Diyarbakır Eğil ilçesi, Peygamber ve kral mezarları bulunması nedeniyle inanç ve kültür turizm merkezi olma yolunda hızla ilerliyor. Bence, buraya kesinlikle ziyarete gidin veya buralara yakınlardan geçerseniz yolunuzu değiştirin ve mutlaka buraya gidin, inanın gittiğinize kesinlikle memnun olacaksınız, muhteşem bir doğal güzellik sizi bekliyor. Eğil ilçesinde, huzur ortamının sağlanmasıyla mutlaka gidin ve bu güzellikleri görün. Dini, doğal ve tarihi güzellikler mutlaka görülmelidir.
ULAŞIM
Eğil, Diyarbakır arası uzaklık: 52 km. Eğil, Ergani arası uzaklık: 34 km. Eğil, Maden arası uzaklık: 56 km. Eğil, Elazığ arası uzaklık: 135 km.
TARİHİ
İlçe tarihi süreç içinde, Huri, Mitanni, Urartu, Asur, Med, Pers, Roma imparatorluğu ve Büyük Selçuklular gibi birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır.
Ayrıca: Kuran-ı Kerim’de ismi geçen peygamberler Hz Zülkifl ve Hz Elyesa’nın da aralarında bulunduğu 6 nebiyi ağırlaması nedeniyle “Peygamberler Şehri” olarak adlandırılıyor. Diğer nebiler: Nebi Harun-i Asefi, Nebi Hallak, Nebi Harut, Nebi Zünnun, Nebi Hürmüz, Nebi Ömer, Nebi Danyal’dır ve kabirleri yine Eğil’dedir.
İlçe merkezinde bulunan Asur kalesinin adından da anlaşılacağı üzere, Asurlular ötesine ulaşan bir geçmişi vardır.
Eğil, Halife Hz Ömer zamanında Müslümanlar tarafından fetih edilmiştir.
İlçe önceleri bir nahiye olarak 1860 yılında Palu’ya, 1866 yılında ise o zamanki ismiyle Mamureti Laziz Vilayetine (Elazığ) ve daha sonra Diyarbakır vilayetine bağlanmıştır.
1936 yılında ilçe olmuş, 1939 yılında Dicle ilçe olunca Dicle’ye Eğil ismi verilmiştir. Bu karışıklık 11 yıl sürmüş ve 1950 yılında isim değiş tokuşu yapılmıştır. 1957 yılında, Eğil, Dicle’den alınarak merkeze bağlanmıştır. 1987 yılında ise, Eğil ilçesi, Diyarbakır ilinin bir ilçesi olmuştur.
Gelelim yörenin ismine
Eğil’in ismi, Evliya Çelebi Seyahatnamesinde “Gel” biçiminde geçer. Bölgede yaşayanların bir bölümü: bugün hala “Gel” biçiminde, diğer bir bölümü de “Ekle” biçiminde kullanırlar. Şeref Han’ın Şerefname isimli eserinde, Eğil ile ilgili şöyle bir bilgi vardır. “Bu Eğil, eğik bir kemer üzerine kurulmuş, sağlam bir kaledir ve o kadar yüksektir ki, ona bakan herkese korku ve vehim hakim olur. Halkın ağzında ve dilinde dolaşan söylentiye göre “Allah’ın velilerinden biri oradan geçerken o kemere işaret edip Türkçe olarak “Eğil” demiş, bunu duyan kemer, Allah’ın izniyle eğilmiş ve eğik bir durum olmuştur.” Bugünkü “Eğil” ismi, bu olaydan sonra “Eğil” olarak değiştirilmiştir.
GENEL
İlçede yapılan Dicle Barajı ve baraj göletiyle ilçe sahil kasabası görünümüne bürünmüştür. Tarihi kalenin eteğindeki baraj suyunda, tekne ve jet-skilerle gezintiler düzenleniyor.
Ama Eğil ilçesinin bu doğal güzellikleri yanında, dini özellikleri de ön plandadır. 2012 yılında Nebi Harun Tepesinde Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından düzenlenen türbe: Türkiye’nin birçok kentinden bölgeye gelen vatandaşlar tarafından ziyaret edilmektedir. Ayrıca, ilçe dışından gelen ziyaretçiler, kültürel gezilere de katılırlar. Eğil ilçesinde yapılan Dicle Barajı ve baraj göleti, ilçeyi bir sahil kasabası görünümüne büründürmüştür. Baraj göletine “Kral Kızı Baraj göleti” ismi verilmiştir.
İlçe dışından gelen ziyaretçilerin konaklaması için, Dicle Barajı manzaralı bungalov tipi evler düzenlenmiştir. Kalenin eteğindeki baraj göletinde tekne ve jet-ski gezileri düzenlenmektedir. Huzur ve güven ortamının oluşması nedeniyle, son zamanlarda yöreye yerli ve yabancı turist akımı yaşanmaktadır. İlçeyi ziyaret eden ziyaretçiler, konaklama yapmasalar da, baraj sahilindeki çardak, restoran ve kır kahvelerinde yemek (özellikle balık) yiyip, manzara seyretmenin keyfini yaşıyorlar.
KRAL KIZI EFSANESİ
“Kral kızı” ismi, bir baraj ve Eğil kalesi için kullanılmaktadır. Coğrafi olarak birbirine bağlı olan bu iki mekanda kullanılan ismin arkasında ilginç bir efsane vardır.
Eğil kalesinin üç tarafı dik yamaçlarla ve Dicle nehriyle çevrilidir. Kalenin bir diğer yamacında ise, tek parçadan oluşan ve oldukça yüksek olan bir kaya bulunur. Bu kaya üzerinde, kabartma olarak görülen bir figür vardır ve buna “Kral kızı” ismi verilir. Bu figürün en büyük özelliği: istenilen anda görülmemesidir. Kabartma figür, sadece güneş 180 derece açı ile üzerine vurduğunda sadece 1 dakika boyunca görülebilir.
Gelelim hikayeye
Bir zamanlar, Eğil kentinde hüküm süren bir kral ve güzelliği dillere destan bir kızı yaşarmış.
Bunu bilen barbar bir komutan: kalabalık ordusuyla birlikte, Kralın güzel kızıyla evlenmek için ordusuyla birlikte Eğil kalesini kuşatır. Uzun süren savaş sonunda, Eğil kralı, halkının daha fazla zarar görmesini istemez ve yenilgiyi kabul eder. Ancak kralın güzel kızı, hem yenilgiyi kabul etmez hem de sevmediği biriyle beraber olmak istemediği için bir plan yapar. Elçi göndererek, barbar komutanla konuşmak istediği haberini gönderir ve bu isteği kabul edilir. Barbar komutan, kral kızı için şatafatlı bir karşılama hazırlar. Kral kızı: ihtişamlı giysi ve takılarıyla gelir, tüm askerler ve barbar komutan, bu güzellik karşısında donakalır. Eğlenceden sonra, barbar komutan, kral kızıyla birlikte olmak için bütün askerlerini gönderir. Kral kızı ise bir isteği olduğunu söyler. “Kız kendisiyle savaşacak ve kendisini yenecek biriyle evlenebileceğini söyler” Bu istek karşısında şaşıran barbar komutan, kral kızının isteğini kabul eder. Kral kızı, ihtişamlı elbiselerini ve takılarını çıkarır, savaşçı elbisesi giyer. Kısa süre sonra, kral kızı, barbar komutanın öldürür ve galip gelir. Bunun üzerine barbar komutanın askerleri, kral kızı karşısında diz çökerler ve hakimiyetini kabul ederler. Kral kızı, bu kez, kanlı elbiseleri ve sal ile Eğin kalesine geri döner ve gizli geçitten yukarı çıkar. Evet, efsane böyle, değişik şekillerde de anlatılıyor.
Tekne gezisi
Eğil Feribot iskelesinden kalkan teknelerle günübirlik bir taraftan Kralkızı barajına kadar, diğer taraftan Dicle-Hani karayolu köprüsüne, köprünün kuzeyinde Akdağ eteklerine kadar gidip gelmek mümkündür.
Bu kısa tur sırasında, kanyonun sağlı sollu yamaçlarında Güneydoğu’da pek de alışık olunmayan bir manzara, yeşil bir bitki örtüsü ve meşe ormanları görülebilir.
KABİRLERİ EĞİN’DE OLAN PEYGAMBERLER VE NEBİLER
Hz Elyesa
MÖ 896 yılında Filistin’de doğmuştur. MÖ 866 yılında peygamber olur. MÖ 821 yılında Eğil’de vefat etmiştir. Birçok mucizeler göstermiştir. Bunlar: kullanılmayan suyun kullanılır hale gelmesi, İsrail ve Yahuda krallarının Edom kralına karşı açtıkları savaşta, Edom çölünde su bulması ve insanların kurtarılması, ölülerin diriltilmesi ve cüzzamlı hastaların iyileştirilmesi ve kıtlık döneminin bitirilmesi gibidir.
Hz Musa’nın getirmiş olduğu dinin esaslarını yaymaya çalışmıştır. İlyas Peygamberle bir süre birlikte olmuştur. Balbek hükümdarının zulmünden kaçan İlyas Peygamber, Tevrat’ı gizli gizli öğrenmekte ve kendisi de emirlerinin gereğini yerine getirmekteydi. Hz Elyasa, Peygamber de İsrailoğullarına çok nasihat etmesine rağmen, onlardan çok azı kendisini dinlemiş ve iman etmiştir. İsrailoğullarının zulüm ve baskılarından kaçan Hz Elyasa, Asur diyarlarına doğru gitmiştir. İman etmeyen İsrailoğullarının başına, Asurlular musallat olmuştur.
Eski kabir: Eğil ilçesi Tekke mahallesindeydi. Dicle baraj gölü altında kalmaması için, yetkili mercilerin izin ve yardımlarıyla bir heyet tarafından Tekke mahallesinden alınarak Nebi Harun tepesine nakledilmiştir. Amcasının oğlu ve yardımcısı Hürmüz’ün kabri yerinde bırakılmıştır. Eski kabrin güney kısmındaki Kufi yazı ve muhtelif taşlarda Arapça yazıdan, buranın Hz Elyasa kabri olduğu kanıtlanmıştır.
Hz Zülkifl
Hz Elyesa’nın amcasının oğludur ve her fırsatta Hz.Elyasa’nın yanında olmuştur. İnsanlardan gelen birçok olumsuz tavrı göğüslemesini bilmiştir.
MÖ 846 yılında doğmuştur. Hz Elyasa, vefatı yaklaşınca, Hz Zülkifl’i yerine halife olarak bırakmıştır. Esas ismi “Bişr” olmasına rağmen kendisine Zülkifl (kelime anlamı: kefil olan) lakabı verilmiştir. MÖ 821 yılında 25 yaşında peygamber olmuştur. MÖ 762 yılında Eğil’de vefat etmiştir. Asıl adının: Hazkıya, Hazki, Hezekiel veya Hazekel olduğu söylenir. Hz Zülkifl’in ismi Kuran-ı Kerim’de iki kez geçer. İsrailoğullarına gönderilen diğer bir peygamberdir. Hz Zülkifl, Musa’nın dininin emir ve gereklerini insanlara tebliğ etmiştir. Eski türbesinin başucundaki kitabe taşta “Haza kabril Zülkifl nebi” yani “Bu kabir Zülkifl’indir yazılıdır.” Hz Zülkifl Peygambere ait olan eski türbe ilçenin 3-4 kilometre dışında, Hacıyan mezrasındaydı. Dicle Baraj gölü sularının altında kalmaması için, 1995 yılında Elyasa Peygamberin kabriyle birlikte, yetkililerin izin ve yardımıyla Nebi Harun tepesine nakledilmiştir.
Nebi Harun-Nebi Harun-i Asefi
Türbesi: Eğil’in güneydoğusunda bir tepenin üstündedir. Eğil’e ulaşmadan, sağa dönülen bir yolla buraya ulaşılır. Kabrinin tanıtım yazısında şu ifadeler bulunur. “Bu kabir Berhiya’nın oğlu Harun-i Asefi’nindir. Kendisi Hz Süleyman’ın katibidir.” Yanında bir mezar daha vardır. Bu kabir amcasının oğlu Ruyem’e aittir. Çevresi meşe ağaçlarıyla kaplıdır. Hz Elyasa ve Hz Zülkifl’in kabirleri de yanındaki tepeye nakledilmiştir. Diyarbakır salnamelerinde Nebi Harun-i Asafi, peygamber olarak ifade edilir ve mezarının da Eğil’de olduğu belirtilir. Kimliği ve peygamber olup olmadığı hakkında, kaynaklarda herhangi bir bilgi yoktur. Ancak Nebi Harun-i Asafinin peygamber olduğuna inanılmaktadır. Ayrıca Eğil’de bulunan bu mezarın Hz Musa’nın yardımcısı olarak İsrailoğullarına gönderilen bir peygamberdir. Vefat ettiğinde 124 yaşında olduğu Kitab-ı Mukaddes’te zikredilmektedir. Vefat ettiği zaman, Hz Musa tarafından Hor dağının tepesine defnedilmiştir. Hz Harun’un defnedildiği Hor dağının nerede olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Fakat Hz Harun’un vefat ettiği dönemde İsrailoğullarının Arz-ı Mevuda girmeleri yasaklanmış olduğundan Hor dağının Arz-ı Mevud dışında olması gerekir. Hor kelimesinin Tevrat’ta Diyarbakır’ı da içine alan bölgenin ilk medeni ahalisi olan Hurriler için kullanıldığı dikkate alınacak olursa Eğil’de bulunan bu mezarın Hz Musa’nın veziri Hz Harun’a ait olabileceği düşünülmektedir.
Nebi Hallak
Türbesi, Eğil ilçesi girişinde sağ tarafta vadinin içinde iki ağaç arasındadır. Türbenin çevresi, taşlarla çevrilidir. Az ilerisinde Nisanoğlu Türbesi vardır.
Nebi Zennun
Türbesi Yenişehir mahallesinin kuzeydoğusunda iki mağaranın alt kısmındadır. Türbedeki yazılı taşlar silik olduğundan okunamamaktadır. MÖ 900-800 yılları arasında yaşamıştır, bazı rivayetlere göre: Hz Yunus olabileceği ifade edilir. Çünkü Hz Yunus’un adı Kuran-ı Kerim’de Zünnun olarak geçmektedir.
GEZİLECEK YERLER
HZ ELYESA VE HZ ZÜLKİFL PEYGAMBERLERİN KABİRLERİ
Dicle baraj gölü yapılmadan önce, Hz Elyesa ve Hz Zülkifl peygamberlerin kabirleri, Dicle nehri kıyısında bulunuyordu.
Ancak baraj yapıldığında sular altında kalacağı için kabirler, 1995 yılında kalenin karşısındaki Nebi Harun Tepesine taşınarak türbeye yerleştirildiler.
Evet, 2012 yılında Nebi Harun Tepesinde Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından düzenlenen türbe: Türkiye’nin birçok kentinden bölgeye gelen vatandaşlar tarafından ziyaret edilmektedir.
Özellikle, bu peygamberler İsrailoğullarına gönderildiği için, dünya üzerindeki bütün Yahudilerin burayı ziyaret edeceklerine inanılıyor. Bence oldukça güzel bir düzen kurulmuş, her yer temiz, düzenli ve iyi bir yerleşim yapılmıştır.
EĞİL KALESİ
Kale Dicle nehri kıyısında, dik, yüksek, kayalık bir dağ üzerine inşa edilmiştir.
İlçedeki ilk yerleşim alanıdır. Kalenin doğusunda, eski, çift duvarlı bir kale kalıntıları vardır. Kalenin batısında, Asur krallarından IV. Tiglatpileser’e ya da III. Salmanassar’a ait olduğu düşünülen bir kitabe vardır. Kitabe: Kayaya oyulmuş, çivi yazısı ile yazılmıştır. Buna dayanarak kalenin Asur döneminde yapıldığı anlaşılmaktadır. Kale: kayalardan oyulmuş ve 177 basamaklı bir gizli merdivenle, Dicle nehrine bağlanır.
O günün silahları göz önüne alındığında, kalenin kolay fethedilebilecek bir türden olmadığı anlaşılır. Kalenin büyüklüğü 3 futbol sahasından da büyüktür. İç kısmı kısmen boş olup zamanında depo ve sığınak olarak kullanılmıştır. Eğilli Yuhanna’nın “Kilise Tarihi” isimli eserinde, Hunlar ile Bizans arasında yapılan savaşlarda, gerek halkın ve gerekse askerlerin Eğil kalesine sığınmış oldukları yazılıdır.
Kalenin üzerinde, irili ufaklı 100 dolayında kuyu kazılmış ve bu kuyulardan çeşitli şekillerde yararlanılmıştır. Kayalar oyularak bugün için bilinen ve görülen 4 tünel kazılarak, kaleden metrelerce uzaklıktaki Deran vadisinde bulunan hamam, Dicle nehri yatağına ve sıkışık anlarda, düşmana görünmeden yer altından kaçarak güvenli yerlere varmak için tüneller açılmıştır. Ancak bu tünellerin içi günümüzde molozlarla doldurulmuştur.
Sur duvarları
Kalenin çevresi: iç içe geçmiş iki sur duvarıyla çevrilidir. İç sur duvarı, günümüzde ayaktadır. Dış sur duvarının büyük kısmı kolaylıkla izlenebilmektedir. 1948 yılında, kalenin ana gövdesinden kopan bir kaya parçası: kalenin kuzey tarafında Dicle nehrine bakan yamaçtaki suru yıkmış ve Dicle nehri yatağına sürüklemiştir.
Asıl kale bölümü ve Stel
Kalenin üzerine kurulduğu dağın, batı ucunda, asıl kale bölümü vardır. Burası “Harem” diye adlandırılır. Bu kısımda, korunmanın sağlanabilmesi için, ana dağdan kayalar kesilmek suretiyle ayrılmıştır. Kayanın bir bölümü: göze batacak şekilde, caddeye doğru uzanır.
Kayanın ön kısmında, mihrap üzerinde bir Asur kralına ait çivi yazısı ile yazılmış stel vardır. Steldeki işaretlerde: Asur kralının figürü vardır. Stel üzerindeki yazılar okunamaz ama işaretler belirgindir. Yazı ve stel, ikindiden sonra güneş ışınlarında rahatlıkla görülebilir. Stelde: “Dümdüz tutulmuş bir kılıç (boyundan asılıdır, sol el kılıcın sapına konur, kılıç belden az çıkar), uzun başlık, büyük bir sakal, oyalı gibi duran giyim, önünde bir kitabe, yüzü doğuya dönük, sağ elinde ikizli bir balta bulunduğu görülüyor. Stel ve kitabe, bugüne kadar okunamamıştır. Bu yüzden: stelin hangi Asur kralına ait olduğu tam olarak tespit edilememiştir.
Ancak çeşitli tahminler vardır.
Kale, muhtemelen bir Kalde kralı veya bunlara komşu akraba bir halkın hükümdarı tarafından yaptırılmıştır. (muhtemelen: bölgedeki Supanı-Sophene hükümdarı tarafından)
Stel üzerindeki çivi yazısı “Kaldelilere” mal edilmektedir. Ancak, daha önce bir kral steliyle birlikte yazılmış hiçbir Kalde çivi yazısı bulunmamıştır. Bu yüzden, stelin, Kalde değil Asur krallarından birine ait olma ihtimali yüksektir. Hatta, araştırmacı Marquart: kral stelinin büyük ihtimalle, Dicle nehri kaynağında bulunan III. Salmanassar stelinin aynısı olduğunu belirtmektedir. Ancak, yine de bir olasılık, stelin Asur kralı IV. Tiglatpilser’e ait olduğu da düşünülmektedir. Çünkü Kral Tiglatpilser, fetih ettiği bölgelerde böyle şeyler yaptırmıştır.
ASUR KRAL MEZARLARI-KELA KUNDİ
Kalenin takriben 1500 metre kadar güneyinde, Dicle nehrine inen kuzeydoğu ucunda yani Dicle barajının kıyısındadır.
Kayıtlara göre bu mezarların: Asur ve Ermeni Surp krallarına ait olduğu bilinmektedir. Mezarlar, kayalar oyularak Mısır Ehramları şeklinde yapılmıştır. İçleri boş oda şeklindedir. Mezarların üzerinde kazılmış bir insan figürü vardır. Altı küp, üstü küp üzerine oturtulmuş bir silindir ve silindirin ucuna yerleştirilmiş bir koni şeklinde yapılmıştır. Mezarların tam karşısında: Dicle nehrinin diğer yakasında, yine kayalara oyulmuş bir piramit mezar bulunur. Bu mezarla ilgili olarak, halk arasında “Eğil’den Mısır’a gelin gitmiş bir Eğil Kralının dul kalmış kızı ve kızın Mısır kralından olma çocuğunun anısına yapıldığı” şeklinde bir inanç vardır. Bu piramidin yanında yine bir insan figürü ve okunması mümkün olmayan çok silik bir kitabe bulunur.
350 yıllarında, Eğil’den Harput ve Dersim’e kadar olan bölge, İranlı Sasani hükümdarı II. Şapur isimli kral tarafından yağmalanmıştır. Eğil kalesine girilerek burada bulunan Ermeni ve Surp krallarının mezarları açılmış ve hazineler ele geçirilmiştir. Asur kral mezarları da büyük ölçüde tahrip edilmiştir. Kral mezarlarından başlayıp, Eğil kalesini Nebi Harun tepesinden ayıran vadi boyunca, kuzeye doğru gidildikçe, çok sayıda insan eliyle kazılmış mağara bulunur. Mağaralar mezar mı yoksa mesken olarak mı kullanılmıştır, herhangi bir bilgi yoktur. Ancak bu mağaralar arasında en dikkat çekeni: halk arasında “Mağara Şakoy” olarak bilinen mağaradır. Bu mağara, birkaç odası bulunan ve muhtemelen 100-150 metre kare büyüklüğündedir. Mağaradaki izler, mağaranın bir zamanlar, bir ibadethane olarak kullanıldığı izlenimi verir. Ancak bu vadi ve vadide sözü edilen mağaraların tamamına yakın kısmı, Dicle barajının su tutması ile baraj gölü altında yani su altında kalmıştır. Kral kaya mezarlarının doğu tabanında bir tünel vardır. Tünel, kısmen dolması nedeniyle kapalıdır. Ancak, tünelin sığınak veya yer altı barınma yerlerine gittiği düşünülmektedir. Kaya mezarlarının kuzey iç kısmında, çizgi şeklinde bir figür bulunur.
KAYALARDAN YAPAY MAĞARALARA
Bölgedeki oyma yani yapay mağaraların çoğu, baraj gölü altında kalan “Deran” denen bölgede bulunur. Bu bölgede sadece su seviyesinden kurtulan mağaralar görülebilir. Deran bölgesindeki mağaralar: kayalara cadde açılarak, caddenin sağ ve soluna yüzlerce mağara kazılarak bir şaheser meydana getirmiştir.
AMİNİ KALESİ
İlçe merkezine 5 km uzaklıkta, Dicle nehrinin iki kolunun birleştiği yerde, yüksekçe bir kaya üzerinde inşa edilmiştir.
Kalenin üç tarafı, yüksek ve aşılması güç kayadır. Bir tarafından tek giriş kapısı vardır. Kaleden Dicle nehrine inen bir yolu bulunur. Bazı Asur-Süryani kaynaklarında, Yamani kalesi, Zişat kalesi olarak da isimlendirilir. Eğilli tarihçi Yuşea, MS 502 yılında bu kalenin İran hükümdarı II. Şapur tarafından alınıp ahalisinin kılıçtan geçirildiğini, kalenin yıktırıldığını ve bir daha burada insan yaşamadığını yazar.
SELMAN KALESİ-CİBEB KALESİ
İlçenin güneyinde, ilçe merkezinden 10 km uzaklıkta, Dicle nehrinin kenarında, nehre hakim bir tepe üzerinde kurulmuştur.
Kitabesi yoktur, bu yüzden kalenin kim tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmez. Kalenin, muhtemelen İranlılar tarafından yapıldığı öne sürülür. Ancak kale, yapı stili bakımından, Eğil kalesiyle benzer özellikler gösterir. Kalenin bir tarafı ana dağdan kayalar kesilmek suretiyle ayrılmıştır. Kale civarında, insan eliyle kazılmış yüzlerce mağara bulunması, kalenin ve çevresindeki yerleşimlerin daha eski dönemlere dayandığını göstermektedir. Kale: Asur-Süryani kaynaklarında “Cebabira” kalesi olarak geçer. Halk arasında bu kale “Cibeb kalesi” olarak isimlendirilir.
KÖŞK-KUÇER HARABELERİ
Burada bulunan eski bir şehre ait kalıntılar: İlçe merkezinde, kalenin batısında “Diyar-e Köşk” diye bilinen bir tepe ve bu tepenin devamında, batıda Diyarbakır-Erzurum kervan yolunun üzerindedir.
Kuçek olarak anılan su kuyusu ve Han’a kadar devam eden, muhtemelen 5 bin dönümlük bir alana yapılmıştır. Harabelerin üstü, zamanla toprakla örtülmüştür. Toprakla dolan bu alanlar, Eğilliler tarafından üzüm bağı olarak düzenlenmiştir. Böylece çoğu kimse harabelerin farkında bile değildir. Ancak bağların sürümü sırasında, bol miktarda çanak-çömlek parçası ve eski şehir harabelerindeki yapıların temelleri ortaya çıkmaktadır. Ancak şehrin kim tarafından ve ne zaman kurulduğu ve ne zaman terk edildiği bilinmiyor. Yerel halk tarafından, bu şehrin bir depremle yok olduğuna inanılır. Harabelere ait su kaynağı, muhtemelen 50-60 yıl önce, kazılarak gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu su kaynağına halk arasında “İni Ekoy” veya “Eko’nun çeşmesi” denir.
TACİYAN CAMİSİ (ULU CAMİ)
Eğil kalesinin güneydoğusunda, kalenin en dıştaki suru üzerindeki bir yamaçtadır.
Yapıda bulunan kitabe parçaları, harap durumdadır ve okunamamaktadır. Ancak benzer yapıların Artuklu eseri olduğu düşünülerek, caminin Eğil Beylerinden Pir Bedir tarafından, 1040 yıllarında yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Halk arasında “Taciyan Camii ya da Cami Taciya” olarak bilinir. Cami günümüzde büyük ölçüde harap haldedir. Sebebi: gerek arazinin elverişsiz durumu ve gerekse yakın zamanlarda taşların sökülerek başka yapılarda kullanılmasıdır. Bugün: kuzey ve güney cephelerinde, birer parça duvar ayaktadır. Doğu ve batı kesimleri tamamen yıkılmıştır. Yağmur sularının sürüklediği toprak ve yıkılan duvarların molozları ile caminin kuzeyindeki toprak seviyesi yükselmiştir. Kuzey cephesi, yaklaşık 3 metre yüksekliğe kadar, kesme taşlarla kaplanmıştır. Duvarların üst kesimi, moloz taşlarla örülmüştür. Güney cephesinin tamamı, kırma taşlarla yapılmıştır. Kuzeye açılan taç kapı, tamamen harap durumdadır. Harim kısmının örtüsü tamamen çökmüştür.
TEKKE (MEDRESE)
Tekke (Çarıkören) mahallesinde Dicle nehrinin kenarındaki bir düzlük üzerindedir.
Medresenin yapımı ile ilgili herhangi bir kitabesi yoktur. 16’ncı yüzyılda Eğil Beyleri tarafından yapıldığı düşünülmektedir. Zaten halen Dicle Baraj gölü suları altındadır, sadece su seviyesi düştüğünde, üst kısımları görülür. Aşağıda bilgi mahiyetinde birkaç cümle ile medreseyi anlatacağım. Yapının dış duvarları: düzgün sıralı kırma taşlarla örülmüştür. Köşeler, pencere çerçeveleri, taç kapı ve çevresi, bej renkli düzgün taşlarla kaplanmıştır. Doğu cephesinde bulunan taç kapı, nispeten sağlamdır. Giriş aralığının üst kısmındaki kitabe levhası boştur. Kapıdan, dikdörtgen bir hol ve oradan da taş bir merdivenle çatıya, başka bir kapı ile avluya çıkılır. Avlu, bir kubbe ile örtülüdür. Yapının toplam 7 hücresi vardır.
SU SARNICI
Su sarnıcı, günümüzde “Kur-an Kursu” olarak kullanılan binanın güneyindedir.
Yapı tipi olarak, İstanbul Yerebatın sarnıcının küçültülmüş şeklidir. Sağlam durmaktadır. Eğil’in su ihtiyacı, Eğil’den çok uzaklardaki su kaynaklarından, çanak-çömlek toprağından yapılan borularla getirilerek, sarnıca depolanmış, buradan da başka Kale mahallesindeki hamam, Kale camii ve değişik yerlere yapılan çeşmelere aktarılmıştır. Çanak-çömlek borularının büyük kısmı, temel kazılarında ortaya çıkmaktadır. Belirgin su boruları bugünkü Hükümet konağının kuzeyinde, temel kazı çalışmalarıyla ortaya çıkarılmıştır.
KASIM BEY KÜMBETİ
İlçe merkezine bağlı Şerbetin köyünün 100 metre kadar doğusunda, ufak bir tepenin üstünde iki kümbet vardır. Köy halkının söylediklerine göre, her iki kümbet te “Kasım Bey kümbeti” olarak bilinir.
Altıgen kümbetin, 16’ncı yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir. Kümbetin dıştaki kesme taş kaplamalarının bir kısmı sökülmüş ve köy okulunun inşaatında kullanılmıştır. Ancak kümbetin ayakları arasındaki kırık kemerler ve iç duvar kaplamaları sağlamdır. Gövde yerden 0.75 metre yüksekliğe kadar, koyu gri renkli bazalt taşlar ile, üst kısmı da bazalt ve bej renkli kesme taşlarla yapılmıştır. Günümüzde kümbet içinde mezar yoktur.
Diğer kümbet
Kümbette kitabe yoktur. Muhtemelen sökülen taşlarla birlikte alınmıştır. Kümbetin muhtemelen 16’ncı yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir.
Sekizgen kümbet, Kasım Bey kümbetinden 4.5 metre uzaklıktadır. Kasım Bey’in yeğeni Murat Bey bin İsa’ya ait olduğu tahmin edilmektedir. Bu kümbet, günümüzde oldukça harap durumdadır. Dıştaki kesme taşların tamamı, iç duvarlarda ise zeminden 2 metre yüksekliğe kadar olan taşlar yerinden sökülmüş ve diğer kümbetten sökülenlerle beraber, köy okulunun inşaatında kullanılmıştır.
ŞERBETİN HANI
Eğil-Diyarbakır karayolunun kenarında Şerbetin köyündedir.
Han: ince uzun bir mekan olan ahır kısmından ibarettir. Üzerine sonradan inşa edilen evde, halen yaşam sürmektedir. Kuzey cephenin bir kısmı kesme taşlarla kaplanmıştır ve bu cephede taç kapı vardır. Taç kapı: kırık kemerli, az derin bir niş şeklindedir. Bu niş içinde, üstte bej renkli taş bloklar üzerine kazınmış 2 satırlık Osmanlıca bir kitabe vardır. Bu kitabede, yapının inşa tarihi sol kenarda Arapça olarak yazılmıştır. Kitabe fazlaca yıpranmış durumdadır. Hanın yapılış tarihi olarak 1561-1562 tarihleri yazılıdır. Taç kapıdan: kuzey-güney yönünde uzanan, beşik tonozla örtülü bir mekana girilir. Bu mekanın güney kesiminde bir kısmı çökmüştür. Dip duvarında, sonradan kapatılmış bir ışık menfezi bulunur. Evet, ilk yapı, bugün görülen ahır kısmından ibaret değildir. Bu durum, kuzey cephesinde izleri görülebilen duvar kalıntısından anlaşılmaktadır. Cephede, taç kapının sağında görülen ekleme çizgisi; ahırın batı duvarının daha eski bir yapıya ait olduğunu, bugün mevcut kısmının daha sonra inşa edildiğini kanıtlamaktadır. Muhtemelen burada daha önce bir han kısmı vardı, sonradan yıkıldı. Bugün ayakta görülen ahır kısmı, yıkılan bu han kalıntılarından yararlanılarak sonradan yapılmıştır.
Evet, han, 1561-1562 yılları arasında, Eğil Beylerinden Murat Bey bin İsa Bey tarafından, amcası Kasım bin Şah Mehmet Bey adına yaptırılmıştır.
ERMENİ-SÜRYANİ KİLİSESİ
İlçe merkezinde, kalenin Harem kısmının hemen altındadır.
Kubbeli ve sütunlu bir yapıdır. Yapının mihrabı üzerindeki kubbe, ses akustiği sağlamak için özel yapılmış seramik borularla donatılmıştır. Yapının defineciler tarafından tahrip edilen, Süryanice yazılmış kitabesi vardır. Bu kitabede: yapının 3’ncü yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Kilisenin kale duvarı tarafında, yüksekçe bir noktada, ağzı duvarla örtülü bir mağaranın içinde: Hıristiyanlar tarafından kutsal kabul edilen beş azizin mezarı vardır. Bu beş azizden biri muhtemelen: Urfa kralı Abgar tarafından öldürülen Diyarbakır’ın III. Epikürsü Aday’ın da burada gömülü olduğu tahmin edilir. Bu mezarlardan ikisi, ne yazık ki, defineciler tarafından 2007 yılında açılarak tahrip edilmiştir. Kilise binası, 1962 yılında yıktırılmış ve taşları, Gündoğuran mahallesindeki cami binasının yenilenmesinde kullanılmıştır.