Malaga şehrine bağlı bir kasabadır. Malaga Ronda arasındaki uzaklık, araba ile 1.5 saattir.
Endülüs bölgesinin en çok ziyaret edilen 3’ncü şehridir.
İspanya’nın en çok ziyaret edilen, beyaz Endülüs kasabalarından biridir. Nüfusu yaklaşık 34 bin kişidir.
Yüksek kayalık bir vadi üstünde kurulmuş olan ve tarih kokan bir yerdir. Kasaba Ronda dağlarında, 723 metre yükseklikte kurulmuştur. Yıl boyunca, kıyıdan daha soğuk bir iklime sahiptir.
Guadiaro nehrinin bir kolu olan Grande nehrinin bulunduğu derin bir vadi (El Tajo de Ronda) ile bölünmüş iki tepe üzerinde yer almaktadır.
Tarihi şehir bölgesi ve farklı mimarisiyle, kesinlikle görülmesi gereken yerlerin başında gelir.
Amerikalı sanatçılar Ernest Hemingway ve Orson Welles, birçok yaz dönemini Rondo’da geçirmişlerdir. Her ikisi de Ronda’nın güzelliği ve ünlü boğa güreşi gelenekleri hakkında yazılar yazmıştır. Böylece Rondo’nın zaman içinde popülitesine katkıda bulunmuşlardır.
Tarihi
İspanya’nın en eski şehirlerinden birisidir.
711 yılında Moors tarafından fetih edilince, Rondo tüm bölgeyi kontrol eden bir şehir haline gelir.
Roma ve Vizigot binalarının yerini, Müslüman camileri ve binaları alır.
Arap hamamları, Mondragon Sarayı gibi birçok önemli yapı inşa edilirken, surlar, yüzyıllar boyunca geliştirilip güçlendirilir.
Daha sonra, Cordoba Halifeliğinin düşmesiyle, şehir, Ronda’nın eski mahallesindeki mevcut İslami anıtsal mirasın büyük bir kısmının yaratılacağı, bağımsız bir krallık olan Ronda’nın Taifası oldu.
Uzun bir kuşatmanın ardından, su yatakları işgal edilerek şehir susuz bırakıldı ve 22 Mayıs 1485 tarihinde Katolikler (Katolik hükümdarlar Ferdinand ve Isabella) şehri ele geçirdi ve İslami dönem bitti.
Fetihten sonra İslami yapıların üzerine, yeni unsurlar inşa edildi, camiler kiliseye dönüştürüldü.
1570 yılında bir ayaklanmadan sonra Moors, şehirden kovuldu ve Ronda tamamen Hıristiyan kasabası oldu.
18’nci yüzyılda şehrin sembolü olan, Puente Nuevo (Yeni köprü) ve arena inşa edildi.
GEZİLECEK YERLER
Plaza de Toros de Ronda-Ronda Kraliyet Süvarileri Arenası
Kral II Felibe, 1573 yılında Ronda’da sürücü eğitimini geliştirdi ve böylece atların gerekli yönetimi sağlandı. Burada kurulan birim, şehirde Orta Çağdan beri, İspanya’da geleneksel olduğu gibi boğalarla beceri oyunları da dahil olmak üzere, binicilik egzersizleri için bir alan ayrıldı.
Endülüs boğa güreşleri için inşa edilen, en eski arenadır ve halen kullanımdadır. Burada yılda bir kez boğa güreşi düzenleniyor.
Yörede boğa güreşinin yükselmesi, Tagus of Ronda üzerindeki büyük yeni köprünün mimarı Martin de Aldehuela tarafından 1784 yılında arenanın açılmasıyla arttı. İnşaat altı yıl sürdü. Yapı: anıtsal bir planla kumtaşından tasarlandı. Mimari tasarımın asaleti, çift revak galerisi ve açık sıraların çıkarılması öne çıktı. Meydan dairesel şekildedir.
66 metre çapındadır. 136 Toskana sütunu bulunur. 6000 seyirci kapasitelidir. Seyircilerin göremediği, koltuk sıralarının altında bekleyen boğalar ve atlar için kafes kutular var.
Ancak, arena, açıldıktan bir süre sonra o yılki boğa güreşi etkinliği, tribünlerin kısmen çökmesine neden olmuş ve bu da yapının 1785 yılında tamamlanana kadar onarım için geçici olarak kapatılmasına neden olmuştur.
18’nci yüzyılda, yaya boğa güreşleri, boğayla oynanan oyunlarda şövalyelerin yerini aldığında, Ronda’da Romero ailesi ortaya çıktı ve üç nesil boyunca ilk kez en eşsiz boğa güreşçilerini bir araya getirdi.
Ama özellikle Pedro Romero (1754-1839) öne çıktı. Kendisi, 5000 den fazla boğayı öldürdükten sonra emekli oldu. Kişiliği, cesareti, becerisi ve estetik duygusuyla toplamsal saygı kazandı.
Dikkat burayı ziyaret ederseniz, her yere giriş ücretlidir ve boğa güreşleri arenasına gitmenizi önermiyorum. Çünkü verilen ücrete değmez. Sadece müze bölümü çok güzel. Müze bölümünde Pablo Picasso’nun bazı eserleri sergileniyor.
La Casa del Rey Moro
18’nci yüzyılda inşa edilmiştir.
Yapı, Ronda’nın Magribi dönemine ait gerçek ve önemli kalıntıyı bünyesinde barındırıyor. (Su madeni) 14’ncü yüzyılda Ronda sürekli olarak Granada’nın Moors’u ile Sevilla’nın Hıristiyanları arasındaki çatışmalarda, sık sık kuşatıldı ve kuşatan her ordunun ilk hedefi su kaynağıydı.
İddiaya göre, Hıristiyan esirleri köle işçi olarak kullanan Ronda’nın Mağribi kralı Abomelik, aşağıdaki Guadelevin nehrinden su getirilmesini sağlamak için, geçidin taş duvarlarına basamakların kesilmesini emretti. Bir sır olarak tasarlanmış olsa da oldukça açık olmalı, çünkü Hıristiyanlar arasında “Ronda’nın su tulumları taşırken ölürsünüz” yaygın bir bilgiydi.
Yıkılan merdivenler 1911 yılında restore edildi. Başlangıçta 365 basamak vardı. Bugün gizemli bir şekilde, 300’den az vardır. Bu dolu bir su tulumu olmadan bile, çıkılması oldukça zor bir merdivendir.
Basamaklar: en önemlisi Sala de Secretos (Sırlar Odası) olmak üzere çeşitli odadan geçer. İsim, karanlık işler ve gizli ayinler hakkında ürkütücü düşünceler çağrıştırıyor, ancak gerçek böyle değildir. Duvara yakın, ancak odanın zıt uçlarında duran iki kişi, birbiriyle mükemmel bir şekilde konuşabiliyor. Ancak sözleri ortada duran hiç kimse tarafından tamamen duyulmuyor.
Sonunda, sonsuz gibi gelen bir yürüyüşten sonra, son kapıya ulaşılır ve ziyaretçi vadinin dibinde bozulmamış bir ortamı görür. Ronda şehrinin trafiğinin sesleri biter ve duyulabilen tek şey kuşların cıvıltısı ve suyun sesidir.
60 metre derinliktedir.
206 basamaklı bir merdivenden inilince, oldukça güzel bir bahçe ve tavus kuşları görülebilir.
Magribi tarzı bahçeler, daha da yenidir.1912 yılında Fransız bahçıvan Jean Claude Forestier tarafından tasarlanmıştır.
Ancak merdivenler son derece tehlikelidir. Özellikle çıkışta aşırı zahmetlidir. Bu arada, merdiven basamaklarının düzensiz, ara sıra nemli ve birçok yerin kötü aydınlatılmış olduğunu da unutmamak gerekir.
Ernest Hemingway “Çanlar kimin için çalıyor” isimli eserinde, bu köprüden ilham almıştır. Romanda, İspanya iç savaşının başlarında, Milliyetçi sempatizanların infazı anlatılıyor. Cumhuriyetçiler, Milliyetçileri, bir Endülüs köyündeki uçurumdan atarak öldürürler. Hemingway romanda, Ronda’da El Tajo kayalıklarında meydana gelen cinayetlerden etkilenmiştir.
KÖPRÜLER
Tajo kanyonu üstünde, 3 köprü bulunmaktadır. Hepsi de şehrin en etkileyici özelliklerinden bazılarıdır. Bunlar:
1-Puente Romana (Roma Köprüsü): Köprünün temeli Roma dönemine dayanır. Ancak Arap döneminde yeniden inşa edilmiştir ve bu yüzden “Puente Araba” yani “Arap köprüsü” olarak bilinir.
2-Puente Viejo (Eski köprü): Puente San Miguel olarak da bilinir.
3-Kanyon boyunca uzanan Puente Nuevo (Yeni Köprü): Bu köprünü inşasına 1751 yılında başlanır ve 1793 yılında tamamlanır. Bu yüzden Nuevo yani Yeni köprü denilmiştir. Köprü, kanyon tabanından 120 metre yüksektedir. Köprülerin en uzunudur.
Puente Viejo-Köprü
Ronda merkezindeki bu köprü, kesinlikle ziyaret edilmeye değerdir.
Guadelevin nehrini oluşturan geçit üzerindeki, üç köprüden birisidir.
Buradan, Ronda’nın eski kısımlarının duvarları boyunca güzel bir yürüyüş yapabilirsiniz.
Evet, köprü ilk olarak 17’nci yüzyılda inşa edilmiştir.
Yeni köprü ise, 18’nci yüzyıl yapımıdır.
Yapılma nedeni: eski İslam Medinası (şehrin eski bölümü) ile Katolik Ferdinand’ın Mayıs 1485 yılında, şehrin fetih edilmesinden sonra ortaya çıkan ve şimdi Padre Jesus mahallesi olarak bilinen yeni kasaba ile rahat bir şekilde iletişim kurabilmekti.
Ayrıca, basamaklı bir yokuştan geçerek, Arap hamamına ve Arap köprüsüne çıkılır.
Guadelevin nehrinin sellerinden, farklı zamanlarda hasar gören veya yıkılan köprü, farklı zamanlarda yeniden inşa veya restore edilmiştir.
Son olarak 1960 yılında yapılan restorasyon ile günümüzdeki görünümüne kavuşmuştur.
Köprü, tek kemerli olup, 31 metre yüksekliktedir.
Sonuç, mutlaka görün, ancak çok fazla güvenlik bariyeri ve korkuluk olmadığı için dikkatli olmanızı öneririm.
Puento Nuevo (Yeni Köprü)
Yeni köprü, Plaza de Toros de la Real Maestranza de Caballeria de Ronda ile birlikte, şehrin sembolü ve ruhunu oluşturur. Köprünün yapımı için iki proje vardı. 1735 yılında ilki, 35 metre yüksekliğinde bir kemerden oluşan ve çalışmaları sadece 8 ay süren, ancak 6 yıl sonra çökerek, yaklaşık 50 kişinin ölmesine neden olduğu için başarısız sayılan V. Felibe dönemi köprüsüdür.
Birkaç yıl sonra, 1751 yılında yeni bir çalışma başlar ve Mayıs 1793 tarihinde Ronda’daki Kraliyet Mayıs Bayramı kutlamalarına denk gelecek şekilde tamamlanır. Mimar Jose Martin de Aldehuela başkanlığındaki çalışmalarla: kesme taşlar üzerine 98 metre büyüklükteki yeni köprü yapılır. Böylece modern mahalle ve eski mahalle birleştirilir.
Plaza del Socorro
Yeni Ronda merkezindedir.
Ronda şehrinin en ikonik bölgelerinden biridir.
Merkezde: 1956 yılı yapımı Socorro of Ronda kilisesi ve meydanın çevresinde, ona canlı bir hava katan çeşitli barlar ve restoranlar bulunuyor.
Mondragon Sarayı
Marques de Villasierra Sarayı olarak da bilinir. Şehirdeki en önemli sivil anıttır.
Efsaneye göre, 14’ncü yüzyılda Fas Sultanı Abul Asan’ın oğlu, büyük kral Abbel Malik veya Abomelic’in ikametgahı olarak yaptırılmıştır.
Abomelic’in ölümünden birkaç yıl sonra, son Müslüman vali Hamet el Zengri’nin de bu sarayda ikamet ettiği bilinmektedir.
Hıristiyanlık dönemi; sarayın en önemli işlerinin yapıldığı dönemdir.
1569 yılında, Felibe II tarafından, Kaptan Don Melchor de Mohdragon’a hediye edilmiştir.
Ancak günümüzde binanın içinde Magribi dönemine ait hiçbir şey kalmamıştır.
Binanın cephesi, orijinal özellikleri ve çarpıcı detayları nedeniyle, belki de tüm Ronda’nın en ilginç ve mimari açıdan önemli yeridir.
Olağanüstü Mudejar kasetli tavanıyla, sarayın “Soylu Salonu” özel olarak anılmayı hak ediyor.
Günümüzde “Ronda Müzesi” buradadır.
Santa Maria La Mayor Kilisesi
Bölgede yapılan arkeolojik araştırmalara göre, bu kilise MS 5’nci yüzyıldan kalmadır. Erken dönem Hıristiyanlık bazilikası kalıntılarının çok yakınındadır. Aynı yerde, Medine yani eski Müslüman şehir yerleşiminin en büyük camisi İslami yönetim sırasında inşa edilmiştir. Bu camiden günümüze sadece mihrabın kemeri ve sunağın arkasına gizlenmiş süslemeli duvarın bir parçası gelmiştir.
Caminin yerine, Katolik hükümdarlar, şehrin fetih edilmesinden sonra, 1485 yılında yapımına başlanan ve ancak 17’nci yüzyıl sonunda bitirilen bir mabet yaptırmışlardır.
1580 depreminde bu yeni yapılan yapının bir kısmı yıkılmıştır. Ceviz ve sedir ağacından yapılmış, iki katlı zarif bir koro görülüyor.
Cadiz şehri, İspanya’nın güneybatısında, Endülüs otonom bölgesinde bulunmaktadır. Şehrin isimleri: Fenikece: Gadir, Yunanca: Gadeira, Latince: Gades, Arapça: Kadis’dir.
Şehir Fenikeliler tarafından kurulduğu için, şehrin “Gadir” isminin anlamı “surlar” veya “surlarla çevrili savunma mevkii” demektir.
Şehir: Avrupa’nın en eski şehirlerinden birisidir. Bu nedenle: eskiye dönük tarihe, kültüre ve yaşam tarzına sahiptir. Tarihi yerleri iyi korunmuştur. Bu nedenle, yörede turizm gelişmiştir.
Bir zamanlar: kötü bir liman kenti iken, tarihi süreç içinde gelişerek büyümüştür.
Atlantik Okyanusuna çıkıntı yapan bir burun üzerinde kurulmuştur.
Şehrin: eski kent merkezi: yıkık dökük yapıları ve anıtlarının bulunduğu sokakları, bir labirenti andırır. İspanya ülkesinin donanması, bu şehirde konuşlanmıştır.
Şehir merkezi boyunca kıvrılarak ilerleyen dar bir cadde: sahili çevreler ve birçok merkezi birbirine bağlar. Yani: şehir merkezini yürüyerek birkaç dakika içinde gezebilirsiniz.
Sonuç olarak, Atlantik kıyısındaki bu şehir, elbette, balık severlerin cennetidir. Efsanevi “El Fero” nun restoranı veya Tapas barını denemeden Cadiz şehrinden ayrılmamanızı öneririm.
ULAŞIM
Cadiz şehrinin, bölgenin diğer şehirlerinden olan uzaklığı: Cadiz-Madrit arasındaki uzaklık: 651 km. Cadiz-Sevilla arasındaki uzaklık: 125 km. Cadiz-Huelva arasındaki uzaklık: 219 km. dir.
HAVAALANI
Şehirdeki en yakın havaalanı: çoğu uçuşlar için uygun değildir. Jerez de la Fronte havaalanı, şehir merkezine araba veya taksi ile, yaklaşık 30 dakika uzaklıktadır. Taksi ile ulaşmak isterseniz. 45-50 Euro arasında ödemeniz gerekir.
Otobüs kullanmak isterseniz, yolculuk 1 saat sürer. Havaalanına, Madrid ve Barselona şehirlerinden yerel havayollarının uçuşları bulunmaktadır. Buraya en yakın, büyük havaalanı ise, Sevilla’dadır ve araba ile 1 saat, otobüs ile 2 saat uzaklıktadır. Malaga havaalanı ise, araba veya otobüs ile 2-3 saat uzaklıktadır.
TARİH
Cadiz şehrinin ilk olarak, Fenikeliler tarafından: MÖ.1104 yılında kurulduğu söylenir. Kurulduğu ilk dönemde, genellikle küçük ve mevsimlik bir ticaret sömürgesidir.
Takip eden tarihi süreçte ise, yörede: Romalılar, Vizigotlar, Kurtuba Emirliği, Endülüs Emevi Deelvte, Kastilya krallığı ve İspanya krallığı egemenlik kurmuştur.
711 yılına gelindiğinde, Müslümanların İber yarımadasında hakimiyet kurmasıyla, Cadiz şehri yakınlarındaki Guadalete şehrinde yapılan muharebede, Müslümanlar galibiyet kazanınca, burada Kurtuba Emirliği kurulmuştur.
KARNAVAL
Büyük Perhiz öncesindeki hafta, Endülüs bölgesinde nereye giderseniz gidin, küçüklü-büyüklü toplulukların Karnaval kutlamalarına tanık olursunuz.
Ancak: hiçbiri Cadiz’in coşkuna erişemez. Şehir, özellikle Şubat-Mart aylarında kutlanan “karnaval” şenlikleriyle tanınır. Bütün dünya tarafından tanınan bu karnaval hazırlıkları, provalar ve toplu gösteriler ile tüm yıl boyunca devam eder.
Cadiz karnavalının hem taşkın liman kenti kültüründen hem de devlet kontrolüne karşı geleneksel direnişinden gelen şanı Franco’nun, bir isyana sebep olur korkusuyla yasaklayamadığı tek karnaval oluşu nedeniyle daha da çok yankı uyandırmaktadır.
Karnaval büyük ölçüde halkın elinde olan, bir zamanlar İspanya’nın yoksulluk çeken bölgesindeki eğlence düşkünlerinin yüzyıllar içindeki patronlardan, politikacılardan ve küçümsenen latinfundista’ların nefret edilen cacique’lerinden (başkanlarından) en azından sembolik olarak öç alabilecekleri bir yol buldukları bir kutlamadır.
Bu dönemde: fırtınaya meyilli sahilde bile Şubat ayı, akşamları epey soğuk olsa da gündüzleri yumuşak ve güneşli olabilir.
Evet: genellikle zeki bir siyasi yapı ve sözcükler üzerine kurulu karnaval etkinliklerinde, komikliği sağlayan hiciv gurupları vardır. Tipik olarak bir şarkı eşliğinde 7-12 kişilik bir topluluk tarafından doğaçlama yapılır.
Müzik için ise gitar ve davul gibi aletler kullanılır.
Eğlenceyi seven çoğu kişi dumanı üstünde yiyecekler, alkol, sokaktaki kalabalık içerisindeki hareketlilik ve kat kat giyilen iç çamaşırları sayesinde ayakta kalmayı başarırlar.
Cadiz, Sevilla ve Granada’daki kutlamalara katılmak isteyen herkes, sonbaharda konaklamak için rezervasyon yaptırmış olmalıdırlar.
Cadiz’deki oteller Karnavaldan aylar önce dolmuş olabilir.
Alternatif olarak, Bahia de Cadiz in karşısındaki Puerto de Santa Maria da da kalabilirsiniz.
Buradan gündüzleri Cadiz in eski kent merkezine feribot bağlantıları vardır.
Daha uzaktaki Sevilla veya Jerez i tercih edebilirsiniz.
Gece geç ve sabah erken saatlerde, kendi karnavallarını da kutlayan her iki kente giden trenler genelde, Cadiz den evlerine dönen eğlence düşkünleriyle dolu olur.
Büyük şehirlerin hepsinde daha küçük yerel karnavallar hakkında bilgi edinebilirsiniz.
NE YENİR
Cadiz yöresine yolunuz düşer ve yerel lezzetlerden tatmak isterseniz: Pestinos önerebilirim. Pestinos, popüler bir Noel pastasıdır. Çok kızarmış hamur parçalarının zeytinyağlı, bal ve şekerle yenilmesidir.
Bir diğer önerim: Garum olabilir. Garum bir tür balık sosudur ve antik Yunan, Roma ve Bizans mutfaklarında da kullanılmıştır.
Son bir öneri: Atun olarak isimlendirilen orkinos balığıdır. Bir tür, mavi yüzgeçli orkinos balığı olarak da isimlendirilir.
Önerebileceğim restoranlardan bazıları şunlardır:
La Sidreria de El Populo
San Antonio bölgesinde, tarihi El Populo semtindedir. Şehrin gözde şarap evidir. Hatta, güzel Endülüs yemekleri de tadabilirsiniz.
Casa Hidalgo
Plaza de la Catedral bölgesindedir. Burada özellikle tadı çok lezzetli olan Empanada de Atun denemelisiniz. Zaten, bu restoranda genellikle hamur işleri var. Şehir yerlileri, burayı çok tercih etmektedirler.
El Gaucho
Calle de Murquia bölgesindedir. Şehir içindeki en iyi et restoranıdır. Buradaki bir biftek menüsü, yaklaşık 15 Euro civarındadır.
ALIŞVERİŞ
Cadiz şehrinde alışveriş yapmak ve hediyelik bir şeyler satın almak isterseniz gitmeniz gereken yerler: Calle Pelota, Calle Compania, Calle San Francisco, Plaza de Candelaria.
Bu bölgelerde çeşitli hediyelik eşya satan dükkanlar bulunmaktadır.
GEZİLECEK YERLER
Cadiz şehrinin büyük bölümü: surların içindeki kalıntılar şeklindedir. Burası: Old Town olarak isimlendirilir. Eski dar ve dolambaçlı sokakları, büyük plazaları buraya bağlar. Şehirdeki yeni alanlar, genellikle geniş bulvar ve daha modern binalar şeklinde gelişmiştir.
Buna ilaveten; şehirde çok sayıda egzotik bitkiler bulunan park vardır. Hatta: bu parklarda bulunan dev ağaçların, Yeni Dünya’dan yani Amerika’dan getirilerek dikildiği söylenir.
PLAZA DE MİNA
Eski şehrin merkezindedir ve 19’ncu yüzyılda geliştirilmiştir.
Plaza bölgesindeki ilk ağaçlar: 1861 yılında dikilmeye başlamıştır ve 1838 yılında burası, mimar Benjumeda ve Daura tarafından plazaya dönüştürülmüştür.
Plaza’da bulunan heykellerden öne çıkanı: Jose Macpherson heykelidir.
Plaza meydanının karşısındaki evlerin birçoğu ise, neo-klasik mimari tarzı yansıtmaktadır.
Plaza’da bulunan bir diğer yer ise: Cadiz Museum’dur.
MUSEO DE CADİZ
Bu bölgesel arkeoloji müzesi, 1970 yılında kurulmuştur. Katedralin yakınındadır.
Müze: Arkeoloji bölümü ve güzel sanatlar bölümü olmak üzere, iki bölümden oluşmaktadır.
Müzenin en önemli eserlerinin başında: 1887 yılında bulunan Fenike lahdidir.
Lahit: Cadiz tersanesi bölgesinde bulunmuştur. Bunun bulunması ile, müzenin oluşturulmasına karar verilmiştir.
Müzenin ikinci katında bulunan “Güzel sanatlar” bölümünde ise: 16’ncı yüzyıldan 20’nci yüzyılın ikinci yarısına kadar olan süreçteki İspanyol resminin evrimi görülmektedir. Bu bölümde kendi içinde, Flaman etkisi, Sevillalı ressamlar ve Luis Morales ile Zurbaran olarak ayrılmıştır.
Yani: burada, Murillo, Rubens ve Zurbaran’ın eserlerini görebilirsiniz.
Son olarak, müze içinde küçük bir Etnoğrafya bölümü var. Burada özellikle kuklalar ilginizi çekebilir.
PLAZA DE SAN FRANCİSCO VE S AN FRANCİSCO KİLİSESİ-MANASTIRI
1566 yılında inşa edilen manastır, restorasyonlar sonucu son şekline, 17’nci yüzyılda ulaşmıştır. Yan kapı ve pandifleri, bir kubbe ile örtülmüştür. İtalyan asıllı mimar Francisco Badaraco tarafından yapılmıştır. Mermer sütunları ve kemerleri ilgi çekmektedir.
PLAZA SAN ANTONİO
18’nci yüzyılda inşa edilen plaza: 19’ncu yüzyılda, Cadiz şehrinin ana meydanı olarak, burası kabul edilmiştir. Kare meydanın çevresi: bir dizi konut ile çevrilmiştir. Bunların mimari özellikleri ise: Neo-klasik ve İsabelline gotik tarzdadır. Dolayısı ile şehrin üst sınıfı, bu konutlarda ikamet etmektedirler.
1669 yılında, San Antonio kilisesi, burada inşa edilmiştir.
1954 yılında, şehir belediyesi tarafından, meydan, SİT alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır.
PLAZA DE CANDELARİA
Bu meydan: 1873 yılında yıkılan “Candelaria Manastırı”na atfen bu ismi almıştır. Meydanın merkezinde bir heykel görülmektedir. Bu heykel: meydana bakan bir evde doğan, İspanyol Cumhuriyetinin başkanı Emilio Castelar’a aittir.
Meydana bakan bir diğer ev ise: Şili’de yaşamış maceraperest eski bir diktatör olan Bernardo Higiins’e aittir.
DE LA CATEDRAL NUEVA
Giriş ücretlidir. Yetişkinler için 5 Euro, öğrenciler için 3 Euro’dur.
Cadiz şehrinin en ünlü yerlerindendir. Roma Katolik kilisesidir.
Yapı: 1260 yılında tamamlanmıştır. Ancak: 1596 yılında yanmıştır. Bu eski ve yanan yapının yerine, 1722-1838 yılları arasında yeni katedral yapılmıştır. Eskinin yerine yapıldığı için “yeni” olarak adlandırılmıştır.
İlk başlangıç, mimar Çelik tarafından sağlanmış olsa da, işlerin sürekli duraklaması nedeniyle, farklı mimarlar tarafından inşaat sürdürülmüştür.
116 yıllık süreçte tamamlanan yapı: aslında barok olarak planlanmışsa da, içerdiği rokoko elemanlar yüzünden Neoklasik tarzı hakim kılmıştır. Şapel bölümünde, birçok resim bulunuyor. Burada ayrıca eski katedral ve manastırın kalıntıları bulunmaktadır.
Sarı turunculu çinilerle kaplı kubbesi ve kuleleri, şehrin neresinde olursanız olun görülür ve birer uyarı ışığı görevi görür.
Ünlü besteci Manuel de Falla ve şair ve oyun yazarı Jose Maria Peman, katedralde gömülüdür.
Katedrali ziyaret ederseniz, mutlaka “Batı Kulesi” ne çıkmalısınız. Burası, şehrin en yüksek noktasıdır ve panoramik şehir manzarasını izleyebilirsiniz. Kulenin yüksekliği 74 metredir. Her 30 dakikada bir, burada rehberli turlar düzenleniyor.
BELEDİYE BİNASI
Plaza de San Juan de Dios bölgesindedir. Cadiz şehrindeki mevcut belediye binası, 1861 yılında, Garcia del Alamo tarafından yapılmıştır. Yapının başlama tarihi ise, 1799 yılındadır.
Burayı ziyaret etmek isterseniz, giriş ücretsizdir.
PLAZA DE SAN JUAN DE DİOS VE OLD TOWN HALL
Bu plaza: denizden kazanılan topraklar üzerine, 15’nci yüzyılda yapılmıştır. Meydan, iki aşamalı olarak inşa edilmiştir. İlk aşama mimar Benjumeda öncülüğünde 1799 yılında tamamlanmıştır. İkinci aşama ise, mimar Alamo başkanlığında, 1861 yılında tamamlanmıştır.
1906 yılına gelindiğinde ise, şehir surlarının bir kısmının yıkılması ile, meydanın büyüklüğü artmıştır.
PLAZA DE ESPANA VE 1812 ANAYASA ANITI
Plaza Espana bölgesindedir.
Bölge: Cadiz tarihinin büyük bölümü, monarşi tarafından ezilmeden önce, 1810’larda, kısa bir süre için Cadiz’de kurulan İspanya’nın ilk liberal hükümetine atfen yapılan “Monumento a las Cortes Liberales” yani “1812 Anayasa Anıtının” bulunduğu meydandır. Hemen ilerisinde, Puerto Comercial sahili bulunmaktadır.
Eski şehir surlarının bir kısmının yıkılması sonucu açılan yerde : 1812 Anayasası anıtı ortaya çıkmıştır. 1812 yılında, liberal anayasanın yüzüncü yıldönümü nedeniyle, uygun bir anıt yeri sağlamak amacıyla, burası hazırlanmıştır. Heykeltıraş Modesto Lopez Otero tarafından yapılan çalışmalar, 1911 yılında başlamış ve 1929 yılında tamamlanmıştır.
Anıtın zemininde bir oda ve odada boş bir koltuk, Cumhurbaşkanlığını temsil eder. Üst katta ise, çeşitli yazıtlar bulunmaktadır. Anıtın genelinde ise, barış ve savaşı temsil eden bronz figürler görülür. Anıtın merkezinde, İspanya’yı temsil eden bir kadın figürü ve her iki tarafında ise, tarım ve vatandaşlık temsil eden gruplaşmalar görülmektedir.
PLAZA DE FALLA VE GRAN TEATRO FALLA
Burası, 1871 yılında mimar Garica del Alamo tarafından yapılmış ve daha sonra, 1881 yılında yangında yanmıştır. Yeni tiyatro, yanan bu eski tiyatro yapısı üzerine, 1884-1905 yılları arasında, mimar Adolfo Morales de los Rios tarafından yapılmıştır.
Yapının dışı, kırmızı tuğla kaplıdır. Çatısı: Philip Abarzuza’nın resim çalışmalarıyla süslüdür. Mimari olarak: Neo-Mudejar ve Mağribi mimari özelliklerini taşımaktadır. 1920 yılında yapılan tadilat sonucunda, tiyatronun ismi, besteci Manuel Falla onuruna “Gran Teatro Falla” olarak değiştirilmiştir.
Daha sonraki süreçte bir süre terk edilen tiyatro yapısı, 1980’lerde yenileme çalışmalarına tabi tutulmuştur. Evet, zengin Mudejar süslemeleri olan burayı mutlaka görmelisiniz. Günümüzde burada: çeşitli kültürel etkinlikler yapılmaktadır.
TORRE TAVİRA- KULE
Marques del Real Tesoro bölgesindedir. Giriş ücretlidir, 5 euro.
18’nci yüzyılda, Cadiz şehrinde, gelen tüccarları gözlemlemek için 160 kule bulunuyordu. Bu kuleler, şehirdeki tüccarların evlerinin bir parçası şeklindeydi.
Ancak: 1778 yılında, şehrin en yüksek noktası olan Watchtower bölgesinde yapılan bu kule: ilk bekçisi Antonio Tavira’ya atfen Tavira kulesi olarak bilinmektedir. Kulede, bir sistem var.
Camera Obscura isimli bu sistem: beyaz bir ekran, bir ayna ve bir büyüteçten oluşuyor. Bununla, kulenin dışında, o anda neler olduğu; canlı ve hareketli görüntülerle ekrana yansıyor. Bu: Leonardo Vinci zamanında yaşanmış, nispeten basit bir optik ilkedir.
Günümüzde, kulede iki sergi salonu bulunuyor. Camera Obscura da halen faal ve ziyaretçiler tarafından görülebilmektedir.
FLAMENKO SANAT MERKEZİ-MERCEDE
Old Market, Plaza de la Merced bölgesindedir.
Merkez: Flamenko konserleri, sergileri ve bu konudaki çeşitli faaliyetlere ev sahipliği yapmaktadır. Toplam 740 metrekarelik bir alana sahiptir. Ana salon 200 koltukludur. Burada küçük guruplar halinde: gitar, şarkı ve dans eğitimleri verilmektedir.
AMİRAL EVİ
1690 yılında, Americas ticaret gelirleriyle “Casa del Almirante” yaptırılmıştır.
Plaza San Martin’e bitişik, bir saray tarzı evdir. İspanyol hazinesi filosunun büyük amiral ailesi tarafından inşa ettirilmiştir.
Dış cephede: nefis kırmızı ve beyaz Genoan mermerleri kullanılmıştır. Ana katta ise, kubbe altında, genel merdiven ve salonda büyük bir asalet ve güzellik göze çarpmaktadır.
ESKİ GÜMRÜK EVİ
Gümrük, kiralama ve Konsolosluk evi olarak kullanılan yapı: 1765 yılında, Cadiz şehrinin liman kanadında yapılmıştır.
PALACİO DE CONGRESOS – KONGRE MERKEZİ
Cadiz şehrinin bu eski “Tütün Fabrikası” yenilenerek, mükemmel bir uluslar arası konferans ve ticaret merkezi haline getirilmiştir. Hemen yanındaki tarihi merkezin hemen kalbinde, kentin en simgesel yapılarından birisidir.
Kongre merkezinin bulunduğu eski tütün fabrikası, aslında, antik dönemde kentin tahıl ambarı sitesinin bulunduğu yere yapılmıştır. 3 katlı Tütün fabrikası: 1741 yılında, kral Felibe V döneminde yapılmış ve 1870 yılında kapanmıştır. Yapının tuğla cephesi ve sırlı seramik kaplı bölümleri ilgi çeker.
CADİZ ŞARAP VE BOĞA MÜZESİ
Feduchi Steet bölgesindedir. Pazar günleri haricinde diğer günler gezilebilmektedir.
Şarap bölümü: Burada, binden fazla şarap koleksiyonu bulunmaktadır. 1893 yılında, Chicago Expo sergisinde, muhteşem Sherry koleksiyonu ödüllendirilmiştir. Burayı ziyaret ederseniz, şarap tatmayı unutmayın.
Bir boğa güreşi şehri olan Cadiz, geçmişte var olan arenalarda yapılan mücadeleleri, bazı fotoğraflar ile, işte burada görüntülemektedir. Yani, burada birçok fotoğraf, afiş-posterler görülmektedir.
ORATORİO DE SAN FELİPA NERİ
Bu barok tarzı kilise, Cadiz’in sembollerinden biridir.
Burası Cortes’in (Parlamento) bir araya gelip İspanya’nın tarihi 1812 Anayasasını oluşturduğu yerdir.
1755 yılında bir depremde yıkılan bina, 1764 yılında yeniden inşa edilmiştir.
Sunağın üzerinde Murillo’nun en iyi eserlerinden biri olarak kabul edilen Lekesiz Doğum tablosu asılıdır.
ROMA TİYATROSU
1980 yılında, bir yangın sonucu, bazı ortaçağ binaları ve eski depolar yanıp yok olunca, El Populo ilçesindeki bu Roma tiyatrosu ortaya çıkmıştır. Zaten, bu binaların temellerinin, antik taşlarla inşa edildiği görülmüştür. Daha sonraki dönemde, sistematik kazılar sonucu: Roma tiyatrosu ortaya çıkarılmıştır.
Tiyatronun, MÖ.1’nci yüzyılda, Lucius Cornelius Balbus tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Dünyanın ikinci büyük Roma tiyatrosudur.
Cavea bölümü 120 metre çapındadır ve 20 bin seyirci kapasitelidir. Bölgede yapılan kazılarda: tiyatro kalıntılarına ilaveten, Muvahhidlere ait ev kalıntıları ortaya çıkarılmıştır.
MS.4’ncü yüzyılda tiyatro kullanım dışı kalmıştır. 13’ncü yüzyılda ise, kralın emriyle tiyatronun kalıntılarının üzerine, Alfonso Kastilya kalesi inşa edilmiştir.
PYLONS
Bu bir tür sıra dışı elektrik direğidir ve Cadiz körfezindeki büyük elektrik güç kablolarını desteklemek için kullanılmaktadır.
Kulenin uzunluğu: 158 metredir. Çelik izoletörlerden yapılmıştır. Yapımı: 1957-1960 yılları arasındaki üç yıllık süreçte gerçekleşmiştir.
JOSE LEON DE CARRANZA KÖPRÜSÜ
Cadiz şehri ve anakarayı birbirine bağlayan bir köprüdür. Köprü: Cadiz körfezi üzerindedir. Cadiz şehrinin iki girişinden biridir. Aynı zamanda, Avrupa’nın en uzun baskül köprülerinden birisidir.
Köprü: 1969 yılında yapılmıştır. Toplam uzunluğu: 1400 metre, ana açıklığı: 90 metre, genişlik: 13 metre ve yükseklik; 18 metredir.
LA PEPA KÖPRÜSÜ
Bu köprü: Cadiz körfezi ile Cadiz Puerto Real anakarasını bağlamak üzere yapılmıştır. Tamamlandığında, İspanya’nın en uzun köprüsü olacaktır.
Açılışı, 2013 yılına planlanmaktadır.
Köprü: 6 kulvarlıdır. Her yöne 2 şeritli karayolu ve 2 tramvay yolu bulunmaktadır. Toplam uzunluğu: 3092 metredir. En uzun açıklığı: 540 metredir. Genişlik ise 24 metredir.
PUERTAS DE TİERRA
Bu abidevi duvarlar, Endülüs ün dünya ticaret merkezi Rio Guadalquivir in balçıklanması sonucu Sevilla dan Cadiz e taşınınca, şehir 18 yüzyıldaki savunmalarının bir parçası olmuştur.
Sahilde, Puertas de Tierra yakınında eski hapishane Carcel Vieja bulunmaktadır.
ŞEHİR KAPILARI
16’ncı yüzyılda: Las Puertas de Tierra ortaya çıkmıştır.
Duvar, birkaç tabakadan oluşur ve bu tabakalardan yalnızca bir tanesi günümüze kadar ulaşabilmiştir.
20’nci yüzyıla gelindiğinde ise; modern trafik düzenlemesine uygun olarak, Old City girişinde yapılan tadilat sonucu, duvara oyulmuş iki yan kemer, şehrin ana girişlerinden biri haline getirilmiştir.
1300 yıllarında inşa edilen “El Arco de los Blancos” kapısı, Populo semtinin kapısıdır. Bu kapı, ortaçağ döneminde şehrin ana kapısı olarak kullanılmıştır. Kapı üzerinde: Felipe Blanco ailesi tarafından yaptırılan bir şapel kalıntısı bulunmaktadır.
Katedral yanında, ortaçağ duvarlarına oyulmuş olarak görülen kapı ise “El Arco de la Rosa” ismiyle bilinir. Kapı ismini, 18’nci yüzyılda şehirde yaşamış kaptan Gaspar de la Rosa’dan almaktadır. Kapı; 1973 yılında yenilenmiştir.
SAN SEBASTİAN KALESİ
Kale yapısı, 1993 yılında “Bien de İnteres Kültür Mirası” olarak kabul edilerek koruma altına alınmıştır. Caleta plajına giden yolun sonundadır. 1706 yılında inşa edilmiştir. Bugün kale olarak kullanılmaktadır.
CASTİLLO DE SANTA CATALİNA
Giriş ücretsizdir.
Koyun güney ucunda, koyun karşısındaki Sebastian sahil bölümüne denk gelecek şekilde yapılmış, Caleta plajı sonundadır. Yani, Cadiz’in solundaki, en popüler plajlardan biri olan “Playa de la Caleta” ya bakar.
Sağda ise, Parque del Genoves’in zarifçe şekillendirilmiş, çalılarla süslü yürüyüş yollarından birisi vardır ve buranın görüntüsü, bir Chirico tablosu fonunu andırır.
1598 yılında kral Philip II döneminde yapılmıştır. Parkın: bir kafesi ve açık hava tiyatrosu bulunmaktadır.
Yakın zamanda yenilenmiş olan kale, günümüzde geçici sergiler ve konserler için kullanılmaktadır.
FORTES
Arazinin doğal bir yükseltisinden yararlanılarak, 1672 yılında surlar üzerine yapılan bir bölümdür. Günümüzde bir kültür merkezi olarak kullanılmaktadır. İleriki zamanda ise, kalıcı bir fuar alanı olarak kullanılması düşünülmektedir.
PLAJLAR
Cadiz şehrinin en beğenilen plajı: La Playe de la Caleta’dır. Buranın güzelliği ve Barrio bölgesine yakınlığı her zaman tercih edilmesinin nedeni olmuştur.
San Sebastian ve Santa Catalina arasındaki eski şehirde de bir plaj bulunuyor. Bu plaj, 400 metre uzunluğunda ve 30 metre genişliğindedir. Burada: gel-git yaşanıyor.
Şehrin yeni bölümünde: La Playa de la Victoria plajı bulunuyor. Burası, özellikle turistler ve şehir yerlileri tarafından yoğun olarak tercih edilmektedir.
Plaj: yaklaşık 3 km. uzunluğunda ve 50 metre genişliğindedir. Plaj bölümü bir cadde ile karadan ayrılır. Caddenin kara tarafından, birçok dükkan ve restoran bulunuyor.
PLAYA DE LA CALETA
Şehrin tarihi merkezinde bulunmaktadır. Fenikeliler, Kartacalılar ve Romalılar döneminde burası doğal bir liman olarak kullanılmıştır.
Plajın ana cazibesi: İsaac Albeniz, Jose Maria Peman, Paco Alba gibi müzisyenler ve şairlerin ilham almasından doğmuştur. Plajın hemen arkasında, Cadiz üniversitesinin bir fakültesi görülüyor.
Bu plaj bölgesinde: çeşitli filimler çekildiği söyleniyor. (007 James Bond. Die Another Day)
Evet, burası kentin sembol alanlarından birisidir. Özellikle, İspanya’da, en güzel gün batımının buradan seyredildiği söylenir ki, siz de bunu mutlaka izlemelisiniz.
PARQUE NACİONAL DONANA
İspanya’daki en büyük doğa koruma alanı ve Avrupa nın en büyüklerinden biri olan Donana, Sacular de Barrameda sahili boyunca Sevilla ya giden yolun yarısından kuzeyde El Rocio ve Costa de la Luz boyunca, Huelva ya giden yolun yarısına kadar uzanır.
Yerel vahşi yaşamın yanı sıra yaklaşık 6 milyon göçmen kuşun da yılda iki kez ilkbahar ve sonbaharda kat ettikleri kuzey ve güney rotaları üzerindeki mola noktasıdır.
Arazi
Parque Nacional de Donana, 1969 yılında, tarım ile kalkınmanın bu eşsiz sulak araziyi tehdit etmesi riskine karşı sit alanı ilan edilmiştir.
Aslında bilim insanları bölgenin insan eliyle yapıldığını savunmaktadırlar, zira yüzyıllardır süren tarım, balıkçılık, avcılık ve diğer aktiviteler arazinin şeklini ve flora ile faunayı değiştirmiştir.
Park Guadalquivir ve Guadiamar nehirlerinin bataklık bölgelerini de içine almaktadır.
Guadiamar nehri, kuzey Endülüs te yer alan kaynağı Sierra de Cazorla dan çıkıp 700 km. devam ettikten sonra Atlantik e akmaktadır.
Vahşi Yaşam
Kışın karideslerle beslenen flamingo sürülerinin de dahil olduğu göçmen ziyaretçilerinin yanı sıra park, alageyik, vaşak, yabandomuzu, kuyruksüren ve şah kartallarının da dahil olduğu birkaç nadir yırtıcının evidir.
Parkı Gezmek
Donana yı ziyaret edenlerin sayısı oldukça sınırlıdır.
Eğer çok meraklı değilseniz veya zamanınız kısıtlıysa, parkı az da olsa tanımanın en iyi yolu, yasak bölgenin sınırında yer alan beş ziyaretçi merkezinden birisine gitmektir.
Bunlardan en kolay ulaşabileceklerinizden ikisi El Rocio kasabasına yakın olan La Rocino ile Palacio del Acebron dur.
Ancak Donana nın vahşi yaşamına göz atmak isterseniz en ideali El Rocio dan sahile doğru güneye giderek ulaşabileceğiniz El Acebuche dir.
Donananın bütünüyle keyfini çıkarmak için zaman ayırmalı ve dört çeker bir araçla, rehberli tura katılmalısınız. Bu tur, dört saat sürer ve parkı oluşturan bütün ekosistemleri azar azar görebileceğiniz 70 km. lik bir alanı kapsar.
Donanayı gezmenin alternatif bir yolu ise (Sanlucar de Barrameda sınırındaki) Bajo de Guida da bulunan Fabrica Hielo ziyaretçi merkezinden bir tekneye binmektir.
Tabii tanık olacağınız veya olamayacağınız vahşi yaşam, biraz şansa biraz da yılın hangi zamanında gittiğinize göre değişecektir.
Memelileri görmek bilhassa zordur. Ancak kuşlar, özellikle de ilkbahar ve sonbahar dönemlerinde daha görünür olurlar.
Endülüs bölgesi: İber yarımadasında, Akdeniz kıyılarından Atlantik okyanusu kıyılarına kadar uzanan bölgenin ismidir. Batıda Portekiz sınırına kadar uzanan bölge: İspanya’nın diğer bölgelerinde: Sierra Morena dağları ile ayrılır. Buna bağlı olarak, hem Akdeniz hem de Atlantik Okyanusunda kıyıları bulunmaktadır.
Akdeniz kıyısında, yani en güneyde, Fas ülkesi, bölgeye yalnızca 15 km. uzaklıktadır. Cebelitarık boğazının karşısındaki Fas ülkesinin kıyısı, bölgeye çok yakındır.
Endülüs: İspanya’nın yüzölçümünün % 17’sini oluşturur. Yani, bir anlamda, Avrupa’daki Danimarka, İrlanda veya İsviçre ülkelerinden daha büyüktür. Nüfus ise, 8 milyon civarındadır ve bu nüfus miktarı ile, İspanya’nın en kalabalık bölgelerinin başında gelir.
Endülüs kültürünü keşfetmek istiyorsanız, öncelikle UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine alınarak koruma altına alınmış yerleri gezmenizi öneririm. Bunlar arasında görebilecekleriniz:
1. Cordoba şehrinde: Büyük cami ve tarihi merkez.
2. Sevilla şehrinde: Katedral, Alcazar sarayı ve Hint Adaları Arşivi.
3. Granada şehrinde: Elhamra sarayı, Generaralife bahçesi ve Ortaçağ Albaicin mahallesi, Jaen, Übeda ve Baea anıtsal siteleri.
Ayrıca: bölgede Paskalya festivallerini yaşamalısınız. Cadiz, Huelva Rocio şehirlerinde ise haç törenleri ve Sevilla şehrinde: Nisan Fuarı ve Karnaval törenlerini mutlaka görmelisiniz.
Sen Costa del Sol, Costa del la Luz ve Almeria plajları: Jaen şehrinin geniş zeytinlikleri ilginizi çekecektir.
Daha sonra: Donana Milli Parkı, Sierra Nevada kayak tesisleri, bölgenin önem kazanan diğer tesisleridir.
Mutfak kültürü derseniz: Andalucia’da binlerce farklı tat olduğunu unutmamalısınız. Cadiz ve Montilla sherries, Cordoba, Cadiz, Malaga bölgelerinde: Pescaito friti olarak isimlendirilen taze kızarmış balık, mutlaka tatmanız gereken lezzetlerdir.
Huelva ve Cordoba bölgelerindeki yemekler zeytinyağı ağırlıklıdır. Özellikle: gaspaço ve salmorejo isimli yemekleri mutlaka tatmalısınız.
TARİHİ SÜREÇ
İspanya Endülüs Genel; Tarihi süreç içinde, bir zamanlar, Güney İspanya’nın doğal güzellikleri, Akdeniz kıyısında yerleşik ulusların dikkatini çeker.
Bunun sonucunda ise, Avrupa’nın en eski kasabalarından biri olarak nitelenen “Cadiz”in: MÖ.1100 yıllarında Fenikeliler tarafından kurulduğu ortaya çıkmıştır.
MÖ.3’ncü yüzyılın sonlarında ise, Endülüs bölgesi, özellikle Roma imparatorluğunun önemli bir parçası haline gelmiş ve yine aynı dönemde, bölgede, MÖ.206 yılında “Sevilla” şehri kurulmuştur.
Takip eden süreçte: MS.4’ncü yüzyılda, bölge, Vizigotların istilasına uğramıştır. Hıristiyan Vizigotlar, Endülüs bölgesini ve özellikle Sevilla şehrini: bir ticaret, kültür ve eğitim merkezi haline getirirler.
MS.711 yılında ise, bu kez, bölgede Kuzey Afrikalılar görülür. Bölgede kolayca yayılan bu yeni istilacılar, bölgenin kültür ve görünüşünde büyük değişiklikler yaratırlar. Mağribi olarak adlandırılan bu yeni yerleşimciler: su teknolojisi konusunda bilgi ve tecrübelerini kullanarak, büyük bölümü adeta çöl şeklinde olan bölgenin toprak yapısını değiştirirler ve aynı zamanda, kendileri Müslüman olmalarına rağmen, gerek Hıristiyanlara ve gerekse Yahudilere din ve ticarette özgürlük tanırlar.
Mağribilerin bu kültürel etkisi, zamanla bütün İber yarımadasına yayılır. En kalıcı etkileri ise, kentsel yapı ve mimaride olmuştur. Sevilla, Granada ve Cordoba şehirlerindeki gösterişli sarayların yanında, diğer birçok yerlerde küçük ölçekli yapılar ve kaleler inşa etmişlerdir.
Bu dönemde ortaya çıkan şehirlerde, evler birbirine girer ve bazen surlar bile ayırt edilemez. Böylece: değişik sokak planları ortaya çıkar. Mimaride, en göze batan özellik ise, binaları yaparken, mevcut arkeolojik unsurların bolca kullanılmasıdır.
Örneğin: Cordoba şehrindeki Mezquita (Kutuba Camisi) da görülen, klasik at nalı kemerler, Vizigotların kilise tasarımlarında kullandıkları modelden alınmıştır.
Sonuç olarak, Mağribi mimarisi, zaman içinde büyük bir değişim ve gelişim göstermiştir. Ancak, özellikle bazı sabit öğeler göze çarpar şekilde öne çıkmıştır. Bunlar: hava, ışık, alan ve sudur. Işık: kemerli geçitlerin ve desenli bölmelerin arasından geçerek süzülmektedir.
Alan: El Hamra Sarayında görüleceği gibi, orantılı olarak kullanılır ve nadiren kısıtlanır. Akan su: havalandırma görevi görür, havayı temizleyerek iyonize eder ve meditasyona yardımcı olur.
Mağribiler
İspanya Endülüs Genel; Bu mimari özellikler dışında, Endülüs bölgesine, entelektüel alanlarda birçok şey katmışlardır. Özellikle: matematik, felsefe, hukuk ve tıp alanlarında çalışmaları görülür.
Bunlara örnek olarak: modern tıbbın babası sayılan Yahudi Filozof, hukukçu, tabip ve hahambaşı Musa İbn Meynun (1135-1203) Cordoba şehrinde yaşamıştır. Yine, aynı dönemde, Cordoba şehrinde tabip ve filozof Averroes görülür.
Ancak, devam eden süreçte: yarımadanın kuzeyinde bulunan Katolik kralları: topraklarını parça parça geri almaya başlarlar. 11’nci yüzyıldaki bu süreç ile, Kuzey Afrikalıları güneye doğru püskürtürler. Sonunda ise: Mağribi hükümdarı Muhammed: 1492 yılında, Granada şehrinden kaçmak zorunda kalır.
Bu tarih: yani 1492 tarihi, İspanyollar için bu yüzden büyük önem taşır. Hıristiyanlık yerleşik Ortodoks’luk halini alınca, Mağribiler dağlara sürülürler ve sonunda din değiştirerek yaşamak veya ülkeyi terk etmek zorunda kalırlar.
Kazananlar ise: onların İslami kültürlerini aşağılamaya ve kökten yok etmeye yönelik hamlelerde bulunurlar. Buna örnek olarak: Cordoba camisinin orta yerine yerleştirilen katedral ve El Hamra sarayının yakınlarındaki V. Charles Rönesans sarayıdır.
Evet, yarımadanın büyük bölümüne sahip olan Katolik krallıklar döneminde: Sevilla şehri, İspanyol yayılmacılığının en etkin yerlerinden birisi olur. Hatta: 16’ncı yüzyılın başlarında, Sevilla şehri, Amerika kıtası ile olan ticaretin merkezi olur.
Ancak, zamanla Amerika ile yapılan ticarette düşüş görülür ve bağımsızlık hareketleri, İspanyolların kolonilerinin tek tek düşmesine neden olur.
Bunun sonucunda ise, elbette, Endülüs ekonomisi düşüşe geçer ve bölge, İber yarımadasında, güneyde, fakir bir bölge haline gelir.
Uzunca bir süre devam eden bu düşüş ve durgunluk: İspanyollar tarafından bölgenin turizm hizmetine açılması ve İspanya’nın Avrupa Birliğine katılması ile son bulur ve bölge yeniden hareketlenir.
Evet: günümüzde bölgenin üç büyük şehri şunlardır
1. Sevilla
2. Cordoba
3. Granada.
Bölgenin diğer şehirleri ise şunlardır
1. Cadiz
2. Huelva
3. Jaen
4. Costa del Sol
5. Malaga
Evet, Endülüs özerk topluluğu içinde, 8 tane şehir bulunuyor.
FLAMENKO KÜLTÜRÜ
Flamenko’nun kökleri: 18’nci yüzyılda, İspanya ülkesine gelen Doğu Avrupa Roman halkına, yani Çingenelere dayanmaktadır. Hatta: bazı araştırmacılar, daha gerilere giderek, Flamenko’yu 15’nci yüzyılda, Arap halk müziğinin uttan-gitara geçişi olarak değerlendirirler. Hatta, kimi araştırmacılar, Flamenko’yu, Roma dönemine kadar bile götürürler.
Flamenko’nun kökeni konusundaki tüm bu farklı görüşler, bir noktada birleşmektedirler ki, Flamenko’yu dinlemek zordur. Flamenko’nun yuvası olan: 19’ncu yüzyıl Sevilla ve Jerez şehirlerinin kafeleri, barları ve kulüpleri, 20’nci yüzyılın başlarında, yerlerini, tabloa (şov) ya bırakırlar.
Bir dönemde, Granada şehrinde, dillere destan Flamenko yerleri bile, günümüzde turistik mekanlar haline gelmişlerdir.
Evet, Flamenko’nun temeli: el perküsyonu haricinde, eşlik edilmeden uygulanan ve derin şarkı (cante jonda) olarak nitelenen bir vokal türüdür. Flamenko’nun özü olan ruh (duende) burada bulunur. Bu özel partilerde karşılaşılan ve ölçülemez bir maneviyattır. Hatta: 20’nci yüzyılın en büyük erkek şarkıcısı El Camaron; 1992 yılında, 40 yaşında öldüğünde aşırı alkolik ve uyuşturucu kullanan biri olarak tanınıyordu.
Devam eden süreçte, Flamenko’nun yolu: rok ve dans müziğiyle kesişmiştir.
PASKALYA
Yılın en büyük etkinliği olan Paskalya: Şubat-Mart ayının ortasındaki “Büyük Perhiz” ile Mayıs-Haziran ortalarına denk gelen “Karnaval” ve “Hamsin Yortusu” arasındaki dönemde kutlanır.
Eğer, Endülüs bölgesinin en büyük etkinliklerinden birine katılmayı düşünürseniz, bu dönemden çok önce, rezervasyon yaptırmanız gerekir.
ENDÜLÜS BÖLGESİNDE YAPILAN KUTLAMALAR
OCAK
Fiesta de San Anton: 16-17 Ocak tarihlerinde kutlanır. Muhteşem havai fişek gösterileriyle sürdürülen kutlamalar, şenlik ateşi ve geçit töreni ile son bulur.
ŞUBAT
Karnaval: Cadiz şehrinde yapılan karnaval kutlamaları: geçit törenleri ve kostümleriyle İspanya ülkesinde yapılan en büyük karnavaldır. Toplulukların çoğu kutlamalara katılırlar.
Flamenco viene del sur gösterileri ise, Cordoba şehrinin çeşitli yerlerindeki mekanlarda, Şubat-Mayıs ayları arasında sunulur.
MART-NİSAN
Mart ayı sonundan, Nisan ayı sonuna kadar, Endülüs bölgesinin her yerinde: Semana Santa (Kutsal Hafta) şenlikleri kutlanır. Bu şenliklerde, Sevilla şehri, tören alaylarıyla öne çıkar. Granada ve Malaga şehirlerinde yapılan kutlamalar da, görülmeye değerdir.
Nisan ayının sonunda, Kutsal Haftanın hemen ardından ise, bu kez: Feria de Abril kutlamaları yapılır. Bu kutlamalar: Sevilla şehrinde, nehrin, şehir merkezinin bulunduğu bölümünün karşısındaki gösteri alanında, Flamenko giysileri giymiş göstericiler tarafından, bir hafta süreyle yapılır.
MAYIS
Mayıs ayı başında, Cordoba şehrinde “Crusez de Mayo” şenlikleri yapılır. Bu şenliklerde, eski şehir merkezinde, en iyi çiçek düzenlemesi yarışması düzenlenir.
Yine, Mayıs ayının ilk haftasında: Cordoba şehrinde, eski şehir evlerinin avlularının açıldığı, Feria de los Patios kutlamaları yapılır.
Mayıs ayının ortalarında ise: Feria del Caballo kutlamaları yapılır. Bu kutlamalarda: tüccarlar, Endülüs bölgesinin en eski kırsal etkinliğine ve en büyük hayvancılık fuarına katılırlar.
Hamsin Yortusu Haftasında ise, Endülüs bölgesindeki en ünlü dini hac etkinliği olan “Romeria el Rocio” kutlamaları yapılır. Bu kutlamalarda, yüzbinlerce hacı, Bakire ikonasını kutlamak için, El Rocio denilen küçük kasabaya inerler.
MAYIS-HAZİRAN
Zahara de la Sierra şehrinde: bir günlüğüne bütün kasaba merkezi, yemyeşil bitkilerle kaplanarak “Corpus Christi” kutlamaları yapılır.
Haziran ayı ortalarında: Virgen de la Sierra kasabasındaki mabede, büyük bir gitano haccı olan “Romeria de los Gitanos” düzenlenir.
23 Haziran tarihinde, Vejer de la Frontera kasabasında, şenlik ateşleri ve yanıcı maddelerden yapılan büyük bir öküz: bu beyaz kasabayı aydınlatır ve böylece “Candelas de San Juan” kutlamaları yapılır.
TEMMUZ
Bir ay süren ve kasabanın mağaralarında sürdürülen bu klasik ve pop müzik konserleri: birinci sınıf sanatçılar tarafından sunulur ve “Festival İnternacional de Müsica y Danza de la Cueva de Nerja” olarak isimlendirilir.
16 Temmuz tarihinde; Marbella ve kıyıdaki diğer yerlerde, “Fiesta de la Virgen del Carmen” festivali kutlanır. Kutlamalarda, bakirenin resimleri, geçit törenlerinde, süslenmiş balıkçı tekneleriyle taşınır.
AĞUSTOS
Ağustos ayının son iki haftasında, Sancular de Barrameda köyünde: “Exaltacion del Rio Guadalquivir” festivali kutlamaları yapılır. Binlerce yıllık geçmişi olduğu söylenen bu kutlamalarda: etkileyici at yarışları ve sahilde koşu yapılır. Bu kutlamalarda, deniz ürünleri önem kazanır.
AĞUSTOS-EYLÜL
Endülüs bölgesinin dört bir yanındaki kasabalarda, birbirlerini ziyaret edebilsinler diye, “Ferias” denilen fuarlar düzenlenir. Bu fuarların en ünlüleri ise, Granada ve Malaga şehirlerinde yapılır.
EYLÜL
Eylül ayının ilk haftasında, Ronda köyünde “La Goyescat” isimli sonbahar fuarı düzenlenir. Festival, boğa güreşleriyle sona erer.
EYLÜL-EKİM
Bu dönemde, Endülüs bölgesinde, şarap üretimi yapılan kasabalarda üzümler toplanır ve o yılın şarabının yapımı kutlanır ve kutlamalara “Vendimia” ismi verilir. En büyük festival, Jerez de la Frontera şehrinde yapılır.
ENDÜLÜS BÖLGESİNDE GENEL TURİZM DURUMU
Endülüs bölgesinde gezinmek ve işlerinizi halletmek için biraz sabırlı olmanız gerekir. Çünkü: yerel yaşama ayak uydurmak için, yavaşlamanız gerekecektir.
Bölgede: iyi işleyen bir ulaşım düzeni bulunmaktadır. Bu nedenle, seyahat etmek kolaydır. Eğer gezinirken kaybolursanız, yöre insanı size yol gösterir ve bunu severek yapar.
Yeni bir yere geldiğinizde, bence ilk iş olarak: bulunduğunuz yerdeki “Plaza Mayor” (Büyük Meydan) u bulmalısınız. Çünkü: bu meydan, şehirdeki gezinizde size rehberlik edecek ve yönünüzü bulmanızı kolaylaştıracaktır. Zaten “Turizm Danışma Ofisleri” de genellikle bu meydanlardadır.
NE ZAMAN GİTMEK UYGUNDUR
Endülüs bölgesini ziyaret etmek için en uygun zaman: genelde ilkbahar ve sonbahar aylarıdır. Kış ortasında: bölgede ılık ve yumuşak bir hava görebilirsiniz. Yaz ortasında ise: genellikle kuraklık hakimdir ve beklenmedik şekilde bazen yağmur da yağabilir.
Sevilla şehrinde “Semana Santa” kutlamalarına katılmak isterseniz: önceden rezervasyonlar yaptırmanız ve diğer dönemlere göre daha fazla para harcamanız gerekecektir. Çünkü, bölgedeki oteller, bu dönem için, altı ay önceden dolarlar ve oda fiyatları, üçe-dörde katlar. Hatta, bazı yörelerde, kutlamalar 24 saate yayıldığından, uyuyamama gibi sıkıntılar da ortaya çıkabilir.
Ağustos ayında, birçok şehirli, sahil tarafındaki yerlere giderler. Bunun sonucunda, sakin şehir turları yapmak isterseniz, Ağustos ayını tercih edebilirsiniz. Ancak, yine Ağustos ayının sıcaklığına dayanmanız gerektiğini de unutmamak gerekir.
Şubat ayı, seyahat için en uygun zamandır.
Evet, sonuç olarak, Endülüs bölgesini bu denli verimli kılan yağmurlara daima hazırlıklı olmanız şarttır. İnce bir yağmurluk, buradaki gezilerinizde inanın iyi bir yardımcınız olacaktır.
OTOBÜS YOLCULUĞU
Endülüs bölgesinin tüm büyük şehirleri ve kasabaları, birbirlerine otobüs ile bağlanırlar. Toplu taşıtlar: temiz ve güvenlidir. Şehir merkezlerinde dolaşmak için: toplu taşıtları kullanmayı, yürümeyi veya gerektiğinde taksiye binmeyi düşünmelisiniz.
BİSİKLETE BİNMEK
Endülüs bölgesinde: birçok turistik tesiste, bisiklet kiralama imkanı bulunmaktadır. Bazı şehirlerde ise “Vias Verdes” (Yeşil Yol) denilen bisiklet parkurları bulunmaktadır. Ancak, yine de Endülüs bölgesinde, bisiklet sık kullanılan bir ulaşım aracı değil, yani yeterli işaretler yok. Özellikle, ana yol girişlerinde ve anayollarda bisiklet kullanıyorsanız çok dikkatli olmanız gerekir. Zira, sürücüler, bisiklet kullanıcılarına yeterli dikkat ve özeni göstermiyorlar.
ARABA KULLANMAK
Endülüs bölgesinde, anayolları birbirine bağlayan muhteşem güzel otoyollar bulunmaktadır. Ancak, tali yollara girerseniz, kötü ve bozuk yol yapılarıyla karşılaşma riski var. Eğer araba ile geziyorsanız, özellikle park problemi olan büyük şehirlere girmemenizi öneririm.
Ayrıca, konaklamayı düşündüğünüz otelinizin otoparkı bulunmasına da dikkat etmeniz gerekir.
Küçük köylere ise, yine araba ile gitmenizi önermem. Çünkü, dar sokaklar, arabaların geçmesini engeller. Bu yüzden, köyün dışına park edip, yürüyerek gezmeniz en doğru karardır. Bu arada, arabanızı park ederken, içinde, hırsızlığa sebebiyet verecek bir şeyler bırakmamanız şarttır.
TAKSİLER
Taksiler: taksimetrelerine ve bulundurdukları bir güzergah listesindeki sabit ücretlere göre çalışırlar. Ayrıca, bagaja koyduğunuz bavul adedine göre, fazladan ücret ödemeniz gerekir. Gece geç saatlerde ve festival günlerinde ise, yüksek tarifeler uygulanır. Bu yüzden, taksiye binerken tahmini ne kadar ücret ödeyeceğinizi sormanızda yarar var.
TRENLER
Endülüs bölgesindeki her yere ulaşım sağlanamasa da: RENFE demiryolu hatta, temiz ve ucuz olması nedeniyle elverişlidir. Yol haritaları, bilet satışları ve zaman çizelgeleri, RENFE’nin internet sitesinden temin edilebilmektedir.
Hatta, bölgenin kırsal kesimini görmek isterseniz, mutlaka treni tercih etmelisiniz.
Bobadilla-Jimene de La Frontera demiryolu rotası: Avrupa’nın en iyi dağlık demiryolu seyahat rotasıdır.
RESTORANLAR-BARLAR
İspanyollar: geç saatte yemek yerler.
Öğle yemekleri: nadiren saat: 14.00’den önce olur.
Akşam yemekleri: saat 21.00 ile gece yarısı arasındaki herhangi bir saatte yenilir.
Öğle yemeği: Genellikle büyük öğündür.
Akşam yemeği: Hafif olur. İspanyol mezeleriyle geçiştirilir.
Hesapta yazılı değilse, servis bedeli ücrete dahil edilmiştir. Hesap bedelini yuvarlayıp bir miktar ilave etmek, nezaket olarak kabul edilir. Bunun dışında, bahşiş ücret içine ilave edilmediyse, genellikle hesabın % 10’luk bir bölümü, bahşiş olarak verilebilir.
GECE HAYATI
Özellikle yaz aylarında, İspanyollar, saat geç olmadan dışarı çıkmazlar. Bunun sonucunda, çoğu kez, sabaha kadar ve hatta işe gitme zamanları gelene kadar eğlenceye devam ederler. Ama, genellikle çok az içki içerler.
Çoğu gece kulübü: gece saat ikiden sonra veya daha geç saatte açılırlar. Gözde gece kulüplerinin bir çoğuna, saat dörtten önce gidilmemelidir.
Geç saatlere kadar açık olan barların çoğu ücretsizdir. Birçok gece kulübü de, gecenin erken saatlerinde, girişte ücret almazlar. Giriş ücretleri, saatler ilerledikçe artar. Şehir merkezlerine yakın bazı gece kulüplerinde, kot pantolon ve spor ayakkabısının yasaklandığı, kıyafet zorunluluğu uygulanan durumlar bulunur.
EMNİYET GÜÇLERİ
İspanya ülkesinde emniyet güçleri, 3 bölüme ayrılmıştır.
1. Guardia Civil: Bunlar, avcı tipi yeşil askeri üniforma giyerler. Bunları: otoyollarda trafik kontrolü yaparken görebilirsiniz. Kırsal kesimlerde, bunlar tek güvenlik gücüdür.
2. Policia Nacional (PN): Denizci mavisi üniforma giyerler. Bunlar, kentlerdeki başlıca polis gücüdür. Bir şehir veya tatil beldesinde, bir suçu bunlara iletmeniz gerekir. Suçu iletmek için “Comisarias” yani “Karakol” a başvurmanız gerekir.
3. Policia Local-Municipal: Bazı kasaba ve şehirlerin, kendi emniyet ekipleri bulunmaktadır. Üniforma renkleri bölgeden bölgeye değişir. Bu ekiplerin görevleri: hatalı park edilen araçları çekmek, sarhoşlarla baş etmek gibi faaliyetlerdir. Bunlar, herhangi bir sorununuzda size yardımcı olamasa da, ne yapmanız gerektiği konusunda sizi aydınlatabilir.
KİMLİK BELGESİ
İspanya ülkesinde gerek kendi vatandaşları ve gerekse ziyaretçiler, mutlaka yanlarında birer kimlik belgesiyle dolaşmak zorundadırlar.
Herhangi bir şekilde polis tarafından durdurulduğunuzda, yanınızda kimlik belgesi yoksa: ceza ödemeniz gerekebilir ve hatta tutuklanıp hapse bile atılmak mümkündür.
Bu yüzden, yanınızda mutlaka pasaportunuzu bulundurmanızı öneririm.