Bulgaristan ülkesinin, nüfus yoğunluğu olarak ikinci büyük şehridir. Şehir: 1999 yılında, “Avrupa Kültür Başkenti” olarak seçilmiştir.
Coğrafi olarak: Meriç nehrinin iki tarafında bulunmaktadır. Bu nehir, şehre ayrı bir güzellik vermektedir. Şehre girerken, Meriç nehrinin üzerinden geçeceğimiz köprünün bir yanında sere serpe uzanmış erkek ve diğer yanında bayan heykelleri göreceksiniz. Şehir: özellikle: “7 Tepeli şehir” olarak bilinir. Hatta: bu tepelere isim de verilmiştir ki “cehennem tepesi”, “saat tepe”, “taksim tepe”, “nöbet tepe”, “cambaz tepe”, “bunarcık tepe”, “makro tepe”.
Bunlar her ne kadar 7 tepe olarak bilinse de, şehri ziyaret ederseniz, yalnızca 5 tepe bulunduğunu göreceksiniz. Bu 5 tepeye çıkıp, her birinin size sunacağı değişiklikleri yaşayabilirsiniz, peki kalan 2 tepe nerde derseniz, göremedim, Filibelilerin söylediklerine göre, o diğer 2 tepeyi kesmişler, yok olmuş. İşin gerçeği: Roma döneminden bu yana, bu iki tepe taş ocağı olarak kullanılmış ve doğal olarak yok olmuş.
Şehir, deniz seviyesinden 160 metre yüksekliktedir. Nüfus ise, 338 bin civarındadır.
ULAŞIM
Şehir: ülkenin başkenti Sofya’nın 120 km. güneydoğusundadır. Yani, 2 saatli bir karayolu ulaşımı ile buraya ulaşılır.
Şehrin diğer bazı yerlere uzaklığı ise şöyledir: Assenovgrad: 19 km, Smolyan: 102 km, Stara Zagora: 90 km. dir.
TARİH
Şehir: tarih sahnesinde ilk olarak: “Traklar” tarafından: MÖ.1200 yıllarında kurulması ile biliniyor. Takip eden süreçte ise, Makedonya kralı Filip burayı ele geçirmiş ve şehrin ismi, bu kralın ismine atfen “Filipopolis” olarak bilinmeye başlamıştır. Peki: kimdir bu kral Filip. Evet, bu kral, Büyük İskender’in babası olarak bilinir.
Flip’in heykeli, şehirdeki tepelerden birinin üstünde, uzaktan görülebiliyor. MS.46 yılında, şehir Romalılar tarafından işgal edilir ve bir Roma eyaleti olur.
1390 yılına gelindiğinde ise, yani İstanbul fethedilmeden 60 yıl kadar önce, burası Osmanlılar tarafından ele geçirilmiş ve şehrin ismi “Filibe” olarak anılmaya başlanmıştır. Lala Şahin Paşa: şehri ele geçirdikten sonra, 1364-1878 yılları arasında, burada Osmanlı egemenliği görülmüştür.
Hatta: 15’nci yüzyılın sonlarına doğru, Anadolu’nun çeşitli yerlerinden getirilen göçmenler, buraya yerleştirilmiş ve şehir Rumeli Beylerbeyi’nin merkezi olarak kalmıştır.
1885 yılında ise, şehir, Bulgarların egemenliğine geçmiştir.
İKLİM
Şehirde: tipik kara iklimi görülmektedir ve buna bağlı olarak: yıllık sıcaklık ortalaması 12 derece ve Temmuz ayı sıcaklık ortalaması 30 derece civarındadır.
DİL
Bulgaristan ülkesinin diğer yerlerinde olduğu gibi, burada da “Kiril” alfabesi kullanılan “Bulgarca” konuşuluyor ve bu değişik alfabe nedeniyle, tabelalar incelenerek bir yere ulaşmak pek mümkün olmuyor. Bu yüzden, bu şehri ziyaret edecekler, konaklayacakları otel veya hostel isimlerinin yazılı olduğu kartvizitleri yanlarında bulundurmalıdırlar. Böylece, konaklama yerine ulaşmak için taksi kullandığınızda, şoföre konakladığınız yeri anlatmak derdinden kurtulursunuz.
PARA
Bulgaristan’ın resmi para birimi “BG Leva” dir. Euro kuru ile değerlendirildiğinde:
1 Euro = 1.95 leva’dır.
Döviz bozdurmak isterseniz: banka veya otel lobisini tercih etmelisiniz. Şehirde, birçok yerde ödemeler nakit yapılır ve kredi kartı kullanılmaz. Kredi kartları, yalnızca oteller, süpermarketler ve benzin istasyonlarında kabul edilir. Kesinlikle şunu söylemem gerek: Bulgaristan’ın diğer şehirlerinde olduğu gibi, burada da kredi kartı, dolar ve Euro kullanılmıyor, her yerde Leva istiyorlar.
TAKSİLER
Şehirde taksiler genellikle “sarı” boyanmıştır. Taksi durakları: otel, tren istasyonları, otobüs istasyonları önünde ve şehrin bazı noktalarında bulunur. Ama aynı zamanda, sokakta veya telefon ile de taksi bulabilirsiniz. Fiyatları kilometre başına 0.60 levadır ve başlangıç ücreti yoktur. Bir taksi kullanmadan önce, fiyatların doğru görüntülendiğinden emin olmalısınız. Yaklaşık 10 leva ödediğinizde, şehrin bir ucundan öbür ucuna taksi ile yolculuk yapabilirsiniz.
RESMİ TATİLLER
1 Ocak Yılbaşı
3 Mart Milli Bayram (Osmanlı İmparatorluğundan kurtuluş günü)
1 Mayıs Çalışma ve Uluslar arası İşçi Dayanışma Günü
6 Mayıs St George Günü ve Bulgar Ordusu günü
24 Mayıs Bulgaristan Eğitim ve Kültür Günü
6 Eylül Bulgaristan Birleşme Günü
22 Eylül Bağımsızlık Günü
1 Kasım Bulgar Aydınlanma Günü
24 Aralık Noel Arifesi
25-26 Aralık Noel Günü
NE YENİR-NE İÇİLİR
Şehri ziyaret ederseniz: “pasta garaj” yemenizi öneririm. Bunun dışında, Bulgaristan ülkesinin tüm süt ve süt ürünleri burada üretilmektedir. Özellikle: peynir denemelisiniz.
GECE HAYATI-EĞLENCE
Evet, şehir gündüzleri nispeten sakin olsa da, geceler için bu sakinlik geçerli değildir. Geceleri: şehirde çok sayıda bar, disko ve eğlence mekanı açılmaktadır. Mekanlar, asla salaş değil, yani burada yaşayan insanlar ne kadar fakir olsalar da, bu mekanlarda rüküşlüğü yaratmaya çalışmışlardır. Tüm bunların yanında: buraların çok ucuz olduğunu da söylemek gerekir.
PLOVDİN ULUSLARARASI FUARI
1892 yılında, modern Bulgar tarihinin en büyük fuar endüstrisi başlamış ve yine aynı yıl I.Bulgar Tarım ve Sanayi Fuarı düzenlenmiştir.
Fuar merkezi: şehrin kuzey kısmında, Tsar Boris III bölgesindedir. Fuar alanı: 352 bin metre karelik bir alanı kapsamaktadır ve bu alanda: her türlü sergi için gerekli her şey bulunmaktadır. Güneydoğu Avrupa’nın en büyük sergi mekanları arasında yer almaktadır.
17 tane çok fonksiyonlu sergi pavyonu vardır. Yıllık uluslar arası fuar zamanında, burada 40 sergi düzenlenir.
Fuarda, ayrıca 20-550 koltuklu 15 tane çok fonksiyonlu salon bulunan modern bir kongre merkezi de vardır. Her sergi pavyonu, 2000 kişilik bir konferans salonuna dönüştürülebilir. Burada, yılda 600 den fazla etkinlik (konser, seminer, spor etkinliği, iş konferansı gibi) düzenlenmektedir.
Günümüzde, burada yılda iki kez, Mayıs ve Eylül aylarında fuarlar düzenlenmektedir.
FESTİVALLER
Şehirde: sanatsal içerikli olarak düzenlenen festivaller şunlardır:
Mayıs ve Haziran aylarında: Amfi Tiyatro Opera günü.
Temmuz ayında: Uluslar arası Oda Müziği Festivali
Ağustos ayında: Uluslar arası Folklor Festivali
Eylül ayında: Uluslar arası Muppet-Show Festivali ve Ulusal Sonbahar Sanat Sergisi.
FİLİBE EVLERİ
Şehirde, tepeler üzerinde bulunan evler: Türk ve Bulgar mimari özelliklerini yansıtması açısından önem kazanmaktadırlar. Bu stil, günümüzde “Filibe Barok Tarzı” olarak kabul edilmektedir.
Pişirilmemiş kerpiç tuğla veya ince düz pişmiş toprak, taş harç temeller üzerine, zemin ve iki katlı olarak yapılan, ahşap çerçeveli bu evler, her odaya güneş girebilecek şekilde dizayn edilmiş: ahşap tavanlarda, oymacılık sanatı üst düzeye çıkmaktadır.
160 civarında ve restore edilerek günümüze ulaştırılan bu evler: şehre tam bir Açıkhava müzesi görünümünü kazandırmaktadır. Günümüzde, bu evlerin bir kısmı müze, bir kısmı atölye ve bir kısmı lokanta gibi kullanılmaktadır.
GEZİLECEK YERLER
Evet, eğer buraya tur ile geldiyseniz, aşağıda gezilecek yerler olarak belirttiğim yerlerin sadece çok küçük bir kısmını göreceksiniz. Çünkü, Balkan turunda, program genellikle dönüş yolunda, bu şehirde sabah saatlerinde Sofya’dan hareket, 2 saatlik bir yolculuk ve burada yaklaşık 30-40 dakika bir yürüyüş molası, çünkü buranın devamında Bulgar sınırından çıkış ve Kapıkule sınırından giriş yapılacak.
Özellikle, yurt dışındaki vatandaşlarımızın yurda dönüş zamanı ise, büyük bir kalabalık, sınır kapılarında uzun sıralarla karşılaşmamak için, tur görevlileri, Filibe şehrinde, sadece 30-40 dakika bir zaman ayırıyorlar. Özellikle, bir de bu zamanlama Pazar gününe geldiyse, boş sokaklar, boş caddeler ve kapalı dükkanların bulunduğu bir mekanda yapacağımız bir yürüyüş, başka bir özellik yok. Ama: tur programı dışında, bu şehre yolunuz düşerse, aşağıda yazdıklarımı değerlendirerek bu güzel şehri gezebilirsiniz. Zaten, şehir 2019 yılında “AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTİ” seçilmiş.
ESKİ ŞEHİR
Buradaki ilk yerleşimin, günümüzden 8000 yıl öncesine kadar gittiği düşünülmektedir. Burada: Ortaçağ dönemlerinden kalma ve Bulgar Revival mimarisinin çok iyi korunmuş eserleri bulunmaktadır. Öte yandan: bu şehir, Bulgaristan ülkesinden daha eskidir. Çünkü: 342 yılında, Makedonyalı Philip: bu şehri fethetmiş ve şehre kendi ismini vermiştir. (Philippopolis)
19’ncu yüzyıla gelindiğinde ise: Bulgar mimarlar: dik Arnavut kaldırımlı yolları, büyük ve cumbalı ve ince sütunlu, kafes saçaklı ve ağır meşe kapılı evleri inşa ettiler. Bunların arasında ise: mermer çeşmeler dikildi. Her evin: kendine göre bir atmosferi vardı.
Roma döneminden kalma Philippopolis merkezinde ise: Amfitiyatro ve restore edilerek günümüze ulaştırılan, 2’nci yüzyıldan kalma Antigue tiyatrosu ilgi çekmektedir. Bu tiyatronun bir kısmı görülebiliyor, kalan kısmı ise, günümüzde mevcut binaların altında kalmıştır. Burayı mutlaka görmenizi öneririm, gayet düzgün bir şekilde restore edilmiş. Zaten şehirdeki kısa gezi yolunuz üzerinde bulunuyor.
Trimontzium tepesinde bulunan eski şehir bölümü: 18-19’ncu yüzyıllara tarihlenen ulusal mimarisiyle ünlüdür.
Bölgede bulunan evlerin bir çoğu günümüzde müze olarak ziyarete açıktır.
Bölgesel Etnoğrafya Müzesi-Etnografski Muzey
Dr Stoyan Chomakov caddesinde bulunan ve 1847 yılında inşa edilen: Argos Kuyumdjioğlu’na ait olan ev: günümüzde “National Monument” olarak belirlenmiştir. “Royal Hause” denilen bu ev: 12 büyük odalı ve yaklaşık 130 pencerelidir. 1917 yılında açılan müzenin en çarpıcı özelliği: her odada farklı motifler şeklinde görülen, ahşap tavan oymalarıdır. İkinci katta: bir odanın tüm genişliğini kapsayan, süslü bir rozet görülür. Yapının avlusunda ise: yaz aylarında, oda müziği konserleri düzenlenmektedir.
Müzenin daimi koleksiyonunda, yaklaşık 40 bin obje bulunduğu söyleniyor. Bunların çeşitleri ise: el sanatları, tarım, kumaş ve giyim, bakır tencere, süs eşyaları, kilise levhaları, tığ işi dantel kostümler, mobilyalar, müzik aletleridir. Bunlar: Rodop ve Srednogorie bölgelerinden gelmiştir ve Bulgaristan’ın manevi kültürünü sergilerler.
Milli Uyanış Müzesi ve Ulusal Kurtuluş Mücadeleleri-Revival Müzesi-Georgiadi evi
Bu ev: 19’ncu yüzyıldan k alma: tipik simetrik bir Plovdin evi örneğidir. Onun mimarisi: yüksek zemin kat ve cumbalı, ortada bulunan bir çıkıntının bir araya getirdiği iki kattan oluşmaktadır. Şu anda evde bulunan nesnelerin koleksiyonunda: eski silah ve fotoğraflar bulunmaktadır.
Balabanov Evi ve Müzesi
Bu yapı: 20’nci yüzyılın başlarında, onun son sahibinin yani tüccar Luka Balabanov’un ismiyle anılmaktadır. Günümüzde, burada: birinci kat: kalıcı bir sergiye ev sahipliği yapmaktadır. İkinci kat ise: hala tipik Revival dönemi özelliklerini taşımakta ve bunun yanında: şehrin en popüler oda müziği mekanlarından birisi olarak kullanılmaktadır. Zemin katta: mevcut iki oda, geçici sanat sergilerine ev sahipliği yapmaktadır. Yapının uzun antresi ve yüksek tavanı ilgi çekmektedir.
Evet, Dr.Konstantin Stoilov caddesindeki ev, ücretsiz olarak ziyaret edilmektedir.
Stepan Hindillian Evi ve Müzesi
Yapı: 1835-1840 yılları arasında, zengin tüccar ve çiftçi olan Stepan Hindlian tarafından yaptırılmıştır. Eski şehir bölümünün en iyi konunmuş ve en süslü yapılarının başında gelmektedir. Tüm odalar: içeriden ve dışarıdan boyalıdır.
Yapının iç bölümünde: İstanbul, İskenderiye, Venedik ve bölgenin diğer şehirlerinden güzel manzara resimleri görmek mümkündür. İyi korunarak günümüze ulaşmış, sıcak ve soğuk su tesisatı bulunan banyo bölümü de ilgi çekmektedir.
Avlunun kuzey kesiminde, iyi tahkim edilmiş “Maaza” yani “depo” kısmı görülmelidir. Tavan ise harika şekilde oryantal boyanmıştır. Yapının bodrum katında: Bulgaristan ülkesinin her bölgesinden getirilen şarapların tadım ve tanıtım merkezi bulunmaktadır.
Evet, bu yapı: 1974 yılında restore edilmiş ve Bulgar Revival dönemi mobilyaları ile döşenmiştir. Artin Gidikov caddesindeki ev ücretsiz gezilebilmektedir.
Sarı Okul
Bu okul: modern standartlara göre küçük, ama tarihsel olarak büyük öneme sahiptir. Çünkü: 1868 yılında kurulan bu okul: resmi olarak tanınan ilk Bulgar okulu olarak bilinmektedir. Çünkü: o yıllarda, ülkede yaşayan tüm etnik gurupların ve hatta Fransız ve Amerikalıların şehirde ayrı okulları bulunuyordu. Bu yüzden, Bulgarlar nezdinde: bu okulun tarihsel önemi büyüktür.
Lamartin Evi
Knyaz Tseretelev caddesindeki bu ev: 1829 yılında inşa edilmiş ve Old Town bölgesinin en büyük ve en güzel simetrik evlerinden birisidir.
Büyük Fransız şair Alphonse de Lamantin: 1833 yılında Bulgaristan üzerinden geçmiştir ve bu evde 3 gün kalmıştır.
Ancak, bu kısa süreye rağmen, bu eve hayran olmuştur. Onun: güçlü siyasi bağımsızlığı ifade eden görüşleri dünya çapında popüler olmasına neden olmuştur. Plovdin şehrine gelişi, büyük olay oldu ve şehirde, birçok kişi toplandı.
Bugün, ev, Bulgar yazarlarının yaratıcı bir evi olarak kullanılmaktadır. Birinci kattaki odaların birinde, Lamartine adanmış küçük bir müze bulunur.
St.Konstantin ve Elena Kilisesi
Şehrin en önemli yerlerinden birisidir ve antik kalenin yıkıntıları üzerine, 4’ncü yüzyılda inşa edilmiştir.
Kutsal tapınağın inşaatı: Hıristiyanlık dininin bir dünya dini olarak tanınmasıyla yakından ilişkilidir. 313 yılında, Roma imparatoru Konstantin: resmi din olarak Hıristiyanlığı açıkladı.
Ardından: Philipopolisliler yani günümüzün Plovdinlileri: İmparator onuruna ve takdir işareti olarak bir tapınak dikmeye karar verdiler ve burayı yaptılar.
Ancak, kilise birçok kez yıkıldıktan sonra: 1830 yılında geriye kalan duvarlarının kalıntıları üzerine, yeniden inşa edilmiştir. Yani: günümüzdeki kilise, eski erken Hıristiyanlık kilisesinin temelleri üzerine, 1830-1832 yılları arasında yeniden inşa edilmiştir.
Yeni inşa edilen kilise: 26 metre uzunluğunda, 18 metre genişliğinde ve 8 metre yüksekliğindedir ve bu ölçüleriyle, dönemin en etkileyici yapılarından birisidir. Tapınağın avlusunda, 8 metre yüksekliğe ulaşan ve ağır bir tuğla korniş ile biten, güçlendirici taş bir duvar bulunmaktadır.
Hisar Kapısı
5-6’ncı yüzyıllarda inşa edilen iç kalenin doğu kapısı: Hisar kapısı/Sert kapı olarak bilinir. Hisar kapısı: şehrin sembolü olarak günümüze kadar korunarak gelmiştir.
Aslında: caddenin kaldırım seviyesinin altında, muhtemelen 2’nci yüzyılda inşa edilen bir kapının temelleri bulunmaktadır. Ancak: yukarıda sözünü ettiğim gibi, önce Roma döneminde ve sonra Rönesans ve 20’nci yüzyıl boyunca kapı yeniden inşa edilmiştir.
Kutsal Anne Katedral Kilisesi
Günümüzde görülen kilise yapısı: 1844 yılında, gönüllü vatandaşların bağışları ile, Bratsigovolu usta inşaatçılar tarafından yapılmıştır. 1859 yılında ise, ilk Bulgarca ilahi, burada okunmuştur. Ayrıca: 19’ncu yüzyılı simgeleyen, yaldızlı ağaç oymaları bulunan ikonlar ilgi çekmektedir. Bulgar yazar Hristo G. Danov: bu kilisede gömülüdür.
ROMA DÖNEMİ KALINTILARI
Şehrin, eski şehir bölümünde: burada uzun yıllar egemenlik kuran Romalılardan kalma bir kısım yapı bulunmaktadır.
Antik Anfitiyatro
Şehir merkezinde bulunan tiyatro: Dzhambaz Tepe ve eski şehir içindeki Taxim tepe arasında, şehir ziyaretçileri için önemli bir çekim merkezi olarak ziyarete açıktır. 1970’lerde, bir toprak kayması sonucu tesadüfen keşfedilmiştir.
Tiyatro: Roma imparatoru Trajan emriyle: MS.2’nci yüzyılda inşa edilmiş ve halen Bulgaristan ülkesinde, ayakta kalarak günümüze ulaşan en büyük Roma eseridir.
Yapı: 7 bin koltuk kapasitelidir.
Seyirci bölümü: yatay bir seyirle yerleştirilmiş, 14 satırlık iki safha ayrılmıştır. Bu bölümlerde, her vatandaşın nereye oturacağı belirlenmişti. Bu yüzden: oturma yerleri üzerinde, oyulmuş isimler bulunmaktadır.
Sahne bölümü: kornişler ve heykellerle süslenmiştir.
Günümüzde: burada, gösteriler düzenleniyor ve özellikle her yıl Ağustos ayında burada düzenlenen, geleneksel “Balkan Halk Dansları Festivali” muhteşem ilgi görüyor. Aslında, festival “Balkan” ismini taşısa da, birçok ülkenin geleneksel halk dansları toplulukları katılıyor.
Odeon
Bölgedeki diğer antik yapı: “Roma Odeon” udur. Burası: 3500 seyirci kapasitelidir ve şehir toplantılarının yapılması ve kapalı tiyatro ihtiyacının karşılanması için inşa edilmiştir.
Roma Forumu
Odeon yakınlarındaki bu yapı: 2’nci yüzyıldan kalmadır. Yaklaşık 11 hektarlık alanı kaplamaktadır ve burada: dükkanlar ve kamu binaları bulunmaktadır. Yani: bir anlamda, antik şehrin, en önemli ana caddesidir. Antik şehrin: idari, ekonomik, dini ve kültürel hayatının odak noktası, burası olmuştur.
Stadyum
Antik kent merkezinin en önemli anıtlarından birisidir. Sahat Tepe’nin doğu yamacındadır ve kare şeklindedir. Yapının: İmparator Hadrian II döneminde inşa edildiği düşünülmektedir. Yanının genişliği 240 metre ve uzunluğu 50 metredir. Buradaki yarışmaları: 30 bin civarında seyircinin izlediği tespit edilmiştir. Günümüzde ise, halen 14 oturma sırası bulunmaktadır.
Burada “Flashiest” yarışmaları düzenlenir ve sadece Yunan Olimpiyat oyunları gibi: İskenderiye oyunları varmış. Ana spor dallarında: disk atmak, mızrak atmak, koşmak bulunurmuş. Oyunlar, her 4 yılda bir düzenlenir ve birkaç gün devam edermiş.
SAAT KULESİ
Sahat adlı tepede bulunan bu kule: Doğu Avrupa’nın en eski saat kulelerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Osmanlı döneminde yani 1812 yılında inşa edilmiştir. Yüksekliği 17.5 metredir. Kulede bulunan saat: Viyana’da üretilmiş ve 1883 yılında yerine takılmıştır.
GLAVNA CADDESİ
Bu cadde, İstanbul-İstiklal caddesine benzemektedir. Şehri ziyaret edenlerin başlıca uğrak ve gezi yeri olarak bilinir.
Cadde üzerinde bulunan “Çar Simeon Bahçesi Parkı”, 1863 yılında kurulmuştur. Yaz sıcaklarında, birçok Filibeli, bu parkta zaman geçirmektedirler. Yine bu cadde üzerinde, şehrin amblemi olan “Düğmeler havuzu” bulunmaktadır ki, özellikle gece aydınlatıldığında benzersiz bir atmosfer oluşturmaktadır. Caddenin her iki tarafında bulunan eski binalarda ise, birçok modern mağazalar görülür. Ancak, şehri Pazar günü ziyaret ederseniz, bu dükkan ve mağazaların hepsinin kapalı olduğunu göreceksiniz. Boş yollarda yürüyüş yapmak hiç de keyifli değil.
OSMANLI MAHALLESİ
Bir tepe üzerinde bulunan bu mahalle, gerçekten ziyaret edenlerin ve özellikle Türklerin gezmekten büyük keyif aldıkları bir yer olarak dikkat çekiyor. Çünkü: burada çok sayıda mağaza, restoran ve kafeterya bulunuyor.
Son olarak: bu mahalleyi ziyaret ettiğinizde, şehrin panoramik manzarasını izleyebilirsiniz.
MURADİYE CAMİSİ
Bir zamanlar, ünlü gezgin Evliya Çelebinin yazıtlarına göre: 54 cami bulunan şehirde, bunlardan günümüze yalnızca, iki cami gelebilmiştir.
Jelezarska caddesinde bulunan cami: 15’nci yüzyılda, II. Murat zamanında yapılmıştır. Zaten, ismi bu yüzden “Muradiye Camisi” olarak bilinmektedir. Ancak: 1425 yılında yapılan bu cami: depremde yıkılmış ve 1785 yılında, yerine yeni cami, I. Abdülhamit döneminde yaptırılmıştır.
Ama günümüzde, buraya genellikle “Ulu cami” ve “Hüdavendigar cami” olarak da biliniyor. Namaz saatleri dışında burayı ziyaret edebilirsiniz. Bu ziyaretinizde: güzel çeşme, çiçek motifleri ve Kur-an metinleri taşıyan madalyonları görebilirsiniz.
İMARET CAMİSİ
Vistula sokakta bulunan bu cami: 1444-1445 yılları arasında, Meriç nehrinin güney kıyısında inşa edilmiştir. Caminin ismi: bahçesinde Müslüman yolculara ücretsiz yemek ve konaklama imkanları sağlanması ile belirlenmiştir. 19’ncu yüzyıla kadar da bu özellik devam etmiştir.
BÖLGESEL ARKEOLOJİ MÜZESİ
Saedinenie meydanında bulunan müze, Bulgaristan’ın en eski kültür kurumlarından birisidir ve ilk olarak 1882 yılında kurulmuştur. 1928 yılında ise, günümüzdeki binasına taşınmış ve depolarda bekletilen objeler sergilenmeye başlamıştır. Müze, 3 bölüm halinde tanzim edilmiştir. Bunlar: Tarih Öncesi, Antik dönem ve Ortaçağ dönemidir. Özellikle: Filibe ve Filibe bölgesinin tarihi ile ilgili eserlerden oluşan zengin koleksiyon ilgi çekmektedir. 1500 parçalık sikke koleksiyonu önem taşımaktadır.
BÖLGESEL TARİH MÜZESİ
Tsanko Lavrenov bölgesindeki müze, 1951 yılında kurulmuştur. Bu müzede: Filibe şehrinin geçmişi hakkındaki tarihsel kanıtlar ve kültürel objeler sergilenmektedir. Müze, 3 ayrı binada kuruludur. Özellikle: Bulgarların ulusal kimliğini savunmaları sırasında yani özerk Bulgaristan döneminde: eğitim, kilise ve ulusal bağımsızlık mücadelesi objeleri burada sergilenmektedir.
DOĞA TARİHİ MÜZESİ
Hristo Danov bölgesinde bulunan müze, 1955 yılında açılmıştır. Müzenin zengin koleksiyonu, Fransız Kolejli tarafından oluşturulmuştur. Zemin katta bulunan, büyük tatlı su akvaryumunda: Bulgaristan’a özgü 40 süs balığı cinsi görülmektedir. Ayrıca: Rodop mineralleri de ilgi görmektedir.
ŞEHİR YAKINLARINDA GEZİLECEK DİĞER YERLER
BAÇKOVA-BACHKOVSKİ-KİRAZLI MANASTIRI
Şehir merkezinin 20 km. güneyinde: Asenovgrad yolunun sağ tarafında, 2.5 km. yürüyüş mesafesinde “Assen kalesi” bulunmaktadır. Kale: Ege ve eski Roma yolu bağlantılıdır ve Trakya bölgesini korumak için: 6’ncı yüzyılda, Bizans imparatoru Jüstinyen (527-565) döneminde inşa edilmiştir. 4 teras üzerinde, 15 dönümlük bir alanı kapsar. Taş duvarlar, 10-15 metre yüksekliğe ulaşır ve yapılan kazılarda, kalenin bazı binalarının temelleri bulunmuştur. Ayrıca: kule, iki rezervuar, askeri tesisler ve askeri şapel bulunmuştur.
Kale: 1230 yılında Klokotnitsa savaşından sonra, Ivan Asen II tarafından restore edilmiş ve bu durum, bir taş yazıt ile kanıtlanmıştır.
Burası: en iyi korunmuş kale kilise olarak bilinir. 18 metre uzunluğunda, iki katlı bir binadır. Ortaçağ Bulgar mimarisinin tipik bir anıtıdır. 13-14’ncü yüzyıl Tırnovo Okulu ustaları tarafından yapılan ve kısmen korunarak günümüze ulaşan freskler: kilisenin kubbesinde görülebilmektedir.
Kale manastır: birkaç kez soyulmuş ve yıkılmıştır. 16’ncı yüzyılda, manastır restore edilir ve 1604 yılında yeniden yapılır.
Enteresan bir yer, tarih meraklılarının mutlaka ziyaret etmelerini öneririm.
HİSAR ILICALARI
Şehir merkezine 45 km. uzaklıkta, küçük bir vadide yer almaktadır. Burada, 22 termal kaplıca bulunmaktadır. Ayrıca: kültürel miras açısından görülmeye değerdir. Yani, tam bir tedavi ve turizm bölgesidir.
Buradaki “Hisar” kalıntısının: MÖ 4 ve 3’ncü yüzyıllara ait olduğu düşünülmektedir. Söylenenlere göre, Romalılar Gotlardan şehri ele geçirdiklerinde, değerli maden suları nedeniyle, buraya yerleşmişlerdir.
Evet: Hisar günümüzde: 8200 yataklı 20’den fazla otel ve spa merkezine sahiptir ve her yıl binlerce kişi: ülkenin en büyük şifalı spa merkezine gelirler.
PAMPOROVO
Şehir merkezine 91 km. uzaklıktadır. Burada: birçok hastalığın tedavisinde kullanılan ılıcalar bulunmaktadır. Burada çıkan ılıca sularında, yüksek radyoaktivite bulunur ve suyun sıcaklığı 21-32 derece arasındadır. Bölgede: birçok tatil köyü, spa merkezi, huzurevi, oteller, konuk evleri ve açık yüzme havuzu bulunmaktadır.
Bölgede bir de “kayak tesisleri” bulunmaktadır. Pamporovo Mount Snow olarak isimlendirilen bu tesisler: 1926 metre rakımlı Rodop dağlarının eteklerinde, 1650 metre rakımda bulunmaktadır.
Burada: yıllık ortalama sıcaklık 5.5 derece civarındadır. Ayrıca: açık havalarda Yunanistan sınırı bile görülebilen panoramik manzaraya sahip restoranı bulunan Televizyon kulesi bulunmaktadır. Kış aylarında buraya gelenlerin tercih nedeni “kayak” tır. Kayak tesisleri: Aralık ayında başlar ve Nisan ayı sonuna kadar, 1400-1926 metre arasındaki rakımda sürdürülür. Yaz aylarında da, bölge çok sayıda turist tarafından ziyaret edilmektedir. Çünkü: Rodop dağları bölgesinde: dağ yürüyüşü ve dağ bisikleti etkinlikleri düzenlenir.
HAVACILIK MÜZESİ
Şehir merkezine 12 km .uzaklıktaki “Krumovo hava üssü”nde bulunan bu müze, 1991 yılında açılmıştır. Bulgarlar, Plovdin şehri içinde, ilk olarak, 1892 yılında, “La France” balonunun uçuşlarını izlediklerinde, Teğmen Vasil Zlatarov: ilk Bulgar havacı olarak tarihe geçmiştir. Kendisi, Rusya’dan malzemeleri satın almış ve yeni kurulan Havacılık birliğinin komutanı olmuş, ilk Bulgar balonu yapılmıştır.
1910 yılına gelindiğinde ise, Boris Maslenikov isimli, Rus uçak üreticisi şehre çağırılır ve kendisi gelirken, Fransız Farman IV tipi bir uçakla gelir ve şehirde gösteriler yapar. Bulgar pilotlar: mekanik ve pilotajda yetiştirilmek üzere, bazı yabancı okullara gönderilirler.
Evet, Bulgar havacılığından kısaca söz ettikten sonra: tarihi bayağı eskilere giden, bu konuda, günümüzde kurulan müzede, yaklaşık 6800 objenin sergilendiği söyleniyor. Ayrıca: hangarlarda 59 uçak da ziyaretçilere sunuluyor.