Almanya’nın tam bir ticaret kentidir, özellikle bu şehirde düzenlenen fuarlar, şehre milyonlarca ziyaretçi çekmektedir.
Zaten: bende bu şehrin ismini ilk olarak burada düzenlenen fuarlara katılan bir arkadaşım sayesinde duydum ve bu fuar etkinliğine birlikte gittik.
Bir keresinde de, bu şehre yakın bir Belçika şehrinde yaşayan bir akrabamızı ziyarete gittiğimizde, uçaktan burada indik ve bu sırada, şehri bir süre gezme imkanı buldum.
Evet, küçük ve düzenli bir Alman şehri, gezilip görülmesi için, en fazla 2 gün yeterlidir.
HAVAALANI
Duesseldorf uluslararası havaalanı: Flughafen Duesseldorf International olarak anılır ve Kuzey Ren-Vesfalya bölgesinin en büyük havaalanıdır. Almanya ülkesinin ise, üçüncü büyük havaalanı olarak bilinir. Yıllık yolcu kapasitesi: 20 milyondur.
Bu havaalanında, en büyük yabancı şirket havayolu, THY dır. 3 Terminal bulunmaktadır ve THY, C Terminalini kullanmaktadır.
Buranın en büyük özelliği: ulaşımının kolay olmasıdır. Avrupa’nın birçok yerine, bu havaalanında, gayet ucuz ve her an uçak bulabilecek şekilde uçabilirsiniz.
Havaalanı, şehir merkezine, 10 dakika uzaklıktadır. Yani, yaklaşık uzaklık 7 km. dir. Essen şehri ise, havaalanına, 20 km. uzaklıktadır.
Taksi ile, havaalanından, şehir merkezine gitmek isterseniz, 16 Euro ücret ödemeniz gerekir. Havaalanı, Ticaret Fuar merkezi arasındaki uzaklık için ise, bir taksiye 11 Euro ödemeniz gerekir.
Bu arada, şehrin, ülkenin diğer şehirleriyle olan mesafesi değerlendirilirse, Köln şehri, buraya tren ile 25 dakika uzaklıktadır. Duesseldorf şehrinde, merkezi tren istasyonu şehir merkezinde değildir ama merkeze, yürüyerek 10 dakika uzaklıktadır.
Sky Train
Sky Train: Havaalanı terminali ile, şehir merkezindeki tren istasyonunu birbirine bağlamaktadır. Terminal ve istasyon arasında, hızlı ve konforlu bir ulaşım sağlamaktadır. Değişik bir deneyim isteyenlere öneririm, havadan gidiliyor.
GENEL
Almanya ülkesinin yedinci en kalabalık nüfusuna sahip şehridir. Kentsel nüfus, 1.5 milyon civarındadır. Mercer Dergisinin, 2009 yılında yaptığı bir araştırmada, kentsel yaşam kalitesi açısından, dünya üzerinde en yaşanılabilir, 6’ncı kent seçilmiştir.
Bu nüfus içinde dikkati çekenler, 11 bin Japon toplumudur. Ayrıca: azınlık olarak, Türkler (15 bin civarındadır), Yunanlılar ve İtalyanlar bulunmaktadır.
Ama, bu kadar yabancı bulunmasına rağmen, Almanya’nın diğer şehirlerinin bazılarında görülebilen ırkçılık burada görülmemektedir. Yani, şehir çok uluslu bir şehir olarak tanınmaktadır.
II. Dünya savaşında, şehirdeki yapıların % 40’lık bölümü yıkılmış ve kalanların ise, yine büyük kısmı hasar görmüştür. Daha sonra ise, bu binaların hepsi, aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiştir. Hatta, devlet, eski binaların restorasyonu için, içinde oturanlara belli oranlarda maddi yardım yapmış ve bu binaların restorasyonunu sağlamıştır.
Şehir: Ren nehri üzerinde, nehrin iki kıyısında kurulmuştur. Ama, yalnızca görsel anlamda değil, nehir, taşımacılık alanında da, büyük imkanlar sunmaktadır.
Zaten, bu şehri ziyaret ederseniz, nehir üzerindeki inanılmaz trafiği, nehir gemilerini görebileceksiniz.
Ren nehri: dünyanın en önemli limanlarından “Rotterdam” ve “Antwerp” limanlarına çok yakındır. Meşhur “Ruhr” bölgesinin madenleri ve bunlardan elde edilen ağır metaller, Ren nehri üzerinden, dünyanın birçok yerine kolayca aktarılmaktadır.
Yani: sonuçta, Ren nehri üzerinde yapılan bu taşımacılık, karayolu taşımacılığına oranla, % 70 daha ucuza mal oluyormuş.
Şehir: uluslararası: fuarcılık, medya ve ticaret merkezidir.
İklim: şehirde, yıllık sıcaklık ortalaması: 12 derecedir. Yazlar sıcak, kışlar soğuk geçer. En yüksek sıcaklık, Temmuz ayında görülür ve 23 derecedir.
En düşük sıcaklık ise, Aralık-Ocak-Şubat aylarında görülür ve 4 ile 5 derece arasında değişir. Sonuç olarak, Temmuz ayında bile, gayet serin ve yağışlıdır.
Gitmeden önce, mutlaka hava durumunu kontrol etmeniz gerekir veya tedbirli olmak ve uygun kıyafetler almak yeterlidir.
Şehirde: 26 müze ve 100’den fazla sanat galerisi bulunmaktadır.
Ulaşım ağı: inanılmaz kaliteli ve yaygındır. İnanın, şehrin en dar sokaklarına kadar tramvay girmektedir.
GECE HAYATI-EĞLENCE
Altstadt, genellikle Alman ve yabancı turistler tarafından tercih edilmektedir. Bolker strabe caddesi üzerinde, Ratinger Strabe ve Kurze Strabe caddeleri üzerinde ilginç barlar bulunmaktadır. Hafen denilen yer: tam bir eğlence merkezidir.
Burada güzel barlar ve diskolar bulunur ve bunlara genellikle elit kesim gider. Özellikle, bu bölümde, şehrin en ünlü barı “3001” bulunmaktadır.
Şehirdeki eğlence sektörünün en öne çıkan yeri: Kom ödchen denilen kabare sahnesidir. 1947 yılında kurulan tiyatro: 1967 yılında günümüzdeki yerine taşınmıştır. Burada, tanınmış guruplar tarafından gösteriler düzenlenmektedir.
Evet, şehir Almanya’da partilerin merkezidir. Cuma ve cumartesi geceleri, bütün kafeler, diskolar tıklım tıklım doludur.
DÜSSELDORF WELCOME CARD
Bu bir tür: Almanya’nın şehirlerinde olduğu gibi, limitsiz kullanımlı, çeşitli müzelere, turistik ve eğlence yerlerine ücretsiz giriş imkanları veren bir karttır. Ayrıca: tramvay ve otobüslere de küçük bir ücret ödeyerek, bu kart ile birlikte binebiliyorsunuz.
24 saatlik kart: bireysel: 9 Euro, aile: 18 Euro’dur. 48 saatlik kart: bireysel: 14 Euro, aile: 28 Euro’dur. 72 saatlik kart: bireysel:19 Euro, aile: 38 Euro’dur. Aile: 2 yetişkin, 2 çocuktan oluşmaktadır.
MESSE DÜSELDORF
Burası bir fuar merkezidir ve 40 yıllık bir geçmişe sahiptir. Toplam sergi alanı: 285 bin m. karedir. Burada: 23 sektörde, fuarlar düzenlenmektedir.
Dünyanın en büyük fuar alanıdır. Yılın her bölümünde, burada düzenlenen fuarlar nedeniyle, şehirdeki otel fiyatları ve doluluk oranları hep etkilenmektedir.
Burası tam bir fuar alanı, yani ticaretin kalbi burada atıyor ve zaten, bu şehre gelen yabancıların büyük bölümü, hatta % 90 kadarı, yalnızca bu tür fuarlar için geliyorlar ve bu sırada şehrin tarihi ve turistik yerlerini de geziyorlar. Büyük olasılıkla, bu satırları okuyan siz de, fuar için bu şehre gideceksiniz.
KARNAVAL
Şehirdeki karnaval, her yıl, Şubat ayının sonuna doğru ve 11 Kasım tarihinde düzenlenmektedir. Parti: 11 Kasım tarihinde, saat 11.11 de başlamaktadır. Karnaval insanları, izleyicileri, dansları ve kıyafetleriyle güldürmektedirler.
LUNAPARK
Şehir merkezinden, yalnızca 6 dakika uzaklıktaki, Lueg platz meydanındadır.
Burada, Avrupa’nın en büyük eğlence fuarı, her yıl, Temmuz ayının üçüncü haftasında kurulur ve milyonlarca ziyaretçi çeker.
Lunaparka girmek için, 11 Euro ücret ödemek gerekiyor. Özellikle çocuklu ailelerin ve lunapark merakı olanların gitmesini öneririm, birçok oyuncak var.
Old Town ile lunapark arasında, Ren nehrinde bir feribot çalışıyor ve bence bu 10 dakikalık keyifli yolculuğu mutlaka yaşayın.
HEİNRİCH-HEİNE ÜNİVERSİTESİ
Bu üniversite, dünya çapında ünlüdür ve birçok genci, kendisine çekmektedir. Özellikle, Hukuk ve Eczacılık alanlarında başarılı bir üniversitedir.
NE YENİR-NE İÇİLİR
Şehirde, yerel lezzet tatmak isteyenler için önerebileceğim başlıca yemek: bezelye çorbasıdır. Burada: Ahzetupp olarak bilinir. Geleneksel bir yiyecektir. Bunun dışında, şehirliler, kendi kültürleri gereği, domuz etinin tüm spesiyallerini yani özel ürünlerini severek yemektedirler.
Sauerbraten: sığır etinin kızartılması, sirke ve baharatlarla soslanması ile yapılan bir yemek türüdür. Reibekuchen: kızarmış patates, elma sosu ile servis edilen bir tür gözlemedir. Kendi lezzetlerimizden tatmak isterseniz, yine, bu şehirde birçok Türk restoranı bulabilirsiniz.
Graf-adolf street üzerindeki İş bankasının bulunduğu caddede, “Schwarzes meer restoran” isimli, Türk lokantası bulunuyor. Ayrıca: merkez tren istasyonunun hemen ilerisinde, yine, ev yemeklerimizi yapan bir Türk lokantası var.
İspanyol ve Latin Amerika yemek kültürü lezzetlerini tatmak isterseniz: Schneider-Wibbel-Gasse denilen bölgede: Bolker strasse ve Flinger strasse caddelerini birbirine bağlayan, eski şehir içindeki küçük sokağı deneyebilirsiniz.
Buradaki restoranlar çok ünlüdür. Yiyecek konusunda son bir not: merkezi tren istasyonundan yani “Hauptbahnhof” denilen yerde “Brezel Bub” olarak isimlendirilen ve tanesi 50 Cente satılan simitlerden tatmalısınız. Bu bir tür tuzlu simit, sıcak sıcak gayet güzel gidiyor.
Ne içilir derseniz,
Elbette Almanya’nın diğer şehirlerinde olduğu gibi “bira” denilebilir. Zaten: Old Town bölgesinde, dünyanın en uzun barı bulunmaktadır.
Zaten, Old Town bölgesi, biranın en iyi tadının bulunduğu yerdir. Burada, çok hassas ve önemli bir konudan söz etmek istiyorum. Duesseldorf ve Köln şehirleri arasında bir rekabet bulunmaktadır.
Bu yüzden; Duesseldorf şehrinde, asla “Kölsch” denilen marka bira siparişi vermeyin. Bunu yaparsanız, size kötü kötü bakan insanlar göreceksiniz. Buna dikkat etmenizi öneririm. Burada, buraya has, geleneksel bira “Uerige” tatmalısınız.
ALIŞVERİŞ
Şehirdeki Königsallee bölgesi, yaklaşık 50 yıldır, büyük bir moda ve alışveriş merkezi olarak önem kazanmaktadır. Bu seçkin alışveriş merkezi, şehrin kalbindedir.
Hatta, Avrupa’nın bile en önemli, güzel ve muhteşem alışveriş merkezi denilebilir.
Bunun dışında, alışveriş düşünülebilecek yerler: Old Town ve Schadow strasse düşünülebilir.
Kö
Erkek ve bayan moda mağazaları, kuyumcular, antika dükkanları, kitap mağazalarıdır.
Schadow strabe
Almanya’nın en fazla alışveriş yapılan yerlerinin başında gelmektedir. Burada, çok sayıdaki sokaklarda, bir sürü mağaza bulunmaktadır.
Carlstadt
Şehrin en huzurlu bölgelerinden birisidir. Burada: 18-19’ncu yüzyıllardan kalma, barok binalar görülebilmektedir. Özellikle: sebze ve meyve pazarı tezgahları görülebilmektedir.
Japon Mahallesi
Şehirde, Paris ve Londra’dan sonra, Avrupa’da bulunan en büyük üçüncü Japon topluluğu vardır. Bunların kendi kültürlerinin ürünlerinin satıldığı süpermarketler, kitap mağazaları ve restoranları, burada bulabilirsiniz.
Tüm bunların yanında, bu şehirde, çok meşhur bir tür “hardal” satılmaktadır. Löwensent isimli bu Alman hardalı: özel bir hardal olarak önem kazanmaktadır. Şehirde, bazı fantezi hardal (çilek hardalı gibi) bulup satın alabilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
Ren nehri kıyısındaki alanlar, trafiğe kapalı yürüyüş alanlarıdır. Bu bölgede, nehre paralel sıralanmış, birçok restoran, kafeterya ve yeşil alan görebilirsiniz. Araç trafiği: yerin altında yapılan tünellerden ilerlemektedir.
Şehirde başlıca gezilecek yerler, şu başlıklar altında toplanabilir:
1. Old Town-Altstadt
2. MediHarbour
3. Königsallee
4. Ren mesire
5. Benrath Sarayı-Schloss Benrath
6. Kaiserswerth
7. Ren nehri tekne gezileri,
NEHİR TEKNE GEZİNTİLERİ
Ren nehri kıyısındaki gezinti tekneleriyle, yaklaşık 1 saat süren, güzel bir gezinti yapabilirsiniz. Bu gezinti: genellikle, fuar alanından, şehrin en modern binalarının bulunduğu Medienhafen bölgesine, yani Basın Limanına kadar uzanmaktadır. Yani, şehri nehirden görmek gerçekten büyük keyif, Duesseldorf şehrinde, mutlaka nehir tekne gezisine katılmalısınız.
DÜSSELDORF GEZİ PROGRAMI
Bulunduğunuz yerden, bir şekilde, ana tren istasyonunun bulunduğu yere, yani “Hauptbahnhof” denilen yere gelmelisiniz. Gezimizin başlangıç noktası, buranın hemen önündeki bir meydanlık alan.
Tren istasyonunu hemen önünde: “Konrad Adenauer Meydanı” var.
KONRAD ADENAUER MEYDANI
Burası, şehre trenle gelenlerin ilk gördükleri yer olması nedeniyle ilginçtir, çünkü: meydanda, çok sayıda Türk restoranı, kebapçısı görülüyor. Hatta, yalnızca restoren veya kebapçı değil, yine Türklere ait birçok dükkan ve mağaza bulmak mümkün.
Buradan sonra: Graf-Adolf caddesi boyunca: batıya, Ren nehri istikametinde yürümeye başlıyoruz. Bu cadde, Ren nehrine kadar uzanıyor, ancak bizim hedefimiz, Almanların kısaca “Kö” dedikleri, Almanya’nın en meşhur caddelerinden birini görmektir.
Dolayısı ile, cadde üzerinde ilerlerken, bir süre sonra yani 2 meydan geçtikten sonra, caddenin solunda, çok büyük “GAP 15” binasını gördüğümüzde, hemen binaya varmadan, sola döneceğiz.
KÖNİGSALLEE
Caddenin ilk temelleri: 1848 yılında, Kral Friedrich Wilhelm zamanında atılmıştır.
1 km. uzunluğundaki bulvarın ortasında: 585 metre uzunluğunda ve 33 metre genişliğinde ve 5 metre derinliğinde olan bir kanal bulunuyor.
Bu kanal: Ren nehrinin bir kolu olan ve şehrin ismini aldığı Düssel nehrinin suyunu barındırmaktadır. Kanalın içinde: kuğular, ördekler var ve hoş bir görüntü yaratıyorlar.
Kanalın çevresinde ise, dev kestane ağaçları sıralanıyor ve bu ağaçların içinde de, özellikle yaz döneminde kuşlar ve ortam tamamen kuş sesleriyle canlanıyor. Bu kestane ağaçlarının büyük kısmı: buranın ilk oluşturulduğu dönemden, yani 1850 yılından kalmadır.
Zaten, daha önce buranın ismi “kestane bulvarı” imiş. Bulvar yapıldıktan sonra, Prusya kralı Wilhelm buradan geçiyor ve bundan sonra caddenin ismi, bu olayın anısına “kral caddesi” yani “königsallee” olarak değiştiriliyor.
Günümüzde ise, şehirliler buraya kısaca “kö” diyorlar.
Evet, bu kanalın üzerinde
Yayaların ve araçların geçebildiği köprüler var. Bulvarın her iki yakası arasındaki geçişi sağlamak için, özellikle, yayaların geçmesi için çok sayıda küçük köprü yapılmıştır. Bu köprülerden, bulvarın her iki yanını gezinmek mümkündür.
Bulvar üzerinde, oturup dinlenmek için banklar yerleştirilmiştir. Banklar, genellikle kanala bakıyor, yani banklara oturduğunuzda, kanalı izleyebiliyorsunuz. Bulvarın iki yanında ise, lüks mağazalar sıralanıyor.
Bu lüks mağazalarda mevcut markalardan bazıları: Yves Saint Laurent, Cerruti, Escada, Chanel, Burberry, Armani, Kenzo gibidir. Tabii bunun sonucu olarak, gerek Almanya’nın ve gerekse Avrupa’nın birçok ünlüsü, buraya gelip alışveriş yapıyorlar, yani gezinirken, bir anda, bir ünlü ile karşılaşma olasılığı çok fazladır.
Yalnızca kanalın bulunduğu yerdeki bulvar mı? Hayır, burada, kapalı alışveriş mekanları da bulunuyor. Özellikle: “Sevens” isimli, 7 katlı alışveriş merkezi, muhteşemdir. Burada: marketler, kafeler, restoranlar bulabilirsiniz.
Zaten bulvar üzerinde de, kafe sahipleri, özellikle güzel havalarda, masa ve sandalyelerini, bulvar üzerine yani açık havaya çıkarıyorlar. Zaten, güzel havalarda, bu kafelerde oturmak için masa bulmak bir hayli zor, yani belli bir süre beklemeniz gerekiyor.
Cadde üzerindeki “Kaufhof” binası ise, Almanya’nın ilk Department Store olarak önem kazanmaktadır.
Alışveriş mekanları yanında, şehrin en lüks otelleri de buradadır. Bulvarın köşesinde “Slim Matilda” saati var ve burası, şehirliler için başlıca buluşma yeridir.
Evet, Kö bulvarında alışveriş yapmak istemezseniz ki, fiyatlar aşırı pahalıdır, bu güzel ortamı mutlaka gezin, teneffüs edin diyorum.
Cadde üzerinde, kanalın üzerinde, iki güzel köprü var. Bunlardan en öne çıkanı: Triton çeşmesinin hemen yanındaki “Girardet köprüsü” dür.
TRİTONENBRUNNEN ÇEŞMESİ
Burası, caddenin ortasında, nehir havası verilmiş suni gölün kuzey kısmında tarihi bir çeşmedir. Anıt: denizi temsil eden bir deniz savaşçısı bulunduruyor.
Evet, cadde üzerinde bulunan lüks dükkanların önünden ilerleyerek, yürümeye devam ediyoruz. Kanalın bittiği yerde, doğaya yani Ren nehrinin ters istikametine dönüyoruz.
Theodor-Körner caddesinde, Ansons denilen yere varınca, yani yol ikiye ayrılınca, Blumen strabe caddesinde, sağdan ilerleyerek, Martin Luther Meydanına doğru yürüyoruz.
Martin Luther Meydanının ortasında, Almanya’nın ilk Başbakanı Bismark’ın bronz bir heykeli var. Bunun hemen yanında ise, yine şehrin ünlü bir anıtı bulunuyor. Her iki anıtta, yeşillikler içine yerleştirilmiştir.
Meydanın hemen yanında ise, bir kilise görülüyor.
BİSMARCK ANITI
Şehir merkezinde, Martin Luther Place bölgesindedir.
1899 yılında, Johann Röttger tarafından, granit temel üzerine bronz olarak yapılmıştır. Otto Von Bismark: 19’ncu yüzyılın, en önde gelen Avrupalı aristokrat ve devlet adamlarından birisidir. 1890 yılında Prusya Başbakanlığı yani Şansölyeliği yapmıştır.
Kendisi: Alman konfederasyonunun kurulması için büyük bir savaş yaşamıştır ve Almanya’nın birleşmesinde büyük katkıları olmuştur.
KAİSER-WILHELM ANITI
Stadtmitte bölgesinde, Martin Luther Platz meydanındadır.
1896 yılında, bronz ve granit olmak üzere, Karl Jansen tarafından yapılmıştır. Ülkede, yurtseverliğin güçlendirilmesi için inşa edilmiştir. Ancak, 70 yıl sonra, 1961 yılında kaldırılır ve 1964 yılında yeniden yerleştirilir.
Ancak, metro inşaatı nedeniyle, 1983 yılında yeniden, bulunduğu yerden kaldırılan anıt: bugünkü yerine, 1987-1988 yılları arasında yeniden yerleştirilir.
Anıtta: Wilhelm: üniforması ve başında kaskı ile güçlü bir at üzerinde görülmektedir. Hemen yanındaki kanatlı zafer tanrıçası, sağ elinde defne dalı ile görülür.
JOHANNES KİRCHE-KLAGENFURT
1881 yılında Gotik tarzda yapılmıştır. 4950 kişilik bir Protestan topluluğu olan kilisedir. Hatta, şehirdeki ilk Protestan kilisesidir. 1875-1881 yılları arasında mimar Kyllman und Heyden tarafından yapılmıştır. Şehirde, açık alanda yapılmasına izin verilen ilk Protestan kilisesidir.
Yuvarlak kemer tarzı, kırmızı tuğla görünümlüdür. Sade bir görünüm sunar. Erken dönem İtalyan Rönesans mimari etkileri görülmektedir.
Kilise, dini ibadet yanında, kültürel ve sosyal programların icrası için de kullanılır. Özellikle konserler ilgi çekmektedir. Çünkü: 1989 yılında, org yapımcısı Gerhard Schmid tarafından burada büyük bir org yapılmıştır.
Böylece, bu org; ibadet ve müzik konserlerinin merkezi müzik aracı olmuştur ve diğer araçlar ve koro ile birlikte kullanılmaktadır.
Bunları gördükten sonra, bu kez hedefimiz; şehrin en popüler yeri olan: Altstadt bölgesidir.
OLD TOWN-ALSTADT
Kentin bu bölümü: II. Dünya savaşı sonunda, tamamen yıkılmış ve takip eden dönemde, temel duvarları esas alınarak yeniden inşa edilmiştir.
Burada, çok sayıda restoran, genellikle hava güzel olduğunda, cadde ve sokaklara kadar taşan bir insan kalabalığını barındırıyor. Bu kalabalık: garsonlara “köbesse” denilen bira ve elbette kendi kültürlerine uygun olarak “domuz etinin değişik lezzetlerini” tadıyorlar. Zaten, dünyanın “en uzun barı” burada bulunuyor.
Siz, şehir ziyaretinizde, bu bölgeye gittiğinizde, şehrin sakin bölgesinin huzurunu yaşamak için kısa molalar verip, bu restoranlara veya kafeteryalara oturup, gelip-geçeni seyredebilirsiniz.
Burada: ayrıca, sanat ve kültür etkinliklerinin yapıldığı mekanlar da bulunuyor. Bunlar arasında öne çıkanlar:
Geldiğimiz yere, yani Kö caddesinin ucuna geri dönüyoruz. Buradan, doğru, Ren nehri istikametine yürüyerek, Heinrich-Heine Alle denilen yere yöneliyoruz. Bu uzun, güzel ve ağaçlıklı cadde üzerinde ilerlerken, bir süre sonra solumuzda bir müze var. Bunlar, aynı binada, yan yana bulunan: K-20 ve K-21 Müzeleridir.
Grabbenpltz-K-20 Sergi Binası
Bina, siyah granit cephesiyle dikkati çekmektedir ve 1986 yılında açılmıştır. Yapıda: 2 bin m. karelik kapalı alanda, iki galeride, Piet Mondrian, Pablo Picasso, Henri Matisse gibi ünlü sanatçıların tabloları ve çizim çalışmaları bulunuyor.
Özellikle, 12 bireysel sanatçının eserlerinin sergilendiği yerde, Pablo Picasso’nun hemen hemen tüm kariyerinin en önemli yaratıcılık aşamasının yaşandığı kübizm tarzındaki eserler görülmeye değerdir. Zaten, koleksiyonun en önemli parçalarını da bunlar oluşturmaktadır.
Yapının arka cephesinde: Amerikalı sanatçı Sarah Moris tarafından, mozaik ile yapılan, 27 metre uzunluğundaki duvar ilgi çekmektedir.
Standehaus-K-21 Sergi Binası
Kunstsammlung koleksiyonunun sergilenmesi için, 2002 yılında, bu bina, ek bina olarak açılmıştır. Bina; daha önce, yani 1949-1988 yılları arasında “Kuzey Ren-Vestfalya Federal Eyalet Parlamentosu” olarak kullanılmıştır.
Daha sonra 14 yıl boş kalmıştır. Yapılan restorasyon sonucu: geniş bir plaza şeklinde, merkezi meydanın çevresinde, geçitler içeren dört kanat şeklinde yapılandırılmıştır.
Cam kubbeli çatı dikkati çekmektedir. Dış cephe korunmuş, ama içerideki tüm demirbaşlar çıkarılmıştır. Binada, çok sayıda sanatçı odaları bulunmaktadır.
Müzenin hemen önünde, değişik bir anıt var. Anıt: 1897 yılında, bronz ve granitten, Carl Janssen tarafından yapılmıştır.
Bu iki müzenin hemen ilerisinde, sağ bölümde: Maximilian Weyne Alle bölgesinde, caddenin hemen köşe başında, karşılıklı duran iki tarihi yapı var.
RATİNGER KAPISI
Pempelfort bölgesinde, Maximilian Weyne Allee’dedir.
1811-1815 yılları arasında, mimar Adolph von Vagades tarafından, Kılasizm tarzında yapılmıştır. Yapıda: Dor sütunları dikkat çekmektedir.
Bu müzeleri gördükten sonra: hemen kuzeyindeki: Opera binası görülebilir.
DÜSSELDORF DEUTSCHE OPERA M RHEİN (OPERA EVİ)
Yapı: şehrin dışında, cazip bir konumdadır. Tam yeri: Heinrich Heine Alle ve King caddesi arasındadır. Ancak, Ren nehri kıyısındaki merdivenlere, yürüme mesafesi uzaklıktadır.
Bu opera: Duesseldorf ve Duisburg kentleri arasında yapılan bir işbirliği sonucu doğmuştur. Ren nehrinin bağlantı sağladığına inanılır. Sanatçıların kostüm ve sahne gereçleri, her iki yapı arasında, kamyonlar ile taşınırmış.
1956 yılında kurulduğundan bu yana, burada bir tiyatro topluluğu da vardır. Çünkü, gerek burası ve gerekse Duisburg şehrindeki tiyatro binası: opera ve bale prodüksiyonlarının gösterilmesine uygun şartlar sağlıyormuş.
Theater Duisburg: Opera Merkez Meydanında, King street caddesi üzerinde, Duisburg şehrinin en önemli binalarından birisidir.
Ön cephesi, parlak beyaz, antik bir tapınağın girişini andırır. İlk olarak, mimar Martin Dulfer tarafından tasarlanmış ve 1912 yılında yapılmıştır. 4 katlıdır ve 1652 seyirci kapasitelidir.
Gelelim, Duesseldorf Opera Evine.
Opera evi
ilk olarak, 1875 yılında, mimar Ernst Giese tarafından tiyatro olarak yapılmıştır. İtalyan Rönesans stilindeki bina, Dresden şehrindeki “Semper Opera” binasına benzerlik göstermekte olup, 1260 seyirci kapasitelidir.
II. Dünya savaşı sırasında bombalama sonucu harap olan bina, kapsamlı bir yenileme çalışmasına tabi tutulmuştur. Basit olan ön cephe: 1950’li yıllarda günümüze gelen fuaye ve güze kavisli merdiven, yapının ilgi çeken aksesuarlarıdır.
Yapı: 2006-2007 yıllarında, büyük bir restorasyona tabii tutulur. 1955 yılından kalma, platform teknolojisi değiştirilir, iş ve güvenlik teknolojisi yenilenir, orkestra ve bale prova salonları yapılır.
Günümüzde, salon 1296 seyirci kapasitelidir. Bodrum bölümünde, 50 bin civarında kostüm koleksiyonu bulunmaktadır.
Burada 2 seçenek var. Birinci seçenek: Opera binasının hemen arkasında: Dreischeibenhaus isimli uzun kule binanın hemen yakınındaki şehrin tiyatro binasının görülmesidir. Diğer seçenek ise: müzeler esas alınarak geziye devam etmektir. Tercih sizin.
DÜSSELDORF SCHAUSPİELHAUS (TİYATRO)
Yapı: 1970 yılında, mimar Bernhard Pfau tarafından tasarlanarak yapılmıştır. Yapıldığında, 300 seyirci kapasiteliyken, günümüzde 760 seyirci kapasitelidir.
Cephe: kavisli ve beyaz metal kaplamadır. Ana binada ise: ana sahne ve sahne evi bulunmaktadır.
Burada, klasik yazarların yanı sıra, çağdaş yazarların oyunları da sergilenmektedir.
K-20 ve K-21 müzelerinin bulunduğu caddenin hemen karşısında, yine bir müze kompleksi var.
KUNSTSAMMLUNG NORDRHEİN-WESTFALEN (VESFALEN SANAT KOLEKSİYONU)
Alman Federal Devletinin “Standehaus” isimli sanat koleksiyonu: bu şehirde, üç farklı binada; 10 bin m. karelik kapalı alanda sergilenmektedir. Bu sergi mekanları: K20, K21 ve Schmela Haus’dur ve graben pltz meydanındadır.
Standehaus isimli bu sanat koleksiyonu: 1961 yılından bu yana, satın almalar yolu ile genişletilerek, günümüze ulaşmıştır.
50 yıllık bu süreç boyunca: koleksiyonun sergilendiği “Kunstsammlung Nordrheid Westfalen” müzesi, önemi bir müze olarak, uluslararası ün kazanmıştır.
İlk açıldığında, koleksiyon, yaklaşık 2 haftalık sürede, 60 bin kişi tarafından gezilmiştir.
Schmela Haus Sergi Binası
Bu bina, 2009 yılında, binalar zincirine dahil edilmiştir. Bina ilk olarak, 1971 yılında, Hollandalı mimar Aldo van Eyck tarafından, sanat galerisi olarak; 5 katlı yapılmıştır ve daha sonra: bu bina, Federal Devlet tarafından satın alınmış ve yapılan restorasyonun ardından, 2011 yılında yeni hali ile yeniden açılmıştır.
Bu müzeleri de gördükten sonra, Graben Strabe caddesinde yürümeye devam ediyoruz. Hemen köşede yan yana iki kilise var. Bunlar: Andreas kirche ve Neander kirche kiliseleridir.
Mühlen strabe caddesi üzerinde yürümeye devam ediyoruz, hedef Ren nehri kıyısı. Ağaçlarla karşılaştığınızda, Ren nehri kıyısına ulaştığınızı anlayabilirsiniz. Karşımıza önce büyük bir meydan karşımıza çıkıyor. Burası: Burg Platz yani Kale Meydanıdır.
BURG PLATZ-KALE MEYDANI
Ren nehri kıyısında, çok keyifli bir meydandır.
Burada, eskiden barok bir saray yapısı bulunuyormuş ve 1872 yılında yanmış ve 1888 yılında ise tamamen yıkılmıştır. Daha sonraki çalışmalarda, bu eski kale yapısına ait bir kule ortaya çıkarılmıştır.
Bugün kule: Denizcilik müzesi olarak kullanılmaktadır. En üst katında ise bir kafeterya var ve Ren nehrinden geçen gemilerin görkemli görüntüsü sunuluyor.
Meydanın: 1995 yılında, burada restorasyon yapılmış ve savaş sonrası Almanya’nın en güzel meydanlarından biri olarak ödül kazanmıştır. Bu restorasyonda: meydan araç trafiğine kapatılmıştır.
Araç trafiği: Ren nehri kıyısına paralel, yeraltından gitmektedir. Meydanda ise, bisiklete binenler, yürüyenler veya yeşil alanlara kendilerini atarak güneşlenenler görebilirsiniz.
Ren nehri üzerinde tekne gezintisi düşünürseniz: meydanın kıyısındaki gezinti teknelerine binip, şehri kıyıdan görebilecek bir gezinti yapabilirsiniz. 2011 yılında, bu meydanda, gayet muhteşem bir “Türk Festivali” yapıldığı söyleniyor.
Evet, eskiden burada büyük bir kale yani “Duesseldorf kalesi” bulunuyormuş. 1260-1872 yılları arasında mevcut olan kale: 1260 yılında inşa edildikten sonra, 1845 yılından sonra kraliyet sarayı olarak kullanılmış ve daha sonra “Duesseldorf Sanat Akademisi” tarafından teslim alınmıştır.
1872 yılında ise, büyük bir yangın, yapıyı tamamen yok eder. Yalnızca: kale kulesi kalır. Yangından sonra, kule restore edilir. 1943 yılında ise, bir hava saldırısında, kule yeniden hasar görür. Daha sonra, yeniden restore edilir.
Eski kalenin kulesi (Schlossturm) : günümüzde, 1984 yılından bu yana, bir müzeye ev sahipliği yapmaktadır.
SCHİFFAHRT MUSEUM-DENİZCİLİK MÜZESİ
Burgplatz meydanındadır.
Şehir eski sarayından, günümüze kalan tek yapı olan, Burgplatz Schlossturm kulesinde bulunmaktadır. Müzede: Ren denizcilik tarihiyle ilgili olarak, 1984 yılından günümüze, denizcilik ekipmanları sergilenmektedir. Etkileyici giriş bölümünde, ücret ödeyerek müzeye giriliyor.
Önce, kulenin bodrum katında sergilenen eserler görülür. Burada, Ren nehri hakkında ayrıntılı bilgi verilmektedir. Ren nehrinde ilk kullanılan gemilerin modelleri sergilenmektedir. Bir döner merdiven ile, kulenin üst bölümlerine çıkılabilmektedir.
Yelken, römork veya buhar gücüyle çalışan her türlü gemi örnekleri görülebilmektedir. Ayrıca, ekranlardan, görüntülü açıklamalar da yapılmaktadır.
Burgplatz bölgesinde, bir de “Şehir Anıtı” bulunuyor. Anıt sembollerle doludur.
Burada, önce: güneydeki “Mark Platz” meydanına gidiyoruz. Bu meydanda bulunan, anıt ve yapılar şunlardır.
RATHAUS-BELEDİYE BİNASI
Altsdadt bölgesinde, Mark platz meydanındadır.
Yapı: 1570-1573 yılları arasında mimar H. Tussman tarafından yapılmış, 1749 yılında yeniden tasarlanmış, 1958-1961 yılları arasında ise yeniden yapılandırılmıştır. Yapı: birbirinden farklı dönemleri ifade eden, 3 binadan oluşmaktadır.
İlk bina: Old Town Hall, ikinci bina: New Town Hall ve eski Grupellohaus, üçüncü bina: yönetim bölümüdür. Her Çarşamba, saat: 15.00’de, ücretsiz rehberli turlar düzenlenmektedir.
Meclis salonunda: Domenico Zanetti ve Johannes Spilberg tarafından yapılan çatı resimleri ilgi çekmektedir. Dünyanın bu en eski ofis binasını gezmelisiniz.
Belediye binası önünde: Prens Johann Wilhelm II. Anıtı bulunuyor. Bu şahıs: 1679-1716 yılları arasında yaşamıştır.
JOHANN WİLHELM II-OCA WELLEM ANITI
Belediye binası önünde, Markplatz meydanındadır. Şehirliler, sevgileri nedeniyle, kendisine: Oca Wellem demektedirler.
1711 yılında, Gabriel de Grupello tarafından, bronzdan yapılmıştır. İmparator ise, 1716 yılında ölmüştür.
Anıtın simgelediği Oca Wellem: 1658-1716 yılları arasında yaşamıştır. Alplerin kuzeyinde, en güzel binicilik heykellerinden biri olarak kabul edilmektedir.
MARY SÜTUNU
Karlstadt bölgesinde, Markplatz meydanındadır. 1872-1873 yılları arasında, Renn isimli sanatçı tarafından, kutsal Maria adına, dini özellikler ön planda tutularak yapılmıştır.
Bunları gezdikten sonra, yeniden kale meydanına geri dönüyoruz ve gezimize devam ediyoruz.
Meydanın hemen arkasında, Ren nehrine bakan cephesiyle görülen bir kilise yapısı var.
ST LAMBERTUS KİRCHE
Şehrin ana Katolik kilisesidir.
İlk olarak, 1394 yılında: Gotik tarzda inşa edilmiştir. Katolik kilisesidir. Büklümlü ve sivri bazilikası: şehrin silüetine etkilidir. Kulenin burgulu olması ilginçtir.
1634 yılında: kilisenin hemen yanındaki bir mühimmat deposu patladı ve çıkan yangın kiliseyi de etkileyerek, özellikle gotik iç bölümün büyük ölçüde tahrip olmasını sağladı. Yalnızca koro yeri ve bazı küçük bölümler, alevlerden kurtarıldı.
Takip eden dönemde, Prens Oca Wellen döneminde (kendisinin meydanda atlı bir heykeli bulunmaktadır) şehir hiç olmadığı kadar popüler oldu ve aynı dönemde kilise yeniden inşa edildi.
Ancak, bu kez: 11 Ocak 1815 tarihinde, kiliseye yıldırım çarptı ve çan kulesi ile kilise ve bitişikteki evler etkilendi. Kule: Josef Wimmer denilen bir usta tarafından kurtarıldı. Yalnız kulenin restorasyonunda, taze yani yaş ahşap kullanılmış ve ahşap kuruyunca, bükülmüştür.
Bu bükülme nedeniyle, kulede değişik bir görünüm ortaya çıkar ve şehrin simgesi haline gelir. İnanışa göre: bakire Lambertuskirche, evlendiğinde, kulenin bu çarpıklığı düzelecekmiş.
Kilisenin bazilikasındaki sunak bölümünde, şehrin koruyucu azizi, St. Apollinaris’in mezarı ve kutsal emanetleri bulunmaktadır. St. Lambert: 705 yılında şehit edilmiştir.
Ancak, kalıntıları, 1665 yılından bu yana, kilise sunağında bulunmaktadır. Kendisi, 1394 yılından bu yana, şehrin koruyucu azizi olarak bilinmektedir. Her yıl 23 Temmuz tarihinde anma günü düzenlenmektedir.
Kiliseyi ziyaret ederseniz, özellikle, hazine odasındaki altın ve gümüş kalıntıları görmenizi öneririm.
Bu kilisenin hemen arkasındaki sokakta yine bir kilise görülüyor.
KREUZHERREN KİRCHE (HAÇ ŞÖVALYELERİ KİLİSESİ)
1445 yılında inşa edilmiştir. İlk yapıldığında, birinci kat kilise ve manastır, zemin kat ise hastane olarak kullanılmıştır. 1549 yılında, yapı, manastıra dönüştürülmüştür.
Günümüzde de ibadet yeri olarak kullanılmaktadır. Şehrin ilk inşa edildiği yıllardaki resimlerde, bir mihenk taşı gibi göründüğü söyleniyor.
Günümüzde ise, özellikle, Johann Friedrich Sichelbein tarafından yapılan barok alçı tavan dikkat çekmektedir.
Buradan sonra, kuzeye, yani Ren nehri kıyısından yürümeye devam ederseniz, karşınıza önce, bir konser salonu ve sonra yine birkaç müze çıkıyor. Evet, B1 karayolunu yani Ren nehrine paralel uzanan karayolunu takip edersek, hemen sağımızda büyük bir yapı var.
TONHALLE (KONSER SALONU)
Burası, şehirdeki bir konser salonudur. Wilhelm Kreis isimli bir mimar tarafından 1926 yılında inşa edilmiştir.
Aslında başka amaç için yapılmış olmasına rağmen, 1970 yılında konser salonu haline getirilmiştir.
2005 yılında ise, tamamen modern bir ortam yaratılmıştır. Özellikle, akustik ve aydınlatma sistemi muhteşemdir. Çünkü: gece, gökyüzünün altında konser veriliyor izlenimi yaratılmıştır.
Burada, yılda 450 konser düzenlenmekte ve yaklaşık 300 bin izleyiciye ulaşılmaktadır. Almanya’nın bu en güzel konser salonunu, mutlaka görmelisiniz ve özellikle, klasik müziğe merakınız varsa, burada mutlaka bir konser izlemelisiniz. Sanki yıldızların altında, konser izliyorsunuz gibi hissedeceksiniz.
Salonda: 130 müzisyenden oluşan, Duesseldorf Senfoni Orkestrası eserlerini sergilemektedirler. Bu orkestra, yaklaşık 400 yıl önce bir belediye orkestrası olarak kurulmuştur. Gerek burada ve gerekse konuk olarak başka yerlerde verdikleri konserlerle, haklı bir üne sahiptirler.
Tonhalle binasının hemen arkasında, şehrin en güzel parklarından biri bulunuyor. Bu parka biraz zaman ayırıp, sonra yeniden gezimize kaldığımız yerden devam edebiliriz.
HOFGARTEN
Burası, mimar Nicolas de Pigage tarafından planlanan ve uygulanan, Almanya ülkesinde, halka açık ilk park alanıdır.
Park alanında: bir müze var. Goethe Müzesi olarak kullanılan Jagerhof sarayı. Ayrıca, Hofgarten evleri ve ünlü bazı sanatçıların heykelleri görülebilmektedir.
Yürümeye devam ettiğimizde, hemen sağda, yine başka bir bina var.
NRW-FORUM KÜLTÜR UND WİRTSHCHAFT (Vestfalen KÜLTÜR VE İŞ FORMU)
Ehrenhof bölgesindedir.
1998 yılında açılmış ve o günden bu yana, sergiler ve çeşitli: estetik, sosyal ve ekonomik etkinlikler ile, kendisini tanıtan bir isim olmuştur. Aynı zamanda: yüksek ve popüler sanat eserlerinin: toplanması, restorasyonu ve dağıtımında ev sahipliği yapmaktadır.
Aynı cadde üzerinde yürümeye devam ettiğimizde, bu kez, yine sağ bölümde: Kunst Palast müzesi karşımıza çıkıyor.
KUNST PALAST (MÜZE VE SANAT SARAYI)
Old Town’un kuzeyindedir.
Şehrin en eski sergi binasıdır. Serginin bulunduğu bina, Eylül 2001 tarihinde yeniden açılmıştır.
Koleksiyonda, 18’nci yüzyıldan bu yana toplanan: resim, heykel, çizimler, grafikler, el sanatları, fotoğraflardan ve cam eserlerden oluşan, yaklaşık 100 bin eser bulunmaktadır.
Cam koleksiyonunda, Roma döneminden günümüze kadar cam sanatının gelişiminin öyküsünü izleyebilir ve görebilirsiniz.
Burada, Avrupa’nın en kapsamlı cam koleksiyonu var.
Gerek müzenin yönetimi ve gerekse eserlerin kontrolü, kurulan bir vakıf tarafından yürütülmektedir. Cam eserler, ayrı bir yerde sergileniyor.
Serginin resim bölümünde: Anna Maria Luisa de Medici ve Johann Wilhelm von der Pfalz’ın, Rönesans ve Barok döneme ait önemli eserleri bulunmaktadır.
Ren sanat fotoğrafları arşivinde ise, yaklaşık 6000 fotoğraf bulunmaktadır. Ayrıca, müzede özel ve geçici koleksiyonlar da sergilenmektedir. Müzede, Robert Schumann salonunda ise, oda müziği programları sunulmaktadır.
Müzenin hemen arkasında, yine ilginç mimarisiyle dikkati çeken “Hauptverwaltung” binası görülüyor.
Onun hemen arkasında, yine ilginç bir mimari yapısı ve yüksek kulesi ile, “Victoria-Hochhaus” binası görülüyor.
Müzenin hemen ilerisinde, Ren nehrinin kıyısında ise, bu bölgedeki son durağımız olan: “Rheinterrasen” denilen ve Ren nehrinin panoramik manzarasının izlenebildiği bir yer bulunuyor.
Buradan sonra, geldiğimiz yoldan; Schlosstrum kulesine kadar geri dönüyoruz. Daha güneye doğru devam ettiğimizde, Old Town bölgesinin güneyindeki birkaç yeri daha gezeceğiz. Bunların başında: Film müzesi bulunuyor.
Citadell strabe isimli caddede ilerlediğimizde, bu müze ile karşılaşıyoruz.
FİLM MUSEUM-MÜZESİ
Old Town bölgesinin merkezinde, 1993 yılında kurulmuştur.
Daimi sergi bölümünde : 2200 m. karelik bir alanda, sinema öncesi ve erken tarihlere ait teknik donanım sergileniyor.
Bunlar arasında: 1880’lerden kalma, film projeksiyon cihazı ve fotoğraf makinaları görülmektedir. Ayrıca, stüdyo ve animasyon teknikleri sergileniyor.
Bu daimi koleksiyon yanında: filmlerden oluşan geniş bir koleksiyon arşivi ve kütüphane ve bir ev sineması bulunuyor. Koleksiyonda: 500 bin fotoğraf, 25 bin civarında film posteri-afişi, gazete kupürleri ve 5500 adet film ve 12 bin adet video bulunuyor.
Koleksiyonun özel bir bölümü: gölge oyunları topluluğudur. Burada, 13.500 tane gölge oyunu kuklası bulunduğu söyleniyor. Ayrıca: gölge oyunu sahnesi, aksesuarları da var.
Ayrıca: müzede, ülkenin dört bir yanındaki okullardan ve diğer eğitim kurumlarından gelenler için: sinema ve medya eğitim programları, geziler, seminerler ve atölye çalışmaları yapılmaktadır.
Müzedeki kütüphane bölümünde ise, 27 bin kitap bulunmaktadır.
Burada: Film Müzesinin hemen arkasında, bir kilise var.
BERGER KİRCHE
Altstadt bölgesinde, Berger Strasse caddesindedir. 1683-1687 yılları arasında yapılmıştır.
Burası şehirde ilk açılan 31 Protestan kilisesinden biridir ve yapıldığı dönemde Protestan kiliselerinin cadde üzerinde yapılmasına izin verilmiyordu.
Bu yüzden kiliseye küçük bir iç avludan geçilerek ulaşılmaktadır. Yapı: barok iç Alman Rönesans tarzında, tuğla yüzlü duvar ile bir salon şeklinde inşa edilmiştir. II. Dünya savaşındaki bombardıman dönemine kadar, hiç değişmeden kalmıştır.
1960’ların başında, kilise, aslına sadık kalınarak yeniden inşa edilmiştir. Ancak, Martin Luther Meydanındaki, St. John kilisesi tamamlanınca, buradaki düzenli ibadete son verilmiştir. Günümüzde, burada yalnızca, özel ayinler, düğün ve konserler düzenlenmektedir.
Kiliseyi gördükten sonra, Film müzesi önüne dönüyoruz ve aynı cadde üzerinde ilerlediğimizde, Berger Alle bölgesinde, Backer strabe caddesi üzerinde, bu kez: yine bir müze karşımıza çıkıyor.
Şehrin en eski müzelerinden birisidir. 1873 yılında, müze kurulmuştur. Müzenin 3 katında, farklı temaların yansıtıldığı koleksiyon sergilenmektedir.
Müzenin bulunduğu yerden ve hatta birçok yerden görülen büyük bir köprü var. Ren nehrinin her iki yakasını birbirine bağlayan bu büyük köprü:
OBERKASSELER KÖPRÜSÜ
Oberkassaler, Ren nehrinin öte yakasıdır ve her iki yakayı birleştiren bu köprü ise, 1967-1969 yılları arasında, mimar Friedrich Tamms tarafından yapılmıştır.
Ancak, bu köprünün bulunduğu yerde, ilk olarak: 1896 yılında bir köprü bulunuyormuş ve bu köprü, II. Dünya savaşı sonundaki bombardıman sonucu imha edilince, yerine, uzun yıllar kullanılan, bir duba köprü yerleştirilmiştir.
1946 yılına gelindiğinde ise, kalıcı bir köprü yapılmıştır. Günümüzdeki köprü: 47.5 metre yüksekliktedir.
BÖLGEDE GEZİLECEK DİĞER YERLER
PEGELUHR
1990 yılında inşa edilen kule yapısı, Ren nehri kıyısında bulunan bir saattir. Ama, aynı zamanda, nehrin su seviyesini göstermektedir. Ren nehrinin su seviyesinin bilinmesinin önemi: nehir üzerinde hareket eden nakliye gemilerinin hareketini etkiler.
Su seviyesi, belli oranlara düştüğünde, nakliye geçici olarak durdurulur. Su seviyesi, nehrin geçtiği diğer şehirlerdeki seviye ile orantılanır.
Ayrıca, Ren nehrinin taşkın olasılığı, buradan takip edilir. Bu şehirde, Köln şehrindeki gibi büyük taşkınlar olmaz. Çünkü, burada, nehrin sol akış yönünde park ve büyük çayırlık alanlar bulunmaktadır.
HABAKUK HEYKELİ
Old Town bölgesinde, Graben Platz meydanındadır. 1929 yılında, sanatçı Max Ernst tarafından, bronz olarak yapılmıştır. Max Ernst: 1891 yılında Almanya’da doğan bir heykeltıraştır.
Heykel: bronz kaide üzerine, 4 parça döküm şeklinde yapılmıştır.
Yüksekliği: 3.9 metredir. Ağırlık: 2200 kg. dır. Bu patlak gözlü, büyük gagalı, koyu renkli kuş: söylenenlere göre, sanatçının hayranlık duyduğu bir kuşun ölümünün kendisinde yarattığı etki sonucu ortaya çıkmıştır.
Habakuk: MÖ.620 yılında yaşamış bir kahindir. Aynı zamanda, sahte bir Yahudi peygamberi olduğu da söylenir.
GÜZEL SANATLAR AKADEMİSİ
Old Town bölgesinde, Eiskeller strabe caddesindedir.
1972 yılında, Norbert Kricke tarafından kurulmuştur. Bugüne kadar Düsseldorf’lu sanatçılardan bir kısmı: ressam Jörg İmmendorff, heykeltıraş Thomas Schütte ve fotoğraf sanatçısı Andreas Gursky’dir.
Bu bölümdeki gezimizde: Ren dolgu bölgesi ve liman bölgesini geziyoruz. Önce: Ren nehri kıyısındaki, İspanyol merdivenlerini göreceğiz ve sonra, buradan limana yani güneye doğru yürüyerek ilerleyeceğiz.
REN DOLGU BÖLGESİ
1990-1997 yılları arasında, mimar Niklaus Fritschi tarafından yapılmıştır. Roma şehrini görenler için, “İspanyol Merdivenleri” benzetmesi yapılabilir.
Özellikle yaz aylarında, deniz havası yaşamak isteyen şehirliler tarafından yoğun olarak ziyaret edilen bir yerdir.
Şehrin, ana caddelerinden biri olarak kullanılan yere inşa edilmiş, basamaklar şeklindedir. Ren nehrinin dalgaları, bu basamak-kaldırımları etkilemektedir. Burada, araç trafiği yok, yani alan trafiğe kapalıdır. Araçlar, yerin altındaki tünellerden gidiyorlar.
Evet, burada, yani Ren kıyısındaki merdivenlerde, gece-gündüz-hafta sonunda inanılmaz hareketlilik yaşanıyor. Ama, en güzel olan nedir biliyor musunuz? ;
Siz burada otururken, sizi hiç kimsenin rahatsız etmiyor olmasıdır. Burada, sokak sanatçıları gelir gösteriler yaparlar ve o kadar insan içinde hiçbir huzursuzluk yaşanmaz. Yanınıza gelip bir şeyler satmak için uğraşanlar göremezsiniz, otururken tam karşınızda, televizyon kulesinin eşlik ettiği, muhteşem güzel bir şehir manzarası izleyebilirsiniz.
MEDİA HARBOUR
Ren merdivenlerinin güney bölümü sonundadır. Buraya: “Basın Limanı” da deniliyor.
Bu bölgede, eskiden şehrin limanı bulunuyormuş. Ancak, daha sonra, buradaki metruk yapılar, çeşitli mimarlar tarafından dekore ve restore edilerek, bambaşka bir ortam yaratılmıştır.
Yaratılan bu ortamdaki konutlara ise, genellikle Medya kuruluşları yerleşmiştir ki, bunların başında “WDR” ve “CNN” gelmektedir. Zaten, bu nedenle, değişen bölgenin ismi “Media Harbour” olmuştur.
Ancak, sadece medya kuruluşlarının ofisleri değil, limanda birçok restoran, kafeterya, bar, diskotek ve otel yapılmıştır.
Ancak: liman her ne kadar değişmişse de, bölge hala liman atmosferini korumaktadır. Çünkü: tarihi anıtlar, vinçler, rıhtım duvarları, merdivenler, dökme demir babalar, parmaklıklar ve demiryolu, aynen korunmuştur.
Buraya yolunuz düşerse: özellikle mevcut restoranlardan birkaçına girmeyi ve buraya has bir lezzet olan “köri soslu” yemeklerden tatmanızı öneririm.
Bu bölgede: ayrıca: Eyalet Parlamento binası ve şehrin en yüksek yapısı olan; Rheinturm yani TV kulesi bulunuyor.
LANDTAG OF NORTH RHİNE-WESTPHALİAN-KUZEY REN-VESTFALYA EYALET PARLAMENTOSU
Liman bölgesinde, Rheinturm kulesinin hemen yanındadır.
1982-1988 yılları arasında mimarlar Eller, Maier ve Walter tarafından yapılmıştır.
RHEİNTURM-REN KULESİ
Kulenin yapımına: 1979 yılında başlanmış ve 1981 yılında tamamlanmıştır. Üzerinde, radyo, televizyon ve FM verici antenleri bulunmaktadır. Şehrin en yüksek yapısıdır. 22.5 bin ton ağırlığındadır.
Kule, toplamda 240.5 metre yüksekliktedir. 172’nci metrede, gözlem güvertesi ve panoramik bir restoran bulunmaktadır. Buradan, şehrin peyzajı ve nehir üzerinde, şehir silüetine güzel bir görüntü vermektedir.
Kuleye, asansör ile çıkmak mümkündür ve şehrin muhteşem bir panoramik manzarası ile karşılaşırsınız. Her gün, saat: 10.00 ile 23.30 arasında ziyarete açıktır. Kulenin üzerinde bir dijital saat var ve bu, dünyanın en büyük dijital saatidir.
Evet, 3.5 Euro ücret ödeyerek, bu kuleye mutlaka çıkmanızı öneririm. Restoran pahalı ama, bu şaşırtıcı görüntüyü görmek için bu yolculuğa değer.
Kulenin hemen yanında: Stadttor bulunmaktadır.
STADTTOR
Avrupa’nın en iyi ofis binası ödülünü almıştır. Yapı: cam, çelik, ahşap ve taş unsurlardan yapılmıştır. Temel olarak, şeffaflık esas alınmıştır. Yerden yükseklik: 73 metredir. Toplam 20 kat bulunmaktadır. 1992-1998 yılları arasında inşa edilmiştir.
Binada: ulusal ve uluslararası birçok firma, ofis kiralamıştır. Hatta: Kuzey Ren Vestfalya Başbakanı konutu da, yapının orta katlarındadır.
Bu bölümdeki gezimizde, şehir merkezinin güneyinde, güzel bir saray yapısı, içinde 2 müze ve önünde muhteşem bir park var. Şehirde zamanınız varsa, burayı görmenizi öneririm.
SCHLOSS BENRATH SARAYI-PARKI
Şehir merkezinin güneyinde, Benrather Schlossalee bölgesindedir. Şehir merkezinde, ana tren istasyonundan, 6 dakika uzaklıktadır. Saraya giriş ücreti, 4 Euro’dur. Pazartesi günleri kapalıdır.
Burada ilk yerleşimcilerin oluşturduğu köy, kaleye paralel olarak gelişmiştir. İlk Roma Katolik kilisesi ise, 13’ncü yüzyılda yapılmıştır. 1929 yılında, Benrath, şehrin bir parçası haline gelmiştir. Muhteşem bir saray yapısıdır. Ayrıca, bu güzel saray yapısının hemen önünde, yine büyük bir göl ve park bulunuyor.
Buradaki kale yapısı: 1756-1773 yılları arasında, mimar Nicolas de Pigage tarafından, rokoko-klasizm tarzında yapılmıştır. Yapılış amacı: Carl Theodor için bir av sarayıdır. Dışarıdan 2 katlı, içeriden 4 katlıdır.
Yapının bahçesi: Blossoming bahçeleri: gizli havuzları, kıvrımlı yolları ile, ziyaretçilere hoş zaman geçirme imkanları yaratmaktadır. Bu park içinde mutlaka bir yürüyüş yapmanızı öneririm. Günümüzde: bahçeleriyle birlikte toplam 60 hektar alana yapılan bu sanatsal binalar topluluğu içinde, Avrupa’nın en nadir toplama eserleri bulunan, 3 müze var.
Ana saray binası: resimler, mobilya ve porselenler ile dikkat çekiyor. Ayrıca: 18’nci yüzyılın ikinci yarısının yaşamına ait izler görülmektedir. Burada: ülkeye gelen önemli ziyaretçiler (1965 yılında Kraliçe Elizabeth, 1988 yılında Michail Gorbastchow gibi) konaklıyorlar.
MUSEUM FÜR EUROPAİSCHE GARTENKUNST-AVRUPA PEYZAJ SANAT MÜZESİ
Giriş ücretlidir. Yetişkin: 5 Euro, çocuklar ve gençler: 2 Euro’dur.
Nisan 2002 tarihinde, Benrath Sarayının doğu kanadında açılmıştır. Serginin kapalı alanı, yaklaşık 2000 m karedir. Müzede bulunan 7 odada sergilenenler: heykel, resim, baskı, porselen, kitap, modeller ve modern bahçe sanatı temalarıdır. Bunlar arasında: İngiliz peyzaj, İtalyan Rönesans stilleri bulunmaktadır.
MUSEUM FÜR NATURKUNDE-DOĞA BİLİMLERİ MÜZESİ
Benrath sarayının batı bölümündedir.
Bu müzede, özellikle Aşağı Ren Havzası doğal tarihi ve yeşil kırsalı ile ilgili objeler sergilenmektedir. Bölgenin: fauna ve florasına ait bitkiler ve ağaçlar görülmektedir.
Bu müzenin ziyaretçileri özellikle: sabah erkan saatlerde, hatta şafak vaktinde gelip, müzenin önündeki parktaki kuşları izliyorlar. Çünkü, kuşların sabahın ilk saatlerindeki sesleri, inanılmaz güzelmiş.
Bu kez, şehir merkezinin kuzey bölümünü geziyoruz. Burada: şehrin en eski tarihi kalıntısı, eski bir kale kalıntısı bulunuyor. Hedefimiz: Kaiserswerth bölgesidir.
KAİSERSWERTH-BARBAROS-PFALZ
Şehir merkezinin kuzey bölümünde: tarihi özellikleri ön plana çıkan bir yerdir. Şehir merkezine, otobüs ile 20 dakika uzaklıktadır. Yani, 8 km. uzaklıktadır.
Yılın her döneminde, ziyaretçilere güzel bir ortam sunar. Buranın merkezinde: Kaiserpfalz denilen cadde bulunmaktadır. Bölgede, bir tarihi kalıntı bölgesi, kafeler ve bira bahçeleri bulunmaktadır.
Kaiserpfalz
Ülkenin efsanevi imparatoru Friedrich Barbarossa’nın; Ren nehri kıyısındaki; 10-12’nci yüzyıllar arasında yapıldığı düşünülen, Ortaçağ kraliyet sarayı kalıntılarının bulunduğu yer olarak önem kazanmaktadır.
Burası, bir zamanlar, Ren nehri üzerindeki en büyük ve etkileyici kale imiş. Burası daha sonra kraliyet sarayına dönüştürülmüştür. Bu eski imparatorluk sarayı kalıntıları, ücretli olarak (3 Euro) gezilebilmektedir.
Günümüze kadar yapılan arkeolojik kazılarda: yapının 1.5 ile 4 metre arasında kalınlığında; 50 metre uzunluğundaki etkileyici duvarları ortaya çıkarılmıştır.
İmparatorluk sarayı kalıntılarının hemen karşısındaki bahçeler içinde: bölgede yaşamış, 5 tarihe mal olmuş kişinin büstü bulunuyor. Bunlar arasında, benim dikkatimi çeken, ünlü bir hemşire olan ve İstanbul’da bir hastaneye adı verilmiş olan Florence Nightingale’dir.
Yanılmıyorsam, bu hemşire, Kırım savaşı sırasında, İstanbul’a gelerek, bir süre günümüzde “Kuleli Askeri Lisesi” binasında, o yıllarda kurulan hastanede görev yapmıştır. İmparator sarayı kalıntılarının hemen yanındaki alanda “Galeria Burghof” isimli bira bahçesini görmenizi öneririm.
Bu saray kalıntısının hemen arkasında, üç etkileyici bina var. Bunlar: Nordtrakt, Mitteltrakt, Foyer und Zweiter Teil ve Südtrakt binalarıdır. Bu binaların hemen arkasında, yine yüksek bir bina: Klstertrakt und Kapelle binası görülüyor.
Bölgede: “Değirmen kulesi” denilen bir sokak var. Bu sokak ta, çok sayıda tarihi bina barındırmaktadır. Sokakta, ayrıca 1852 yılında inşa edilen, uzun cephenin diğer tarafından bulunan, bir “kadın hastanesi” bulunmaktadır.
Yine burada, 11 ve 13’ncü yüzyıllar arasında inşa edilmiş “St. Suitbertus Basilica” sı bulunuyor. II. Dünya savaşındaki bombardımandan üst düzeyde etkilenen yapı, daha sonra kapsamlı restorasyona tabii tutulmuştur.
Clement köprüsü: yerleşim yeri ile, Ren nehri üzerindeki eski ada arasında: 1759 yılında yapılmış bir köprüdür. Köprü üzerinde bulunan “çift başlı kartal” eski imparatorluk simgesidir.
ŞEHİRDE GEZİLECEK DİĞER YERLER
CARLSTADT
Şehrin merkezine yakın bir semttir. Kö caddesi ile Ren nehri arasında kalan bölümdür.
Buradaki evlerin çoğunda, Barok cepheler dikkat çeker ve aynı zamanda, yaklaşık 100 yıllıktırlar.
Ayrıca, bu evlerin çoğunda, çeşitli sanatçıların atölyeleri bulunmaktadır. Bunların yanında: çeşitli butikler, antika eşya satıcıları ve sanat atölyeleri bulunmaktadır. Bu bölümde, ara sokaklarda, sıkılmadan yürüyerek dolaşabilirsiniz.
SCHLOSS MOYLAND MUSEUM-JOSEPH BEUYS KOLESKİYONU
Burası: şehrin Kunsthalle denilen bölgesinde, eski bir sanat müzesidir. İsmini aldığı: Joseph Beuys: 1921-1986 yılları arasında yaşamış, bir Alman heykel ve grafik sanatçısıdır. 20’nci yüzyılın en etkili sanatçılarından birisi olarak kabul edilmektedir.
Kendisi: birçok yerel sanatçıya ait, 5000 eser toplamış ve büyük bir koleksiyon oluşturmuştur. Bu koleksiyon, 14’ncü yüzyılda, Schloss Moyland’ın konutu olarak yapılan sitede 1986 yılından itibaren sergilenmeye başlamıştır.
Müze binası, II. Dünya savaşındaki bombardımandan etkilenip hasar görmesine rağmen, yeniden restore edilmiş ve bu restorasyonda, özellikle, neo-gotik dış cephesi orijinalliğini korumuştur.
Müze yapısının birinci katında: odalarda, Beuys koleksiyonu sergilenmektedir.
GOETHE MUSEUM
Schloss Jagerhof bögesindedir. Yani, Altstadt bölgesinin hemen doğusunda kalıyor, yani merkeze pek uzak değil, merakınız varsa, rahatlıkla ulaşıp gezebilirsiniz.
Goethe’nin hayatı, çalışmaları, ana teması ile ilgili, yaklaşık 1000 parça obje, burada bulunan 11 odada sergilenmektedir. Bu objeler arasında: ünlü şairin: bireysel çalışmalarının ilk sürümleri, taslak el yazmaları ve mektupları bulunmaktadır.
EKO HOUSE-JAPON KÜLTÜR EVİ
Ren nehrinin karşı kıyısında, Niederkassel bölgesinde, Bruggener Weg alanındadır.
Japon kültür evi: 1993 yılında kurulmuştur. İçinde: bir kütüphane, uluslararası bir anaokulu ve Avrupa’nın tek Budist tapınağı bulunmaktadır.
Ayrıca: çay odası ve Japon bahçeleri de var.
Buranın en büyük özelliği: bir Japon vatandaşının kendi geleneklerine göre yaşayabilmesi ve yerel insanların yani Düsseldorfluların, Japon gelenekleri ve kültürünü görüp tanımalarının sağlanmasıdır.
Burada, düzenli olarak: konserler, müzik ve tiyatro gösterileri, bahçe partileri, çay törenleri, Budist bayram kutlamaları yapılmaktadır.
NEANDERTHAL ADAMI MÜZESİ
1856 yılında tesadüfen bulunan ve “Neandertal Adamı” olarak dünyaca ünlenen iskeletin bulunduğu bir müzedir. Burada: arkeolojik nesneler ve antik malzemeler bulunmaktadır. Bunlar, insanlık tarihinin gelişimini açıklamaktadırlar.
Yalnız, bu müze, şehir merkezine bayağı uzaktır. Neanderhöhe bölgesinde, şehrin kuzeydoğusundadır.