Gaziantep Dini ve ticari yapılar

IMG_9622
Gaziantep Dini ve ticari yapılar

Osmanlı döneminde Gaziantep giderek önemli bir ticaret merkezi olma yolunda ilerlemiş, Osmanlının yükseliş döneminde, Halepli tüccarların yabancılara hatta Avrupa’ya sattığı dokumaların üretim merkezi haline gelmiş, halkın ticari zekası ve çalışkanlığı Gaziantep’i bir ticaret merkezi haline dönüştürmüştür.

Binlerce dokuma tezgahı, hanlar, kervansaraylarla yüksek bir refah düzeyine ulaşılmıştır. 19 yüzyılın başlarından itibaren Ermeni nüfusun artması, şehrin fiziki oluşumunu belirlediği gibi ticari yaşamı da etkilemiştir. Şehirdeki yaşama giderek hakim olan Ermeniler, 1847 yılında misyonerlerin desteğiyle eğitim, ticaret ve zanaat alanlarında da belirleyici rol oynamaya başlamışlardır.

Gaziantep Dini ve ticari yapılar: Osmanlı’nın idari ve ekonomik açıdan zayıf düştüğü bu dönem Ermenilerin ekonomiye hakim oldukları dönemdir.

Cumhuriyet’e kadar devam eden bu durum, Kurtuluş Savaşı sonrası kurulan yeni dengelerle değişmiş, ticaret ve ekonomi tekrar Müslümanların eline geçmiştir. Savaşta büyük hasar gören Müslüman yerleşimlerinde yaşayanlar hasar görmeyen ermeni yerleşimlerine taşınmış, harabeye dönen çarşı hızla onarılmıştır.

Gaziantep Dini ve ticari yapılar: İpek Yolu üzerinde olması, Halep’e bağlı bir sancak olması Gaziantep’te ticareti hep geliştirmiştir. 1902 tarihli Halep Vilayeti Salnamesine göre Antep’te 2320 dükkan, 4 bedesten, 15 han, 30 fırın, 6 tabakhane, 45 boyahane, 11 değirmen, 8 içki fabrikası, 5 sabunhane, 2210 dokuma tezgahı bulunmaktaymış.

Gaziantep Dini ve ticari yapılar; Dokuma, buğday, fıstık, kahve, nişadır, kalay, boya gibi çok çeşitli ürünlerle, el sanatı ürünleri, bu ticarette önemli yer tutmuştur. Dokumacılık, nacarlık, kakmacılık, Keçecilik, nakkaşlık, taş ustalığı, bakırcılık, sobacılık, yemenicilik, dericilik, sabunculuk, kutnuculuk, kilimcilik, kuyumculuk, çömlekçilik, semercilik, zurnacılık gibi zanaatsal işlerinde Antep tercih edilen bir yer olmuştur.

Gaziantep Dini ve ticari yapılar; Tüm bu işlerde çalışanlar, kalenin çevresinde Türktepe’den başlayan, Şire Han’da sona eren çarşılarda yer tutmuşlardır. Günümüzde, hala aynı olmasa da, benzer bir lonca sistemi devam etmektedir. İş kolları bir arada bulunmaktadır.

IMG_9618
Gaziantep Dini ve ticari yapılar

BAKIRCILAR ÇARŞISI

Tek katlı dükkanlardan oluşan çarşı, hanlar bölgesindedir. Kemerli girişlerle sokağa açılan dükkanlar, düzgün kesilmiş ve sert kalker taşlardan yapılmıştır. Ancak, buradaki dükkanların yapım tarihi tam olarak bilinmemektedir. Muhtemelen 19. Yüzyılda yapıldıkları düşünülmektedir.

KÜÇÜK BUĞDAY PAZARI

19 yüzyılda yapıldığı tahmin edilen han, Osmanlı Han Mimarisinde tek katlı, tek avlulu hanlar gurubuna girer. Düzgün olmayan, dikdörtgen şeklinde bir plana sahiptir. Kuzey cephesinde yola açılan hacimler dükkan olarak planlanmıştır.

İç avlu çevresinde 11 adet oda vardır ve ayrıca eyvanla geçilen bir ahır bölümü bulunur. Hanın örtü sistemi, tas konstrüksiyonlu sivri beşik tonoz ve yarım beşik tonoz şeklindedir. Kemer olarak sivri ve basık kemer kullanılmıştır. Oldukça sade inşa edilmiş olan yapının inşasında havara taşı (beyaz kesme taş) kullanılmıştır.

IMG_9624
Gaziantep Dini ve ticari yapılar

ZİNCİRLİ BEDESTEN

Halk arasında kara basamak bedesteni olarak da bilinir ve günümüzde et hali olarak kullanılmaktadır.

Asıl adı Hüseyin Paşa Bedestenidir. 1718 yılında Darendeli Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Güney kapısındaki 4 mısralık kitabenin yazarı “Kusuri” dir.

Bedesten, doğu-batı yönünde uzanan, üstü çapraz tonozlarlarla kapatılmış, bir sokağın iki yanına sıralanan, beşik tonozlu dükkanlarla, bu sokağı doğu yönünde kesen ve kuzey-güney istikametinde yerleştirilen başka bir sokağın yine iki tarafına sıralanmış benzer dükkanlar gurubundan oluşmaktadır. Böylece, bedesten “L” şeklinde bir plan şeması ortaya koyar.

1719 tarihli vakfiyesinde eserde 80 tane dükkanın varlığından söz edilmektedir. Yakın geçmişte, bir süre üstüne bir kat daha yapılarak adliye olarak kullanılmışsa da 1957 yılındaki yangında bu kısmı tamamen yok olmuştur. Tamir sırasında yolu genişletmek için güney ve batı kapılarının biraz içeriye alınmasıyla 14 dükkan günümüze ulaşmamıştır. Herhangi bir tezyinat unsuru bulunmayan eser, 2008 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.

KEMİKLİ BEDESTEN

Temel kazısı sırasında kemik bulunduğu için, adına halk tarafından kemikli bedesten denilmiştir. Ama asıl adı Mecidiye Bedestenidir.

Kitabesi bulunmayan bedestenin Hacı Müftü Osman Efendi tarafından, 1860-1862 yıllarında yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Bedestenin bir kısmının Mecidiye, diğer kısmının ise Aziziye olarak adlandırılması, esere Abdülmecid zamanında başlandığı ve Abdülaziz zamanında bitirildiğini akla getirmektedir. Kapalı çarşı, plan tipinde düzenlenen her bedestende iki taraflı 40 dükkan vardır.

Dükkanlar arasındaki geçiş bölümü beşik tonoz örtülmüş ve tonoz üzerinde belli aralıklarla aydınlatma pencereleri bulunmaktadır. Girişi kara taş ve keymıh taşı kullanılarak, iki renkli olarak yapılmıştır. Tek katlı olarak, yöresel keymıh taşıyla (sert kalker) inşa edilmiş olup günümüzde de bedesten olarak işlevini sürdürmektedir.

IMG_9685
Gaziantep Dini ve ticari yapılar

HİŞHA HAN

Hışha (Pamuk kozası) Han olarak bilinen Lala Mustafa Paşa Hanının ne zaman yapıldığını gösteren bir kitabe yoktur. Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırıldığını gösteren Vakfiyeler ve Şeri Mahkeme sicilleri vardır. Vakfiyesinin tarihi 1577 yılı olup, 1563-1577 yılları arasında Lala Mustafa Paşanın Halep ve Şam Beylerbeyliği döneminde bulunduğu yıllarda yaptırılmış olmalıdır. Tek katlı hanlar gurubuna giren yapı Gaziantep’in en eski hanıdır.

Han, batısındaki hamam, susamhane, doğusundaki şimdi mevcut olmayan Bedesten ve Mir-i Miran Mescidi ile birlikte bir külliye (Lala Mustafa Paşa Külliyesi) durumundaydı. Hanın kuzey cephesinde yola açılan hacimlerin dükkan olarak, iç bölümlerde ise avluya açılan odaların yolcuların konaklaması amacıyla, revaka açılan mekanların ise depo ve ahır olarak kullanıldığı düşünülmektedir.

Yapının inşasında siyah ve beyaz kesme taşlar kullanılmıştır. Örtü sistemi, taş konstürkiyonlu tonozlar biçimindedir. Oldukça sade inşa edilen handa tek süsleme cümle kapısındadır. Kapı, zeminden itibaren siyah ve beyaz taşlarla inşa edilmiştir.

İNCEOĞLU (BÜDEYRİ-ELBEYLİ)HANI

Han, plan ve süsleme benzerliği nedeniyle 1890 tarihli Kürkçü Hanı ile aynı yıllarda inşa edilmiştir. Bu nedenle Büdeyri Hanın 19. Yüzyıl sonlarında yapıldığı düşünülmektedir. Osmanlı han mimarisi içinde, tek avlulu, iki katlı hanlar gurubuna girmektedir. Klasik Osmanlı han mimarisinin birçok özelliklerini üzerinde toplayan eser, sabunhane ve han olmak üzere iki bölüm halinde inşa edilmiştir.

Her iki bölümün üst katındaki mekanlar, yolcuların ikamet etmeleri amacıyla yapılmıştır. Sabunhane ile hanın birer müstakil cümle kapısı mevcut ise de ikinci katta ara bir geçitle birbirine bağlanmıştır. Bu plan özelliğiyle, Gaziantep’teki hanlar içinde tek örnektir. Hanın zemin katında, içte kareye yakın üstü açık bir avlunun etrafında, sıralanan muhtelif hacimler, ön cephede ise dışa açılan tek katlı dükkanlar vardır. Doğudaki mekanların arkasında iki bölümlü ahır yer alır.

Sabunhane kısmı, biraz çarpık dikdörtgen plana sahip olan iç avluyu kuzey ve doğu taraflardan revakla kuşatmakta olup, diğer mekanlarda bu hacme açılır. Avlunun üzeri, üstten kiremit ile kapatılarak sabunhanenin daha temiz olması sağlanmıştır. Çeşitli müdahaleler gören yapı günümüze kadar ayakta kalabilen sayılı hanlardan biridir.

MİLLET HANI

Gaziantep’teki diğer hanlarla karşılaştırılması sonucunda hanın 1868-1869 yıllarında yapıldığı düşünülmektedir. İlk sahibi Aşçıoğlu Kesbar Kevork olarak kaynaklarda yer almaktadır.

Yapı Osmanlı han mimarisi içindeki iki katlı, tek avlulu hanlar gurubuna girer. Hanın planı arsaya göre şekillenmiştir. Avlu alt katta mekanlarla çevrelenmiş, üst katta dört taraftan revakla kuşatılmıştır. Avlunun güney tarafındaki hacimlerin arkasında bulunan ahırın avlu ile ilişkisi olmayıp, kapısı hanın batı cephesinden açılır.

Buna benzer durum, diğer hanlarda görülmemektedir. Ayrıca kuzey cephesinde de sokağa açılan tek katlı dükkanlar yer almaktadır. Han oldukça sade yapılmış olmakla birlikte iki renkli taş işçiliği hareketlilik sağlamıştır.

Han, sonradan yapılan tamiratlar ve eklenen dükkanlarla orijinal özelliklerini kaybetmiş ve bazı kısımları tamamen yıkılmış durumda olup, 2001-2003 yıllarında restore edilmiştir.

YENİ HAN

Kitabesi bulunmayan Yeni Hanın yapılış tarihi hakkında kesin bilgiler yoktur. Ancak 1557 tarihli Ayıntap Vakfı Defterinde eserin adının Han-ı Cedid (Yeni Han) olarak geçmesi nedeniyle, han bu tarihten önce yapılmış olmalıdır. Hanın bilinen ilk sahiplerinin Battal Bey’in kızı Asiye ve Hacı Osman Bey’in kızı Emine Hatun olduğu kayıtlarda yer almaktadır.

Yapı, Osmanlı han mimarisi içinde tek avlulu, iki katlı hanlar gurubuna girmektedir. Avlu, zemin katta üç taraftan eyvan ve odalarla, bir taraftan revakla, üst katta ise bir taraftan odalarla, üç taraftan da revakla kuşatılmıştır. Zemin kattaki mekanlar depo ve ahır, üst katta bulunan odalar ise yolcuların konaklaması amacıyla yapılmıştır.

Yapıda dikkati çeken tek süsleme, batı cephesindeki cümle kapısı üzerindeki siyah ve beyaz kesme taşlarla oluşturulmuş olan süslemedir. Ayrıca giriş açıklığının iki tarafında iki taş seki vardır. Hanın diğer kısımları ise oldukça sade bir şekilde inşa edilmiştir. Hanın inşasında siyah ve sarımtırak renkte küfeki kesme taş kullanılmıştır. Örtü sistemi, taş konstrüksiyonlu sivri beşik tonoz, çapraz tonoz ve aynalı tonoz ile düz örtüdür.

YÜZÜKÇÜ HAN

Yüzükçü Hanı, Kitabesi olan ender hanlardan biridir. Fakat taç kapısı üzerinde yer alan 1897 tarihli yazıdan ibaret olan bu kitabe eserin inşa değil yenilenme kitabesidir. Çünkü 1735 tarihli Şer-i Mahkeme Sicilinde “İki Kapılı Han yakınında bir kişinin öldürülmesiyle açılan dava neticesinde tahakkuk eden diyetin Uzun Çarşı, İki Kapılı Han ve Yüzükçü Han esnafından toplanması” şeklinde bir vesika vardır.

Buna göre eser, 1735 tarihinden önce mevcut olup, inşa tekniği ve malzeme durumuna göre Yüzükçü Han, 1897 yılında büyük ölçüde yenilenmiştir. Hanın bilinen ilk sahibi Battal Bey’in kızı Asiye ve Hacı Osman Bey’in kızı Emine Hatundur.

Yapı, Osmanlı han mimarisi içinde tek avlulu, iki katlı hanlar gurubuna girer. Yol ve arsa durumuna göre inşa edilmiş olan hanın zemin ve üst katları birbirinden farklı plan şekline sahiptir. Zemin kattaki mekanlar avluyu dört taraftan çevrelediği halde, üst kattaki odalar, kuzey cephesinin tamamı ve batı cephesinin bir bölümüne kadar kuşatmaktadır.

İkinci katta bulunan gezinti yeri, ahşap kemerli revaklardan oluşmakta olup, bu özelliğiyle diğer hanlardan ayrılmaktadır. Doğu kanadında, Antep hanlarının pek çoğunda görülen mağara şeklinde bir ahır vardır. Yapıda sarımtırak renkteki küfeki kesme taş kullanılmış olup, taç kapısında ise küfeki taş ile siyah taş birlikte kullanılmıştır.

ANADOLU HANI

Hanın ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Ancak 19. Yüzyıl başlarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Osmanlı han mimarisi içinde iki avlulu, iki katlı hanlar gurubuna girer. Yapı yolcu hanı olarak inşa edilmiş olup, zemin katındaki mekanlar depo ve ahır olarak, üst katlarla yer alan odalar ise yolcuların konaklaması amacıyla yapılmıştır.

Doğu-batı istikametinde uzanan yapıda görülen plan tipi, diğer hanlarda yoktur. Hanın, çarpık planındaki birinci avlusu iki yönden, yine çarpık şekildeki ikinci avlusu da üç yönden çeşitli ebat ve şekillerdeki mekanlarla çevrelenmiştir. Oldukça sade inşa edilen han, 1985 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.

ÇEKİRDEKÇİ (EMİR ALİ) HANI

1719 yılında inşa edilmiş olan han, Sekkakoğlu, Esseyit Ali Bey tarafından yaptırılmış olup, mimari bilinmemektedir. Osmanlı han mimarisine göre tek avlulu, iki katlı hanlar gurubuna giren yapı, düzgün olmayan, dikdörtgen şeklinde bir plana sahiptir. Avlu, zemin katta dört taraftan, üst katta ise iki taraftan revakla çevrelenmiştir.

Günümüze orijinal olarak gelen tek revak güney revaktır. Han oldukça sade olup, yalnızca avlunun doğu kısmında avluya açılan hacimlerin ön duvarları, kapı ve pencere kemerleri hizasına kadar siyah ve beyaz kesme taşla örülerek iç kısımda bir hareketlilik sağlanmıştır.

Eserin orijinal kısımlarında sarımtırak renkte küfeki kesme taş, sonradan yapıldığı tahmin edilen kısımda ise siyah ve beyaz kesme taş kullanılmıştır. Üst kattaki mekanlar yolcuların konaklaması için, alt kattaki mekanlar ise depo ve ahır olarak kullanılmak üzere yapılmıştır.

Ayrıca hanın kuzey cephesinde mağara şeklinde bir hacim de ahır vazifesi görmektedir ki bu Gaziantep’te meyilli arazi üzerine kurulan birçok handa görülmektedir.

TÜTÜN HANI

Herhangi bir inşa veya onarım kitabesi bulunmayan Tütün Hanına ait en eski bilgi, Şer-i Mahkeme Sicillerinde geçmektedir. 1754 tarihli vesikada “Taşradan Antepe gelen ve mukataası (götürü ve iş verme yetkisi) Hacı Mehmet’in uhdesinde bulunan tütünler eskiden beri Tütün Hanında satılır, gümrüğü de burada alınırdı” denilmektedir.

Eskiden beri tütünlerin burada alınıp satılması, eserin 1754 yılından daha önceki bir tarihte yapıldığını ortaya koymaktadır. Osmanlı topraklarında tütünün, 17’nci yüzyılda yaygınlık kazanmaya başladığı bilinmektedir. Ayrıca 1735 yılında Antep’te tütüncü esnafının bulunduğunun bilinmesi, bu hanın tarihinin 1754 yılından daha öncesine gittiğini kesin olarak göstermektedir.

19’ncu yüzyılda hanın bilinen ilk sahibi Nur Ali Ağa Oğlu Hüseyin Ağa’dır. 2007 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.

Yapı, Osmanlı han mimarisi içinde tek katlı, tek avlulu hanlar gurubuna girer. Gaziantep’teki mevcut olan en küçük hanlardan biri olan bu yapı, eskiden şehrin en işlek iş ve alışveriş merkezinde bulunmaktaydı. Eser, dikdörtgen bir avlunun dört kenarına yerleştirilen odalar ve hana bitişik olarak inşa edilen dükkanlardan oluşmaktadır.

Kuzey cephesinde kayaya oyulan bir bodrum bölümü vardır ki, bu han için önemli bir özelliktir. Yapının sadece kuzey cephede süsleme sadece portalde görülür. Kapı, zeminden itibaren siyah ve beyaz taştan yapılmıştır.

KÜRKÇÜ HAN

Han, mevcut kitabesine göre 1890 yılında yapılmıştır. Osmanlı han mimarisi içinde tek avlulu, iki katlı hanlar gurubuna girer. Osmanlı han mimarisinin birçok özelliklerini üzerinde taşıyan yapı, Han ve Sabunhane olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır.

Han yolcu hanı olarak inşa edilmiş olup, zemin kattaki hacimler dükkan, depo ve ahır maksadıyla, üst katta yer alan odalar ise yolcuların konaklaması için yapılmıştır. Sabunhane ve hanın ayrı girişleri bulunmasına rağmen ayrıca iç kısımlarda ara geçişlerde mevcuttur.

Han, diğer hanlarda olduğu gibi araziye göre şekillenmiştir. Yapıdaki en önemli süsleme portalde görülen süsleme olup, devrinin eklektik özelliklerini yansıtmaktadır. İç kısımda zengin bir süsleme görülmez. Burada dikkat çeken tek tezyinat, avlu geçidinin doğu-batı yönünde uzanan sivri beşik tonozun orta kısmında hafif kabartma olarak yapılmış altı kollu yıldız motifidir.

Ayrıca avlu geçidinin avluya bakan tarafında iki renkli taş kullanılarak iç mekana hareketlilik kazandırılmıştır.

TUZ HANI

Herhangi bir inşa kitabesi veya vakfiyesi yoktur. Ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Fakat eserin adı, Hicri 11’nci yüzyıla ait Antep Şer-i Mahkeme Sicillerinde ve Evliya Çelebi Seyahatnamesinde geçmektedir. Bu nedenle, Tuz Hanının 16. Yüzyılın sonlarında inşa edildiği düşünülmektedir.

Yapı, Osmanlı han mimarisine uygun tek avlulu, iki katlı hanlar gurubuna girer. Hanın işlevine uygun olarak, zemin kattaki mekanlar depo, ahır ve dükkan olarak, üst katta yer alan odalar ise yolcuların konaklaması için yapılmıştır. Hanın caddeye bakan cephesinde, doğrudan caddeye açılan dükkanlar bulunmaktadır.

Hanın ikinci katı, avluyu dört taraftan kuşatan revaklardan ve bunların arasına yerleştirilmiş odalardan meydana gelir. Hanın kuzeybatı köşesinde geniş bir alanı kaplayan ve yüksek kahve adıyla meşhur kahvehane bulunmaktadır. Han oldukça sade olup yalnızca kuzey cümle kapısı siyah ve beyaz taşlardan oluşturulmuştur. Hanın giriş kapısı dışındaki kısımlarda sarımtırak renkte küfeki  kesme taşı görülmektedir.

ŞİRE (BELEDİYE) HANI

Han, 1885-1886 yıllarında Halep Valisi Cemil Bey’in emriyle Kaymakam Rüstem Bey ve Belediye Reisi Mustafa Ağa tarafından Belediyenin imkanlarıyla yapılmıştır. Hanın mimarı Kirkor, nakkaşı ise Ali Efendi’nin oğlu Abbas’tır.

Yapı tek avlulu, iki katlı Osmanlı hanları gurubuna girer. Klasik Osmanlı han mimarisinin birçok özelliklerini üzerinde taşıyan eser, dikdörtgen planlıdır. Yapı, yolcu ve iş hanı olarak inşa edilmiştir. Zemin kattaki mekanlar dükkan, depo ve ahır olarak, üst katta bulunan odalar ise yolcuların ikamet etmesi için yapılmıştır.

Avlu, dört taraftan mekanlarla çevrelenmiş olup, güney kısmındaki hacimlerin arkasında doğu-batı yönünde iki sahın halinde uzanan ahır bölümü vardır. Avlunun ortasında ilk yapıldığı dönemlerde hanın su ihtiyacını karşılamak amacıyla bir kuyu varken, daha sonra bu kuyu kapatılarak avlu zeminden, iki basamak aşağıya inilerek ulaşılan şadırvan yapılmıştır.

Hanın üst katı doğu, batı ve kuzey taraftan kuşatılan revaklarla çevrelenmiştir. Gaziantep’te bulunan hanlar içinde tezyinat bakımından en çok dikkati çeken eser durumunda olup, bütün süslemeler üç adet anıtsal taç kapısı üzerinde toplanmıştır.

Büyük ölçüde korunmuş olan hanın, 2004 yılı restorasyon çalışmasından sonra özgün şekliyle korunması ve yaşatılması sağlanmıştır.

GÜMRÜK HANI

Han, 1873-1878 yılları arasında, Abdülhalik oğlu Hacı Ömer Efendi tarafından yaptırılmıştır. Hanın bugünkü sahibi Abdülhalik oğlu Hacı Ömer Ağa Vakfıdır.

Osmanlı han mimarisi içinde tek avlulu, iki katlı hanlar gurubuna giren yapı, düzgün olmayan dikdörtgen şeklinde bir plana sahiptir. Yolcu hanı olarak inşa edilen hanın, zemin katındaki mekanlar depo ve ahır, üst katta yer alan odalar ise yolcuların konaklaması için yapılmıştır.

Han arazi ölçülerine ve arazi yapısına göre şekillendirilmiştir. Zemin katta, sadece giriş cephesinde sokak ile bağlantılı dükkanlar bulunmaktadır. Avlu, zemin katta kuzey, güney ve batı taraflarda çeşitli mekanlarla, üst katta ise kuzey ve batıdan revaklarla, güney kısmından iki gözlü revak ve bir oda ile kuşatılmıştır.

Yapının orijinal kısımlarında sarımtırak renkte küfeki kesme taş kullanılmıştır.

IMG_9711
Gaziantep Dini ve ticari yapılar

DİNİ YAPILAR

Gaziantep dini mimari açısından zengindir. Toplam 178 dini yapıdan 144’ü yok olmuş ve günümüze sadece 34 tanesi ulaşmıştır. Bu yapılar mimari açıdan gösterişli olmamalarına karşın, sadece Gaziantep camilerinde görülen özellikler taşırlar.

ŞİRVANİ CAMİİ

İlk yapımının 14-15. Yüzyıllarda Dulkadiroğulları ve Memlüklüler dönemi olduğu düşünülmektedir. İki şerefeli minareyi sadece Osmanlı hanedanına bağlı kimselerin yaptırdığını söylenmekte, Osmanlılardan önce yapılmış olacağı düşünülmektedir. 1681 yılında, Şirvani Mehmet Efendi tarafından kapısının onarıldığı bilinmektedir.

1890 yılına ait fotoğraflarda, çokgen gövdesi üzerinde şerefelerini bir şemsiye şeklinde örten külahlarıyla Tekke Camine benzemekteyken, günümüzde sivri külahlı bir minaresi vardır. Bu minare, 1947 yılında yeniden yapılmış ve cami 1960 yılında tekrar onarım görmüştür. Kapısındaki dilimli ikiz kemer Gaziantep’teki tek örnektir. Raylar üzerinde hareket eden ve Gaziantep’e özgü hareketli mimber de Türk mimarisinde özel bir yer tutar.

HANDANİYE CAMİİ

Kitabesinden de anlaşılacağı üzere Handaniye Camii savaşta hasar görmüştür. Kıble tarafından giren top içeride patlamış ve caminin içini viraneye dönüştürmüştür. Bu sırada oradan geçmekte olan bir kadının ölmesi nedeniyle sokağa kadının adı verilerek “İlk Top Şehidi Habba” denilmiştir.

Zülkariye Beylerbeyi Mehmet Paşa’nın Kethüdası Abdullah oğlu Handan Ağa tarafından yaptırılmıştır. 1575, 1596 tarihleri arasında Hacı Abdullah tarafından yenilenmiş, minaresi ise oğlu Mustafa tarafından eklenmiştir. Taş işçiliğinin güzelliğiyle dikkati çeken caminin taç kapısı tamamen kündekaridir. Taç kapının hemen üzerinde yer alan ahşap müezzin mahfelinin altı son derece güzel bir ahşap işçiliği sergiler.

Ortasında yer alan mukarnaslı sarkıt, tek parça ahşaptan yapılmıştır. Siyah-beyaz taşlarla örülmüş mihrabın iki tarafında köşk denilen, duvar içinden çıkılan iki mimber vardır. Minarenin taş işçiliği özeldir. Şerefenin oturduğu kısmı oluşturan mukarnaslar yukarı doğru açılarak üçgen şeklini alır. Altından çini tabaklar sıralanır.

TAHTANİ CAMİİ

Yaptıranın kim olduğu bilinmeyen caminin yapım tarihiyle ilgili çelişkili bilgiler vardır. Evliya Çelebiye göre 1578 olan tarih, daha önceki şer-i sicil kayıtlarındaki bilgiler nedeniyle yanlıştır. 1558 yılındaki bir şer-i sicilinde camiden söz edilmektedir.

Ayrıca başka bir şer-i sicilinin tarihi 1580 yılıdır ve bu tarihte onarım görmüştür. Kitabelerden anlaşıldığı kadarıyla birkaç tamir daha görmüştür. 1790 yılında, 1805 yılında, 1958 yılında ve 1983 yılında. Eskiden düz damlı olan caminin üzeri sonradan kiremit kaplı kırma çatı olarak değiştirilmiştir.

Günümüzde yağlıboyayla iyice bozulan mihrabın nişinin çevresinde dikdörtgen bir çerçeve yer almıştır. Arada kalan köşe boşlukları Rumilerle süslenmiştir. Minberin göbeğinde sekizgen, gemici çarkına benzeyen, kafes tekniğiyle yapılmış, tahdın altındaki pano kelebek benzeri motiflerle doldurulmuştur.

Minarede yine özenli bir taş işçiliği görülür. Şemsiye külahlı şerefenin altı ince mukarnaslarla örülmüştür. Belli aralıklarla sarkıtlar yapılmış, bunların arasına on iki tane çini tabak yerleştirilmiştir. Şerefe korkulukları, on iki ayrı geometrik desenle yapılmıştır. Tüm bu özellikleriyle bölgenin karakteristik özelliklerini taşır durumdadır.

KARAGÖZ CAMİİ

1756 yılında meşhur Nuri Mehmet Paşa’nın dedesi ve Antep’in yerlisi olan Battal Ağa tarafından yapımına başlanan cami, 1758 yılında tamamlanır. Karagöz Cami, adını Halep ve Antep arasında yaşayan Beydili ve Eymürlü boyuna mensup “Karagözlü” adında bir Türkmen oymağından almıştır.

1137 tarihli şer-i mahkeme sicili kayıtlarında bu caminin yerinde, yine “Karagöz” adında bir mabet varmış. Eski mescit, Battal Ağa tarafından cami haline getirilmiş ve eski adıyla anılmaya devam etmiştir.

Kıbleye paralel, tek sahınlı, süslemesi az, küçük bir camidir. Batıdaki bir kapıdan alçak bir duvarla ikiye bölünmüş olan avluya geçilir. Avlunun camiye bakan cephesinde diğer Antep camilerinde de görülen renkli taş süslemeler vardır.

Mihrabında da süslemeye rastlanmaz. Sade, yuvarlak bir nişden oluşur. Ahşaptan yapılmış mimberi de sadece ve süslemesizdir.

Yakın zamanda 3 kez tamir edilen camide, 1967 yılında dış kaplamalar, 1973 yılında avlunun batı kapısı yenilenmiş, 1985 yılında iç duvarlar elden geçirilmiş ve mimberi şimdiki yerine yerleştirilerek ahşap rengini almıştır. Günümüzde düz beton tavanla örtülü olan son cemaat yerinin eskiden ahşap kirişler üzerine düz toprak damla örtülü olduğu düşünülmektedir.

Son cemaat yerinin batısında minare vardır. Dam seviyesine kadar kare, sonra çokgen gövdeli olarak devam eder. Minare korkuluğu değişik geometrik desenlerle kafes tekniğinde işlenmiştir ve panolardan oluşur. Abdülhamit resimlerinde görünmeyen minare, üzerindeki kurşun izlerine bakılarak 1900 ile 1920 yılları arasında yapılmış olabilir.

ALAÜDDEVLE CAMİİ

1480-1515 yılları arasında hüküm süren Dulkadirli Bey’i Alaüddevle Bozkurt Bey’in yaptırdığı cami adını yine Alaüddevle Bozkurt Bey’den alır. Halk arasında “Alidola” olarak da bilinir. Bu caminin mimarı bilinmiyor. Yeniden yaptırılan caminin mimarı ise Armenak, ustabaşısı Kirkor’dur. Alaüddevle Camii 1898 yılını takip eden yıllarda yıkılmış, daha sonra Antep’in ileri gelenleri yenisini yaptırmıştır.

HACI NASIR CAMİİ

1570 yılında mescit olarak yapılmış bina 1680 yılında bir minber konularak camiye dönüştürülmüştür. 1812 yılında da bugünkü haline getirilmiştir. Kurtuluş savaşı sırasında ciddi hasar görmüş olan cami 1923 yılında onarılmıştır. Külah kısmı yıkılan minare halkın kendi imkanlarıyla yeniden yapılmıştır.

Burmalı gövdesiyle bu minare Gaziantep’teki özel minarelerden birisidir. Siyah ve pembe kaplamalarla süslenmiş mihrabın iki yanında balkon şeklinde çıkıntılar vardır. Bu çıkıntılara duvar içinden birer merdivenle çıkılır.

Minber olanı kırmızı mermerden diğeri ahşaptan yapılmıştır. Gaziantep’teki en zengin kalem işlemelerine sahip mahfil günümüze kadar ulaşmıştır.

TEKKE CAMİİ VE KÜLLİYESİ VE MEVLEVİHANE

Aslen Türkmen Bey’i olan Sancak Bey’i Mustafa Ağa tarafından 1638 yılında yaptırılmıştır. Mevlevihane’nin semahanesi ve vakit namazlarının kılındığı cami bölümü, derviş odaları, şeyh evi ve bir çeşmeden oluşan külliyenin vakfiyesinde meyve bahçesi, boyahane, yirmi dükkan ve bir ahırdan söz edilir.

Tekke cami mimarisiyle tipik bir semahane özelliği taşımasına karşın, mutrip mahfili ve çile hücresi yoktur. Çok sade bir yapıdır. Giriş kapısında üç kenarda beşparmak desenlerinden oluşmuş bir silme vardır.

Bu desenler Gaziantep’teki tek örnektir. Kilit taşının üzerinde bir damla taşı, onun iki yanında etrafı ince siyah taşlarla sıralanmış kırmızı mermer pano vardır.

KURTULUŞ CAMİİ

1892 yılında kilise olarak inşa edilen ve daha sonra camiye dönüştürülen yapı, Tepebaşı mahallesindedir. Özgün mimari özelliklerini koruyan yapı, Gaziantep şehrinin en büyük camilerinden birisidir. Camide, köşeler ve pencere silmeleri, yöresel siyah ve beyaz taştan yapılmıştır.

Dikdörtgen planlı, haç biçimindeki caminin içi, mihraba dik sütunlarla üç sahaya ayrılmıştır. Haçın kolları dıştan alınlık şeklinde, içten de çapraz tonozlarla örülmüştür. Ana mekanın ortası yuvarlak, kasnaklı, oldukça yüksek kubbelidir.

Kesme taştan yapılan duvarlar üzerinde ilk iki sırada sivri kemerli, üst sırada da yuvarlak pencereler vardır. Yapının üzeri kırma bir çatı ile örtülmüştür. Sonradan eklenen minare, kare biçiminde kaide üzerinde yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir.

ÖMERİYE CAMİİ

Düğmeci mahallesindedir. Antep şehrinin en eski camisidir. 1210 yılında tamir geçirdiği, kayıtlarda yazılıdır. Caminin kimin tarafından yapıldığı tam olarak bilinmemekle birlikte Halife Hz Ömer zamanında yapıldığı ya da Hz Ömer’in kızından olma torunu Emevi Halifesi Ömer Bin Abdülaziz tarafından yaptırıldığı söylenmektedir.

Caminin taç kapısı ve mihrabı ak-kara taşla örülmüştür. Minare şerefesinin korkuluklarında, oyma taş işçiliğinin en güzel örnekleri görülür. Hatta minarenin bedeninde Antep savunmasının dehşetli günlerinden kalma, mermi ve şarapnel parçalarının izlerini görmek mümkündür.

Halk arasında anlatılan bir rivayete göre, bu cami, her yıl tabana doğru çökmekte ve toprağa gömülmektedir. Tamamen battığı zaman, kıyametin kopacağı söylentileri vardır.