Fransa Rouen

Fransa Rouen

Burası: Normandiya bölgesinin merkezi; Haute Normandie eyaletinin başkentidir. Hatta: bölgenin en zengin tekstil merkezidir.

Şehir: 1944 yılındaki bombardımanda tamamen tahrip olmuş akabinde birçok bina restore edilmiş veya yeniden yapılmıştır. Özellikle: katedralin çevresindeki: Ortaçağ ve Rönesans dönemi bölge, yenilerek yayalara açılmıştır.

Ancak, şehirdeki bazı binalar, savaşın yıkıcılığını göstermek açısından, restore edilmeden öylece bırakılmışlardır. Yani, tarihi güzellikleri korunmuştur. Zaten, bu özellikleri, yani II. Dünya Savaşının izlerini hala koruyor olması, buranın turizm ağırlığını etkileyen en önemli unsurdur.

Şehrin dar sokaklarında gezerken, karşınıza birden yıkık duvarlar çıkar ve savaşın yıkıcılığı aklınıza gelir. Biraz ileri de, yine bir yıkıntı görebilirsiniz.

Öte yandan: ünlü Fransız “Jeanne d Arc” bu şehirde kazığa bağlanarak yakılmıştır. Bu olayın anısına, ismine atfen bir kilise bulunmaktadır. İlginç, kendisini önce yakmışlar, sonra kahraman ilan etmişlerdir. Şehir meydanındaki şapka biçimindeki kilise, onun adını taşır. Hemen yanında ise, 4-5 metre uzunluğundaki bir haç; kadının yakıldığı yeri temsil etmektedir.

Şehrin turizm yönünün en büyük özelliği

Notre Dame Kilisesidir. Bu kilise, II. Dünya Savaşında hasar görmüştür ki, zaten o kadar yoğun bombalama sırasında hasar görmemesi mümkün değildir. Kilisenin kulesi, şehrin hemen hemen her yerinden görülür.

Ön cephesinden baktığınızda ise, her tarafında ayrı renk taş bulunduğunu fark ediyorsunuz. Yani, restore edilmiştir. Bu arada: şehir özellikle yaz aylarında İngiliz turistlerle dolar taşar. Çünkü coğrafi yakınlık vardır. Şehir insanlarının koyu Katolik olduğunu da söylemem gerek.

Evet, şehrin coğrafi yapısına gelince, Seine nehrinin iki kıyısına kurulmuş küçük bir şehir olduğu söylenebilir. Nehrin sağ yakası tarihi yaka olarak değerlendirilmiş, müzeler, eski binalar burada yoğunlaşmıştır. Sol yakada ise, yeni kentleşme ve fabrikalar görülür. Yük gemileri, Seine nehrinde, en fazla bu şehre kadar gelebilirler. Tabii “Cruuze” gemileri de buraya ulaşırlar.

Şehirde iklim durumuna gelince, fazla ayrıntıya girmeden iklimin en büyük özelliğini söylemem yeter sanırım, burada sürekli yağmur yağıyor, yanınıza mutlaka şemsiye veya yağmurluk almalısınız. Yarım saat içinde, güneşli bir havada dışarıda yemek yemeyi düşünürken, birden bastıran dolu sizi içeri kaçırır ve çok kısa süre sonra yine güneş açabilmektedir.

Son bir not: şehirde “Rouen Üniversitesi” bulunuyor ve bu üniversite, çok sayıda “Erasmus” programına dahil Türk öğrenci bulunmaktadır. Yani, şehir yabancı öğrenci doludur ve öğrencilerin hepsi yabancı olduğu için uyum sorunu pek yaşanmadığı söylenmektedir.

Yani, burası bir anlamda öğrenci şehri de denilebilir. Çok sayıda öğrenci bulunması nedeniyle, şehirde, akşam saatlerinde dışarı çıktığınızda ise, çok sayıda pub ve club bulma şansınız bulunmaktadır.

Ayrıca: 1250 kişi, ünlü ressam Monet’in şehirdeki katedrali resmettiği tablosu için: 600 metre karelik bir canlandırma yapmışlar ve bu durum, Guines Dünya Rekorları kitabına girmiştir.

Fransa Rouen

TARİHİ

Şehrin tarihi geçmişi incelendiğinde: gaddarlığa direnişin ulusal sembolü olan “Jeanne d’Arc” ın burada öldüğü görülür.

Ünlü yazar “Gustave Flaubert” de: burada doğmuş ve yine ünlü “Madame Bovary” romanı burada geçmektedir.

Fransa Rouen

ULAŞIM

Şehir: Paris şehir merkezine 121 km uzaklıktadır. Yani araba ile, Paris şehir merkezinden buraya 1.5 saatte ulaşılabilir. Rousen şehrinin, diğer bazı merkezlere olan uzaklıkları ise şöyledir: Le Havre: 128 km. Caen: 156 km.

Şehrin Paris’e yakın olması sonucu: Paris şehrinde çalışıp burada oturan birçok insan görmek mümkündür. Bu yüzden, şehir tren istasyonu, sabah ve akşam saatlerinde çok kalabalık ve canlıdır.

Bunun dışında, şehir merkezinde, tüm mekanlara yürüyerek ulaşabilirsiniz. Yine de, şehir içinde otobüsler ve kuzeyden-güneye ilerleyen bir raylı sistem bulunmaktadır.

NE YENİR-NE İÇİLİR

Bu bölgeye yolunuz düştüğünde, içecek olarak sıkça “Icı Vente Cidre” yani “Satılık Elma Şarabı” levhalarını veya yazılarını sık sık görebilirsiniz. Çünkü: meyve bahçeleri ve süt inekleriyle dolu bu bölgede, elma şarabının hem alkollüsü ve hem de alkolsüzü yapılır.

Ayrıca, yine elmadan yapılan “Calvados” yani “Elma kanyağı” ilgi çekmektedir. Bu arada: bu şehre yolunuz düşerse “Normandiya usülü ördek” ve “Normandiya usulü sufle” denemeden sakın ayrılmayın.

Bu arada, bu bölgede peynir de meşhurdur. Özellikle öne çıkan markalar şunlardır: Pont I’Eveque, Neufchatel.

Croq’Saison

Burası: Ağustos 2011 tarihinde açılmış bir restorandır. Ancak: Seine nehrine yalnızca birkaç adım uzaklıktaki bu restoranda, sağlıklı yiyecekler sunuluyormuş. Öğle yemeği molası için buraya gelenlere sunulan menüde bulunanlar: sandviç şeklinde: jambon ve tereyağı ve farklı birkaç alternatif. Bunun dışında, yine burada: sıcak tost sandviç, salata ve tart bulunuyor. Mekan sahipleri, yalnızca mevsimsel yani taze ve organik ürünleri kullandıklarını söylüyorlar.

Aux Gurmeler d’Italie

Burası, 1986 yılında kurulmuş bir tür şarküteridir. Burada: peynir, pizza, hazır yemekler ve taze makarna seçenekleri bulunmaktadır. Raflarında ise, satışa sunulan: zeytinyağı, sirke, grissini bulunur.

Fransa Rouen

GEZİLECEK YERLER

Fransa Rouen Place Du Vieux-Marche
Fransa Rouen Place Du Vieux-Marche
Fransa Rouen Place Du Vieux-Marche
Fransa Rouen Place Du Vieux-Marche

PLACE DU VİEUX-MARCHE

Burası tarihi bir alandır. Buranın batı ucunda: eski ve yeni Rouen şehri birleşirler.

Eglise Sainte-Jeanne-d’Arc

Burası, çekici ve modern bir kilisedir. Kilisede: 1944 yılında bombalanan daha eski bir kiliseden kurtarılan ve 16’ncı yüzyıldan kalan vitraylı pencereler görülmelidir.

Jeaanne Dark Anıtı

Hemen kilisenin yanında, 1431 yılında, Jeanne’nin direğe bağlanarak yakıldığı yeri belirten bir anıt bulunur. Haç şeklindeki anıtın yüksekliği 4-5 metre kadardır.

Rue du Gros-Horloge

Pazar yerinin doğusundadır. Günümüzde de, şehrin ticaret merkezidir. Burada bulunan 15-16 ve 17’nci yüzyıllardan kalma evler: Normandiya mimarisinin güzel örnekleri olarak dikkat çekerler. Bu evler, genellikle ahşap kullanılarak yapılmışlardır.

Fransa Rouen Gros Horloge

Gros Horloge-Büyük Saat Kulesi

Burası, kemerli Rönesans saat kulesidir. Şehrin sembolüdür. Belki dikkatinizi çekecektir, saatin yaldızlı yüzünde “yelkovan” bulunmuyor, yalnızca saatleri gösteren “akrep” bulunuyor.
Kadran üstündeki bir küre ayın evrelerini gösterir.

MUSEE FLAUBERT

Burada: son derece ilginç, tıbbı cihazların sergilendiği koleksiyon bulunmaktadır. Aslına bakarsanız, bu yapı yani ev: en ünlü romanı “Madam Bovary” olan yazar “Gustave Flaubert” in doğduğu ve uzun süre yaşadığı yerdir. Babası ve kardeşi doktor olduğu için, daha sonra ev, tıp müzesine dönüştürülmüştür.

Fransa Rouen Saint Malo Kilisesi

SAİNT MALO KİLİSESİ

Kilise yapısı, 1437 yılında yapılmıştır. Sanat tarihçileri tarafından mimari açıdan Gotik sanatının bir şaheseri olarak kabul edilmektedir. Cephesi: dairesel bir yay şeklindedir. Bu da yapıya, çekicilik ve zarafet vermektedir.

Fransa Rouen Cathedrale Notre-Dame
Fransa Rouen Cathedrale Notre-Dame
Fransa Rouen Cathedrale Notre-Dame

CATHEDRALE NOTRE-DAME

Şehir merkezinin doğusundadır. Buranın en önemli özelliği, ünlü ressam Monetin: ön cephesini resmetmesidir. Yapının taştan oyma, süslü iki kulesi değişik bir silüet yaratır.
Kilisenin sade iç mekanı, detaylı dış görüntüsü ile tezat oluşturur.

Cephesinin Gotik sanatının güzelliği muhteşemdir. Çevresinde bulunan iki kule ise; üç kapısı ve tepe noktasındaki farklı stilleriyle dikkat çekerler. Sağ taraftaki kule “tereyağı kule” olarak adlandırılır, çünkü: kule, tereyağı yiyen insanların vergileriyle inşa edilmiştir. Merkez kulesi, 151 metre yüksekliğindeki dökme demir bir ok ile, 19’ncu yüzyılda restore edilmiştir.

Ana girişin yanındaki sade oymalı sundurmalar: erken dönemlere aittir. Daha süslü olan ana taç kapı ve oymalı üst pencereler, 15-16’nci yüzyıllarda eklenmiştir. Katedralin cephesi, ünlü ressam “Claude Monet” tarafından boyanmıştır.
Bu yüzden, özellikle yaz akşamlarında 10 dakika süre ile, katedralin bu cephesinde ışıklı gösteri düzenlenir.

Tour Saint-Romain

Yapının kuzey kulesidir. 12’nci yüzyıl yapısıdır.

Tour de Beurre

Güney kuledir ve 15’nci yüzyılda yapılmıştır. Şehirde anlatılanlara göre: Katolik kasaba sakinleri, Büyük Perhiz sırasında “Normandiya tereyağı” yiyebilmek için bu “Tereyağı kulesi” denilen kulenin yapımında para yardımında bulunmuşlardır.

Amboise Kardinallerin Mezarları

Kilisenin içinde, koro mahallinin ilerisinde “Chapelle de la Vierge” denilen yerde bulunurlar. Koro mahallinin güney tarafında: kahramanlığı ile meşhur ünlü bir Ortaçağ İngiltere kralı Richard’ın mezarı bulunur. Mezarın altındaki Latince yazıda şöyle yazılıdır “Burada Aslan Yürekli adıyla bilinen İngiltere Kralı Richard’ın kalbi gömülüdür”

ENGLİSE SAİNT-MACLOU

Katedralin arkasındadır. Burası: Gotik mimari tarzda, ülkenin en ünlü yapısıdır ve 15’nci yüzyıldan kalmadır. Yapının özellikle kuzey ve merkezdeki taç kapılarındaki oymaları görmelisiniz. Yine, içeri girdiğinizde, org kafesindeki ahşap oymaları ve sarmal merdivendeki taş süslemeleri de kaçırmayın.

Fransa Rouen Abbatiale Saint-Quen

ABBATİALE SAİNT-QUEN

Rue Damiette bölgesinin kuzeyindedir. Mimari olarak, Gotik mimarinin güzel bir örneğidir. 1190 yılında Lion Heart Richard tarafından yaptırılmıştır. Yemekhane ve mutfak bölümlerindeki stil; ortaçağdan, yani 17 ve 18’nci yüzyıllardan kalmadır.

PALAİS DE JUSTİCE

Burası, Ortaçağ gettosu üzerinde inşa edilmiş, Rönesans ve Gotik mimari stilleri birlikte barındıran güzel bir yapıdır.
Yapılan arkeolojik kazılarda, bu binanın altında da, 12’nci yüzyıl yapısı kalıntıları bulunmuştur. Juif Anıtı olarak isimlendirilen bu yapının: okul mu, konut mu, Sinagog mu olduğu konusunda net fikirler bulunmamaktadır.

Fransa Rouen Musee Des Beaix-Arts

MUSEE DES BEAİX-ARTS

Square Verdrel bölgesindedir ve 1866 yılında kurulmuş bir Güzel Sanatlar Müzesidir. Müzede sergilenen eserler, genellikle zengin ailelerin koleksiyonlarıdır. Yine de, resim ağırlıklı bir müze olduğu söylenebilir. Bu müzeyi ziyaret ederseniz, eserlerini görebileceğiniz sanatçılar şunlardır: Rubens, Velazquez, Caravaggio.
Bunların yanında, müzede güzel bir seramik koleksiyonu bulunmaktadır. Çünkü: şehir, 16’ncı yüzyılda seramik üretiminin merkezi konumundadır.

Fransa Rouen Musee De La Ceramique

MUSEE DE LA CERAMİQUE

1 Rue Faucon bölgesindedir.
Burada: yöreye ait renkli, sırlı toprak eserler ve Fransa ve dünyanın çeşitli yerlerinden getirilmiş porselenler sergilenmektedir.

Estonya Tallin

Estonya Tallin

Estonya Tallin; Kuzey’de, hemen Finlandiya’nın altında, Finlandiya körfezinin güney kesiminde. Rusya’da, St. Petersburg gezisi yapanlar için; yakın ve mutlaka uğranılabilecek bir yer. Bunun dışında; Avrupa’nın kuzeyinde bir gezi yapmak istediğinizde; mutlaka görmenizi önereceğim bir yer.

Şehir: Riga’ya 300 km. uzaklıktadır. Bu mesafe: otobüsle, 4.5 saat sürüyor. Estonya-Letonya arasındaki sınır kapısı: devre dışı bırakılmış. Seyyar pasaport polisi, otobüsleri durdurup pasaport kontrolü yapıyor. Eğer bu yolculuğu araba ile yapacaksanız, pasaport kontrolüne takılmanız, tamamen bir şansızlık. Ancak: elbette, vizeniz varsa, böyle sorunları yaşamayacaksınız.

Finlandiya’nın başkenti Helsinki’den, rahatlıkla Talin şehrine geçebilirsiniz. Burası ile Helsinki arasındaki uzaklık: 1 saat. Finlilerle, akrabalıkları var. Finlandiya’ya göre ucuz olduğu için, buraya gelen turistlerin yarısı Finli.

Estonya Tallin Vize

VİZE

Estonya, 21 Aralık 2007 tarihinden itibaren: Schengen vizesi uygulamasına geçmiştir. AB üyesi vatandaşların, ülkeye girişi serbest. Diğer ülke vatandaşlarının, yani bizlerin buraya girebilmesi için Shengen vizesi alınması gerekiyor.

Estonya Tallin Havaalanı

HAVAALANI

Modern Lennart Meri Tallin Havaalanı: şehir merkezine 4 km. uzaklıktadır. Havaalanında, otobüs durağı, salonun çıkış önündedir. Ayrıca: taksi istasyonu da var. Şehir merkezine, taksi ile ulaşmanın bedeli, yaklaşık 120 kuron.

Estonya Tallin Genel

GENEL

Mısır’da, ilk piramitler inşa edilirken bile, Baltık Denizinin kıyılarında yaşayan Estonyalı’lar, Avrupa’daki en eski topluluklardan biriydi. 13.yüzyıldan sonra, ülke: Almanlar, Danimarkalılar, İsveçliler, Polonyalılar ve Ruslar tarafından işgal edilip yönetilmiştir ve hepsi, arkalarında güzel şeyler de bırakmışlardır.

Estonya: 16 Ekim 1988 tarihinde, bağımsızlık mücadelesini kazanıyor ve 1994 yılında, Rus askerleri ülkeyi terk ediyorlar. Sovyetlerden ilk ayrılan: Baltık ülkesidir.

Bağımsızlık ilan edildiğinde, 300 bin kişi, şehir meydanında toplanıp şarkılarla kutlama yaptıklarından: bağımsızlık olayı “şarkı devrimi” olarak isimlendirilmiş.

Özellikle, Mart 1988 yılında düzenlenen ve 300 bin kişinin katıldığı festivalde söylenen “Vatanım, Aşkımdır” sözlerinin sık sık tekrarlandığı bir halk şarkısı: ülkenin ulusal marşı olarak seçilmiş.

Estonyalılar: şarkı söylemeye, yaza girerken başlıyorlar ve hava sıcaklığı eksi 30 dereceye ulaşana kadar devam ediyorlar. Havalar soğuk olduğunda ise; evlerinde, şömine karşısına oturup, domuz eti ve balık yiyerek, bira ve şarap içiyorlar.

Geleneksel içecekleri olan likörün adını bile “Vana Talin- yani eski Talin” koymuşlar. Koyu renkli ve oldukça sert olan bu likör: Tallin’e  doğudan gelen gemilerin getirdiği baharatlar, vanilya ve limon yapı ile yapılıyormuş. İçimi de ilginç, bir kere de içmek gerekiyor.

Bunu içerken: yanında çikolata almak da gerekiyor. Bunun yanında: bu ülkenin insanının diğer bir alışkanlığı daha var. Bolca kahve tüketiyorlar. Geleneksel bir içecek haline gelmiş. Kahvenin yanında mutlaka tatlı yemeyi tercih ediyorlar.

13 Ağustos 1989 tarihinde, bu bölgede bulunan üç ülke (Letonya, Litvanya ve Estonya) vatandaşlarından, 2 milyon kişi: karayolunda, el ele tutuşarak, yaklaşık 600 km. lik bir zincir oluşturmuşlar.

Estonya

1.5 milyonluk bir ülke. Eski Sovyetler Birliğinin: siber teknoloji üssü olarak öne çıkmış. Günümüzde: bu özelliğinin meyvelerini topluyorlar. Kype ve Kaza Estonya kökenli internet araçları, burada üretiliyor. Ruslardan nefret, bu ülkede de var. Ancak: yine de, nüfusun % 30’u etnik Rus. Bunun sonucunda; ülkede yaşayan herkes : ”Rusça” biliyor.

2004 yılında, Estonya: NATO ve AB ne tam üye oluyor. 9 kulesi olan, surlarla çevrili bir şehir. Tam bir Ortaçağ kenti havası var.

Adını ilk kez: 2003 yılında, Eurovision şarkı yarışmasında duyurdu. Bu yarışmanın yapıldığı konser binası: midye şeklinde ve burada yer yıl, geleneksel halk şarkıları yarışması düzenleniyor.

Estonya Tallin Para Birimi

PARA BİRİMİ

Burada: para birimi olarak, “Estonya kronu” geçerli. 1 Euro, yaklaşık 15 Estonya kronu ediyor. Bizim paramıza dönüştürürseniz: 1 TL, yaklaşık: 1.5 krom yapıyor.

Burası: gerçekten ucuz bir ülke. Özellikle: çevredeki ülkelerden, buraya alışverişe, günübirlik gelenler çok.

İKLİM

İklim oldukça soğuktur. Kışın az yağışlı, yazın ise ılık geçer. Sonbahar yağmurludur. İlkbahar, yine serindir. Buranın özellikle iklim durumu değerlendirildiğinde: en büyük özellik, kış aylarında, gündüzlerin 3 saate kadar düşmesi, geri kalan gece yani karanlık.

Bunun sonucunda, çok doğal olarak, buraya gitme zamanınızı çok iyi ayarlamanız gerekiyor. Çünkü: böyle anlarda, sokaklar loş bir ışığa bürünüyor ve bu büyülü görüntüler ortaya çıkıyor.

DİL

Tallin şehrinde: Estonya resmi dili olan “Estonca” konuşulur. Bunun dışında: halk, “Fince, İngilizce, Rusça ve Almanca “ da konuşmayı biliyor.

Estonya Tallin Şehir içi Ulaşım

ŞEHİR İÇİNDE ULAŞIM

Şehir içindeki ulaşım sisteminde: otobüs, tramvay ve tramvay-otobüs kullanılıyor. Bilet ücretleri: otobüste veya sokaktaki büfelerden alacağınız biletlerle gerçekleştiriliyor. Otobüse binince bilet almaya kalkarsanız, 25 kuron, ama büfelerden bilet satın alırsanız: 15 kuron ödemek durumunda kalacaksınız. Büfelerden, paketi 100 kuron olan, 10luk biletlerden de satın alabilirsiniz.

Aslında şehirde otobüs var ama birçok yere, yürüyerek gitmek mümkün.

Estonya Tallin Ne Satın Alınır

NE SATIN ALINIR

Tallin şehrinden: özellikle satın almanız gereken tek şey: Kehribar. Renk renk kolyeler var. Bu şehirde: o kadar orijinal şeyler göreceksiniz ki, inanamayacaksınız. Kumaş, deri, cam ve tahta el işlerini görünce; Talin’lilerin estetik duygularına hayran kalacaksınız.

NÜFUS

Nüfusun: üçte biri: Sovyetler Birliği döneminde, buraya yerleşmiş olan: Rus, Beyaz Rus ve Azeri kökenli azınlıklardan oluşuyor. Ülkenin dili: Estonca.

Estonya Tallin Eğlence Hayatı

EĞLENCE HAYATI

Şehirde: bolca festival düzenleniyor. Özellikle: geleneksel olarak düzenlenen: dans ve şarkı festivali var. Bu festival: çevre ülkelerinin katılımı ile yapılıyor. Özellikle: Finlandiyalılar, bu festivale yoğun olarak katılıyorlar.

Her beş yılda yapılan bu festival, gerçekten güzel görüntüler yaratıyor, bu ülkeye gideceğiniz dönemde, böyle bir şansınız olursa, inanın şehri gayet güzel yaşayabilirsiniz.

Temmuz ayında düzenlenen bu festivalin diğer bir özelliği de: dünyanın en büyük ve en çok katılımlı festivallerinin başında gelmesi. Dans ve şarkı festivali.

Estonya Tallin Gezi Planı

GEZİ PLANI

Şehir: Kuzey Avrupa’nın en iyi korunmuş eski kenti. Bu yönü ile: Prag ve Riga şehirleri ile, yarış halinde sayılabilir. Buraya, özellikle: emekli Amerikalılar geliyormuş. Kent: Baltıkların göz bebeği. İlgi büyük. Turizmciler bu ilgiden çok mutlular.

Başkent Talin şehrini: gezmeye başlamak için, öncelikle Belediye Meydanını seçelim.

Estonya Tallin

Başkent Tallin şehri: 1997 yılında, UNESCO koruması altında. Şehir: 1219 yılında; Kuzey Estonya’yı ele geçiren Vikingler tarafından, kireç taşlarının yükseldiği, bu noktada kurulmuş. Ancak: 1703 yılında, Rusların, yakın bölgede St. Petersburg şehrini kurması ile, burası önemini kaybetmiş.

Efsaneye göre: kentin yakınlarındaki Larissa gölü: kente son çivi çakıldığında taşacak ve Tallin şehri sular altında kalacak. Evet, şehrin nereye kadar büyüyeceği bilinmiyor ama gelin biz bu şehrin sokaklarında; halihazır durumu ile gezimize çıkalım.  Talin şehrinin, ilk önemli inşa süreci: Hansa birliğine katılması ile başlamış.

Hansa birliği: kuzeyin önemli liman kentlerinin kurulduğu ticari bir ittifaktır. Tallin şehri: bu önemli ittifaka, 12. yüzyılın sonlarında katılmış.

Ama: Ortaçağ’ın, Hansa birliği kentleri arasında, en iyi korunarak, günümüze ulaşmış bir kent. 1997 yılında, biraz önce de söylediğim gibi: UNESCO Dünya Mirası listesine alınarak, korumaya alınmış.

Taş kaldırımlarda, meydanlarda yürüyebilirsiniz. Özellikle: meydanlardaki kafeler için zaman ayırın.

Belediye meydanı: tarih boyunca, hep ticaretin kalbinin attığı yer olarak öne çıkmış. Şehrin bu ana meydanında, yapacak çok şey yok. Ama, insanları gözlemlemek için iyi bir yer. Hem de güzel bir park var. Parkta oturup Estonyalıları izleyebilirsiniz.

Meydanın hemen yanında: Belediye Sarayı var.

Estonya Tallin Belediye Sarayı

BELEDİYE SARAYI

Burası: tam 600 yıllık bir bina. Şehirdeki en eski bina. Kulesine bakıp, kilise diye düşünmeyin. Avrupa’nın en eski Belediye binalarından biridir. Bu binanın içinde, dünyanın en yüksek tavanlı (77 metre) tuvalet varmış. İlginç bir yer, görmelisiniz.

ECZANE

Eski şehirde, herkesin gördüğü bir eczane var. Avrupa’nın en eski eczanesi. 1421 yılından bu yana, tarihi kayıtlarda bulunuyor. Eskiden: kertenkele gözü, kedi ciğeri ve birtakım otlarla yapılan tedaviler; artık yerini, modern ilaçlara bırakmış. Eczanenin hemen yanında, bir de müze var.

MÜZE

Eski zamanlardan bu yana, eczacılığın gelişimini burada görmeniz mümkün. Cam vitrinlerde, eski ilaçlar ve kullanılan aletler ve cihazlar sergileniyor. Ahşap bir bina.

Evet, eski şehrin sokaklarında gezmeye devam ediyoruz. Sokaklarda, karşımıza bol miktarda bademci (badem satıcısı) çıkıyor. Ama, bu bizim bildiğimiz badem değil. Bunlar: 60 çeşit baharat ve 4 farklı çeşit şekerden hazırlanan bir sosla hazırlanarak satılıyor.

Özellikle: tarçın ve zencefille kavrulmuş olması, bu tatları öne çıkarıyor. Gerçekten çok lezzetli. Siz satın almadan önce, tatmanız için, hemen size ikramda bulunuyorlar. 100 gr. lık bir paket: 2 Euro. Mutlaka tadın, çok lezzetli. Yerel giysiler giymiş, gençler tarafından satılıyor.

Tallin şehri:  Avrupa’nın ortaçağ özelliklerini koruyan en güzel kentlerinden biri. Kentin tarihi yapılarını bulunduran bölümü: iki kısımdan oluşuyor. Bunlar: Aşağı kent ve Yukarı kent.

Estonya Tallin Eski Kent

ESKİ KENT

Burası, tam bir masal şehri. Kuleler ve surlarla çevrili, kırmızı kiremitli ve sivri çatılı, taş yapılı evlerden oluşan, taş kaldırımlı bir kent.

Bu bölgede: özellikle dikkatinizi çekmek istediğim bir husus var. Şehrin sokak ve caddelerinde, sarı renkli değişik bir tabela göreceksiniz. Bu tabela: “Kap-kaç” tabelası. Yani: bu bölümde, kap-kaç yani hırsızlığa karşı, mutlaka dikkatli olmanız gerekiyor.

Büyük bir kısmı surlarla çevrili. Buraya: görkemli bir kapıdan giriliyor. Bu kapıdan girilince, şehrin en hareketli meydanlarından birine ulaşıyorsunuz. El sanatları ve turistik eşyalar satan dükkanlar ile, kafe ve restoranlar bol. Taş kaldırımlarda, yürüyerek, buraları gezebiliyorsunuz.

Estonya Tallin Eski Kent

Eski kent

kendi içinde, 2 bölümden oluşuyor. Alt şehir ve Yukarı şehir. Bu iki kısmı birbirine bağlayan, iki sokak var. Bunların isimleri: Kısa bacak sokağı ve Uzun bacak sokağı.

Kısa bacak ve Uzun bacak sokakları yüzünden, Tallin ile ilişkili bir espri yaratılmış. Bu şehir, bu iki isim yüzünden, aksak şehir olarak anılıyor.

Peki, Tallin bu ismi nasıl almış? Merak edenler için: kente bu isim, Danimarkalılar vermiş. Danimarkalılar tarihi süreç içinde, kente hakim olunca: Tallin ismini vermişler. Tallin kelimesi, Danimarka kenti anlamına geliyor.

Estonya Tallin

Bu güzel şehrin önemini: 1154 yılında, Arap coğrafyacı El İdrisi fark etmiş. Araştırmaları arasına: “ küçük, ama kalesi ve surlarıyla önemli bir kente benziyor “ diye not düşmüş. El İdrisi: bu dönemde, kenti, haritasına yerleştirmiş, ancak kent, resmen kurulmak için, bir asır daha beklemek zorunda kalmış.

Sıcak yaz günlerinde, bu eski şehri gezerken: diyelim ki susadınız. Bakkal veya market aramak için uğraşmayın. Yanınızda bisikletli su satıcıları olabiliyor. Kızlar: bisikletlerinin önünde, su ve içecek satıyorlar. Bisikletin önünde, soğutucuları var.

Estonya Tallin Yeni Kent

YENİ KENT

Üst şehir: aslında, aşağı şehirden daha eski olmasına rağmen, tarih boyunca pek çok yangından zarar görmüş. Ama, daha sonra yeniden inşa edilmiş. Yapılarda: Barok etkisi görülüyor. Bu bölgenin en önemli binaları: Pompei Şatosu. Şu anda: burası, Parlamento binası olarak hizmet veriyor.

PARLAMENTO BİNASI

Pembe boyalı, güzel bir bina. Bu binanın hemen önünde, bir katedral var.

Estonya Tallin Alexander Nevsky Rus Katedrali

ALEXANDER NEVSKY RUS KATEDRALİ

Gösterişli bir yapı. 1894 yılında yapılmış. Rus Çarı; Tallin şehrine damgasını vurmak için, bu yapıya yüklenmiş. Kilisenin tepesindeki haçların altında: hilaller göreceksiniz. Bu hilaller: Rusların, Osmanlılara karşı kazandıkları zaferleri simgeliyormuş.

Estonya Tallin Toompea Binası

TOOMPEA BİNASI

Belediye Meydanından, yukarıya hükümet meydanına doğru çıkabilirsiniz. Hükümet meydanı (Toompea) şehrin en yüksek noktasıdır. Burası: şehirde, merkezi otoritenin kurulduğu ilk yerdir. Önceleri, piskoposun yönetiminde kalan Tallin şehri, daha sonraları soylular tarafından yönetilmeye başlanmıştır. Günümüzde ise: Estonya Meclisi, buraya bulunuyor.

Buradan: göl manzarası mükemmel görülüyor. Binanın bulunduğu tepenin üzerinde, bir de şehir manzarasını görebileceğiniz harika bir teras var. Duvardan aşağıya bakınca, kenti bütün görkemi ve ihtişamı ile görebiliyorsunuz.

Farklı yönlerdeki platformlardan: tüm kenti görebilirsiniz. Çarlık ve Rus dönemlerine ait: fabrikalar, sanayi bölgeleri, 1970-80’li yıllara ait toplu konut alanları, kuzeye ve güneye doğru ise, bahçe içinde evler, ikişer katlı, 4-5 daireli ahşap evler var. Bütün bunlar: yeşillik ve ormanlık alan içinde uzanıyor.

Sokak satıcıları var. Unutulmaz Tallin hatırası satın almak isterseniz: bu sokak satıcılarında satılan “bozuk paralar” var. Bozuk paraları, kendiniz yapıyorsunuz. Elinize büyük bir çekiç veriyorlar, bozuk paranızı kendiniz yapıyorsunuz. Üzerine: Tallin şehrine ait bir arma basılıyor, ama elbette, biraz kuvvet gerekiyor.

Toompea bölgesi

Kiliseler, şık butikler ve büyükelçiliklerle dolu. Burada gezerken, biraz önce söylediğim bozuk para dışında; buraya has ve dünyada en çok burada bulabileceğiniz bir şey daha var, bunu satın alabilirsiniz: Kehribar taşı.

Evet, gezimize devam ediyoruz. Pikk Jalg (Uzun bacak) sokağına gelin. Buradan: aşağıya inin. Çok eski zamanlarda, buradan atlı arabalar geçiyormuş. Kısa bacak sokağını ise, yalnızca yayalar kullanıyormuş. Sokakta: sanatçılar, yaptıkları resimleri satıyorlar.

Yol boyunca, ressamlar göreceksiniz, beğendiğiniz bir resim satın alabilirsiniz. Ayrıca: St. Olaf kiliseni var, buranın kulesi bayağı yüksek, yaklaşık 124 metre. Bu kuleye çıkabilirsiniz.

Estonya Tallin Çevre Gezileri

ÇEVRE GEZİLERİ

ESTONYA AÇIK HAVA MÜZESİ

Estonya kültürünü daha yakından tanımak istiyorsanız: gitmeniz gereken yerlerin başında: Al Mare Rocca geliyor. Burası: şehir merkezinden yaklaşık 20 dakika uzaklıkta, 80 hektarlık bir arazi üzerine kurulu, küçük bir köy. Evlerin tamamı orijinal, Estonya’nın dört bir yanından getirilerek, buraya yerleştirilmişler.

Yemyeşil bir yer. Ekim alanlarının eklenmesiyle, bir zamanların balıkçı köyü, günümüzün turistik bir yöresi haline gelmiş. Evlerin yapılış biçimleri: yalnızca kıyı bölgeleri ve iç bölge evleri olarak değil, kıyıdan kıyıya, adadan adaya ciddi farklılıklar gösteriyor.

Evlerin içi: orijinal objeler kullanılarak, yaşam şekilleri canlandırılmış. Evet, burası yalnız turistler için değil, aynı zamanda Estonyalılar için de, hafta sonlarını geçirmek için güzel bir yer. Özel düğünler de yapılıyor. Burayı ziyaret ederseniz; el sanatları satın alabilirsiniz.

ŞEHİRDE SON DURAK: Kraliyet Sarayı.

Saray çevresinde, büyük bir duvar var. Sarayı: 1871 yılında, Rus Çarı I. Petro: eşi, I. Katerina onuruna yaptırmış. Havuzları çok güzel. Yapı: Kuzey Avrupa’daki barok mimarinin en iyi örneklerinden biri. İtalyan mimar Nikola tarafından yapılmış.

1921 yılında müzeye dönüştürülmüş. Çevresindeki park ise: dünyanın dört bir yanından, turistlerin akınına uğruyor. Park: 100 hektar üzerine kurulmuş.

Parkta: kuğu gölü, yemyeşil ağaçlar ve çiçeklerle süslü bahçeler var. Sanki cennetten bir köşe gibi. Özellikle: kuğu gölündeki, kuğuları izlemek, mutlaka size keyifli zaman geçirecektir.

İspanya Granada

İspanya Granada

İspanya Granada: Şehrin diğer ismi “Gırnata” ve “Grenada” dır.

Granada şehrinin İspanyolca da anlamı “Nar” demektir. Buranın coğrafi konumunu anlatmadan önce, turistik konumundan söz etmek istiyorum: Granada, 25 dakika uzaklıktaki Sierra Nevada dağında kayak yapılabilen, 30 dakika uzaklıktaki “Costa Tropical” adlı plaj bölgesinde denize girilebilen bir yer olarak önem kazanmaktadır.

Sonra ise, şehir merkezindeki tarihi özellikleri dikkat çeker.

Evet: İspanya ülkesinde, Andalucia özerk topluluğunun başkentidir. Ülkenin en büyük 13’ncü şehridir.

Şehir: Sierra Nevada dağlarının eteklerinde, üç nehrin birleştiği noktada kurulmuştur. Şehrin güneydoğu tarafında uzanan büyük düzlük alan: Granada ovasıdır (Vega ovası). O vadinin sonunda görülen dağlar ise “Granada Sultanlığı”nın topraklarının bittiği yer olduğu için: şehre saldıran Katolik güçleri, hep o taraftan gelmişlerdir.

Vega ovası: Genil ırmağı ve Vega ırmağı tarafından bolca sulandığı için, verimli tarımsal topraklara sahiptir.

Yüksek Dağlarla (Sierre Nevada) çevrili olması nedeniyle, rüzgardan korunan, ılıman bir iklime sahip olan bölge, bu özellikleri nedeniyle antik dönemden bu yana çeşitli toplulukların yerleşim yeri olmuştur.

Evet, şehir merkezinin deniz seviyesinden yükseklik: 738 metredir.

Şehir Akdeniz sahiline yalnızca 1 saat uzaklıktadır.

İspanya Granada; Bu şehre yolunuz düşer veya yakınlarından geçerseniz, bilmelisiniz ki: Magribi döneminden kalan “El Hamra Sarayı” kompleksi mutlaka gezmeniz gereken bir yer.

Muhteşem bir mimari güzellik, bir zamanlar bu güzelliği yaratan insanların gerek sabrı ve gerekse sanat anlayışının bu denli yüksek olmasını, bu denli büyük olmasını anlamak mümkün değil, ben anlayamadım, bu kadar ince bir sanat işçiliği nasıl yapılır, nasıl yaratılır, bu ne zevktir, bu ne kadar güzel bakış açısıdır, inanın gözlerinize inanamayacağınız güzelliklerle karşılaşacaksınız.

Yazının hemen başında şunu hatırlatmak istiyorum. Burada ve İspanya’nın diğer birçok yerinde, camilerin gerek yerine doğrudan ve gerekse yıkılarak katedral-kilise gibi yapıların yapılmasını tenkit etmemenizi öneririm, çünkü unutmamak gerekir ki, yıkıldığını veya yerine katedral-kilise yapıldığını düşündüğünüz o cami de, daha önce orada bulunan bir kilise-manastır veya tapınak üzerine yapılmıştır. Yani, tarih bir anlamda süreçtir ve bu süreç içinde yaşananlar, bugün olarak değil, o süreç içindeki durumu ile değerlendirilmelidir.

Yani, bir zamanlar burada yaşayan Romalar bir tapınak yapmışlar, pagan oldukları için taşlara-putlara tapmışlar. Hıristiyanlık gelmiş, Vizigotlar aynı Roma tapınağının üzerine kilise-manastır inşa etmişler, Müslümanlar gelmiş, aynı kilise-manastır üzerine cami yapmışlar, sonra yine Hıristiyanlar gelmiş, aynı cami üzerine, kilise-manastır yapmışlar.

Evet: Granada denilince, geniş bir alana yayılı bulunan “El Hamra” akla geliyor. Ama yine de, şehirde bunun dışında da birçok tarihi yapı var ve bunlar birbirlerine yürüyüş mesafesindedir. Sonuç olarak, Granada, yürüyüş sevenler için idealdir.

Şehir

İspanya Granada;  şehrinin üçte biri büyüklüktedir. Ancak, kültürel değerler açısından, Sevilla şehri ile aynı düzeyde olduğu söylenebilir.

Ancak: merkezin genel görünümünde, ağırlıklı olarak modern binalar görülmesine rağmen, kraliyet döneminden kalma pek çok kilise de göze çarpmaktadır. Ama, Müslümanlar döneminden kalma eserlerin bir elin parmaklarını geçmediğini görmek, burada 400 yıl hüküm süren Müslümanlar açısından ne yazık ki kötü bir durumdur.

Giriş için son bir not: Granada şehrini gezmek için tur şirketlerini tercih ederseniz, bunlar panoramik şehir turu adı altında “El Hamra” bölgesini dışarıdan göstermektedirler. Buraya girmek isterseniz, 65 Euro ödeyerek ilave ekstra tur satın almanızı isterler.

Unutmayın sayın okurlarım, bulunduğunuz yerin El Hamra’ya uzaklığını bilemem ama, bu ödeyeceğiniz 65 Euro içinde, yalnızca El Hamra ya girmek için ödemeniz gereken rakam: 13 Euro. Rehberlik mi, buyurun, bu yazının bir çıktısını alın, kendi rehberiniz kendiniz olun. Evet, Granada şehri hakkındaki gezip gördüklerimi anlatmaya ve yorumlara devam ediyorum.

 

İspanya Granada

ULAŞIM

İspanya Granada: Granada şehrine en yakın havaalanı “Federico Garcia Lorca Havaalanı” dır. Havaalanı, Granada şehir merkezinin 17 km. güneyindedir. Granadalı ünlü şairin ismi verilmiştir.

Bu havaalanı: Madrid, Barcelona, Palma ve Girona şehirleriyle bağlantı sunar. Başka bir seçenek olarak, Granada şehrinin 130 km. uzağında bulunan “Malaga” Costa del Sol uluslar arası havaalanı olabilir. Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım da taksi kullanırsanız muhtemelen 28-30 Euro veya otobüs kullanırsanız 3 Euro ödemeniz gerekir. Yolculuk muhtemelen 50 dakika sürer.

Granada şehrine trenle ulaşmak isterseniz: şehrin tarihi merkezinin bir ucunda bulunan tren istasyonundan: Madrid ve Barselona şehirlerine ulaşan AVE hızlı trenlerini tercih edebilirsiniz. Ayrıca: Granada ile Almeria-Sevilla-Algeciras-Linares arasında bölgesel demiryolu hatları bulunmaktadır.

NE YENİR

İspanya Granada:  del Sol bölgesi yakın olduğundan, Granada bölgesinde geleneksel mutfağın derin Magribi kökleriyle, egzotik bir dokunuş hissedilir. Yöreye has yemeklerde, genellikle sebze ve deniz ürünleri ağırlıklıdır.

Katedral ve çevresindeki alanlarda: yüksek kaliteli restoranlar bulunur. Özellikle “Plaza del Campillo” bölgesinde bunları görebilirsiniz. En tipik yemeklerin bazıları: fasulye , migas ( bu bir tür et ve biber ile kızartılmış ekmek kırıntılarıdır), gazpacho, sacromonte tarzı omlet veya trevelez jambon, kuşkonmaz veya tropikal meyve gibi ürünlerdir. Ancak, jambon ve et ürünlerinde genellikle domuz eti kullanıldığını unutmamak gerekir.

Son bir not, bu şehirde manastırlarda güzel tatlılar yapılıyor. Örneğin: San Anton, Zafra, Las Tomamas ve La Encarnacion gibi manastırlarda.

Eğer manastırlarda rahibeler tarafından yapılan ürünlerden satın almak isterseniz: bunların en ünlüleri olan “Glorias ve Tocinillos” denemelisiniz.

Son olarak bu şehre yolunuz düşerse: bir kafeye girin ve “sıcak çikolata” ve “churros” yemelisiniz.

EĞLENCE-GECE HAYATI

Şehrin en ünlü tapas barları: “Calle Navas” bölgesindedir. Barların hepsi gayet güzeldir. Ancak, önerim: en kalabalık barları tercih edip, girmek ve mutlaka birer “caria” denemektir.

Özellikle: Eylül ayından sonraki dönemde, yani Üniversite açıldığında, şehirde, haftanın her günü farklı bir yerde, parti yapılıyor. Şehirdeki öne çıkan kulüplerden bazıları: Granada 10, El Caborio, Vogue, Sugar Pop.

Mae West, şehrin en büyük kulüplerindendir. Bu iki katlı mekana, giriş için kıyafet zorunluluğu oluyor, spor ayakkabı ile girilmiyor. Mae West ve Vogue oldukça kalabalıktır.

NE SATIN ALINIR

İspanya Granada: Granada şehrinde: seramik, gümüş ve kakma ahşap hediyelikler satın alabilirsiniz. Alışveriş merkezleri ve sokak pazarları, şehir sokaklarında her zaman bulunabilmektedir. Gümüş olarak: Alcaiceria ve hazırlanmış rakamlar, moda ayakkabı ve parfüm de satın almak mümkündür.

Alışveriş merkezleri: her gün saat 10.00 ile 22.00 arasında açıktır. Yerel dükkanlar ise: 10.00-13.30 arasında ve 17.00-20.30 arasında açıktır.

Kredi kartı ile ödeme yapmak isterseniz, pasaportunuzu görmek isteyebilirler. Avrupa Birliği dışındakiler yani bizler için, 90.15 Euro üzerindeki alımlarda, katma değer vergisi iadesi söz konusudur.

ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI

Granada şehrinde: taksiler ve ek olarak otobüsler bulabilirsiniz. Şehir içi otobüsler: Granada çevresinde gezmek için en iyi yoldur. Genellikle: 06.00-23.00 saatleri arasında çalışırlar. Cuma, Cumartesi ve resmi tatil günlerinde, gece yarısından sonra saat 06.00 ya kadar çalıştırılan gece servisleri bulunur.

Taksiler, her hangi bir zamanda ve her yerde bulunabilirler. Taksilerde, şehrin arması, bir yeşil hat ve yan tarafta beyaz kendi plaka numarası yazılıdır. Taksiler genellikle şehir merkezindeki taksi duraklarında bulunurlar.

Otobüsler için tek yönlü otobüs bileti almak isterseniz. 1.20 Euro ödemeniz gerekir. Gece otobüs için 1.30 Euro ödenir. Çoklu biniş için , 2 Euro depozit ödeyerek otobüs kartı satın alabilirsiniz. Bunlar: 5 binişlik 5 Euro, 10 binişlik 10 Euro ve 20 binişlik 20 Euro’dur. Bunlarla, 45 dakika içinde, otobüs hatları arasında ücretsiz geçişler yapabilirsiniz. Bu otobüs kartlarını, otobüs sürücülerinden satın alabilirsiniz.

İKLİM

Şehir oldukça ılıman bir iklime sahiptir. Buna bağlı olarak yazları sıcak ve kışları hafif yağışlı ve kısa soğuklar görülür. Nem bulunmadığından yaz sıcakları aşırı rahatsız etmez. Kasım-Nisan arasındaki kış döneminde ise, bir ceket veya sıcak tutacak giysiler kullanmanız gerekir. Yağmur sonbahar ve erken kış aylarında görülür. Kar çok nadirdir.

ERASMUS-LA MADRASA VE GRANADA ÜNİVERSİTESİ

Granada Üniversitesi: şehir içinde, altı kampüste eğitim faaliyetlerini sürdürmektedirler. Öğrenci topluluğu, yaklaşık 80 bin civarındadır.

Burada: dikkatinizi çekmek istediğim bir nokta var. Eski İslam Üniversitesi olan “La Madrasa” bölümünü de görmenizi önerim, çünkü özellikle “ön cephesi” gerçekten görülmeye değerdir. Üniversite, günümüzde modern bir binanın devamıdır. La Madrasa ile ilgili ayrıntılı bilgiyi, aşağıda bulabilirsiniz.

Bu arada: Granada şehrinin Avrupa’nın “Erasmus” başkenti olduğunu da belirtmek isterim. Yani, burayı ziyaretinizde, sokaklarda-caddelerde, rahatlıkla Türk öğrenciler ile karşılaşabilirsiniz. Ancak, yaz döneminde sokaklar boş iken, Eylül ayından sonra, şehirde yaklaşık 80 bin öğrenci görülmektedir.

İspanya Granada

TARİHÇE

MÖ.8’nci yüzyıl civarında, bölgede: Fenike, Yunan, Pön, Roma ve Vizigotların egemenlik kurdukları görülür. 711 yılında ise: Emeviler, bölgeyi ele geçirince: günümüzdeki şehir merkezinin 20 km. kuzeyinde “İlliberis” isimli yerde, Yahudi halkının “Garnata” olarak isimlendirdiği yerde ilk yerleşim kuruldu.

Günümüz Granada şehri ise, 11’nci yüzyılda kuruldu. Bu tarihte, iç savaş sonunda, Kuzey Afrikalı Ziri İbn Manad, kendisi için bağımsız bir krallık kurdu.

1238 yılına gelindiğinde, Nasrids hanedanı, Granada Emirliğini teslim aldı. 1350 yılında, ünlü gezgin ve tarihçi İbn-i Batuta: yaptığı gezide, Granada hakkında şunları yazar: “Kastilya krallığı ile çatışmalar içinde bulunulan karmaşık dönemde, şehir, kendi içinde güçlü ve kendine yeterli bir krallık olarak dikkati çekmektedir” Tabii burada hassas olan şu: Sevilla şehri Hıristiyanlar tarafından ele geçirildikten 200 yıl sonra Granada Hıristiyanların eline geçmiştir.

Hıristiyanlar, şehri işgal ettikten sonra, şehrin ova tarafına yani “La Plataforma” denilen engebesiz kısmına kendileri yerleşirler. Müslümanlar ise, resmi kontrolün daha kolay oluşu nedeniyle, “Albacin” ve “Alhamra” tepelerinde yaşamaya zorlanırlar.

Bu yüzden: özellikle “Albacin” yöresindeki evlerin, eski mimari tarzları koruduğu gözlenir. 2 veya 3 katlı, teraslı veya beyaz çatılı evler, dar sokaklar, yaz sıcağını gölgeleyen palmiye ağaçları ve üç renk (beyaz, yeşil, kiremit rengi) hakimdir. Evlerin içinde ise, küçük bir avlu bulunur.

2 Ocak 1492 yılında Hıristiyanlar, Sultan Muhammed XII şehirden sürgün ederler ve şehri ele geçirirler.

Aslında: yapılan “Elhamra Kararnamesi”nde: şehrin Müslüman sakinlerinin rahatsız edilmeden günlük yaşamlarına izin verilmesi söz konusudur. Yani: 47 maddelik anlaşma metninde: İslam inancı, cami, medrese ve kadılık gibi kurumların korunması ve İslam hukukunun uygulanması konusunda teminat verilir.

Bunun yanında: inanç özürlüğü ve ana dil/Arap dilini kullanma hakkını da garanti ederler. Çünkü: daha önce Hıristiyan güçlerinin eline geçen Toledo ve Zaragoza gibi şehirlerde: Müslümanlara kötü davranılmakla birlikte, inançlarını koruma izni verilmiştir.

Müdeccen olarak adlandırılan bu Müslümanlara, camileri, medreseleriyle birlikte cemaat halinde varlıklarını sürdürme hakkı tanınmıştır. Hatta onlar: “El Acemiyye” yani “Aljamiado” adı verilen, Arap alfabesiyle İspanyol dilinde bir “edebiyat” akımı geliştirmişlerdir.

Evet, biz yine Granada bölgesine gelelim. Granada Müslümanları, direnişleri çöktükten sonra Müdeccenler gibi muameleye tabii tutulacaklarını düşündüler.

Ancak, 1493 yılına gelindiğinde, Kardinal Francisco Jimenez de Cisneros: Hıristiyan olmayanların din değiştirmesi için baskılar başlatır. Müslüman ve Yahudiler için zorla vaftiz törenleri yapılır ve anlaşmanın koşulları ihlal edilir.

Bazı soylular da dahil, bir avuç Müslüman, Katolikliği seçer. Buna karşılık, Granada’nın büyük Müslüman kitleleri, yerlerinde kalıp inançlarını korumak için direnmeye karar verirler.

Böylece, özellikle “Alpujarras” kenti yöresinde Müslüman isyanı başlar.

1500 yılında, İbrahim Ümeyye liderliğinde, isyan bütün Alpujarras dağlarına yayılır. Ancak, isyan gaddarlıkla bastırılır ve isyana katılanlar yok edilir.

1501 yılında ise, Kastilyalılar, El Hamra kararnamesi anlaşmasının iptal edildiğini ve Granada şehrindeki Müslümanların ya din değiştirmesini ya da göç etmelerini ortaya koyan eylemlere girişirler. Bütün Müslümanlar zorla vaftiz edilmeye başlanırlar.

Önceki tahribattan geri kalan bütün camiler, 1501 yılında kiliseye çevrilir. Yayınlanan bir kraliyet kararnamesiyle; bütün Arapça kitapların yakılması emredilir.

Bunun üzerine, şehir ve kasabalardaki büyük meydanlarda toplanıp yığılan Arapça kitaplar, anlatılmaz bir barbarlıkla yakılarak yok edilirler. Daha sonra Arapça yasaklanır, Arapça konuşanlara ölüm cezası getirilir.

Bunun üzerine, Müslüman kesimin büyük çoğunluğu Kuzey Afrika’ya göç eder. Yahudi nüfusun çoğunluğu ise, Yahudi asıllı Katolik olurlar.

16’ncı yüzyıla gelindiğinde: şehir tamamen Katolik ve Kastilya karakterini alır. Camiler, Hıristiyan kiliselerine dönüştürülür veya yıkılırlar. Böylece: katedral ve kraliyet mahkemeleri gibi yeni yapılar, şehrin görünüşünü değiştirmeye başlar. Hatta: şehir içindeki Yahudi Mahallesi, yeni Katolik ve Kastilya kurumları ve yol yapımı için yıkılır.

İspanya Granada

GEZİLECEK YERLER

Granada şehri, yukarıda da belirttiğim gibi, büyük bölümü yürüyerek gezilebilecek durumdadır. Özellikle: tarihi şehir merkezi yani “El Hamra” bölgesini yürüyerek gezebilirsiniz. Aslında: zaten şehir merkezinde, gezilebilecek yerler, 3 konumda toplanmıştır.

Şehir dışında da gezilebilecek yerler hakkında, yazının en sonunda kısa bilgiler vereceğim, buradaki mevcut zamanınıza göre sizler kendinize bir gezi planı oluşturabilirsiniz.

Ancak, elbette ki, bu şehre gelmenin en başlıca amacı “El Hamra”. El Hamra için muhtemelen 5-6 saat zaman ayırmanız şart ki, bu güzellikleri tada tada gezebileceksiniz.

Evet; şehirde görülmeye değer yerler, biraz önce de söylediğim gibi üç yerde yoğunlaşıyor.
1. El Hamra Tepesi
2. Albaicin Tepesi
3. Katedralin çevresindeki şehir merkezi.

İspanya Granada Elhamra

EL HAMRA TEPESİ

El Hamra: Sierra Nevada eteklerinde, şehrin güneydoğu sınırında küçük bir platodadır.
İsmini: Arapçadaki “Al Qual’a al-Hamra” dan almaktadır. Anlamı kızıl hisardır. Yani: ismini: en eski yapı olan “Alcazaba” yani “Hisar” bölümünün “kırmızı renkli” duvarlarından almaktadır.

Burası: 1984 yılında, UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi”ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Çünkü: İspanya’nın en çok ziyaret edilen yapısıdır. Magribi şairler: çevrelerindeki ormanlık alanda saklanan binaların rengini sembolize etmek için şu cümleyi kullanırlar “zümrüt içinde bir inci”

İspanya Granada Elhamra
El Hamra’nın Hikayesi

Elhamra, 1238 yılında, Endülüs bölgesinin son Müslüman devleti olan Granada Emirliğinin kurucusu ve ilk Nasrid Emiri Muhammed I (İbn el-Ahmar) tarafından yapılmaya başlanır.

Hanedanın kurucusu Muhammed el-Ahmar, eski kalenin restorasyonuna başlar, burayı yeni bir konut ve kale olarak inşa ettirir. Bu sırada, kendisi başlangıçta Albacin tepesindeki Ziridlerin eski kalesinde ikamet etti.

İbn il-Ahmar döneminden günümüze kalan tek unsur, bazı sur duvarları ve özellikle de kompleksin batı ucundaki Alcazaba’dır.

Çünkü yeni bir saray inşa edecek vakti yoktu ve muhtemelen başlangıçta Alcazaba kulelerinden birinde yaşamış olabilir. Daha sonra mevcut sarayın bulunduğu yerde mütevazi bir eve  taşındı.

Çalışmaları halefi oğlu II Muhammed tarafından tamamlandı.

1302-1309 yılları arasında, III Muhammed döneminde, Elhamra’nın ana binası yanı sıra, bugün bir kısmı ayakta olan Partal Sarayını ve bugün mevcut Santa Maria de la Alhamra kilisesinin bulunduğu yerdeki Ulu cami inşa edildi.

Partal Sarayı, kompleksin kuzey duvarı boyunca inşa edilmiş en eski saraydır ve aşağıdaki şehrin muhteşem bir manzarasına hakimdir. Aynı zamanda bugün ayakta kalan en eski Nasrid Sarayıdır.

Yusuf I ;1333-1354 yılları arasında Büyükelçiler Salonunu ile mevcut Mexsuar çevresindeki diğer yerleri ve Comeros Sarayını yaptırdı. Ayrıca Elhamra’nın ana kapısı olan Puerta de la Justica’yı ve kuzey duvarları boyunca, zengin bir şekilde dekore edilmiş odalara sahip, birkaç küçük kuleden biri olan Torre de la Cautiva’yı inşa ettirdi.

V Muhammed döneminde (1354-1391), Comeros Sarayının doğusunda, daha önce bahçelerle dolu bir alanda, Aslanlar Sarayını inşa ettirdi. Ayrıca Mexuar’ı yeniden şekillendirdi. Patio del Cuarto Dorado’da süslü Comeros Cephesini yarattı.

V Muhammed’den sonra Elhamra’da nispeten daha az inşaat işi gerçekleşti.

Nasrid döneminde, Elhamra, aşağıdaki Granada şehrinin geri kalanından ayrı bir müstakil şehir oldu. Elhamra’da bir Cuma camisi, hamamlar, yollar, esnaf atölyeleri, bir tabakhane ve özel bir su temin sistemi vardı. Bir kraliyet şehri ve kalesi olarak Albacin mahallesi manzarasına hakim kuzey kenarı boyunca, en az 6 büyük saray bulunuyordu.

En iyi ve en iyi korunmuş olanlar: Mexuar, Comares Sarayı, Partal Sarayı ve Aslanlar Sarayıdır. 15’nci yüzyıl: birkaç önemli inşaat projesi dışında, herhangi bir etkinliğe sahip olmadı. Muhtemelen Nasrid hanedanının düşüş ve kargaşa içinde olduğu bir dönemdi.

KATOLİK HÜKÜMDARLAR DÖNEMİ

Ocak 1492 tarihinde, Katolik hükümdarlar Ferdinand ve İsabella tarafından Granada şehri fethedildi. Daha doğrusu 6 aylık bir kuşatmanın ardından, şehir teslim oldu ve Elhamra anlaşması yapıldı. Anlaşmaya göre, şehirde Hıristiyan ve Müslümanlar birlikte yaşayacaklardı. Nasrid hanedanında, Muhammed XII vardı.

Fetihten sonra Elhamra bir kraliyet sarayı ve İspanyol kraliyetinin mülkü oldu. Başlangıçta burada ikamet ettiler. Mayıs 1492 tarihine kadar birkaç ay Granada şehrinde kaldılar. Hatta, ünlü kaşif Kristof Colomb, keşif gezisi için kraliyet onayını burada Büyükelçiler Salonunda aldı ve 17 Nisan tarihinde Amerika seferine çıktı.

Yeni hükümdarlar, Elhamra Saray kompleksine eklemeler ve değişiklikler yapmaya başladılar. II Tendilla Kontu Lopez de Mendoza, Nasrid Sultanı Muhammet XII’den Elhamra anahtarlarını teslim aldığında, Elhamra’nın ilk İspanyol valisi oldu.

Nasrid Sarayı Palacio del Partal Alto (Partal Sarayı) aile konutu olarak Tendilla ailesine verildi.

Müslümanlar ve şehri fetheden Hıristiyanlar arasında yapılan, birlikte yaşamayı kabul eden Elhamra anlaşması bir süre sonra bozuldu ve ardından 2 Ocak 1492 tarihinde, Sultan Muhammed XII ve şehirdeki tüm Müslümanlar Hıristiyanlar tarafından sürgün edildiler. Müslüman kesimin büyük çoğunluğu Kuzey Afrika’ya göç ettiler.

Kral V Charles (1516-1556) ve eşi Portekizli Isabella, 1526 yılında Elhamra’yı ziyaret ettiler ve burayı kendi kullanımları için kraliyet konutuna dönüştürmeye karar verdiler. 1528-1537 yılları arasında Nasrid saraylarının bazı kısımları, kraliyet dairesi olarak hizmet verecek şekilde yeniden değiştirildi ve düzenlendi. Sarayın yolunu açmak için Comeros Sarayının bir bölümü yıkıldı.

Charles V Sarayı olarak bilinen saray (Palacio del Partal Alto) dönemin Rönesans tarzında tasarlandı ve 1527 yılında başlayan inşaat, 1637 yılında bitmeden yarım bırakıldı. Daha sonra 1730’lu yılların ardından, Elhamra bölgesi tamamen boşaltıldı ve yalnızlığa terk edildi, ıssız bir hale geldi.

Aradan boş yüzyıllar geçer.

1810-1812 yılları arasında Granada, Napolyon ordusu tarafından işgal edilir, Fransız birlikleri müstahkem bir mevki olarak Elhamra’yı işgal ettiler ve anıta önemli ölçüde zarar verdiler. Şehri boşaltırken, daha sonra tekrar kale olarak kullanılmasını önlemek için, tüm kompleksi dinamitle patlatmaya çalıştılar ve 8 kuleyi havaya uçurdular.

1821 yılındaki bir deprem de komplekse büyük hasar verdi. 19’ncu yüzyılda Avrupalı bilginler ve gezginler, Elhamra’yı tesadüfen keşfettiler. Sarayda restorasyon çalışmaları başladı ve şehir yeniden yaşanır hale getirildi.

Burada günümüzde: 3 gurup anıt bulunmaktadır. Bunlar:

1. Alcazaba
2. Casas Reales (Palacios’da buradadır)
3. Generalife bahçeleri.

İspanya Granada Elhamra

EL HAMRA BÖLGESİNE ULAŞIM VE GİRİŞ

El Hamra bölgesine: özel aracınız veya otobüsler ile ulaşmak mümkündür. Ormanlık “Cuesta de Gomerez” denilen bölgeyi geçerek buraya ulaşabilirsiniz. El Hamra girişinde, geniş bir otopark bulunmaktadır.

El Hamra’yı gezmek için 5-6 saat arasında zaman ayırmanız gerekir.

Giriş ücretlidir. Biletlerin % 70’ni internetten, % 30’nu ise kapıdan satıyorlar. İspanya ve hatta Granada şehrine gidiş tarihiniz belli ise, biletinizi önceden internet üzerinden kredi kartı ile satın alabilirsiniz. İşte internet adresi: http://granadainfo.com/ticketsalhambra.html. Biletinizi internetten aldı iseniz, gişeden rezervasyon çıktınızı göstererek biletinizi kestirebiliyorsunuz.

Bilet almak için bir süre kuyrukta beklemeniz gerekecektir. Eğer bu kuyrukta beklemek istemiyorsanız ki, bence beklemeyin, El Hamra biletinizi önceden almanızı öneririm. Şehirdeki bankamatiklerden, kredi kartı ile bileti satın alıp bastırabiliyorsunuz.

Zaten, normal bir zamanda, kuyruk beklemeye razıyım deyip gitseniz bile, günlük sınırlı sayıda bilet satılıyor. Böyle bir düşünceniz varsa sabah saat: 06.00 gibi gitmenizi öneririm ki, inanın bu saatte bile, sizden önce gelmiş kişileri görebilirsiniz.

Gişeler saat: 08.00 de açılıyor. Bu kuyruklara giren günlük ziyaretçi sayısı 1000-2000 arasında değişiyor, ama içerideki alan küçük olduğu için sınırlı sayıda ziyaretçi sokuyorlar.

Son bir uyarı:

İnternetten bilet alamadı iseniz: normal bilet gişesinin hemen yanında kredi kartı ile bilet satılan ayrı bir gişe var, orayı mutlaka deneyin. “La Alhamra” yazısının bulunduğu tabeladan başınızı sağa çevirin ve kredi kart gişesini görün.

Buraya giriş için, 2 tip bilet bulunuyor. “Jardine” bileti satın alırsanız, yalnızca “bahçe” bölümünü gezebilirsiniz. “Generalife” bileti alırsanız: bahçeler de dahil, tüm sarayı gezebiliyorsunuz.

Ayrıca, bilet için 2 zaman dilimi var. Bunlar: 08.30-1400 ve 14.00-18.00 arasıdır. Ayrıca: biletin sağ alt köşesine bakınız. Çünkü: burada bir saat yazılıdır ve siz bu saati kaçırırsanız, yani bir iki dakikalık bir gecikme durumunda bile: sarayın en güzel yerlerinden biri olan “Nazaries Nasri Sarayı” bölümüne giremezsiniz. Yani, yazılı saatte: Palacios Nazaries bölgesine girmeniz gerekiyor.

Bu uygulamanın amacı: sözünü ettiğim yerin, küçük olması, yürüyüş-gezi yollarının çok dar olmasıdır ve burada aşırı kalabalıkların toplanmasına ve izdiham oluşmasına izin vermemek adına, böyle bir uygulama yapıyorlar.

EVET GEZİMİZE BAŞLAYALIM.

Elhamra sarayı giriş biletini aldıktan sonra, uzunca bir yürüyüş yapmak gerekiyor. Surlar boyunca yapılan bu yürüyüşte önce yokuş yukarı çıkıyoruz, sonra surların içindeki bir boşluktan içeri giriyoruz.

Surlar boyunca ilk dikkati çeken, çeşitli kuleler, kare planlı kuleler Müslümanlar tarafından ve yuvarlak kuleler ise Hıristiyanlar tarafından sonradan yapılmıştır. Surların yapımında ise Elhamra harcı kullanılmıştır. Çünkü o dönemde malum çimento yoktu.

İlk karşımıza çıkan yer Alcazaba yani kale bölümü.

İspanya Granada Alcazaba

ALCAZABA (HİSAR-KALE) 

Burası, El Hamra’nın en eski parçasıdır ve 10’ncu yüzyıldan kalmadır. Biraz önce söz ettiğim gibi, kalenin ilk yapılmış bölümünden günümüze kalan parçası yalnızca buradadır. Çünkü, asıl hisarın büyük bölümü yıkılmıştır.

Hisar: şehre hakim bir tepe üzerindedir. 13 ve 14’ncü yüzyılda: kale ve saray bölümü: Nasrid sultanlarının, elit memurların ve aristokratların yaşadığı bir ikametgah bölgesi olarak yeniden düzenlenerek kullanılmıştır.

Buraya ulaşmak için: öncelikle Endülüs parkı ve ardından “Puerta de las Granadas” yani “Nar kapısı” kullanılıyor. 15’nci yüzyıldan kalma bu kapı üzerindeki Zafer takına dikkat etmenizi öneririm. Evet buradan sonra dik bir yokuştan ilerlediğinizde, El Hamra’nın ana girişine ulaşıyorsunuz. Burada, 1554 yılında dikilmiş bir çeşme var.

 Bu bölümde iki kule dikkat çeker:

İspanya Granada Elhamra Torre del Homenaje-Saygı Kulesi

Torre del Homenaje-Saygı Kulesi

Burası kompleksin kalesi ve askeri komuta yeridir. En yüksek kuledir. Yükseklik 26 metredir. Külliye inşa edilirken, İbn-ül Ahmar, Elhamra içinde muhtemelen burada yaşamıştır.

İspanya Granada Elhamra Torre de la Vela

Torre de la Vela

Batıdadır. Bir gözetleme kulesi olarak yapılmıştır. Yükseklik 25 metredir. Bir dönem de caminin minaresi olarak kullanılmıştır. Ayrıca bu kuleye bir çan eklenmiştir. Bu çan sulama sisteminin Granada Veva’yı suladığı veya tarım alanlarının sulandığı saatler öncesinde çalınıyordu.

Böylece sulama zamanı geldiğinde ve kanallara su verildiğinde, çan çalıyor ve yöredeki tarım işçileri, çalışanları bölgelerindeki tarla, bitki ve bahçeleri suluyorlardı.

2 Ocak 1492 tarihinde Ferdinand ve İsabel, Granada şehrini fethedince bayraklarını ilk olarak buraya dikmişlerdir. 18’nci yüzyılda, kuleye daha büyük bir çan eklenmiş ve sonradan yapılan katedralin çan kulesi olarak kullanılmaya başlanmıştır.

1843 yılında, kule, Granada şehrinin armasına girmiştir.

1881 yılında kuleye yıldırım çarpmış ve zarar görmüş, daha  sonra onarılmıştır.

İspanya Granada Elhamra El Banuelo

El Banuelo

Bu “Arap banyoları”: 11’nci yüzyılda yapılmıştır. Burası: El Hamra bölgesinin en güzel kısımları öncesinde karşınıza gelecektir. Bunların tonozlu iç mekanları, yıldız şeklinde tavan pencereleriyle aydınlatılmaktadır.

İspanya Granada Elhamra Planı
İspanya Granada Elhamra SANTA MARİA KİLİSESİ VE ELHAMRA CAMİİ

SANTA MARİA KİLİSESİ VE ELHAMRA CAMİİ

V Charles sarayının hemen doğusundadır.

Burası eski ulu cami. Elhamra ulu camisidir. Caminin bulunduğu yerde, günümüzde Santa Maria de la Alhamra kilisesi var. Hiristiyan fethinden sonra cami yıkılıp yerine bu kilise yapılmıştır.

Mimari olarak biraz Hıristiyan biraz İslami yapıdır. Kilise, 1581-1618 yılları arasında yapılmıştır. Alttaki zemin caminin zemini camiye ait başka bir şey kalmamıştır.

Cami döneminden kalma bir süslü bronz kandil, günümüzde Madrid müzesindedir. Üzerindeki yazıtta, caminin Muhammed III döneminde 1305 yılında yapıldığı yazılıdır.

İspanya Granada Elhamra V CHARLES SARAYI

V CHARLES SARAYI

Burası kıskançlık sarayıdır. Elhamra’nın ortasındaki bu sarayı Charles V yaptırmış.

Hatta büyükbabası ve büyükannesi yani Katolik hükümdarların, İslam’a karşı kazandıkları zaferin bir simgesi olarak yaptırdığı söyleniyor.

Buraya gelince Elhamra dan daha güzel bir yapı kurmayı ister.

Kral Carlos V, Portekizli İsabel ile evlendikten sonra kendi sarayını inşa ettirmeye başlar.

İnşaatın başlama tarihi 1527. Sarayın mimari tarzı, çağdaş Rönesans. Yani, Magribi mimarisi içinde oldukça sırıtan bir yapıdır.

Mimar Pedro Machua, Mikel Angelonun yanında çalışmış bir mimardır. Neyse, mimar Machua, 1550 yılında ölünce oğlu mimar Luis, sarayın cephelerini ve iç avlusunun inşasını bitirir.

1568 yılında ise Morisko yani bölgede oturan Müslümanların isyanı başlayınca sarayın inşası durur.

Zaten Charles V, burayı daha sonra, bir daha gelip görememiştir. Daha sonra farklı farklı amaçlarla kullanılmıştır. Bir dönem boğa güreşleri yapılmıştır.

Bir dönem Endülüs yönetim merkezi olmuştur. 1628 yılında, Kral Philip IV, burayı ziyaret ettiğinde inşaat hala bitmemiştir ve yapı, çatısız olarak yarım bırakılmıştır.

Son olarak 1923 yılında tamamlanır. Yapı günümüzde Magribi ve İspanyol eserlerinden oluşan güzel bir koleksiyonun sergilendiği Elhamra Müzesi olarak kullanılıyor.

İspanya Granada Elhamra V CHARLES SARAYI Dış cepheler
Dış cepheleri:

Cephenin diğer süsleme detaylarında, aslan ve kartal başları gibi temalar var. Halkalar: sadece dekoratif amaçlıdır.

İspanya Granada Elhamra V CHARLES SARAYI Bahçe bölümü
Bahçe bölümü:

Daire şeklindedir. Yanlarda sütunlar var. Bu sütunlardan alttakiler dor tarzı, üsttekiler ise iyon tarzıdır.

Yukarıda da belirttiğim gibi, burası bir zamanlar boğa güreşi arenası olarak kullanılmıştır. Günümüzde ise, muhteşem güzel akustiği sayesinde burada konserler düzenleniyor.

Royal Bölgesi-Nasrid Sarayları Kompleksi

İspanya Granada Elhamra PARTAL SARAYI VE BAHÇELERİ

PARTAL SARAYI VE BAHÇELERİ

Charles V Sarayının hemen arkasında, Partal Sarayı ve bahçeleri var. Burası Elhamra’da günümüze ulaşan en eski saraydır. Nasrid Hükümdarı Muhammet III tarafından yaptırılmıştır. Güney revakta büyük bir havuz var.

YÜRÜMEYE DEVAM EDİYORUZ. SARAY BİNALARINA GİRECEĞİMİZ VE BİLETİMİZİ İLK GÖSTERECEĞİMİZ YER

Unutmayın, girişte bilet ile birlikte pasaport istiyorlar. Biletin üstünde yazılı saate de dikkat etmek gerekiyor. Biletinizin üstünde saat: 16.00 yazılı ise, saat tam 16.00’da içeri alıyorlar.

Bilet kontrolundan girdikten sonra ilk yer:

ALCABA YANİ KALE-HİSAR BÖLGESİ

İspanya Granada Elhamra Mexuar Palacios
Mexuar Palacios

Saray kompleksinin en batı bölümüdür.

“Strapwork Mexuar” yüzeyleri dekore etmek için kullanılır. Bu dekorasyon tarzında: tavan ve zemin: beyaz ve ahşaptır ve sıvalı duvarlar ile keskin bir tezat bulunur.

Buranın orijinal olarak nasıl inşa edildiğini bilmek zor, çünkü bugüne kadar birçok kere restorasyon yapılmıştır.

Özellikle 1590 yılında barut deposunun patlaması sonucu oluşan büyük hasarın ardından, burası çok değiştirilerek yeniden düzenlenmiştir.

Evet, burası ilk olarak Nasrid Sultanı I İsmail döneminde yapılmaya başlanmıştır. Sarayın hazine, idari bölümleri ve genellikle kamusal işlevleri burada yürütülüyordu.

İspanya Granada Elhamra Mexuar Palacios

 

Buranın düzeni: birbirini takip eden iki avlu var ve sonra bir ana salon bulunuyor. Bu ana salon: DİVAN SALONU olarak biliniyor. Sultan burada oturur, vezirlerini dinler ve adaleti yönetirmiş. 1356 yılında, Sultan bu divan odasının hemen yanındaki avluda, halkından merhamet ve lütuf taleplerini dinlermiş.

Hatta bu işlemin her Perşembe günü saat: 12.00’de yapıldığı ve Sultanın dilekçe sahipleriyle birebir görüştüğü söylenir.

Orijinal salonun duvarlarında, İbn-ül Cetip yazıtları var. Bunlarda yazılı olanlar: hem Kurandan ayetler hem de Sultana övgülerdir. Alçı frizde şu yazı yer alır “Sahip olduğun her şey Allah’tandır” Salonun arka tarafında, Sultanın konsey ile toplantılar yapmak ve seyirci toplamak için kullandığı bir oda var.

Sultan sarayda yokken, yan salonda tüccarları bir yargıç karşılıyordu. Kapının üzerinde duvardaki çinilerden birinde “Girin, korkmayın, adalet isteyin, çünkü bulacaksınız” yazmaktadır.

Ayrıca buranın muhteşem bir ahşap ve renkli camdan yapılmış kubbesi varmış. Ama Hıristiyanlar şehri fethedince, burayı şapele dönüştürmüşler ve bir koro inşa etmişler, kubbe de yok olmuş.

Hatta şehir fethedilince, Katolik hükümdarlar Ferdinand ve İsabel, burayı bir süre yatak odası olarak da kullanmıştır.

Burada, altından yapılmış bir arma var. Habsburg hanedan arması.

Sonradan buraya ikinci bir kat eklenmiş. Muhtemelen şapele dönüştürülünce eklendiği düşünülüyor.

İspanya Granada Elhamra COMEROS SARAYI

COMEROS SARAYI

Bu sarayın inşasına 13’ncü yüzyılda Sultan I İsmail tarafından başlanmış, sonra Sultan I Yusuf ve Sultan V Muhammed tarafından tamamlanmıştır.

Burası, Sultanların ve devletin resmi sarayıdır. Taht odası burada, misafirler ve ileri gelenler burada kabul edilirmiş. Saray, üç yöne bakan pencerelerle, sarayın duvarlarından çıkıntı yapar.

Saray boyunca, duvarlarda geometrik desenli, çok renkli çiniler (azulejos) ve sıra dışı şiirsel Arapça yazıtlar var. Bu yazıtlarda: Kur andan alıntılar ve Allaha övgüler bulunur. Yazıtlar: fildişi renkli alçı sıva ile kaplıdır.

 

Comeros Cephesi

Bu iç cephe, Mexuar Sarayının doğu ucundadır. Muhammet V tarafından yaptırılmıştır. Saraya erişim sağlayan cephenin iki simetrik kapısı vardır. Biri aslında içeriye erişim sağlar, diğeri sağlamaz.

Çünkü işgalcileri aldatmaya yöneliktir. Sultan, saraya gelenlerin gözlerinin kamaşmasını istemiş ve bu nedenle cephede dönemin en önemli malzemeleri olan mermer, ahşap ve seramik kullanmıştır.

Loz Arrayenes’in avlusunda Magribi Endülüs mimarisinin klasik örneği olan, su ve bitki örtüsüyle çevrelenmiş iç içe bakan bir binadır.

Evet, bu cephe muhtemelen bazı törensel işlevler için kullanılmıştır. Ortadaki bölümde “Ayetel Kürsü” var. Yan duvarlarda boş yerlerin de daha önce dolu olduğu düşünülüyor. Çünkü bir kısmı hala duruyor.

Evet cephede, kapıdan saray bölümüne giriyoruz.

 

PATİO DE OS ARRAYANES AVLUSU

Bu avlu sarayın merkezindedir. Burası Elçiler Salonunun hazırlık yeridir. Cennet bahçelerinden gelen elçiler burada oturtuluyordu.

Avlunun uzunluğu 36.5 metre, genişliği 23.5 metredir. Avlunun ortasındaki geniş bir yansıtma havuzu var. Havuz verandayı ikiye böler ve suyunu iki çeşmeden alır. Göletin her iki ucunda birer tane var.

Havuzun uzunluğu 34 metre, genişliği 7.10 metredir. Bu havuzun iki kenarındaki çitlerde mersin çalıları var. Avlunun iki yanındaki odalar, kısa kenarlarında isi iki süslü revak var.

Bu revaklar, oyma işi eşkenar dörtgenler ile süslenmiş, yedi yarım daireli kemerli ve Tanrıyı yücelten yazıtlarla süslenmiş, kübik başlıklı sütunlara dayanır.

Merkezi kemer, diğer altı kemerden daha büyüktür. Arkalarında başka salonlara ve odalara açılıyor.

Bu revakta bulunan odalar, Charles V Sarayını inşa etmek için kısmen yıkılmıştır. Bu kaybolan odaların varlıklarına dair bazı işaretler var. Yan bölümler, kadınların ikametgahıdır. Pencereler içeri bakar, çünkü buradan sonrası Haremdir.

Buradan binaya giriyoruz.

Burası Comares Kulesidir.

Kule 45 metre yüksekliktedir. Sultan Yusuf tarafından yaptırılmıştır. Kule bir yandan Granada halkına iyi korundukları konusunda güvence verecek, diğer yandan Comeros sarayında büyükelçileri ve ziyaretçileri büyüleyecektir.

İspanya Granada Elhamra COMEROS SARAYI Elçiler Salonu

Kulenin içinde, sarayın kalbinde: Elçiler Salonu var.

Duvar süslemelerinin önü camla kapatılmıştır. Salonun asıl amacı etkilemekmiş. Mimarlar, hem çok pahalı hem de nispeten basit malzemelerin bir karışımını kullanarak, gözler için bir şölen yaratmışlardır. Basit, sıva, duvarın her santimini süslemek için oyulmuştur.

İspanya Granada Elhamra COMEROS SARAYI Elçiler Salonu

Gelelim salonun özelliklerine:

Salon kare şeklindedir. Kenarları 12 metredir. Kubbenin yüksekliği 23 metredir. Bugün kubbenin üstünde sonradan eklenen Katolik hükümdarların arması var. Burası Sultanların taht ve kabul odasıydı.

İspanya Granada Elhamra COMEROS SARAYI Elçiler salonu duvarları
Duvarlar:

Salonun duvarları 2.5 metre genişliktedir. Her bir duvar, üç küçük odaya açılan, üçer kemerle ve üstteki ikiz balkon ve pencerelere sahiptir. Duvarlarda geniş çini ve alçı süslemeler var. Duvarlarda yerden 1.2 metre yüksekliğe kadar fayans döşelidir.

Bu fayanslarda, aralıklarla yerleştirilen değişik renkte ve yuvarlak desenler hakimdir. Daha sonra çiçek ve yapraklar, iç içe oval madalyonlar var.

Fayanslardan sonra, üst bölümleri zengin alçı alçı işleri kaplıyor. Duvarlardaki sıva işlerinde: geometrik ve tekrarlanan şekilleri ve şiirleriyle Kurandan ayetler iç içe geçirdi. “Yalnızca Allah Galiptir” sözleri Elhamra’da 9000 kez tekrarlanır.

Yine salonun duvarlarındaki yazıtlardan birinde “Az söz söyle, huzur içinde gideceksin” yazılıdır. Bu Sultanın huzuruna çıkmak isteyenler için bir talimat olmalıdır.

Ancak o kadar hassas yazılmıştır ki, şekiller ve yazı arasındaki farkı anlamak için sık sık yakından bakmak gerekir. İslam’da insanları ve canlıların resimlerinin tasvir edilmesi kabul edilmediğinden, herhangi bir insan veya hayvan şekli yoktur.

İspanya Granada Elhamra COMEROS SARAYI Elçiler Salonu Tavan-Kubbe
Tavan-Kubbe:

Elçiler Salonunda görülen en pahalı malzemelerden bazıları: Sedir ağacı ve lapis lazulidir. Sedir ağacı: 8000 küçük sedir ağacı parçasının, zarif bir mozaik oluşturduğu salonun kubbe tavanına hakimdir.

Mozaik, yıldızların dağıldığı bir gece gökyüzünü hatırlatır. Sultan, İslam’ın yedi göğünü temsil etmeyi amaçlamıştır.

Lapis Lazuli: bugün Afganistan’da bulunan topraklardan ithal edilmiştir.

Fiyatı altına eşittir. Değerli bir kayadır. Çünkü öğütülerek boyama için pigment olarak kullanılan yoğun mavi bir toz haline getiriliyordu.

Günümüzde, Sultan Yusuf’un sarayındaki tavan sıvalarında canlı mavi lapis lazuli boyası görülmektedir.

Sonuç olarak: Sultan Yusuf, kendisi için inşa ettirdiği siyasi konum sayesinde, Granada’ya hakim olmayı başardı ve hükümdarlığı sırasında kimse Elhamra’ya saldırmaya cesaret edemedi.

Taht Odası:

Göksel ve dünyevi gücün buluştuğu bir yer olarak tasarlanmıştır.

İç kısmı, geniş kubbeli bir tavanla biter. Bu kafesli tavan, muhteşem güzelliktedir. Bu tavan, İslam sanatının bir şaheseridir.

Tavanda, çapraz düğümlere benzer motifler kullanılmıştır. Magribi inanışına göre, bu durum gökyüzünün yedi katını temsil eder. Birbirine bağlı, 8017 ahşap sedef kakması parçasından yapılmıştır.

Ahşap yapı, cennetin bir temsilidir. Dindarın ruhu, yedi kat göğün üstesinden gelmelidir. Tavanın köşeleri, cennet ağaçlarının köklerini temsil eder.

Yani ışık doğru şekilde içeriye gelince, güneşin doğuşuna ve batışına göre tavan pırıl pırıl parlıyordu. Sultan Yusuf, devlet işlerini bu göğün altında yürütüyordu. Burada Sultan evrenin ortasında gibi  düşünülmüştü.

Sultanın tahtı bu büyük resepsiyon odasında, salonun arka tarafında, girintili çift kemerli bir pencerenin önünde, girişin tam karşısında sultanın tahtı vardı. Sultan Muhammed 12, 1492 yılında şehrin teslim görüşmelerini burada yapmıştır.

Pencereler:

Salonda dokuz tane pencere vardır. Bunlar her cepheye üç pencere olacak şekilde yerleştirilmiştir.

Evet, Elçiler Salonundan çıkıyoruz.
İspanya Granada Elhamra Aslanlar Sarayı

ASLANLAR SARAYI

Burası Nasrid saraylarının merkezindedir. İslam mimarisinin en ünlü saraylarından birisidir. 14’ncü yüzyılda Sultan Muhammed V tarafından yaptırılmıştır.

ASLANLAR AVLUSU

Elhamra’nın en ünlü yeridir. Çünkü İslam sanatında canlı yaratıkların temsilleri, tipik olarak görülmediğinden bu çeşme alışılmadık bir durumdur.

İspanya Granada Elhamra Aslanlar Sarayı Avlu
Evet avlu:

Burada karşımıza bir avlu çıkıyor. Avlu zemini dikdörtgen planlıdır ve mermerdir. Avlu: İslami cennet fikrinde geçen dört nehri simgeleyen, akan su kanalları ile dörde ayrılmıştır. Avlunun merkezinde “Aslanlar Çeşmesi” vardır.

Avlunun çevresinde ise dört salon vardır. Avlunun doğu tarafında iki iki tane süslü köşk vardır. Avluda 124 tane beyaz mermer sütun var.

Bu sütunlar üzerinde, çok sayıda halka, kübik başlık ve büyük abaküsle desteklenen, yazıtlar ve stilize bitkisel formlar var.

Bu mermer sütun sıraları, palmiye ağaçlarına benzer.

Çünkü karmaşık bir modelle düzenlenmiştir. Bu mermer sütunlar, İslam mimarisinin dekoratif bir tekniği olan Mocasabe kemerlerini destekliyor.

Bu kemerlerin üstünde, Sultan eşlerinin yaşadığı odalar var.

İspanya Granada Elhamra Aslanlar Sarayı Aslanlar Çeşmesi

ASLANLAR ÇEŞMESİ

Avlunun merkezindedir. Çeşme, hepsi beyaz mermerden oyulmuş, 12 stilize aslan heykeliyle çevrilidir. Ancak aslanların hiçbiri, birbirine benzemiyor. Burada ortada bulunan aslan çeşmesi, bir vahanın çevresinde kurulmuş çadırları andırıyor.

Çeşme gücü ve egemenliği sembolize eder. Her saat, bir aslanın ağzından su akıyor. Ortadaki büyük leğen, yani kurna, bu 12 aslanın üzerinde duruyor.

Çeşmenin kurnası boyunca, İbn Zemrek tarafından yazılmış bir şiir kazınmıştır. Şiirde, bu pınarın güzelliğini ve aslanların gücü övülüyor. Ayrıca, hidrolik sistemlerin nasıl çalıştığı da anlatılıyor.

Salonlar:

Avlunun çevresinde dört tane salon var.

İspanya Granada Elhamra Aslanlar Sarayı Abencerrajes Salonu
Abencerrajes Salonu

İki kız kardeş salonunun önündedir.

Elhamra’da kullanılan en etkileyici dekoratif öğelerden biri buradadır. Oda kare şeklindedir. Kubbeli ve kafesli pencereler vardır. Sütunlar, kemer formunda yapıyı destekliyor. Çatı: mavi, kahverengi, kırmızı ve altın renginde dekore edilmiştir.

İspanya Granada Elhamra Aslanlar Sarayı Abencerrajes Salonu Kubbe
Kubbe:

Tüm Elhamra bölgesinin en etkileyici tavanıdır. Kubbe, göksel cenneti simgeleyen sekiz köşeli bir yıldız şeklinde, 16 kenarlı fener kubbedir. Bir söylentiye göre, bu tavanda görülen sıva desenleri, Pisagor’un dik üçgen özellikleriyle ilgili ünlü teorisinin temelini oluşturmuştur.

Bu salon ismini bir efsaneden alır. Nasrid hanedanının 20’nci Sultanı Sa’d ve kardeşi Muhammed 12: Granada soylularından soyadları Abencerraje olan önde gelen soylu bir ailenin artan siyasi gücünden endişe duyarlar.

Sultana, Abencerrajeslerin kendisine karşı komplo kurduğu söylenir.

Sultan, Abencerraje ailesinin önde gelen soylularını bir ziyafete davet eder. Ziyafet sırasında, 38 tane Abencerraje şövalyesini, beyaz mermer zemin üzerine, omuz omuza diz çöktürür ve hepsini kılıçla kafalarını kestirerek idam ettirir.

O zamandan beri, odanın lanetlendiğine ve öldürülen Abencerrajelerin seslerinin ve çığlıklarının duyulduğu söylenir. Bu hikaye sadece bir efsane olmasına rağmen, buraya gelen ziyaretçileri büyülemektedir.

Efsane, salonun ortasındaki mermer havuzda üzerindeki kırmızımsı kahverengi lekelerin, öldürülen 38 Abencerrane’nin kan izleri olduğu öne sürülerek devam ettirilir.

İspanya Granada Elhamra Aslanlar Sarayı Krallar Salonu
KRALLAR SALONU

Merkezi kubbede bulunan ve daha sonra açıklanacak olan bir tablodan dolayı krallar salonu olarak anılmaktadır.

Bu salona, Aslanlı avludan girilir. Tablolar, elips biçimli üç ahşap kubbe üzerindedir ve üzeri deriyle kaplanmıştır.

Ortadaki resim: Nasrid hanedanının ilk on kralını temsil eder. (Gaspçılar I İsmail ve kızıl olan Muhammed IV hariç)

İspanya Granada Elhamra Aslanlar Sarayı Krallar Salonu

Yan tonozlarda şövalyelik sahneleri (özellikle av sahneleri) ve romantik sahneler var. Resimlerde önemli figürler minderlere oturmuş, hararetli bir tartışmaya katılıyorlar. Önlerinde halılar serili, kılıçlar kemerlerinden güvenli bir şekilde sarkıyor.

Bir resimde: bir Nasrid Sultanı ve diğer ileri gelenler, birlikte oturup tartışırken görülüyor. Diğer iki resim, spor, av ve saray hayatından sahneler içerir.

Figüratif tasvir, İslam sanatında oldukça sıra dışıdır. Ancak Nasriler, tüccardı. Genue, Pisi ve Venedik’ten gelen tüccarlarla yakın bağları vardı. Mesele sadece mal satmak değildi. Kültür alışverişi de yapılıyordu. Resimler, İtalyan veya Fransız sanatçılara ısmarlanmış olmalıdır.

Krallarla ilgili tablolar, elde edilen ipuçlarına göre Muhammet VII (1395-1410) yıllarına aittir.

İspanya Granada Elhamra Aslanlar Sarayı İki Kız Kardeş Salonu
İKİ KIZ KARDEŞ SALONU

Kaldırımın bir parçasını oluşturan odanın ortasındaki iki büyük mermer blok nedeniyle buraya bu isim verilmiştir. Arapça ismi: Büyük kubbe salonudur. 14’ncü yüzyılda Sultan Muhammed V emriyle yapılmıştır.

Kare şeklindedir. Döşemesi mermerdir. Fiskiyeli küçük bir havuz ve suyu aslanlar avlusuna taşıyan küçük bir kanal vardır.

Nasrid Sultanlarının kabul odası olarak kullanılmıştır. Boabdil’in (Muhammed 12’ye İspanyollar tarafından verilen isim) annesi Muley Hacen tarafından reddedilince, çocuklarıyla birlikte burada yaşamıştır.

Odanın zengin dekorasyonu, Nasrid zanaatkarlarının beceri ve zevkini gösteren grift geometrik ve kaligrafik desenleri içerir.

Duvarlar:

Salonun duvarları, aralarında klasik Nasrid ottosu “Yalnızca Tanrı Galiptir” ve örneğin bir çift kapalı el gibi farklı temalar üzerine, son derece ince sıvalarla kaplıdır.

 

Kubbesi:

Salonun kubbesi çok güzeldir. Bal peteğini hatırlatır. Gökyüzünü simgeleyen lacivert zemin üzerine, altın yaldızla süslenmiş büyüleyici bir kubbe vardır. Merkezi zirveden, pencerelerin hemen üzerinde 16 minyatür kubbe açılır.

Gün boyunca güneş hareket ederken, odanın pencerelerinden giren ışık, odanın dekorasyonunda büyülü ve değişik bir etki yaratır.

İslam sanatının en dikkat çekici mukarnas kubbelerinden biridir. Mukarnas, tepede görülen oyuklar demektir.

Mukarnas pozisyonu, 5000 prizmatik parçadan oluşur. İbn Zemrek: bu kubbe hakkında bir şiir yazmıştır ve bazı ayetleri metalik yanardöner bir çini süpergelik üzerine yazılmıştır.

 

DARAXA BAHÇESİ

Portakal ağaçları bahçesi ve mermerler bahçesi olarak adlandırılır. 1526-1538 yılları arasında İmparator odaları ile aynı zamanda, kale ve surlar arasında zaten var olan bahçede inşa edilmiştir.

Veranda, güneyde Daraxa’nın Mirador’u ve iki kız kardeş salonu, kuzeyde İmparatorun odaları ve İmparator tarafından inşa edilen galeriler tarafından sınırlanır.

Bahçede: selvi, akasya, portakal ağaçları ve büyük merkezi mermer çeşmeyi çevreleyen kutu çalılar var.

Çeşmenin bordürü, Aslanlar avlusunun çeşmesi gibi bir şiirle süslenmiş ve 1626 yılında Yaldızlı Oda avlusundaki büyük kurna ile yapılmıştır.

CENNET BAHÇELERİNE DOĞRU GİDİYORUZ

Torre de Los Picos-Zirveler Kulesi

Adını üst kattaki konsollar şeklinde bazı çıkıntılı unsurlara borçludur. 13’ncü yüzyıl sonu veya 14’ncü yüzyıl başına tarihlenir.

Generalife ile iletişim kuran, kale girişlerinden birini savunmak için yapılmıştır. Bu giriş: Puerta del Arrabal’dır. Kulenin içi üç bölümden oluşur.

İspanya Granada Elhamra TORRE DE LA CAUTIVA
TORRE DE LA CAUTIVA

Diğer ismi Tutsak kadın kulesidir. Efsaneye göre: İsabel de Solis, Sultanın karısı olmadan ve adını Soraya olarak değiştirmeden önce burada tutsak tutulmuştur. 14’ncü yüzyılda küçük bir saray konutuna dönüştürülen kulelerden biridir.

Kulenin içindeki Arapça yazıtlar, kuleden kule sarayı veya mesken olarak kullanılan askeri kule anlamında “kulahurra” olarak söz eder. Sultan I Yusuf (1333-1354) hükümdarlığı döneminde yapılmıştır.

İç kısmı, diğer kulelere göre en zengin şekilde dekore edilmiştir. Evet kule kapalı olduğu için içine girmek mümkün değil.

 

CENNET BAHÇELERİ

Hem Elhamra sarayına hem de Generalife kısmına su, bugün de büyük kısmı ayakta olan Acekuia del Sultan denen sistem tarafından sağlanmaktaydı.

Su, Elhamra’ya yaklaşık 6.1 km doğusunda, Sierre Nevada eteklerindeki Darro nehrinden gelir. Mevcut iki kanal da yüzey boyunca ilerliyor. Ancak bazı kısımlar, ana kayaya oyulmuş tünellerden geçiyor.

İspanya Granada Elhamra PALACİO DE GENERALİFE

PALACİO DE GENERALİFE

Elhamra’nın doğusunda duvarlar dışındadır. İsminin Arapça anlamı “Mimarın Bahçesi” dir. Yapımına, ilk olarak Muhammed II döneminde (1302-1309) başlanmış ve daha sonraki Nasrid hükümdarları tarafından tamamlanmıştır.

İspanya Granada Elhamra PALACİO DE GENERALİFE

 

1313-1324 yılları arasında Ebu Velid İsmail döneminde yeniden dekore edilmiştir. Burası Müslüman hükümdarların, sarayın resmi yaşamından kaçmak için kullandıkları bir alandır.

Dikdörtgen bir bahçe var. Bahçeler, su kanallarıyla bir labirent haline getirilmiştir. 20’nci yüzyılın son bölümünde, bahçenin bir bölümü, oditoryum inşa etmek için tahrip edilmiştir.

Bunun üzerine UNESCO 1984 yılında burayı Dünya Kültür Mirası Listesine dahil ederek koruma altına almıştır.

Evet, Sultan Muhammet V, burada iken kendisine bir isyan patlak vermiştir. Saray: şehrin ve Darro nehrinin tam bir manzarasına hakimdir. Comeros Sarayından önce yapılmıştır.

İspanya Granada Elhamra

SONUÇ:

Efsaneye göre, Nasrid hanedanının 22’nci son Padişahı Boabdil olarak da bilinen Muhammet 12, maiyetiyle birlikte şehirden ayrılırken, dağ geçidinde geriye, kaybettiği şeyin güzelliğine baktı ve ağladı. İspanyollar, buraya “Ağlayan Arap” diye bir anıt dikmişler.

 

 

İspanya Granada Elhamra Albacin Tepesi

 

ALBAİCİN TEPESİ

Hemen başta bir şey söylemek istiyorum. Burası gerçekten yokuşlu bir yer ve buraya çıkmayı düşünüyorsanız, yanınızda mutlaka spor ayakkabınız olmalıdır.

Burası İspanya kültür mirası listesinde ve koruma altındadır.

Şehrin içinden geçen Darro nehrinin kuzey tarafında, bir tepe üzerinde yerleşiktir.

Granada şehrinin ilk yerleşimcileri olan Vizigotlar ve Romalılar, Vega ovasının topraklarını gören ve bölgeye hakim bir tepe üstüne kurulu olan “Albaicin” tepesine yerleşmişlerdir.

Müslüman ordularının öncüleri de, kısa sürede buraya ulaşarak, aynı tepeyi merkez edinmişler ve zamanla tepenin çevresi surlarla/duvarlarla çevrilmiştir.

8-10’ncu yüzyıllar arasında, Albacin bölgesi, çoğunluğu Yahudi olan küçük bir yerleşim yeri olarak biliniyordu. 11’nci yüzyılda ise buraya Kuzey Afrikalı Berberi bir toplum olan Ziridler yerleştiler.

1009 yılında Cordoba Halifeliği çökünce, Zirid Lideri Zawi ben Ziri, kendisi için burada bağımsız bir krallık olan Granada Taifa’yı kurdu. Böylece, kasaba kısa bir süre de olsa, Endülüs’ün en önemli şehirlerinden biri haline geldi.

Şehrin ve konutların ihtiyacı olan su, yeraltı sarnıçları ve borulardan oluşan bir sistemle sağlandı. Günümüzde hala mahallede bilinen 20 su sarnıcı bulunmaktadır. Zirid kralının sarayı da, en büyük su sarnıcının yakınındadır.

13’ncü yüzyılda: I Muhammed, İber yarımadasında hüküm süren ve en uzun Müslüman hanedanı kurdu. Nasriler, Granada Emirliğini yönetiyordu.

Ancak I Muhammed, şehre yerleştiğinde kraliyet sarayını Albacini tepesindeki eski Zirid kalesinden daha güneydeki Sabika tepesine taşıdı ve günümüzdeki Elhamra sarayının inşasına başladı.

Ancak, yine de halkın yaşadığı Albaicin bölgesindeki surlar, düşman saldırılarına karşı sürekli onarım görmüş ve sağlam tutulmuştur.

Hatta, ikinci bir sıra sur bile yapılmıştır. Çünkü: düşünülünce, El Hamra bölgesinin girişinin, Albaicin semtinden olduğu da bu tür ek güvenlik önlemlerinin alınması için önem kazanmıştır.

Evet: El Hamra’nın hemen karşısındaki bu tepe:

Endülüs bölgesindeki en iyi korunmuş “Magribi Mahallesi” olarak dikkati çeker. Ancak arkeolojik bulgular, buranın antik dönemlerden bu yana, iskan edildiğini göstermektedir.

Burası gerçekten bayağı dik yokuşlu bir yer. Labirent benzeri sokakları, çiçekli beyaz badanalı evleri ile görüntü güzel. Amaç: tepenin en yüksek yerinde bulunan “Mirador San Nicolas” bölümüne ulaşmaktır.

Evet, gelelim, bölge hakkında kısa bilgiler vermeye:

1013 yılında Zirid hanedanı döneminde, bölge, savunma duvarları ile çevrilmiştir. Müslüman döneminde ise, bu mahalle, halifelik karşı isyanların merkezi olmuştur. Çünkü o dönemde, burada: sanayiciler, esnaflar ve aristokratlar otururlarmış.

Kastilya ve Aragon tarafından yeni fetih edilen yerlerdeki Müslüman mültecilerin buraya gelmesiyle, küçük şehirde yoğun bir nüfus artışı olur.  Granada şehri genişler ve Albaicin çevresinde yeni mahalleler oluşur.

1365-1367 yılları arasında Albaicin’de Maristan (hastane) ve Ulu Cami yapılır.

1492 yılında Granada İspanyol hükümdarlar Ferdinand ve Isabella’nın kontrolü altına girince, başlangıçta bölgedeki Müslümanlara teslimiyet şartlarına uygun olarak yaşama imkanı verildi. Ancak bu haklar, kısa bir süre sonra kaldırıldı.

1499 yılında Albaicinde yerleşik Müslüman nüfus, zorla Hıristiyan yapılmak istendi, buna karşı gelen Moriskolar isyan edince, 1568 yılında Morisko isyanı bahane edilerek, Müslümanlar şehirden topluca sürüldüler ve mahallenin çoğu terk edildi.

Morisko mülkleri, geri kalan Hıristiyan sakinler tarafından alındı.

Evet Hıristiyanların bölgeyi ele geçirmelerinin ardından, bölge önemini kaybetmiştir. Hıristiyanların bölgeyi ele geçirmesinin ardından, bu bölgede ibadet edilen cami ve mescitlerin tamamı yıkılmış veya kiliseye çevrilmiştir.

Sırf bu şekilde, bu bölgede 17-18 kilise bulunmaktadır. Bu camilerin bazılarının minareleri korunarak çan kulesine çevrilmiştir.

Hatta: bu kader, yalnızca dini yapılar için değil bazı evler için de geçerli olmuştur.
Sultan Ebu Hasan Ali, boşandığı eşi Ayşe için, Albaicin bölgesinde bir köşk yaptırır.

“Dar al-Horra” isimli bu köşk de, Hıristiyanların bölgeyi ele geçirmelerinin ardından yıkılır ve bahçesine, Kraliçe İsabel’in isteği üzerine “Convento de Santa İsabel de Catolica” isimli bir manastır yaptırılır ve köşkün önemli bir kısmı da, bu inşaat sırasında yıktırılır.

1994 yılında, UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınan değerler şunlardır: Ziri duvarları, Alcazaba Cadima, Nasrid Duvarları, Alcazaba kuleleri, El Salvador (eski ana kilise-cami), San Cristobal, San Miguel Alto ve Real Chancilleria.

Günümüzde burayı gezerseniz, 13-15’ncı yüzyıllar arasında Nasrid dönemine kadar uzanan Ortaçağ sokak planı ilgi çeker. Ayrıca mahallede korunarak günümüze ulaşmış en eski ve önemli evler Nasrid döneminden kalan Casa de Zafra ve Dar al-Horra’dır.

Casa de Zafra: 14-15’nci yüzyıllarda inşa edilmiş ve adını Ferdinand ve Isabella’nın sekreteri Hernando de Zafra’dan almıştır. Dar al-Horra: 15’nci yüzyılda inşa edilmiştir.

Her iki evde de, geniş dikdörtgen avlular bulunur. Evlerin ana odaları, avlunun kuzey ve güney tarafında revaklar arasındadır. Kuzey odaları daha büyüktür ve kuzey rüzgarlarından ve öğle güneşinden yararlanılır.

Burayı gezmek için 1-2 saat arasında zaman ayırmanız gerekir.

Buradaki caddelerin çoğu: dar ve basamaklıdır. Burası, turistler tarafından yoğun olarak ziyaret edilmektedir. Yani, büyük kalabalıklarla karşılaşacaksınız.

Plaza Nueva

Tepe için bölgedeki yürüyüşümüze buradan başlıyoruz.
Bu meydanın en güzel yapısı: 1530 yılında tamamlanan “Real Chancilleria” yani “Kraliyet Yargıtayı” dır. Diego de Siloe tarafından tasarlanmıştır.

Placeta de San Miguel Bajo

Yargıtay binasının solundaki “Carcel Alta” caddesine giriyoruz. Tepeden sola dönüp, sağa yönelince: Arnavut kaldırımlı “Plaza Sa Gregorio” meydanına çıkarsınız.

Sola dönerek meydandan çıkın ve “Calle San Jose” isimli dik yokuşu tırmanın. Önünüzde: 10’ncu yüzyıldan kalma “San Jose” minaresi görülecektir.

Minarenin bulunduğu yerde bir de kilise var. “İglesia de San Jose” isimli kilise: Granada şehrinin en eski kiliselerinden birisidir ve eski bir Magribi camisi üzerine yapılmıştır. Caminin minaresi, kilisenin çan kulesine dönüştürülmüştür.

Bunun altından: mahalledeki klasik bir Magribi evi olan ve yüksek duvarlar arkasına gizlenmiş “Carmen San Luis” in kapı aralığından geçerek yokuşu tırmanmaya devam edin.

Sonra, bembeyaz bir kilisenin bulunduğu “Placeta de San Miguel Bajo” ya ulaşırsınız. Meydanın köşesinde, 13’ncü yüzyıldan kalma “Magribi sarnıcı” nı görün.

San Nicolas Viewpoint-Mirador de San Nicolas

Burası bir gözlem yeridir.

Evet, 16-17’nci yüzyıldan kalma manastırı geçiyoruz. Sonraki ulaşılacak hedef: “San Nicolas” kilise kulesine doğru “Santa İsabel la Real” yolunu takip etmeniz gerekiyor.

Yolu, yokuş aşağıya inmeye başladığınız yerden, sola ve sonra sağa dönerek “Mirador de San Nicolas” olarak bilinen “Darro Vadisi” nin karşısındaki muhteşem El Hamra manzarasının seyredildiği bu meydana varırsınız.

Buradan El Hamra ve dağların muhteşem manzarasının yanı sıra, Granada şehri ve Rio Darro kanyonunun mükemmel manzarasını görebilirsiniz. Yalnız burası çok kalabalık, çünkü insanlar özellikle gün batımını seyretmek için buraya geliyorlar ve çevrede bolca yankesici bulunduğu söyleniyor.

Evet, aşağıya inerken, yine muhteşem El Hamra manzarasını görebileceksiniz.

İspanya Granada Elhamra Albacin Tepesi Rio Dara

Rio Dara

Meydanın hemen aşağısından, az basamaklı ve dik “Cuesta de las Cabras” yolunu takip edin ve meydanı terk edin.

Yolda: solunuza, Granada camisinin önünden geçin ve sağda keskin bir virajla karşılaşacaksınız. “Placeta del Comino” dan geçerek aşağı inmeye devam edin.

Solunuzda: 15’nci yüzyıldan kalma “Carmen de Aben Humeya” yı göreceksiniz.
Bu yol: 14’ncü yüzyıla ait bir sarnıcın adını taşıyan bir meydana “Placeta del Aljibe de Trillo” ya çıkan merdivenlere dönüşüyor.

Meydanın sonunda, sola dönün ve “Azacayuela de San Perdo” ya çıkın, birkaç basamak merdivenden inin ve keskin bir köşeyi dönün.

Bir sonraki kesişim noktasından sağa dönüp, yokuş boyunca “Plaza Escuelas” a kadar devam edin. Burada: “İglesia de San Juan de los Reyes” var.

Karşıya geçip “Calle Zafra” ya girmelisiniz. Bu düz yolu takip ederseniz: “Casa de Castril” deki “Museo Arqueologico y Etnologico” nun yanında ve kilisenin karşısında yer alan “Darro” nun yanında ilerleyen yola çıkın.

Nehir Boyunca yol

Albaicin tepesi ile El Hamra arasında “Darro” nehri geçmektedir.

Sağa dönün ve sonra görünmez rahibelerin döner tablalarda pasta sattığı: 16’ncı yüzyıldan kalma “Convento de Santa Catalina de Zafra” nın açık kapısından girin.

Soldaki nehir üzerinde: Magribi dönemine ait, asılı duran bir yarım kemer göreceksiniz. Kısa bir süre sonra: 11’nci yüzyıl Arap banyoları “El Banelo” yu geçin ve başlangıç noktanız olan “Plaza Nueva” karşınıza çıkacaktır.

Ancak, burada dikkatinizi çekmek istediğim bir nokta var. Darro nehri kıyısında “El Banuelo” olarak adlandırılan yerde, bir “hamam” var. Hıristiyanlar, şehre girdikten sonra şehirdeki bütün hamamları yıktırırlar.

Çünkü: zorla Hıristiyanlaştırdıkları Müslümanların, gusül abdesti almalarını önlemek istemektedirler. Ancak, burası özel mülkler yani evler arasında kaldığı için gözden kaçmış, buraya dokunmamışlardır.

Mezquita Mayor de Granada

Evet bölgedeki son görebileceğiniz yapı, yine bir cami, ama yakın geçmişte yapılan bir camidir. Tepede bulunuyor. Yani, gözetleme yerinin yakınında, Mirador de San Nicolas kilisesinin kuzeyindedir.
Burası: Hıristiyanların bölgeyi ele geçirmelerinin ardından, İslam’ın İspanya’da sürülmesinden sonra, 2003 yılında Müslümanlar için inşa edilen bir camidir. Camiye her an girilebilmektedir, mimari tarzı oldukça mütevazidir.

İspanya Granada Sacromonte Tepesi

Sacromonte Tepesi

Albaicin tepesinin kuzeydoğu yönündeki bu tepe: “gitanos” yani “Çingene” tepesi olarak tanınır ve bilinir. Valparaiso tepesindedir.

15’nci yüzyılda büyük bir Roman gurubu ve Gitanos olarak isimlendirilen İspanyol çingeneleri, buraya yerleştiler ve burada kayadan yontulmuş mağara evlerde yaşayan Çingeneler, günümüzde artık beyaz badanalı, küçük evlerde yaşıyorlar.

Bölge gündüzleri oldukça ıssızdır. Hava karardığında, müzik ve dans ile ziyaretçileri Granada şehrinin tepelerine çeker. Yamaçlardaki badanalı mağaraların içinde bulunan mekanlarda, etkileyici flamenko gösterileri yapılır.

Sacromonte’nin en renkli simalarından biri, 19’ncu yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olan Chorrojumo Mariano Fernandez Santiago’dur.

Kendini “Çingene Kralı” ilan eder. Elhamra çevresinde, turistlere eşlik eder ve onları şanlı geçmişinin hikayeleriyle eğlendirerek geçimini sağlardı.

İspanya Granada Çingeneler-Flamenko Dansı

Çingeneler: yöreye özgü Flamenko dansı ve müziğinin en iyi örneklerini sunmaları açısından önem kazanıyorlar.

Burada yapılan Flamenko dansı, Gitanos denen İspanyol çingeneleri, tipik İspanyol dansı ve müziği olan Flamenko ile uzun süredir devam eden bir geleneğe sahiptir.

Yaşadıkları zorluk ve dezavantajlar karşısında, meydan okuyan, duydu ile dolu bir dans yapıyorlar. Burada çeşitli mekanlar var.

Örneğin: benim de gittiğim “La Cueva De La Rocio” denen bir mağara gösteri mekanı. Bu mekan, Sacromonte’nin ilk çingene mağaralarından biridir.

1950’li yılların başında kurulmuştur. Halen Flamenko dünyasının en önemli isimlerinden olan Maya ailesi tarafından yönetiliyor.

Son yıllarda, birçok siyaset ve sanat dünyası ünlüsü burayı ziyaret etmiştir. Burada yaptıkları dansın ismi “Zambra” dır. Gitanos, geleneksel İspanyol Flamenkosunu, Arap oryantal dansıyla karıştırmıştır.

Çünkü, dansın kökenleri, daha önceki Magribi danslarına dayanır. Zambra, Sacromonte’nin çingene düğünlerinin törensel anlarını temsil eder. Eskiden bu oyun, çıplak ayakla, belden bağlanan gömlekler ve kloş eteklerle oynanırdı.

16’ncı yüzyılda, Engizisyon tarafından bu tür dans yasaklandı. Çünkü uygunsuz bir dans olarak görüldü. Buna rağmen geleneği yaşatarak, Sacromonte mağaralarında gizlice yapmaya devam ettiler. La Zambra, günümüzde parti, şenlik ve kutlamayla eş anlamlıdır.

Katılımcılar, mağaranın kenarında sıralar halinde düzenlenmiş uzun kuyruklu sandalyelere oturdukları için, çok karakteristik bir gösteri türüdür.

Katılımcılardan sadece birkaç santimetre uzakta, Zambra’ya katılan herkesin ön plana katılması sağlanır. Çingene Zambrası, en eski ve saf Flamenko danslarından biridir. Gösteri yaklaşık 45 dakika sürüyor.

Evet, turistlerin odağı olmuş bu gösteriyi bence mutlaka izleyin.

KATEDRAL VE ÇEVRESİNDEKİ ŞEHİR MERKEZİ

Katedral

Granada şehir katedrali: şehir merkezindeki “Gırnata ulu camisi” yani “Cami el-kebir” Kraliçe İsabel’in emriyle yıkılarak onun yerine yapılmıştır. İnşaat 16’ncı yüzyılda başlamış ve 181 yıllık bir sürecin ardından, 18’nci yüzyılda tamamlanmıştır.

Mimar: Dieo de Siloe’dir. Aslında, önce 1504-1521 yılları arasında kullanılan kraliyet kilisesi (Capilla Real) ve sonrada büyük şehir katedrali (Capilla Mayor) yapılmıştır. Katedralin yapımına: 1523 yılında başlanmıştır.

İnşaat 1704 yılında tamamlandığından, arada geçen sürede, ibadet yeri olarak: katedralin güneydoğusundaki “El Sagrario” kilisesi kullanılmıştır.

Mimari olarak: Toledo şehrindeki katedral yapısının planı esas alınmıştır. Büyüklüğüne rağmen, iç mekanları mütevazidir. Tavanı: 27 metre yüksekliktedir. Bu yüzden aydınlık ve havadardır. Kulelerinin yüksekliği ise 81 metredir. İç mekan büyüklüğü: 115 x 67 metredir. Kubbesinin yüksekliği: 45 metredir.

Yapının çeşitli şapellerinde: “Alonso Cano” tarafından yapılan heykeller ve “El Greco” tarafından yapılan “Aziz Francis” (şehrin azizidir) tablosu görülmeye değerdir.

Katedralin içinde bir mezarlık bulunuyor.

İspanya Granada Capilla Real-Royal Chapel

Capilla Real-Royal Chapel

Burası: 13 Eylül 1504 tarihinde, kraliyet kararnamesiyle, kraliyet mezar yeri olarak seçilmiştir. Bunun üzerine: Granada kraliyet bireyleri, kraliyet şapeli içinde gömülmeye başlanmışlardır.

Günümüzde burada mezarı bulunan kraliyet fertleri: İsabel ve Fernando ve kızları Juana ve kocası Felibe. Ancak, İsabel ve Fernando’nun mezarları daha önce başka yerde iken, sonradan buraya nakledilmişlerdir.

Nakledilme aşaması öncesinde ise, mezarlarının tahrip edildiği görülmüştür, yani buradaki kalıntıların, İsabel ve Fernando’ya ait olup olmadığı kesin değildir.
Bu şapel içinde, ayrıca: kraliyet ailesine ait: taç, kılıç, asa, sancak, ayna, çanak-çömlek gibi bazı eşyalar da sergileniyor.

Evet, katedralden çıktıktan sonra, çevredeki tarihi ve özelliği olan yerleri gezmeye başlıyoruz.

Madrasa

Katedralin doğu kısmındadır. 2 katlı ve sıra sıra balkonlu ince uzun bir binadır. Burası: Müslümanlar zamanında kullanılmış bir medresedir. 14’ncü yüzyılda, Sultan Yusuf I tarafından yaptırılmıştır.

Şehrin Hıristiyanlar tarafından ele geçirilmesinin ardından, bina: bir süre “Casa de Cabildos” yani “Şehir kulübü” olarak kullanılmış ve daha sonra ise kuşatma sırasında kahramanlık gösteren, 25 şövalyenin hizmetine tahsis edilmiştir.

18’nci yüzyıla gelindiğinde ise, binanın dış görünümü tamamen değiştirilerek, barok desenlerle süslenmiştir. Ancak, binanın içinde halen Endülüs tarzı sütun ve kemerler, ahşap işlemeli tavanlar, kapı kemerlerinde “besmele” ve “ayet” hatları görülebilmektedir.

Medresenin mescit kısmı ise, süslemelerinin güzelliği ve dekor zenginliğiyle dikkat çekmektedir.

Alcaiseria

Katedralin hemen yanındaki küçük binalar, Müslümanlar zamanından kalma çarşının dükkanlarıdır. Bu çarşının özel giriş kapısı bulunmaktadır. Çarşı: dar sokakları, küçük dükkanları ile klasik şark usulü bir çarşı görümündedir.

Çarşının ismi: Romalılar zamanından kalmadır. Roma imparatoru yani “Kayzer” Justinian: Arap tüccarlara, ülkesindeki pazarlarda ipek satma izni verdiği zaman, bu tür pazarlara da “El-Kayzerriyye” yani “Kayzerin Makamı” ismi verilmiştir. Bu isim zaman içinde İspanyolcaya çevrilirken “Alcaiseria” olarak gelmiştir.

Evet, bu pazarın büyük kısmı, 19’ncu yüzyıldaki bir yangında yanarak yok olmuş ve onarım sırasında pazarın dış görünümünde bir kısım değişiklikler yapılmıştır.

Corral de Carbon

Burası eski bir Arap kervansarayı iken, Hıristiyan askerleri tarafından tiyatroya çevrilmiş ve kullanılmıştır.

Yani, bir anlamda, İspanya ülkesinde yıkılmadan günümüze ulaşan tek kervansaray yapısıdır. Burada: özellikle Kuzey Afrika’dan buraya mal satmaya veya almaya gelen tüccarların kaldıkları sanılmaktadır.

Biraz önce söylediğim gibi, sonradan burası tiyatro olarak kullanılmıştır. 16 ve 17’nci yüzyılda: tiyatro olarak kullanılan yapı, günümüzde “Turizm Enformasyon” binası olarak kullanılmakta, avlusunda yaz gecelerinde Flamenko gösterileri yapılmaktadır.

Plaza Bib-Rambla

Burası: Granada şehrinin merkezidir. Bu sevimli meydanda: birçok bar ve restoran bulunmaktadır. Katedralden sonra buraya ulaşım kolaydır yani katedrale yakındır.

Plaza Nueva

Burası: geniş bir meydandır. Meydanda, dikkati çeken yapılar, 16’ncı yüzyılda yapılmış “Real Chancilleria” ve “İglesia de Santa” dır.

Plaza Nueva ve hemen yakınlarındaki “Albacin” çevresinde, yine son derece uygun restoranlar ve barlar bulunmaktadır. Ayrıca: yine bu bölgede, şehirdeki üniversiteli öğrenci kalabalıklarını görebilirsiniz.

Mueso Parque de las Ciencias de Granada- Granada Science Park Müzesi

Avenida de la Ciencia bölgesindedir

Giriş ücretlidir. Büyükler 6.5 Euro, öğrenciler 5.5 Euro’dur.

Müzede: 70 bin metrekarelik alanda: atalet, yer çekimi ve Arşimed prensipleri gibi çevresel olayların anlaşılabilmesi için interaktif özellikler sergilenmektedir.

7 daimi sergi salonu ve birkaç geçici sergilerin düzenlendiği alanların toplamı, 5 bin metrekaredir.

Bunun dışında: kütüphaneler, sinemalar, oditoryum, planetarium, kültür galerisi gibi bölümler bulunmaktadır. Aynı zamanda, 27 bin metre karelik bölümde, bir de astronomi bahçesi vardır.

Burayı ziyaret ederseniz özellikle “Endülüs bölümünü” gezmenizi öneririm. Çünkü: Endülüs düşünürlerinin, bilim adamlarının eserlerini görebilirsiniz. Tabii başka bölümler de var. Örneğin: medikal bölümü var. Antartika bölümü var. Eğlenceli bir ortam sizi bekliyor, mutlaka ziyaret edin.

İspanya Granada

ŞEHİR YAKINLARINDA GEZİLECEK YERLER

LAS ALPUJARRAS

1492 yılında, Granada Hıristiyanların eline geçince, Magribi sultan XII. Muhammed’e burası, derebeylik olarak verilmiştir. Sultan, düşen krallına son kez bakmak için durduğu yer olarak söylenen, Granada’nın güneyindeki geçit “Puerto del Suspiro del Moro” anlam olarak “Magribinin iç çektiği kapı” olarak bilinmektedir. Ancak, Sultan, bundan bir yıl sonra, Kuzey Afrika’ya sürgün olarak gönderilmiştir.

Alpujarras bölgesinde: Magribi kader mahkumlarının çıkardığı son bir ayaklanmanın ardından, bunlar da, ülkeden kovulmuş ya da din değiştirmeye zorlanmışlardır. Her köyde, yalnızca iki Magribi aile, tarım sisteminin korunması için tutulmuştur.

Onun dışında, tüm bölge, Kuzey İspanya’dan gelen Hıristiyanlar tarafından mesken olarak kullanılmıştır.

Evet: Alpujarras bölgesinin en büyük özelliği: Kuzey Afrika’nın Berberi binalarını yansıtan temel mimarisidir. Evler, taştandır ve uzun, şapkalı bacası olan üstü çakıl, altı beton, düz çatılara sahiptirler.

Köyler, aralarından geçen düzensiz, dar, basamaklı ve konik caddelerle, birbirlerine bağlanan bu tarzda evlerin oluşturduğu karmaşık kümelerdir.

Günümüzde, burası sakinliğiyle, özellikle Kuzey Avrupalılar tarafından iskan amacıyla kullanılmaktadır. Böylece, bölgedeki dağ köyleri, Endülüs bölgesinin diğer birçok yerinde olduğu gibi terk edilmekten kurtulmuştur.

Yeni gelenlerin en ünlüleri, genellikle “Orgiva” kasabası ve çevresinde yerleşmektedirler.

Granada şehir merkezinden, Alpujarras’ın dağ köylerine otobüs seferleri bulunmaktadır. Hatta, burada bir dizi konforlu otel de bulmak mümkündür. Biraz önce söylediğim gibi, huzurlu ve temiz hava almak isteyenler, burayı tercih ediyorlar ve yerleşiyorlar.

MONTEFRİO

Şehir merkezine 52 km. uzaklıktadır.
Dik bir yokuşta yer alan ve zeytin ağaçlarıyla çevrelenmiş bu kasabanın ilginç 2 kilisesi bulunmaktadır. Bunlardan “Iglesia de la Encarnacion” mükemmel dairesel konumu ile dikkat çeker.

Diğer kilise ise “İğlesia de la Villa” dır. Bu ikinci kilise içinde bir de müze bulunuyor. “Centro de İnterpretacion la Centinela” müzesi içinde, Magribiler ile Hıristiyanların çatışmalarını araştıran eserler bulunmaktadır.

ALHAMA DE GRANADA

Bu kasaba, bir boğazın ağzındadır. Ancak, buraya ulaşmak için şehir merkezinden uzak bir yolculuk yapmanız gerekir.

Kasabanın hemen altındaki otel ilgi çekmektedir. Bu otelde: 12’nci yüzyıldan kalma, Magribi banyoları kullanılmaktadır.