Antik çağ yazarlarına göre; Efes, MÖ.3000 yılında kurulmuştu. Kuruluşuna ait öykü ise şöyledir;
ŞEHRİN İLK KURULUŞ ÖYKÜSÜ
İzmir Efes’in Kuruluş Öyküsü; Atina kralı Kodros’un; cesur ve doğaya tutkun bir oğlu vardır. İsmi: Androklos. O, sürekli olarak, Anadolu sahillerini ve adaları; büyük bir arzu ve merakla seyrederdi.
Bütün amacı: bir gün, başına buyruk olarak, bu denizlere açılmak, karşı diyarları görmek, tanımak ve güzel yerlere sahip olmaktı. İçindeki arzuların karşı koyulmaz hale geldiği bir gün; arkadaşlarını da alarak, Ege’nin berrak sularına yelken açarlar.
Tüm tanrılar, onlara yardımcı olurlar ve günlerce; yemyeşil kıyıları, birbiri ardına sıralı adaları ve koyları dolaşırlar. Derken; bir gün, tanrılar, gemilerini, çok güzel bir koya getirir.
Androklos ve arkadaşları, bu güzel koyu görünce çok etkilenirler. Burada; adacıklar, tepeler ve bunların arasında uzanmış şirin vadiler vardır.
Geride ise; geniş düz arazileri sulayarak, kıvrıla kıvrıla akan ve koya dökülen bir ırmak (Küçük Menderes). Gördükleri yerler, onlara Atina’yı hatta Yunanistan’ı bile unutturur. Androklos kararını verir, bu güzel yerlerin bir köşesini, kendisine yurt yapacaktır.
Ancak; inanışlara göre, bir yerin kent yapılabilmesi için, tanrıların ve kahinlerin iznini almak gereklidir. Androklos; derhal, bir arkadaşını, Delfi kentindeki kutsal tapınaktaki kahinlere gönderir.
Kahinler, bu yeri, yani şehrin kurulacağı yeri;” size bir balık işaret edecek, domuz yol gösterecek ” derler. Evet; bu ilginç sözlerin esrarını, Androklos ve arkadaşları, uzun süre çözemezler.
Aradan, bir süre geçer. Bir gün; tuttukları balıkları kızartıp yemek isterler, yalnız tam balıkları pişirirken, çalıların arasından bir domuz sıçrar ve balıkları kaparak kaçmaya başlar. Androklos, hemen atına atlayarak, domuzu takip etmeye başlar.
Bir süre sonra, oku ile, domuzu öldürür ve yere yıkar. O anda; kahinlerin söyledikleri aklına gelir ve söylenenleri anlamlandırır. Demek ki, kenti, burada yani domuzun öldüğü yerde kurması gerekmektedir.
Evet; aynı yerde, Efes kenti kurulur. Kentin ilk kuruluşuna ait bu öyküyü, daha sonra, Hadrian Tapınağının duvarına, frizlerle işlerler. Bugünde görülebilmektedir.
Kentin kuruluş öyküsü böyle. Antik çağ yazarları ise, şöyle demektedirler. Dor istilası üzerine, Ege kıyılarına yerleşen İonlar; Efes’e gelerek yerleşirler ve şehri kurarlar. Ancak; bunlar geldiklerinde, zaten, burada yaşayan yerli bir halk vardı.
Yoksa, Yunanistan’dan gelen bir avuç denizci ile, koca bir kent kurmak mümkün mü? Tarihçilere göre; yörede daha önce yaşayan insanlar, eski Anadolu uluslarından Karialı’lar ve Lelegler’den oluşuyordu. Yunanlılar gelmeden önce; burada Kybele denilen bir ana tanrıçaları vardı.
Hıristiyanlığın çıkışına kadar da, bu yörelerde, bu ana tanrıça kültü egemen oldu. Bu da; eski halkın, Yunanlılar geldikten sonra da, buradan ayrılmadıklarının en büyük kanıtıdır. Kaldı ki, Efes’te bugün yapılan kazılarda çıkarılan buluntular, kent tarihinin Hititlilere kadar uzandığını kanıtlamaktadır. Hatta; kentin, eski halkı, kadın savaşçılara yani Amazonlara büyük saygı gösterirlerdi.
İzmir Efes’in Kuruluş Öyküsü; Çünkü; kenti, bu kadın savaşçıların kurduklarına ve kente adını veren ” Ephesos ” un, güzel bir amazon olduğuna inanırlardı. Bununla beraber; Efesliler, kendilerini, kısa zamanda yüksek bir yaşam düzeyine eriştiren ve onları iyi yöneten Androklos’a da büyük sevgi ve saygı duyarlardı.
Nitekim, onu, kısa zamanda kral yaparlar. Ancak; en ilginç olan, günümüzde, bu ilk kurulan kentten geriye hiçbir kalıntının kalmamış olması. Yeri, bile net olarak bilinmiyor, yalnızca tahmin ediliyor. Ancak; bugün, ilk kurulan bu kentin, Kale’nin bulunduğu tepe ve çevresinde olduğu artık kesinlik kazanmakta.
Evet; kentin ilk kuruluşuna ait, öykü, bilgi, belge, söylence, işte hepsi bu. Sonuçta; hangisine inanılırsa inanılsın, bir şekilde kent kuruluyor.
Biz, yine tarihi süreçteki gelişmelere devam edelim. Androklos, bir kraldı ve soyundan gelenler, krallık yönetimini uzun süre devam ettirdiler. Sonra, yönetimin kötüye gitmesi üzerine, karışıklık ve anarşi çıktı.
Halk ayaklanarak, krallık yönetimini devirdi. Bu kez; tiranlar işbaşına geldi. İsa’dan yaklaşık 600 yıl önce, iktidarı ele geçiren tiranlar; kentte, halk meclisi kurulmasına razı oldular.
Ancak; kral ve kent yöneticileri, ne kadar iyi veya barışsever olurlarsa olsunlar; Efes ve Ege dünyası içinde; savaşsız, barış içinde bir yaşam, tarihi süreçte asla mümkün olmadı. Doğu’daki uluslardan, devamlı olarak savaş tehlikesi geldi.
Denize ulaşmak ve oradan Yunanistan’a geçmek isteyen: Lidyalı’lar ve Pers’ler, özellikle Efes’in elverişli limanı nedeniyle, bölgeyi sürekli olarak tehdit ettiler.
İzmir Efes’in Kuruluş Öyküsü: Derken; bugünkü Salihli yakınlarındaki Sart (Sardes) kentini başkent yapan Lidyalılar; devreye girdi. Lidyalıların ünlü kralı Kroisos (Krezüs) ve ordusu; Efes kapılarına dayandı ve şehirde egemenliği ele geçirdi. Fakat; şehirdekilerin yaşantısına karışmadı ve halkın mutlu yılları yine devam etti.
Efesliler; evlerinde ve işlerinde, yine huzur içinde yaşadılar ve Lidyalılara yalnızca biraz vergi vermek gibi bir yükün altına girdiler. Bu da, o devirde, çok normal bir sonuçtu.
Derken; İran’dan gelen Pers’ler bölgeye dayanır. Lidyalıların başkenti Sart kentine girerler, yakıp yıkarlar. Çok geçmeden, Efes kapılarına dayanırlar. Ancak; Pers ordusu, kendisine karşı ayaklanan diğer şehirlere katılmayan Efes şehrini, yakıp yıkmaz.
Halbuki; bölgedeki diğer tüm İon şehirlerini yakıp yıkarlar. Efesliler yine vergi vermeye devam ederler. Halkın ve özellikle yöneticilerin; bölgedeki siyasal rolü gerçekten şehrin her türlü tehlike karşısında yakılıp yıkılmasını önlemiştir. Olaylar karşısında; çok güzel siyasi taktikler yürütürler.
MÖ. 6’ncı yüzyılda: bilim, sanat ve kültürde, Milet şehri ile birlikte, en ön sıralarda yer alır. Bilge Herakleitos, rüya tabircisi Artemidoros, şair Callinos ve Hipponaks, gramer bilgini Zenodotos, hekim Soranos ve Rufus gibi; antik çağa damgasını vurmuş kişiler, burada yetişmişti.
Ayrıca; Artemis kültürünün en büyük tapınağı Efes’te yapılmış ve dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilmişti.
LİMAN DOLUYOR
İzmir Efes’in Kuruluş Öyküsü: Bu arada; liman zamanla dolmaya başlar. Küçük Menderes nehri: dağlardan, vadilerden söküp getirdiklerini körfeze yığınca, liman bataklığa dönüşür. Sonra da, sivrisineklere yuva olur.
Bu durum, kentteki insanların sağlığını ve geleceğini tehdit etmeye başlar. Özellikle; sıtma yaygınlaşır. Limanın temizlenmesi için, büyük paralar gereklidir ve Efesliler bunu karşılayamaz.
Limanın dolması nedeniyle, gemiler yanaşamaz olur. Tam bu sırada; zengin bir kişi, kral olur. Bu kişi; Büyük İskender’in ölümü üzerine, sahip olunan toprakları paylaşan generallerinden biri olan; Lysimakhos’dur. (MÖ. 290)
Bu general; zeki bir adamdır. Savaş ganimeti olarak, yanında büyük bir hazine getirmiş ve Bergama’da saklamaktadır. Ancak, limanın bataklıktan temizlenmesinden öte, yeni bir kent kurmanın daha mantıklı ve ekonomik olacağını düşünür.
Bunun için, uygun bir yer aradığında ise; Panayır Dağı ile Bülbül Dağı arasındaki, şirin vadiyi seçer. Mimarları ile görüşür, yeni kentin burada kurulmasını ister. Para çok, işçi boldur, inşaatlar kısa zamanda tamamlanır. Yeni kent, yine deniz kenarında ve hem de emniyetlidir.
Kentin manzarası ise, çok güzeldir. Herhangi bir tehlike gelebilir diye, dağlar üzerine, uzun ve geniş surlar yaptırır. (Bunlar; günümüzde, Meryem Ana Evi’nin yolu üzerinde görülebilir.)
Evet; yeni kent kurulur, peki ya ismi?
Lysimakhos; mevcut 3 eşinden, Mısır kralının kızının ismini, yani Arsinoe’nin ismini şehre verir.
Efes halkı, bu olaydan yani yeni kent kurulmasından mutlu olmaz. Çünkü; yeni kent, onlar için çok önemli olan Artemis Tapınağından uzaklaşmayı gerektirmektedir. Yeni kent; tapınaktan 2 km. uzaktadır.
Bu nedenle; uzun süre, yeni kente yerleşmeyi kabul etmezler. General ise; bunu bildiği için, yeni kenti, Artemis’in havasından uzak kalmasınlar diye, Panayır Dağını çevreleyen, kutsal yolun iki yanına yerleştirmiştir. Hatta, şehrin efsanevi ilk kurucusu, Androklos’un anıt mezarı da, bu kutsal yolun hemen kenarında idi.
Yeni şehirde, caddeler ve sokaklar birbirini dik açı ile kesmesine rağmen, muhtemelen dini inançlara saygı olsun diye, bu kutsal yolun güzergahı hiç değiştirilmemişti. Günümüzde, göreceğiniz Kuretler caddesi ve onun devamı olan Mermer cadde, bu kutsal yolun üzerine yapılmıştır.
Derken; aradan günler geçer. Yağmurlar başlayınca, general zekice bir plan yapar ve şehrin su kanallarını kapatır. Bunun üzerine, tüm Efes’i ve evleri; su basar. Halk; bunun üzerine direnemeyeceğini anlar ve yeni kente yerleşir. Böylece: ömrü 1000 yıl sürecek olan, yeni Efes kentinin ilk yerleşimleri başlamış olur.
Günümüzde; Efesi gezerken, bu kentten kalma, çok sayıda yapı göreceksiniz. Doğal olarak, daha sonraki Roma ve Bizans dönemlerinde, buraya yerleşim devam etmiştir.
Yeni şehir; yukarı ve aşağı olmak üzere, iki büyük mahalleden oluşmuş olup, ortadan geçen kutsal yol; şehri ikiye bölmektedir. Bu arterin, en büyük durağı ise; Heroon’lar mevkiiydi.
Kent; MÖ.190 yıllarında, Romalıların egemenliğine girer. Romalılar; büyük bir imparatorluk haline geldikten sonra, sahip oldukları yerlerin halkını, ağır vergilere bağlarlar. Romalı memurlar; Efes’i bölgenin merkezi yaparlar. Gümrükten, tarıma kadar her şeyden vergi alınır.
Ancak, bu görevlilerin çoğu; kötü sicilli kişilerdir. Bu dönemde: Roma egemenliği yanında, bölgede güçlenen Pontus imparatorluğu görülür. Pontus kralı Mithridates’in bölgede egemen olma çabaları, sonuçta bölgeyi ele geçirmesiyle sonuçlanır.
Evet, bölge Pontus’luların egemenliğine girer. Pontus kralı; halkı büyük bir dertten kurtarır, vergiler biter, kutsal yapılara dokunulmaz. Yalnızca; Roma’dan gelen 80 bin kişilik göçmen topluluğu, kral Mithridas tarafından, bir günde öldürülür. Bu olay, o çağların en büyük imha hareketi olarak, “Efes Katliamı” adıyla tarihe geçer.
Takip eden süreçte; Efes’te, yine Roma egemenliği görülür. Çünkü: MÖ. 87 yılı, Aralık ayında: Efes’te halk isyanı başlar ve bölgedeki Pontus egemenliği biter.
Doğu ile Batı arasında başlıca kapı durumunda bulunan ve tümüyle mermerden yapılmış ilk kent olan Efes; önemli limanı, konumu, çağının en önemli politik ve ticaret merkezi olması nedeniyle; Roma devrinde, Asia Eyaletinin başkenti olur.
MÖ. 17 yılı. Bir gece, sabaha karşı, bütün İonya sarsılır. Efes; bu depremde, en çok etkilenen şehirlerden biri olur. Ev ve tapınakların çoğu yıkılır, caddeler geçilmez hale gelir. Yüzlerce, binlerce ölü ve yaralı.
Kamu görevi yapılan yapılar, taştan yapıldıkları için, yıkıldıklarında büyük tehlike yaratıyorlardı. Fakat, evlerin çoğunun üstünün ahşap ve kiremit kaplı olması, burada yaşayan insanların daha az zararla kurtulmasını sağlıyordu.
Artemis Tapınağında ise; fazla hasar yoktu. Ancak, Efes şehrinin tarihinde, bu tür sarsıntılar hiç bitmedi. Takip eden dönemlerde; MS.24, 262, 359 ve 366 yıllarında, yine büyük sarsıntılar yaşandı.
Evet, Efesliler, Roma döneminde, depremde, yerle-bir olan şehirlerini, Roma imparatoru Tiberius zamanında yeniden imar ederler. Ancak; bu defa, Helenistik bir yapı stili yerine, tüm Efes, Roma karakterli yapılarla dolar.
Özellikle; I ve II’nci yüzyıllarda; Efes, altın çağını yaşar. Roma imparatorları; bu güzel kente nihayet gereken önemi verirler. Hatta, birçoğu gelip, bir süre burada kalırlar. Böylece, Efes, İskenderiye’den sonra, Doğu’nun en büyük kenti olur ve nüfusu 200 bin kişiyi geçer.
ŞEHİR TEKRAR YER DEĞİŞTİRİYOR
Bizans döneminde; Bizans imparatoru Justinyen (527-565) tarafından, şehir tekrar yer değiştirir ve ilk kurulduğu, Selçuk’taki Ayasuluğ Tepesine gelir ve St.Jean Bazilikasının çevresine kurulur.
1330 yılında ise, şehre Türk’ler gelir. Aydınoğulları’nın merkezi olan Ayasuluğ; 16 ncı yüzyıldan itibaren, giderek küçülmeye başlar.
Evet; tarihi süreç içinde; Efes kenti, 5 kez yer değiştirdiğinden, şehrin kalıntıları; 8 km. lik geniş bir alana yayılmıştı. Ayasuluğ Tepesi, Artemision, Efes ve Selçuk olarak, dört ana bölgedeki harabeler, yılda ortalama 1.5 milyon yerli-yabancı turist tarafından ziyaret edilmektedir. Bugün görülen kalıntılar; Efes kentinin, 3’ncü kuruluşuna aittir.
İzmir Efes Gezi Planı; Antik kente girmeden önce, bu taşları nasıl üst üste koydular. Büyük olasılıkla, bu sorunun yanıtını merak edeceksiniz. Bu koca taşları nasıl yonttular, nereden getirip, bu kadar düzenli bir biçimde yerlerine koydular?
Yapılarda: taş, tuğla ve ağaç kullanılmıyordu. Bu malzemeler içinde; en gerekli olan, yalnızca: taştı. Ancak. taşın mermeri gerekliydi. Çevrede; pek çok mermer ocağı vardı. Ama; Efesliler, çağın bu en değerli yapı malzemesini, nasıl ve nereden buldular?
O devrin yazarlarından biri, şöyle anlatır:
” Efesliler, Artemis Tapınağını inşa ederken, Tasos ve Paros adalarından, mermer getirtmeyi düşünürler. Ancak, bunun çok pahalıya mal olacaktır. Tam bu sıralarda, bir olay olur.
Efesli bir çoban: sürülerini otlatırken, iki keçi; birbiriyle çekişmeye başlar. Biri; aniden saldırınca, öbür keçi kenara kaçar ve saldırının hızını alamayan keçi ise, kayalara toslar. Bu çarpma sonucu; büyük bir kıvılcım ile birlikte, kayanın bir parçası koparak yere düşer.
Ortaya; eşi görülmemiş öyle güzel bir mermer çıkar ki, çoban bunu görünce, soluk almadan şehre koşar. Buluşunu herkese gösterir ve anlatır. Bu haber, şehirde büyük heyecan yaratır. Mermeri bulan çobanın adı değiştirilerek, kendisine “müjde” anlamına gelen, “Evangelos” ismi verilir. ” Evet, bu mermer ocakları, Efes’den, 9 km. ötede, bugünkü Belevi Köyü yakınlarındadır.
İzmir Efes Gezi Planı; Unutmayın ki, bu şehir, tarihte, tamamen taştan yapılan ilk şehir olma özelliğini taşıyor. Evet, şehirdeki yapılara gelince: ev, dükkan gibi küçük yapılar: taş ve tuğladan yapılmış. Üstü: ahşap çatı ve kiremit ile kaplanmış.
İzmir Efes Gezi Planı; Duvarlarına; özel bir sıva sürülmüş ve bunun üzerine resimler yapılmış. Çok zengin olanlar ise; belli seviyeye kadar, duvarları mermerle kaplatmışlar. Bazen duvarlarına, özel hücreler ve çeşmeler de yaptırmışlar.
Büyük kamu binaları: çok para ve uzun süre harcanarak inşa edilmiş. Öncelikle: taş blokları, ocaklarda kesilerek taşınmış. Hayvanların çektikleri tekerlekli arabalara konulan büyük taş blokları; sonradan işleme atölyelerine getirilmiş ve orda çalışan sanatkarlar tarafından; mimarların istedikleri biçimlere sokulmuş.
İzmir Efes Gezi Planı; Atölyelerde; sanatkarların biri taş yüzeyini düzeltirken, bir diğer sanatkar taş üzerine çeşitli motifler çiziyor ve sonra bunları işliyordu. Bazen: 10-15 ton ağırlığındaki taş blokları, çoğu kez, özel makaralı halatlarla, metrelerce yüksekliğe çıkarılıyor, bunun için çeşitli yöntemler kullanılıyordu.
Bazen, taş yontulurken, orta yerlerine 25-30 cm. çıkıntı bırakılıyordu. Sonra, buralara halat bağlanıyor ve taş blok yukarı çekiliyordu. Bazen de, çıkıntı yerine, yiv açılıyor ve halat, bu yivin içine yerleştirilerek, taş yukarı çekiliyordu.
Yan yana ve üst üste gelen taşların, birbirine sımsıkı yapışması ve her türlü sarsıntıya karşı sağlam olması gerekiyordu. Bunun içinde, yan yana olanlar, birbiriyle demir çubuklarla bağlanıyordu.
Üst yüzeylerine açılan yuvalara, üste konacak taşın, özel olarak yapılmış çıkıntısı oturtuluyordu. Bütün bu bağlama ve kementleme yerleri; birbirlerine demir çubuklarla bağlanıyordu. Taşlar, yerlerine oturtulduktan sonra, dışarıdan kurşun akıtılarak, bağlantı yerleri perçinleniyordu.
Efes tapınağındaki, 20 m. yüksekliğindeki sütunlar: aynı uzunlukta yapılan silindir muhafaza içine konuluyordu. İki kenarına tekerlek takılarak, önden çekiliyordu. Böylece, mermer ocağından veya taş atölyesinden rahatça tapınak bölgesine taşınıyordu.
Sütunları, yerlerine dikmek zor olmuyordu. Ancak, bunların üzerine yerleştirilecek krişleri, 20 m. yüksekliğe çıkarmak zor idi. Bu büyük krişler, önce silindir şeklindeki kutulara yerleştiriliyor ve çevresi kumla dolduruluyordu.
Tapınak çevresine yapılmış olan meyilli iskeleler üzerinde yuvarlanarak, sütunların üzerine kadar çekiliyordu. Daha sonra, kum kutulardan açılan deliklerden boşaltılıyor ve başlığın, sütun üstüne oturtulması sağlanıyordu.
Evet; bunları anlattıktan sonra, artık Efes Antik Kenti bölgesine girebiliriz. Mermer cadde, buradan başlar.
Antik kent bölgesinin 2 tane girişi var. Bunlardan biri; kentin çevresindeki sur duvarlarının doğu kapısı olan Meryem Ana Evi yolu üzerindeki, Magnesia kapısı. Buraya: aynı zamanda, yukarı kapı da deniliyor. Buradan girmenizi öneriyorum. Çünkü; buradan, aşağı kapı istikametinde, aşağıya doğru bir eğimde yürüyeceksiniz.
İzmir Efes Gezi Planı; Aşağıdan girerseniz, yukarı doğru çıkmak zorunda kalacak ve kısa zamanda yorulacaksınız. Özellikle: sıcak havalarda bu söylediğim çok önemli. Özel aracınız ile geldiyseniz; aracınızı buraya park edebilir, aşağı kapıdan çıktığınız ise, taksi veya faytonlar ile yine buraya gelip, aracınızı alabilirsiniz. Tabii, bir alternatif daha var, yukarı kapıdan girdiniz, aşağı kapıya geldiniz çıkmayıp, aynı yoldan geri de dönebilirsiniz ve aracınıza ulaşabilirsiniz, ama yorucu olur.
Biz; yukarı yani Magnesia kapısından giriyoruz. Bu kapı: Panayır dağı eteğinde. Buradan: gişelerden bilet alıyorsunuz ve turnikelerden geçerek antik kente giriyorsunuz. Yani giriş ücretli. Ama müze kartı olanlar için değil elbette. İçeri girdikten sonra; villaların bulunduğu bölüme girmek için yine ayrı ücret ödemek gerekiyor.
İzmir Efes Gezi Planı: Kente girince; kapının hemen yanı başında; Doğu Gymnasium’u var. Hemen karşısında ise; Odeion anıtsal yapısı, sizi karşılıyor. Bu yapının hemen bitişinde ise; Vedius Gymnasium’u var. Odeion’un hemen karşısında: cadde üzerinde; su deposu, önünde ise bazilika var.
İzmir Efes Gezi Planı; Bu bazilika; zamanında, borsa yeri olarak kullanılmış. Bu meydan; Efes’in güney doğusundaki en yüksek nokta. Bu yani Odeion önündeki meydanda: Devlet Agorası (Yukarı Agora) var. Bütün resmi binalar, bu meydan çevresinde. Tam ortada ise; Mısır Tapınağı (İsis) var. Ayrıca; güney batı köşesinde: anıtsal çeşme var.
MAGNESİA KAPISI-GÜNEY KAPISI
Kapı, turistlerin Efes turları için daha rahat bir yürüyüş yapabilecekleri şehrin ana girişlerinden birinin yanında yer almaktadır. Panayır dağı ile Bülbül dağı arasındaki hafif meyilli arazide kazılarda açığa çıkarılmış tek şehir kapısıdır.
Damianus tarafından yaptırılan Artemision yolu ve Menderes Magnesiası’na ve Kaystors vadisine giden yollar buradan başlamaktadır. Antik çağda Efes şehrinin üç ana girişi vardı.
1-Magnezya kapısı (Meryem Ana evi yolu üzerinde)
2-Koressos kapısı (Stadyumun arkasında)
3-Liman kapısı.
KORESSOS KAPISI:
Efes şehrinin ana kapılarından üçüncüsü, yazıtlarda adı geçen ancak henüz herhangi bir kazı yapılmayan Koressos kapısıdır. Kapı: Stadion ile Vedius Gymnasiumu’nun arasında yer almaktadır. Koressos kapısına bağlanan yollardan Artemision’a ve Ayasulluk Tepesine bağlantı sağlanmaktaydı.
MAGNEZYA KAPISI
Limandan gelen cadde, Magnezya kapısından geçerek güneydeki İon yerleşimlerine doğru gidiyordu. Aynı zamanda Magnezya kapısı da Artemision’a açılıyordu. Kutsal yolun bir parçası olarak her dönemde büyük önem taşımıştır. Kutsal yol, Artemis Tapınağından başlar ve Panayır dağının doğu ve kuzeyinden Magnezya kapısına, oradan çapraz olarak Koressos kapısından geçerek tapınağa döner. Hem Magnezya kapısı hem de Koressos kapısı limana bağlantılıdır.
Magnezya kapısı, MÖ 3’ncü yüzyıl civarında inşa edildi. Şehir surlarının güneyindedir. Buraya aynı zamanda “Yukarı kapı” da denilir. Kapı: Panayır dağı eteklerindedir. Kapı aynı zamanda, Artemis Tapınağına giden 1 millik kutsal yolun başlangıcıdır. Hacıları yağmurdan korunmak için kutsal yolun üzeri örtülmüştür. Antik dünyanın her yerinden, birçok insan antik dünyanın bu harikasını görmek için Efes’e hacca gelirdi.
Magnezy kapısının adının anlamı:
Magnezya kapısı, adını amacından almıştır. Efes’in güney tarafında, şehrin 12.8 km güneyindeki komşusu Magnesia şehrine bağlayan yolun başlangıcına inşa edilmiştir. Magnesi, Magnets adlı bir Yunan ırka tarafından kurulmuş ve şehre “Mıknatıslar” ülkesi anlamına gelen “Magnenisa” adını vermişlerdir. Yerel efsaneler, eski Filozof Thales’in Mıknatıslar diyarına gittiğini ve birbirini iten iki demir cevheri taşı gördüğünü söylüyor. Bu demir cevheri taşlara mıknatıs adı verilmiştir.
Efes ve Magnesia şehri, kapının mimarisini etkileyen sık sık anlaşmazlık içindeydiler. Kapının iki yanına, kare şeklinde iki kule dikilmiş ve avlu, şehri işgalcilere karşı korumak için mühürlenecek şekilde inşa edilmiştir.
İstilacılar Magnezy kapısını geçmeyi başarırsa küçük bir avluya atılacak, tuzağa düşürülecekler ve ikinci kapıya zarar vermeye çalışırken, kuledeki Efesli muhafızların insafına kalacaklardır. Ancak şehirler arasında barış gelince kapı önemini kaybetti.
Sonunda MÖ 129 yılında, Roma egemenliği döneminde, Roma imparatoru Vespasianus kapının adını “Şeref Kapısı” olarak değişirdi. Orijinal büyük açıklığın yanına, iki açıklık ekleyerek kapının şeklini mevcut zafer takı stiline çevirdi.
Bu iki yan açıklık, yayalar tarafından kullanılırken, daha büyük olan orta açıklık, atların ve savaş arabalarının geçişi için kullanılıyordu. Kapının iki yanına, kare şeklinde iki kule dikilmiş ve kapının içinde bir avlu yer alıyordu.
Şehri işgalcilerden korumak için avluya sonra bir kapı eklenmiştir. Şehre yapılan bu girişin kalıntıları, 1869 yılında mühendis ve mimar Wood tarafından Artemis Tapınağı aranırken keşfedildi.
Kapıda kazılar devam ediyor. Bu yüzden günümüzde kapı halka açık değil ama ayakta kalan kalıntıları yoldan kolayca görülüyor.
ANTİK DÖNEMDE GYMNASİUMLAR
Antik Yunan ve Roma dönemlerindeki genç erkekler, 6-16 yaşları arasında (eğer aileleri bunu karşılıyorsa) hitabet veya topluluk önünde konuşma sanatlarında eğitim almak için Gymnasium’lara giderlerdi.
Tarih ve hukuk gibi diğer derslerin çoğu, evde çocuğun babası tarafından öğretilirdi. 12-13 yaşlarında, aristokrat ailelerden gelen erkek çocuklar, Latince, Yunanca gramer ve edebiyat öğrenmek için gramer okullarına gider, 16 veya 17 yaşında Roma toplumunun tam vatandaşı olmak için mezun olurdu. Yetenekli olanlar 16 yaşından sonra eğitimlerine devam ederdi.
DOĞU GYMNASİUM
Burası; Roma devrinde okul olarak kullanılmış bir yerdir. Doğu Gymnasium’da hala kazı çalışmaları yapılıyor ve bu nedenle halka açık olsa da Efes’teki Scholastica hamamında Roma hamamının harika bir örneğini görmek mümkündür.
VEDİUS GYMNASİUM
Vedius hamam-Gymnasium’u şehrin kuzeybatı kesiminde Panayır dağının kuzey yamaçlarında, kısmen yapay ve yüksekliği 14 metreyi bulan anıtsal bir teras üzerinde yükselir.
Efes şehrinde görülebilen en iyi korunmuş yapılardan biridir.
Kuzeyde, Artemis Tapınağından gelen kutsal yol, hamam-gymanasium’un terasına, kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerini saran merdivenlerle bağlanır. Bina, güneyde Stadium ile sütunlu bir cadde ile ayrılır. Koressos kapısının çok yakınında olan konumu nedeniyle, şehre gelen yorgun ve toz içinde kalmış yolculara ilk yıkanma ve dinlenme fırsatı veren bir yerdir.
Aynı durum, yine aynı uzun ana caddenin doğu ucunda, Magnesia kapısı yanında bulunan Doğu Hamam-Gynasium için de geçerlidir. Ancak Vedius Hamam-Gymnasium’u İmparatorluk tipi hamam-gynasium’ların en gelişmiş örneklerindendir.
MS 147-149 yılları arasına tarihlenen yapı, Vedius Antonius ve eşi Flavia Papiana adında, zengin bir Efesli tarafından yaptırılmıştır.
Tanrıça Artemis ve İmparator Pius’a adanmıştır. Binanın boyutları 135 x 85 metredir. Roma dönemi mimarisinde sıklıkla olduğu gibi, bir spor salonu ve halamın ikili işlevine hizmet etmiştir. Doğuda: avlusu, ortada: tören salonu, soyunma odaları ve hamamlar vardır.
Spor salonundaki en büyük oda, binanın doğu tarafında tüm genişliği boyunca uzanıyordu. Burası fiziksel egzersizler için kullanılıyordu. Yapının orijinal amaçlı kullanımına MS 5’nci yüzyılda son verilmiştir. Zaman içinde harap olan, yıkılan binanın tonozlu mekanları birkaç asıl daha çeşitli guruplarca barınak olarak kullanılmıştır.
ODEON (BOULETERİON)
Odeon ismi, eski Yunancada lirik şiir anlamına gelen “Ode” kelimesinden türetilmiştir.
Devlet Agorası’nın kuzey yamacına yerleştirilmiş olan Bouleuterion yazıtından yola çıkılarak; MS.150 civarında ; Efesli zenginlerden, Vedius Antonius ve eş Flavia Paiana tarafından yaptırılmıştır.
Çift işleve sahiptir. İlk önce Bouleterion olmanın yanı sıra müzik performansları içindir. Küçük yarı dairesel bir tiyatrodur. Tiyatroda 22 merdiven sırası vardı. Tiyatronun üst kısmı, Korint tarzı kırmızı granit sütunlarla süslenmiştir.
Girişler sahnenin iki yanındaydı. Siyasi toplantılar, sosyal etkinlikler, konserler ve tiyatro gösterileri için bir alan olarak hizmet vermiştir. Efes’in; 2 meclisli yönetimi vardı. Bunlardan danışma meclisi; işte burada toplanıyordu.
Bouleia veya Senato:
Efes’in danışma kurulu olarak görev yaptı ve toplantılar için Odeon’u kullanırdı. Bu yönetim kurulunun üyeleri, aristokrat Efesliler sınıfından seçilirdi. Bu gurup, tüm siyasi, yürütme, dini ve yargı gücünü elinde tutuyordu.
Tapınaklar, tiyatrolar ve hamamlar dahil olmak üzere şehirdeki tüm kamu yapılarının inşasını denetlerlerdi. Ayrıca vergi toplamaktan ve kamu binalarını yönetmekten sorumlu olurlardı.
Şehrin ileri gelenleri burada buluşurlar, Efes ile ilgili konuları tartışırlar, kendilerini bekleyen Efes valisi Prytaneion’a fikirlerini sunarlardı. Nihai karar yine Vali tarafından verilirdi. Odeon toplantıları, daha çok danışmanlık niteliğindeydi.
Evet, burası aynı zamanda şehrin ana konser salonuydu. Bayram günlerinde Odeon, konserler için seyircilerle dolardı. Yarım daire şeklindeki binanın 1500 seyirci kapasitesi vardı. Üçü sahneden dar bir podyuma açılan toplam beş girişi vardı.
Podyum, orkestra bölümünden yaklaşık bir metre daha yükseğe kaldırılmıştır. Bu podyum ve oturma alanlarının bir kısmı restore edilmiştir. Orkestranın yağmur suyunu akıtacak olukları olmayışı, üzerinin kapatıldığını işaret eder.
Sahne binası, iki katlıydı ve üzeri ahşap çatıyla örtülüydü. Sıralı koltuklar “diazoma” olarak bilinen dairesel bir yürüyüş yolu ile iki bölüme ayrılmıştı.
Alt bölümdeki koltuklar, önemli kişilere ayrılmıştı. Bu açıktı. Çünkü daha az önemli veya varlıklı vatandaşlar tarafından kullanılmış olabilecek üst kattaki koltuklardan daha geniştir.
Odeon’un her iki yanındaki iki koridor, insanların daha yüksek koltuklara erişmesini sağlardı. Üst oturma yerleri arasında açık ağız şeklinde yuvarlak boşluklar vardı. Bu kemerli girişler, şekillerinden dolayı “Vomiterium” olarak adlandırılır. Bunlar, koltuk arayan geç gelenler için giriş görevi görürdü.
Küçük bir tiyatro görünümünde olan yapının üzeri yazın güneşten, kışın yağmurdan korunmak için ahşap bir tente ile örtülüyordu.
DEVLET AGORASI (YUKARI AGORA) VE BAZİLİKA (BORSA)
Odeion önündeki meydan; kentin devlet agorasıdır.
Burada ilk Agora, MÖ 6’ncı yüzyılda Helenistik tarzda inşa edilmiştir. Bu Agora günümüzdeki Agora’nın yaklaşık 2 metre altında gömülü bulunmaktadır. Günümüzde görülen devlet agorası, İmparator Augustus döneminde (MÖ 27-ms 14) yeniden düzenlenen geniş bir halk meydanıdır. Agora MS 3’ncü yüzyılda İmparator Caracalla döneminde (MS 211-217) yeniden inşa edilmiştir.
Devlet Agorası, siyasi agora olarak bilinmektedir. Bütün resmi binalar bu meydanın çevresindeydi. Roma döneminde, Efes’in siyasi kalbi, şehrin toplanma ve miting alanıdır. Roma yönetimi sırasında tüm yasaların oylandığı yer burasıdır. Roma döneminde, kamusal bir alan ve hükümet tartışmaları için bir buluşma yeridir. İki taraf, yoğun güneş ve yağmurdan korunacak bir mimari yapı olan Stoa ile sınırlandırılmıştır.
Mimari özellikleri:
Devlet agorası meydanının boyutları 160 x 73 metredir. Üç tarafı sütunlarla sıralanan kapalı yürüyüş yollarıyla çevrili etkileyici bir toplanma yeriydi. Stoalar: yağmurlu günlerde ve sıcak yaz günlerinde barınak sağlayan, bir tarafı sütunlu çatılı, bir tarafı duvarlı yapılardı. Bu stoalarda, bazı günler filozoflar, öğrencilerine dersler veriyordu.
Mısır Tapınağı:
Agoranın merkezinde MÖ 42 yılında Marcus Antonius ve Kleopatra’nın ziyareti için inşa edilmiş, Mısır Tanrısı İsis’e adanmış bir tapınak vardır. Agoranın tam ortasındaki bu yapı: tüm kararların oylanacağı oda olarak hizmet eder ve Mısır Tanrıçası İsis’e adanmıştır. Tapınak uzun kenar 10 ve kısa kenarı 10 sütunla çevrilidir.
Pembe granit sütunlar, Anadolu’da pembe granit ocakları bulunmadığından, bir zamanlar Mısır ile Efes arasında var olan bir ilişkiyi kanıtlayacak şekilde durmaktadır.
Tapınak Augustus döneminde yıkılmış ve İmparator Augustus Mısırlılardan hoşlanmadığı için yeniden inşa edilmemiştir. Tapınağın cephesinde, şimdi Efes Müzesinde sergilenen Odyseus ve Polyphemos efsanesini anlatan bir gurup heykel vardır.
SU DEPOSU-SARNIÇ:
Devlet Agorasının yan tarafında büyük bir sarnıç göze çarpar. Su, Efes çevresindeki çeşitli kaynaklardan, su kemerleri ve pişmiş toprak borularla şehre taşınırdı. Kil borular yaklaşık 1500 yaşındadır. Kil boru: mermer tozu ve yumurta akı karışımından oluşan harç ile birbirlerine yapıştırılmış ve kilitleme sistemine sahiptir.
Romalıların da kurşun boru kullandığı ve kurşunun sağlığa zararlı olduğunu öğrenerek kil boru kullanmaya devam ettikleri biliniyor. Evet sarnıcın suyu, kalıntıları 5 km öteden görülebilen Pollio su kemerinden sağlanıyordu. Bu sarnıçta su yer altı kil borularıyla şehrin her yerine dağıtılıyordu.
LYSAMACHUS YERLEŞİMİ:
Lysamachus yerleşiminden önce, eski şehrin mezarlığı yani Nacropolis buradaydı. Bu yüzden insanlar yeni şehre taşınmayı reddettiler. Bunun üzerine Roma döneminde mezarlık başka yere taşındı.
Lycamachus simgesi: Devlet Agorasının önünde görülmektedir. Bu sembol, erken bir Hıristiyanlık sembolüdür. Bazı İncil alimlerine göre, İsa’nın neden çarmıha gerildiği uzun yıllar tespit edilememiştir. İlk Hıristiyanlar, eski Yunancada balık anlamına gelen “Lchthys” terimini kullandılar.
Lchthy: Antik Yunancada yukarıdaki resimde gibi yazılır. Birkaç kelimenin ilk harflerinden oluşan bir kelime: eski Yunancada “İsa Mesih Tanrı’nın oğlu Kurtarıcı” derler. Bulunan bu taş parçası, birçok araştırmacı tarafından şüpheye neden oldu.
Çoğu kişi bu parçanın başka bir yapıya ait olduğu ve daha sonraki yıllarda bir deprem ya da savaş nedeniyle kaybolduğunu düşünür. MS 3’ncü yüzyılın sonları Pagan dünyasından Hıristiyanlığa geçiş dönemiydi.
Birçok ilk Hıristiyan, onları Hıristiyanlaştırmak için başta Pagan tapınakları olmak üzere binalara Hıristiyan sembolleri ekledi. MS 4’ncü yüzyıldan sonra, Hıristiyanlığın Roma imparatorluğunun resmi dini haline gelmesinden sonra, bir taş ocağına gidip bir taşı kesmek yerine, birçok kişi bu yürüyüş yolu gibi yeni yapıları inşa etmek için taşları yeniden kullandı.
GÜNÜMÜZ.
Devlet Agorasının pek bir kısmı ayakta olmasa da, üzerine inşa edildiği zemin ve geride bırakılan parçalar, Efes turunun en önemli kısımlarından biridir.
EFES PAZAR BAZİLİKASI:
Devlet Agorasının hemen kuzeyinde, Efes Pazar Bazilikasının harabesi bulunur. Bazilika MS 1’nci yüzyılda İmparator Augustus tarafından yaptırılmıştır. Bazilika kelimesi, Sezar için bir terim olan Yunanca “basilieus” kelimesinden gelir.
Bazilika, Sezar’ın Salonu anlamına geliyordu. Bazilikanın bir toplanma yeri olarak işlevi, daha sonra, Roma İmparatorluğunun resmi dini haline geldiğinde, kelimenin Hıristiyanlığa uyarlanmasını etkiledi.
Odeon önünde bulunan 160 metre uzunluğunda, çatışı ahşap kaplı, dikdörtgen bir yapıdır. İlk inşa edildiğinde, yaz sıcağından veya yağmurdan korunmak için etkileyici sütun dizisinin üzerine bir çatı gerilirdi.
Bazilikada İon sütunları MS 1’nci yüzyıla tarihlenen boğa başı figürleriyle bezenmiştir. Bu boğa başı figürleri gücü simgeler. Bunların Augustus döneminde, Korint sütunlarına dönüştürüldüğüne dair kanıtlar var. O dönemde Bazilika, muhtemelen hamama bir Stoaya açılan üç kapıyla bağlanıyordu.
Roma döneminde, şehirlerde borsa ve ticari işlemler ve mahkeme toplantıları bazilikalarda yapılırdı. Romalı bir yargıç olan Praetor da mahkeme davalarına başkanlık etmek ve tüccarlar arasındaki anlaşmazlıklarda arabuluculuk yapmak için burada otururdu.
Efes Bazilikası, şehrin Roma döneminde yerel halk için önemli bir buluşma yeriydi. Eski zamanlarda Bazilika, öncelikle ticari nedenlerle kullanılan büyük bir toplanma yeriydi. Borsa ve ticaretin merkezi olarak hizmet etmiştir.
Antik sütunların günümüze sadece parçaları kalmış olsa da bunların üç sırası bir zamanlar Devlet Agorasının kuzey ucunda ahşap bir çatıyı taşıyordu. Sütunlarının çoğu veya parçaları hala ayaktadır ve Efes’te bir zamanlar önemli olan bu hukuk merkezinin kapsamını anlamaya imkan tanır.
Bazilikanın doğu tarafında yapılan kazılarda İmparator Augustus ve eşi Livia’nın heykelleri bulunmuştur ve günümüzde Efes Müzesinde sergilenmektedir. Yapı, MS 4’ncü yüzyılın ortalarındaki bir depremde yıkılmış ve bir daha inşa edilmemiştir.
KURETLER CADDESİ
Şaşırtıcı bir şekilde, bu cadde kazılardan da anlaşılacağı gibi en az 1000 yıldır kullanılıyor. Sokağın en eski arkeolojik izleri, MÖ 3’ncü yüzyıla kadar uzanıyor. Antik çağda, Kuretler caddesine kama anlamına gelen “Embolos” adı verilmiştir.
Bu isim:edebi kaynaklarla birlikte, cadde üzerinde ve Ticaret Agorasında bulunan yazıtlarla da doğrulanmıştır. Bu isim muhtemelen caddenin, iki tepe arasındaki dar vadide bulunmasından kaynaklanıyordu. Ancak antik dönemde sadece çakıl yoldan ibaret olan cadde, Roma döneminde mermer taşlarla döşendi.
Kuretler caddesi, Devlet Agorasından başlar, Celsus Kütüphanesinden Herakles kapısına kadar uzanan mermer döşemesiyle, Efes antik kentinin üç ana arterinden biridir. Şehirdeki ilk ana caddedir. Sarp cadde, Lysimachus tarafından yeniden inşa edildikten sonra, Efes’in ana yollarından biri ve şehir ile Artemis Tapınağı arasındaki “Kutsal Yol” olarak bilinen tören yolunun bir parçasıydı.
Devlet Agorası ile Terragonos Agora (Ticari Çarşı) arasında, Helenistik-Roma şehrinin birbirini dik kesen ızgara yol sistemine uymaksızın, diyagonal olarak uzanmaktaydı.
Caddenin isminin önemi:
Adını “Pryhaneion” un ateşini koruyan rahiplerden alan Kuretler Caddesi, Artemis’in doğumunu tasvir eden ve Artemis Tapınağına giden bir geçit töreniyle sonuçlanan dini bayramlara ev sahipliği yaptı. Kuretler, mitolojide “Yarı tanrı” olarak biliniyorlardı. Ancak bu terim, Efes’teki bir rahip ve rahibe sınıfına atıfta bulunmak için kullanılıyordu.
Önceleri altı rahipten oluşan bir kült olarak başladılar, ancak daha sonra tanrıça Artemis’in doğumunu canlandıracak olan dokuz oldular. İlk başta “Curetes” adı sadece Artemis kültünden rahiplere atıfta bulunduğu, ancak Roma yönetimi sırasında bu terim “Hestia” rahiplerini de içerecek şekilde genişletildi.
Bu rahibeler “Prytaneion” da barındırılan kutsal ateşten sorumluydu. Efes’in kalbini temsil eden sonsuz aleve bakmak için her yıl “kuretler” seçilirdi. İkizler Artemis ve Apollon’un doğumları sırasında Kuretlerin, Zeus’un ikizleri ve anneleri Leto’yu karısı Hera’nın gazabından korumasına yardım ettikleri söylenir. Kuretler, silahlarıyla iğrenç sesler çıkarmışlar ve böylece Hera’yı doğumdan uzaklaştırmak istemişlerdir.
Caddenin Genel Özellikleri:
Caddenin uzunluğu 280 metre, genişliği ise 8-10 metredir. Aynı zamanda yaklaşık 20 metre yüksekliğinde oldukça diktir ve Triodos Meydanından Devlet Agorası yönüne tırmanmaktadır. Dairesel çöküntüler ve doğrusal oluklar, yayaların kaygan yüzeyde kaymalarını önlemek için mermere ara sıra oyulmuştur.
Bu sadece kış yağmurlarından değil kavurucu yaz sıcağında da önemliydi. Esnaf serinlemek için kaygan mermer sokağı düzenli olarak çeşmelerden gelen suyla ıslatırdı. Yol boyunca birçok yapının duvarlarında ara sıra oval çöküntüler vardır. Bunlar geceleri şehrin ana caddesine sihirli bir parıltı veren kandilleri tutardı. Mermerdeki daha büyük delikler meşaleler içindi.
Evet: Kuretler caddesi; çeşmeler, tapınaklar, uzun revakların altındaki dükkanlar ve şehrin seçkin vatandaşlarının büyük evleriyle sıralanan antik Efes şehrinin gerçekten kalbiydi.
Günümüzde Kuretler yolunun karşısında Tapınağa bakan on dükkan var, bunların önlerindeki ince mozaiklere dikkat edin.
Her sütunun önünde: bir İmparatorun veya ileri gelenin onuruna dikilmiş, yazıtlı bir kaide üzerinde mermer veya bronz bir heykel vardı. Günümüzde ise, bu heykellerin sadece kaideleri kalmıştır.
Aşağıya inerken sağda Kuretler Caddesinin üst ucunda, yazılı kaide üzerinde Doktor Alexandros’un başsız mermer heykeli var. Bir himationa (pelerine) sarılı bir erkek figürü heykeli, Roma İmparatorluk döneminde yapılmış ve MS 4-5’nci yüzyılın sonlarında, belki de yaklaşık 380’de İskender’in bir portre başının eklenmesiyle yeniden kullanılmıştır.
Kaide üzerindeki yazıt, heykelin Efes Meclisi ve halkı tarafından diktirildiğini belirtmektedir. Heykelin yüksekliği 135 cm, kaide yüksekliği 192 cm. dir.
Yeraltı Drenajı, Kanalizasyon ve Su boruları:
Pürüzsüz mermer sokak, ayrıca Roma dünyasının şaşırtıcı bir faydasını da gizler. Yer altı drenajı, kanalizasyon ve su boruları, kil borulardan şehre giren ve çıkan su ve atıklar. Caddenin altındaki kanalizasyon şebekesinin derinliği 3 metre genişliği ise 2 metredir.
Aynı dönemde, İtalya’da modernliğiyle övünülen Pompei şehrinde pis sular caddelerden akıyordu. Burada ise caddeler çeşmelerden taşan sularla yıkanırdı. Bu sular ve yağmur suları, aynı zamanda, değirmen taşlarını döndürmekte kullanılıyordu.
Antik çağda olduğu gibi, şehrin ana cazibe merkezlerinin çoğu bugün hala burada bulunmaktadır.
Kuretler caddesinin cepheleri ve kaldırımları, güzel mermer ve mozaik karolarla doludur. Medusa tasvirleriyle Hadrian Tapınağı, bir zamanlar bir portikonun çatısını tutan ve inanılmaz bir mozaik kaldırımı kaplayan, hala bozulmamış mermer sütunların karşısında durur.
Bu harikulade yapılar, bölgede yaygın olarak görülen depremlerden kaynaklanan hasarların ardından diğer binalardan elde edilen taş işçiliği kullanılarak genellikle yeniden inşa edildi. Caddeyi sıralayan binalar, yüzyıllar boyunca depremler ve alüvyonlar nedeniyle hasar görmüş olsa da, Kuretler Caddesi hala antik dünyanın bir kalıntısı olarak duruyor.
Kuretler caddesinde, mermer kaldırım taşına oyulmuş duvar yazısıdır. Bunun eski bir doğaçlama dama oyun tahtası olabileceği düşünülmektedir.
Erken Bizans döneminde Efes, şehrin yeniden refaha kavuşmasından kaynaklanan bir inşaat patlaması yaşadı. Bu dönemde Kuretler Caddesi de yenilenmiş, caddenin alt kısmında bulunan anıtsal çeşmelerin restorasyonu ve yeniden inşası sağlanmıştır.
Aynı zamanda doğu ucuna “Herkül Kapısı” dikildiğinden, cadde trafiğe kapatılmıştır.
Kuretler Caddesi üzerinde bulunan yapılar şunlardır:
1-Herkül Kapısı ve Trajan Çeşmesi.
2-Hadrianus’a ithaf edilmiş, Korint düzeninde bir tapınak-Scholastica Hamamları
3-Celsus Kütüphanesi.
4-Traianus adına yapılmış bir çeşme.
5-Zenginlerin konak benzeri evleri (Yamaç evler)
HERKÜL KAPISI-HERAKLES KAPISI
Kapının MS 300’lerde yapıldığı söyleniyor. Efes’ten geçen daha kolay rota bu caddenin tepesinden başlasa da herhangi bir Efes turunda, kendinizi alışveriş yapan ve sosyalleşen Roma vatandaşlarının izinden gitmek için Kuretler caddesine bakmak için zaman ayırdığınızdan emin olun.
Kapı, Kuretler caddesinin doğu ucundadır. Efes’i siyasi ve ticari kısmı olarak ikiye ayırmıştır. Kapıda bulunan heyetler, girmek isteyenlerin kimliklerini kontrol ederler, uygun bulunanlar hamama temizliğe gönderilirdi.
Kapının her iki yanında bulunan “Herakles” kabartmaları, öneminden dolayı siyasi kısma gireceklerin gözünü korkuturdu. Ayrıca: yaya ve araç trafiğini birbirinden ayırmak için inşa edilmiştir. Çünkü Herkül Kapısı, MS 5’nciyüzyılda at ve araba trafiğini durdurdu.
Kapının mimarisinden, Herkül kapısının caddeye girişi daraltarak araç geçişini engellediği anlaşılmaktadır. Kapının her iki yanına merdivenler yapıldı ve Kuretler caddesi bir yaya yolu haline geldi.
Mimari Özellikleri:
Kapı bir zamanlar 2 kat yükseklikteydi ve her katta 6 sütun vardı. Günümüzde ise sadece 2 yan sütun görülmektedir.
Sütunlardaki kabartmalar:
Kapı, adını kabartmalı iki mermer sütundan almıştır. Kapıdaki iki sütunda, süs olarak bir alçak kabartma vardır.
Bu heykeller, MS 1-2’nci yüzyıllara tarihleniyor. MS 4’ncü yüzyılda bir veya daha fazla başka anıttan getirilerek yeniden kullanıldığı düşünülüyor. İki sütunun ön yüzündeki yüksek mermer kabartmalar, birbirinin aynı görüntüdedir.
Her biri Herakles’in bir durumunu tasvir eder. Sakalsızdır. Ancak alnının üzerinde sıra sıra bukleler bulunan eski bir saç modeli görülür.
Nemea aslanının derisini gövdesinin etrafına sarmıştır. Başı midesinin önünde ve ön ayakları herm şaftının her iki yanında asılıdır. Başının üzerinde, bir Korint başlığı vardır. Her bir sütunun toplam yüksekliği 263 cm dir.
Mitolojide Nemea aslanı: Nemea, çevresinde terör estiriyordu ve derisi o kadar kalındı ki onu öldürmek imkansızdı. Sonunda, Herkül aslanla güreşti ve kolunu boğazından aşağıya iterek onu boğarak öldürdü.
Sonuç olarak: tüm yapının birçok parçası hala toprakta gömülü olsa da Nike kabartması da dahil olmak üzere, kapının hemen ötesindeki Domitian Meydanında birkaç parça sergileniyor.
Nike Kabartması:
MS 1-2’nci yüzyıllara tarihlenen Yunan Zafer Tanrıçası Nike’in (Romalılar Victoria olarak isimlendirir) mermer kabartması, Domitian Meydanının batı tarafında, Kuretler caddesinin üst kısmında, solda yer almaktadır.
Uçan Nike kabartmasının aslen Herakles kapısından geldiğine inanılıyor. Nike kabartması, Herakles kapısı üstünde, kemerin köşebentlerinden birini süslüyordu ve karşı kemerin ayna görüntüsündeki Nike kabartmasıyla eşleştiği düşünülür.
Ancak bu kabartmalardan biri ve inşaat parçalarının çoğu henüz bulunamamıştır. Hatta, kabartmanın başka bir anıta ait olduğu ve MS 4’ncü yüzyılda giriş kapısı üzerine yerleştirildiği de düşünülmektedir.
Kabartmanın özellikleri:
Uçan Nike, sol elinde bir savaş veya spor galibini taçlandırmak için bir defne çelengi tutar ve sağ elinde bir hurma dalı taşır. Altın Palmiye yaprağı da günümüzdeki Nike ayakkabılarının amblemidir. Tanrıça aynı zamanda, hız ve güç temsil ediyordu. Çünkü Nike çok hızlı koşabilme ve uçabilme becerilerine sahiptir.
Sonuç:
Bu orijinal Nike kabartması gerçekten çok değerlidir. Bu kabartmanın Efes Müzesinde değil burada bırakılmasını doğru bulmuyorum, umarım bir ilgili bu satırları okur ve Nike kabartmasının orijinali en kısa zamanda Müzeye taşınır, buraya bir replikası konulabilir.
TRAJAN ÇEŞMESİ
Kuretler caddesinde Hadrian Tapınağını geçtikten sonra, biraz ileride, soldadır. Bu çeşme Efes’in en görkemli üç çeşmesinden biri olarak kabul edilir. Orijinal yüksekliği 12 metreye ulaşmış çeşmenin bugün görülen küçültülmüş ölçekte ve yeniden inşa edilmiş bir örneğidir.
Trajan çeşmesi: MS 102 ile 104 yılları arasında inşa edilmiş, zengin Efesli çift Tiberius Cladius Aristion ve Julia Lydia Laterane tarafından finanse edilmiş ve İmparator Trajan (MS 98-117) a adanmıştır.
Bir tiyatro sahnesini andıran bu şadırvan, yaklaşık 12 metre uzunluğunda ve 5.5 metre genişliğinde bir havuzu çevreliyordu. Sahne duvarı 9.5 metre yüksekliğindeydi. Ancak yeniden yapılırken, yukarıda da belirttiğim gibi daha küçük ölçekte yapılmış ve çeşmenin restorasyonu hala devam etmektedir.
Çeşmede önde ve arkada olmak üzere iki tane süs havuzu vardır.
Üstteki Havuz:
Korint stili sütunlarla çevriliydi. Borular havuzları suyla dolduruyordu. Üzerinde çıplak bir kahraman gibi İmparator Trajan’ın devasa bir heykelinin bulunduğu bir sütundan su akıyordu. Bu sütun, en büyük süs havuzunun tam ortasındaydı.
Kaidedeki bir yazıt: dünyanın İmparatorun ayaklarına kapandığı belirtiyordu. Bu durum: imparatorun heykelinin ayağının altına yerleştirilen yuvarlak bir küre taşla sembolize ediliyordu.
Trajan’ın bu heykeline ait günümüze sadece kaide ve ayaklardan biri ulaşmıştır. Trajan heykelinden günümüze kalan ayaktan bir yargıya varmak gerekirse, heykel muhtemelen 4 metre boyunda olmalıdır. Bu arka havuz dolduğunda bir su kanalı aracılığıyla ön havuza akıyordu.
Alttaki Havuz:
İmparatorun heykelinin bulunduğu havuzun hemen altında, kompozit stil sütunlarla çevrili, daha alçak daha dar bir havuz vardı. Üst havuzu dolduran su, kanaldan ön havuza akacak ve orada Efesliler onu çeşmeden çekeceklerdi. Yapı, muhtemelen MS 362 yılında bölgeyi paramparça eden bir depremde yıkıldı ve sonra onarımları yapılmadı.
Çeşmenin diğer nişlerinde, yaklaşık en az on heykel bulunuyordu. Bunlar: başta tanrılar (Tanrılaştırılmış İmparator Nerva dahil) ve Efes’in efsanevi kurucusu Androklos gibi efsanevi figürler olmak üzere diğer heykeller vardı.
Ayrıca: Dionysos’un çıplak ve giyinik tanrılarından Afrodit ve kentin kurucusu Androklos’u simgeleyen genç bir avcı heykeli bulunuyordu. Çeşme kazılarında: İmparator Nerva ve ailesine ait bir heykel ile Satyr heykeli de bulunmuştur. Yakın zamanda yenilenen çeşme, artık bu heykellerin hiçbirine sahip değildir. Çünkü hepsi Efes Arkeoloji Müzesindeki “Çeşme buluntuları Salonu” na taşınmıştır.
HADRİAN TAPINAĞI
Kuretler caddesinde, Yamaç evlerin tam karşısında limana yakın bir yerdedir. Kuretler caddesinin en ilgi çekici yapılarından biridir.
Tapınağın önemi:
Tapınak, Kuretler caddesinde en iyi korunmuş ve en güzel yapılardan biri olarak kabul edilmektedir. Tapınak, Celsus kütüphanesinden sonra hem mimarisi hem de plastik süslemeleriyle, en çok dikkat çeken ikinci yapıdır. Tapınağın resmi ideoloji dışına kent aristokrasisinin bir saygınlık ifadesi olarak inşa edildiği anlaşılmıştır.
Ancak yapı bir tapınaktan çok bir anıt niteliğindedir ve aynı zamanda tanrıça Artemis ve Efes halkına ithaf edilmiştir. Sonuç olarak, tapınak benzeri yapının orijinal işlevi hala bilinmemektedir.
Çünkü Efeslilerin Hadrianus’u bu kadar küçük bir tapınakla onurlandırmış olmaları pek mümkün görülmez. Bazılarına göre ise, bu tapınak Büyük Tiyatro ile Kuretler caddesinin de bir parçası olduğu Artemis Tapınağı arasındaki tören yolunda bir istasyon olarak hizmet vermiş olabilir.
Hadrian MS 124 Ağustos ayında ve 5 yıl sonra MS 129 yılında olmak üzere İmparatorluğun doğu kısmındaki yolculukları sırasında Efes’i en az iki kez ziyaret etti. İmparatora konsey (bolue) ve Efes halkı (demos) tarafından “kurucu ve kurtarıcı” onursal unvanı verildi.
Saçaklığın arşivine oyulmuş bir yazıta göre, küçük tapınak, MS 118 yılında, Atina’dan şehre gelen İmparator Hadrian’ı onurlandırmak için Artemis ve Efes halkı adına inşa edilmiştir. Yaptıranlar: P. Quintilius Valens Varius, karısı ve kızıdır.
Bunlar tapınağın arkasındaki hamamların da sponsorudur. Çünkü, Efes şehrine: böyle bir tapınak inşa etme izni: MS 130-132 yılları arasında Hadrian tarafından verilmiştir. Ancak burada bir sorun var.
Görüldüğü üzere, Bu tapınak: Hadrianus için bir “Neokorat” tapınağı inşa etme izni alınmasından, yaklaşık 10-15 yıl önce inşa edilmiştir. Hatta bu tapınağın Hadrianus’un sevgilisi Antinous için bir anıt olduğu ileri sürülmüştür. Hatta bazı bilim adamları, yapının aslında bir tapınak olduğu fikrini bile kabul etmezler.
Sonuç olarak: Hadrian Tapınağının Varius Hamamı ile birlikte planlanıp inşa edildiği düşüncesine varılmıştır. Üstelik her iki binanın mimarisi birbirine bağlıdır.
İmparator Hadrian:
Hadrian, Roma tarihinde 5 iyi imparatordan biri olarak kabul edilir. Ordudaki başarılarının yanı sıra belki de en bilinen başarısıyla tanınan, gerçekten büyük Roma İmparatorlarından biridir. İngiltere ile İskoçya arasında İmparatorluğun en kuzey ucunu belirleyen bir duvar inşa ettirmiştir.
Tapınağın mimari özellikleri:
Tapınak: plandaki 10 x 10 metrelik küçük boyutlarına rağmen, Efes şehrindek ien ilgi çekici yerlerden biridir. Yüksekliği yaklaşık 8 metredir. Bu mütevazi büyüklükteki bina; bir ön salon (pronaos) ve bir ana oda (cella) olmak üzere iki mekana ayrılmıştır.
Tapınağın Kapısı-Ön kısmı:
Tapınağın giriş kapısı, MS 5’nci yüzyılda bugünkü yerine taşınmıştır. Yani, Efes’in küçük mücevheri niteliğindeki bu anıtsal kapı, buraya sonradan getirilmiştir. Tapınağın ön kısmı, onu şehrin en güzel yapılarından biri yapar.
Cephe, dört Korint sütununa sahiptir ve bunlar kavisli bir kemeri destekler. Bu kemerin ortasında, Zafer Tanrıçası Tyche kabartması vardır. Tapınağın önünde, bir zamanlar Roma İmparatorları Diocletian, Maximianus, I.Constantius ve Galerius’un bakır heykelleri vardı.
Daha sonra Kuretler caddesinin yenilenmesinin bir parçası olarak muhtemelen Maximian’ın yerine babasının (Flavius Thodosius) heykeli konmuştur. Heykellerin kaideleri e sütunlar duruyor ancak orijinal heykeller henüz bulunamamıştır.
Kapının ön kemerinin kilit taşında (merkez taşı), Yunan talih ve kader tanrıçası “Tyche” yi tasvir eden bir kabartma var.
Girişin iki yanında, şehrin tarihini anlatan frizler yer almaktadır. Biri: Androklos’u bir domuzu vururken, diğeri: Dionysos’u tören alayında ve üçüncüsü ise Amazonları tasvir eder.
Dördüncü bir friz: tanrı Apollon ve tanrıça Athena ile birlikte Androkles, karısı Herakles ve Theodosius’u ailesinin birkaç üyesi tasvir ediliyor.
Pronaos-Ön Salon ÖNÜ:
Ön salon önünde duran sütunlar, Korint düzenindedir. Bu sütunlar ortada eğimli kemer bulunan bir alınlığı destekler. Eğimli kemer, çiçek/akantus desenleriyle süslenmiştir ve üzerinde Zafer Tanrıçası Tyche’nin bir büst kabartması vardır.
Tanrıça şehrin duvarlarını ve kulelerini tasvir eden bir taç takıyor. Bu tasarım, yani kavisli alınlık, muhtemelen Suriyeli bir mimar tarafından hazırlanmıştır çünkü bu tarz odada yaygındı.
Pronaos-Ön Salon;
Kavisli kemer arkasında tapınağın revakının iç alanı olan Pronaos bulunur. Burada bir kapı açıklığı dikkat çeker. Akantus yaprakları ve parşömenler arasında, bir kadın figürünün (muhtemelen Medusa) betimleyen, yarım daire biçimli bir kabartmadır. Bu kapı: anıtın iç kısmı olan Cella’ya açılıyor.
Pronaos süslemeleri:
Ön salona yerleştirilen dört kabartma, en yaygın olarak, MS 4’ncü yüzyılın sonunda muhtemelen MS 383-387 yılları arasında, bilinmeyen bir yapıdan buraya getirilmiştir.
Bu kabartmalardan ilk levha, beş figürü temsil ediyor. Soldan sağa: muhtemelen Zeus’u temsil eden bir erkek, Hypelaios kaynağını temsil eden bir Nymph, bir yaban domuzuna saldıran at sırtında bir savaşçı ve Androclus.
Hayvan figürlerinin altında düşmüş bir savaşçı yer almaktadır. Evet, frizlerdeki oyma en iyi kalitede değildir ve birçok figür ağır hasar görmüş ve yıpranmıştır. Temsil edilen bireysel figürlerin çok azı şüpheye yer bırakmayacak şekilde tanımlanmıştır.
Birinci Friz:
Efes şehrinin Atinalı Prens Androclus tarafından kuruluşunu tasvir eden dört mermer levhadan oluşan bir friz ile süslenmiştir. Efes’in kuruluş mitine göre: Atheni kralı Codru’nun oğlu Androclus’un Delphi’deki Apollon kahinine danıştı ve kehanette balık ve bir yaban domuzu, onu yeni bir şehir kuracağı yere götürecekti.
Daha sonra Efes limanının yakınında İyonya kıyısına çıktıktan sonra, Yunan sömürgeciler, halkını Dorian istilasından korumak için yeni bir yer bulmak amacıyla biraz balık pişirdiler.
Balıklardan biri mangaldan atlayarak kömürleri saçtı ve yakındaki çalıları ateşe verdi ve içinden bir yaban domuzu kaçtı. Androclus, yaban domuzunu öldürdü ve hayvanın düştüğü yere şehir kurdu. Tapınak üzerindeki friz kopyadır, aslı Efes Müzesinde sergileniyor.
İkinci Friz:
Çelenklerle süslenmiş bir sunak önünde, kurban kesen bir Roma imparatoru gösteriliyor. İmparator, bir askeri tunik ve paludamentum (askeri cüppe) giyer ve bir Nike tarafından taçlandırılır. Sunağın sağında bir erkek figürü, muhtemelen I. Theseus ve onun yanında dört Amazon ondan kaçarken, Herakles yer almaktadır. Efsaneye göre, Amazonlar, hem Herakles’ten hem de Dionysos’tan Efes’deki Artemis Tapınağına sığınmışlardır.
Üçüncü Friz:
Dionysos’tan kaçan Amazonlar olarak tanımlanan üç kadın figürünü tasvir ediyor. Dionysos, kabartmanın ortasında bir Satyr’i kucaklarken, Pan ise sağında bir Thyrsus’u tutarken görülür. Yanındaki bir figür bir filin üzerinde oturuyor ve dans eden Maenad elinde bir zil tutuyor.
Dördüncü Friz:
Çeşitli tanrıları tasvir ediyor. Soldan sağa: Dea Roma, Selena (Ay), Helios (Güneş), Apollon, Artemis, Herakles, Dionysos, Hermes, Afrodit, Ares ve Atheena. Frizin ortasında Androclus ve köpeği vardır. Günümüzdeki buradaki frizler kopyadır, asılları Efes Müzesinde sergileniyor.
Cella-Ana Oda:
Tapınağın ana odası olan ve içinde bir heykelin bulunduğu Cella’nın dekorasyonu günümüze ulaşmamıştır. Cella’nın genişliği 7.5 metre ve uzunluğu 5 metredir. Üstü beşik tonozla örtülüdür. Çok sade bir şekilde dekore edilmiştir. Kült heykelinin kaidesi: girişle aynı hizada arka duvara yaslanmıştır.
Muhtemelen bir zamanlar İmparator Hadrian’ın heykeli burada duruyordu. Cella kapısının üzerindeki alınlık, akantus yaprakları ve parşömenler arasına yerleştirilmiş Medusa kabartmasıyla süslenmiştir.
Medusa başı, bu güzel tapınaktaki en ünlü dekorasyon parçasıdır. Medusa, kendine bakan herkesi taşa çeviren saçları yılandan yapılmış mitolojik bir yaratıktır. Görüntüsü binayı kötülüklerden korumak için birçok binada kullanılmıştır.
Takip eden süreç-Tapınağın yıkılması:
Bina, MS 262 yılındaki depremde büyük hasar görmüştür. Ayrıca depremden kısa bir süre sonra MS 262-263 yıllarında Gotlar tarafından Efes şehri yağmalanmıştır. MS 4’ncü yüzyılda Theodosius tarafından babasının onuruna yeniden inşa edilmiştir.
Blokları yenilenen Kuretler Caddesinin ortasındaki istinat duvarının yapımında kullanılmıştır. Bu duvar, harap olmuş yapılardan ve terk edilmiş yamaç evlerinden gelen molozların sokağa düşmesini önlemek için dikilmiştir.
Tapınak son olarak, 1957-1958 yılları arasında orijinal parçalardan ve modern yapı malzemeleriyle takviye edilerek yeniden inşa edilmiştir. Tapınak 2005-2009 yılları arasında 20 Yeni Türk Lirası Banknotların arka yüzünde tasvir edilmiştir.
SKOLASTİCA-VARİUS HAMAMI VE LATRİNASI
Trajan çeşmesini biraz altında, Hadrian tapınağının arkasında, Kuretler Caddesinin önemli yapılarından biridir. Yamaç evlere bakar. Bugün caddeden yukarı doğru buraya ulaşmak için merdivenle çıkılır. Efes şehrindeki en büyük hamamlardan biridir.
Sonuç olarak: Efes’in ileri sosyal merkezi olan Scholastica hamamları, eski Efes’teki aristokrat sosyal yaşamın merkezlerinden biriydi. Hamamda aynı anda binden fazla ziyaretçi ağırlanabiliyordu.
Yapım safhaları
Bu hamamlar, ilk olarak MS 1’nci yüzyıl sonlarında veya 2’nci yüzyıl başlarında Valens Varieus tarafından yaptırılmıştır. Bu yüzden bazen Varius hamamı olarak da isimlendirilir.
Ancak MS 4’ncü yüzyılda bir Hıristiyan aristokrat Bayan Scholastica tarafından sağlanan finansman ile onarılmıştır. Restorasyon sırasında Prythaneion’dan gelen taşlar, Roma döneminde Efes’te çok yaygın bir uygulama olan hamamlar için yeniden kullanıldı.
Hamam Kültürü
Banyo yapmak, Roma imparatorluğunda günlük yaşamın çok önemli bir yönüydü. Erkekler ve kadınlar, aynı banyolarda ama günün farklı saatlerinde genellikle ayrı ayrı yıkanırlardı. Ancak kadınlara ayrılan süre, erkeklerden kısaydı.
Genellikle öğleden sonra hamama gitmek bir gelenekti. Öğle yemeğinden hemen sonra yıkanmak, birçok ünlü Romalının hamamda hayatını kaybetmesine neden olmuştur.
Soylular ve zenginler, genellikle hizmetlileriyle birlikte guruplar halinde hamamlara gelir, masaj ve kokular yapılır, ardından hamamın tepidarieum denilen bölümünde saatlerce dinlenilir, bu arada önemli güncel olaylar tartışılırdı.
Sadece en varlıklı evlerin özel hamamı olduğundan, şehir sakinlerinin büyük çoğunluğu bu hamamları kullanıyordu. Roma hamamlarında, tepidarieum, Roma felsefesinin gelişmesinde kilit rol oynamıştır.
MİMARİ YAPISI
Skolastika hamamları, Efes şehrindeki en büyük hamamlardı. Hamamlar ilk yapıldığında üç katlıdır. Ancak günümüzde üçüncü kattan neredeyse hiçbir kalıntı yok, bu yüzden ne amaçla ve nasıl kullanıldığı bilinmiyor.
Başlangıçta büyük bir apsisli salonun çevresine inşa edilmiştir. Orijinal yapısı, ikisi halka açık olacak şekilde üç girişlidir. Bu girişlerden biri Kuretler caddesinde, ikincisi ise Kuretler caddesinden geçen daha küçük bir caddedir.
Duvarlar ve zemin, mitolojiden, doğadan ve günlük hayattan sahneleri betimleyen girift mozaikler ve fresklerle kaplıydı. Isıtma sistemi de sıcak hava ve suyu sirküle etmek için yer altı tünelleri kullanılarak sofistike hale getirildi.
Ama buranın en çarpıcı özelliği: sıcak havanın, zemin ve duvarların altında dolaşarak, odaları sıcak ve kuru tutmasını sağlayan bir sütun ve kanal sistemi olan “hypocaust” tur. Bu Roma imparatorluğunun ileri teknolojisin yansıtan, karmaşık ve yenilikçi bir mühendislik harikasıydı.
BİRİNCİ KAT:
Apodyterium:
Hamamdaki ilk odadır. Girişte, on kabinli, L şeklinde bir giyinme odası vardı. Günümüzde birkaç giyinme odası halen görülebilmektedir. 40 metrelik salondaki mozaikler, MS 5’nci yüzyılda eklenmiştir. Zengin vatandaşlar, köleler tarafından korunmak üzere değerli eşyalarını bu kabinlere bırakırlardı.
Bayan Scholastica’nın oturmuş bir heykeli, Apodyterium’daki bir nişin içinde halen durmaktadır. Heykelin yüksekliği 158 cm, kaide yüksekliği 88 cm dir.
Doğu köşede kaidesiyle birlikte duran heykelin başı bulunamamıştır. Kaide üzerindeki yazıtın başında adı ve haç, onun bir Hıristiyan olduğunu gösteriyor.
FRİGİDARİUM-SOĞUKLUK BÖLÜMÜ
Burası ikinci odadır. Bu odada, bugün hala sağlam olan beyaz mermerle kaplanmış yuvarlak soğuk su havuzu vardır. Soğukluk bölümünü batısında basamaklı havuz bulunmaktadır.
Hamamlara ilk girişte olduğu gibi çıkışta da dinçlik kazandırmak için kullanılıyordu. Su ve buhar yapının altına gömülü veya duvarlara yerleştirilmiş, bir dizi kil borudan geliyordu.
Hamamda çalışan köleler suyun her odada uygun sıcaklıkta olmasını sağlamak için fırınları açık tutarlardı. Odanın çatısı tonoz şeklindeydi. Hamamlar menfezlerle aydınlatılıyordu.
TEPİDARİUM-ILIK ODA:
Üçüncü odadır. Burada ılık su havuzu vardı. Vücut en sıcak oda için burada hazırlanıyordu. Burada bir bodrum ve bodrumda bağışçıların bronz heykelleri vardı.
CALDARİUM-SICAK BÖLÜM:
Dördüncü ve son adadır. Burada sıcak su havuzu vardı ve o zamanlar hypocaust adı verilen çok gelişmiş bir sistemle ısı pompalanıyordu. Caldarium, bir ocak tarafından ısıtıldıktan sonra sıcak suyun pompalandığı açık bir alan üzerinde desteklenen mermer bir zemine sahipti.
Mermer zemin, tuğla destekler üzerine örülmüştü ve altından sıcak su akmaktaydı. Hamamlara sıcak havayı taşıyan kil künkler, bugün de görülebilmektedir.
Bu hipokaust sistemi ve zemin ve duvarlardan geçen kil borular, odalara ve havuzlara su ve buhar veriyordu. Günümüzde buranın döşemesi harap olmuştur.
Ancak zemini destekleyen ve içinden ısınan havanın geçtiği tuğla ayaklar korunmuştur.
İKİNCİ KAT
Üst katta, merkezi ısıtmalı bir salon (odaların ısınmasını ve büyük banyoya sıcak su sağlayan büyük bir kazan) bulunuyordu. Müşterilere masaj terapisi ve tedavi edici kese sunan bir salon vardı. Romalılar zeytinyağı masajına bayılırlardı ve ardından strigilis adı verilen kavisli demir bir alet kullanılarak yağı ciltten çekerlerdi.
Diğer Yerler VE GÜNÜMÜZ
Hamamlarda ayrıca bir kütüphane, eğlence odaları ve ziyaretçilerin birkaç gün kalabilecekleri özel odalar vardı. Günümüzde sadece hamamın zemin katı ve üçüncü katın kemeri görülebilmektedir. Üstteki iki kat çökmüştür.
CELSİUS KÜTÜPHANESİ
Kuretler caddesiyle Mermer caddenin kesiştiği, şehrin en önemli kavşak noktasındadır. 1970-1978 yılları arasında yapılan yeniden inşa çalışmalarıyla ayağa kaldırılmıştır.
Kim yaptırmıştır
MS 92’de Tiberius Julius Celsus Polemaeanus: Roma’da bir konsüldü ve tüm kamu binalarının sorumlusuydu. MS 105-106 veya 106-107 yılları arasında başkenti Efes olan Asya Eyaletinin Prokonsülü (Valisi) iken, MS 114 yılında 70 yaşında öldüğünde, oğlu Tiberius Julius Aquilla tarafından, babası için bir “heroon” (türbe) olarak kütüphane yaptırılmıştır.
Kütüphanenin inşasının MS 113-114 yılları arasında tamamlanmıştır. Celcius: kütüphanenin altındaki bir lahit içine gömüldü.
Bu lahit: Nike ve Eros’un yüksek kabartma figürleriyle süslenmişti. Celsius, bu mermer lahit içine yerleştirilmiş kurşun bir tabuta gömüldü. Bu lahit, apsidal duvarın yanında döşemenin altındadır. Bu yüzden kütüphane aynı zamanda bir türbedir.
Önemi
Kütüphaneye, 9 basamakla çıkılır. Yüksekliği 17 metre ve genişliği 21 metredir. Bu ölçüleri nedeniyle Anadolu’daki antik kütüphaneler göze alındığında en ihtişamlı olanların başında gelmektedir.
Şehrin yasal bir arşivini de içinde barındıran kütüphane, 150 yıldan fazla hizmet vermiştir. MS 262 yılındaki büyük depremde kullanılmaz hale gelen kütüphane Got akınlarıyla yağmalanmış ve ateşe verilerek yok edilmek istenmiştir.
Mimari özellikleri
Bina, çok iyi mermerden yapılmıştır ve kabartmalı Eros, Nike figürleri, rozetler ve çelenklerle süslenmiştir. Kütüphane, İmparator Hadrian döneminde (MS 76-138) hüküm süren mimari tarzın tipik bir örneğidir.
O zamanlar özellikle Doğu’da, çok katlı ve çıkıntı kütleri, girintili sahte pencereler, sütunlar içeren, son derece dekoratif cepheler, alınlıklar ve heykeller revaçtaydı.
Nemi azaltmak ve daha istikrarlı bir iç sıcaklık yaratmak için (kütüphanenin içindeki değerli metinlere zarar verebilirdi) duvarların içine boş nişler yapılmıştır.
Cephe;
Bina algılanan boyutunu arttırmak için, abartılı bir girişle tasarlanmıştır. Kütüphanenin ayakta kalan cephesi, kabartma oymalarla zengin bir şekilde dekore edilmiştir.
Ön cephenin aedicula yapısı, ışık gölge oyunları sayesinde, izleyiciye sanki olduğundan daha büyükmüş gibi bir hava vermektedir.
Yine, aynı düşünceyle, Doğu’ya bakan ana cephenin üst katındaki sütunların boyunu kısa, çapını da dar tutan mimar, böylece perspektif üzerinde oynayarak, binanın olduğundan daha görkemli olmasını sağlamıştır.
Cephe iki katlıdır. Alt katta: dokuz basamakla ulaşılan, 21 metre uzunluğunda podyum üzerinde Korint başlıklı üç çift sütun bulunur. Üst katın sütunları, alttakilerden daha kısa ve daha incedir. Ancak üçgen alınlığı ve yarım daire biçimli alınlığı destekler.
Üst kattaki her bir sütun çifti arasında, büyük pencereler vardır. Cephe ve aslında tüm bina, gerçekte olduğundan daha geniş görünmesi için akıllıca tasarlanmıştır.
Kapılar:
Sütunlar çift sıra dizilmiştir ve aralarında zengin çerçeveli üç kapı bulunur. Ortadaki merkezi kapı, diğer ikisinden daha geniş ve yüksektir. Kapı girişlerinin her birinin üzerinde bir pencere vardır ve bunların yanında nişlere yerleştirilmiş dört heykel vardır. Yazılı tabanlı bu figürler, ölen vali ile ilişkilendirilen dört niteliği temsil ediyordu.
Kaideler üzerindeki yazıtlardan da anlaşılacağı üzere heykeller: Celsus’un Bilgelik (Sopnia), Bilgi (Episteme), Zeka (Ennoia) ve Erdem (Arete) sembollerini simgeliyordu.
Kapılar arasındaki nişlerde görülen heykeller, kütüphanenin kazı çalışmaları sırasında Viyana’ya götürülen orijinallerinin kopyalarıdır. Bize çaldıkları heykellerin birer örneğini verme lütfunda bulunmuşlar.
Kütüphanenin İçi:
Kütüphanenin içi, 10.92 metreye, 16.72 metre ölçülerinde olup, dekoratif mermer kaplıdır. Taban alanı yaklaşık 180 metre karedir.
Anıt Mezar-Heroon:
Yapının kütüphane olması dışında bir diğer önemli özelliği de heroon yani anıt mezar olmasıdır. Kütüphanenin batı yönünde, okuma salonunun hemen altında, Tiberius Julius Celsus Polemaeanus’un lahit mezarı bulunmaktadır.
Celsus mezarının üzerindeki bölüm apsislidir. Kazılarda bulunan heykelin Celsus’a veya oğluna ait olduğu ve bu yarım daire biçimli niş içinde yer aldığı kabul edilmektedir. Şu anda İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergileniyor.
Yan duvarlar ve parşomenler:
Yan duvarlar ise, parşömenlerin konulduğu sıra sıra nişler yer almaktadır. Aynı tip nişler duvarların üst kısımlarında da görülmektedir.
Dış cephenin görünümüne rağmen içeride ikinci bir kat yoktur. Ancak ikinci kat seviyesinde, iç duvarın etrafını dolanan, üst kattaki nişlere erişim sağlayan parmaklıklı bir balkon vardır.
Bir zamanlar, bu kütüphanede 12 binden fazla parşömen bulunuyormuş. Bunlar, ayrıcalıklı bir azınlık tarafından bir miktar ödünç alınmasına izin verilmiş olsa da yerinde danışılması ve kütüphaneden çıkarılmaması amaçlanmıştır. Okuma odaları, sabahın ışığını en iyi şekilde almak için doğuya bakıyor.
İçeride, 1.5 metre genişliğinde bir koridor, binanın üç tarafını dolanıyor ve bu sayede, sağlanan hava akımı ile kitapların rutubetten olumsuz etkilenmesi önlenmiş oluyordu. Parşomen kitap rulolarının: kütüphanede, nemden etkilenmemesi için, iki tarafı tuğla ile örülmüş, kapalı raflarda korundukları tespit edilmiştir.
Yan duvarlar içinde, bugünkü klima sistemine eşdeğer, bir soğutma ve ısıtma sistemi kurulmuş, ayrıca duvarlardaki nişlerde de kitap ruloları saklanmıştır.
İçeride ayrıca bir zamanlar bir heykelin bulunduğu büyük bir oyuk da var. Muhtemelen sadece binayı yaptırmakla kalmayıp kütüphane için parşömenler satın almak üzere vasiyetinde 23 bin dinar bırakan Celsus veya oğlunun bir heykeli olmalıdır.
Son:
Kütüphane MS 262 yılında hasar görmüş ve MS 400 yılında yok olmuştur. Evet kütüphane, bir zamanlar İskenderiye ve Peramon’dan (Bergama) sonra antik çağın en önemli kütüphanelerinden biriydi.
MS 262 yılında Got saldırıları sırasında kütüphanenin içi tamamen yanmış ancak cephesi fazla etkilenmemiştir. Son bir not, yapının cepheden görüntüsü, uzun yıllar, kağıt paralarımızın arka yüzünü süsledi.
AŞK EVİ-EPHESUS ANCİENT BROTHEL
Efes’in en büyük caddesi olan Kuretler caddesi ve Mermer caddenin kesiştiği yerdedir. Evin girişi Kuretler caddesi üzerindeydi. Ama köşede bulunduğundan Mermer Sokaktan başka bir giriş daha bulunuyordu.
Ev, İmparator Hadrian (MS 117-138) döneminde tuvalet ve Hadrian Tapanağı ile birlikte inşa edilmiştir.
Antik şehirdeki en yasadışı cazibe merkezlerinden biri olmasına rağmen, ona eşlik eden çok ilginç bazı manzaralar vardır.
Hemen girişte Afrodit heykeli varmış. Erkekler eve girmeden önce, bu heykelin önünde küçük bir tapınma töreninde bulunurmuş. Girişte bir ana salon ve bu salona bağlı birçok odadan oluşuyordu.
Binanın zemin katı bir hol ile bir resepsiyon alanından oluşur. Zemin: mozaik ve mermerle kaplanmış, duvarlar fresklerle kaplanmıştı.
Diğer Roma genelevlerinde olduğu gibi (örneğin: Pompei şehrinde korunmuş olan) Efes genelevinin duvarları, işçi kızları tasvir eden mozaiklerle süslenmiştir.
Doğudaki bir odanın zemininde, dört mevsimi simgeleyen rengarenk mozaikler var. Bu salon muhtemelen “Triclinium” denen yemek odasıdır. Hemen yanında banyo bulunmaktadır. Ortada bir “Prestil” çevresinde irili ufaklı odalar ve salonlar vardı.
Resepsiyon alanının yanında banyo ve yıkanma istasyonu bulunan bir salon vardı. Kuretler caddesinin yan tarafındaki bugün hala kullanılan bir su kuyusu, şehir suyu kesildiği zamanlarda eve su sağlıyordu. Genelevin hem çalışanları hem de müşterileri için temizlik önemliydi.
Giriş holünde tanrı Priapou’ya ait bir figür bulundu. Priapus: Afrodit ve Dionysos’un oğluydu. Kocaman bir penisi olan groteks küçük bir adam olarak tasvir edilen, özellikle doğurganlık ayinleriyle ilişkilendirilir ve ayrıca ekinleri ve bahçeleri, hayvanlardan, kuşlardan ve hırsızlardan korurdu.
Efsaneye göre, Priapus, tüm kızların dikkatini çeken çok yakışıklı bir çocuktu. Bilgelik tanrıçası Athena, Priapus ile bir ilişki yaşamak istemişti. Priapus, Athena’yı görmezden gelir ve Athena, Priapus’u cezalandırır.
Cezası sürekli dikilen penistir. Günümüzde tıbbı “desase priapizm” hastalığı Priapos kaynaklıdır.
Ev için bereket için kullanılırdı. Kilden yapılan bu figür, bugün Selçuk Efes Arkeoloji Müzesinde sergileniyor.
Bu heykel ve evin batı tarafındaki bir odanın zemininde bulunan iki kadın ve bir erkeğin birlikte eğlendiğini gösteren mozaik, buranın bir Aşk evi olabileceğine dair güçlü argumanlar sağlıyordu. Aşk evinde salonda çok ilginç bir soğutma sistemi vardı. Duvarların içinde, günümüzün modern havasına eşdeğer ısıtma sistemi yani klima vardı.
Gelelim 2’nci kata: Evin sadece zemin katı korunarak günümüze ulaşmıştır. Genelevin 2’nci katındaki odalar çalışan kızlara aitti.
Genelev dışındaki sokak mermerindeki izler:
Ayrıca genelev dışında, Mermer Sokaktan Celsus kütüphanesine giden yol boyunca, Mermer yol kenarında, kaldırıma kazınmış bazı oymalar fark ediliyor. Ancak oymalar çok siliktir. En göze çarpanı sol ayak resmidir. Bu genelev için bir reklam olarak kabul edilir.
Oymalar bir haç (çok silik), bir kadın, bir kalp, bir para kesesi, bir ayak izi, bir kütüphane ve bir kayada bir delik içeriyor. Ayak içinin içinde bir kalp var.
Kalbin üzerindeki ok, sol tarafı işaret eder. Bunun anlamı: ileride solda, kalbi boş ve yalnız bir kadın sizi bekliyor demektir. Ayağın sağ tarafında, dikdörtgen şeklinde bir eşya (para olarak anılır) ile birlikte, taçı hamımın yüzü ve sol üstte bir kalp sembolü var.
Bu şu şekilde yorumlanır “kavşakta, kütüphanenin karşısında, bu boşluğu dolduracak kadar paranız varsa ve ayağınız en az bu kadar büyükse, bir kadının sevgisini satın alabilirsiniz.”
LATRİNA (TUVALETLER)
Efes şehrinde, Roma tuvaleti olarak MS 1’nci yüzyılda, daha sonra Scholastica Hamamı olacak olan yapının bir parçası olarak inşa edilmiştir.
Bunlar, evlerinde tuvalet bulunmayan yoksul vatandaşların kullandığı, şehrin umumi tuvaletleriydi ve giriş ücretliydi. Yani, Efeslilerin büyük çoğunluğu düzenli olarak umumi tuvaletleri kullanmak zorundaydı.
Şehrin en tuhaf cazibe merkezlerinden biri olan tuvaletler, kullandıkları mimari, tasarım ve teknoloji açısından oldukça etkileyiciydi. Ayrıca, sadece doğanın çağrısına cevap vermek için değillerdi, erkekler genellikle bir süre oturup sosyalleşirlerdi, özellikle yaz aylarında, tuvaletler sıcaktan kaçmak için hoş bir kaçış sunuyordu.
Bina, kesintisiz bir su akışı olan bir kanal üzerine inşa edilmişti. Tuvaletler, duvarları kaplayan ve her birine 16 delik açılmış odanın üç kenarı boyunca uzanan 3 mermer sıra ile, kare bir oda olarak inşa edilmiştir. Kolçak olarak, çift amaçlı olan heykel bölmeleriyle ayrılan, toplam 48 adet tuvalet vardı.
Odanın ortasında, açık bölümün ortasında, küçük bir havuzu ve fiskiyesi olan açık bir avlu vardı. Bu havuz, yazın hem temizlik hem de odayı serinletmeye yarayan yağmur sularını toplardı.
Ayrıca, kötü kokuların giderilmesini sağlardı. Avluyu çevreleyen sütunlar, ahşap bir tavana sahipti. Kışın tuvaletler Scholastica hamamından gelen buharı akıtan bir yer altı ısıtma sistemiyle ısıtılıyordu.
Gelelim temizliğe: vatandaşlar tuvaletleri kullandıktan sonra, kendilerini temizlemeleri için üzerinde süngerli sopalar verilirdi.
Süngerler hijyen için sirke içinde bekletilir ve kullanmadan önce, tuvaletin önündeki giderlerden akan tatlı suda yıkanırdı. Odanın çevresinde, bankların önünde, sürekli soğuk su akan küçük bir oluk vardı. Bu arada, bankların altında derin bir oluk vardı.
Burada akan su atıkları, tuvaletten şehrin kil borularıyla Kuretler caddesinin altındaki kanalizasyona taşınıyordu. Derler ki, Efesliler kendilerinden önce hizmetkarlarını tuvalete oturtur, mermerin ısınmasını sağlarmış.
Evet ziyaretçiler bir dönem üzerine oturabiliyorlardı ancak günümüzde burası kordun altına alınmış ve yasaklanmıştır.
Efes şehrinde, kadınlara ait umumi tuvalet henüz bulunamamıştır.
OKTAGON MEZARI
Kleopatra, Mısır ve Roma İmparatorluklarını birleştirmeye çalışıyordu. Ama kız kardeşi Arsinoi çok farklı düşünüyordu. Bunun Mısır’ın Roma’ya teslimi anlamı taşıdığını düşündüğü için ablası Kleopatra ile karşı karşıya geldi.
Kleopatra, kız kardeşini Efes’e sürgüne gönderdi. Arsonia, Efes’e geldi ve koruyucular tarafından korunan Artemis Tapınağına sığındı.
Çünkü onların kontrolündeki tapınağa o zamanlar kimse dokunamazdı. Uzun yıllar orada kaldı ancak buna rağmen, Kleopatra’nın Romalı sevgilisi Marcus Antonius MÖ 41 yılında, 15 yaşında tapınağın merdivenlerinde Mısır Prensesi Arsenoi’yi öldürttü.
Muhtemelen Arsenoi, Kleopatra tarafından isminden türetilen “Arsenik” ile zehirlenmişti. Soyu, hanedanlığından geldiği için Efes’te bir anıt mezar yapılarak gömüldü.
Mezarın Mirarisi:
Günümüzde, Mısır Prensesi Arsenoi Yamaç evlerin cephesi ve Kuretler caddesinin güney octagon adıyla bilinen bu mezardadır. Mezar, oktogonal yapısından dolayı, oktogon olarak adlandırılmıştır. Görünen tüm kısımlar beyaz mermerden yapılmıştır.
Kare planlı ve 3.40 metre yüksekliğindeki bir podyum üzerinde duran, sekizgen planlı (sekiz kenarı nedeniyle sekizgen diye anılıyor) korint düzenli anıtı, ilk gördüğünüzde Yunan ve Roma egzersizlerinin dışında farklı olduğunu görürsünüz.
Çünkü, anıt güçlü ve güzel Arsenoi’nin memleketi Mısır’daki İskenderiye Feneri’nin ikinci katının adeta bir minyatürü şeklindedir.
Yüzyıllar sonra, yapılan kazılarda bu mezarda sekizgen mermer bir lahit içinde 15 yaşlarında bir kadın iskeleti bulunmuştur. Basit lahit andezitten yapılmıştır.
Ancak mezar üzerinde Mısır prensesinin isminin yazılı olduğu, korunmuş bir yazıt yoktur. Kalan kemiklerin 15-18 yaşlarında bir çocuğa ait olduğu söylenmesine rağmen, Arsinoe öldüğündü 20’li yaşlarındaydı. O dönemde mezarda bulunan kemiklerin karbon tarihlemesi MÖ 200 ile 20 yılları arasını işaret ediyordu.
Mezarın tarihlenmesi ise MÖ 50 ile 20 arasındadır. Arsinoe mezarı konusunda yapılan DNA test sonuçları da kemiklere çok fazla müdahale edilmesi nedeniyle başarısız oldu. Genç ve güzel Mısır Prensesi, yaşarken ve öldükten sonra başına gelenlere bakarmısınız?
Gelelim sonucu: maalesef günümüzde mezardan çıkarılan sekizgen parçalar, buradaki ilk kazıları yapan Avusturyalılar tarafından çalınarak götürülmüş ve günümüzde Viyana Müzesinde sergilenmektedir. Daha da vahim olanı: mezarda bulunan cesedin kafatası incelenmek üzere götürüldüğü Almanya’da II. Dünya savaşı sırasında kaybolmuştur.
Burada yani Efes’te sadece Kuretler caddesi üzerinde anıtın kare kaidesi kalmıştır. Pek çok parçası kazı alanı deposunda bulunmaktadır. Sekizgeni geçtikten sonra aynı tarafta göreceğiniz yazıtlar, İmparator Tiberius’un MS 17 depreminden sonra kentin ve özellikle surların onarılmasına ilişkin fermanıdır. Bunu takip eden yapı ise, aynı yerde bulunan anıt mezarın üzerine inşa edilmiş bir Bizans çeşmesidir.
SERAPİS TAPINAĞI
Meydanın güneybatısında ve Ticari Agora Batı Kapısı caddesinden girilen yerde, Celsus kütüphanesinin hemen arkasındadır. Yapı, Bülbül dağı eteklerinde Geç Helenistik harabelerinin üzerine inşa edilmiştir. Süslemelerinin yapısı açısından belli bir döneme (Hadrian dönemi) tarihlendirilen bir yapıdır.
Serapis Tapınağı MS 2’nci yüzyılda Mısırlı tüccarlar tarafından yaptırılmıştır. Çünkü Efes’in Mısır’ın liman kenti İskenderiye ile güçlü ticari bağları vardı.
Mısırlı tüccarlar, o zamanlar Mısır’ın en büyük ihracatı olan buğdayı, diğer ticari ürünlerle takas etmek için sık sık Efes’i ziyaret ederlerdi.
Tapınak 24 metre genişlikte ve 160 metre uzunluktadır. Giriş, kalın bir metal kapıyı tutan 57 tonluk granit sütunla destekleniyordu. Kapının altında bulunan bir dizi tekerlek yardımıyla açılıp kapanması gerekiyordu. Tapınaktaki yazıtlar, Serapis kültüne tapanlar için inşa edilmiş dini bir kurum olan Serapeum olduğunu göstermektedir.
Bu tanrı, öbür dünya tanrısı Osiris ile güç ve bereket tanrısı Apis’in özelliklerinin bir kombinasyonuydu. Serapis, İskenderiye’nin Ptolemaik Yunanlıları sırasında popüler insanlaştırılmış tanrıydı.
Arkeologlar, tapınağın içinde Mısır’dan ithal edilmiş granitten yapılmış iki heykel buldular. Bu heykeller, Mısır tanrısı Serapis’i ve Efesli avcı tanrıça Artemis’i temsil ediyordu. İki heykel, barışın sembolü olarak bir çelenkle yan yana duruyordu.
Hıristiyan döneminde ise bina kiliseye çevrilmiştir. Çünkü tapınağın doğu köşesinde bir vaftizhane kalıntıları bulunmuştur.
Ancak Roma İmparatoru Augustus, Mısır kültürünü sevmemesi nedeniyle tapınak yıktırılmış ve bir daha tadilat görmemiş ve inşa edilmemiştir.
MERMER CADDE-MARBLE ROAD
Efes şehrinin en önemli caddesi, Büyük Tiyatronun önünde bulunan mermer caddedir. 600 metre uzunluktadır. Kökenleri MS 1’nci yüzyıla kadar uzanır. Ancak günümüzdeki mermer cadde MS 5’nci yüzyılda inşa edilmiştir. Altından geçen kanalizasyon sistemi denize kadar ulaşır.
Kütüphane meydanı ve Terragonos Agora’nın doğu tarafına teğet geçen mermer kaplı cadde, İmparatorluk döneminde kentin anayolu ve dini Alay Yolu’nun bir bölümüydü.
Kutsal yolun Panayır dağından geçerek Artemis Tapınağına giden kısmıydı. Kutsal yolun taş döşeli bölümü, sadece arabalar tarafından kullanılıyordu. Burada yol boyunca hala savaş arabalarının tekerlek izleri görülebiliyor.
Doğu kenarında kolonadla, batı tarafında ise daha yüksek bir seviyede inşa edildiği için caddeden ulaşılamayan Nerol Stoası ile sınırlandırılmıştı. Kutsal yolun batı tarafı Ticaret Agorası ile çevrilmiştir.
Bugün, 1.7 metre yüksekliğindeki bir temel duvar üzerinde duran sütunların kalıntıları görülebilmektedir. Bu duvar, Nero döneminde bir yaya geçidi olarak inşa edilmiştir. Agoranın hem kuzey hem de güney uçlarında bir dizi merdivenle birlikte yapılmıştır.
Mermer caddesi ile Celsus kütüphanesi arasındaki açık alanda; Auditorium’un bulunduğu, burada konuşmalar yapılıp, şiirler okunduğu, söylevler verildiği bilinmektedir.
Şehrin içinden geçen ana yol olduğu için yoğun bir şekilde trafiğe maruz kalmış ve mermer yol yüzyıllar boyunca birçok kez onarılmıştır.
Yol boyunca, dönemin önemli kişilerinin büstleri ve heykelleri dikilmişti. İmparatordan gelen mektuplar, insanların okuması için yol bloklarına oyulurdu. Bu yol üzerindeki en ünlü oymalardan biri “Genelev” için reklam olduğuna inanılan ayak izidir. Ayağı kaldırımdakinden daha küçük olan her kez reşit sayılmaz ve Geneleve girişine izin verilmezdi.
Günümüz:
Mermer cadde, Efes ören yeri için ziyaretçilerin en yoğun kullandığı cadde durumundadır. Ancak mermer levhalarda çatlaklar var ve düzgün değiller ve sütun dizilerinin çoğu yok. Ancak ziyaretçiler hala cadde boyunca yürüyebiliyorlar.
Efes, alt kapıdan giriş yapın Celsus Kütüphanesine ve Kuretler caddesine erişmek isteyenler kuzey-güney yönünde bu caddeyi kullanırken, üst kapıdan girerek Büyük Tiyatro ve Liman caddesine erişmek isteyenler de güney-kuzey yönünde bu caddeyi kullanıyorlar.
LİMAN CADDESİ-ARCADİANE-HARBON STREET
Liman caddesi daha kuzeydedir. Bunun hemen gerisinde, kentin en etkileyici ve en büyük yapısı olan tiyatro yükselir. En az Roma döneminden bu yana var olan Akkadiane görkemli bir bulvar niteliğindeydi. Efes’in en büyük bulvarıydı.
Tiyatrodan başlar şehrin antik limanı yakınlarında biter. Liman ağzı yavaş yavaş çamurla doldu ve MS 3’ncü yüzyıldan itibaren liman her iki yanında Liman Nekropolü’nün geliştiği bir kanalla denize bağlandı.
İsmi:
Cadde ismini MS 395 ile 408 yılları arasında hüküm süren İmparator Arcadius’tan almıştır. Arcadius, önceden de var olan yolu, sadece bir dizi depremden sonra yeniden inşa ettirerek seviyesini yükseltmiştir.
Önemi:
MÖ 1’nci yüzyılda inşa edildiğine dair sağlam kanıtlar vardır. Sıradan denizciler ve tüccarlardan Marc Antony ve Kleopatra’ya kadar Roma İmparatorluğunun dört bir yanından gezginleri ağırladı.
Çok sayıda imparator ve eski ünlü; deniz yolu ile Efes’e gelip bu töre yolu boyunca şehir merkezine yürüdüler.
Roma döneminde Efes limanı, Avrupa, Asya ve Afrika arasındaki ticaretin kavşağı olan dünyanın en işlek limanlarından biriydi.
Gemilerden inen denizciler, liman hamamlarını ve Meryem Ana kilisesini geçerek caddeyi döşeyen mermer bloklar üzerinde yürürlerdi. Bu Meryem Ana kilisesi (Konsül kilisesi) MS 432 yılında konsil toplantısının yapıldığı yer yani son derece önemlidir.
Anadolu’nun diğer antik kentlerinde, bu denli geniş ve düzgün caddeler bulunamamıştır.
Liman caddesinin Mimari özellikleri:
Burası sütunlu bir yoldur. Uzunluğu 530 metredir. Genişlik 11 metredir. Güneydeki kalın moloz duvar Efes şehrinin Bizans döneminde dikilen surlarıydı. Çünkü Bizans döneminde, cadde şehrin dışında bırakılmıştır.
Kapılar:
Arkadiane’nin iki ucunda birer kapısı vardı. MS 6’ncı yüzyılda caddenin ortasına yakın bir yerde, basamaklı kaidelerin üstünde serbest yerleştirilmiş, dört görkemli sütundan oluşan “Dört sütunlu kapı” inşa edilmiştir.
Arkadiane’nin Liman Kapısına yakın bölümleri, bölgede kazıların tamamlanmamış olması nedeniyle, daha az ziyaret edilirken, Tiyatro’ya yakın bölümlerinde yoğun ziyaretçi trafiği yaşanmaktadır.
Evet caddenin iki yanında anıtsal kapılar var. Bunlar: Zafer taklı, üç geçitlidir. Ancak, Tiyatroya yakın olan kapı temeline kadar yıkılmıştır.
Liman Kapıları:
Liman, Efes şehrinde büyük öneme sahipti. Küçük Menderes’in (Kaystros) taşıdığı alüvyonlar nedeniyle Arkaik dönemden Roma dönemine kadar liman gittikçe batıya kaymıştı. Rıhtım duvarı ile çevrelenmiş liman havzası, bugün de net olarak algılanmaktadır. 1896-1899 yılları arasında yapılan kazılarda büyük caddelerin limana kavuştuğu yerleri belirten 3 kapı yapısı bulunmuştur.
Güney Liman Kapısı:
Yazılı belgelere göre Severus hanedanı dönemine tarihlenmektedir.
Orta Liman Kapısı
Arkadiane’nin bitimindedir. Birbirine bağlantılı İon düzeninde dörder sütun arasında üç geçit vardır. Bu yapı Hadrianus döneminde inşa edilmiştir.
Kuzey Liman Kapısı:
Çok kötü bir durumda günümüze kadar gelebilmiştir. Yazıtlardan MS 3’ncü yüzyıl ortalarında Proconsul Asiae için yapılmış bir onur takı olduğu anlaşılmaktadır. Antik çağda denizin ne kadar iç kesimlere kadar ulaştığını görmek için, sokağın sonundaki propylon yani giriş kapısının yüksek sütununa bakınız.
Cadde üstündeki yapılar:
SÜTUNLAR:
Yolun ortasında Korint düzeninde 4 sütun vardır. Sütunlar, MS 6’ncı yüzyılda İmparator Justinyan (MS 527-565) döneminde, Efes şehrinin konuklarına bir Hıristiyan şehrine girdiklerinin mesajını vermek için dikilmiştir.
Bu sütunların üzerinde İncil’in dört yazarının heykelleri bulunuyordu. Günümüze sadece bir sütun ulaşmıştır. Diğer üç sütunun ise sadece kaideleri görülüyor. Bu kaidelerde, Hıristiyan sembollerinin bulunduğu nişler var.
Ayrıca, yolun her iki yanında, tüm uzunluğu yol boyunca uzanan 5-5.7 metre derinlikteki stoalar (sütunlar) vardır. Bu sütunların içinde dükkan sıraları vardı.
Bu dükkanlarda: çocuklar için oyuncaklardan tutun da baharattan, rengarenk kumaşlara ve tütsülere kadar, aklınıza ne gelirse satılıyormuş. Bu dükkanların altında, su yolu çıkarılmış, şehrin sularının kesilmesi durumunda bu su yollarından geçen kaynak sularının devreye girdiği anlaşılmıştar.
Bu sütunlar, yaklaşık 2.65 metre aralıklı, kompozit başlıklı mermer sütunlarla destekleniyordu. Zeminler, kısmen basit geometrik desenlere sahip mozaiklerle süslenmişti. Mermer kaldırım taşlarının altından su ve kanalizasyon kanalları geçiyordu.
SOKAK AYDINLATMASI
Geceleri yürürken, insanlar antik dünyadaki en ender manzaralardan birini görürlerdi sokak aydınlatması. Liman caddesi, Roma imparatorluğunda sokak lambalarına sahip üç caddeden biriydi. Diğer iki cadde: Roma ve Antakya şehirlerindeydi.
Uzun meşaleler için çukurlar mermerlere oyulmuş ve ardından meşale mermere sabitlenmiş demir bağlara bağlanmış bir ip ile yerine tutturuluyordu.
Ancak burada sadece sokakları aydınlatmak için değil denizciler için de deniz feneri görevi gören bir meşale kullanılmıştır. Denizciler meşalelerin söndüğünü görünce, şehirde bir şeylerin yolunda gitmediğini anlarlardı.
Meşaleler için zeytinyağı ve tuz kullanılmıştır.
Şehrin bazı bölümleri aydınlatıldığı için, zenginlere karanlıkta köleleri tarafından refakat ediliyordu. Köleler ateş yakmak için bir rezene çubuğu taşırdı. Mitolojide Zeus’un rakibi Prometheus da rezeneyi Olympos dağından ateş çalmak için kullanmıştır.
Zeus, et pişirmesinler diye ateşi insanlardan saklamış, Prometheus ise Zeus’u kandırarak ateşi çalmış ve insanlara geri dağıtmıştır.
Zeus, ateşin yeniden insanlar tarafından kullanıldığını görünce, Prometheus’u cezalandırır. Onu zincirledi ve iki kartalın karaciğerini yediği Kafkas dağlarına gönderdi.
ÇİFTE KİLİSE-MERYEM (KONSİL) KİLİSESİ
Buranın; Hıristiyan dünyası için, son derece özel önemi var. Yapı; Meryem Ana’ya adanmış.
431-438 yılları arasında, konsüllerin toplandıkları kilise. O tarihlerdeki bu toplantıya 200 civarında piskopos katılmış.
Burada yapılan 3’ncü konsül toplantısında, Katolizmin yani Katolik dininin doğmasına karar alınmış. Kilise; dünyada Hıristiyanlığın ilk 7 kilisesinden birisidir.
Yapı: 26.5 x 29.5 m. boyutlarında. MS.4’ncü yüzyılda, bazilikanın kiliseye dönüştürülmesi sırasında, batı tarafına, yeni bir yapı eklenmiş. Girişinden sonra, büyük bir antrium var. Kilise kısmına geçmek için, tabanı mozaikli bir yerden geçiliyor.
Vaftiz yerinin ortasında da; vaftiz havuzu ve duvarlarında haç figürleri var. MS.7’nci yüzyılda, kilisenin apsisinde açılan bir kapı ile; ikinci bir kilise inşa edilmiş. Bu nedenle; buraya, çifte kilise de deniliyor.
Bu yeni açılan bölümde: din adamlarının ikametlerine ayrılan kısımlar bulunuyor. Meryem Ana adına sunulan ilk kilise olması nedeniyle, kilise ve çevresi, dini bir merkez durumunda. Yapı; MS.11’nci yüzyılda, Roma döneminde, bir bazilikaya dönüştürülmüştür.
BİZANS (LİMAN) HAMAMLARI
İlk kez MS.2 nci yüzyılda yapılan hamam, MS.4’ncü yüzyılda, İmparator Konstantianus (MS.337-361) zamanında onarım görmüş. Bu yüzden, buraya Konstantinus hamamları da denilmekte. Hamam, Efes’in en büyük yapılarından. Kuzey-güney yönünde, 160 x 170 m. ebatlarında ve 28 m. yüksekliğinde. Roma dönemi hamamlarından olmasına rağmen; doğusunda, yapının bütününü kapsayan, uzun bir salon var.
Bunun; ortasında sıcaklık, iki yanında soyunma odaları var. Ortada ise; 30 m. uzunluğunda, elips şeklinde, büyük bir havuz var. Bu bölüm, duvarlara dayalı olarak 11 metre yüksekliğinde, pembe ve gri; granit sütunlarla çepeçevre kuşatılmış. Sütunların başlıkları mermerden yapılmış. Bunlar; tuğladan yapılmış tonozlu çatıyı taşıyor. Soyunma yerleri, büyük blok taşlarla yapılmış olup, oldukça kalın payelerle birbirinden ayrılmış.
Her bölümün içerisinde, geniş nişler yerleştirilmiş. Kazılarda rastlanan heykellerin, bu nişlere yerleştirildiği anlaşılmakta. Hamamın sıcaklığı olan bölümün batısında, geniş ve yüksek bir salon görülmekte.
Kazılarda, birçok küp bulunması nedeniyle, buraya “sarhoşlar hamamı ” da deniliyor. Büyük bir sauna ve çeşitli banyo daireleri var. Buranın en büyük özelliği; şehre dışarıdan gelen insanların, limanda gemilerden indiklerinde, şehre girmeden önce yıkanıp temizlenmelerini sağlamak.
Nymphaeum Çeşmesi:
Liman caddesi boyunca en etkili yapı “Nymphaeum” dur. Şehrin zenginlik ve refahının simgesi olarak hizmet veren anıtsal bir çeşmeydi.
PRYTANEİON (BELEDİYE SARAYI)
Efes’in en kutsal kalbi “Prythaneion” antik Efes’in dini ve belediyeye ait kalbiydi. Liman caddesi üzerindeydi.
Bu yapı her Yunan şehir devletinde şehrin bağımsızlığını ve egemenliğini temsil eden “Hestia kutsal ateşi” nin yandığı kutsal mekandı. Bu konumuyla, resmi binaların en önemlisi ve şehrin kalbi niteliğini taşır.
Augustus döneminde inşa edilmiştir. Yapının Prytaneion olarak yorumlanması, yapının kent planı içindeki konumu, kentin politik merkezi olan Devlet Agorası içinde yer alması ve Bouleuterion’a yakınlığı ile desteklenir. Antik çağdaki işlevi, günümüzdeki Belediye binasına benziyordu.
Şehrin baş yargıçları Prytaneis’in ikametgahı olarak kullanılmıştır. Yürütme kurulu başkanına Prytan adı verildi ve Efes’in en seçkin aileleri arasından seçilirdi. Kentle ilgili harcamaların çoğunu kendi bütçesinden karşılayacağı için de zengin olması gerekiyordu.
Prytan’ın asli görevi, şehirdeki kültleri gözetmek, törenleri düzenlemek ve şehrin sosyal hayatını devam ettirmekti. Ayrıca, binanın ortasında bulunan Hestia’nın kutsal ocağının sürekli yandığını görmesi gerekiyordu. Bu ocak, Efes’teki tüm ocakları temsilen yaşatılmıştı.
Şehrin işlerini denetlemekten ve kanunlara uyulmasını sağlamaktan sorumluydu. Bina aynı zamanda Belediye Meclisinin toplanma yeri olarak da hizmet vermiştir. Kentin yönetimiyle ilgili önemli kararlar burada alınırdı. Burada, dini törenler, resmi kabuller ve ziyafetler yapılıyordu.
Mimari açıdan: özel bir ev gibi inşa edildiği düşünülüyor. Yabancı ziyaretçileri ağırlamak için bir toplantı salonu, idari odalar, devlet arşivleri ve yemekhane olarak düzenlenmişti. Bina, Büyük İskender’in generali Lymachos zamanında, MÖ 2’nci yüzyılda inşa edilmiştir. Ama günümüzde görülen yapının büyük bölümü, MÖ 3’ncü yüzyılda İmparator Augustus döneminde inşa edilmiştir.
Kutsal Alev-Sonsuz Alev:
Devlet ateşi, bu bağlamda, aile yaşamının merkezi olan ev ocağını simgelemekteydi. Tüm şehir devleti, yani polis, bu ocak yerinde basit bir ailenin yansıması olarak bir araya gelmekteydi. Böylece polis’in resmi misafirleri, şehirdeki tüm evlerin temsilcisi olarak öne çıkan tek bir yapı içerisinde ağırlanmaktaydı. Sonsuz alev, binanın kuzeyinde tören salonunda muhafaza ediliyordu. Kutsal alev: dört köşeli bir çukurun içine yerleştirilmişti. Bu dört köşeli çukur, Lysimachos döneminden kalmadır.
Kutsal alev, ocak ve ateşin Yunan tanrıçası Hestia’ya ithafen sonsuza dek yanan bir ateşti. (Romalılar daha sonra Vesta’ya tapıyordu.) Efes’in kalbini simgeleyen alevler, şehir kurulduğunda Olimpos dağından alınmıştı. Ateşin sönmesi büyük uğursuzluk sayılırdı.
Hestia Rahibeleri-Vestal Bakireleri:
Hestia’nın rahibeleri olan Kuretler tarafından yakılmaya devam ediliyordu. Her yıl önde gelen ailelerden seçilen 6 rahibe, zeytinyağı ile ateşi canlı tutmakla görevli olurdu. Ayrıca tanrılara kurbanlar da dahil olmak üzere şehirdeki tüm dini törenlerden sorumluydular.
Rahibeler her yıl Artemis’in doğumunu yeniden canlandırır, aşağı inerlerdi. Önce, kıskanç Hera’yı Artemis ve Apollon’un doğumundan uzaklaştıran gürültü (babaları Zeus, Hera’yı ikizlerin annesi Leto ile aldatmıştır) yaratılır, daha sonra Artemis Tapınağına giden kutsal yolda bir alayı yönetirlerdi.
MS 391-392 yılları arasında Pagan kültlerinin uygulanması yasağı getirildi. En geç bu İmparatorluk yasağı ile Prytanein kült işlevini yitirmiş ve Hestia ocağındaki kutsal ateş söndürülmüştür.
Mimari Özellikleri
Yapının güneyindeki ana giriş üzerinde, 14 sütunlu olarak tamamlanabilen İon düzeninde bir ön avlu vardır. Avlunun ortasında yapının ekseninden hafif kaymış, Traianus döneminden itibaren Büyük Artemis Heykelinin (günümüzde Efes Müzesinde sergileniyor) kaidesi olarak işlev görmüş bir temel yer alır. Bazilikanın arkasında ve Odeion’un yanında yer alan Pryhaneion, birkaç ofisin yanı sıra üç tarafı bir sütun dizisiyle çevrili bir avlu içeriyordu. Kutsal alev burada tutulurdu.
Bugün binanın önündeki 8 sütundan sadece iki tanesi görülebiliyor. Sütunların üzerindeki yazıtlar, Kuretlerin isim listeleriydi. Önceleri Artemis Tapınağında bulunan Ceretes adındaki rahipler, tarikatına daha sonraları Prytaneum da yer verilmiştir. Çünkü birçoğu MS 4’ncü yüzyılda Scholastica Hamamının inşası için yeniden kullanıldı. Orijinal yapıdan çok az şey kalmış olsa da kutsal ateşin tutulduğu çukur, harabelerin ortasında zeminde kırmızı renkle işaretlenmiş olarak hala görülebiliyor.
Artemis Heykelleri:
Yapının Efes tarihindeki en önemli özelliği ünlü Efes Artemis’ine ait Roma dönemi heykel kopyalarının Prytaneion kazıları sırasında ortaya çıkarılmış olmasıdır. Bu heykeller muhtemelen tanrıçadan korkan ilk Hıristiyanlar tarafından yapının altına gömülmüştü.
Bunlardan daha büyük olanı tören salonunda bulunmuş, diğeri ise kutsal alana özenle gömülmüştü. Bu heykeller günümüzde Efes Müzesinde sergileniyor.
Yapı: MS 4’ncü yüzyıl ortasında muhtemelen 358 veya 368 yıllarında meydana gelen art arda depremler sonucunda tahribata uğramış ve terk edilmiş ve daha sonra bir daha eski haline dönmemiştir. Artemis heykelleri de, yukarıda bahsettiğim gibi yeni dinin mensupları onları yok etmesin diye, bulundukları yere gömülmüştür.
Arkeoloji için büyük şans, 1957 yılında bulunan bu muhteşem heykel günümüzde Efes Müzesinin en nadide, en güzel eseri olarak sergileniyor.
Bu konudaki bir diğer iddia ise şöyledir. MS 5’nci yüzyılın hemen başlarında, zengin bir Hıristiyan kadın, bir hamam yaptırır. Bu hamamın inşasında, büyük ölçüde, buranın taşlarından yararlanılır. Tanrıça heykelleri de burada bulunuyordu.
İnşaatta çalışan işçiler, Hıristiyanlığın egemen olduğu bu dönemde, yine de eski dine inanıyorlardı ve tanrıça heykellerinin, inşaat taşları arasında kullanılmasını istemiyorlardı ve onları gömdüler.
Aşağı Agora-ticaret agorası-Tetragonos Agora
Liman caddesi tarafından limana bağlanmıştır. Tiyatronun hemen güneybatısında, Mermer cadde ile birleştiği yere yakındır.
Önemi:
Antik ismi “Meydan Pazarı” anlamına gelen “Tetragonos Agorası” dır. Bu ticaret alanı, Efes şehrinde Hellenistik dönemde, MÖ 3’ncü yüzyılda kurulmuştur. Konumu limana yakın, geniş bir alan üzerinde özenle seçilmiştir. Buradaki arazi tamamen düz olmadığı için, inşa edildiğinde zemin düzleştirilmiş olmalıdır.
Ticari Agora, antik dünyanın en önemli ticaret merkezlerinden biriydi. Mallar, liman yoluyla her yerdeki şehirlerden getirilirdi. Agora aynı zamanda köle pazarının faaliyet gösterdiği yerdi. Efes antik dünyanın en büyük ikinci köle pazarına sahipti.
Agora, MS 7’nci yüzyıla kadar kullanılmıştır.
Mimarisi:
Kareye yakın bir planla inşa edilmiştir. Kenarları 112 x 112 metre boyutlarındadır. Dört tarafı, iki duvarla çevrili geniş bir açık meydandır.
Agora kapıları
Üç ana kapısı vardır. Bunlar: kuzeyden Liman caddesine, güneydoğu ve batıya erişim sağlar.
Mazeus ve mithridates kapısı-Güney kapısı
Agoranın, güneydoğu tarafında Celsus Kütüphanesine çok yakın olan “Mazaeus ve Mithridates Kapısı” bulunmaktadır. Mazeeus kapısı, İmparator Augustus (MÖ 31 MS 14) döneminde inşa edilmiştir.
Bu kapıların en etkileyicisi ve en iyi korunmuşu yani depremden sağ çıkmış olanıdır.
Kapı çok geniştir ve üç geçiş yoluna ayrılmıştır. Üç kemerli açıklık bulunur. Orta kısım 1.5 metre geri çekilirken, yanlar güneye Celsus kütüphanesi meydanına doğru L çıkıntı yapar. İç kısımda nişler vardır. Kapıların üzerinde dikdörtgen ışıklı açıklıklar vardır. Bugün güney kapısının sadece cephesinde özenli bir mimari bezeme vardır.
Kemerleri destekleyen sütunlar, çiçek bezemeli frizlidir. Sonra korniş gelir ve yüksek anıtsal yapı kitabenin Yunanca ve Latince olduğu çatı katı bölgesi gelir. Kitabeye göre: kapı MÖ 4’ncü yüzyılda kapıyı yaptıran Mithradates; kapıyı Sezar Augustus’a, eşi Livia Drusilla’ya ve kardeşine adadı.
Burada ilginç bir husus daha var. Kapının kime adandığı konusunda en sonda, Augustus’un iki eski kölesi Mazaeus ve Mithridates’ten kızı Julia’nın ismi geçmektedir.
Çatı katında, bronz harflerle MÖ 4 yazılmıştır. Kapının temelleri kazıldığında, orijinal zeminin 45 cm daha alçak olduğu anlaşılmıştır. Herhangi bir merdiven yoktur ve arabalar tarafından kullanılıyordu.
Sonuç olarak: Agora’da yağmur suyu, çamur ve kirli suyu engellemiyordu. Bu tatsız durum, yani yağmur suyunun çıkartılması işi, daha sonra döşeli yüzeyin altına bir drenaj borusu inşa edilerek düzeltildi. Kapının döşemeli zemini, üç Agora katından daha yüksek basamaklar, L katının ilk iki basamağı ise cephesi de meydana bakan Celsus kütüphanesi, yağmur suyunu engellemek için parapetler vardır.
Kapının önünde, akan yağmur suyunu toplayan drenaj borusu ile sel önlendi. Daha sonra yağmur suyunu denize kanalize eden bir boru sistemi kuruldu. Kapının önüne basamaklar yapıldıktan sonra arabalar geçidi kullanamadı.
Mazarus ve Mithridates kapısından Aşağı Agoraya girerken solda bir palmiye dalı ve bir yağ testisinin mermer kabartması görülür. Genellikle bir askerin cenaze stele olarak tanımlanan, daha önce yanında sergilenen miğfer, baldır zırhı ve bir kılıcı tasvir eden kabartma, günümüzde Agora ile Büyük Tiyatro arasındaki yol üzerindedir. Kask yüzün kenarlarını korumak için törensel bir at kılı tüyüne ve yanak parçalarına sahiptir.
Evet, sonuç olarak Tetragonos Agorasına kütüphane meydanından giriş sağlayan Güney kapısı, Augustus dönemindeki haliyle günümüze ulaşabilen tek ana bölüm olma niteliğine sahiptir.
Kuzey kapısı:
Agoranın Kuzey Kapısı, geç antik dönemdeki çok yalın haliyle günümüze ulaşmıştır. Augustus döneminde yaşayan değişimlere kadar Plateia güzergahını belirleyen noktadır. Agora’nın kuzey kapısından Tiyatronun önüne kadar olan bölüm, Erken İmparatorluk döneminde bağlantının Mermer Cadde üzerinden verilmesi nedeniyle terk edilmiştir.
Batı Kapısı
Agoranın en eski kapısı ve ana giriş kapısıdır. Limandan şehre giden bulvarın, yani Batı caddesinin doğudaki görkemli sonunu oluşturur. On basamaklı merdivenin iki tarafında öne çıkan kanatlar üstünde birer sütun çifti, arkalarında da iki sıra sütun bulunmaktaydı.
Bazıları halen in-situ bulunan kaidelerin ve yapı çevresinde dizili duran İon düzenli başlıkların zengin bezemeleri vardır. Pazar yeri olarak faaliyete geçtikten kısa süre sonra kapının güzel olmakla birlikte yük trafiği için uygun olmadığı anlaşılınca, Dmitianus döneminde kapıda değişiklikler yapılmıştır.
Yapılan değişiklikle, kapı binasının üç geçit iki büyük süs havuzu ve yanlarda ağır yük arabaları için rampalar yapılmış ve kapı bugün için belirlenen durumunu bu değişiklikler sonucu almıştır.
Yapının çok az görüntüsü günümüze ulaşmıştır.
dÜKKANLAR:
11.20 metre genişliğinde koridor revakları, arkada yaklaşık 100 oda vardı. Odaların işlevleri, ticari dükkanlar ama aynı zamanda buluşma yerleri, lonca dernekleri ve siyasi örgütlerdi. Dükkanların bazen kiler veya depo olarak hizmet verebilecek bir ara katı vardı. İçinde bu odaların giriş odasında, ağırlıklar, masalar ve malları satışa koymak için raflar vardı. Agoranın döşeli meydanı, çeşitli ürünlerin bulunduğu çadırlarla örtülü bölümlere ayrılmıştı.
Sütun dizileri
Agorayı dört bir yandan çevreleyen sütun dizileri, yüzlerce hatip, filozof, sporcu ve memur heykelleriyle süslenmişti. Buradaki yazıtlar, Efes şehrindeki sosyal yaşam hakkında değerli bilgiler vermiştir. Augustus Agorası, MS 23 civarında meydana gelen depremde ciddi hasar görmüştür. Ticaret Agorasında çalışan en ünlü tüccar ve sanatkarlar: çadırcılık ve dericilik işleriyle uğraşan Priscilla ve Aquilla ile birlikte çalışan St Paul’dur.
Nero Salonu
İmparator Nero döneminde, Ticaret Agorasının doğu tarafına, Mermer cadde boyunca, iki katlı, 150 metre uzunluğunda, çift dor bazilikası eklendi. Burası, başlangıçta bir Adalet Mahkemesi olarak tasarlandı. Bu yapıyı, Artemis, Nero, annesi Agrippina ve Efeslilere ithaf eden yazıttan dolayı günümüzde Nero Salonu olarak bilinmektedir. Bazilika daha sonra değiştirildi ve Mermer Caddeye bakan cephesi kapatıldı ve kuzey tarafından sadece küçük bir giriş kaldı.
İmparator Caracalla dönemi:
Ticari Agoranın kapsamlı restorasyonu MS 3’ncü yüzyıl başlarında İmparator Caracalla döneminde yapıldı. İki nefli yeni stoalar dikildi. MS 4’ncü yüzyılda tekrar bir depremle hasar gördü ve ardından İmparator I. Theodosius döneminde onarıldı. Agora, MS 7’nci yüzyıla kadar genel planını koruyarak kullanımda kalmıştır. Ancak orijinal işlevini kaybetmiş ve camcılar gibi atölyeler için bir mekan olarak kullanılmıştır.
Horologion
Agora meydanında merkezin batısındadır. 10 x 5.87 metre ölçülerinde, bir yapının temelleri bulunmaktadır. Kuzeyden-güneye yönlendirilir. Bunun Geç Helenistik yazıtlarında bildirilen Horologium olduğu sanılmaktadır. Bu güneş ve su saatinin birleşiminden oluşur. Yapılan araştırmalara göre, bu yapının MS 6’ncı yüzyıldan çok daha önceki bir döneme ait olduğu saptanmıştır.
Su saati, her 20 dakikada bir boşalırdı. Agorada yapılan mahkeme işlemlerinde, her kişiye aynı konuşma süresinin verilmesini sağlamak için kullanılırdı. Agoranın duvarları boyunca uzanan bir yazıt, çarşı sorumlusuna ithaf edilmiştir. “Efes halkı ekmek fiyatındaki artışı önlemek için tarım bilimine, Menecrate oğlu Eutuches’e şükranlarını sunar”
aRKEOLOJİK ARAŞTIRMALAR
Arkeolojik kazılara göre, Ticari Agoranın batı tarafında, yerin 6 metre altında bulunan Arkaik Efes şehrine ait erken bir yerleşim kalıntıları bulunmuştur. Arkeologlar, bunların ünlü gezgin coğrafyacı yazar Strabon’un bahsettiği gibi “kentin Smyrna mahallesi” nin izleri olabileceğini düşünüyorlar. Symyrna Efes’i ele geçiren bir Amazon’du ve bu nedenle hem sakinlerinin hem de şehrin adı idi.
DOMİTİAN MEYDANI-BÜYÜK MEYDAN
Yukarı Agora’nın batı ucunun seviyesinin altındadır. Agora’nın batı tarafındaki yol Domitian Meydanına çıkar.
Meydana giden yolun sonunda, sağda ve solda olmak üzere iki kaide üzerinde tanrı Hermes kabartmaları bulunur. Bunlardan birinde tanrı keçiyi, diğerinde ise koçu almıştır. Kabartmalarda görülen üç ayaklar kazanlar, dini törenlerde içki içilen kaplar olarak kullanılmıştır. Kısa adları “tripod” dur.
Doğuda Yukarı şehir ve Yukarı Agora’dan çıkan iki cadde (Clivus Sacer ve Magnezia kapısı yolu), merkeze ve Aşağı Şehre (kuzeye) giden Kuretler caddesi için bir kavşak görevi görüyordu.
Meydan, adını güneyinde bulunan Domitian Tapınağından almıştır.
Burada bulunan ve iki katlı olduğu anlaşılan, iri kare kalkerli taş bloklardan yapılan yapının yapım amacını gösteren herhangi bir bulgu yoktur. Ancak bu yapının, ikinci katı kuşkusuz Agora’ya açılmaktadır.
POLİO ANITI:
Agora’nın batı yanında, Domitian meydanının doğusundadır. Yukarı Agora’daki Bazilika Stoa’nın ve bir su kemerinin inşasını finanse eden Gaius Sextilius Pollio’nun anıt mezarıdır. Kendisi; Devlet Agora’sının Bazilika Stoasının parasını ödemiştir.
MS 1’nci yüzyılda üvey oğlu tarafından şehrin kendisine sağladığı arazi üzerine yaptırılmıştır. Burada, geriye kalan 8 x 6.5 metre genişliğinde ve 6.4 metre yüksekliğinde kaidedir. Yüksek kemerli kısmı restore edilmiştir. Günümüzde yüksekliği 6.4 metredir.
DÜKKANLAR:
Yukarı Agora’daki Bazilika Stoa’nın temellerinin batı ucunun altında “Clivus Sacer” ile Polio Anıtı arasında dükkan olduğu sanılan üç büyük odadan oluşan bir blok vardır. Arkeologlar, dükkanlardan birinde bir şömine kalıntısı buldular ve buraya köfte dükkanı adını verdiler.
Evet Pollio anıtının yanındaki küçük tonozlu binalar dükkan olarak kullanılmıştır. Bunlar ve tapınağın iki yanındaki dükkanlar, Domitian meydanında önemli bir ticaret merkezi olduğunu kanıtlamaktadır.
DOMİTİAN ÇEŞMESİ
Polio anıtının güneyindedir. MS 92-93 yıllarında apsis şeklinde inşa edilen Domitianus çeşmesi bulunmaktadır. Çeşme, Polio Anıtını da içeriyordu ve her iki binanın da heykellerle süslenmiş bir cephesi vardı. Su kemerleriyle şehre getirilen su, bu çeşmeden pişmiş toprak künklerden oluşan kollara ayrılarak dağılıyordu.
Daha önce kullanılan gri beton dolgular, artık orijinal unsurlarla daha fazla uyum sağlayanlarla değiştirildiğinden yapı yakın zamanda 2019 yılında restore edilmiştir.
Bu çeşmede en heyecan verici buluntu, onu süsleyen bir gurup heykeldir. Bu heykeller özellikle anıt için yapılmamış, başka yerlerden buraya getirilmiştir.
Polyhemus Gurubu Heykeller:
Gurup heykelin teması, Odysseus’un Truva savaşlarının ardından Ege’deki maceralarından biri, özellikle de Posseidon’un oğlu Polyphemus ile yaşadığı maceradır.
Bunların en göze çarpanı: Cyclps’un Odysseus ve arkadaşları tarafından körleştirilmesine ilişkin, bildik temayı temsil eden ve sıklıkla Polyphemus gurubu olarak adlandırılan guruptur.
Gurup, MÖ 1’nci yüzyıla kadar uzanıyor. Diğer heykeller, kuzey ve güney nişlere yerleştirilmiş olan nehir tanrılarını (Marnas ve Klaseas) temsil ederken, Zeus heykeli orta batı nişinde duruyor. Bu heykeller aslen Agora’nın ortasındaki İsis Tapınağının alınlığıydı. Ancak o yapının yıkılmasından sonra buraya getirildiler.
Gurubun günümüze ulaşan parçaları şu anda Selçuk Efes Müzesinde sergileniyor.
BOĞA BAŞLARININ TAŞIDIĞI KAİDE
Boğa başlarının taşıdığı çelenklerle bezeli karakteristik yuvarlak kaide, Domitian meydanının merkezinde yer alır. Muhtemelen MS 4’ncü yüzyılın ortalarında şehrin başka bir yerinden buraya taşınmıştır. Bu bir kurban sunağı olabilir ve üzerindeki süslemeler doğurganlığı ve bolluğu simgeler.
DOMİTİAN TAPINAĞI-SEBASTOİ TAPINAĞI
Efes’in güneyindeki tepenin yamacında inşa edilen ve şehrin merkezine doğru uzanan bu önemli tapınak, kara ve liman girişleri dahil Efes’in hemen her yerinden görülebiliyordu. Diğer önemli kamu binaları ve anıtların sıralandığı ünlü Kuretler caddesi yakınında yer alır.
Domitian Tapınağı, hükümdarlığı sırasında (MS 81-96) bir tanrı ilan edildikten sonra ve Efes’e Asya’daki İmparatorluğun kül merkezi olan “Neokoros” statüsü verildikten sonra inşa edildi. Çünkü Roma ile iyi ilişkiler, şehirde Roma’nın desteğini sağlamıştır.
Dini öneme ek olarak tapınak, şehirde önemli bir siyasi ve kültürel merkezdi. Tanrıça Artemis’in yıllık festivalleri gibi resmi törenler burada yapılıyordu. Şehrin liderleri ve aydınları burada buluşuyordu.
İmparator Domitian:
Tapınağın önemini anlamak için İmparator Domitian’ı tanımak gereklidir. Kendisi en acımasız Roma imparatoru olarak biliniyordu. Saltanatı sırasında Efes’de dahil olmak üzere Roma şehirlerinde birçok Hıristiyana zulmetti. Domitian, Havari Yuhanna’yı Patmos adasına sürgün etti. İmparator, sonunda tapınak tamamlanmadan, kendi hizmetkarlarından biri tarafından uykudayken öldürüldü. Böylece Efesliler onun ölümsüz bir tanrı olmadığını gördüler.
Efesliler, onun öldüğünü öğrendikten sonra Domitianus’un adını şehrin çevresindeki yazıtlardan sildiler. Ancak Efesliler, şehrin Roma nezdindeki elverişli statüsünü kaybetmek istemiyorlardı. Domitian öldükten sonra, Roma Senatosu resmen onun hakkında Dammanatio memoriae (hafızanın mahkum edilmesi) kararını ilan etti. Adı tüm kamu kayıtlarından, yazıtlardan, binalardan ve anıtlardan silindi. Madeni paraları eritildi ve heykelleri ya yok edildi ya da yeni İmparator Nerva’yı temsil edecek şekilde yeniden yontuldu.
Efes’teki tapınağın ismi: Vespasian’ın ilk imparator olduğu Flavian hanedanının imparatorluk kültüne adanmış “Sebastoi Tapınağı” (kelimenin tam anlamı: saygıdeğer olanlar, daha sonraki imparatorlara uygulanan Augustus gibi Yunanca bir kelime) olarak değiştirildi.
Son olarak Domitian, Küçük Asya şehirleri tarafından “Neokoros” tapınağına adanan 13 yazıt keşfedildi. Domitian’ın adı yontulmuş ve bazı durumlarda tanrılaştırılmış Vespasian’ın ki ile değiştirildi. Tapınak Bizans döneminde Hıristiyanlığın devlet dini haline geldiği MS 4’ncü yüzyılda tamamen yıkılmış ve taşların birçoğu başka yerlerde yeniden kullanılmıştır.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ:
Tapınak, yatay bir terasın ikinci katına inşa edilmiştir. Tapınağın tabanı 34 x 24 metre ölçülerindeydi. Boyutları ise 85.6 x 64.5 metredir.
Görünüşe göre, Efesliler, Tapınağı: İmparatorun tüm dünya tanrıları tarafından desteklendiğini ve tüm tanrıların zirvesi, cennetin ve yerin son efendisi, tanrıların tanrısı olduğunu ilan etmek için podyum şeklinde tasarladılar.
Tapınağın üzerine dikilen podyum: 24’e 34 metre ölçülerindeydi ve küçük bir prostildi (önünde sütunlu bir sundurma olan tapınak) ve kısa/dar kenarlarda 8, uzun kenarlarda 13 sütun vardı. Bu devasa sütunlar, Domitian tapınağının dayandığı 200 x 300 metrelik podyumu destekliyordu. Bu sütunlara çeşitli tanrıları temsil eden oymalar yapılmıştı. Bu durum alışılmadık bir özellikti.
Masif tonozlu bir alt yapı üzerine inşa edilmişti. Üç katlı bir cepheye sahipti. Bu cephe: 35-40 tanrı figürü ile süslenmişti.
Bunlardan: Attis ve İsis’i tasvir eden figürler günümüze ulaşmıştır. Ayrıca yine tapınağın ön cephesinde Amazonlar ile Yunanlılar arasındaki savaşı betimleyen bir friz vardı.
Tapınağın kuzey ucu 2 kat yüksekliğindeydi ve bugün hala görülen merdivenlerle üst kata çıkılıyordu.
Sunak:
Tapınak, birkaç heykel ve U şeklinde bir sunakla süslenmişti. Sunak, tapınağın önünde/doğusundadır. Bu “Pi” şeklindeki yapı uzun bir hamamın üzerine oturtulmuştu. Ortasında bir revakla çevrili adak masasının/sunağın bulunduğu bir avluyu destekliyordu. Tapınağa açılan taraftaki bir merdivenle sunağın avlusuna erişiliyordu. Sunağın dış yüzeylerini, kurban sahnelerini tasvir eden kabartmalar ve yeniden düşmandan alınan silahların temsilleri süslüyordu.
Bunun gibi sunaklara, halkın Sezar’ın Lord olduğunu ilan etmesi için tütsü serpmesi gerekiyordu. Evet silah kabartmalarıyla süslü bu sunak, Efes Müzesinde yeniden birleştirilmiş ve sergileniyor.
Tapınakta, ayrıca Cellanın önünde 4 sütun daha vardı ve bunların boyutları 9’a 17 metreydi. Bu sütunlardan soldaki sütunda bir erkek, sağdaki sütunda bir kadın figürü görülmektedir.
Bazı araştırmacılar sol üst sütundaki figürün, MS 70 yılında Kudüs şehrini yağmalayan ve babası Vespasianus’un yerine imparator olarak geçen Romalı General Titus’u temsil ettiğini öne sürerler. Tapınağın bulunduğu terasın batısında ve meydana bakan tarafında, sıra sıra depolar bulunuyor. Depoların önünde ise iki sıra sütundan oluşan korkuluk vardır.
TAPINAĞIN İÇ MEKANLARI
Tapınağın iç mekanında, İmparatorun kendisinin bir heykelinin yanı sıra Roma tarihi ve mitolojisinin diğer figürleri vardı.
DOMİTİAN HEYKELİ
Muhtemelen 7 metreden uzun, devasa bir akrolitik (ahşap ve mermerden yapılmış) heykeli, kutsal alanda, sunağın yanında duruyordu. Bu heykel muhtemelen şehrin limanından da görülebiliyordu. Heykelin günümüze ulaşan parçaları, muazzam bir mermer baş ve sol kol, günümüzde Selçuk Efes Müzesinde sergileniyor.
Heykelin sağ kol ve bacaklarının parçaları bulunmasına rağmen, tamamı henüz bulunamamıştır. Muhtemelen heykelin bazı bölümlerinin ahşap olması, hava şartlarından korunmak için üstü kapalı bir alanda durduğunu gösteriyor. Ancak bazı araştırmacılar heykelin Domitian’ın abisi Titus’u (MS 79-81) temsil edebileceğini ve muhtemelen 5 heykelden oluşan bir gurubun parçası olduğunu iddia ederler.
SONUÇ:
Hıristiyanlığın yükselişinden sonra, yapı temellerine kadar sıyrılmış ve günümüzde neredeyse tamamen ortadan kalkmıştır. Günümüzde yapının ihtişamına işaret eden merdivenler hala görülebilmektedir.
MEMMİUS MONUMENT-MEMMİUS ANITI
Aslen dört kenarlı bir kemer olan anıt, Kuretler caddesinin hemen ilerisinde Domitian meydanının yanında, Domitian tapınağının karşısındadır.
Kim yaptırmıştır
MS 1’nci yüzyılda İmparator Augustus döneminde, Efes şehrinin ileri gelenlerinden Gaius Memmius tarafından yaptırılmıştır. Kendisi Roma Diktatörü Sulla’nın torunuydu. MÖ 1’nci yüzyılın sonlarında hem Efes şehri hem de Küçük Asya’nın bir kısmı Pontus kralı tarafından fethedildi. Efes’i düşman işgalinden kurtaran Romalı diktatör Sulla, Asya’nın yeniden düzenlenen eyaleti Efes’e yerleşerek Roma’ya sadık kalan kentleri ödüllendirdi. Efesliler, zaferin anısına, Augustus döneminde, Efes’in kurtuluşunun anısına, torunu Memmius tarafından bu anıt diktirilmiştir. Memmius’un kariyeri hakkında çok az şey biliniyor.
Önemi
MÖ 87 yılında Pontus kralı Roma’nın Küçük Asya şehirlerine ve kasabalarına yüklediği vergi yükünden bıkan, Roma İmparatorluğuna karşı bir isyan başlattı. Asya: Asya için iddiasında bulunmaya çalıştı. Pontus orduları, Küçük Asya’daki birçok şehir ile birlikte MÖ 88 yılında Efes şehrini de fethetti ve isyanlarında 80 binden fazla Romalıyı öldürdü.
Üç yıl sonra Diktatör Sulla liderliğindeki Roma orduları Efes’i geri aldılar. İmparator işgal sırasında sadık kalan Efes’i ve diğer şehirleri ödüllendirdi. MS 1’nci yüzyılda Sulla’nın torunu Memmius şehrin kurtuluşu anısına bu anıtı inşa ettirdi.
Memmius’un babası ve büyükbabası figürleri, bugün hala bloklarda görülmektedir.
Mimari özellikleri:
Zafer takı dört taraflıdır. Bu askeri zaferi ve Efes’in düşman işgalinden kurtuluşunu kutlamak için dikildi. Anıtın iki kartı, konik çatılı, kule benzeri bir yapı olduğu düşünülmektedir. Yani, anıtın orijinal görünümü tam olarak bilinmiyor. Kemeri tutan sütunlar arasında, üç sıra merdiven var. Başlangıçta kemerin cepheleri bir zamanlar Sulla’nın ordularının kabartmaları ve onun kahramanlıklarını ve şehrin kurtuluşunu anlatan yazıtlarla kaplıydı. Ancak anıtın blokları, sonraki dönemde başka binalar için yeniden kullanıldığında bunların çoğu kayboldu veya silindi.
Hydreion:
Hydreion olarak bilinen, etkileyici çeşmenin kalıntıları, Kuretler caddesiyle Yamaç evler sokağı olarak anılan sokağın kesişme noktasına hakim bir yerde bulunmaktadır.
İlk yapımından 300 yıl sonra, MS 200 civarında kuzeybatı cephesine daha önce burada bulunduğu düşünülen eski bir anıtın yapı malzemeleri kullanılarak kare şeklinde bir çeşme eklendi. Çeşmenin Korint sütunu, uzun ve dar bir havuza ve Roma imparatorları Diocletian, Maximian, Constantius Chlorus ve Galerius’un heykellerinin bulunduğu havuzun önünde, dört kaidesi vardı. Heykeller, çeşmenin eklendiği tarihi belirlemektedir.
Kuretler caddesi boyunca trafiğin yoğun olduğu caddenin temiz kalması ve sıcak yaz aylarında mermer yüzeylerin ıslak kalması için buradaki su kullanıldı. Memmius Anıtı ve Hydreion’daki alan, ayrıca Kuretler caddesi boyunca yürüyen insanların gölgede bir süre dinlenebileceği küçük bir meydan oluşturuyordu. Orada oturmuş, Kuretler caddesine bakan ve akan suyun sesini dinleyen yorgun gezginleri hayal edebilirsiniz.
Arkeolojik Kazılar
Memmius anıtına yakın bulunan bazı yarım sütunlarda, Eczane ve tıbbi (yılan) oymalı Hermes figürü görülür. Hermes iletişim tanrısıdır. Asklepios ise Tıp tanrısıdır. Hijyen kelimesi: Asklepios’un kızı Hygenia’dan gelmektedir. Oymalar bir hastaneyi temsil ediyor. Alexander, Jinekolog Rufus ve muhtemelen İncil yazarı Luka bu hastanede görev yapan doktorlar arasındaymış. Bu yapılara “Asklepion” adı verilirdi. Şifa tapınağı anlamına gelen Asklepis adından gelmektedir. Rufus, ameliyatlarda dikişi icat eden kişidir. Efes Arkeoloji Müzesinde bazı yazıtların çevirileri ve bazı tıbbi gereçler sergilenmektedir.
Günümüz:
Bugün, Memmiuns anıtından geriye kalan tek şey, birkaç taş ve sütunun yanı sıra Memmius’un babası Caius ve büyükbabası Sulla’nın iki kaba kaya kabartmasıdır. Bir zamanların muzaffer takının seyrek kalıntılarına rağmen, Memmius Anıtı, Efes’in ve onun uzun, katlı tarihinin ayırt edici özelliğidir. Yapının doğu kenarında, Yunanca ve Latince “Kurtarıcı Cornelius Sulla’nın torunu Caius Memmius’un oğlu Caius Memmius” yazan bir yazıt görülmektedir.
BÜYÜK TİYATRO-GREAT THEATRE-EFES TİYATROSU
Panayır (Pion) dağı yamacına inşa edilen tiyatro, Liman caddesiyle Mermer yolun kesiştiği noktada, mermer koltuklarıyla manzaraya hakim durumdadır. Yakınlarında Domitian Tapınağı ve Ticaret Agorası vardır.
Yapılışı:
Tiyatronun yapımı, Helenistik dönemde başlar. Helenistik tiyatrolar genellikle tepenin eğiminden faydalanmak için bir tepenin doğal yamacına inşa edilirdi. Tiyatro ilk olarak kentin Yunan döneminde, alt oturma bölümleri ve tek katlı bir sahne olarak inşa edilmiştir.
Yapılan araştırmalar sonucunda, tiyatronun ilk olarak MÖ 300 yıllarında Büyük İskender’in generali Lysimachos döneminde U şeklinde inşa edilmiştir. Ancak Roma döneminde İmparator Claudius (MS 41-54) döneminde tiyatro genişletilmiştir. Daha sonra şehrin Roma hakimiyetine girmesiyle tekrar genişletilmiş ve günümüzdeki “Büyük Tiyatro” yapılmıştır. Tiyatronun inşası, İmparator Trajan (MS 98-117) dönemine tamamlanmıştır.
Önemi;
Antik Efes kentinin ikonik mekanlarından biridir. 24 bin koltuk kapasitesiyle, Anadolu’nun en büyük tiyatrosudur. Roma şehrindeki Colezyum’nan sonra Roma imparatorluğunun en büyük ikinci tiyatrosuydu.
Antik Efesliler gündüzleri oyunlar, konserler ve münazaralar için burada toplanırlardı. Başlangıçta tiyatro gösteriler için yapılmış olmasına rağmen, daha sonraki Roma döneminde gladyatör dövüşleri de yapılmıştır.
Klasik dönemdeki tiyatro yapımları, yüzlerinde maske olan erkek oyuncular tarafından oynanırdı.
Artemis Günü kutlamaları
Efes tarihinin en parlak döneminde Efes tiyatrosu, Efes şehri Artemis onuruna düzenlenen kutlamalara da sahne olmuştur. Efes tiyatrosunda kutlamaların yapıldığı Nisan ayında Efes’in ulu tanrıçası Artemis, tüm dünyayı Efes şehrine çekmek için kullanılmıştır.
Kutlama gününde (Panejiris) şehrin koruyucu tanrıçası (Efes Artemisi) heykeli ve tapınağına bağışlanan 29 put, Efes şehri yetkilileri ve diğer şehirlerden gelen delegelerin başkanlık ettiği bir geçit töreniyle Efes tiyatrosuna getirilirdi.
Binlerce kişinin sıralandığı Efes sokaklarında şarkıcılar, akrobatlar, rahibeler ve gençler geçiyordu. Daha sonra 25 bin kişinin doldurduğu Efes tiyatrosunda, putlar kaideler üzerine yerleştirilirdi. Daha sonra kurbanlar kesilir ve etleri sahne alanındaki sunaklara sunulurdu.
Sadık adanmışlar, daha sonra tanrı ile olan paylaşımları simgeleyen kavrulmuş ve haşlanmış etleri yerlerdi. Böylece, Efes’teki Hıristiyanların tiyatroya girmesi imkansız değilse bile zorlaştı. Dramatik sunumlardan önceki kurban törenlerine katılamazlardı.
Mimari Özellikleri:
Mermerden inşa edilmiş tiyatro, 30 metre yükseklikte ve 145 metre çapındadır. Tiyatro, aslında denizden gelen esintiden yararlanacak ve sesi seyirciye doğru taşıyacak şekilde konumlandırılmıştır. Seyirci sahneye bakarken, arka planda liman görülürdü. Gemiyle buraya gelen ziyaretçiler, 30 metre yüksekliği ve 142 metre genişliğiyle, bu yapının manzarasından hemen etkilenirlerdi.
Başlangıçta sadece 800 metre uzaklıktaki Cayster nehrinden gelen esinti sayesinde, sesler ve müzik sahneden, 60 sıra koltuklara rahatlıkla taşınıyordu.
Tiyatronun ön kısmında, oldukça sağlam ve iri taşlardan yapılmış soyunma yerleri, belirgin bir şekilde görülüyor. Bu mekanlar, günümüzde Efes festivali için sanatçıların soyunma yerleri olarak kullanılmaktadır.
Tiyatronun bölümleri:
Diğer tüm antik tiyatrolar gibi, bu tiyatro da 3 ana bölümden oluşuyordu.
Giriş:
Seyirciler tiyatroya üst caeva’dan girerler. Girişte, seyircilere giriş ücreti karşılığında, cavea içindeki oturma bölümlerini ve oturma sehpalarını gösteren küçük bir madeni para verilirdi. Oyunlar genellikle sabahın erken saatlerinde başlar ve gece yarısına kadar devam ederdi.
Skene (Sahne binası)
Gösteriler bu sahne binasında gerçekleşirdi. Tiyatronun en heybetli bölümüydü. Yaklaşık 18 metre yüksekliktedir. Ölçüleri: 25.4 x 40 metredir. Derinliği ise 5.56 metredir. 2 katlı sahne, İmparator Nero (MS 54-68) döneminde inşa edilmiştir. 3’ncü kat ise, daha sonra MS 2’nci yüzyılın ortalarında eklenmiştir. 3 katlı olmasının sebebi, seyircilerin oyuna odaklanmasını sağlamaktı.
Tiyatronun her katında, 8 oda ve bir koridor vardı. Zemin katın podyuma bir girişi ve orkestra çukuruna bağlanan bir yer altı tünelinden giden gizli bir girişi vardı. Sahnenin cephesi, kabartmalar, heykeller, nişler, pencereler ve sütunlarla süslenmişti. Sütunların arasındaki nişlerde heykeller vardı. Nişlerin alınlıkları, üçgen veya yarım daire şeklindeydi.
Orkestra (Oyuncuların hareket yeri)
Yarım daire şeklindeki bu bölüm performans alanıdır. Etrafını su akıtan kanallar çevreliyordu. Roma döneminde, orkestra bazıları yeşil olan mermer levhalarla kaplıydı. Koroların şarkı söylediği bir yerdi. Genişliği 25.8 metredir.
MS 140-144 yılları arasında, ön sıralar kaldırılarak orkestra genişletildi. Sahnenin, orkestra alanına açılan, ortası diğerlerinden daha geniş olan 5 kapısı vardı. Bu sahnenin görünümünü iyileştirerek ona daha büyük, anıtsal bir görünüm kazandırdı.
MS 4’ncü yüzyılda orkestranın etrafına, popüler hale gelen genellikle şiddetli gladyatör yarışmaları ve sirk benzeri eğlenceler sırasında seyircileri yaralanmalardan korunmak için yüksek bir çevresel duvar inşa edildi. Orkestra ayrıca su geçirmez hale getirildi ve bir kolymbethra (su gösterileri için kullanılan su dolu havuz) olarak hizmet verdi.
Cavea-Oditoryum-Seyircilerin oturdukları yer:
Orijinal tiyatronun toplam seyirci kapasitesi 24 bin kişiyi geçmiştir. Sahnenin görünmesini sağlamak açısından oturma yerleri çok dik inşa edilmiştir.
İki diazoma (koltukların arasındaki geçit) ile üç yatay bölüme ayrılan, 66 oturma sırasına sahiptir.
Koltukların üç bölümü vardır. Her bir diazomata sıralarının dikliği, arkada oturanların yararına arttığından, seyirciler de performansları rahatça izliyorlardı.
Oditoryum, orijinal olarak orkestranın en az 30 metre üzerinde yükseldi ve zirvede, kompleksin akustiğini daha da iyileştirme işlevi gören portikolu bir yapıyla taçlandırıldı.
İmparatorun locasına yakın olan alt sıralarda, mermer sırt destekleri vardı ve en önemli vatandaşlar için ayrılmıştı.
Tiyatro hiçbir zaman bir çatıyla örtülmedi. Ancak MS 2’nci yüzyılda seyircilere gölge sağlamak için bir tente eklendi. Kayıtlar tentenin MS 205 ve 240 yıllarında onarıldığını gösteren, perde bir asır sonra hala kullanılıyordu.
Deprem:
MS 359-366 yılları arasında meydana gelen depremler, Büyük tiyatro için sonun başlangıcı oldu. Özellikle üst cavea tahrip oldu. Depremin ardından sadece kısmi onarım yapıldı, yukarı Cavea terk edildi ve mermerlerin bir kısmı başka binaların inşası ve onarım için yeniden kullanıldı.
MS 413 yılında Hıristiyanlık Roma imparatorluğunun resmi dini olarak kabul edilince, bu tiyatroda işkence gören ve öldürülen ilk Hıristiyanların acılarını sembolize etmek ve anmak için “Zulüm Kapısı” nı inşa etmek için daha fazla malzeme alındı.
MS 8’nci yüzyılda, tiyatro, Efes savunma surlarının bir parçası oldu.
Hıristiyan tarihi açısından tiyatronun önemi
Tiyatro, İncil’deki önemi nedeniyle genellikle yerel kutsal yerler listesine dahil edilmiştir. MS 56 yılında, Efes gümüşçüleri, burada havari Pavlus’a karşı isyan çıkarttılar.
Tanrıça Artemis’i tasvir eden gümüş heykellerin satışında düşüş nedeniyle, Demetrius adlı yerel bir kuyumcu, kalabalığı “Efes tanrıçası Diana yücedir” motivasyonuyla tahrik etti.
Kalabalık tiyatroya doğru ilerlemeye başladı, ancak St Paul arkadaşları tarafından tiyatroya girmemesi için uyarıldı. Demetrius’un kışkırttığı isyan nedeniyle Pavlus şehirden kaçmak zorunda kaldı. Birkaç ay Milet şehrinde kaldı ve bir veda konuşması yaptıktan sonra Efes’in ileri gelenlerinden kendisine katılmalarını istedi.
Tutuklandığı Kudüs’e geri döndü. Roma vatandaşı olduğu için Roma imparatoru tarafından yargılanmak istedi. Roma şehrine giderken gemisi Malta açıklarında kaza yaptı. Roma şehrinde idam edilmeden önce, Efeslilere şimdi Yeni Ahitte “Efesliler Kitabı” olan bir mektup yazdı.
Günümüz;
Bugün, tiyatroda gösteriler sırasında, halkın oturması için kullanılan oditoryum, giriş merdivenleriyle birbirinden ayrılan 11 basamakla bölünmüş, üç büyük yarım daire şeklinde düzenlenmiştir.
Theatre Gymnasium
Caddenin sonundaydı, spor sahası olarak kullanılıyordu, MS 2’nci yüzyılda yapılmıştır. Tiyatroya yakın konumu nedeniyle, halk arasında Tiyatro Gymnasium’u olarak adlandırılır. Liman caddesinin başında olması nedeniyle Liman Gymnasium’u olarak da isimlendiilmiştir.
Roma Gymnasium örnekleri arasında önemli bir örnektir. Bina, daha çok tiyatrodan sonra devam eden Mermer Caddeye bakıyordu.
Yapı: MS 125 civarında, tiyatronun kuzeybatısında inşa edilmiştir. 12 bin metre kareden büyük olan tesis, Efes tipi bir hamam-gymnasium yapı bütünüdür. U biçimindeki dinlenme ve gezinti holleri yapının kuzeydeki hamam salonlarını çevrelemektedir.
Gymnasium’dan itibaren caddenin yaklaşık 150 metrelik bir bölümü kazılmış ve her iki taraftaki sütunların bir kısmı dikilmiştir. Kutsal yolun bu bölümünün bir kısmı MS 4’ncü yüzyıldaki depremde yıkılmış ve bir kısmı onarılmış, geri kalanı olduğu gibi bırakılmıştı. Bu bölümde, Roma savaş arabalarının mermer döşeme üzerinde bıraktığı yer yer 10 cm derinliğe ulaşan izler korunmuştur.
Palaestra (İdman yeri):
Güneydeki palaestra/avlu hem bedensel hem de zihinsel faaliyetlere hizmet etmekteydi. Spor salonunun kuzeyinde inşa edilmiş dört oturma basamaklı merdivenli bir tribün vardı. Ayakta seyirciler için ise ayrı bir saha mevcuttu. Üç tarafı kapalı sütunlarla çevrili, 30 metreye 70 metrelik bir açık alandı. Sütunlar mermer kaplıydı.
İmparator Salonu
İmparatorların bir büstünün bulunduğu İmparator Salonu, kuzey ucundaydı. Cadde kenarında, kısmen kırık halde bırakılan büyük mermer kazan (omphalos) yakınlardaki kazılmamış yapıya ait olup, bir duvarı apsis şeklinde olan bu yapının sinagog olduğu söylenmektedir. Sonuç olarak yapılan incelemeye göre, binanın büyük bir yangın sonucu çöktüğü ve içinin tahrip olduğu belirlenmiştir.
Günümüz:
Burada, spor kompleksinin bir hamamı, dersler için geniş bir toplantı odası, lobiler, dinlenme odaları ve antrenman salonları görülebilmektedir. Kazılar halen sürdürülmektedir, ancak hamamların bir kısmı ortaya çıkarılmıştır. Antreman için lobiler, sıcak yüzme havuzları, frigidarium, dinlenme odaları ve salonlar vardır.