İspanya Toledo

İspanya Toledo

Toledo, tarihi ve turistik anlamda, İspanyanın en önemli şehirlerinin başında gelmektedir.

Dünyanın en büyük ortaçağ şehirlerinden olduğu için, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Don Kişot’un yaratıcısı ünlü yazar Servantes: Toledo şehrinde doğmuştur.

Aynı zamanda, şehir, üç büyük dinin bir arada ve barışçıl bir şekilde yaşadığı bir yer. Büyük İspanyol krallığına uzun süre başkentlik yapmıştır. Ortaçağdaki hali, günümüzde olduğu gibi duruyor.

El Greco gibi muhteşem bir sanatçı, Saraydan davet alınca buraya geliyor ve beğenerek, ömrünün kalan kısmını, yani son 37 yılını burada geçiriyor.

Araplar, buraya gelirken, yanlarından birçok şey getirmişlerdir. Bunlar arasında: sulama sistemi, dut, narenciye, Şam fıstığı sayılabilir.

Aynı zamanda, burada, o dönemlerde, yani 13’ncü yüzyılda, bir tercüme okulu kurulmuştur. Bu okulda: İslam bilginlerinin eserleri tercüme edilmiştir. Çünkü: aynı dönemde, Avrupa karanlık çağda yaşamakta olmasına rağmen, Endülüs’te muhteşem bir medeniyet egemendir.

Burada: yani Toledo’daki eğitim kurumlarında öğrenci olabilmek için, Avrupa’nın birçok  bölgesinden öğrenciler akın etmektedirler. Okulda: Arapça, İbranice, İspanyolca ve Latince çeviriler yapılıyormuş.

GENEL ÖZELLİKLERİ

Toledo şehri, coğrafi olarak bir tepe üzerinde kurulmuştur. Bu tepenin çevresinde, at nalı şeklinde kıvrım yaparak dolaşan, Tako nehri akıyor.

Tako nehri: İber yarımadasının en büyük nehridir. İspanya içinden doğar, aşağı yukarı, dörtte üçü İspanya topraklarında akar. Sonra,45 km. lik İspanya-Portekiz sınırını oluşturur ve Portekiz içinde  devam ederek,  Lizbon şehrinin hemen ağzında büyük bir denize dönüşür ve şehri ikiye ayırdıktan sonra, Atlas Okyanusu’na dökülür. Günümüzde, şehir her ne kadar koruma altında olsa da, 28 bin kişinin yaşadığı bir yer.

İspanya Toledo

ULAŞIM

İspanya Toledo; Madrid-Toledo arası uzaklık:70 km. dir. Madrid şehrinin güneyindedir. Yol: otobandır. Otobüsler ile, şehre 1 saatte ulaşılmaktadır.

Eğer, Toledo’ya: tur organizasyonları dışında ( ki ben size öneririm, çünkü tur organizasyonları, tam bir koşuşturmaca ile geçiyor, verilen zamanlar çok kısıtlı, kendiniz trenle giderseniz, gerek maddi açıdan daha az ödemek durumunda kalıyorsunuz ve gerekse Toledo şehrinde daha çok zaman geçirebiliyorsunuz. Trenle gitmenin tek dezavantajı, rehber bulunmaması, hayır, buyurun size rehber, çıkarın bu yazının bir çıktısını, alın yanınıza, Toledo’da muhteşem ve detaylı bir gezi sizi bekliyor) gitmek isterseniz, tren önerebilirim. Tren: Atocha tren istasyonundan hareket ediyor.

Tren ile Toledo’ya gidip dönüş, 16 Euro. Toledo’daki tüm müzelere giriş ücreti ise, kişi başına: 8 Euro. Yani: güzel bir Toledo gezisi, bir kişi için: 24 Euro olabiliyor. Tur organizasyonları ise, 50 Euro. Rehberiniz: işte bu notlar. Tercih sizin. Toledo’ya trenle giderseniz: Tren istasyonunun, bir zamanlar kral Alfonso’nun burayı ziyareti için yapılmış güzel bir bina olduğunu görebilirsiniz. 1920’li yıllarda ise, Toledo şehrinde yaşayan bir kısım akşamcı sanatçı (Salvador Dali, Luis Bunuel gibi) burada toplanırlarmış.

Son bir not: tur organizasyonu ile yapılan gezilerde, şehirdeki birçok yeri göremiyorsunuz. Yalnızca: katedral ve Santo Tome Kilisesi. Ama, elbette şehir bunlardan ibaret değil. Ancak, sizi gezdirmek için tutulan otobüsün zamanı elbette çok değerli, tam bir koşuşturmaca.

İspanya Toledo Çelik

TOLEDO ÇELİK

İspanya Toledo, metal işleme endüstrisinin çok yoğun yapıldığı bir yer olarak öne çıkıyor. Roma döneminden bu yana, kılıç yapım endüstrisi, bir sektör haline gelmiştir ve özellikle: Vizigotlar ve Araplar döneminde, en yüksek noktasına ulaşmıştır.

Tarihi süreçte, Toledo şehri, başkentliği Madrid’e kaptırınca, bayağı fakirleşiyor ve bunun üzerine: Kral III. Carlos tarafından, 18’nci yüzyılda, burada büyük bir kılıç atölyesi kuruluyor.

Toledo şehrinde, çelik çok önemlidir. Bu çelik ürünlerinin günümüzdeki en büyük müşterisi: Amerikan Sinema Endüstrisi: Holywood. Bunlar: tarihi filmlerdeki bütün kılıç ve tarihi kıyafetleri burada yaptırıyorlar.

Tarihi süreç içinde ise: Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman gibi padişahların, kılıçlarının Toledo’da yaptırıldığı söylenir. Özellikle: şehri çevreleyen ırmağın suyunun, çeliğin kaliteli olmasında büyük etken olduğu söyleniyor.

Şehirdeki en büyük hediyelik eşya endüstrisi de, zaten çeşitli boyutlardaki çelik objeler üzerine yoğunlaşmıştır. Yani, burada gezerken, damaskino dedikleri, kılıç yapımında ve metal işlemede kullanılan zanaat türü çok önem kazanıyor.

Ama, damaskino’ya, aynı zamanda “Şam işi” diyenler de var. Yani: damaskinolar çok meşhur. Günümüzde: damaskino işi, kolyeler, küpeler, bilezikler yapılıyor ve ziyaretçilerin beğenisine sunuluyor. Aslında: bunları daha önce söz ettiğim gibi, tur organizasyonunun sonunda topluca götürdükleri kılıç atölyesinde görmek mümkün ama, siz yine de,  Toledo’nun ara sokaklarında bunlara merakınız varsa, inceleyin, bence daha ucuza alma şansınız olabilir.

Özellikle: damaskino işi, küçük ve değişik boyutlarda hediyelik eşya bulup satın alabilirsiniz, özellikle küçük kılıçlar ilginizi çekebilir.

İspanya Toledo Ne Satın Alınır
İspanya Toledo Ne Satın Alınır

NE SATIN ALINIR

İspanya Toledo; yazı da belirttiğim gibi: çelik ve çelik ürünleriyle ünlü bir yer. Elbette: ziyaretçiler için, çelik olduğu söylenen, minik ürünler revaçta, özellikle minik kılıçlar var. Bunun yanında, buzdolabı süsleri olabiliyor.

Tur organizasyonu ile giderseniz: şehir içinde alışveriş yapmamanız ve gezi sonunda, bir çelik imalathanesine götürüleceğiniz söyleniyor. Bu çelik imalathanesi: ilginç bir yer. İçeride, reyonlar var. Reyonlarda: söylenenlere göre, ustaların ve öğrencilerin yaptıkları eserler, ayrı reyonlarda sergileniyor.

Elbette, ustaların yaptığı söylenen eserler, daha pahalı. Bilmiyorum ama ben burada, satın alacak bir şeyler bulamadım veya şöyle söylemekte yarar var, sunulan objeler çok pahalı. Her ne kadar, organizasyon sorumluları, belli yüzdelerle indirim yapılacağını söylemelerine rağmen, klasik organizasyon  durumu, yani turu getir, indirim yapalım, ama önce bindirim, sonra indirim misali.

Bence: alışveriş yapmayı düşünenler, Toledo şehir içindeki ara sokaklardaki küçük dükkanları tercih etmelidirler, onlar da beğendiğiniz  bir obje konusunda, indirime hazırlar.

Evet,  Toledo şehrinden: küçük metal hediyelik eşyalar satın alabilirsiniz. Ayrıca: badem ezmesi de olabilir.

İspanya Toledo Tarihi Süreç

TARİHİ SÜREÇ

Fenikeliler: doğu Akdeniz kıyılarında günümüzdeki Lübnan ülkesi sınırları içinde kalan topraklarda yaşamaktadırlar ve denizcilikle geçinmektedirler. Buna bağlı olarak, zamanlarının büyük bölümünü, kendi topraklarından uzak, denizlerde ticaret yapmak üzere koloniler kurmakla geçirmektedirler.

Bu dönemde: İsrailoğulları, Fenikelilerin komşusudurlar. Fenikeliler, İsrailoğullarına, şöyle derler: “Biz topraklarımızda yokken, sizler, bizim topraklarımıza, mal-mülkümüze göz dikmeyin, saldırmayın ki, biz de sizi, gittiğimiz yerlere götürelim, zenginlikleri paylaşalım”.

İsrailoğulları bunu kabul eder ve muhteşem denizci bir ırk olan Fenikeliler, gittikleri bütün yerlere, yanlarında İsrailoğullarının temsilcilerini de götürürler. Yani, İspanya topraklarına ilk ayak basanlar: Fenikelilerdir. Bunların denizcilik renkleri: kırmızı-beyazdır ve İspanya topraklarının bazı yerlerinde, bu kırmızı-beyaz simgesel olarak görülmektedir. Avrupa’nın en eski kurulmuş olan şehri de: Cadiz şehridir.

Cadiz şehri,

MÖ.1100 yıllarında, Fenikeliler tarafından  kurulmuştur. 1800’lü yıllarda, Cadiz bölgesinde, ünlü şair ve büyük araştırmacı Domingo tarafından yapılan araştırmalarda: Roma dönemine ait olduğu sanılan, bir takım çanak-çömlek bulunmuştur.

Bu çanak-çömlek üzerinde: sanki yılan gibi kıvrılan kadınlar görülmektedir. Bunlar, sanki doğu sarayından gelmiş gibi kıvrıla kıvrıla raks etmektedirler. Altında ise, Cadizli kadınlar yazmaktadır. İşte: İspanyanın milli dansı olan “Flemenko” nun kökeninin buraya dayandığı tahmin edilmektedir. Yani, çok eski dönemlere  dayanmaktadır. Bu çanak-çömlek üzerinde resmedilen ve Cadizli kadınlar olarak isimlendirilen kadınlar: aslında, Roma öncesinden, Cadiz şehrini kuran, Fenikeliler döneminden kalmadırlar.

Ancak,

Fenikeliler, gittikleri yerlerde: denizden elde ettikleri ürünler bitince, başka yerlere göçmektedirler. İsrailoğulları ise, denizci bir ırk olmadıklarından, beğendikleri yerde konaklamakta, hatta yeni yerleşim yerleri kurmakta ve uzun yıllar oralarda yaşamaktadırlar.

İşte, Toledo da, İsrailoğulları yani Yahudiler tarafından kurulmuş bir yerleşim yeridir. Kelime anlamı: “Toletum” yani ibranice “jenerasyon” demektir. Yahudiler, şehri hala Toletum olarak söylerler.

Daha sonra: İspanya tarihine baktığımızda: bu kez, karşımıza Romalılar çıkıyor. MÖ.2’nci yüzyılda, İspanya, Roma imparatorluğu topraklarına katılır. Romalılar, Akdeniz’de büyük bir süper güç olduklarında, karşılarındaki en büyük rakip ise: Fenikelilerin devamı olan Kartacalılardır. Bunun sonucu olarak: MÖ.2’nci yüzyılın sonlarında, Romalılar ile Kartacalılar arasında, Pön savaşları olur. Bu savaşlar sonucunda: Romalılar, Kartacalıları yenilgiye uğratır ve böylelikle, MÖ.2’nci yüzyılda, İspanya toprakları, Romalılar tarafından ele geçirilir.

İspanya Toledo

Romalılar:

Her ne kadar, İspanya topraklarını ele geçirseler de, bu topraklar üzerinde, yoğun bir kültürel iz bırakmazlar. Halbuki: özellikle Anadolu toprakları üzerinde, büyük bir Bergama krallığı ve İyon medeniyetlerinin kültürel mirasına konmalarına ve bunları küçük ayrıntılarla pekiştirmelerine rağmen, burada böyle bir miras söz konusu değildir. Bunun sonucunda, günümüzde de, İspanya toprakları üzerinde, yoğun bir Roma kültür ve medeniyet izleri görülmez. Bu arada, Romalılar, Toledo şehrine de önem vermezler.

Toledo şehrinin önemi

Roma imparatorluğunun yıkılması ve Vizigotların burayı ele geçirmeleriyle artar. Romalıların çökmesine yakın dönemlerde, kuzeyden gelen Germenik kavimler, Roma imparatorluğunun etkisi altındaki ülkeleri ve bu arada İspanyayı yağmalamaya başlarlar. 400’lü yılların başında, önce Gotlar, daha sonra ise Ostragotlar bölgeye gelirler. 562 yılına gelindiğinde ise, bu kez Vizigotlar bölgeyi ele geçirirler. Toledo şehrini başkent ilan ederler.

Toledo şehrine, korunma amaçlı, sur sistemi yaparlar. Aslında, günümüzde,  şehirde iki sur sistemi bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi, Vizigotlar döneminde yapılan daha küçük  sur sistemi ve ikincisi ise, Araplar  döneminde yapılan ve şehir büyüdüğü için daha büyük sur sistemidir.

Vizigotlar döneminde,

Bunlar Hıristiyan olduklarından, ilk dini yapılar yani kiliseler yapılmaya başlanır. Yani: daha sonra, Araplar döneminde yapılan  tüm cami yapılarının altında, Vizigotlar döneminde yapılan bu kiliseler bulunmaktadır. Burada hassas bir nokta var. Bizler, Müslüman olarak burayı ziyaret ettiğimizde, elbette, kiliseleri ve dini yapıları görünce, bunların daha önce cami olduğunu bilmenin verdiği, siniri yaşıyoruz. Ancak, unutmamak gerekir ki, Müslümanlar burayı ele geçirdiklerinde, yaptıkları bütün camilerin altında veya camiye çevirdikleri  tüm yapıların eski Vizigotlar döneminden kalma kilise olduğunu unutmamak gerek.

Evet, Vizigotlar her ne kadar Hıristiyan da olsalar, o dönemde, Hıristiyanlar arasında, birçok mezhep bulunuyor. Vizigotlar da, Aryanizm denen bir mezhebe üyeler. Ancak: doğu ve batı Hıristiyanları arasındaki bitmek bilmeyen çekişmeler: Toledo da toplanan ilk konsül toplantısı ile giderilmeye çalışılıyor. 589 yılında: İspanya toprakları üzerinde toplanan ilk konsül sonucunda ( tarihte ilk konsül toplantısı, İznik şehrimizde yapılmıştır) Toledo başpiskoposu Rekavido, halkın önünde, Katolik mezhebini seçiyor. Elbette, Vizigot kralı da, Katolikliği kabul etmiştir. Böylece, bu tarihten sonra, İspanyada Katoliklik başı çekmiştir.

681 yılına gelindiğinde ise, İspanya topraklarında yeni bir konsül toplanır ve Toledo’daki kilisenin, yani bugünkü katedralin, İspanyol şehirlerindeki dini yapıların en kutsalı olduğu kabul edilir. Bu çok önemli. Çünkü: Toledo’nun dini önemi: Vizigotlar döneminden, yani yüzyıllar öncesinden gelmektedir.

Evet, tarihi süreç incelendiğinde, Toledo’nun, Araplar tarafından ele geçirilmesiyle ilgili anlatılan ilginç bir hikaye görülüyor. Bu: Filorinda isimli bir kızın hikayesidir. 711 yılı, Vizigotlar dönemidir. Aynı yıl: İspanya’nın kuzey Afrika’dan devşirdiği iki şehir var. Bunlar: Seuta ve Medinya şehirleridir.

Seuta şehri: tam Cebelitarık boğazına hakim, kilit bir noktadadır. Şehrin valisi, o zamanlar ki soyluluk geleneğine göre, başkent Toledo’da ki Vizigot sarayına, saray gelenek ve göreneklerini öğrensin diye kızı Filorinda’yı gönderir.

Filorinda:

Sapsarı saçları, güzel mi güzel bir kız. Bir gün: Toledo şehrini çevreleyen Tako ırmağında yıkanırken, Vizigot kralı onu görür ve kendisine sahip olamayarak, kıza oracıkta sahip olur. Durum, hemen Seuta valisi babaya iletilir. Baba çıldırır, kızını oraya nedime olarak gönderdiğini ve intikam alacağını söyler.

Bu sırada, Seuta şehrinin kapılarına, başka bir güç dayanmıştır. Bunlar: günümüzdeki Suriye-Şam evlerinden çıkmış, Emeviler’dir. Seuta valisi, intikam duygusu ile, şehrin kapılarını, Emeviler’e açar ve böylece, yanında ordusu ile birlikte İspanya  topraklarına çıkan ve geriye dönüşü engellemek için geldikleri gemileri yakan Tarım Bin Ziyad: bütün İspanyol topraklarını, İslam medeniyetine katar.

Emeviler: 732 yılına gelindiğinde; Pirene dağlarını aşıp, Fransa’daki Polte şehrine kadar ilerlerler. Ancak, burada durdurulurlar ve daha sonraki süreçte kuzeyden-güneye doğru gerilemeye başlarlar. Yani: bir anlamda: gerek Müslümanlar ve gerekse Hıristiyanlar açısından, 732 yılı büyük önem taşımaktadır. Çünkü: durdurulduktan sonra, İspanyanın kuzey, doğu ve batı kesimlerinde alınan topraklar, Hıristiyanlara geri verilmeye başlanıyor. Hıristiyanlar, bu olaya, yani Müslümanlardan toprakların geri alınmasına: Rekondista diyorlar. Bunun  kelime anlamı: Fetih.

Bu fetih hareketi: 700’lü yıllarda başlıyor ve tamamlandığı tarih ise: 2 Ocak 1492. Yani: bu  tarihte, bütün İspanya toprakları, tekrar Hıristiyanlaştırılmıştır. Zaten: Hıristiyanlar, bunu çağ atlatan bir tarih olarak kabul ederler. Ortaçağın bitişi: bizim tarihimizde “İstanbul’un fethi” olarak bilinirken, Hıristiyan tarihinde “bu fetih olayı” olarak bilinir. Yani: İstanbul’un fethini, bizden başka, çağ atlatan bir olay olarak tanıyan ülke yok. Hiristiyanlar, bu tarihi çok önem vermektedirler. Çünkü: bu tarihte Hıristiyanlaşmanın tamamlanması, yani fethin tamamlanması ile, Amerika’nın keşfi gerçekleşmiştir. Fetih tarihi uzasa idi, Amerika’nın keşfi de uzayacaktı.

Evet

2 Ocak 1492 tarihi, İspanya toprakları üzerindeki son Müslüman kalesi şehir olan Granada şehrinin düştüğü tarihtir. Böylece, İspanya toprakları üzerindeki 800 yıllık İslam medeniyeti bitmiştir.

Bu tarihin bir diğer önemli yanı: aynı dönemde Hıristiyanlık dini uygulamaları içinde, engizisyonun öne çıktığı dönem olmasıdır. Halk içinde dini açıklama törenleri, ilk olarak, 1481 yılında, Sevilla şehrinde başlamıştır. Onun öncesinde ise, özellikle fetih dönemi tamamlanana kadar: genel anlamda, Hiristiyanlar-müslümanlar ve Yahudiler, birçok yerde ve özellikle  Toledo şehrinde barış içinde yaşamaktadırlar. Özellikle, Toledo şehrinde, çok sayıda Yahudi bulunmaktadır. Çünkü, yazının başında belirttiğim gibi, Toledo şehri Yahudiler tarafından kurulmuştur. Ama, 1492 yılına gelindiğinde, yani fetih  tamamlandığında, Toledo başta olmak üzere, İspanya ülkesinde, bir tek Yahudi kalmaz ve hepsi ülke dışına sürgün edilirler. Hatta, bunların büyük kısmı, Osmanlı topraklarına yani Anadolu’ya gelerek, Osmanlı içinde: gerek tabiplik ve gerekse ticaret gibi alanlarda üstün başarı göstermişlerdir.

1085 yılına gelindiğinde, Toledo şehri: Kral VI. Alfonso ( günümüzde Toledo şehrinin hemen girişinde, büyük bir heykeli görülüyor) tarafından, ele geçirilir. Bu dönemde, şehir Hıristiyanlaşır. İslam yöneticileri, şehrin anahtarını teslim ederken, şehirdeki  dini yapılara dokunulmayacağı konusunda anlaşılır ve gerçekten dini yapılara dokunulmaz. Hıristiyanlar kiliselere, Yahudiler Sinegoglara gitmeye devam ederler.

İspanya Toledo

Toledo’nun tarihinde,

İspanya Toledo; Madrid şehrinin büyük önemi bulunmaktadır. Bu yüzden: burada, biraz Madrid şehrinden söz etmek gerekmektedir.

Maiyrit şehrinin kelime anlamı, Arapçada “pınarlar mekanı” dır. Şehir: Araplar tarafından kurulmuştur. Kurulmasındaki en büyük etken ise: Toledo şehrini, kuzeyden gelebilecek saldırılara karşı korumaktır. Yani: ilk defans noktasıdır. Çünkü: Müslümanlar İber yarımadasını ele geçirdiklerinde, yalnızca kuzeydeki birkaç şehri hükümranlıkları altına alamamışlardır.

Ancak: gel zaman, git zaman, bu görev tersine dönmüştür ve bu kez, Hıristiyanların Toledo şehrine  yürümelerinde ve Toledo’yu ele geçirmelerinde, Madrid  şehri, bir ön şehir işlevini sürdürmeye başlamıştır. Yani, Toledo şehrini ele geçirmede kullanılmıştır.

İspanya Toledo

1561 yılına gelindiğinde, dönemin, dünya üzerindeki en büyük imparatorlarından olan I. Carlos ( germenler, V. Carl ve Osmanlılar Şarlken demektedirler) un oğlu, II. Felibe döneminde: başkent Granada, bir Arap şehri olması nedeniyle değiştirilmiş ve Madrid, yeni başkent olarak seçilmiştir.

İspanya Toledo

GEZİ PLANI-ROTASI

İspanya Toledo; şehrine, tur organizasyonu ile giderseniz: herhangi bir tercih şansınız yok. Organizasyonun götürdükleri ve gösterdikleri ile yetinmek zorundasınız. Yani: yaklaşık 4-5 saat süren bir koşuşturmaca, keyif almak pek mümkün değil.

Ama kendi imkanlarınız ile giderseniz (tren öneririm) gerek maddi olarak ve gerekse Toledo da geçireceğiniz zaman açısından, çok daha keyif alacağınız kesin. Kendi başınıza gittiğinizde, tek eksik,  Toledo hakkında sizlere bilgi verebilecek bir rehberin yanınızda olmaması. Ama: işte bu  yazı, sizler için, bu eksikliği doldurmak için, inanın bu  yazıyı okuduktan sonra, hiçbir şeye ihtiyacınız kalmayacak ve Toledo şehrini, muhteşem ve eksiksiz olarak gezebileceksiniz.

Evet: gezi rotamıza gelince: Toledo şehrine girip, otobüsten indiğinizde veya trenden indikten sonra, Arap dönemi surlarındaki kapıdan girince: yürüyen merdiven ile, Alkazar’ın bulunduğu Sokodaver meydanına doğru ilerleyin. Evet, yürüyen merdiven dedim, Toledo’lular, turistler için gerçekten muhteşem bir güzellik yapmışlar ve surların bir bölümüne yürüyen merdiven yerleştirerek, ziyaretçilerin daha gezinin başlangıcında yorulmasını engellemişler.

Daha önce de söz ettiğim gibi,

Şehirde iki sıra sur var. Bunlar yani ilk gördüğünüz dış surlar, Araplar döneminde yapılmış surlardır. Bunlara dış surlar diyoruz. Bunların içinde, biraz daha şehir merkezine yakın surlar var, onlar da Vizigotlar döneminden kalma surlardır. Daha sonraki dönemlerde, Hıristiyanlar, Araplar döneminden kalma surlar üzerine: melek ve aziz heykelleri koyarak, bunları yer yer Hıristiyanlaştırmaya çalışmışlardır. Vizigot surlarının üzerinde ise: bir kapı üzerinde, bir üçgen görülüyor. Bu üçgen üzerinde, bir ay ve bir güneş tasvir edilmiştir. Yani, bu kapıya güneş kapısı deniliyor.

Bu surlar içinde bir takım kapılar var, bu kapılardan girilerek surların içine giriliyor. Biraz önce girdiğiniz kapı, bunlardan biridir.

Yürüyen merdivenli kapıdan girdiğimizde, hemen yan tarafta bir kilise yapısı görülüyor. Ancak, özellikle sağ yandaki kapısına bakmalısınız. İslami stilde yapılmış, arkada apsis bölümünde, sanki Romaneks tarz görülüyor, yani Romaneks ve İslami stil bir arada kullanılmış.

Evet, Sokodaver meydanına geliyoruz. Arkazar’ın hemen karşısındadır. Sokodaver kelimesinin anlamı “dar yol” dur.

Ama aynı zamanda, dar yolda kurulan pazar anlamına geliyor. Soko: pazar ve dover: büyükbaş hayvan anlamına geliyor. Sonuç olarak, burada eskiden büyükbaş hayvan pazarı kuruluyormuş.

Aslında, şehirde daha da dar yollar var. Hatta: yalnızca bir insanın geçebileceği darlıkta yollar olduğunu duydum.

Sağ tarafta Alkazar ve orada da uzun kuleleri olan katedral görülüyor. Önce Sododaver meydanı, sonra katedral ve sonra Santomedo kilisesi. Meydanın en büyük özelliği: gayet sakin olması ve çevresinde, birkaç dükkan, restoran ve kafeterya bulunması. Tuvalet ihtiyacı için, şehirde genel tuvalet yok. Ancak, buradaki kafelere girip, küçük bir şeyler içerek, tuvalet ihtiyacınızı karşılayabileceğiniz söylenmesine rağmen, benim önerim, dünyaca meşhur bir hamburger firmasının tesisine girin ve herhangi bir sıkıntıya düşmeden, temiz tuvaleti kullanın. Meydanda, bunu bulabilirsiniz.

İspanya Toledo

Meydanın bir diğer özelliği:

Bir zamanlar, yerel hükümete karşı yapılacak protestoların burada yapılıyor olmasıymış. Bu meydana açılan sokaklardan birinde, ünlü biri yetişmiştir. Bu kişi: bir bisikletçi. İspanyolların, 1959 yılında yapılan ulusal bisiklet yarışını ilk kazanan kişi, bu sokakta yaşayan birisidir. Bu kişi, aynı zamanda, Toledo şehrinin sütçüsüdür, bisikletiyle süt dağıtırken, Toledo şehrinin inişli-çıkışlı sokaklarında tam bir bisiklet cambazı oluyor ve bisiklet konusunda İspanyanın en büyük ödülünü, tam 5 kez kazanıyor, aynı zamanda “dağlar kralı” lakabını da kazanıyor.

Meydandan sonra: şehrin en geniş sokağından ilerleyerek katedrale doğru gidiyoruz. Bu geniş sokak: her iki tarafından alışveriş mekanları bulunan bir yer.

Katedralde gezdikten sonra, yürüyerek şehrin sokaklarını keşfedebilirsiniz. Ben her zaman olduğu gibi, şehirde gezmeniz ve görmenizi önereceğim yerleri, ayrıntıları ile aşağıda anlatacağım. Sizler, müstakil olarak gittiğinizde, bir şehir haritası edinin ve haritada, aşağıda yazdıklarımdan ilginizi çeken yerleri işaret ederek, tek tek gezin. Tur organizasyonu ile gittiğinizde, maalesef böyle bir şansınız yok.

Son olarak: San Martin köprüsü üzerinden geçmeyi ve gezdiğiniz, gördüğünüz yerleri mutlaka ve mutlaka fotoğraflamayı unutmayın.

ALCAZAR

Şehirde, çok güzel bir alcazar var.

Alcazar bölümünde bugün görülen yapı: İmparator Şarlken döneminde inşa edilmiştir. Toledo şehrinin en yüksek yerindedir. Burası, daha sonra askeri bir akademiye çevrilmiştir. Hatta: 1936-1939 yılları arasındaki, İspanyol iç savaşı sırasında: ( bu savaş bir ideoloji savaşı olduğu için, İspanyadaki bütün her hane halkında bir kişi bu savaşta ölmüştür) Alkazar, o zamanki milliyetçilerin kalesiymiş. 1936 yılında, burada, Cumhuriyetçiler  tarafından, milliyetçiler sıkıştırılır.

Hatta: cumhuriyetçiler, kale kumandanının oğlunu esir alırlar. Kale kumandanına: “kaleyi hemen teslim et, yoksa oğlunu öldüreceğiz” derler. Bunun üzerine, kale kumandanı, oğluna hitaben “oğlum,  ruhunu tanrıya öv ve aslanlar gibi, kral İsa için şehit ol” diye seslenir. Sonra: çocuk öldürülür.

Tarihi süreç içinde ,yakın zamanda Topçu Okulu olarak kullanılmış ve günümüzde ise, Silah Müzesi olarak ziyarete açıktır. Sağ tarafta, dört kulesi olan bir şato görüntüsü veriyor. Arapça da, Alcazar kelimesi anlamı: “Alkasır”dan gelmektedir. Buradaki bir takım kelimeler Arapça kökenlidir. 4000 kadar kelime, günümüz İspanyolcasına, Arapçadan girmiştir. Bunlardan biri de, kasır kelimesidir. Kale anlamına gelir.

Buradaki ilk yapılaşma:

3’ncü yüzyılda, buraya bir Vizigot sarayı yapılarak başlamıştır. Takip eden dönemde ise, 11’nci yüzyılda, Müslüman mağribi döneminde, El Cid tarafından, bir Müslüman yapısı yapılmıştır. Daha sonra ise, Kastilya döneminde, bu kez Kral V. Carlos tarafından, burada, kraliyet sarayı yapıldığı görülüyor.

Ancak: Alcazar yapısı, tarihi süreç içinde, birçok kez yangınlar geçirir ve tahrip olur. Yukarıda söz ettiğim gibi, günümüzde “Silah Müzesi” ve “Kütüphane” olarak kullanılıyor. Ancak, İspanyanın en büyük kütüphanesidir.

İspanya Toledo Katedral

KATEDRAL

ÖNEMİ

Diğer Katolik şehirlerinde olduğu gibi, bir yerin şehir olabilmesi için, katedrali bulunması gerekmektedir ki, Toledo şehrinin bu katedrali, İspanya’daki diğer bütün katedrallerden daha üstündür. Kiliseler: Papa tarafından vaftiz edildikten sonra katedral olarak adlandırılırlar. İspanya’nın Kardinali, başkent Madrid şehrinde değil, burada yaşamaktadır. Toledo katedrali, hiyerarşik olarak, ülkedeki diğer  bütün dini yapılardan üstündür.

Bir diğer öne çıkan özellik: Avrupa’da bulunan gotik mevcut yapılar içinde, büyüklük bakımından ilk sıradadır.

İspanya Toledo Katedral

DIŞ BÖLÜMÜ

Katedralin ana cephesi: düzensiz bir meydana bakıyor. Ama, bu ana cephenin görüntüsü muhteşem.

Meydanda, katedralin hemen yanındaki bina: Kardinalin sarayı, yani burada başpiskopos yaşıyor. Katedral ile saray arasında ise, bir köprü bulunuyor.

Meydanın diğer yapısı ise; 16’ncı yüzyılda, büyük sanatçı El Grekonun oğlu Horse Manuel tarafından yapılmış, Belediye Binasıdır. Buradaki kule, özellikle görülmeye değerdir.

Bu arada: meydanda, bol miktarda satıcı var. Özellikle: gerek Madrid ve gerekse Toledo şehrini ve katedrali anlatan ve “Türkçe” yazılı broşürlerin satışını yapan satıcılar ilgi çekiyor. Bu broşürlerin Türkçe basılı olması ilginç ama aynı zamanda güzel bir görüntü.

Katedrale gelince: sol tarafa baktığınızda: asimetrik bir kule görülüyor. Bu kule: gotik dönem özelliklerini yansıtmaktadır. Kulenin yüksekliği: 90 metredir ve şehrin hemen hemen her yerinden görülmektedir. Kulenin içinde: 1753 yılında dökülen ve 17 ton ağırlığında olduğu söylenen, büyük bir çan var. Bu çan “Çapmana Gorda” ismiyle biliniyor. Yapının güneyinde başka bir kule var. Ancak, bu kulenin yapımı, yarım bırakılmıştır.

İspanya Toledo Katedral
Yapının ön cephesinde:

3 kapı görülüyor. Bunlardan: ortada bulunan kapı: bağışlanma kapısıdır. Bu kapıdan giren ve bağışlanmayı dileyen insanlar: doğruca, günah çıkarma kabinlerine yönelirler. Diğer kapılardan: sol taraftaki kapı: kıyamet kapısı olarak bilinir. Sağ taraftaki kapı ise: İsa’nın son yargısı kapısı olarak bilinir. Çünkü: İsa göğe yükselirken, çarmıha geriliyor, 3 gün canlı kaldıktan sonra göğe yükseliyor.

40 gün sonra tekrar geri geliyor, son yargısını veriyor ve bu son yargıda, iyiler cennete, kötüler cehenneme gidiyorlar ve böylelikle; aynı zamanda, İsa gelmeden önce, Arafta kalmış olan iyi ruhlar da kurtarılmış oluyorlar. İşte: bu kapının üzerinde, bu olay betimleniyor.

Orta kapının, yani bağışlanma kapısının üzerinde: Meryem görülüyor. Meryem: 7’nci yüzyılda, Vizigotlar döneminde, Toledo’nun  başpiskoposu olan İldefonso’ya: tören giysisi veriyor. Bu sahne, birçok yerde görülüyor, Meryem ananın göklerden inip, Aziz İldefonso’ya tören kıyafeti vermesi, katedral içinde de tasvir edilmiştir.

İspanya Toledo  Katedral

İÇ BÖLÜMÜ GENEL BİLGİLER

Katedrale giriş ücretli. Kapıdan bilet almak gerekiyor. Daha da önemlisi: katedral içinde, asla fotoğraf ve video çekimi yapmamanızı öneririm. Çünkü, gördüklerinde, çocuk gibi azarlıyorlar. Lütfen buna dikkat edelim. İçeriye adım attıktan sonra, gerek fotoğraf makinaları ve gerekse video kameraları ve cep telefonları ile çekim yapmaya uğraşmayalım.

Önce, kısa bilgi. Katedral kelimesi anlamı: “Katedra” kelimesinden geliyor. “Başpiskoposun mekanı, oturduğu yer “ olarak anlamlandırılmaktadır. Katolik inanca göre, her şehrin, bir katedrali vardır. Ancak, bu yapı, diğer bütün dini yapılardan üstündür.

Yapının tarihi süreç içindeki yerine gelince: Vizigotlar, kan dökülmeden şehri ele geçirirler. Ancak, bu sırada şehirde yaşayan Müslümanlar, şart olarak, şehirdeki dini yapıların yıkılmamasını isterler. Burayı ele geçiren Kral 6. Alfonso, bunu kabul eder ve dini yapılara dokunulmaz.

Bir gün: Kral, şehir dışına gittiğinde, kraliçe ve başpiskopos; aynı yerde bulunan caminin içine girerler ve bir Altar koyarlar ve minaresine de çan takarlar.

Kral şehre döndüğünde, bunu görünce çok sinirlenir ve başta kraliçe olmak üzere, bunu yapanları yani başpiskoposun katledilmesini emreder.

Bu sırada: şehirdeki Müslümanların lideri, Ebu Velit: “yapmayın, bıraktık kilise olarak kullanılsın” deyince, büyük bir katliam önlenir. Kilise içine: bir “ulema taşı” konur ve o taş, buranın aynı zamanda bir Müslüman mekanı olduğunu ifade eder.

1223 yılına gelindiğinde ise,

Günümüzdeki yapının temeli atılır. Yani: o zamana kadarki yapı, cami haliyle kilise olarak kullanılmıştır.

Günümüzde görülen yapının, yani katedralin yapımına: 1223 yılında başlanır ve 1496 yılında tamamlanır. Dolayısı ile, baktığımız zaman, çok uzun bir süreç. Daha sonraki tarihlerde ise eklemeler yapılır. Ne zaman? İspanyollar ne zaman ki, Meksika, Peru, Maya, Aztek, İnka medeniyetlerine ulaşıyorlar, 1500’lü yılların ilk yarısında. Oralardan gelen altın ve gümüş miktarı, o zamana kadar Avrupa’da bulunmuş olan altın ve gümüş miktarının yüz mislidir. Bunlar yani zenginlikler ülkeye geldikçe, katedral yapısına da eklemeler yapılıyor. Çünkü: bütün zenginlikler kiliseler, dini yapılar için harcanıyor. Bu nedenle, buradaki sanat eserleri, inanılmaz değerlidir.

Evet, 16’ncı yüzyılda, çok önemli siparişler verilmiş ve bu siparişlerin parası, yeni keşfedilen kıtalardan gelen zenginliklerle ödenmiştir.

Yapıda: en son olarak: apsisin arkasında görülen transperan isimli bölüm, barok üslupla eklenmiştir. Ancak: kökeni Fransa’ya  dayanan gotik süslemelerde görülür. Bunlar, daha çok: bir sürü sivrileri ve oymaları olan süslemelerdir. Daha sonra ise, Rönesans’ın gelmesiyle, özellikle El Greko’nun oğlu tarafından yapılan Rönesans eklemeleri görülür. En son ise, biraz önce söylediğim gibi: apsisi arka bölümünde görülen aydınlık açıklık, barok üslupla yapılmıştır. Yani, yapı kendi içinde daha çok gotik üslupla yapılmış olmasına rağmen, eklemeler gotik üslupla yapılmıştır.

Gotik üslupla yapılan kiliselerin ana yapısına baktığımız zaman: bunların transepti olan kiliseler olduğu görülür. Yani: Latin haçı şeklindedir. Latin haçı şekline baktığımız zaman ise, bir kolun uzun, diğer kolun kısa olduğu görülür. Kısa olan kola: transept denir. Transepti yani kısa kolu olmayan kiliselere ise: bazilika  denir. Yani: bazilika ile kilise arasındaki fark budur. Yani, bazilikalar, daha dikdörtgen planlı kiliselerdir.

Buraya baktığımızda:

Arka tarafta bulunan “koro” bölümü: Latin haçı şeklindeki yapının tam ortasında bulunmaktadır. Koro mahallinin hemen arkasında, ana şapel, yani büyük şapel görülüyor. Şapeller: büyük dua odalarıdır. İki yanda, onlarca şapel bulunmaktadır. Bunlar: ortaçağ döneminde, özel olarak insanların gelip dua ettikleri ve kilisenin güzelleştirilmesi ve zenginleşmesi için bağış yaptıkları bölümlerdir. Daha sonraki tarihlerde ise, küçük dua odaları olarak adlandırılmışlardır.

Dolayısı ile, buradaki bütün bölümler, “Nef” olarak isimlendirilirler. Katedralde, ana Nef çok yüksektir. Taşıyıcı kolonlar var, bu kolonların sayısı 88. Bu  taşıyıcı kolonlar arasında tonozlar var. Bütün bu çapraz tonozlar ve taşıyıcı kolonlar: gotik mimarinin özellikleridir. İki yana doğru baktığınızda, ana Nefi destekleyen, daha kısa yan Nefler görülüyor.

Sonuç olarak: yapının120 metre gibi bir inanılmaz uzunluğu var.

KATEDRAL İÇİ BÖLÜMLERİN GEZİLMESİ

ŞAPEL

Katolik inancına göre, her yerleşim yerinin bir koruyucu azizi vardır.  Toledo şehrinin koruyucu azizi, İldefonsodur. İnanışa göre: Meryem ana, gökten iner, elinde çok süslü bir tören giysisi bulunmaktadır ve bu çok süslü tören giysisini, İldefonsoya giydirir.

Meryem ananın gökten yere indiğinde, ayak bastığına inanılan taş burada bulunuyor. Hıristiyan inancına göre, bu taşa el sürmek kutsal bir olay. Önemli olan niyet, siz de el sürebilirsiniz.

HAZİNE BÖLÜMÜ

Katolik inancına göre, Kortis Krispi ayinlerinde kullanılan bir kupa var. Kortis Krispi ayini nedir? İsa, son akşam yemeğinde, havarilerini çevresinde toplar ve ekmek uzatır ve şöyle der “yiyin, bu benim bedenim” ve şarap uzatır şöyle der “için, bu benim kanım”

Bütün İncillerde, bu olay tasvir edilmiştir. Daha sonra, İsa’nın göğe yükselişi, ay takvimine göre hesaplanır ve 21 Mart tarihinden itibaren, dolunayın ilk görüldüğü Perşembe başlar ve üç gün devam eder, bundan 50 günlük süre sonra: Mayıs sonu ve Haziran ayı başlarında ise “Kortis Krispi” ayini kutlanır.

Kırmızı halılar döşenir, yukarılara brandalar serilir, palmiye dalları ile her taraf süslenerek, geçiş törenleri yapılır ve bu ayin, en güzel şekilde, burada yani Toledo şehrinde kutlanır.

İşte, bu tören geçişlerinde: Hazine bölümünde görülen, yaklaşık200 kg. lık kupa: büyük bir platform üzerine konur ve insanlar, bu platformun altına çökerek, omuzları üstünde bunu taşırlar.

Bu muhteşem kupa: Hazine bölümünün en değerli eseridir. Kardinal Kisneron tarafından yaptırılmıştır. Bu kardinal: tarihi süreçte yeri olan biridir. O dönemde, Şarlken olarak bilinen krala mektup yazarak “gel İspanyanın varisi kalmadı, tahta çık” diyen önemli bir kişiliktir.

5000 parçalık değerli taşlardan oluşmaktadır. Yani, gümüş ve altının haddi hesabı yok. Bu değerli taşların, birbirine bağlanması için, 12.500 çivi kullanılmıştır. Kupanın orta yerinde: İsa’nın bedenini simgeleyen Kominyon ekmeğinin: törenlerde konulduğu bir cam bölüm var.

Kupanın altı da, muhteşem işçilik gösterir.

Altının bu süslemelerini görebilmeniz için, alt tarafa bir ayna yerleştirilmiştir. Buradan, kupanın altındaki barok tarzı yapılmış oturtmalık görülüyor.

Hazine bölümüne girdiğinizde, sağ tarafta: Fransa kralı 10.Lui’nin (aziz mertebesine ulaşmıştır) göndermiş olduğu, el yazması incil’ler görülüyor. Diğer yanda: aşağıda bir kılıç var. Kılıç: General Franko tarafından, o dönemdeki kardinale hediye olarak gönderilmiştir.

Bir de, İtalyan diktatör Mussolini tarafından, general Frankoya hediye edilen bir haç var. Sol tarafta bulunan bu haç, dönemin büyük Rönesans ustası Anjelico tarafından yapılmıştır. Tahta üzerine yağlı boya olarak dizayn edilen haçın üzerinde: bir yanda, İsa canlı olarak betimlenmiş, diğer yanda ise, ruhunu teslim etmiş ve göğe yükselmiş olarak betimlenmiştir. Haçın, süslemeli olan arka bölümünü görmek için, burada yine ayna kullanılmıştır.

KORO BÖLÜMÜ

Ana şapelin hemen altında, katedral yapısının tam ortasındadır. Koro başkanı, koroyu buradan yönetmektedir. Hemen önünde, ilahi kitabını koyduğu bölüm var. Bunun altında “kartal” görülüyor. Kartal, Aziz Yuhanna’nın kartalıdır. Aziz Yuhanna denince, kendisinin, ülkemizde, Selçuk ilçesi girişindeki Aya Sulluk Tepesinde gömülü olduğunu belirtmek isterim.

Burada bulunan demir parmaklıkların bile, sanatsal önemi var. Korodakiler, ayakta iken, bu demir parmaklıklara dayanırlar. Ama oturma yerlerinde ise, asıl önemli olan sırtlıklar ortaya çıkar. Ceviz ağacından yapılmış bu ahşap sırtlıklara baktığınızda: burada işlenen tasvirlerin, Granada şehrinin alınışını yani fethini betimlediği görülür. Özellikle, en sonunda, Granada kalesinin anahtarları, Katolik krallara teslim ediliyor ve böylelikle Hıristiyan Rekondistası ( yani İspanyanın tamamen Hıristiyanlaşması, Müslümanlardan arındırılması) tamamlanmış sayılıyor.

Korodakilerin oturma yerleri ise yine ahşaptan yapılmış ve oturulmadığında, alt bölümleri izleyenlere bakıyor. Bu alt bölümlerde de: eski ahitte önemli olan yani Hıristiyanlık için önemli olan bir takım sahneler ve tasvirler işlenmiştir.

Yine bu bölümde, yukarı kata  baktığınızda ise, akik taşından yapılmış kolonlar görülüyor. Bu akik taşından kolonlar, 52  tanedir. Bunların, eski camide kullanılmış akik taşı kolonlar olduğu söyleniyor. Zaten, ortaçağda, bu tür devşirme malzemeler, yeni yapılan yapılarda sıkça kullanılmıştır.

Yukarıda, ayrıca kaymak taşından yapılmış süslemeler var. Bunun aşağısında ise, eski ahitten peygamber ve önemli dini kişilerin tasvirleri işlenmiş, görülüyor. Tasvirler, en sağda , koro mahallinin sağ tarafından, Meryem ana ve çocuk İsa tasvirleri ile son buluyor. Bu tasvirlerin başlangıcı ise, Adem-Havva’ya kadar uzanıyor.

ANA ŞAPEL BÖLÜMÜ

Yan şapeller, ufak dua odaları olarak bilinir. Ana şapel ise, kardinalin duayı yönettiği yerdir.

Burada: bir tane Altar var. Yani, bizdeki mihraba denk geliyor. Önceleri: kardinal, Altarın önüne geçer, yüzü tanrıya, sırtı insanlara dönük olarak vaaz verirmiş. Daha sonraki dönemlerde ise, yüzü insanlara dönek olarak vaaz vermeye başlamışlar. Dolayısı ile, burada vaaz kürsüsü bulunuyor. Ama ilk dönem kiliselerinde, bu vaaz kürsüsü, apsisin daha da içinde bulunuyormuş.

Arka bölümde: fon dekor oluşturması için, bir Kekablo bulunuyor. Bu bölüm: 16’ncı yüzyılda yapılmıştır. Daha önce sözünü ettiğim gibi, ülke dışından gelen zenginlikler hep buraya ve dini yapılara akmış ve yeni eklentiler yapılmış. Yeni yerler keşfedildikçe, oralardan gelen bir takım zenginlikler bu tür yapılarda vücut bulmuş. Dolayısı ile, buradaki Altar arkalığına ve biraz önce gezdiğiniz koro mahalline baktığınızda, bunların ceviz ağacından yapıldığı yani ahşap muhteşem sanat eserleri olduğu görülür.

Bu bölümdeki süslemelerde, varak boyalar kullanılmıştır. Tabii, yine İncil’den sahneler betimlenmiştir. Bu sahnelerin hepsini anlatmaktan öte, birkaç tanesi hakkında bilgi vermek istiyorum. Çünkü, hepsini anlatmak, sayfalar alabilir.

Örneğin:

En üst sahneye bakın. Burada: İsa’nın çarmıha gerilişi gösteriliyor. Ama, bu çarmıha gerilişte, İsa’nın bir yanında Meryem öte yanında ise Vaftizci Yahya var. Biraz daha yanlarda ise, iki kişi daha görülüyor. Çünkü: İsa, 2 adi suçlu ile birlikte çarmıha gerilmiştir. Hatta, 4 kişilerdir. Dönemin Romalı valisine  derler ki “bir tanesini affet, hatta özellikle İsa’yı affet, çünkü bu adam vaaz veriyor, insanlara kötü bir şey yapmamış”

Ancak: İsa, o dönemlerde, bütün Yahudilere “Şeriat değişti, Yahudi şeriatı artık aynı şeriat değil, on emre uyulmuyor, hani çalmayacaktın, hani öldürmeyecektin, hani komşun aç iken sen tok yatmayacaktın” demektedir. Tabii bu durum, bir takım insanların çıkarlarına ters düşmekte ve İsa sevilmeyen bir konuma getirilmektedir. Özellikle “İsa’yı affetmeyeceksin” şeklinde, dönemin Roma valisi Pontus Platus’a büyük baskılar olur.

Bunun sonucunda, vali, 4 kişi arasından, azılı bir katili affeder ve İsa, yanındaki iki adi suçlu ile birlikte, çarmıha gerilir. Hatta, çok ilginç bir hikaye de söz konusudur. Diğer adi suçlulardan biri der ki “hani sen mucizeler yaratıyordun, hani tanrının oğluydun, hadi kurtarsana bizi” Tam o sırada bir karga gelir ve bunu söyleyen suçlunun gözünü oyar.

Evet, yukarıdaki ilk sahnede, çarmıha geriliş betimlenmiştir. Burada, İsa’nın bedeni griye çalmış bir renktedir.

Hemen onun altında “doğum sahnesi” görülmektedir.

Burada, Meryem ve melekler var. Meryem ve meleklerin aşağı tarafından doğum görülüyor. Doğumda da, arkada hayvan figürleri görülüyor. Yanda ise, Yusuf görülüyor. Yusuf; Meryem’in nişanlısıdır. Cebrail, Meryem’e görünür ve “temiz bir şekilde hamile kalacaksın” diye müjde verilir. Ama, Meryem’in hamileliği ortaya çıkınca, Yusuf buna kızar. Bunun üzerine: Cebrail, Yusuf’a da görünür ve “Ey Yusuf, yavuklun, temiz bir şekilde tanrının oğluna hamile kalmıştır, bırak ondan şüphe etmeyi” der. Bunun üzerine, Yusuf: gerek Meryem’in ve gerekse İsa’nın hamisi olmuştur.

Dolayısı ile, eserde, Yusuf ve Meryem görülüyor, yerde yatan ise, bebek İsa.

Hayvan betimlemelerine gelince, onunda şöyle bir hikayesi var. Bu doğum olayı: bugün Filistin topraklarında bulunan “Beytüllahim” denilen yerde olmuştur. Bu yörede: insanlar, yeraltında ve yarı mağara evlerde yaşamaktadırlar. Doğum olayı sırasında ise, Meryem, Augustus döneminde yapılan ilk nüfus sayımına gitmektedirler, yani seferidirler. Bu bölgeden yani Beytüllahim’den geçerken, misafir olurlar ve kendilerine konaklamaları için, diğer tüm misafirlere olduğu gibi, ahır verilir. Dolayısı ile, doğum sırasında arkada hayvanlar görülüyor. Bir takım inciller’de, bu hayvanların “hohlayarak” İsayı ısıttıkları söylenir.

Yine, sol tarafta: İsa’nın, Goldoda tepesine doğru, haçını sırtında taşıması betimlenmiştir. O zamanlar, Roma adına kutsal toprakları, bir vali yönetiyordu. Resimde: bir direğe bağlanmış ve kırbaçlanan İsa, betimleniyor.

Doğum sahnesinin hemen sol tarafından, sünnet sahnesi görülüyor. Bu da ilginçtir. Çoğu zaman unutulur. İsa, Yahudi doğmuştur ve Yahudilerde, doğumun 8’nci gününde, sünnet olunmaktadır.

Doğum sahnesinin diğer yanında: “masumların katli” sahnesi görülüyor. İncillerde yazdığına göre: İsa’nın doğumundan hemen sonra, doğudan, 3 müneccim kral, yöreye gelir. Bu krallar, aslında kahindirler ve o dönemdeki bölge yöneticisi Herot ( Romalı valinin bir alt konumdadır) ile konuşurlar. Derler ki “biz Yahudilerin yeni doğmuş kralının yıldızını gördük ve ona tapınmaya geldik, yerini bize söyler misiniz?”

Herot, bunun üzerine: “kral benim, kim bu yeni doğmuş kral, hemen 2 yaşın altındaki bütün çocukları öldürün” emrini verir.

Dolayısı ile, ellerinde kılıçları olan kişiler yani askerler, bu betimlemede, çocukları katletmektedirler.

GİYSİ BÖLÜMÜ

Kardinaller, ayine başlamadan önce, tören giysilerini burada giymektedirler. Ancak, burası da katedralin en değerli odalarından biridir. Çünkü: burada, inanılmaz güzel tablolar bulunmaktadır.

Aynı zamanda, odanın tavan freski de muhteşem güzelliğiyle  dikkat çekmektedir. Freskin yapılış tarihi olarak 17’nci yüzyıl söyleniyor. Luka Jordana isimli sanatçının yaptığı freskte: barok resim stili kullanılmıştır. Sanatçı: İspanyol ve Napolilidir. Freskin en büyük özelliği: ortasına baktığınızda, İbranice “Allah” yazılı olmasıdır. Buradan, tanrısal bir ışık süzülüyor, o ışık doğruca Meryem anayı aydınlatıyor.

Burada, yine daha önce benzerleri görülen bir sahne betimlenmiştir. Meryem ana ve elinde tören kıyafeti, Aziz İldefonso’ya, tören kıyafetini veriyor.

Diğer tarafta ise, Toledo manzarası ve bir köprü görülüyor. Bu köprü: günümüzde de görülen, San Martin köprüsüdür.

Odanın iki yanında ise: yukarıda sözünü ettiğim, değerli tablolar bulunuyor. Bunlar, daha çok ünlü sanatçı El Greko tarafından yapılmıştır. Hemen karşıda görülen tablo ise: İsa’nın soyulması tablosudur. Burada, İsa’nın üzerinde, kan kırmızısı bir tunik var. Çarmıha gerilmeden önce, Romalı askerler tarafından, bu  tunik çıkarılıyor ve çıplak olarak çarmıha geriliyor. Yani: çarmıha gerilmeden hemen önceki hali görülüyor. Fakat: ilginç olan şu: resimdeki konstras çok önemli. Çevresindeki insanlar, inanılmaz haşin ve vahşi bir şekilde tasvir edilirken, İsa’nın yüzünde inanılmaz asil bir ifade resmedilmiştir. Diğer ilginç bir nokta: İsa’nın eli ve parmaklarının durumudur. İsa, elini tunik dışına çıkarmış ve El Greko’nun bütün eserlerinde görülen bir işaret yapmaktadır. Bunun anlamı net olarak bilinmiyor olsa da, o zamanlarda, gerçek Hıristiyanların, birbirlerine kendilerini tanıtmak için kullandıkları bir el işareti olduğu sanılıyor.

Burada, bir de yine ünlü ressam Goya’nın bir tasviri görülüyor.

Goya: genellikle saray ressamı olarak çalışmış, portre yapmış olup, yaptığı başlıca dini içerikli resim budur.

Bir de, hemen karşıda Carravaggio’nun bir resmi var. İtalyan barok döneminin en iyi ressamlarındandır. Dünyada ışık ve gölge kontrasını en iyi veren, en realist ressamlardan biridir.

Burada, son olarak, bir takım kardinallerin kıyafetleri ve sancaklar sergileniyor. Bu sancaklar arasında, Müslüman sancakları da var. Üzerinde hilal bulunan bu sancaklar, yapılan savaşlar sonucunda ele geçirilerek, buraya konulmuşlar.

TOPLANTI ODASI

Katedral içinde, gezilecek son yer burasıdır. Burada: kardinaller ve rahipler, din adamları toplantı yapıyorlar. Bu odanın özelliği: gelmiş-geçmiş tüm kardinallerin, burada resimlerinin sergileniyor olmasıdır. Vizigot kardinallerinden başlanarak, yani 690 yılından günümüze kadar olan bütün kardinal resimleri var. En son olarak, 2009 yılında ölmüş olan kardinalin resmi görülüyor.

Bu resimlerin üstünde ise, sağ ve solda, Meryem’in hayatıyla ilgili tasvirler var. Bunlar arasında: Meryem’e müjdeden tutun da, daha sonra oğlunun yani İsa’nın çarmıha gerilişi tasvirleri görülüyor.

İGLESİA  DE SANTO TOME KİLİSESİ

Kiliseyi: Toledo şehrinde yaşayan: gerek dindarlığı ve gerekse fakirlerin, işçilerin ve çalışanların koruyucusu olan “Kont Orgaz”: 12’nci yüzyılda yaptırmıştır. Hatta: Kont, öldükten sonra, bütün servetini hayır kurumlarına bağışlamıştır.

Kilisenin süslemeleri: yine burada yerleşik “El Greko” isimli sanatçı tarafından yapılmıştır. El Greko: aslında “Girit” doğumla, yani “Yunan” kökenlidir. Fakat: 1541-1614 yılları arasında yaşayan bu sanatçı doğduğunda, Girit; Venedik Cumhuriyetinin toprağıydı. El Greko: Girit’ten çıkıyor ve şansını Venedik’de  deniyor. Ünlü ressam Tiziano’nun atölyesinde çalışıyor. Daha sonra ise; İspanya’ya geliyor ve Toledo şehrini gördükten sonra, çok beğeniyor, ömrünün son 37 yılını burada geçiriyor. Zaten, asıl adı farklı olmasına rağmen, El Greko ismi, kendisine İspanyollar tarafından verilen bir isimdir.

Kilisenin rahibi: El Greko’dan: 1312 yılında ölmüş olan Orgaz Kontunun cenaze töreninin resmedilmesini ister. Efsaneye göre: kont, tabuta konulduğunda, iki tane aziz görülür. Bu azizler: kontun naşını, kendi elleriyle mezara yerleştirirler. Tablo da, bu efsanenin resmedilmesi istenir.

Bunun üzerine: El Greko tarafından, günümüzde, hemen Orgaz Kontunun mezarının kenarında bulunan, bu muhteşem yağlıboya tablo yapılır. Eserin adı: “Kont Orgaz’ın Gömülmesi”

Bu eser: El Grekonun, artık stilinin tamamen oturmuş olduğu bir dönem eseridir.

Resme baktığınızda: Orgaz Kontunun üzerinde bir zırh var, bu zırh ve iki taraftaki azizlerin tören giysileri, inanılmaz bir kontras içindedir.

Resmin diğer bir özelliği: inanılmaz net biçimde, ikiye ayrılmış olmasıdır. Aşağı bölüme bakıldığında; soylular var. Soyluların hepsi siyah giyinmiş, bunların yüzleri, kompozisyonu, net biçimde iki bölüme ayırıyor.

Aşağıda: yaşayan insanların dünyası betimlenmiştir. Yukarı bölümde ise: ruhani ve cennetvari bir dünya betimlenmiştir. Yukarıda, ayrıca mistik bir doğum sahnesi var. Bu doğum sahnesi, bulutlar şeklindedir. Tam ortada bir melek var, bu melek elinde bir bebek tutuyor. Bu bebek: Orgaz kontunun yeniden dünyaya geliş halinin betimlenmesidir. Bunun üstündeki kompozisyonda ise: bir üçlü betimleme var. Burada: İsa, Meryem ve vaftizci Yahya görülüyor. Bu üçlü betimleme: batı kiliselerinde görülmez, daha çok doğu kiliselerinde görülür, yani Bizans sanatını yansıdır. Çünkü, resmi yapan sanatçı El Greko’nun, Giritli yani Bizans sanatının etkisinde olduğunu düşünmek gerek.

Bu tasvirde: İsa ortada görülür, bir yanında Meryem, diğer yanında ise Vaftizci Yahya görülüyor. İyi insanların ruhlarının cennete ulaşması için, şefaat dilemektedir.

Resmin aşağı bölümüne baktığınızda: görülen asillerin, tamamen İspanyanın Katolik, yani dine dayalı, kasıp kavuran tutuculuğu çok net biçimde hissedilmektedir.

Resmin bir diğer özelliği: yüzlerin, ellerin ve vücutların uzayarak tasvir edilmesidir. Çünkü: eserin yapıldığı, 1586 yıllarında, bu akım ressamlar tarafından yoğun olarak kullanılmıştır.

Resimde: bize doğru bakan tek bir kişi görülüyor.

Evet, bu sanatçı El Greko’nun kendisidir. Ayrıca, sol tarafta görülen çocuk: El Greko’nun çocuğunun resmidir. Çocuğun elinde bir mendil var, mendilin üzerinde: sanatçının imzası bulunuyor ve ayrıca: 1578 yazılıdır. Aslında resim: 1586 yılında yapılmış olmasına rağmen, sanatçı buraya, çocuğunun doğum yılı olan 1578 yazmıştır. Yani, resim yapıldığında, çocuk 8 yaşında görülmektedir.

Evet, yukarıda söylediğim gibi: resmin hemen altında, Kont Orgaz’ın mezarı var. Buraya mutlaka girmeli ve bu muhteşem resmi: görmelisiniz ve hatta: birkaç dakika zaman ayırarak, bu muhteşem eseri, ayrıntılı olarak izlemelisiniz.

SİNEGOGLAR

İspanyada yalnızca 3 Sinegog bulunuyor. Bunlardan, 2 tanesi, Toledo şehrindedir. Şehrin güneybatı yamacındaki bu 2 Sinegog: 14’ncü yüzyılda inşa edilmiştir. İsimleri: Sinigoga El Transito ve Sinegoga De Santa MariaLa Blanca.

Her iki yapı da, mimari stil açısından, güçlü magribi özellikler göstermektedir.

Sinagoga De Santa Maria La Blanca

1203 yılında inşa edilmiştir. Mimaride, İslam etkisi görülüyor. Yapı, 15’nci  yüzyılda, kiliseye dönüştürülmüş ve daha sonraki yıllarda ise, marangoz atölyesi, mağaza, kışla ve dönemin fahişelerinin sığınma evi olarak kullanılmıştır.

Sinagoga El Transito

Toledo şehrinin büyük çoğunluğu Yahudi iken: 1357 yılında inşa edilmiştir. Burada, özellikle İspanyol Yahudi sanatı, doruk noktalarına ulaşmaktadır. İbranice sıva yazıtları muhteşem. Çan kulesi: 1492 yılında, Yahudiler, İspanyadan sürülünce, Hıristiyanlar tarafından, yapıya eklenmiştir.

Yapı, dıştan bakıldığında, çok sade bir görünüm sunmaktadır. Sokağa bakan, yalnızca 7 penceresi var. Napolyon’a karşı yapılan savaşlarda, burası askeri kışla olarak da kullanılmıştır. 1977 yılında ise, ulusal bir anıt ilan edilerek, koruma altına alınmıştır.

MEZQUİTA DEL CRİSTO DE LA LUZ CAMİSİ

Puerta dela Bisagrakapısının üstündedir. İsminin kelime anlamı: “Işık ve Mesih Camisi”dir.

Burası: 10’ncu yüzyılda, cami olarak yapılmış, ancak daha sonradan kiliseye çevrilmiştir. Bu nedenle, cami yapısının hemen üstünde, haç görülüyor.

Günümüze ulaşan en eski ve tek camidir. Yani, İspanyadaki en eski Magribi eserlerinden biridir. Caminin boyutları: 8.60×7.74 metredir. Sütunlar ve at nalı kemerli, dokuz küçük bölgesi bulunmaktadır. Halen, müze olarak ziyarete açık tutulmaktadır.

Burayı ziyaret ederseniz, görebilecekleriniz: yapının cephesinde, Arapça yazılı bir kitabe var. Bu kitabede: yapının: “999 yılında, Musa Ali tarafından inşa edildiği” yazılıdır. Şehirdeki en önemli, Müslüman dönemi yapısıdır.

JUAN DE LOS REVES SAN

İspanya Toledo; Burası: kral Ferdinant ve kraliçe İsabella tarafından, bir zafer anısına, mimar Gues Juan’a yaptırılmıştır.

Aziz John adına adanmıştır. Yapının inşaatına 1476 yılında başlanılmış ve 1504 yılında, görkemli dehlizleriyle birlikte tamamlanmıştır.

1835 yılında, Napolyon işgali sırasında  zarar gören yapı, daha sonra restore edilerek, günümüze ulaşmıştır.

ROMAN SAN KİLİSESİ-MUSEO DE SANTA CRUZ

İspanya Toledo; Burası, günümüzde müze olarak kullanılan bir kilisedir. Büyüleyici yapı: 13’ncü yüzyılda yapılmıştır. Kilisenin çan kuleleri: camilerde olduğu gibi, yanının dışında durmaktadır.

Toledo şehrinin bu en ilginç kilisesinin içinde, Magribi ve Hıristiyan unsurların mimari özellikleri olan at nalı kemerler ve Rönesans üslubu kubbe görülmektedir.

Bütün iç duvarlarda ise, çeşitli ressamlar tarafından yapılan başpiskopos portreleri ve kıyamet günü tasvir edilmiş Romaneks resimler görülmektedir.

Evet, burası, günümüzde müze olarak ziyarete açıktır. Müzede sergilenen eserleri yapan sanatçılar : El Greko, Ribera, Goya. Bunun dışında çeşitli heykeller, el yazmaları, altın ve gümüş objeler de sergileniyor.

İspanya Granada

İspanya Granada

İspanya Granada: Şehrin diğer ismi “Gırnata” ve “Grenada” dır.

Granada şehrinin İspanyolca da anlamı “Nar” demektir. Buranın coğrafi konumunu anlatmadan önce, turistik konumundan söz etmek istiyorum: Granada, 25 dakika uzaklıktaki Sierra Nevada dağında kayak yapılabilen, 30 dakika uzaklıktaki “Costa Tropical” adlı plaj bölgesinde denize girilebilen bir yer olarak önem kazanmaktadır.

Sonra ise, şehir merkezindeki tarihi özellikleri dikkat çeker.

Evet: İspanya ülkesinde, Andalucia özerk topluluğunun başkentidir. Ülkenin en büyük 13’ncü şehridir.

Şehir: Sierra Nevada dağlarının eteklerinde, üç nehrin birleştiği noktada kurulmuştur. Şehrin güneydoğu tarafında uzanan büyük düzlük alan: Granada ovasıdır (Vega ovası). O vadinin sonunda görülen dağlar ise “Granada Sultanlığı”nın topraklarının bittiği yer olduğu için: şehre saldıran Katolik güçleri, hep o taraftan gelmişlerdir.

Vega ovası: Genil ırmağı ve Vega ırmağı tarafından bolca sulandığı için, verimli tarımsal topraklara sahiptir.

Yüksek Dağlarla (Sierre Nevada) çevrili olması nedeniyle, rüzgardan korunan, ılıman bir iklime sahip olan bölge, bu özellikleri nedeniyle antik dönemden bu yana çeşitli toplulukların yerleşim yeri olmuştur.

Evet, şehir merkezinin deniz seviyesinden yükseklik: 738 metredir.

Şehir Akdeniz sahiline yalnızca 1 saat uzaklıktadır.

İspanya Granada; Bu şehre yolunuz düşer veya yakınlarından geçerseniz, bilmelisiniz ki: Magribi döneminden kalan “El Hamra Sarayı” kompleksi mutlaka gezmeniz gereken bir yer.

Muhteşem bir mimari güzellik, bir zamanlar bu güzelliği yaratan insanların gerek sabrı ve gerekse sanat anlayışının bu denli yüksek olmasını, bu denli büyük olmasını anlamak mümkün değil, ben anlayamadım, bu kadar ince bir sanat işçiliği nasıl yapılır, nasıl yaratılır, bu ne zevktir, bu ne kadar güzel bakış açısıdır, inanın gözlerinize inanamayacağınız güzelliklerle karşılaşacaksınız.

Yazının hemen başında şunu hatırlatmak istiyorum. Burada ve İspanya’nın diğer birçok yerinde, camilerin gerek yerine doğrudan ve gerekse yıkılarak katedral-kilise gibi yapıların yapılmasını tenkit etmemenizi öneririm, çünkü unutmamak gerekir ki, yıkıldığını veya yerine katedral-kilise yapıldığını düşündüğünüz o cami de, daha önce orada bulunan bir kilise-manastır veya tapınak üzerine yapılmıştır. Yani, tarih bir anlamda süreçtir ve bu süreç içinde yaşananlar, bugün olarak değil, o süreç içindeki durumu ile değerlendirilmelidir.

Yani, bir zamanlar burada yaşayan Romalar bir tapınak yapmışlar, pagan oldukları için taşlara-putlara tapmışlar. Hıristiyanlık gelmiş, Vizigotlar aynı Roma tapınağının üzerine kilise-manastır inşa etmişler, Müslümanlar gelmiş, aynı kilise-manastır üzerine cami yapmışlar, sonra yine Hıristiyanlar gelmiş, aynı cami üzerine, kilise-manastır yapmışlar.

Evet: Granada denilince, geniş bir alana yayılı bulunan “El Hamra” akla geliyor. Ama yine de, şehirde bunun dışında da birçok tarihi yapı var ve bunlar birbirlerine yürüyüş mesafesindedir. Sonuç olarak, Granada, yürüyüş sevenler için idealdir.

Şehir

İspanya Granada;  şehrinin üçte biri büyüklüktedir. Ancak, kültürel değerler açısından, Sevilla şehri ile aynı düzeyde olduğu söylenebilir.

Ancak: merkezin genel görünümünde, ağırlıklı olarak modern binalar görülmesine rağmen, kraliyet döneminden kalma pek çok kilise de göze çarpmaktadır. Ama, Müslümanlar döneminden kalma eserlerin bir elin parmaklarını geçmediğini görmek, burada 400 yıl hüküm süren Müslümanlar açısından ne yazık ki kötü bir durumdur.

Giriş için son bir not: Granada şehrini gezmek için tur şirketlerini tercih ederseniz, bunlar panoramik şehir turu adı altında “El Hamra” bölgesini dışarıdan göstermektedirler. Buraya girmek isterseniz, 65 Euro ödeyerek ilave ekstra tur satın almanızı isterler.

Unutmayın sayın okurlarım, bulunduğunuz yerin El Hamra’ya uzaklığını bilemem ama, bu ödeyeceğiniz 65 Euro içinde, yalnızca El Hamra ya girmek için ödemeniz gereken rakam: 13 Euro. Rehberlik mi, buyurun, bu yazının bir çıktısını alın, kendi rehberiniz kendiniz olun. Evet, Granada şehri hakkındaki gezip gördüklerimi anlatmaya ve yorumlara devam ediyorum.

 

İspanya Granada

ULAŞIM

İspanya Granada: Granada şehrine en yakın havaalanı “Federico Garcia Lorca Havaalanı” dır. Havaalanı, Granada şehir merkezinin 17 km. güneyindedir. Granadalı ünlü şairin ismi verilmiştir.

Bu havaalanı: Madrid, Barcelona, Palma ve Girona şehirleriyle bağlantı sunar. Başka bir seçenek olarak, Granada şehrinin 130 km. uzağında bulunan “Malaga” Costa del Sol uluslar arası havaalanı olabilir. Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım da taksi kullanırsanız muhtemelen 28-30 Euro veya otobüs kullanırsanız 3 Euro ödemeniz gerekir. Yolculuk muhtemelen 50 dakika sürer.

Granada şehrine trenle ulaşmak isterseniz: şehrin tarihi merkezinin bir ucunda bulunan tren istasyonundan: Madrid ve Barselona şehirlerine ulaşan AVE hızlı trenlerini tercih edebilirsiniz. Ayrıca: Granada ile Almeria-Sevilla-Algeciras-Linares arasında bölgesel demiryolu hatları bulunmaktadır.

NE YENİR

İspanya Granada:  del Sol bölgesi yakın olduğundan, Granada bölgesinde geleneksel mutfağın derin Magribi kökleriyle, egzotik bir dokunuş hissedilir. Yöreye has yemeklerde, genellikle sebze ve deniz ürünleri ağırlıklıdır.

Katedral ve çevresindeki alanlarda: yüksek kaliteli restoranlar bulunur. Özellikle “Plaza del Campillo” bölgesinde bunları görebilirsiniz. En tipik yemeklerin bazıları: fasulye , migas ( bu bir tür et ve biber ile kızartılmış ekmek kırıntılarıdır), gazpacho, sacromonte tarzı omlet veya trevelez jambon, kuşkonmaz veya tropikal meyve gibi ürünlerdir. Ancak, jambon ve et ürünlerinde genellikle domuz eti kullanıldığını unutmamak gerekir.

Son bir not, bu şehirde manastırlarda güzel tatlılar yapılıyor. Örneğin: San Anton, Zafra, Las Tomamas ve La Encarnacion gibi manastırlarda.

Eğer manastırlarda rahibeler tarafından yapılan ürünlerden satın almak isterseniz: bunların en ünlüleri olan “Glorias ve Tocinillos” denemelisiniz.

Son olarak bu şehre yolunuz düşerse: bir kafeye girin ve “sıcak çikolata” ve “churros” yemelisiniz.

EĞLENCE-GECE HAYATI

Şehrin en ünlü tapas barları: “Calle Navas” bölgesindedir. Barların hepsi gayet güzeldir. Ancak, önerim: en kalabalık barları tercih edip, girmek ve mutlaka birer “caria” denemektir.

Özellikle: Eylül ayından sonraki dönemde, yani Üniversite açıldığında, şehirde, haftanın her günü farklı bir yerde, parti yapılıyor. Şehirdeki öne çıkan kulüplerden bazıları: Granada 10, El Caborio, Vogue, Sugar Pop.

Mae West, şehrin en büyük kulüplerindendir. Bu iki katlı mekana, giriş için kıyafet zorunluluğu oluyor, spor ayakkabı ile girilmiyor. Mae West ve Vogue oldukça kalabalıktır.

NE SATIN ALINIR

İspanya Granada: Granada şehrinde: seramik, gümüş ve kakma ahşap hediyelikler satın alabilirsiniz. Alışveriş merkezleri ve sokak pazarları, şehir sokaklarında her zaman bulunabilmektedir. Gümüş olarak: Alcaiceria ve hazırlanmış rakamlar, moda ayakkabı ve parfüm de satın almak mümkündür.

Alışveriş merkezleri: her gün saat 10.00 ile 22.00 arasında açıktır. Yerel dükkanlar ise: 10.00-13.30 arasında ve 17.00-20.30 arasında açıktır.

Kredi kartı ile ödeme yapmak isterseniz, pasaportunuzu görmek isteyebilirler. Avrupa Birliği dışındakiler yani bizler için, 90.15 Euro üzerindeki alımlarda, katma değer vergisi iadesi söz konusudur.

ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI

Granada şehrinde: taksiler ve ek olarak otobüsler bulabilirsiniz. Şehir içi otobüsler: Granada çevresinde gezmek için en iyi yoldur. Genellikle: 06.00-23.00 saatleri arasında çalışırlar. Cuma, Cumartesi ve resmi tatil günlerinde, gece yarısından sonra saat 06.00 ya kadar çalıştırılan gece servisleri bulunur.

Taksiler, her hangi bir zamanda ve her yerde bulunabilirler. Taksilerde, şehrin arması, bir yeşil hat ve yan tarafta beyaz kendi plaka numarası yazılıdır. Taksiler genellikle şehir merkezindeki taksi duraklarında bulunurlar.

Otobüsler için tek yönlü otobüs bileti almak isterseniz. 1.20 Euro ödemeniz gerekir. Gece otobüs için 1.30 Euro ödenir. Çoklu biniş için , 2 Euro depozit ödeyerek otobüs kartı satın alabilirsiniz. Bunlar: 5 binişlik 5 Euro, 10 binişlik 10 Euro ve 20 binişlik 20 Euro’dur. Bunlarla, 45 dakika içinde, otobüs hatları arasında ücretsiz geçişler yapabilirsiniz. Bu otobüs kartlarını, otobüs sürücülerinden satın alabilirsiniz.

İKLİM

Şehir oldukça ılıman bir iklime sahiptir. Buna bağlı olarak yazları sıcak ve kışları hafif yağışlı ve kısa soğuklar görülür. Nem bulunmadığından yaz sıcakları aşırı rahatsız etmez. Kasım-Nisan arasındaki kış döneminde ise, bir ceket veya sıcak tutacak giysiler kullanmanız gerekir. Yağmur sonbahar ve erken kış aylarında görülür. Kar çok nadirdir.

ERASMUS-LA MADRASA VE GRANADA ÜNİVERSİTESİ

Granada Üniversitesi: şehir içinde, altı kampüste eğitim faaliyetlerini sürdürmektedirler. Öğrenci topluluğu, yaklaşık 80 bin civarındadır.

Burada: dikkatinizi çekmek istediğim bir nokta var. Eski İslam Üniversitesi olan “La Madrasa” bölümünü de görmenizi önerim, çünkü özellikle “ön cephesi” gerçekten görülmeye değerdir. Üniversite, günümüzde modern bir binanın devamıdır. La Madrasa ile ilgili ayrıntılı bilgiyi, aşağıda bulabilirsiniz.

Bu arada: Granada şehrinin Avrupa’nın “Erasmus” başkenti olduğunu da belirtmek isterim. Yani, burayı ziyaretinizde, sokaklarda-caddelerde, rahatlıkla Türk öğrenciler ile karşılaşabilirsiniz. Ancak, yaz döneminde sokaklar boş iken, Eylül ayından sonra, şehirde yaklaşık 80 bin öğrenci görülmektedir.

İspanya Granada

TARİHÇE

MÖ.8’nci yüzyıl civarında, bölgede: Fenike, Yunan, Pön, Roma ve Vizigotların egemenlik kurdukları görülür. 711 yılında ise: Emeviler, bölgeyi ele geçirince: günümüzdeki şehir merkezinin 20 km. kuzeyinde “İlliberis” isimli yerde, Yahudi halkının “Garnata” olarak isimlendirdiği yerde ilk yerleşim kuruldu.

Günümüz Granada şehri ise, 11’nci yüzyılda kuruldu. Bu tarihte, iç savaş sonunda, Kuzey Afrikalı Ziri İbn Manad, kendisi için bağımsız bir krallık kurdu.

1238 yılına gelindiğinde, Nasrids hanedanı, Granada Emirliğini teslim aldı. 1350 yılında, ünlü gezgin ve tarihçi İbn-i Batuta: yaptığı gezide, Granada hakkında şunları yazar: “Kastilya krallığı ile çatışmalar içinde bulunulan karmaşık dönemde, şehir, kendi içinde güçlü ve kendine yeterli bir krallık olarak dikkati çekmektedir” Tabii burada hassas olan şu: Sevilla şehri Hıristiyanlar tarafından ele geçirildikten 200 yıl sonra Granada Hıristiyanların eline geçmiştir.

Hıristiyanlar, şehri işgal ettikten sonra, şehrin ova tarafına yani “La Plataforma” denilen engebesiz kısmına kendileri yerleşirler. Müslümanlar ise, resmi kontrolün daha kolay oluşu nedeniyle, “Albacin” ve “Alhamra” tepelerinde yaşamaya zorlanırlar.

Bu yüzden: özellikle “Albacin” yöresindeki evlerin, eski mimari tarzları koruduğu gözlenir. 2 veya 3 katlı, teraslı veya beyaz çatılı evler, dar sokaklar, yaz sıcağını gölgeleyen palmiye ağaçları ve üç renk (beyaz, yeşil, kiremit rengi) hakimdir. Evlerin içinde ise, küçük bir avlu bulunur.

2 Ocak 1492 yılında Hıristiyanlar, Sultan Muhammed XII şehirden sürgün ederler ve şehri ele geçirirler.

Aslında: yapılan “Elhamra Kararnamesi”nde: şehrin Müslüman sakinlerinin rahatsız edilmeden günlük yaşamlarına izin verilmesi söz konusudur. Yani: 47 maddelik anlaşma metninde: İslam inancı, cami, medrese ve kadılık gibi kurumların korunması ve İslam hukukunun uygulanması konusunda teminat verilir.

Bunun yanında: inanç özürlüğü ve ana dil/Arap dilini kullanma hakkını da garanti ederler. Çünkü: daha önce Hıristiyan güçlerinin eline geçen Toledo ve Zaragoza gibi şehirlerde: Müslümanlara kötü davranılmakla birlikte, inançlarını koruma izni verilmiştir.

Müdeccen olarak adlandırılan bu Müslümanlara, camileri, medreseleriyle birlikte cemaat halinde varlıklarını sürdürme hakkı tanınmıştır. Hatta onlar: “El Acemiyye” yani “Aljamiado” adı verilen, Arap alfabesiyle İspanyol dilinde bir “edebiyat” akımı geliştirmişlerdir.

Evet, biz yine Granada bölgesine gelelim. Granada Müslümanları, direnişleri çöktükten sonra Müdeccenler gibi muameleye tabii tutulacaklarını düşündüler.

Ancak, 1493 yılına gelindiğinde, Kardinal Francisco Jimenez de Cisneros: Hıristiyan olmayanların din değiştirmesi için baskılar başlatır. Müslüman ve Yahudiler için zorla vaftiz törenleri yapılır ve anlaşmanın koşulları ihlal edilir.

Bazı soylular da dahil, bir avuç Müslüman, Katolikliği seçer. Buna karşılık, Granada’nın büyük Müslüman kitleleri, yerlerinde kalıp inançlarını korumak için direnmeye karar verirler.

Böylece, özellikle “Alpujarras” kenti yöresinde Müslüman isyanı başlar.

1500 yılında, İbrahim Ümeyye liderliğinde, isyan bütün Alpujarras dağlarına yayılır. Ancak, isyan gaddarlıkla bastırılır ve isyana katılanlar yok edilir.

1501 yılında ise, Kastilyalılar, El Hamra kararnamesi anlaşmasının iptal edildiğini ve Granada şehrindeki Müslümanların ya din değiştirmesini ya da göç etmelerini ortaya koyan eylemlere girişirler. Bütün Müslümanlar zorla vaftiz edilmeye başlanırlar.

Önceki tahribattan geri kalan bütün camiler, 1501 yılında kiliseye çevrilir. Yayınlanan bir kraliyet kararnamesiyle; bütün Arapça kitapların yakılması emredilir.

Bunun üzerine, şehir ve kasabalardaki büyük meydanlarda toplanıp yığılan Arapça kitaplar, anlatılmaz bir barbarlıkla yakılarak yok edilirler. Daha sonra Arapça yasaklanır, Arapça konuşanlara ölüm cezası getirilir.

Bunun üzerine, Müslüman kesimin büyük çoğunluğu Kuzey Afrika’ya göç eder. Yahudi nüfusun çoğunluğu ise, Yahudi asıllı Katolik olurlar.

16’ncı yüzyıla gelindiğinde: şehir tamamen Katolik ve Kastilya karakterini alır. Camiler, Hıristiyan kiliselerine dönüştürülür veya yıkılırlar. Böylece: katedral ve kraliyet mahkemeleri gibi yeni yapılar, şehrin görünüşünü değiştirmeye başlar. Hatta: şehir içindeki Yahudi Mahallesi, yeni Katolik ve Kastilya kurumları ve yol yapımı için yıkılır.

İspanya Granada

GEZİLECEK YERLER

Granada şehri, yukarıda da belirttiğim gibi, büyük bölümü yürüyerek gezilebilecek durumdadır. Özellikle: tarihi şehir merkezi yani “El Hamra” bölgesini yürüyerek gezebilirsiniz. Aslında: zaten şehir merkezinde, gezilebilecek yerler, 3 konumda toplanmıştır.

Şehir dışında da gezilebilecek yerler hakkında, yazının en sonunda kısa bilgiler vereceğim, buradaki mevcut zamanınıza göre sizler kendinize bir gezi planı oluşturabilirsiniz.

Ancak, elbette ki, bu şehre gelmenin en başlıca amacı “El Hamra”. El Hamra için muhtemelen 5-6 saat zaman ayırmanız şart ki, bu güzellikleri tada tada gezebileceksiniz.

Evet; şehirde görülmeye değer yerler, biraz önce de söylediğim gibi üç yerde yoğunlaşıyor.
1. El Hamra Tepesi
2. Albaicin Tepesi
3. Katedralin çevresindeki şehir merkezi.

İspanya Granada Elhamra

EL HAMRA TEPESİ

El Hamra: Sierra Nevada eteklerinde, şehrin güneydoğu sınırında küçük bir platodadır.
İsmini: Arapçadaki “Al Qual’a al-Hamra” dan almaktadır. Anlamı kızıl hisardır. Yani: ismini: en eski yapı olan “Alcazaba” yani “Hisar” bölümünün “kırmızı renkli” duvarlarından almaktadır.

Burası: 1984 yılında, UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi”ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Çünkü: İspanya’nın en çok ziyaret edilen yapısıdır. Magribi şairler: çevrelerindeki ormanlık alanda saklanan binaların rengini sembolize etmek için şu cümleyi kullanırlar “zümrüt içinde bir inci”

İspanya Granada Elhamra
El Hamra’nın Hikayesi

Elhamra, 1238 yılında, Endülüs bölgesinin son Müslüman devleti olan Granada Emirliğinin kurucusu ve ilk Nasrid Emiri Muhammed I (İbn el-Ahmar) tarafından yapılmaya başlanır.

Hanedanın kurucusu Muhammed el-Ahmar, eski kalenin restorasyonuna başlar, burayı yeni bir konut ve kale olarak inşa ettirir. Bu sırada, kendisi başlangıçta Albacin tepesindeki Ziridlerin eski kalesinde ikamet etti.

İbn il-Ahmar döneminden günümüze kalan tek unsur, bazı sur duvarları ve özellikle de kompleksin batı ucundaki Alcazaba’dır.

Çünkü yeni bir saray inşa edecek vakti yoktu ve muhtemelen başlangıçta Alcazaba kulelerinden birinde yaşamış olabilir. Daha sonra mevcut sarayın bulunduğu yerde mütevazi bir eve  taşındı.

Çalışmaları halefi oğlu II Muhammed tarafından tamamlandı.

1302-1309 yılları arasında, III Muhammed döneminde, Elhamra’nın ana binası yanı sıra, bugün bir kısmı ayakta olan Partal Sarayını ve bugün mevcut Santa Maria de la Alhamra kilisesinin bulunduğu yerdeki Ulu cami inşa edildi.

Partal Sarayı, kompleksin kuzey duvarı boyunca inşa edilmiş en eski saraydır ve aşağıdaki şehrin muhteşem bir manzarasına hakimdir. Aynı zamanda bugün ayakta kalan en eski Nasrid Sarayıdır.

Yusuf I ;1333-1354 yılları arasında Büyükelçiler Salonunu ile mevcut Mexsuar çevresindeki diğer yerleri ve Comeros Sarayını yaptırdı. Ayrıca Elhamra’nın ana kapısı olan Puerta de la Justica’yı ve kuzey duvarları boyunca, zengin bir şekilde dekore edilmiş odalara sahip, birkaç küçük kuleden biri olan Torre de la Cautiva’yı inşa ettirdi.

V Muhammed döneminde (1354-1391), Comeros Sarayının doğusunda, daha önce bahçelerle dolu bir alanda, Aslanlar Sarayını inşa ettirdi. Ayrıca Mexuar’ı yeniden şekillendirdi. Patio del Cuarto Dorado’da süslü Comeros Cephesini yarattı.

V Muhammed’den sonra Elhamra’da nispeten daha az inşaat işi gerçekleşti.

Nasrid döneminde, Elhamra, aşağıdaki Granada şehrinin geri kalanından ayrı bir müstakil şehir oldu. Elhamra’da bir Cuma camisi, hamamlar, yollar, esnaf atölyeleri, bir tabakhane ve özel bir su temin sistemi vardı. Bir kraliyet şehri ve kalesi olarak Albacin mahallesi manzarasına hakim kuzey kenarı boyunca, en az 6 büyük saray bulunuyordu.

En iyi ve en iyi korunmuş olanlar: Mexuar, Comares Sarayı, Partal Sarayı ve Aslanlar Sarayıdır. 15’nci yüzyıl: birkaç önemli inşaat projesi dışında, herhangi bir etkinliğe sahip olmadı. Muhtemelen Nasrid hanedanının düşüş ve kargaşa içinde olduğu bir dönemdi.

KATOLİK HÜKÜMDARLAR DÖNEMİ

Ocak 1492 tarihinde, Katolik hükümdarlar Ferdinand ve İsabella tarafından Granada şehri fethedildi. Daha doğrusu 6 aylık bir kuşatmanın ardından, şehir teslim oldu ve Elhamra anlaşması yapıldı. Anlaşmaya göre, şehirde Hıristiyan ve Müslümanlar birlikte yaşayacaklardı. Nasrid hanedanında, Muhammed XII vardı.

Fetihten sonra Elhamra bir kraliyet sarayı ve İspanyol kraliyetinin mülkü oldu. Başlangıçta burada ikamet ettiler. Mayıs 1492 tarihine kadar birkaç ay Granada şehrinde kaldılar. Hatta, ünlü kaşif Kristof Colomb, keşif gezisi için kraliyet onayını burada Büyükelçiler Salonunda aldı ve 17 Nisan tarihinde Amerika seferine çıktı.

Yeni hükümdarlar, Elhamra Saray kompleksine eklemeler ve değişiklikler yapmaya başladılar. II Tendilla Kontu Lopez de Mendoza, Nasrid Sultanı Muhammet XII’den Elhamra anahtarlarını teslim aldığında, Elhamra’nın ilk İspanyol valisi oldu.

Nasrid Sarayı Palacio del Partal Alto (Partal Sarayı) aile konutu olarak Tendilla ailesine verildi.

Müslümanlar ve şehri fetheden Hıristiyanlar arasında yapılan, birlikte yaşamayı kabul eden Elhamra anlaşması bir süre sonra bozuldu ve ardından 2 Ocak 1492 tarihinde, Sultan Muhammed XII ve şehirdeki tüm Müslümanlar Hıristiyanlar tarafından sürgün edildiler. Müslüman kesimin büyük çoğunluğu Kuzey Afrika’ya göç ettiler.

Kral V Charles (1516-1556) ve eşi Portekizli Isabella, 1526 yılında Elhamra’yı ziyaret ettiler ve burayı kendi kullanımları için kraliyet konutuna dönüştürmeye karar verdiler. 1528-1537 yılları arasında Nasrid saraylarının bazı kısımları, kraliyet dairesi olarak hizmet verecek şekilde yeniden değiştirildi ve düzenlendi. Sarayın yolunu açmak için Comeros Sarayının bir bölümü yıkıldı.

Charles V Sarayı olarak bilinen saray (Palacio del Partal Alto) dönemin Rönesans tarzında tasarlandı ve 1527 yılında başlayan inşaat, 1637 yılında bitmeden yarım bırakıldı. Daha sonra 1730’lu yılların ardından, Elhamra bölgesi tamamen boşaltıldı ve yalnızlığa terk edildi, ıssız bir hale geldi.

Aradan boş yüzyıllar geçer.

1810-1812 yılları arasında Granada, Napolyon ordusu tarafından işgal edilir, Fransız birlikleri müstahkem bir mevki olarak Elhamra’yı işgal ettiler ve anıta önemli ölçüde zarar verdiler. Şehri boşaltırken, daha sonra tekrar kale olarak kullanılmasını önlemek için, tüm kompleksi dinamitle patlatmaya çalıştılar ve 8 kuleyi havaya uçurdular.

1821 yılındaki bir deprem de komplekse büyük hasar verdi. 19’ncu yüzyılda Avrupalı bilginler ve gezginler, Elhamra’yı tesadüfen keşfettiler. Sarayda restorasyon çalışmaları başladı ve şehir yeniden yaşanır hale getirildi.

Burada günümüzde: 3 gurup anıt bulunmaktadır. Bunlar:

1. Alcazaba
2. Casas Reales (Palacios’da buradadır)
3. Generalife bahçeleri.

İspanya Granada Elhamra

EL HAMRA BÖLGESİNE ULAŞIM VE GİRİŞ

El Hamra bölgesine: özel aracınız veya otobüsler ile ulaşmak mümkündür. Ormanlık “Cuesta de Gomerez” denilen bölgeyi geçerek buraya ulaşabilirsiniz. El Hamra girişinde, geniş bir otopark bulunmaktadır.

El Hamra’yı gezmek için 5-6 saat arasında zaman ayırmanız gerekir.

Giriş ücretlidir. Biletlerin % 70’ni internetten, % 30’nu ise kapıdan satıyorlar. İspanya ve hatta Granada şehrine gidiş tarihiniz belli ise, biletinizi önceden internet üzerinden kredi kartı ile satın alabilirsiniz. İşte internet adresi: http://granadainfo.com/ticketsalhambra.html. Biletinizi internetten aldı iseniz, gişeden rezervasyon çıktınızı göstererek biletinizi kestirebiliyorsunuz.

Bilet almak için bir süre kuyrukta beklemeniz gerekecektir. Eğer bu kuyrukta beklemek istemiyorsanız ki, bence beklemeyin, El Hamra biletinizi önceden almanızı öneririm. Şehirdeki bankamatiklerden, kredi kartı ile bileti satın alıp bastırabiliyorsunuz.

Zaten, normal bir zamanda, kuyruk beklemeye razıyım deyip gitseniz bile, günlük sınırlı sayıda bilet satılıyor. Böyle bir düşünceniz varsa sabah saat: 06.00 gibi gitmenizi öneririm ki, inanın bu saatte bile, sizden önce gelmiş kişileri görebilirsiniz.

Gişeler saat: 08.00 de açılıyor. Bu kuyruklara giren günlük ziyaretçi sayısı 1000-2000 arasında değişiyor, ama içerideki alan küçük olduğu için sınırlı sayıda ziyaretçi sokuyorlar.

Son bir uyarı:

İnternetten bilet alamadı iseniz: normal bilet gişesinin hemen yanında kredi kartı ile bilet satılan ayrı bir gişe var, orayı mutlaka deneyin. “La Alhamra” yazısının bulunduğu tabeladan başınızı sağa çevirin ve kredi kart gişesini görün.

Buraya giriş için, 2 tip bilet bulunuyor. “Jardine” bileti satın alırsanız, yalnızca “bahçe” bölümünü gezebilirsiniz. “Generalife” bileti alırsanız: bahçeler de dahil, tüm sarayı gezebiliyorsunuz.

Ayrıca, bilet için 2 zaman dilimi var. Bunlar: 08.30-1400 ve 14.00-18.00 arasıdır. Ayrıca: biletin sağ alt köşesine bakınız. Çünkü: burada bir saat yazılıdır ve siz bu saati kaçırırsanız, yani bir iki dakikalık bir gecikme durumunda bile: sarayın en güzel yerlerinden biri olan “Nazaries Nasri Sarayı” bölümüne giremezsiniz. Yani, yazılı saatte: Palacios Nazaries bölgesine girmeniz gerekiyor.

Bu uygulamanın amacı: sözünü ettiğim yerin, küçük olması, yürüyüş-gezi yollarının çok dar olmasıdır ve burada aşırı kalabalıkların toplanmasına ve izdiham oluşmasına izin vermemek adına, böyle bir uygulama yapıyorlar.

EVET GEZİMİZE BAŞLAYALIM.

Elhamra sarayı giriş biletini aldıktan sonra, uzunca bir yürüyüş yapmak gerekiyor. Surlar boyunca yapılan bu yürüyüşte önce yokuş yukarı çıkıyoruz, sonra surların içindeki bir boşluktan içeri giriyoruz.

Surlar boyunca ilk dikkati çeken, çeşitli kuleler, kare planlı kuleler Müslümanlar tarafından ve yuvarlak kuleler ise Hıristiyanlar tarafından sonradan yapılmıştır. Surların yapımında ise Elhamra harcı kullanılmıştır. Çünkü o dönemde malum çimento yoktu.

İlk karşımıza çıkan yer Alcazaba yani kale bölümü.

İspanya Granada Alcazaba

ALCAZABA (HİSAR-KALE) 

Burası, El Hamra’nın en eski parçasıdır ve 10’ncu yüzyıldan kalmadır. Biraz önce söz ettiğim gibi, kalenin ilk yapılmış bölümünden günümüze kalan parçası yalnızca buradadır. Çünkü, asıl hisarın büyük bölümü yıkılmıştır.

Hisar: şehre hakim bir tepe üzerindedir. 13 ve 14’ncü yüzyılda: kale ve saray bölümü: Nasrid sultanlarının, elit memurların ve aristokratların yaşadığı bir ikametgah bölgesi olarak yeniden düzenlenerek kullanılmıştır.

Buraya ulaşmak için: öncelikle Endülüs parkı ve ardından “Puerta de las Granadas” yani “Nar kapısı” kullanılıyor. 15’nci yüzyıldan kalma bu kapı üzerindeki Zafer takına dikkat etmenizi öneririm. Evet buradan sonra dik bir yokuştan ilerlediğinizde, El Hamra’nın ana girişine ulaşıyorsunuz. Burada, 1554 yılında dikilmiş bir çeşme var.

 Bu bölümde iki kule dikkat çeker:

İspanya Granada Elhamra Torre del Homenaje-Saygı Kulesi

Torre del Homenaje-Saygı Kulesi

Burası kompleksin kalesi ve askeri komuta yeridir. En yüksek kuledir. Yükseklik 26 metredir. Külliye inşa edilirken, İbn-ül Ahmar, Elhamra içinde muhtemelen burada yaşamıştır.

İspanya Granada Elhamra Torre de la Vela

Torre de la Vela

Batıdadır. Bir gözetleme kulesi olarak yapılmıştır. Yükseklik 25 metredir. Bir dönem de caminin minaresi olarak kullanılmıştır. Ayrıca bu kuleye bir çan eklenmiştir. Bu çan sulama sisteminin Granada Veva’yı suladığı veya tarım alanlarının sulandığı saatler öncesinde çalınıyordu.

Böylece sulama zamanı geldiğinde ve kanallara su verildiğinde, çan çalıyor ve yöredeki tarım işçileri, çalışanları bölgelerindeki tarla, bitki ve bahçeleri suluyorlardı.

2 Ocak 1492 tarihinde Ferdinand ve İsabel, Granada şehrini fethedince bayraklarını ilk olarak buraya dikmişlerdir. 18’nci yüzyılda, kuleye daha büyük bir çan eklenmiş ve sonradan yapılan katedralin çan kulesi olarak kullanılmaya başlanmıştır.

1843 yılında, kule, Granada şehrinin armasına girmiştir.

1881 yılında kuleye yıldırım çarpmış ve zarar görmüş, daha  sonra onarılmıştır.

İspanya Granada Elhamra El Banuelo

El Banuelo

Bu “Arap banyoları”: 11’nci yüzyılda yapılmıştır. Burası: El Hamra bölgesinin en güzel kısımları öncesinde karşınıza gelecektir. Bunların tonozlu iç mekanları, yıldız şeklinde tavan pencereleriyle aydınlatılmaktadır.

İspanya Granada Elhamra Planı
İspanya Granada Elhamra SANTA MARİA KİLİSESİ VE ELHAMRA CAMİİ

SANTA MARİA KİLİSESİ VE ELHAMRA CAMİİ

V Charles sarayının hemen doğusundadır.

Burası eski ulu cami. Elhamra ulu camisidir. Caminin bulunduğu yerde, günümüzde Santa Maria de la Alhamra kilisesi var. Hiristiyan fethinden sonra cami yıkılıp yerine bu kilise yapılmıştır.

Mimari olarak biraz Hıristiyan biraz İslami yapıdır. Kilise, 1581-1618 yılları arasında yapılmıştır. Alttaki zemin caminin zemini camiye ait başka bir şey kalmamıştır.

Cami döneminden kalma bir süslü bronz kandil, günümüzde Madrid müzesindedir. Üzerindeki yazıtta, caminin Muhammed III döneminde 1305 yılında yapıldığı yazılıdır.

İspanya Granada Elhamra V CHARLES SARAYI

V CHARLES SARAYI

Burası kıskançlık sarayıdır. Elhamra’nın ortasındaki bu sarayı Charles V yaptırmış.

Hatta büyükbabası ve büyükannesi yani Katolik hükümdarların, İslam’a karşı kazandıkları zaferin bir simgesi olarak yaptırdığı söyleniyor.

Buraya gelince Elhamra dan daha güzel bir yapı kurmayı ister.

Kral Carlos V, Portekizli İsabel ile evlendikten sonra kendi sarayını inşa ettirmeye başlar.

İnşaatın başlama tarihi 1527. Sarayın mimari tarzı, çağdaş Rönesans. Yani, Magribi mimarisi içinde oldukça sırıtan bir yapıdır.

Mimar Pedro Machua, Mikel Angelonun yanında çalışmış bir mimardır. Neyse, mimar Machua, 1550 yılında ölünce oğlu mimar Luis, sarayın cephelerini ve iç avlusunun inşasını bitirir.

1568 yılında ise Morisko yani bölgede oturan Müslümanların isyanı başlayınca sarayın inşası durur.

Zaten Charles V, burayı daha sonra, bir daha gelip görememiştir. Daha sonra farklı farklı amaçlarla kullanılmıştır. Bir dönem boğa güreşleri yapılmıştır.

Bir dönem Endülüs yönetim merkezi olmuştur. 1628 yılında, Kral Philip IV, burayı ziyaret ettiğinde inşaat hala bitmemiştir ve yapı, çatısız olarak yarım bırakılmıştır.

Son olarak 1923 yılında tamamlanır. Yapı günümüzde Magribi ve İspanyol eserlerinden oluşan güzel bir koleksiyonun sergilendiği Elhamra Müzesi olarak kullanılıyor.

İspanya Granada Elhamra V CHARLES SARAYI Dış cepheler
Dış cepheleri:

Cephenin diğer süsleme detaylarında, aslan ve kartal başları gibi temalar var. Halkalar: sadece dekoratif amaçlıdır.

İspanya Granada Elhamra V CHARLES SARAYI Bahçe bölümü
Bahçe bölümü:

Daire şeklindedir. Yanlarda sütunlar var. Bu sütunlardan alttakiler dor tarzı, üsttekiler ise iyon tarzıdır.

Yukarıda da belirttiğim gibi, burası bir zamanlar boğa güreşi arenası olarak kullanılmıştır. Günümüzde ise, muhteşem güzel akustiği sayesinde burada konserler düzenleniyor.

Royal Bölgesi-Nasrid Sarayları Kompleksi

İspanya Granada Elhamra PARTAL SARAYI VE BAHÇELERİ

PARTAL SARAYI VE BAHÇELERİ

Charles V Sarayının hemen arkasında, Partal Sarayı ve bahçeleri var. Burası Elhamra’da günümüze ulaşan en eski saraydır. Nasrid Hükümdarı Muhammet III tarafından yaptırılmıştır. Güney revakta büyük bir havuz var.

YÜRÜMEYE DEVAM EDİYORUZ. SARAY BİNALARINA GİRECEĞİMİZ VE BİLETİMİZİ İLK GÖSTERECEĞİMİZ YER

Unutmayın, girişte bilet ile birlikte pasaport istiyorlar. Biletin üstünde yazılı saate de dikkat etmek gerekiyor. Biletinizin üstünde saat: 16.00 yazılı ise, saat tam 16.00’da içeri alıyorlar.

Bilet kontrolundan girdikten sonra ilk yer:

ALCABA YANİ KALE-HİSAR BÖLGESİ

İspanya Granada Elhamra Mexuar Palacios
Mexuar Palacios

Saray kompleksinin en batı bölümüdür.

“Strapwork Mexuar” yüzeyleri dekore etmek için kullanılır. Bu dekorasyon tarzında: tavan ve zemin: beyaz ve ahşaptır ve sıvalı duvarlar ile keskin bir tezat bulunur.

Buranın orijinal olarak nasıl inşa edildiğini bilmek zor, çünkü bugüne kadar birçok kere restorasyon yapılmıştır.

Özellikle 1590 yılında barut deposunun patlaması sonucu oluşan büyük hasarın ardından, burası çok değiştirilerek yeniden düzenlenmiştir.

Evet, burası ilk olarak Nasrid Sultanı I İsmail döneminde yapılmaya başlanmıştır. Sarayın hazine, idari bölümleri ve genellikle kamusal işlevleri burada yürütülüyordu.

İspanya Granada Elhamra Mexuar Palacios

 

Buranın düzeni: birbirini takip eden iki avlu var ve sonra bir ana salon bulunuyor. Bu ana salon: DİVAN SALONU olarak biliniyor. Sultan burada oturur, vezirlerini dinler ve adaleti yönetirmiş. 1356 yılında, Sultan bu divan odasının hemen yanındaki avluda, halkından merhamet ve lütuf taleplerini dinlermiş.

Hatta bu işlemin her Perşembe günü saat: 12.00’de yapıldığı ve Sultanın dilekçe sahipleriyle birebir görüştüğü söylenir.

Orijinal salonun duvarlarında, İbn-ül Cetip yazıtları var. Bunlarda yazılı olanlar: hem Kurandan ayetler hem de Sultana övgülerdir. Alçı frizde şu yazı yer alır “Sahip olduğun her şey Allah’tandır” Salonun arka tarafında, Sultanın konsey ile toplantılar yapmak ve seyirci toplamak için kullandığı bir oda var.

Sultan sarayda yokken, yan salonda tüccarları bir yargıç karşılıyordu. Kapının üzerinde duvardaki çinilerden birinde “Girin, korkmayın, adalet isteyin, çünkü bulacaksınız” yazmaktadır.

Ayrıca buranın muhteşem bir ahşap ve renkli camdan yapılmış kubbesi varmış. Ama Hıristiyanlar şehri fethedince, burayı şapele dönüştürmüşler ve bir koro inşa etmişler, kubbe de yok olmuş.

Hatta şehir fethedilince, Katolik hükümdarlar Ferdinand ve İsabel, burayı bir süre yatak odası olarak da kullanmıştır.

Burada, altından yapılmış bir arma var. Habsburg hanedan arması.

Sonradan buraya ikinci bir kat eklenmiş. Muhtemelen şapele dönüştürülünce eklendiği düşünülüyor.

İspanya Granada Elhamra COMEROS SARAYI

COMEROS SARAYI

Bu sarayın inşasına 13’ncü yüzyılda Sultan I İsmail tarafından başlanmış, sonra Sultan I Yusuf ve Sultan V Muhammed tarafından tamamlanmıştır.

Burası, Sultanların ve devletin resmi sarayıdır. Taht odası burada, misafirler ve ileri gelenler burada kabul edilirmiş. Saray, üç yöne bakan pencerelerle, sarayın duvarlarından çıkıntı yapar.

Saray boyunca, duvarlarda geometrik desenli, çok renkli çiniler (azulejos) ve sıra dışı şiirsel Arapça yazıtlar var. Bu yazıtlarda: Kur andan alıntılar ve Allaha övgüler bulunur. Yazıtlar: fildişi renkli alçı sıva ile kaplıdır.

 

Comeros Cephesi

Bu iç cephe, Mexuar Sarayının doğu ucundadır. Muhammet V tarafından yaptırılmıştır. Saraya erişim sağlayan cephenin iki simetrik kapısı vardır. Biri aslında içeriye erişim sağlar, diğeri sağlamaz.

Çünkü işgalcileri aldatmaya yöneliktir. Sultan, saraya gelenlerin gözlerinin kamaşmasını istemiş ve bu nedenle cephede dönemin en önemli malzemeleri olan mermer, ahşap ve seramik kullanmıştır.

Loz Arrayenes’in avlusunda Magribi Endülüs mimarisinin klasik örneği olan, su ve bitki örtüsüyle çevrelenmiş iç içe bakan bir binadır.

Evet, bu cephe muhtemelen bazı törensel işlevler için kullanılmıştır. Ortadaki bölümde “Ayetel Kürsü” var. Yan duvarlarda boş yerlerin de daha önce dolu olduğu düşünülüyor. Çünkü bir kısmı hala duruyor.

Evet cephede, kapıdan saray bölümüne giriyoruz.

 

PATİO DE OS ARRAYANES AVLUSU

Bu avlu sarayın merkezindedir. Burası Elçiler Salonunun hazırlık yeridir. Cennet bahçelerinden gelen elçiler burada oturtuluyordu.

Avlunun uzunluğu 36.5 metre, genişliği 23.5 metredir. Avlunun ortasındaki geniş bir yansıtma havuzu var. Havuz verandayı ikiye böler ve suyunu iki çeşmeden alır. Göletin her iki ucunda birer tane var.

Havuzun uzunluğu 34 metre, genişliği 7.10 metredir. Bu havuzun iki kenarındaki çitlerde mersin çalıları var. Avlunun iki yanındaki odalar, kısa kenarlarında isi iki süslü revak var.

Bu revaklar, oyma işi eşkenar dörtgenler ile süslenmiş, yedi yarım daireli kemerli ve Tanrıyı yücelten yazıtlarla süslenmiş, kübik başlıklı sütunlara dayanır.

Merkezi kemer, diğer altı kemerden daha büyüktür. Arkalarında başka salonlara ve odalara açılıyor.

Bu revakta bulunan odalar, Charles V Sarayını inşa etmek için kısmen yıkılmıştır. Bu kaybolan odaların varlıklarına dair bazı işaretler var. Yan bölümler, kadınların ikametgahıdır. Pencereler içeri bakar, çünkü buradan sonrası Haremdir.

Buradan binaya giriyoruz.

Burası Comares Kulesidir.

Kule 45 metre yüksekliktedir. Sultan Yusuf tarafından yaptırılmıştır. Kule bir yandan Granada halkına iyi korundukları konusunda güvence verecek, diğer yandan Comeros sarayında büyükelçileri ve ziyaretçileri büyüleyecektir.

İspanya Granada Elhamra COMEROS SARAYI Elçiler Salonu

Kulenin içinde, sarayın kalbinde: Elçiler Salonu var.

Duvar süslemelerinin önü camla kapatılmıştır. Salonun asıl amacı etkilemekmiş. Mimarlar, hem çok pahalı hem de nispeten basit malzemelerin bir karışımını kullanarak, gözler için bir şölen yaratmışlardır. Basit, sıva, duvarın her santimini süslemek için oyulmuştur.

İspanya Granada Elhamra COMEROS SARAYI Elçiler Salonu

Gelelim salonun özelliklerine:

Salon kare şeklindedir. Kenarları 12 metredir. Kubbenin yüksekliği 23 metredir. Bugün kubbenin üstünde sonradan eklenen Katolik hükümdarların arması var. Burası Sultanların taht ve kabul odasıydı.

İspanya Granada Elhamra COMEROS SARAYI Elçiler salonu duvarları
Duvarlar:

Salonun duvarları 2.5 metre genişliktedir. Her bir duvar, üç küçük odaya açılan, üçer kemerle ve üstteki ikiz balkon ve pencerelere sahiptir. Duvarlarda geniş çini ve alçı süslemeler var. Duvarlarda yerden 1.2 metre yüksekliğe kadar fayans döşelidir.

Bu fayanslarda, aralıklarla yerleştirilen değişik renkte ve yuvarlak desenler hakimdir. Daha sonra çiçek ve yapraklar, iç içe oval madalyonlar var.

Fayanslardan sonra, üst bölümleri zengin alçı alçı işleri kaplıyor. Duvarlardaki sıva işlerinde: geometrik ve tekrarlanan şekilleri ve şiirleriyle Kurandan ayetler iç içe geçirdi. “Yalnızca Allah Galiptir” sözleri Elhamra’da 9000 kez tekrarlanır.

Yine salonun duvarlarındaki yazıtlardan birinde “Az söz söyle, huzur içinde gideceksin” yazılıdır. Bu Sultanın huzuruna çıkmak isteyenler için bir talimat olmalıdır.

Ancak o kadar hassas yazılmıştır ki, şekiller ve yazı arasındaki farkı anlamak için sık sık yakından bakmak gerekir. İslam’da insanları ve canlıların resimlerinin tasvir edilmesi kabul edilmediğinden, herhangi bir insan veya hayvan şekli yoktur.

İspanya Granada Elhamra COMEROS SARAYI Elçiler Salonu Tavan-Kubbe
Tavan-Kubbe:

Elçiler Salonunda görülen en pahalı malzemelerden bazıları: Sedir ağacı ve lapis lazulidir. Sedir ağacı: 8000 küçük sedir ağacı parçasının, zarif bir mozaik oluşturduğu salonun kubbe tavanına hakimdir.

Mozaik, yıldızların dağıldığı bir gece gökyüzünü hatırlatır. Sultan, İslam’ın yedi göğünü temsil etmeyi amaçlamıştır.

Lapis Lazuli: bugün Afganistan’da bulunan topraklardan ithal edilmiştir.

Fiyatı altına eşittir. Değerli bir kayadır. Çünkü öğütülerek boyama için pigment olarak kullanılan yoğun mavi bir toz haline getiriliyordu.

Günümüzde, Sultan Yusuf’un sarayındaki tavan sıvalarında canlı mavi lapis lazuli boyası görülmektedir.

Sonuç olarak: Sultan Yusuf, kendisi için inşa ettirdiği siyasi konum sayesinde, Granada’ya hakim olmayı başardı ve hükümdarlığı sırasında kimse Elhamra’ya saldırmaya cesaret edemedi.

Taht Odası:

Göksel ve dünyevi gücün buluştuğu bir yer olarak tasarlanmıştır.

İç kısmı, geniş kubbeli bir tavanla biter. Bu kafesli tavan, muhteşem güzelliktedir. Bu tavan, İslam sanatının bir şaheseridir.

Tavanda, çapraz düğümlere benzer motifler kullanılmıştır. Magribi inanışına göre, bu durum gökyüzünün yedi katını temsil eder. Birbirine bağlı, 8017 ahşap sedef kakması parçasından yapılmıştır.

Ahşap yapı, cennetin bir temsilidir. Dindarın ruhu, yedi kat göğün üstesinden gelmelidir. Tavanın köşeleri, cennet ağaçlarının köklerini temsil eder.

Yani ışık doğru şekilde içeriye gelince, güneşin doğuşuna ve batışına göre tavan pırıl pırıl parlıyordu. Sultan Yusuf, devlet işlerini bu göğün altında yürütüyordu. Burada Sultan evrenin ortasında gibi  düşünülmüştü.

Sultanın tahtı bu büyük resepsiyon odasında, salonun arka tarafında, girintili çift kemerli bir pencerenin önünde, girişin tam karşısında sultanın tahtı vardı. Sultan Muhammed 12, 1492 yılında şehrin teslim görüşmelerini burada yapmıştır.

Pencereler:

Salonda dokuz tane pencere vardır. Bunlar her cepheye üç pencere olacak şekilde yerleştirilmiştir.

Evet, Elçiler Salonundan çıkıyoruz.
İspanya Granada Elhamra Aslanlar Sarayı

ASLANLAR SARAYI

Burası Nasrid saraylarının merkezindedir. İslam mimarisinin en ünlü saraylarından birisidir. 14’ncü yüzyılda Sultan Muhammed V tarafından yaptırılmıştır.

ASLANLAR AVLUSU

Elhamra’nın en ünlü yeridir. Çünkü İslam sanatında canlı yaratıkların temsilleri, tipik olarak görülmediğinden bu çeşme alışılmadık bir durumdur.

İspanya Granada Elhamra Aslanlar Sarayı Avlu
Evet avlu:

Burada karşımıza bir avlu çıkıyor. Avlu zemini dikdörtgen planlıdır ve mermerdir. Avlu: İslami cennet fikrinde geçen dört nehri simgeleyen, akan su kanalları ile dörde ayrılmıştır. Avlunun merkezinde “Aslanlar Çeşmesi” vardır.

Avlunun çevresinde ise dört salon vardır. Avlunun doğu tarafında iki iki tane süslü köşk vardır. Avluda 124 tane beyaz mermer sütun var.

Bu sütunlar üzerinde, çok sayıda halka, kübik başlık ve büyük abaküsle desteklenen, yazıtlar ve stilize bitkisel formlar var.

Bu mermer sütun sıraları, palmiye ağaçlarına benzer.

Çünkü karmaşık bir modelle düzenlenmiştir. Bu mermer sütunlar, İslam mimarisinin dekoratif bir tekniği olan Mocasabe kemerlerini destekliyor.

Bu kemerlerin üstünde, Sultan eşlerinin yaşadığı odalar var.

İspanya Granada Elhamra Aslanlar Sarayı Aslanlar Çeşmesi

ASLANLAR ÇEŞMESİ

Avlunun merkezindedir. Çeşme, hepsi beyaz mermerden oyulmuş, 12 stilize aslan heykeliyle çevrilidir. Ancak aslanların hiçbiri, birbirine benzemiyor. Burada ortada bulunan aslan çeşmesi, bir vahanın çevresinde kurulmuş çadırları andırıyor.

Çeşme gücü ve egemenliği sembolize eder. Her saat, bir aslanın ağzından su akıyor. Ortadaki büyük leğen, yani kurna, bu 12 aslanın üzerinde duruyor.

Çeşmenin kurnası boyunca, İbn Zemrek tarafından yazılmış bir şiir kazınmıştır. Şiirde, bu pınarın güzelliğini ve aslanların gücü övülüyor. Ayrıca, hidrolik sistemlerin nasıl çalıştığı da anlatılıyor.

Salonlar:

Avlunun çevresinde dört tane salon var.

İspanya Granada Elhamra Aslanlar Sarayı Abencerrajes Salonu
Abencerrajes Salonu

İki kız kardeş salonunun önündedir.

Elhamra’da kullanılan en etkileyici dekoratif öğelerden biri buradadır. Oda kare şeklindedir. Kubbeli ve kafesli pencereler vardır. Sütunlar, kemer formunda yapıyı destekliyor. Çatı: mavi, kahverengi, kırmızı ve altın renginde dekore edilmiştir.

İspanya Granada Elhamra Aslanlar Sarayı Abencerrajes Salonu Kubbe
Kubbe:

Tüm Elhamra bölgesinin en etkileyici tavanıdır. Kubbe, göksel cenneti simgeleyen sekiz köşeli bir yıldız şeklinde, 16 kenarlı fener kubbedir. Bir söylentiye göre, bu tavanda görülen sıva desenleri, Pisagor’un dik üçgen özellikleriyle ilgili ünlü teorisinin temelini oluşturmuştur.

Bu salon ismini bir efsaneden alır. Nasrid hanedanının 20’nci Sultanı Sa’d ve kardeşi Muhammed 12: Granada soylularından soyadları Abencerraje olan önde gelen soylu bir ailenin artan siyasi gücünden endişe duyarlar.

Sultana, Abencerrajeslerin kendisine karşı komplo kurduğu söylenir.

Sultan, Abencerraje ailesinin önde gelen soylularını bir ziyafete davet eder. Ziyafet sırasında, 38 tane Abencerraje şövalyesini, beyaz mermer zemin üzerine, omuz omuza diz çöktürür ve hepsini kılıçla kafalarını kestirerek idam ettirir.

O zamandan beri, odanın lanetlendiğine ve öldürülen Abencerrajelerin seslerinin ve çığlıklarının duyulduğu söylenir. Bu hikaye sadece bir efsane olmasına rağmen, buraya gelen ziyaretçileri büyülemektedir.

Efsane, salonun ortasındaki mermer havuzda üzerindeki kırmızımsı kahverengi lekelerin, öldürülen 38 Abencerrane’nin kan izleri olduğu öne sürülerek devam ettirilir.

İspanya Granada Elhamra Aslanlar Sarayı Krallar Salonu
KRALLAR SALONU

Merkezi kubbede bulunan ve daha sonra açıklanacak olan bir tablodan dolayı krallar salonu olarak anılmaktadır.

Bu salona, Aslanlı avludan girilir. Tablolar, elips biçimli üç ahşap kubbe üzerindedir ve üzeri deriyle kaplanmıştır.

Ortadaki resim: Nasrid hanedanının ilk on kralını temsil eder. (Gaspçılar I İsmail ve kızıl olan Muhammed IV hariç)

İspanya Granada Elhamra Aslanlar Sarayı Krallar Salonu

Yan tonozlarda şövalyelik sahneleri (özellikle av sahneleri) ve romantik sahneler var. Resimlerde önemli figürler minderlere oturmuş, hararetli bir tartışmaya katılıyorlar. Önlerinde halılar serili, kılıçlar kemerlerinden güvenli bir şekilde sarkıyor.

Bir resimde: bir Nasrid Sultanı ve diğer ileri gelenler, birlikte oturup tartışırken görülüyor. Diğer iki resim, spor, av ve saray hayatından sahneler içerir.

Figüratif tasvir, İslam sanatında oldukça sıra dışıdır. Ancak Nasriler, tüccardı. Genue, Pisi ve Venedik’ten gelen tüccarlarla yakın bağları vardı. Mesele sadece mal satmak değildi. Kültür alışverişi de yapılıyordu. Resimler, İtalyan veya Fransız sanatçılara ısmarlanmış olmalıdır.

Krallarla ilgili tablolar, elde edilen ipuçlarına göre Muhammet VII (1395-1410) yıllarına aittir.

İspanya Granada Elhamra Aslanlar Sarayı İki Kız Kardeş Salonu
İKİ KIZ KARDEŞ SALONU

Kaldırımın bir parçasını oluşturan odanın ortasındaki iki büyük mermer blok nedeniyle buraya bu isim verilmiştir. Arapça ismi: Büyük kubbe salonudur. 14’ncü yüzyılda Sultan Muhammed V emriyle yapılmıştır.

Kare şeklindedir. Döşemesi mermerdir. Fiskiyeli küçük bir havuz ve suyu aslanlar avlusuna taşıyan küçük bir kanal vardır.

Nasrid Sultanlarının kabul odası olarak kullanılmıştır. Boabdil’in (Muhammed 12’ye İspanyollar tarafından verilen isim) annesi Muley Hacen tarafından reddedilince, çocuklarıyla birlikte burada yaşamıştır.

Odanın zengin dekorasyonu, Nasrid zanaatkarlarının beceri ve zevkini gösteren grift geometrik ve kaligrafik desenleri içerir.

Duvarlar:

Salonun duvarları, aralarında klasik Nasrid ottosu “Yalnızca Tanrı Galiptir” ve örneğin bir çift kapalı el gibi farklı temalar üzerine, son derece ince sıvalarla kaplıdır.

 

Kubbesi:

Salonun kubbesi çok güzeldir. Bal peteğini hatırlatır. Gökyüzünü simgeleyen lacivert zemin üzerine, altın yaldızla süslenmiş büyüleyici bir kubbe vardır. Merkezi zirveden, pencerelerin hemen üzerinde 16 minyatür kubbe açılır.

Gün boyunca güneş hareket ederken, odanın pencerelerinden giren ışık, odanın dekorasyonunda büyülü ve değişik bir etki yaratır.

İslam sanatının en dikkat çekici mukarnas kubbelerinden biridir. Mukarnas, tepede görülen oyuklar demektir.

Mukarnas pozisyonu, 5000 prizmatik parçadan oluşur. İbn Zemrek: bu kubbe hakkında bir şiir yazmıştır ve bazı ayetleri metalik yanardöner bir çini süpergelik üzerine yazılmıştır.

 

DARAXA BAHÇESİ

Portakal ağaçları bahçesi ve mermerler bahçesi olarak adlandırılır. 1526-1538 yılları arasında İmparator odaları ile aynı zamanda, kale ve surlar arasında zaten var olan bahçede inşa edilmiştir.

Veranda, güneyde Daraxa’nın Mirador’u ve iki kız kardeş salonu, kuzeyde İmparatorun odaları ve İmparator tarafından inşa edilen galeriler tarafından sınırlanır.

Bahçede: selvi, akasya, portakal ağaçları ve büyük merkezi mermer çeşmeyi çevreleyen kutu çalılar var.

Çeşmenin bordürü, Aslanlar avlusunun çeşmesi gibi bir şiirle süslenmiş ve 1626 yılında Yaldızlı Oda avlusundaki büyük kurna ile yapılmıştır.

CENNET BAHÇELERİNE DOĞRU GİDİYORUZ

Torre de Los Picos-Zirveler Kulesi

Adını üst kattaki konsollar şeklinde bazı çıkıntılı unsurlara borçludur. 13’ncü yüzyıl sonu veya 14’ncü yüzyıl başına tarihlenir.

Generalife ile iletişim kuran, kale girişlerinden birini savunmak için yapılmıştır. Bu giriş: Puerta del Arrabal’dır. Kulenin içi üç bölümden oluşur.

İspanya Granada Elhamra TORRE DE LA CAUTIVA
TORRE DE LA CAUTIVA

Diğer ismi Tutsak kadın kulesidir. Efsaneye göre: İsabel de Solis, Sultanın karısı olmadan ve adını Soraya olarak değiştirmeden önce burada tutsak tutulmuştur. 14’ncü yüzyılda küçük bir saray konutuna dönüştürülen kulelerden biridir.

Kulenin içindeki Arapça yazıtlar, kuleden kule sarayı veya mesken olarak kullanılan askeri kule anlamında “kulahurra” olarak söz eder. Sultan I Yusuf (1333-1354) hükümdarlığı döneminde yapılmıştır.

İç kısmı, diğer kulelere göre en zengin şekilde dekore edilmiştir. Evet kule kapalı olduğu için içine girmek mümkün değil.

 

CENNET BAHÇELERİ

Hem Elhamra sarayına hem de Generalife kısmına su, bugün de büyük kısmı ayakta olan Acekuia del Sultan denen sistem tarafından sağlanmaktaydı.

Su, Elhamra’ya yaklaşık 6.1 km doğusunda, Sierre Nevada eteklerindeki Darro nehrinden gelir. Mevcut iki kanal da yüzey boyunca ilerliyor. Ancak bazı kısımlar, ana kayaya oyulmuş tünellerden geçiyor.

İspanya Granada Elhamra PALACİO DE GENERALİFE

PALACİO DE GENERALİFE

Elhamra’nın doğusunda duvarlar dışındadır. İsminin Arapça anlamı “Mimarın Bahçesi” dir. Yapımına, ilk olarak Muhammed II döneminde (1302-1309) başlanmış ve daha sonraki Nasrid hükümdarları tarafından tamamlanmıştır.

İspanya Granada Elhamra PALACİO DE GENERALİFE

 

1313-1324 yılları arasında Ebu Velid İsmail döneminde yeniden dekore edilmiştir. Burası Müslüman hükümdarların, sarayın resmi yaşamından kaçmak için kullandıkları bir alandır.

Dikdörtgen bir bahçe var. Bahçeler, su kanallarıyla bir labirent haline getirilmiştir. 20’nci yüzyılın son bölümünde, bahçenin bir bölümü, oditoryum inşa etmek için tahrip edilmiştir.

Bunun üzerine UNESCO 1984 yılında burayı Dünya Kültür Mirası Listesine dahil ederek koruma altına almıştır.

Evet, Sultan Muhammet V, burada iken kendisine bir isyan patlak vermiştir. Saray: şehrin ve Darro nehrinin tam bir manzarasına hakimdir. Comeros Sarayından önce yapılmıştır.

İspanya Granada Elhamra

SONUÇ:

Efsaneye göre, Nasrid hanedanının 22’nci son Padişahı Boabdil olarak da bilinen Muhammet 12, maiyetiyle birlikte şehirden ayrılırken, dağ geçidinde geriye, kaybettiği şeyin güzelliğine baktı ve ağladı. İspanyollar, buraya “Ağlayan Arap” diye bir anıt dikmişler.

 

 

İspanya Granada Elhamra Albacin Tepesi

 

ALBAİCİN TEPESİ

Hemen başta bir şey söylemek istiyorum. Burası gerçekten yokuşlu bir yer ve buraya çıkmayı düşünüyorsanız, yanınızda mutlaka spor ayakkabınız olmalıdır.

Burası İspanya kültür mirası listesinde ve koruma altındadır.

Şehrin içinden geçen Darro nehrinin kuzey tarafında, bir tepe üzerinde yerleşiktir.

Granada şehrinin ilk yerleşimcileri olan Vizigotlar ve Romalılar, Vega ovasının topraklarını gören ve bölgeye hakim bir tepe üstüne kurulu olan “Albaicin” tepesine yerleşmişlerdir.

Müslüman ordularının öncüleri de, kısa sürede buraya ulaşarak, aynı tepeyi merkez edinmişler ve zamanla tepenin çevresi surlarla/duvarlarla çevrilmiştir.

8-10’ncu yüzyıllar arasında, Albacin bölgesi, çoğunluğu Yahudi olan küçük bir yerleşim yeri olarak biliniyordu. 11’nci yüzyılda ise buraya Kuzey Afrikalı Berberi bir toplum olan Ziridler yerleştiler.

1009 yılında Cordoba Halifeliği çökünce, Zirid Lideri Zawi ben Ziri, kendisi için burada bağımsız bir krallık olan Granada Taifa’yı kurdu. Böylece, kasaba kısa bir süre de olsa, Endülüs’ün en önemli şehirlerinden biri haline geldi.

Şehrin ve konutların ihtiyacı olan su, yeraltı sarnıçları ve borulardan oluşan bir sistemle sağlandı. Günümüzde hala mahallede bilinen 20 su sarnıcı bulunmaktadır. Zirid kralının sarayı da, en büyük su sarnıcının yakınındadır.

13’ncü yüzyılda: I Muhammed, İber yarımadasında hüküm süren ve en uzun Müslüman hanedanı kurdu. Nasriler, Granada Emirliğini yönetiyordu.

Ancak I Muhammed, şehre yerleştiğinde kraliyet sarayını Albacini tepesindeki eski Zirid kalesinden daha güneydeki Sabika tepesine taşıdı ve günümüzdeki Elhamra sarayının inşasına başladı.

Ancak, yine de halkın yaşadığı Albaicin bölgesindeki surlar, düşman saldırılarına karşı sürekli onarım görmüş ve sağlam tutulmuştur.

Hatta, ikinci bir sıra sur bile yapılmıştır. Çünkü: düşünülünce, El Hamra bölgesinin girişinin, Albaicin semtinden olduğu da bu tür ek güvenlik önlemlerinin alınması için önem kazanmıştır.

Evet: El Hamra’nın hemen karşısındaki bu tepe:

Endülüs bölgesindeki en iyi korunmuş “Magribi Mahallesi” olarak dikkati çeker. Ancak arkeolojik bulgular, buranın antik dönemlerden bu yana, iskan edildiğini göstermektedir.

Burası gerçekten bayağı dik yokuşlu bir yer. Labirent benzeri sokakları, çiçekli beyaz badanalı evleri ile görüntü güzel. Amaç: tepenin en yüksek yerinde bulunan “Mirador San Nicolas” bölümüne ulaşmaktır.

Evet, gelelim, bölge hakkında kısa bilgiler vermeye:

1013 yılında Zirid hanedanı döneminde, bölge, savunma duvarları ile çevrilmiştir. Müslüman döneminde ise, bu mahalle, halifelik karşı isyanların merkezi olmuştur. Çünkü o dönemde, burada: sanayiciler, esnaflar ve aristokratlar otururlarmış.

Kastilya ve Aragon tarafından yeni fetih edilen yerlerdeki Müslüman mültecilerin buraya gelmesiyle, küçük şehirde yoğun bir nüfus artışı olur.  Granada şehri genişler ve Albaicin çevresinde yeni mahalleler oluşur.

1365-1367 yılları arasında Albaicin’de Maristan (hastane) ve Ulu Cami yapılır.

1492 yılında Granada İspanyol hükümdarlar Ferdinand ve Isabella’nın kontrolü altına girince, başlangıçta bölgedeki Müslümanlara teslimiyet şartlarına uygun olarak yaşama imkanı verildi. Ancak bu haklar, kısa bir süre sonra kaldırıldı.

1499 yılında Albaicinde yerleşik Müslüman nüfus, zorla Hıristiyan yapılmak istendi, buna karşı gelen Moriskolar isyan edince, 1568 yılında Morisko isyanı bahane edilerek, Müslümanlar şehirden topluca sürüldüler ve mahallenin çoğu terk edildi.

Morisko mülkleri, geri kalan Hıristiyan sakinler tarafından alındı.

Evet Hıristiyanların bölgeyi ele geçirmelerinin ardından, bölge önemini kaybetmiştir. Hıristiyanların bölgeyi ele geçirmesinin ardından, bu bölgede ibadet edilen cami ve mescitlerin tamamı yıkılmış veya kiliseye çevrilmiştir.

Sırf bu şekilde, bu bölgede 17-18 kilise bulunmaktadır. Bu camilerin bazılarının minareleri korunarak çan kulesine çevrilmiştir.

Hatta: bu kader, yalnızca dini yapılar için değil bazı evler için de geçerli olmuştur.
Sultan Ebu Hasan Ali, boşandığı eşi Ayşe için, Albaicin bölgesinde bir köşk yaptırır.

“Dar al-Horra” isimli bu köşk de, Hıristiyanların bölgeyi ele geçirmelerinin ardından yıkılır ve bahçesine, Kraliçe İsabel’in isteği üzerine “Convento de Santa İsabel de Catolica” isimli bir manastır yaptırılır ve köşkün önemli bir kısmı da, bu inşaat sırasında yıktırılır.

1994 yılında, UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınan değerler şunlardır: Ziri duvarları, Alcazaba Cadima, Nasrid Duvarları, Alcazaba kuleleri, El Salvador (eski ana kilise-cami), San Cristobal, San Miguel Alto ve Real Chancilleria.

Günümüzde burayı gezerseniz, 13-15’ncı yüzyıllar arasında Nasrid dönemine kadar uzanan Ortaçağ sokak planı ilgi çeker. Ayrıca mahallede korunarak günümüze ulaşmış en eski ve önemli evler Nasrid döneminden kalan Casa de Zafra ve Dar al-Horra’dır.

Casa de Zafra: 14-15’nci yüzyıllarda inşa edilmiş ve adını Ferdinand ve Isabella’nın sekreteri Hernando de Zafra’dan almıştır. Dar al-Horra: 15’nci yüzyılda inşa edilmiştir.

Her iki evde de, geniş dikdörtgen avlular bulunur. Evlerin ana odaları, avlunun kuzey ve güney tarafında revaklar arasındadır. Kuzey odaları daha büyüktür ve kuzey rüzgarlarından ve öğle güneşinden yararlanılır.

Burayı gezmek için 1-2 saat arasında zaman ayırmanız gerekir.

Buradaki caddelerin çoğu: dar ve basamaklıdır. Burası, turistler tarafından yoğun olarak ziyaret edilmektedir. Yani, büyük kalabalıklarla karşılaşacaksınız.

Plaza Nueva

Tepe için bölgedeki yürüyüşümüze buradan başlıyoruz.
Bu meydanın en güzel yapısı: 1530 yılında tamamlanan “Real Chancilleria” yani “Kraliyet Yargıtayı” dır. Diego de Siloe tarafından tasarlanmıştır.

Placeta de San Miguel Bajo

Yargıtay binasının solundaki “Carcel Alta” caddesine giriyoruz. Tepeden sola dönüp, sağa yönelince: Arnavut kaldırımlı “Plaza Sa Gregorio” meydanına çıkarsınız.

Sola dönerek meydandan çıkın ve “Calle San Jose” isimli dik yokuşu tırmanın. Önünüzde: 10’ncu yüzyıldan kalma “San Jose” minaresi görülecektir.

Minarenin bulunduğu yerde bir de kilise var. “İglesia de San Jose” isimli kilise: Granada şehrinin en eski kiliselerinden birisidir ve eski bir Magribi camisi üzerine yapılmıştır. Caminin minaresi, kilisenin çan kulesine dönüştürülmüştür.

Bunun altından: mahalledeki klasik bir Magribi evi olan ve yüksek duvarlar arkasına gizlenmiş “Carmen San Luis” in kapı aralığından geçerek yokuşu tırmanmaya devam edin.

Sonra, bembeyaz bir kilisenin bulunduğu “Placeta de San Miguel Bajo” ya ulaşırsınız. Meydanın köşesinde, 13’ncü yüzyıldan kalma “Magribi sarnıcı” nı görün.

San Nicolas Viewpoint-Mirador de San Nicolas

Burası bir gözlem yeridir.

Evet, 16-17’nci yüzyıldan kalma manastırı geçiyoruz. Sonraki ulaşılacak hedef: “San Nicolas” kilise kulesine doğru “Santa İsabel la Real” yolunu takip etmeniz gerekiyor.

Yolu, yokuş aşağıya inmeye başladığınız yerden, sola ve sonra sağa dönerek “Mirador de San Nicolas” olarak bilinen “Darro Vadisi” nin karşısındaki muhteşem El Hamra manzarasının seyredildiği bu meydana varırsınız.

Buradan El Hamra ve dağların muhteşem manzarasının yanı sıra, Granada şehri ve Rio Darro kanyonunun mükemmel manzarasını görebilirsiniz. Yalnız burası çok kalabalık, çünkü insanlar özellikle gün batımını seyretmek için buraya geliyorlar ve çevrede bolca yankesici bulunduğu söyleniyor.

Evet, aşağıya inerken, yine muhteşem El Hamra manzarasını görebileceksiniz.

İspanya Granada Elhamra Albacin Tepesi Rio Dara

Rio Dara

Meydanın hemen aşağısından, az basamaklı ve dik “Cuesta de las Cabras” yolunu takip edin ve meydanı terk edin.

Yolda: solunuza, Granada camisinin önünden geçin ve sağda keskin bir virajla karşılaşacaksınız. “Placeta del Comino” dan geçerek aşağı inmeye devam edin.

Solunuzda: 15’nci yüzyıldan kalma “Carmen de Aben Humeya” yı göreceksiniz.
Bu yol: 14’ncü yüzyıla ait bir sarnıcın adını taşıyan bir meydana “Placeta del Aljibe de Trillo” ya çıkan merdivenlere dönüşüyor.

Meydanın sonunda, sola dönün ve “Azacayuela de San Perdo” ya çıkın, birkaç basamak merdivenden inin ve keskin bir köşeyi dönün.

Bir sonraki kesişim noktasından sağa dönüp, yokuş boyunca “Plaza Escuelas” a kadar devam edin. Burada: “İglesia de San Juan de los Reyes” var.

Karşıya geçip “Calle Zafra” ya girmelisiniz. Bu düz yolu takip ederseniz: “Casa de Castril” deki “Museo Arqueologico y Etnologico” nun yanında ve kilisenin karşısında yer alan “Darro” nun yanında ilerleyen yola çıkın.

Nehir Boyunca yol

Albaicin tepesi ile El Hamra arasında “Darro” nehri geçmektedir.

Sağa dönün ve sonra görünmez rahibelerin döner tablalarda pasta sattığı: 16’ncı yüzyıldan kalma “Convento de Santa Catalina de Zafra” nın açık kapısından girin.

Soldaki nehir üzerinde: Magribi dönemine ait, asılı duran bir yarım kemer göreceksiniz. Kısa bir süre sonra: 11’nci yüzyıl Arap banyoları “El Banelo” yu geçin ve başlangıç noktanız olan “Plaza Nueva” karşınıza çıkacaktır.

Ancak, burada dikkatinizi çekmek istediğim bir nokta var. Darro nehri kıyısında “El Banuelo” olarak adlandırılan yerde, bir “hamam” var. Hıristiyanlar, şehre girdikten sonra şehirdeki bütün hamamları yıktırırlar.

Çünkü: zorla Hıristiyanlaştırdıkları Müslümanların, gusül abdesti almalarını önlemek istemektedirler. Ancak, burası özel mülkler yani evler arasında kaldığı için gözden kaçmış, buraya dokunmamışlardır.

Mezquita Mayor de Granada

Evet bölgedeki son görebileceğiniz yapı, yine bir cami, ama yakın geçmişte yapılan bir camidir. Tepede bulunuyor. Yani, gözetleme yerinin yakınında, Mirador de San Nicolas kilisesinin kuzeyindedir.
Burası: Hıristiyanların bölgeyi ele geçirmelerinin ardından, İslam’ın İspanya’da sürülmesinden sonra, 2003 yılında Müslümanlar için inşa edilen bir camidir. Camiye her an girilebilmektedir, mimari tarzı oldukça mütevazidir.

İspanya Granada Sacromonte Tepesi

Sacromonte Tepesi

Albaicin tepesinin kuzeydoğu yönündeki bu tepe: “gitanos” yani “Çingene” tepesi olarak tanınır ve bilinir. Valparaiso tepesindedir.

15’nci yüzyılda büyük bir Roman gurubu ve Gitanos olarak isimlendirilen İspanyol çingeneleri, buraya yerleştiler ve burada kayadan yontulmuş mağara evlerde yaşayan Çingeneler, günümüzde artık beyaz badanalı, küçük evlerde yaşıyorlar.

Bölge gündüzleri oldukça ıssızdır. Hava karardığında, müzik ve dans ile ziyaretçileri Granada şehrinin tepelerine çeker. Yamaçlardaki badanalı mağaraların içinde bulunan mekanlarda, etkileyici flamenko gösterileri yapılır.

Sacromonte’nin en renkli simalarından biri, 19’ncu yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olan Chorrojumo Mariano Fernandez Santiago’dur.

Kendini “Çingene Kralı” ilan eder. Elhamra çevresinde, turistlere eşlik eder ve onları şanlı geçmişinin hikayeleriyle eğlendirerek geçimini sağlardı.

İspanya Granada Çingeneler-Flamenko Dansı

Çingeneler: yöreye özgü Flamenko dansı ve müziğinin en iyi örneklerini sunmaları açısından önem kazanıyorlar.

Burada yapılan Flamenko dansı, Gitanos denen İspanyol çingeneleri, tipik İspanyol dansı ve müziği olan Flamenko ile uzun süredir devam eden bir geleneğe sahiptir.

Yaşadıkları zorluk ve dezavantajlar karşısında, meydan okuyan, duydu ile dolu bir dans yapıyorlar. Burada çeşitli mekanlar var.

Örneğin: benim de gittiğim “La Cueva De La Rocio” denen bir mağara gösteri mekanı. Bu mekan, Sacromonte’nin ilk çingene mağaralarından biridir.

1950’li yılların başında kurulmuştur. Halen Flamenko dünyasının en önemli isimlerinden olan Maya ailesi tarafından yönetiliyor.

Son yıllarda, birçok siyaset ve sanat dünyası ünlüsü burayı ziyaret etmiştir. Burada yaptıkları dansın ismi “Zambra” dır. Gitanos, geleneksel İspanyol Flamenkosunu, Arap oryantal dansıyla karıştırmıştır.

Çünkü, dansın kökenleri, daha önceki Magribi danslarına dayanır. Zambra, Sacromonte’nin çingene düğünlerinin törensel anlarını temsil eder. Eskiden bu oyun, çıplak ayakla, belden bağlanan gömlekler ve kloş eteklerle oynanırdı.

16’ncı yüzyılda, Engizisyon tarafından bu tür dans yasaklandı. Çünkü uygunsuz bir dans olarak görüldü. Buna rağmen geleneği yaşatarak, Sacromonte mağaralarında gizlice yapmaya devam ettiler. La Zambra, günümüzde parti, şenlik ve kutlamayla eş anlamlıdır.

Katılımcılar, mağaranın kenarında sıralar halinde düzenlenmiş uzun kuyruklu sandalyelere oturdukları için, çok karakteristik bir gösteri türüdür.

Katılımcılardan sadece birkaç santimetre uzakta, Zambra’ya katılan herkesin ön plana katılması sağlanır. Çingene Zambrası, en eski ve saf Flamenko danslarından biridir. Gösteri yaklaşık 45 dakika sürüyor.

Evet, turistlerin odağı olmuş bu gösteriyi bence mutlaka izleyin.

KATEDRAL VE ÇEVRESİNDEKİ ŞEHİR MERKEZİ

Katedral

Granada şehir katedrali: şehir merkezindeki “Gırnata ulu camisi” yani “Cami el-kebir” Kraliçe İsabel’in emriyle yıkılarak onun yerine yapılmıştır. İnşaat 16’ncı yüzyılda başlamış ve 181 yıllık bir sürecin ardından, 18’nci yüzyılda tamamlanmıştır.

Mimar: Dieo de Siloe’dir. Aslında, önce 1504-1521 yılları arasında kullanılan kraliyet kilisesi (Capilla Real) ve sonrada büyük şehir katedrali (Capilla Mayor) yapılmıştır. Katedralin yapımına: 1523 yılında başlanmıştır.

İnşaat 1704 yılında tamamlandığından, arada geçen sürede, ibadet yeri olarak: katedralin güneydoğusundaki “El Sagrario” kilisesi kullanılmıştır.

Mimari olarak: Toledo şehrindeki katedral yapısının planı esas alınmıştır. Büyüklüğüne rağmen, iç mekanları mütevazidir. Tavanı: 27 metre yüksekliktedir. Bu yüzden aydınlık ve havadardır. Kulelerinin yüksekliği ise 81 metredir. İç mekan büyüklüğü: 115 x 67 metredir. Kubbesinin yüksekliği: 45 metredir.

Yapının çeşitli şapellerinde: “Alonso Cano” tarafından yapılan heykeller ve “El Greco” tarafından yapılan “Aziz Francis” (şehrin azizidir) tablosu görülmeye değerdir.

Katedralin içinde bir mezarlık bulunuyor.

İspanya Granada Capilla Real-Royal Chapel

Capilla Real-Royal Chapel

Burası: 13 Eylül 1504 tarihinde, kraliyet kararnamesiyle, kraliyet mezar yeri olarak seçilmiştir. Bunun üzerine: Granada kraliyet bireyleri, kraliyet şapeli içinde gömülmeye başlanmışlardır.

Günümüzde burada mezarı bulunan kraliyet fertleri: İsabel ve Fernando ve kızları Juana ve kocası Felibe. Ancak, İsabel ve Fernando’nun mezarları daha önce başka yerde iken, sonradan buraya nakledilmişlerdir.

Nakledilme aşaması öncesinde ise, mezarlarının tahrip edildiği görülmüştür, yani buradaki kalıntıların, İsabel ve Fernando’ya ait olup olmadığı kesin değildir.
Bu şapel içinde, ayrıca: kraliyet ailesine ait: taç, kılıç, asa, sancak, ayna, çanak-çömlek gibi bazı eşyalar da sergileniyor.

Evet, katedralden çıktıktan sonra, çevredeki tarihi ve özelliği olan yerleri gezmeye başlıyoruz.

Madrasa

Katedralin doğu kısmındadır. 2 katlı ve sıra sıra balkonlu ince uzun bir binadır. Burası: Müslümanlar zamanında kullanılmış bir medresedir. 14’ncü yüzyılda, Sultan Yusuf I tarafından yaptırılmıştır.

Şehrin Hıristiyanlar tarafından ele geçirilmesinin ardından, bina: bir süre “Casa de Cabildos” yani “Şehir kulübü” olarak kullanılmış ve daha sonra ise kuşatma sırasında kahramanlık gösteren, 25 şövalyenin hizmetine tahsis edilmiştir.

18’nci yüzyıla gelindiğinde ise, binanın dış görünümü tamamen değiştirilerek, barok desenlerle süslenmiştir. Ancak, binanın içinde halen Endülüs tarzı sütun ve kemerler, ahşap işlemeli tavanlar, kapı kemerlerinde “besmele” ve “ayet” hatları görülebilmektedir.

Medresenin mescit kısmı ise, süslemelerinin güzelliği ve dekor zenginliğiyle dikkat çekmektedir.

Alcaiseria

Katedralin hemen yanındaki küçük binalar, Müslümanlar zamanından kalma çarşının dükkanlarıdır. Bu çarşının özel giriş kapısı bulunmaktadır. Çarşı: dar sokakları, küçük dükkanları ile klasik şark usulü bir çarşı görümündedir.

Çarşının ismi: Romalılar zamanından kalmadır. Roma imparatoru yani “Kayzer” Justinian: Arap tüccarlara, ülkesindeki pazarlarda ipek satma izni verdiği zaman, bu tür pazarlara da “El-Kayzerriyye” yani “Kayzerin Makamı” ismi verilmiştir. Bu isim zaman içinde İspanyolcaya çevrilirken “Alcaiseria” olarak gelmiştir.

Evet, bu pazarın büyük kısmı, 19’ncu yüzyıldaki bir yangında yanarak yok olmuş ve onarım sırasında pazarın dış görünümünde bir kısım değişiklikler yapılmıştır.

Corral de Carbon

Burası eski bir Arap kervansarayı iken, Hıristiyan askerleri tarafından tiyatroya çevrilmiş ve kullanılmıştır.

Yani, bir anlamda, İspanya ülkesinde yıkılmadan günümüze ulaşan tek kervansaray yapısıdır. Burada: özellikle Kuzey Afrika’dan buraya mal satmaya veya almaya gelen tüccarların kaldıkları sanılmaktadır.

Biraz önce söylediğim gibi, sonradan burası tiyatro olarak kullanılmıştır. 16 ve 17’nci yüzyılda: tiyatro olarak kullanılan yapı, günümüzde “Turizm Enformasyon” binası olarak kullanılmakta, avlusunda yaz gecelerinde Flamenko gösterileri yapılmaktadır.

Plaza Bib-Rambla

Burası: Granada şehrinin merkezidir. Bu sevimli meydanda: birçok bar ve restoran bulunmaktadır. Katedralden sonra buraya ulaşım kolaydır yani katedrale yakındır.

Plaza Nueva

Burası: geniş bir meydandır. Meydanda, dikkati çeken yapılar, 16’ncı yüzyılda yapılmış “Real Chancilleria” ve “İglesia de Santa” dır.

Plaza Nueva ve hemen yakınlarındaki “Albacin” çevresinde, yine son derece uygun restoranlar ve barlar bulunmaktadır. Ayrıca: yine bu bölgede, şehirdeki üniversiteli öğrenci kalabalıklarını görebilirsiniz.

Mueso Parque de las Ciencias de Granada- Granada Science Park Müzesi

Avenida de la Ciencia bölgesindedir

Giriş ücretlidir. Büyükler 6.5 Euro, öğrenciler 5.5 Euro’dur.

Müzede: 70 bin metrekarelik alanda: atalet, yer çekimi ve Arşimed prensipleri gibi çevresel olayların anlaşılabilmesi için interaktif özellikler sergilenmektedir.

7 daimi sergi salonu ve birkaç geçici sergilerin düzenlendiği alanların toplamı, 5 bin metrekaredir.

Bunun dışında: kütüphaneler, sinemalar, oditoryum, planetarium, kültür galerisi gibi bölümler bulunmaktadır. Aynı zamanda, 27 bin metre karelik bölümde, bir de astronomi bahçesi vardır.

Burayı ziyaret ederseniz özellikle “Endülüs bölümünü” gezmenizi öneririm. Çünkü: Endülüs düşünürlerinin, bilim adamlarının eserlerini görebilirsiniz. Tabii başka bölümler de var. Örneğin: medikal bölümü var. Antartika bölümü var. Eğlenceli bir ortam sizi bekliyor, mutlaka ziyaret edin.

İspanya Granada

ŞEHİR YAKINLARINDA GEZİLECEK YERLER

LAS ALPUJARRAS

1492 yılında, Granada Hıristiyanların eline geçince, Magribi sultan XII. Muhammed’e burası, derebeylik olarak verilmiştir. Sultan, düşen krallına son kez bakmak için durduğu yer olarak söylenen, Granada’nın güneyindeki geçit “Puerto del Suspiro del Moro” anlam olarak “Magribinin iç çektiği kapı” olarak bilinmektedir. Ancak, Sultan, bundan bir yıl sonra, Kuzey Afrika’ya sürgün olarak gönderilmiştir.

Alpujarras bölgesinde: Magribi kader mahkumlarının çıkardığı son bir ayaklanmanın ardından, bunlar da, ülkeden kovulmuş ya da din değiştirmeye zorlanmışlardır. Her köyde, yalnızca iki Magribi aile, tarım sisteminin korunması için tutulmuştur.

Onun dışında, tüm bölge, Kuzey İspanya’dan gelen Hıristiyanlar tarafından mesken olarak kullanılmıştır.

Evet: Alpujarras bölgesinin en büyük özelliği: Kuzey Afrika’nın Berberi binalarını yansıtan temel mimarisidir. Evler, taştandır ve uzun, şapkalı bacası olan üstü çakıl, altı beton, düz çatılara sahiptirler.

Köyler, aralarından geçen düzensiz, dar, basamaklı ve konik caddelerle, birbirlerine bağlanan bu tarzda evlerin oluşturduğu karmaşık kümelerdir.

Günümüzde, burası sakinliğiyle, özellikle Kuzey Avrupalılar tarafından iskan amacıyla kullanılmaktadır. Böylece, bölgedeki dağ köyleri, Endülüs bölgesinin diğer birçok yerinde olduğu gibi terk edilmekten kurtulmuştur.

Yeni gelenlerin en ünlüleri, genellikle “Orgiva” kasabası ve çevresinde yerleşmektedirler.

Granada şehir merkezinden, Alpujarras’ın dağ köylerine otobüs seferleri bulunmaktadır. Hatta, burada bir dizi konforlu otel de bulmak mümkündür. Biraz önce söylediğim gibi, huzurlu ve temiz hava almak isteyenler, burayı tercih ediyorlar ve yerleşiyorlar.

MONTEFRİO

Şehir merkezine 52 km. uzaklıktadır.
Dik bir yokuşta yer alan ve zeytin ağaçlarıyla çevrelenmiş bu kasabanın ilginç 2 kilisesi bulunmaktadır. Bunlardan “Iglesia de la Encarnacion” mükemmel dairesel konumu ile dikkat çeker.

Diğer kilise ise “İğlesia de la Villa” dır. Bu ikinci kilise içinde bir de müze bulunuyor. “Centro de İnterpretacion la Centinela” müzesi içinde, Magribiler ile Hıristiyanların çatışmalarını araştıran eserler bulunmaktadır.

ALHAMA DE GRANADA

Bu kasaba, bir boğazın ağzındadır. Ancak, buraya ulaşmak için şehir merkezinden uzak bir yolculuk yapmanız gerekir.

Kasabanın hemen altındaki otel ilgi çekmektedir. Bu otelde: 12’nci yüzyıldan kalma, Magribi banyoları kullanılmaktadır.

İspanya Malaga

İspanya Malaga


Malaga denilince insanların ilk aklına gelenler: Costa del Sol denilen yerde bulunan muhteşem plajlardır. Genelde insanlar bu plajlardan yararlanmak ve denize girmek için bölgeye gelirler. Ancak, bu sırada, şehir merkezindeki birkaç tarihi kalıntıyı ve anıtı ziyaret ederler.

İspanya Malaga

ULAŞIM


Malaga şehrinde “Malaga Costa Del Sol” havaalanı bulunmaktadır. İspanya’nın en işlek dördüncü havaalanıdır. Yani, birçok yer ile bağlantılıdır. THY, Malaga şehrine doğrudan uçuşlar düzenlemektedir.

Çarşamba, Cuma ve Pazar günü düzenlenen seferler, İspanya’daki dördüncü varış noktası olarak, 2011 yılında başlamıştır. Yolculuk yaklaşık 4 saat sürmektedir.

Malaga şehrinde tren bağlantıları “Malaga-Maria Zambrano Tren İstasyonu” ile karşılanmaktadır. Buradan “AVE” yüksek hızlı tren sistemi hareket etmektedir. Bu hızlı tren sistemi, İspanya’da mevcut 18 şehir ile bağlantılıdır.

Malaga şehrine otobüs ile ulaşmak isterseniz: bu kez şehir merkezine on dakika uzaklıktaki “Malaga Otobüs İstasyonu” kullanılır. Buradan, toplu taşım otobüsü ile, şehir merkezine ulaşmak mümkündür.

İspanya Malaga

GENEL

Yarım milyondan fazla nüfusu ile, Endülüs bölgesinde Sevilla şehrinden sonra, ikinci en büyük şehirdir. İspanya’nın ise en kalabalık altıncı büyük şehridir.

Malaga, ziyaretçilerin ana giriş kapısıdır.

Şehrin kültürel yapısının en büyük şahsiyetleri: Uluslar arası üne sahip ressam ve heykeltıraş “Pablo Picasso” ve aktör “Antonio Banderas” ın bu şehirde doğmuş olmasıdır. Öte yandan: Kübalı besteci Ernesto Lecuona, başyapıtı olan “Malaguena” adlı yapısının ismi, bu bölgeden alınmıştır.

Birçok resmi kurumun idari merkezidir ve yurt dışı konsolosluklarını veya onların temsilciliklerini bulabileceğiniz yerdir. Malaga limanı, İspanya’nın en önemli limanıdır.
Birçok kişi, Costa del Sol de tatil yapmak için Malaga ya uçup şehrin kendisini gezmeye tenezzül etmese de Malaga en azından yarım günlük bir keşif hak eder.

Evet, Malaga şehrinin en büyük özelliği: Akdeniz sahilinde “Costa del Sol” yani “Güneş Sahili” üzerinde olmasıdır. Costa del Sol sahilinde nispeten dar bir şerit içinde şehirleşme görülür. Malaga şehirleşmiş bölgesini: birbirine bitişik olan, sahildeki: Rincon de la Victoria, Torremolinos, Benalmadena, Fuengirola, Alhuirin de la Torre, Mijas, Marbella ve San Pedro Ancantara adlı şehirler oluşturur. Malaga şehir merkezinden, bu yerleşimlerin en yakın yeri 20 dakika, en uzak yeri 45 dakika uzaklıktadır.

Malaga-Cebelitarık boğazı arasındaki uzaklık: 100 km. ve şehrin Kuzey Afrika sahillerine olan uzaklığı ise, 130 km. dir.

İKLİM

Şehirde, Subtropikal Akdeniz iklimi hakimdir. Buna bağlı olarak: kışlar ılıman ve yazlar sıcak geçer. Malaga şehrinde güneş yılın 300 günü görülmektedir. Yağış ise, yalnızca 50 gün sürer. Burayı ziyaret etmek isterseniz, aşırı sıcak Temmuz-Ağustos ayları dışında ziyaret edebilirsiniz. Ancak: yoğun yağmur dönemiyle karlışabilirsiniz. Özellikle kışın buraya gitmeyi düşünürseniz, yanınıza yağmurluk almanız şart.

 

TARİHİ

Malaga’nın tarihi, şehri Akdeniz in ana limanı olarak kuran Fenikelilere kadar uzanır. Yani, dünyanın en eski şehirlerinden birisidir. Fenikelilerin burada yerleşim yeri kurmalarının en büyük nedeni, yakınlardaki “tuz” yataklarıdır ve bu tuz, balık tuzu olarak kullanılmıştır.

Bu rol Magribiler ve Hıristiyanların dönemini de geçerek bugünlere kadar devam etmiştir.
Fenikeliler aynı zamanda şehrin tatlı ve sertleştirilmiş şaraplarıyla büyüyüp gelişen bağcılık kültürünü de ortaya koymuştur.

Ancak, bu sanayi 19. yüzyıldaki asma biti salgını nedeniyle yıkıma uğramıştır. Larios ailesi, bugün halen anonim sınavlarda İngiliz markalarına fark atan damıtılmış Malaga cini ile daha iyi iş çıkarmıştır.

Şehir İspanya’nın ve hatta 20. yüzyılın en ünlü ressamı Picosso’nun da doğum yeridir ve iç savaş döneminde Barselona dan sonra en çok kavga sebebi olan cumhuriyetçi istihkamıdır.

Alameda Principal nehir yatağı ve Carreteria ile Alamos yollarının sınır oluşturduğu şehir merkezi, cadde ve sokaklardan oluşan kalabalık bir yerdir.

Malaga aynı zamanda bir bahçe şehridir ve en büyük bahçesi Paseo del Parque dir.

FERİA DE AGOSTO-MALAGA FUARI

“Feria de Agosto” yani “Ağustos Fuarı” her yıl, Malaga şehrinde, Ağustos ayında yapılır. Kutlamaların temelinde: Katolik hükümdarlar (İsabella ve Ferdinand) tarafından, 18 Ağustos 1487 tarihinde, Malaga şehrinin ele geçirilmesi bulunmaktadır.

İlk kutlamalar: Ağustos 1491 tarihinde gerçekleşir. Ertesi yıl ise, 18 Ağustos günü kutlamalar yapılır. 17’nci yüzyılda, kutlamalarda havai fişekler ve roketler kullanılmaya başlandı. 1887 yılından sonra ise, fuar şehrin çeşitli yerlerinde kutlanmaktadır.

Başlangıçta: su bulunan “Muelle de Heredia” yakınlarında iken sonradan “Parque de Malaga” bölümü kullanılmaya başlanmıştır.
Günümüzdeki kutlamalar: Cuma günü gece yarısından hemen sonra b aşlar ve Pazar gecesi biter. Toplam: 10 gece ve 9 gün kutlamalar sürer.

Kutlamalarda çeşitli eğlenceler düzenlenir. Şehrin tarihi merkezinde “Feria de dia” yani “Day Fuarı” açılır. Akşamları ise “Feria de la Noche” yani “Night Fuarı” düzenlenir. Fuar sırasında: şehir merkezindeki sokaklar: çiçek görünümlü kağıt fenerlerle bezenir.

Çocuklar ve yetişkinler, müzik ve dans coşkusunu yaşarlar. Her yerde, Flamenko müzik sesleri duyulur. Her öğleden sonra: “La Malagueta” da, boğa güreşleri düzenlenir.

Fuar süresince, kentin toplu taşıma düzeni yeniden planlanır ve fuar süresince taşımada hiçbir aksaklık yaşanmaz.

 

MALAGA KUTSAL HAFTA KUTLAMALARI

Bu kutlamalar, 500 yıl boyunca sürdürülmektedir. Kutlamalar: Paskalya Pazar gününden bir hafta önceki Pazar günü başlar ve Paskalya Pazar gününe kadar sürer. Bu kutlamalara katılan “Tronos” olarak isimlendirilen kişiler: sivri şapkaları, uzun mor elbiseleri, taşıdıkları siyah mumlarla dikkat çekerler. Müzik olarak: davul ve trompet çalınır.

İspanya Malaga

MALAGA ŞEHRİNDEKİ GECE-EĞLENCE HAYATI

Malaga şehrinde: gerek sabaha kadar eylenebileceğiniz mekanlar ve gerekse sakin bir yerde dinlenme şansınız bulunmaktadır. Şehirdeki bazı gece kulüpleri hakkında kısa bilgi vermek istiyorum.

Plaza de Uncibay

Granada ve Beates caddeleri arasındadır. Çoğu kişi, gece burada eylenmeyi tercih ederler.

La Malagueta

Arenanın güneyinde, şehrin en modern yeridir ve burada gençler için çeşitli eğlence mekanları bulunmaktadır. Kaliteli barlar, publar ve diskolar vardır. Ayrıca, burada yine geleneksel Endülüs yemeklerini tadabileceğiniz restoranlar bulunuyor.

El Palo

Burada bulunan barlarda, çeşitli ülkelerden gelen öğrencilerle, özellikle Erasmus öğrencileriyle karşılaşabilirsiniz. Dolayısı ile farklı bir hava hissedeceksiniz. Burada: lezzetli tapaslar tadabilir, biranızı içebilirsiniz.

İspanya Malaga

MALAGA-DENİZ KEYFİ

Malaga şehrini ziyaret eder ve denize de girmeyi düşünürseniz: tek öneri “Costa del Sol” yani Güneş Sahilidir.

Burası: çok sayıda ziyaretçi çeker. Çünkü, eşsiz kumsalı ve tertemiz denizi, yörenin en iyilerindendir. Hatta, batı sahilinde gizli koyları ve kayalıkları da keşfedebilirsiniz.

Buradaki plajlar: 35-40 metre genişliktedir, uzunlukları ise 15 km. bulur. Batıdan doğuya bilmek isterseniz, bölgedeki plajlar şunlardır: El Candado, Las Acacias, Barons del Carmen, La Malagueta, San Andres, Misericordia, Guadalhorca. Guadalmar bölgesindeki plajda: çıplaklar için özel bir bölüm bulunmaktadır.

İspanya Malaga

MALAGA ŞEHRİNDE GEZİLECEK YERLER

İspanya Malaga

MALAGA ESKİ TARİHİ MERKEZİ

Burası, güneyde limana ve kuzeyde ise yüksek tepelere doğru uzanır. Her iki tarafından: Akdeniz’e ulaşan “Guadalmedina” ve “Guadalhorce” ırmakları bulunmaktadır.

İspanya Malaga

TEATRO ROMANO-ROMA AMFİTİYATRO

Alcazaba bölgesindeki bu yapı, antik Roma dönemine aittir.

MÖ 27’den MS 14’teki ölümüne kadar Roma İmparatorluğunun 1’nci İmparatoru olarak kabul edilen Augustus’un ilk günlerine aittir. Roma tiyatrosu tamamen kaybolmuş bir halde iken, 1951 yılından itibaren kazılarla büyük kısmı ortaya çıkarılmıştır.

Kazılar sırasında, sahne, orkestra kalıntıları, senatörler ve savea için ayrılan yer, 31 metre yarıçaplı, 16 metre yükseklikte, 13 ayaklı stantlar ortaya çıkarılmıştır. Evet, tiyatro, Alcazaba altındadır. Tiyatroya girip gezebilir ve taş basamaklarda oturabilirsiniz. Giriş ücretsizdir.

GIBRALFARAO KALESİ

Gibralfaro dağı ve çevresinde bir tepede bulunan kale, 1340 yılında Nasıra kralı I Yusuf tarafından, tepeye adını veren bir deniz fenerinin de bulunduğu, Fenike kökenli eski bir çitin üstüne yapılmıştır. Yani, Araplardan kalma bir kaledir. 

Kale deniz seviyesinden 130 metre yüksektedir. Malaga şehrine ve Akdeniz’e bakmaktadır. 

Kale, 1487 yılında Katolik hükümdarlar tarafından kuşatıldı ve Fernando del Catolico, zaferden sonra burayı geçici ikametgahı yaptı. Ayrıca kaleyi şehrin armasının bir parçası olarak belirledi.

Bir süre, İber yarımadasının en zapt edilemez kalesi olarak kabul edildi. İki sıra duvarı ve 8 kulesi vardı. Dış duvarlar, kaleyi Alcazaba ile birleştiren zikzak şeklinde düzenlenmişti.

Kalenin geçmiş dönemdeki en büyük önemi, Katolik krallığına karşı, Malagalı yerli Müslümanların isyanına tanıklık etmiş olmasıdır. Bu isyan üç ay sürmüş ve Kral Ferdinand’ın karısı İsabel’i alıp, şehrin kulesine gitmesiyle bitmiştir. Bu hikaye, yörede uzun zamandır bilinip kulaktan kulağa anlatılmaktadır. 

Gibralfaro dağı eteğinde, Müslümanlık döneminden kalma görkemli bir sur olan Alcazaba ve Alcazaba yokuşunun kuzey yamacında ise Roma Tiyatrosu var. 

Evet, kale günümüzde Malaga şehrinin en çok ziyaret edilen yerlerinden biridir. Günümüzde kalede, devlet tarafından işletilen Paardor otel bulunmaktadır. 

2005 yılında, kalenin bulunduğu tepelik alana: çam ve okaliptus ağaçları dikilmiştir.

           

LA ALCAZABA

Burası, Endülüs döneminden kalma, önemli bir kale ve hükümdar konutudur.

Yapı: şehre hakim bir tepe üzerinde kurulmuştur. Kuruluş amacı: şehrin korsanlardan korunmasıdır.

11’nci yüzyıla gelindiğinde ise, genişletilerek daha büyük olarak yeniden yapılmıştır. Buranın girişinin bitişiğinde, MÖ.2’nci yüzyılda yapılmış bir “Roma tiyatrosu” nun kalıntıları bulunmaktadır. Hatta: Roma dönemine ait bu yapının malzemeleri: Alcazaba’nın bir kısmının yapımında kullanılmıştır.

Kale: denizden yükselen bir tepenin doğu bölümündedir. Çevresinde: palmiye ve çam ağaçlarından oluşan koruluk bölümler bulunmaktadır.

Yapının planı: genel olarak dikdörtkendir. Ancak, meyilli arazide kurulduğu için, araziye uyarak tam kare veya dikdörtgen şekil almaz. Kalın dış ve iç duvarlar vardır. Bu iki duvar arasında ise, üzeri kapalı yollar bulunur.

Bu yollar: kalenin değişik kısımları arasında, korunaklı ulaşım sağlamak için yapılmıştır. Zaten: Alcazaba ve Gıbralfarao kalelerinin arasında da, her iki kaleyi birleştiren, korunaklı yol bulunmaktadır.

Duvarlarda, yer yer dörtgen kuleler görülür.

Kompleksin girişinde: diğerlerinden daha büyük bir kule bulunur. Bu kule altından, kaleye giriş: zikzaklı ve kapılı bir yolla olur. Kalenin dış giriş kapısı olan “Puerta de la Boveda” yani “Kasa kapısı” kaleye girmek isteyen düşman güçlerinin zorlanması için, geriye doğru iki katlıdır, günümüzde burası bir asansör ile aşılmaktadır.

Hıristiyanlar şehri ele geçirince, zaferlerini bu kale kapısında kutlamışlardır. Buradan eşsiz dağ manzarasını izleyebilirsiniz.

Kalenin iç bölümünün giriş kapısı ise: “Puerta de la Boveda” yani “Kasa kapısı” olarak isimlendirilir.

Bu yol üzerinde, birkaç kapıdan geçtikten sonra: güzel bahçeli avlulara gelinir. Bu avlulardaki bahçelerde: güzel kokulu çam, okaliptus ağaçları ile yasemin ve sümbüller bulunmaktadır.

“Puerto da Granada” olarak isimlendirilen iç surlarda da geçtikten sonra: 11 ve 14’ncü yüzyıllar arasında kullanılan “vali sarayı” bölümüne gelinir.

Vali sarayı: bir avlu çevresinde kurulmuştur. Bu avlunun, üç kemerli kenarları vardır ve güney bölümü açıktır, bir yandan bahçeler ve öte yandan deniz manzarası görülür. Sarayın içindeki odalardan bazıları, Hıristiyanların işgalinin ardından sağlam kalarak günümüze ulaşabilmiştir.

Vali sarayının kuzeyinde, bir su değirmeni görülür. Ayrıca: dönerek inilen bir merdivenli, 40 metre derinlikte bir kuyu, bir hamam, çeşitli atölye odaları ve kalenin en kuzey kısmında ise: “Puerta de la Torre del Homonaje” isimli süslü anıtsal bir kapı bulunur.

Buraya ulaşmak için: “Plaza de Aduana” dan kısa bir yürüyüş yapmanız gerekir.

İspanya Malaga
İspanya Malaga

MALAGA PİCASSO MÜZESİ

Giriş ücretlidir. Giriş ücreti: 8 Euro’dur.
Müze: Palacio de Buenavista bölgesinde; “Palacio de los Condes de Buenavista” sarayındadır.

Yapı: 16’ncı yüzyılda inşa edilmiştir. Daha önce burada bir Nasrid dönemi yapısı olduğu tahmin edilmektedir. Çünkü: bu döneme ait bazı kalıntılar görülmektedir. Bu yüzden, yapı: “Ulusal Anıt” olarak ilan edilerek, koruma altına alınmıştır.

Pablo Ruiz Picasso: Malaga şehrinde doğmuş ve 10 yaşında iken Malaga şehrinden ayrılmıştır. Ancak, bu durum, onu olumsuz etkilememiş ve yaşamı boyunca bu doğduğu şehre karşı ilgisi devam etmiştir.

Müze: 2003 yılında açılmıştır. Müzede: Picasso ailesinin üyeleri (üvey kızı Christine ve torunu Bernard) tarafından bağışlanan 285 eser sergilenmektedir. Christina ve Bernard: bu eserlerden 204 tanesini bağışlamışlardır.

Bu eserler: sanatçının gençliğinden ölümüne kadar hayatındaki tüm dönemleri kapsamakta ve yansıtmaktadır. Müzede: Picasso’nun eserlerinin yanı sıra: şehrin kültürel hayatını ifade eden eserler de sergilenmektedir.

Son bir not: Müzenin bodrum katında: şehirdeki en eski kalıntılar olan, Fenikeliler döneminde yapılan sur kalıntılarını görebilirsiniz.

İspanya Malaga

FUNDACİON PİCASSO-PİCASSO DOĞUM YERİ MÜZESİ

2009 yılında, Picasso’nun doğduğu ev: “Museo Casa Natal” olarak ziyarete açılmıştır.

Müze: “Plaza de la Merced” üzerindeki bir evdedir. Picasso’nun doğduğu ve kısa bir süre yaşadığı bu ev yani “Casa Natal” Picasso’nun eserleriyle ilgili sergiler için bir sanat galerisine dönüştürülmüştür.

Eğer sanatçı ve sanatına ilgi duyuyorsanız burayı ziyaret etmenizi öneririm.
Giriş ücretlidir. Giriş ücreti: 1 Euro’dur.

 

MUSEO CARMEN THYSSEN- MÜZESİ

Müze: “Palacio de Villaon da Carmen” sarayındadır. 2011 yılında açılan müzede: 19 ve 20’nci yüzyıl İspanyol ressamlarına ait muhteşem bir koleksiyon sergilenmektedir. Giriş ücretlidir, giriş ücreti 8 Euro’dur.

İspanya Malaga

MUSEO DE MALAGA-GÜZEL SANATLAR VE ARKEOLOJİ MÜZESİ

Müze: La Alcazaba bölgesinde “Palacio de la Aduana” sarayındadır.
Müze: daha önce kurulan iki müzenin birleştirilmesiyle, 2010 yılında kurulmuştur. Güzel sanatlar bölümünde 15 bin civarında ve arkeoloji bölümünde ise 2 bin civarında eser bulunmaktadır.

Müzenin güzel sanatlar bölümü: 1913 yılında, kraliyet kararnamesiyle kurulmuştur. Müzede çalışmaları bulunan bazı sanatçılar şunlardır: Esteban Murillo, Luis de Morales, Luca Giordano, Velazquez, Francisco de Goya, Leon Bonnat, Pablo Picasso.

Müzenin arkeoloji bölümünde: 1930 yılından bu yana, Eyalette yapılan kazılarda bulunan eserler sergilenmektedir. Bunların başlıcaları: Fars dönemine ait ve Fenikelilerden kalmadır.

 

PLAZA DE TOROS D E LA MALAGUETA- BOĞA GÜREŞİ ARENASI

Paseo de Reding bölgesindedir. Malaga şehrindeki boğa güreşleri burada yapılmaktadır. Yapı: 1874 yılında inşa edilmiştir. 1876 yılında, efsanevi boğa güreşçisi Rafael Molina Lagartijo’nun diğerleriyle birlikte mücadele ettiği bir boğa güreşi ile açılmıştır. 

Arena: 9032 seyirci kapasitelidir. Yapının çapı: 52 metredir. Yapıda: 10 ağıl, ahır, atların test odası ve boğa güreşçileri için revir bulunmaktadır. Her yıl Ağustos ayında, burada harika bir boğa güreşi programı bulmak mümkündür.

Çünkü yıllık büyük Boğa Güreşi Fuarı düzenlenmektedir. Günümüzde burada Boğa Güreşi Müzesi var.

İspanya Malaga

MALAGA KATEDRALİ VE MÜZESİ 

Endülüs bölgesinin en değerli Rönesans eserlerinden biridir.

1487 yılında Katolik hükümdarlar İsabel ve Fernando, şehri ele geçirince, şehirde Aljama camiinin bulunduğu yere bir Hıristiyan tapınağı dikilmesini emrederler.

Katedralin yapımına 1525 yılında başlanır ve eksik de olsa 1782 yılında sona erer. 18’nci yüzyıl başında, katedralin yapımı yaklaşık 100 yıl durur.

Çünkü bağımsızlıklarını kazanmak için İngiltere’ye karşı ayaklanan Amerikalılara yardım gönderildiği söyleniyor. (Bunun bir efsane olduğu da iddia edilir, çünkü bu paranın gerçekten de acil bayındırlık işlerini finanse etmek için kullanıldığı kanıtlanmıştır.)

Böylece katedralin yapımı yarım kalır. Bir kule (Güney kule) inşa edilemez. Ayrıca ana cephesi de yarım kalır. 

Kulelerden birinin eksikliği nedeniyle, yapıya “La Manquita” (Tek silahlı kadın) lakabı verilir. 

2012 yılına kadar Endülüs bölgesindeki en yüksek binadır. Ancak Giralda tarafından geçilmiş ve 2’nci en yüksek bina olmuştur. 

Katedralin kendine ait bahçeleri ve eski camiyi hatırlatan portakal ağaçlarıyla bezeli güzel bir varendası vardır.

Katedralin üzeri: değişik biçimde dekore edilmiş kubbelerle kapatılmıştır.

Kapılar:

Yapının dışındaki mermer kapılar farklı renklerde yapılmıştır. 

Sadece bazıları madalyon taşırlar. 

Ortadaki kapı: diğerlerine göre daha geniştir. 

Ana Cephe Kapısı: Yaklaşık 1510 yılında Gotik tarzda yapılmıştır. Süleyman sütunlarıyla örülmüştür. Kapıların üstünde madalyonlar bulunur. Kapı, günümüzde bahçelere açılan kutsal kapıdır.

 

Kuzey Kulesi:

Ana cephenin solundadır. 84 metre yüksekliktedir. Kulede, 8 çan ve usta Venero tarafından 1784 yılında dökülen 14 çan vardır.

 

Koro Tezgahları:

Katedralin en değerli bölümüdür. Koro bölümündeki 42 koltuğun oyma dekorasyonu Barok marangozluğunun bir başyapıtıdır. Heykeltıraş Pedro de Mena tarafından yapılmıştır. 

 

Hazine Odası:

Tapınakta birkaç parça sanat eseri bulunmaktadır. Ana şapelde İtalyan ressam Arbasian’ın tabloları görülmeye değerdir. 

Evet, katedral yapısı günümüzde Piskoposluk sarayı olarak kullanılmaktadır. 

Mimari detayları zayıf olan yapı, son derece heybetli görüntü verir. Yani küçük bir dağ büyüklüğündedir. 

 
Son bir not: Katedral içinde, bir de müze bulunuyor. Müzede: resimler, heykeller ve el yazması metinler bulunuyor.

MARTİRES KİLİSESİ


Kilise yapısı, 1847 yılında yapılmıştır. Mimari stil: Mudejat özellikleri yani Arap-İspanyol mimari özelliklerini gösterir. Kilise yapısı içinde: Francisco Ortiz’in heykelini görmelisiniz.

IGLESİA DE SANTİAGO APOSTOL-SANTİAGO KİLİSESİ

Katedralin bitişiğindedir. 15’nci  yüzyılda daha önce burada bulunan caminin yerine inşa edilmiştir. 

İspanya Müslümanlardan alındıktan sonra ortaya çıkan mimari akım olan “Mudejar” stiline uygun olarak yapılmıştır. Kilisenin Gotik portalı, 1714 yılında yeniden inşa edilen orijinal yapıdan geriye kalan tek parçadır. 

1490 yılında inşa edilmiştir. İçinde Mudejar stili kuleleri ve değişik tarzdaki şapeli ilgi çeker. Pablo Picasso’nun “Vaftiz töreni” isimli eseri, burada sergilenmektedir. İç mekan zengin bir şekilde dekore edilmiştir ve 16’ncı yüzyıl yapımı ana sunak, özellikle muhteşem güzelliktedir. 

 

İGLESİA DEL SAGRARİO


Hıristiyanların bölgeyi almalarının ardından, bu cami kiliseye çevrilmiştir. Gotik mimari tarzdaki ön cephesinin süslemeleri görülmeye değerdir.

İspanya Malaga

MALAGA ŞEHİR DIŞINDA GEZİLECEK YERLER

ANTEQUERA

Tarihi Antequera kasabası, kayıtlı tarihin öncesinden beri Endülüs için önemli olmuştur.
Kasaba bugün Sevilla, Granada, Malaga ve Cordoba yı birbirine bağlayan ve otoyolların kesişme noktasında yer almakta ve her yerden kolayca ulaşılabilmektedir.

Antequera’yı kronolojik olarak gezmek istiyorsanız, kasabanın dışında yer alan hem boyutsal hem de yapısal anlamda gerçek ten etkileyici tarih öncesi dolmenden başlayabilirsiniz.

Dolmen de Menga (en eskisi MÖ.2500 civarında inşa edilmiştir) ve Dolmen de Viera bir petrol istasyonu yanındaki bir alanda birlikte yer almaktadırlar.

Dolmen de Romeral daha uzakta kalır, ancak görülmeye değerdir. Çünkü ustaca yapılmış kubbeli bir odanın çevresinde inşa edilmiştir.

Nispeten daha güncel anıtlardan oluşan büyük yığın, turizm danışma ofisinin yanındaki bir yoldan ulaşabileceğiniz kasaba merkezinde yer alır.

16. yüzyıldan kalma Arco de los Gigantes (Devlerin kemeri) sizi, Rönesans dönemine ait bir kilisenin bulunduğu bir meydana çıkarır. Burada Magribi kalesi Alcazaba ya geçiş vardır.

 

EL TORCAL

Antequera nın yukarısındaki tepelerde yer alan bir gurup kaya rüzgar ve su erozyonları sonucu doğal heykellere dönüşmüşlerdir.

Renklerle işaretlenmiş iki yoldan birini kullanarak El Torcal a yürüyebilirsiniz. Bugün bir doğa koruma alanıdır.

Yeşil yol: ruta verde (1.5 km. yaklaşık 45 dakika) ve sarı yol: ruta amarillo (3 km. yaklaşık 2 saat)

 

FUENTA DE PİEDRA

Antequera nın kuzeyindeki ovalar bir parça sıkıcıdır. Ama otoyoldan çıkıp kısa bir süre Sevilla istikametinde ilerlediğinizde, Endülüs ün en büyük doğal gölüne rastlarsınız.

Bu göl, mevsiminde flamingo sürülerine ev sahipliği yapar. Gölün yanında bir ziyaretçi merkezi vardır. İyi bir dürbüne ihtiyaç duyabilirsiniz.

BENALMADENA

Sea Life ve Tivoli Parque tematico (eğlence parkı) gibi Torremolinos un daha sakin turistik yerleri, bu uydu kentte yer alır.

Kasabanın tepelere giden bir teleferiği vardır. Alışılmadık bir şekilde Benalmadena aynı zamanda Avrupa’nın en büyük Budist stupa sının (tapınak) da bulunduğu yerdir. Tapınak sahile bakan muhteşem bir manzaraya sahiptir.

 

ESTEPONA

Büyük bir gurbetçi topluluğunu barındıran oldukça sade bir tatil yeridir.
Ancak yine de faal bir İspanyol kasabasıdır.

Kalabalık sahilden uzakta yer alan, iki keyifli meydanın (Plaza las Flores ve Plaza Arces) arasından geçen yan bulvarlar ve Arnavut kaldırımlı caddelerin olduğu merkezin büyük bölümü trafiğe kapalıdır.

Kasabanın yenilikçi kalabalık meydanı Plaza de Toros, arada sırada İspanya’yı turlayan uluslar arası sanatçıların verdiği konserlere ev sahipliği yapar.

Meydanın aşağısında, deniz fenerinin yanındaki marinanın bar ve restoranları Puerto Banüs tekilerden daha salaştır. Casares ve yakındaki Pueblos Blancos kısa bir sürüş veya araba yolculuğu mesafesinde kuzeyde kalmaktadır.