki kemerde dikkat çeken hanedan arması Kral Henry VIII e aittir. Ağır meşe kapıda aynı dönemden kalmadır.
I. Elizabeth döneminde, Shekespeare’in çağdaşı olan Ben Johnson’ın Lincoln’s Inn’in birkaç tuğlasını koyduğu söylenir.
Şapel, 17.yüzyıl Gotik tarzındadır. 1839 yılına kadar buraya kadınların gömülmesine izin verilmiyordu. Kızlar: 18. ve 19. yüzyıllarda yeni doğan bebeklerini buraya bırakırlarmış ve bu bebeklere genellikle “Lincoln” ismi verilerek burada büyütülürlermiş. Ancak Lord Brougham kendisi öldükten sonra kızının da yanına gömülebilmesi için bu kuralın değiştirilmesini sağlamıştır.
Lincoln’s Inn’in ünlü öğrencileri Oliver Cromwell, 17.yüzyıl şairi John Done ile ABD’nin Pennsylvania Eyaletinin kurucusu olan William Peem de vardır.
LİNCOLN’S INN FİELDS
Covent Garden civarındaki burası: bir zamanlar halka açık idamların infaz edildiği bir meydandır ve Lincoln’s Inn bölgesinden özel bahçeler ve bir çevre duvarı ile ayrılır. Meydan: muhteşem binalar topluluğu tarafından kuşatılmıştır.
Özellikle: bu meydanda Sir John Soane Müzesi ilgi çekmektedir. Meydan 12.yüzyıldan itibaren kamusal alan olmuştur. Ancak, 17.yüzyılda İnigo Jones isimli ünlü mimar tarafından yeniden dizayn edilmiştir. Bu dönemde özellikle “West End” tiyatrolarına yakın konumu ile önem kazanmaktadır.
Bu yüzden Londra’nın en popüler meydanlarından birisi olmuştur. Ünlü İngiliz aktris Nell Gwynne burada yaşamış ve oğlu St Albans Duke burada doğmuştur. (kendisi Kral Charles II nin metresidir)
Meydan, 1735 yılında Parkalentodan çıkan bir kanunla kapatılmış ve 1895 yılında London Country Council tarafından satın alınınca yeniden halka açılmıştır.
Tudorlar ve Stuartlar döneminde din şehitleri ile kraliyete ihanet etmekle suçlanan birçok kişi burada can vermiştir. Özellikle 1683 yılında Kıng Charles II’ye suikast girişiminde bulunan Plot ve onunla birlikte olduğu düşünülen William Russel ile ilk Bedford Dükü’nün oğlunun kafaları burada kesilerek idam edilmişlerdir.
Lincol’s Inn’deki öğrenciler ve diğer semt sakinleri, 1640’larda burada yapım çalışmalarına girişmek isteyen William Newton’dan ortadaki alanın sonsuza kadar halka açık doğal bir mekan olacağına dair söz vermesini istemişlerdir.
Çevreye duyarlı bu istek sayesinde avukatlar yazları tenis oynayıp açık havada notlarını okuyabilmektedirler. Burası aynı zamanda: yaz partilerine ev sahipliği yapan popüler bir yerdir. Londralılar, yaz aylarında burada öğle yemeği yerler.
Burası ayrıca son yıllarda şehrin evsizleri için akşam çorbalarını içebilecekleri bir yere dönüşmüştür. Özellikle: 1980’li yıllarda burası evsiz insanların istilasına uğramıştır. Ancak: bunlar 1992 yılında çiftliklere yerleştirilmişler, ortalık temizlenmiş ve 1993 yılında alanın çevresine yeni korkuluklar yapılarak, kapılar her gece gün batarken kilitlenmeye başlamıştır.
Günümüzde, Lincolns Inn bitişiğinde, doğu kenarı boyunca geceleri yine evsiz insanlara çeşitli dini kuruluşlar tarafından çorba servisi yapılmaktadır.
OLD CURİOSİTY SHOP
13-14 Portsmouth Street adresindedir ve her gün saat: 10.30-19.00 arasında açıktır.
Bu ayakkabı mağazası: Charles Dicken’ın aynı adlı romanındaki dükkan olup olmadığı bilinmese de, 16.yüzyıldan (muhtemelen 1567 yılında inşa edilmiştir) kalma bu binada yer alan mekan, kesinlikle Londra şehrindeki en eski dükkandır. Old Curiosity Shop: 1841 tarihinde kitap olarak basılmıştır.
Kraliçe Victoria: 1841 yılında bu romanı okuduğunda “çok ilginç ve akıllıca” bulmuştur. Kitap: Nell Trent isimli genç, güzel ve erdemli bir kızın: hayat hikayesini anlatmaktadır. O yetimdir ve ıvır-zıvır dolu dükkanda: dedesi ile birlikte yaşamaktadır. Onun tek arkadaşı, dükkanda çalışan dürüst bir çocuktur.
Evet, bu antika dükkanı: Dickens için ilham kaynağı olmuştur. Yarı ahşap, gıcırdayan yapı, onun mükemmel imajına uymaktadır. Ancak, dükkanın ismi, roman yayınlandıktan sonra eklenmiştir. Öte yandan, dükkanın gerçek hayatta: Kral Charles II nin metreslerinden birine verilen arazi üzerinde kurulduğu da söylenmektedir.
Çıkıntılı birinci katıyla çevresine 1666 Büyük Yangını öncesi Londra’sını yansıtan bir sokak görüntüsü verir. Çünkü gerek büyük yangından ve gerekse II. Dünya savaşındaki bombardımandan mucizevi olarak kurtulmuştur.
Old Curiosity Shop günümüzde el yapımı ayakkabılar satan bir dükkan olarak faaliyetini sürdürmektedir. Japon tasarımcı Daita Kimura, bodrumdaki atölyede benzersiz el yapımı ayakkabılar yapmaktadır. Ancak, bayanlar ve erkekler için yapılan bu ayakkabıların fiyatları; 200 paund dan başlamaktadır.
Binanın geleceği bir koruma yasasıyla garanti altına alınmıştır.
LAW SOCİETY
Profesyonel dava vekilleri üniversitenin merkezi, resmi hukuk kuruluşlarının bulunduğu semtin en ilginç mimariye sahip binasıdır. Burada tüketiciler için danışmanlık ve hukuki hizmetler sunulmaktadır.
1823 yılında, çok sayıda avukat, standartların belirlenmesi ve en iyi uygulama sağlayarak mesleğin itibarını yükseltmek için “Londra Hukuk Kurumu” isimli kurulun kurulması için bir araya geldiler. 1831 yılında kraliyet tüzüğü yayınlandı ve 1832 yılında, buradaki dört ion sütunlu bina açıldı.
Daha da etkileyici kuzey uzantısı, bir Arts&Crafts sanatçısı olan Charles Holden’in eseridir.
Holden, daha sonra Londra metrosunun tasarımcısı olarak ünlenmiştir. Pencere kemerlerindeki dört figür: gerçek adalet, özgürlük ve merhamet kavramlarını temsil eder.
Bina iflas mahkemesinin bulunduğu Carey Street’in köşesindedir. Carey adı sonraları muhtaç anlamına gelen “Queer”e dönüşmüştür.
Burada son bölümde ilginç bir nottan söz etmek istiyorum: 1827 yılında kurulan bu avukatlar kuruluna, kadınlar ilk olarak 1922 yılında alınmışlardır. Dikkat edin, neredeyse 100 yıl sonra. Bugün buraya kayıtlı 17.000 avukat bulunduğu söyleniyor.
ST GLEMENT DANES
Strand bölgesindedir.
Burada daha önce de 1000 yıllık süreçte kilise bulunduğu söyleniyor. Bu durum: 1170-1312 yılları arasında yaşamış William Domesday’ın kitabında yazılıdır. Ama bilinen ilk kilisenin:
19.yüzyılda Londra şehir merkezinden kovulan Danimarkalılar tarafından yapıldığı biliniyor. Ardından, bu muhteşem kilise binası, 1680 yılında Sir Chistopher Wren tarafından yapılmıştır. Çünkü, 1666 yılındaki büyük yangından hasar görmüştür. Yapının çan kulesi: 1719 yılında James Gıbbs tarafından kuleye eklenmiştir.
Kilisenin adı 9.yüzyılda Büyük Altred’in Londra’da kalmalarına izin verdiği Danimarkalı istilacıların torunlarının yaptırdıkları bir kiliseden gelmektedir.
17.yüzyıldan 19.yüzyıla kadar birçok kişi buradaki mezar odasına gömülmüşlerdir ve mezarlara ait plakalar bugün mezar odasındadır. 10 Mayıs 1941 tarihindeki bombardımanda bir bomba: binanın yalnızca duvarlarını ve kulesini ayakta bırakacak şekilde yapıya büyük hasar vermiştir.
1853 yılında ise, kilise Hava Kuvvetleri Konseyine teslim edilmiş ve yeniden yapılmıştır.
Duvardaki zincirlerin ölüleri çalarak tıp okullarına satan hırsızlara karşı korunma amacıyla takıldığı sanılmaktadır.
St Clement Danes, bugün bir trafik selinin ortasındadır.
Kraliyet Hava Kuvvetlerine (RAF) ait olan kilisenin içi mekanı RAF sembolleri, hatıraları ve anıtlarıyla doludur. Galeride duran kilisenin organı: Ralph Downes tarafından tasarlanmış ve söylenenlere göre Londra şehrindeki en iyilerden birisidir. 1941 yılında yerleştirilen bu organ, Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri üyelerinin hediyesidir.
Kilisenin dış cephesinde, doğu yönünde bulunan heykel, kilise ayinlerine düzenli katılan Dr Johnson’a adanmıştır.
Kilisenin çanları Pazartesi-Cumartesi arası saat: 09.00, 12.00, 15.00 ve 18.00 de İngiliz çocuk şarkısı “Oranges and Lemons” un melodisiyle çalar ve her Mart ayında burada çocuklara portakal ve limon verilir.
ROYAL COURTS OF JUSTİCE
Strand, WC2 adresindedir.
Neredeyse bin yıllık bir geçmişe uzanan hukuk geleneklerine bağlı olan bu yerde, beyaz peruklu yargıçlar ve avukatlar İngiltere’nin yasal merkezini oluşturan koridorlar, geçitler ve odalardan oluşan bu labirentte dolaşırlar.
Bu gri taş yapı, neo-Gotik labirent 19. yüzyılın sonunda yapılmış yani 1882 yılında yapılmıştır. Yapının mimarı aynı zamanda bir avukat olan George Edmund’dur. 8 yıllık çalışmanın sonucunda bitirilen bina Aralık 1882 tarihinde görkemli bir törenle Kraliçe Victoria tarafından açılmıştır, ancak mimar: tüm dış süslemeler ve dış dizayn tamamlanamadan ölmüştür.
Dış bölüm: revaklar üzerindeki oymalarla, tam bir laiklik ve dini karışımı simgelemektedir. Dış sundurmada: İngiltere’nin önde gelen avukatları ve hakimleri bulunur. Ayrıca: İsa, Musa ve King Solomon tasvirleri ve bir kedi-köpek tasviri de görülür. Kedi-köpek tasviri: biraz kaprisli davacıları ifade etmektedir.
Yapının içinde ise, 88 mahkeme odası bulunur ve ulusun pek çok sivil davalarına bakar. Victoria döneminden kalma bu binanın önünde ise, dava sonucunu bekleyenler, protesto gösterileri ve televizyon kameralarının kargaşası: olağan manzaralardır.
Görkemli giriş holü, sivil bir binadan çok katedrale benzemektedir ve 24 metre yüksekliğindeki 72 metre uzunluğundaki Great Hall’e açılır. Binanın koridorlarının uzunluğunun 5.6 km. olduğu söyleniyor.
Boşanma, iftira, medeni yükümlülükler ve temyiz davalarına burada bakılır. Halkın birçok davaya katılmasına izin verilir. Ağır Ceza Davalarına ise, buraya on dakika uzaklıktaki “Old Bailey” denilen yerde bakılır.
TEMPLE BAR MEMORİAL
Fleet Street adresindedir. Adalet Royal Court yanındadır.
1880 yılında yapılan bu anıt, Mahkeme Binalarının karşısında, Fleet Street in ortasında yer alır ve City’nin başlangıç noktasını belirler ve Belediye Başkanına tam burada; her yıl yapılan törende City bölgesine girmeden önce, burada sadakat sembolü olarak incili kılıcı sunulur. Hatta: geleneksel olarak devlet törenlerinde Kraliyet ailesi bu noktada durarak Belediye Başkanından giriş izni ister.
Wren in tasarımı olan büyük Temple Bar kemeri de eskiden buradaydı. 1669-1672 yılları arasında porland taşı kullanılarak yapılan bu ince kemer: Kral Charles II döneminde, Wren tarafından yapılmıştır. Bu iki katlı yapının üstündeki kemerler, yayaların geçişi için yapılmıştır. Üst kısımda, dört heykel bulunur. 1800’lü yıllarda kemer buranın büyüyen trafiğine engel olmasına rağmen, yıkılmaktan kurtulmuştur.
1879 yılına gelindiğinde ise, şehir komisyonu: bu tarihsel anıtın buradan kaldırılmasına karar vermiş ve 11 günlük bir süreçte, anıt parça parça sökülmüş ve özenle ayrılan 2700 parça taş: Theobalds Park bölümünde, yeniden inşa edilmiştir.
Evet, Wren’in yapıtı buradan kaldırılmış olsa da, 1880 yılında Horace Jones tarafından, Temple Bar’ı işaretlemek için burada daha küçük bir anıt tasarlanmıştır. Bu anıt: ayrıntılı bir kaide üzerinde, neo-Rönesans stilinde yapılmıştır.
Bugünkü anıtın zeminini çevreleyen dört rölyeften kemerin bir zamanlar nasıl göründüğünü anlamak mümkündür. Son bir not: anıtın üzerinde “ejderha” figürü göreceksiniz, bunun anlamı: ejderhanın şehri koruduğuna inanılmasıdır.
Aynı zamanda “ejderha” Londra şehrinin simgesidir. Ama bu ejderha figürü biraz farklıdır. Bunun temel özellikleri: yarı kartal, yarı aslan ve bu yüzden oldukça perdeli ve pullu kanatları ve tüyleri vardır ve bir sürüngen vicutu daha ağır basmaktadır.
FLEET STREET
William Caxton ın yardımcısı İngiltere nin ilk matbaasını 15. yüzyılın ikinci yarısında yani 1534-1535 yıllarında burada kurmuştur. Fleet Street bu tarihten itibaren Londra’nın yayıncılık merkezi oldu.
Oyun yazarı Shakespeare ve Ben Johnson, no.37 de bulunan eski Mitre Tavern ın müdavimleriydi.
1702 yılında ilk gazete “The Gaily Courant” burada “Ludgate Circus” denilen yerde (günümüzde Leon restaurant) yayınlanmıştır. Başlıca haber kaynakları olan City ile Westminster’e yakın mesafedeki Fleet Street, bunun için en uygun mekandı.
Caddenin adı, sonraları basınla aynı anlamı taşır olmuştur.
1987 yılında yeni teknolojilerin basım işlerini Wapping ve Docklands gibi merkezlerden uzak semtlerde yürütmesini gerektirdiği için gazete binalarının alt katlarındaki basımevleri buradan taşınmıştır. 20. yüzyıla gelindiğinde, her büyük gazetenin genel merkezi burada bulunuyordu. Ayrıca, yine bu cadde üzerinde antik meyhaneler de görülüyordu.
Bugün gazete ofisleri de buradan taşınmış, geriye sadece Commowealth Broadcasting haber ajansı kalmıştır.
Caddenin batı ucunda, Fetter Lane in karşısındaki El Vino Şarap Barı gazetecilerle avukatların uğrak yeridir.
Günümüzde, burada gece turu düzenleniyor. Bu gece turunda: güzergah boyunca aktörler, müzisyenler ve cesetlerle Londra’nın tarihinde kısa bir yolculuk yapılıyor ve bu kan donduran tur: Fleet Street sokağının karanlık tarihini öğrenmeyi sağlıyor. Tur 2 saat sürmektedir ve Perşembe gecesi yapılır.
PRİNCE HENRYS ROOM
Fleet Street pub’ının bir bölümü olarak 1610 yılında inşa edilen Prens Henry Odası, adını, alçı tavanının ortasındaki PH harfleri ile Galler Prensinin armasından alır. Bina bir galeri olarak inşa edilmiş, burası da Kral James I tarafından büyük oğlu Galler Prensi Henry için ayrılmıştır.
Ev: 1666 büyük yangınından sağ olarak kurtulan birkaç yapıdan biridir. 1905 yılında restore edilmesine rağmen, bina 1610 yılında yapılmıştır.
Ancak: ilk yapılan orijinal cephe: 1900 yılında restore edilmiştir. Ön cephedeki cumbalı pencereler, kalın tabakalar altında korunmuştur. Yani, cephedeki cumbalı pencereler aslına uygun olarak restore edilmiştir.
I.James in büyük oğlu olan Galler Prensi Henry kral olamadan ölmüştür.
Odadaki meşe panoların büyük kısmı ve Inner Temple a giden geçit boyunca uzanan yarı ahşap ön cephe orijinaldir.
Salonda ayrıca günlük yazarı Samuel Pery ile ilgili bir sergi de bulunmaktadır. Çünkü: 1975 yılında birinci kattaki Prens Henry odası: onun hayatının hatıralarını gösterecek bir müze yapılmak üzere, Samuel Pepys Kulübü tarafından satın alınmıştır. Müze olarak kullanılan bu bölümde: özellikle tavan ilgi çekmektedir çünkü Londra şehrinde günümüze kalan en iyi jakoben-zenginleştirilmiş alçı tavan olarak bilinmektedir.
TEMPLE
İnner Temple (İç Tapınak) ve Middle Temple (Orta Tapınak) dört Hukuk Ofisinden ikisidir. İç tapınak doğuda, orta tapınak ise batı bölümündedir. Bunların ortasında “Temple Church” bulunur ve her iki tapınak/misafirhane buradan yönetilir. Bölümlerin her birinin kendi bahçesi, yemek salonu, kütüphanesi ve idari ofisleri vardır.
Tapınağın adı, Kutsal Topraklara hacca gidenlerin korunmasını üstlenen Tapınak Şövalyelerinden gelir.
1312 yılında Tapınak Şövalyeleri dağılınca, papa onları, King Edward II’nin himayesine göndermiştir. Buraya yerleşen tarikat Kraliyeti tehdit edecek denli güç ve zenginliğe ulaştığı için kapatılmıştır.
Tarikatın ayinleri kilisenin mezar odasında gizlice yapılmıştır. Tapınak Şövalyelerinin 13.yüzyıldan kalma heykelleri neftedir.
Diğer ilginç ve eski binalar arasında Orta Tapınak Salonu bulunur. Elizabeth dönemi iç mekan günümüze kadar gelmiştir. Shakespeare’in “Onikinci Gece” oyunu, 1601 yılında burada sahnelenmiştir.
Temple’ın arka kısmında huzur dolu, sessiz bahçeler Embankment a kadar uzanır.
ST BRİDES CHURCH
Fleet Street.EC-4 adresindedir.
St Brides Church: Wren’in en çok sevilen kiliselerinden birisidir. Kilisenin Fleet Street’te bulunması nedeniyle vefat eden gazetecilerin son törenleri geleneksel olarak burada düzenlenir. Duvarlardaki plakalar: Fleet Street gazetecileri ve basımevi çalışanlarının anısını yaşatır.
II. Dünya savaşı bombardımana Londra’nın gazetecilik lideri kilisesini neredeyse yok etmiş olsa bile, kilise Sir Christopher Wren’in orijinal tasarımına göre tekrar inşa edilmiştir. Ancak, burada: yaklaşık 2000 yıldır St Bride isimli İrlandalı bir prensin kızı adına, önce Romalılardan başlayan ve ardından devam eden bir dini alan bulunduğu bilinmektedir.
1703 yılında eklenen, sekizgen ve 69 metrelik katmanlı “düğün pastası” tarzı çan kulesi, hava saldırılarından kurtulan sadece tek kısım olarak kiliseyi süsler. Çan kulesi hakkında yazılmış en romantik efsane şöyledir: William Rick: Ludgate Circus yakınlarında bir çırak olarak çalışır.
Çıraklık sonunda kendi işini kurar ve kilisenin çan kulesinin yapımında görevlendirilir. Bu sırada, efendisinin kızına aşık olur ve evlilik için babasının onayını alır. Ama:düğün için muhteşem bir pasta yaratmak istemektedir ve kilisenin çan kulesini: bir pastanın katmanları gibi yukarı doğru azalan kat-kat yapar.
Böylece: katlı düğün pastası geleneği başlar.
Alman bombalarının ardından, 1940 yılında bu kez bir yangın kiliseyi olumsuz etkiler. 1953 yılında Ortaçağ arkeolog Profesör WF Grimes önderliğindeki bir gurup: iskelet kalıntılarından başlayarak, kilisenin temellerini açığa çıkarmışlar ve 17 yıllık bir süreç sonunda bugünkü kilise ortaya çıkmıştır.
Mezarlığında bir müze, tarihi mezar taşlarından oluşan bir koleksiyon ve mezar hırsızlarına engel olmak için tasarlanmış ender bulunan “demirden bir tabut” vardır.
St Bridge Çarpraz haç: Bu ilginç haçın, Bridge tarafından yapıldığı söylenir ve bu güne kadar İrlanda genelinde evlerde görülür. Burada kilisenin giriş kapısı üzerinde de vardır.
Mezar odasında: önceki kiliselerin kalıntıları ve bir Roma dönemi kaldırım parçası görülmektedir.
YE OLDE CHESHİRE CHEESE
Fleet Street üzerindedir.
Burada yüzyıllar boyunca bir han bulunmaktaydı. İlk olarak 1538 yılında burada yapılan pub: 1666 büyük yangınında yok olması üzerine, 1667 yılında yeniden inşa edilmiştir. Yapının kasvetli havası ilgi çekmektedir.
Kışın açık şömineler yapının sıcak tutulmasını sağlarmış. Bar salonunda ise, buraya düzenli olarak takılan insanların kimliklerini belirten plakalar bulunmaktadır. Bu plakalara göre, buraya düzenli takılan edebiyat insanları şunlardır: Mark Twain, Alfred Tennyson, Oliver Goldsmith, Arthur Conan Doyle.
17.yüzyılda günlük yazarı “Samuel Pepys” burada takılırmış. Ancak bu pub’ı 19. yüzyıl edebiyatçılarının mekanı haline getiren asıl kişi “Dr Sauel Johnson”olmuştur. Pub’ın müdavimi olan edebiyatçılar arasında “Charles Dickens” da sayılabilir. Ama buranın bir ünlüsü daha vardır. Yaklaşık 40 yıl boyunca burada yaşayan papağan “Polly Parrot” 1926 yılında öldüğünde, 200 gazete bu ölüm haberini yazmıştır.
Pub 18.yüzyıldaki gibi masa ve sıralarla döşenmiş, şömineli küçük odalara ayrılmış ve rahat havasını bugünde koruyabilmiştir. Pub’ın üst katı: 18.yüzyılda bir genelev olarak kullanılmış ve odanın çinileri, halen Museum of London’da sergilenmektedir.
DR JOHNSON HOUSE
17.Gough Square adresindedir. Dr Johnson evi: City sokaklarının labirenti içine sokulmuş 300 yıllık bir konaktır. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 4.5 paund, çocuklar için 1.5 paund ücret ödemek gerekir.
18.yüzyıl bilgini Dr Samuel Johnson, biyografisini yazan James Boswell in derlediği, ince zekasını yansıtacak ancak genellikle ihtilaflara yol açan sözleriyle ün yapmıştır. Johnson 1709-1784 yılları arasında burada yaşamıştır. Kendisi: yazar ve sözlük bilimcisidir.
En önemli çalışması “İngilizce Dil Sözlüğü” dür ve 1755 yılında yayımlanmıştır. Aynı zamanda dönemin etkili şairlerindendir. Yazdığı sözlüğün, günümüzdeki sözlüklerden tek ayrıcalığı, kendi sözlüğünde kendi düşüncelerini de belirtmiş olmasıdır.
1755 yılında yayınlanan ilk İngilizce sözlüğü, masaları başında bütün gün çalışan altı yazıcı ve diğer asistanlarıyla birlikte buradaki tavan arasında tamamlanmıştır.
Tarihi 1700 öncesine uzanan evi, 18.yüzyıl mobilyalarıyla döşenmiştir. Johnson ve yaşadığı dönemle ilgili eserlerin bulunduğu bir koleksiyon da görülebilir.
Bu eserler arasında arkadaşı Bayan Thrale e ait bir çay takımı ile Johnson un ve arkadaşlarının resimleri de vardır. Çocuklar George dönemi giysilerinin replikalarını deneyebilirler.
ST ANDREW HOLBORN
Bu ahşap ortaçağ kilisesi 1666 yangınından rüzgar yönündeki bir değişiklik sayesinde kurtulabilmiştir. Şehir ile West End arasındadır.
Ancak, her ne kadar yangından kurtulsa da, zaten kötü durumda bulunan kilisenin onarımından ise, yenisinin tasarlanması düşünülmüş ve 1686 yılında Wren’in kiliseyi yeniden tasarlaması istenmiş ve eski kiliseden geriye sadece 15.yüzyılda yapılan taş kulenin alt kısmı kalmıştır. Wren burada yeni kilise yaptığında, kulenin içinde ortaçağ taş işçiliği görülebilmektedir.
Ancak: 2001 yılında yapılan arkeolojik kazılarda: kilisenin altında Roma kalıntılarına rastlanılmış ve böylece sitenin daha eski ve uzun bir süredir kullanıldığı anlaşılmıştır. Ancak, burada bir kilise bulunduğuna dair ilk resmi kayıtlar, MS. 951 yılından kalmadır.
Wren’in en ferah kiliselerinden biri olan St Andrew, II. Dünya Savaşında hasara uğramış ancak Londra esnaf odalarının kilisesi olarak yeniden restore edilmiştir.
Yahudi asıllı başbakan Benjamin Disraeli 1817 yılında burada vaftiz edilmiştir. Kilise: aynı zamanda “Royal Free Hastanesi” kurucu yeri olarak bilinir. 1827 yılında, William Marsden: kilisenin merdivenlerinde ölmek üzere olan bir kadın bulur.
Bunun üzerine: Greville caddesinde yoksul ve muhtaç insanlar için bir hastane kurmaya karar verir. Hastane daha sonra Gray Inn bölgesine taşınır, günümüzde ise Hampstead bölgesindedir.
Kiliseye 19.yüzyılda bir yetimler okulu eklenmiştir.
HOLBORN VİADUCT
Victoria döneminden kalma bu demir işi sembol, 1860 lardaki trafik düzenlemesinin bir bölümüydü. 1863 ve 1869 yılları arasında inşa edilen bu köprü, Londra merkezindeki ilk köprüdür. Köprünün inşa edildiği viyadük: 1400 metre uzunluğunda ve 80 metre genişliğindedir.
Köprü: mimar William Haywood tarafından yapılmış ve Kraliçe Victoria tarafından açılmıştır. Günümüzde Londralılar tarafından pek önemsenmeyen bu köprü, Victoria döneminin bir mühendislik harikası olarak önem kazanmaktadır.
Çünkü mimar: dökme demir kemerler aracılığı ile, zarif yaldızlı metal başlıklardan yukarıya granit sütunlar kullanmıştır. Özellikle burada art-nouveai formları ilgi çeker. Yani, yapı benzersiz bir mimari zenginlik sunmaktadır.
Köprüye bir merdivenle bağlanan “Farringdon Street”in tepesine çıkarsanız City kahramanlarının heykelleri ile Ticaret, Tarım, Bilim ve Güzel Sanatlar’ın bronz simgelerini görebilirsiniz.
ST ETHELDREDA CHAPEL/CHURCH
İngiltere Londra Holborn ve Inns of Court;
14 Ely Place adresindedir. Prenses Etheldreda: Kral Anna döneminde iktidar ailesinin önemli bir üyesi olarak 630 yılında doğdu. O bir rahibe olmak istedi, ama bu sırada bakire kalması koşulu ile komşu kral Egfrith ile siyasi bir evliliği kabul etmek zorunda kaldı.
Ancak, kral anlaşmayı bozmaya çalıştı. Prenses ise, o sıralarda dini bir topluluk kurdu ve oldukça büyük bir devrimci olarak: topraklardaki tüm kölelerin serbest bırakımlısı gibi etkinlikler sağladı.
679 yılında ölümünün ardından: insanlar onun yaptığı yardımseverlik ve iyilikleri unutmadılar. Hatta söylenenlere göre: gömüldüğü ıslak toprakta, 15 yıl sonra vücudunun korunduğunun görüldüğü söylenir. 1106 yılında cenazesi ölümünden yaklaşık 450 yıl sonra yaptırılan bu kiliseye taşınmıştır. Bugün “Ely Katedrali”ne giderseniz, onun mezarının yerini işaretleyen bir kitabe görülüyor.
Evet: kiliseye ismini veren prensesten söz ettikten sonra gelelim kilisenin yapımına: Kilise: 1290 yılında Kral I.Edward döneminde inşa edilmiş ve “John De Kirkeby” adını taşımaktadır. Kilise yapıldıktan sonra Londra’ya gelen “Ely piskoposları” buraya yerleşmiştir.
Piskoposlar: Londra şehrindeki bu saray gibi dini yapıya yerleştiklerinde, burası Londra şehrindeki en etkili yerlerinden biri olmuştur. Zaten: Kral I. Edward döneminden günümüze kalan iki önemli yapıdan biridir. Dönemin diğer yapıları yok olmuştur.
Yapı: 1620 ve 1623 yılları arasında İspanyol Büyükelçiliğinin şapeli olarak kullanılmıştır.
Daha sonra evi satın alan Elizabeth dönemi saray çevresinde Sir Christopher Haulton’ın mirasçıları şapel hariç evin tamamını yıkarak bir Protestan kilisesine dönüştürmüşlerdir.
St Etheralda: 1873 yılında yine Katolik kilisesi olur.
HATTON GARDEN
İngiltere Londra Holborn ve Inns of Court;
Önceleri Hatton House un bahçesinin bulunduğu alana inşa edilen bu mekan, 1581 yılından bu yana şehrin pırlanta ve mücevher merkezidir.
Paha biçilmez parçalardan en değersizlerine kadar bütün taşlar buradaki küçük dükkanların pırıltılı vitrinlerinde, hatta kaldırımların üstünde satışa sunulur.
Londra’nın birkaç tefecisinden biri de buradadır. Kapının üstünde tefecinin geleneksel simgesi olan üç adet prinç top bulunur.
Evet, günümüzde de burası Londra elmas ve mücevher ticaretinin ve aynı zamanda dünyanın en iyi ve ünlü mücevher merkezlerinden birisidir. Burada 300 işletme ve 55 mağaza bulunmaktadır. İngiltere’nin en iyi kuyumcuları, zanaatkarları ve stilistleri, tasarımcıları buradadır.
STAPLE INN
İngiltere Londra Holborn ve Inns of Court;
Siyah ve beyaz Tudor cephesi olan bina “Grays Inn Road” ve “High Holborn” kavşağındadır.
Eskiden koyun yünlerinin tartılarak vergilendirildiği bir yün pazarı olarak kullanılan bu kompleks, şehir merkezinde Elizabeth dönemine özgü yarı ahşap ön cepheye sahip tek binadır. 1585 yılında yapılmıştır.
Ardından, 1666 yılındaki büyük yangın ve Dünya Savaşındaki Alman bombardımanında büyük hasar görmüştür.
Bina 1954 yılında restore edilmiş olmasına karşın, 1586 yılındaki görünümünden pek bir şey kaybetmemiştir. Ahşap çerçeveli ön cephe ve çatı ile iç avlu orijinaldir.
Sokak hizasındaki dükkanlar hala 19.yüzyıl çizgilerini taşırlar. Avluda ise 18.yüzyıldan kalma binalar yer alır.
LONDON SİLVER VAULTS
İngiltere Londra Holborn ve Inns of Court;
City ve West End arasında Chancery Lane. Adresindedir. Pazartesi-Cuma arasında saat: 09.00-17.30 ve Cumartesi günü saat: 09.00-13.00 arasında açıktır.
Londra gümüş çarşısının kökeni, 1885 yılında kurulmuş olan Chancery Lane Safe Deposit Comyany şirketine kadar uzanır. Ancak orijinal bina, Dünya Savaşı sırasında Alman bombalarından hasar görmüş ve günümüzde görülen bina 1953 yılında bugünkü biçiminde yapılmıştır.
Merdivenlerden indikten sonra çelik güvenlik kapısından geçerek yeraltında bulunan antika ve modern gümüş eşyalar satan dükkanlara ulaşılır.
Ustalıklarının zirvesine George döneminde ulaşan Londra gümüş imalatçıları, yüzyıllardır bu alanda ün yapmışlardır. Özellikle: 1950’lerde İngiltere’de konuşlu birçok Amerika asker: eşleri ve anneleri için buradan gümüş satın almışlardır. Film yıldızları, rock yıldızları ve daha birçok ünlü, buradan gümüş almışlardır.
En iyi gümüş parçalar binlerce paund a alıcı bulsa da pek çok dükkanda uygun fiyatlara satılan güzel parçalar da bulabilirsiniz. Günümüzde burada dünya çapında ünlü 30 uzman gümüş dükkanı bulunmaktadır.
16.yüzyıldan kalma buradaki mağazalarda: her alıcının zevkine uygun gümüş sofra malzemeleri, çatallar, dekoratif parçalar, hediyeler, mücevherler, saatler ve koleksiyon öğeleri bulup satın alabilirsiniz. Buradaki tüm dükkanlar bağımsız işletmelerdir ve çoğu aile işletmesi, üçüncü nesli barındırmaktadırlar.
GRAYS İNN
İngiltere Londra Holborn ve Inns of Court;
Bu tarihi hukuk okulu ve hukuk merkezinin geçmişi 14.yüzyıla kadar uzanır. Buradaki en eski yapının 1391 yılından kaldığı biliniyor. 15. ve 16.yüzyıllarda ise burası doruk noktasına ulaşarak, özellikle Elizabeth II döneminde giderek büyümüştür. Birçok önemli vekilin ve siyasetçinin en önemli evi olmuştur.
Bu bölgedeki birçok bina gibi II. Dünya savaşı sırasında bombalardan zarar görmüş, ancak daha sonra yeniden inşa edilmişlerdir.
Shakespeare in “Yanlışlıklar Komedyası” 1594 yılında ilk kez burada sergilenmiştir. Salondaki paravan ise 16.yüzyıldan kalmadır. 1827-1828 yılları arasında genç Charles Dickens, burada katip olarak çalışmıştır.
Bir zamanlar düelloların yapıldığı büyük bahçe, bugün öğle saatlerinde bir şeyler atıştıranlarla doludur. Burası hukuk ofislerinin dördünün de sahip olduğu o huzurlu havanın somuşlatmış bir örneğidir. Binaları gezmek için önceden randevu almak gerekir.
Birçoğumuz, buranın ismini “Seylan” olarak da hatırlayacaktır ve özellikle “Seylan çayı” gerek ülkemizde ve gerekse dünya üzerinde haklı bir üne sahiptir.
Ancak: 1972 yılına gelindiğinde, ülkenin ismi “Sri Lanka” olarak değiştirilmiştir. Ama, dünya üzerindeki çay endüstrisinde hala Seylan çayının ayrı bir yeri bulunmaktadır.
Evet, buraya Hindistan’ın “gözyaşı” da denilmektedir. Çünkü: coğrafi olarak incelenirse: kocaman bir yarımadanın hemen altında, küçücük ve şirin bir ada. Ama: adanın tüm şirinliği, Tamillerle olan çatışmalar nedeniyle kalmamış ta denilebilmektedir.
Ülkede açık alanlarda sigara içmek yasaktır. Yani, sokakta bile sigara içmemenizi öneririm.
Burada: sivrisineklere dikkat, ya gitmeden önce veya gittiğinizde, en kısa zamanda koruyucu losyonlar almanızı öneririm. Evet, bu ülkede “sıtma” büyük bir sıkıntı yaratıyor. Ülkenin tümünde, bu tehlike var ve yanınızda mutlaka sinek kovucu losyonlar bulundurun.
TARİH:
Efsanelere göre: Hindistan dan gelen Prens Vijaya: yanında 700 adamı ile birlikte, Budhanın öldüğü gün, Sri Lanka kıyılarına çıkmış ve ülkenin ilk krallığını kurmuştur.
Evet: MÖ.800’lü yıllarda: Guceratlı Hindular, kitleler halinde buraya göçmüşlerdir.
1500 yılı aşkın süre: ülkenin başkenti ve Seylan Budhacılığının merkezi olan ANURADHAPURA: 11’nci yüzyılda Hindistan da ki Çola krallığından gelen tamiller tarafından işgal edilmiş ve başkent POLONNARUVA kurulmuştur.
12’nci yüzyılda, ülkede kurulan Pithi krallığı, adanın büyük bölümünü ele geçirmiş, hatta egemenliğini Birmanya’nın aşağı kesimi ile Hindistan ın güney kesimine de yaymış, bu arada birçok saray, tapınak, manastır ve Budhha heykeli yapılmıştır.
Ülke: 1505-1658 yılları arasında Portekiz, 1659-1796 yılları arasında Hollanda ve 1796-1948 yılları arasında İngiliz egemenliğinde kalmıştır. Bu dönemde Portekiz ve Hollandalılar, değerli tunç yataklarını işletmiş ve tarçın ticaretiyle yetinmişlerdir. Ancak İngilizler büyük tarım işletmeleri kurmuşlar ve çay, kauçuk ve baharat üretiminde uzmanlaşmışlardır. Ülkeyi, ayrıca Uzakdoğu ve Avustralya arasında bir nevi liman olarak kullanmışlardır.
1817-1848 yılları arasında yerli ayaklanmalarına karşı, 1948 yılına kadar bir İngiliz sömürgesi olarak kalan o tarihte bağımsızlık kazanarak COMMONWEALTH üyesi bir devlet olarak örgütlenen ülke, önce SENANAYAKE, sonra BANDANARAİKE ailelerinin üyeleri tarafından yönetilmiştir.
1972 yılında İngiltere ile bütün bağlarını kopartarak bir Cumhuriyet olarak yeniden örgütlendi ve Dudley Senanayake Cumhurbaşkanlığına seçilirken, ülkenin adı da Seylan dan Sri Lanka ya çevrildi.
1948 yılı: Seylan adası İngiltere’den bağımsızlığını kazanıyor.
1956 yılı: Hükümet, çoğunluğun dili olan Sinhala yı resmi dil kabul ediyor ve ülkenin yüksek mevkilerinde sıklıkla bulunan azınlık Tamiller, ikinci sınıf vatandaş statüsüne itildiklerini iddia ettiler.
1958 yılı: Tamiller ilk isyanlarını başlattılar. Çıkan çatışmalarda binlerce Tamil topraklarından oldular. Sinhala ve Tamiller arasında ayrılık tohumları atıldı.
1972 yılı: Ülke adını Sri Lanka olarak değiştirdi. Cumhuriyet rejimine geçildi. Budizm ana din olarak kabul edildi.
1976 yılı: Tamil Elam Kurtuluş Kaplanları örgütü, velupillai prabhakaran tarafından resmen kuruldu.
1983 yılı: Örgüt ülkenin kuzeyinde orduya karşı düzenlediği saldırıda 13 asker öldürüldü. Başkent Colombo da protesto için büyük gösterilen düzenlendi. Yüzlerce kişi öldü, binlerce kişi kaçmak zorunda kaldı. Tamillerin ilk elam savaşı olarak adlandırdığı iç savaş böylece başlamış oldu.
1987 yılı: Hindistan olaya müdahale etti. Ateşkesi sağlamak için Sri Lanka ya asker gönderdi. Silahsızlanmayı kabul etmeyen Tamiller, ateşkes anlaşmasından vazgeçti. Yaklaşık 1000 Hintli askerin öldüğü 3 yıllık savaş başlamış oldu.
1990 yılı. Büyük kayıplar veren Hindistan geri çekildi Örgüt CAFNA kentini kontrolünü ele geçirdi. İkinci elam savaşı başladı.
1991 yılı: Tamil olduğu anlaşılan bir saldırgan, eski Hindistan başbakanı Rajiv Gandi yi, Hindistan’ın güneyinde düzenlediği intihar saldırısıyla öldürdü.
1993 yılı: Tamil gerillaları ile ateşkes yapmak isteyen Sri Lanka devlet başkanı Ranasinghe Premadasa, intihar saldırısında öldürüldü, saldırıdan gerillalar sorumlu tutuldu.
1995 yılı: Devlet Başkanı Çandrika Kumaratunga, ayrılıkçılarla ateşkes anlaşması yapmayı kabul etti. Donanmaya ait gemi Tamil gerillaları tarafından batırıldı ve üçüncü elam savaşı başladı. Cafna kenti hükümetin kontrolüne geçti.
1995-2001 yılları: Savaş, ülkenin kuzeyi ile doğusuna da sıçradı. Başkent Colomboda düzenlenen intihar saldırısında 100 kişi öldü. Bir başka saldırıda ise devlet başkanı Kumaratunga yaralandı.
2002 yılı: Norveç in arabuluculuğunda taraflar ateşkes anlaşması imzaladı.
2003 yılı: Örgüt, barış görüşmelerinden çekildi, ateşkes anlamını kaybetti.
2004 yılı: Tamil gerillaları, ülkenin doğusunda kontrolü ele geçirdi.
2005 yılı: Sri Lanka Dışişleri Bakanı, Tamil gerillaları tarafından öldürüldü. Örgüte karşı sert önlemler alınması taraftarı Mahinda Rajapaksa devlet başkanlığı seçimini kazandı.
2006 yılı: Nisan-Temmuz ayları arasında artan çatışmaların dördüncü elam savaşı nın başlangıcı olmasından endişe duyuldu. Cenevre de bir araya gelen taraflar bir sonuç elde edemediler.
2007 yılı: Tamillerin ülkenin doğusundaki kalesi olarak bilinen Vakara iyi ele geçiren ordu, doğudaki bölgelerin Tamillerden arındırıldığını açıkladı.
2008 yılı: Ocak ayında Norveç in arabuluculuğu ile imzalanan ateşkese son veren hükümet, aynı yılın Ağustos ayında gerillaların kuzeydeki 4 cephesine doğru ilerlemeye başladı.
2009 yılı: Ocak ayında, gerillaların sözde başkenti Kilinoçi şehrine giren ordu, bölgedeki helikopter ve jetlerle bombalamaya başladı.
7 Ocak tarihinde, Bakanlar kurulu Tamil elam kurtuluş kaplanları örgütünü yeniden terörist gurup olarak adlandırdı. Hükümet sivil Tamil vatandaşlarını savaş bölgesinde bırakmayacağını duyurdu.
9 Ocak tarihinde, ordu Cafna yarımadası giriş kapısı ve eski askeri üs olan fil yolunu ele geçirdi. Hükümet böylece 23 yıl sonra ilk defa kuzeyi güneye bağlayan a-9 yolunu tekrar ulaşıma açmayı başardı.
25 Ocak tarihinde: Ordu adanın kuzeydoğusunda bulunan Tamil gerillarının elindeki son önemli kasaba olan Mullaittivu yi ele geçirdi hükümet savaş bitmek üzere mesajı verdi.
26 Aralık 2004 tarihinde, Güney Asya depreminde, Türkiye, buraya binlerce ev yapmıştır. Bu yüzden Sri Lankalılar, Türk insanına karşı duygusal yaklaşıyorlar.
Son bir not
Dünyanın ilk kadın Başbakanı, bu ülkeden çıkmıştır. Başbakan olan kocası Solomon Bandaranaike: 1959 yılında bir Budist rahip tarafından öldürülünce, Sirimavo Bandaranaike, Başbakan olmuş ve tarihe geçmiştir.
Üç dönem başbakanlık yapan bu bayan: son döneminde kızı ile birlikte çalışmıştır. Zira kızı Chandrika Bandaranaike Kumaratunga devlet başkanı, kendisi Başbakan idi.
COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
Bu ada ülkesi: Hindistan’ın güneyinde, ana karaya 31 km. uzaklıkta, Hint Okyanusundadır. Hindistan ile arasında “Palk boğazı” bulunmaktadır.
Adanın sahil şeridi: 1340 km. dir. Adanın uzunluğu: 432 km. genişliği ise 224 km.dir. Toplam alan: 86.610 km. karedir.
En yüksek yeri: 2522 metre yükseklikteki “Pidurutalagala” dağıdır.
Adada: yaklaşık 19.3 milyon kişi yaşamaktadır. Nüfus yoğunluğu, km. kare başına 296 kişi düşmektedir. Okuryazarlık oranı: % 92.7’dir. Nüfusun % 14.3 lük bölümü kentlerde, % 85.7’lik bölümü ise kırsal alanda yaşamaktadır. Kırsal kesimlerde yaşayan halkın büyük bölümü yoksuldur ve tarım ile geçinmektedirler. Nüfusun dağılımı şu şekildedir. % 74.5 Sinhala, % 11.9 Tamils, % 4.6 Hintli Tamiller, % 8.3 Moors, % 03. Malaylardır. Nüfusun yaklaşık üçte biri, 15 yaşın altındadır.
Başkent: Sri Jayewardenepura-Kotte ( eski Colombo) şehridir.
İKLİM
Adada: tropikal iklim şartları egemendir. Ama özellikle: Aralık-Mart ile Haziran-Ekim ayları arasındaki dönemde, yoğun muson yağmurları görülür ki, bu yağmurlar: inanın ne şemsiye ne yağmurluk fayda etmez, dışarı çıkmak mümkün değildir. Yani: muson yağmurları sezonunda buraya gitmeyi düşünmeyin. Bunun dışında: ülkede sık sık doğal afetler, kasırgalar ve hortumlar, fırtınalar gerçekleşmektedir.
Gündüzleri denizin ortasında yağmur yağmaya başlar ve akşam olunca yağmur karaya ulaşır. Yani, bu yoğun nem, burada geçireceğiniz günlerde, hayatınızı hep etkileyecektir. Her şeyiniz nemlenir, gömleğiniz, ceketiniz, otel odasında bıraktığınız her şey, kağıtlar, defterler hem nemlenir ve hamurlaşır.
Sonuç olarak: Sri Lanka, yıl boyunca tatil yapılabilecek iklim şartlarına sahiptir.
HAVAALANI
Ülkeye giriş için, uluslar arası tek havaalanı olan “Negombo” havaalanına ineceksiniz. Ülkeye girişte vize istenilmiyor, gayet güzel bir şekilde, giriş işlemleri de fazla uzamıyor. Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki uzaklık 30 km. Ama havaalanından “Kandy” şehir merkezine gitmek isterseniz, bu kez yol daha uzun, 110-120 km. arasındadır.
Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım için, öncelikle taksi tercih edebilirsiniz. Ancak, elbette uygun fiyatı bulmak gerekir. Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım: 10000-18000 Sr arasında değişebiliyor. Taksi düşünmez iseniz, bu kez otobüs olabilir. Bu otobüsler havaalanı ile şehir merkezi arasında 50 Rs ücret ile gidiyorlar. Ama, yine ilginçtir ki, yanınızdaki bagaj içinde ilave ücret istiyorlar.
EKONOMİ
Sri Lanka ülkesinde nüfusun yarısından fazlası “tarım” ile geçinmektedirler. Temel besin maddesi ise, işlenen toprakların büyük kısmında bulunan “pirinç” tir.
Ticarete yönelik tarım ürünlerinin başlıcaları ise: çay, kauçuk ve hindistancevizidir. Tüm bunların yanında, son yıllarda, terör olaylarının bitmesi ile turizm yeniden canlanmış ve ülkenin ekonomik getirilerinin başına geçmiş durumdadır.
ÇAY
Dünya üzerinde en büyük çay üreticisi: Hindistan, sonra Sri Lanka, Çin ve Kenya geliyor. Yani, Sri Lanka, çay ile ünlüdür. Sri Lankalılar: genellikle, sabah yataklarından kalktıkları gibi, tatlı ve sütlü bir fincan çay içerek güne başlamayı tercih ederler. Siz de çay sipariş ettiğinizde: çay sıcak süt ve şeker ile birlikte gelecektir. Ama gelen çay: genellikle kokulu ve taze olacaktır. Veya haşlanmış siyah çay da olabilir.
Seylan çayları içindeki çeşitler: portakallı, naneli, limonlu, ıhlamurlu, çilekli vs. gibi olabilir. Bu çeşitli lezzetlerin ince karışımları, mutlaka ilginizi çekecektir.
KONAKLAMA
Okyanus manzaralı bir otel odasında, tenha sezonda, 30-40 dolara gecelik konaklama yapabilirsiniz. Ama daha önce de birkaç yerde belirttiğim gibi, mutlaka pazarlık yapmanız gerekiyor. Herhangi bir taksiye binip otel ararsanız, bu kez taksici komisyon alabileceği otellere sizi yönlendirecektir, bunu unutmamak gerekir.
TOPLU TAŞIMA-ŞEHİR İÇİ TAŞIMA
Sri Lanka ülkesinde, toplu taşımada otobüsler ve trenler kullanılır. Her ikisi de ucuzdur ancak aşırı kalabalıktır. Trenler, otobüslerden biraz daha yavaştır, ama trende oturarak seyahat, otobüste ayakta seyahatten iyidir. Toplu taşıma araçlarının tümü, özellikle “poya” günü ve hafta sonlarında aşırı kalabalık olmaktadırlar.
Otobüs
Ana şehirler arasında, otobüs seferleri sıktır. Bu otobüsler: iki kanallı çalışmaktadır ki, bir kanal: Sri Lanka Ulaştırma Kurulu tarafından çalıştırılan otobüsler, diğer kanal ise özel otobüs şirketlerinin çalıştırdıkları otobüslerdir. Otobüslerin çoğunda klima bulunmaktadır.
Trenler
Sri Lanka hükümeti Demiryolları işletmesi, adanın tümünde hizmet vermektedir. Colombo şehrinden, adanın birçok yerine tren seferleri düzenlenmektedir.
Çünkü: Sri Lanka’da trenle seyahat oldukça iyidir. Trenler, bazı yerlerde oldukça yavaş ve özellikle hafta sonları ve resmi tatil günlerinde oldukça kalabalık olmalarına rağmen, genellikle bir tren yolculuğu otobüs yolculuğundan daha iyidir.
Trenlerde, üç sınıf bulunmaktadır. Üçüncü sınıf, inanılmaz ucuzdur ancak her zaman kalabalıktır ve oturma yerleri rahat değildir. Ama, bu tren yolculuklarında muhteşem fotoğraflar çekebilirsiniz.
DİL
Ülkede: Sinhala ve Tamilce konuşulmaktadır. Tamil konuşanlar: ülkenin % 12 sini oluşturan Tamilledir. Yani, ülkenin beşte biri Tamilce konuşurken, geri kalanların büyük kısmı “Sinhala” dili konuşurlar. Tamilce konuşanların oranı yüksek olmasına rağmen, yine de Sinhala dili kadar değer görmemiştir. Çünkü: ilk olarak, 1956 yılında ülkenin resmi dili olarak Sinhala seçilmiştir. Ancak: Tamillerin buna itirazı üzerine, 1978 Anayasasında bir diğer resmi dil olarak Tamilce eklenmiştir. Ancak, bu durum pratiğe konulmamıştır.
Ancak: İngilizce, yaygın olarak ülkenin her yerinde konuşulan bir dildir. Yer isimleri ve tabelalar: genellikle ulusal dil ve İngilizce yazılıdır.
TATİLLER
Sri Lanka ülkesinde, cumartesi ve Pazar günü tatildir. Ancak, bunlara ilaveten, her ay “dolunay” yani “poya” günü de tatil edilir. Bu poya gününde: tüm eğlence mekanları ve barlar kapalıdır. Hatta: oteller, müşterileri için kullanacakları malzemeleri, poya gününden bir gün önce temin ederler.
İNSANLAR-DİN
Ülkede yaşayan insanların etnik gurupları şu şekildedir.
% 74.9: Sihalese
% 15.4: Tamiller
% 9.2 : Müslümanlar
Sri Lanka ülkesi insanları: güler yüzlü ve yardımseverdir. Öte yandan, bir hayli garibandırlar. Yani, tam bir üçüncü dünya ülkesi insanıdır.
YEME İÇME
Sri Lanka’da: sakın her yerde, bir şeyler yemeyi düşünmeyin çünkü hijyen konusunda gerekli özeni göstermiyorlar. Ancak, yine de yerel lezzetlerden tatmak istiyorum derseniz: birkaç önerim olacaktır. Buradaki yemek kültürünün temelinde, baharatlar yer almaktadır. Çoğu otel ise: batı mutfağıyla ilgili geniş yelpazeler sunmaktadırlar.
Ülkedeki kahvaltılarda: genellikle pirinç unu ve Hindistan cevizi sütü karışımından yapılan bir tür yiyecek yenir. Sri Lanka’ya özgü lezzetleri tatmak isterseniz, bu kez: pirinç ve köri denemelisiniz. Haşlanmış pirinç ve baharatlı köriler: Sri Lankalıların temel besinleridir. Ancak: bir yabancı olarak “körilere” dikkat etmeniz önerilir. Et, balık ya da sebzeler: genellikle Hindistan cevizi sütü ile pişirilir ki, muhteşem berbat bir koku yapılıyor. Yine yöresel yemeklerde baharat olarak: biber, soğan, çeşitli baharatlar, tarçın, karanfil, küçük Hindistan cevizi, zerdeçal vs. kullanılıyor.
Konu yemekten, yiyecekten açıldı ya, bu adaya yolunuz düştüğünde, muhteşem ve egzotik meyveleri tatmayı sakın ihmal etmeyin. Burada: papaya, muz, ananas, mango gibi birçok çeşit meyveyi tadabilirsiniz. Veya, mor kabuğu ve inci beyazı içi olan “mangosten” deneyebilirsiniz.
PARA
Sri Lanka’da ondalık para sistemi bulunmaktadır. 1 Sri Lanka Rupisi: 100 Sri Lanka sent ayrılmıştır. Yerel para: Rs olarak ifade edilir.
1 dolar, yaklaşık 100 Sri Lanka Rupisine denk gelmektedir. (net olarak 106 Rs diyebilirim)
Bir büyük su: 50 Rupi, standart öğle yemeği: 100 rupi, şehiriçi otobüsler ortalama: 9 rupi, gözleme tarzı rottiler: 12 rupi.
Şunu unutmamanız gerekir ki: Sri Lanka parası, yani Rupisi, uluslar arası geçerliliği olan bir para birimi değildir. Yani, ülkede kaldığınız sürede, yanınızdaki dolar veya euro cinsinden paranızı, yerel para olan Rupi ile değiştirirken, dikkat etmenizi öneririm, çünkü: daha sonra elinizde kalan rupileri harcayacak yer bulamasınız. Aslında: rupilerin havaalanında dolar-euro cinsinden paralara dönüştürüldüğü söyleniyor ancak, bu anda, elinizde bulunan rupileri değiştirdiğinize dair makbuz istiyorlar. Bence, siz en iyisi, dolar ve eurolarınızı, az az bozdurun ki, elinizde fazla rupi kalmasın.
Para demişken, elbette kredi kartlarından da söz etmek gerekir. Ülkedeki birçok otel ve mağazada, kredi kartı kabul edilmektedir. Master Card ve Visa kart, en çok kullanılan kartlardır.
ALIŞVERİŞ
Bu ülkede: pazarlık olmasa olmaz. Her türlü maddi işlemde, mutlaka pazarlık yapmanızı öneriyorum. Bunun dışında alışveriş ve ülkeden alınabilecekler konusundaki ayrıntılı bilgiyi: şehirleri anlatırken yazdım.
SRİ LANKA ULUSAL AĞACI
Nar ağacı: 26 Şubat 1986 tarihinde, Sri Lanka ulusal ağacı olarak seçilmiştir. Çünkü: bunun Sri Lanka kökenli olduğuna inanılır. Dik duruşu, geniş dağıtımı, renk ve doğası nedeniyle de, bu seçimin yapıldığı söyleniyor. Sri Lanka yağmur ormanlarında, nar ağaçlarının 30 metre kadar büyüdüğü söyleniyor. Özellikle parlak kırmızı yaprakları beğeniliyor. Dini nedenlerle, ahşap olarak kullanılmasına izin verilmemektedir. Çünkü: Budhanın Miyanganaya’yı ilk ziyaret ettiğinde, nar ağacı tarafından korunduğuna ve bir sonraki Buddhanın da bir Nar ağacı altında aydınlığa kavuşacağına inanılmaktadır. Çiçekleri: kozmetik, sabun ve parfüm sanayinde kullanılmaktadır.
ÇATIŞMALAR
Ada ülkesinde: özgürlük için savaştıklarını söyleyen “Tamil Özgürlük Kaplanları” isimli bir örgüt: 1983 yılından bu yana hükümet güçleriyle çatışmalarını sürdürmektedirler. Bunlar: adanın kuzeyinde ve doğusunda “Tamil” adında bir bağımsız devlet kurmayı düşünmektedirler.
2002 yılında, Norveç ülkesinin araya girmesiyle Oslo şehrinde barış andlaşması imzalanmış ve terör olayları bitmiştir. Günümüzde nispeten sakin bir ortam bulunmaktadır.