Güzel bir yer. Burayı tarif etmenin en kolay yolu, ünlü gezgin Evliya Çelebinin, yazıtlarında burası hakkında yazdığı nottur “Hayran kaldığım yer”
Ancak, bu hayran kalınan yer: Atatürk Baraj göletinin altında kalacak olması nedeniyle terk edilmiş ve günümüzdeki yerleşim yerine yeni Besni kurulmuştur.
Özellikle: üzüm üretimi ile önem kazanmaktadır.
ULAŞIM
Konum olarak, Adıyaman iline oldukça yakındır. Besni, bağlı bulunduğu Adıyaman il merkezine 44 km. uzaklıktadır. Besni-Gaziantep arasındaki uzaklık: 95 km.
Besni-Araban arasındaki uzaklık: 42 km. Besni-Yavuzeli arasındaki uzaklık: 68 km. Besni-Gölbaşı arasındaki uzaklık: 26 km.
TARİH
Besni’nin kaderini ve tarihini Kommagene bölgesi belirlemiştir. Besni Güneydoğu Anadolu bölgesinde antik Kommagene ismiyle bilinen bölgenin sınırları içindedir.
Kommagene, Fırat nehrinin suladığı tarım için elverişli, verimli topraklarıyla komşu ülkelerin sürekli olarak ilgisini çekmiştir. Bölge bu bakımdan tarihin her döneminde önemli rol oynamıştır.
Yöre, MÖ. 5000’li yıllara kadar uzanan eski bir yerleşim yeri olarak önem kazanmaktadır. Malazgirt savaşının ardından, Anadolu’ya giren Türkler, bölgeye gelerek yöreyi ele geçirmişlerdir. Halife Ömer zamanında Halid Bin Velid’in komutanlarından Rebiatül Bahali, yöreyi ele geçirmiştir.
Bizans ve Abbasiler arasında sürekli el değiştiren yöre, 1149 yılında Maraş senyörlüğünün egemenliğine girmiştir. Devam eden süreçte: Moğol istilasına ve Timur’un saldırılarına kahramanca karşı koyan yöre halkı: Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt’ın takdirini kazanmıştır.
Ünlü gezgin Evliya Çelebi, yazıtlarında, Besni hakkında: “Hayran kaldığım yer” demektedir. 1395 yılında, Sultan I. Beyazıt tarafından, yöre Osmanlı topraklarına katılır.
Osmanlı döneminde, Besni, Anadolu’nun her yöresinden gelen tüccarların uğradığı, kervanların konakladığı bir yer olarak önem kazanır.
Kurtuluş savaşında ise, Besni yöresinden Hüveydi aşiret reislerinden Hasan ve Yusuf Beylerin kurup organize ettikleri Kuva-i Milliye Teşkilatının, Kahramanmaraş ve Gaziantep savunmalarında oynadıkları önemli rol unutulmamıştır. İstiklal savaşı döneminde ilk mebus Reşit Bey, Sivas kongresinde Atatürk’ün en yakın çalışma arkadaşı olmuş, maddi ve manevi destek vermiştir.
Yörede: bulunan muntazam ve savunmaya elverişli kale; Halep ticaret yolunun buradan geçmesi, bölgenin tarihi süreç içinde daima önem kazanmasına neden olmuştur.
Ayrıca: sulak ve ormanlık arazi yapısı, yine tarihi süreç içinde buranın “cennete eş” olarak değerlendirilmesine ve buna istinaden “Bethesna, Bihicti, Bisni” gibi isimlerle anılmasına neden olmuştur.
Bazı kaynaklarda ise, yörenin isminin Farsçada “eşsiz” ve “cennet” anlamında kullanılan “Hesna” sözcüğünden türediği söylenmektedir.
Evet, Cumhuriyet dönemine gelindiğinde, Besni yöresinin Malatya sancağına bağlı bir kaza olduğunu görüyoruz. 1954 yılında ise, Adıyaman’ın il olmasıyla, Besni Adıyaman iline bağlanır.
GENEL
Yörenin batısı: Güneydoğu Toroslar ile çevrelenmiştir. Kuzeydoğu ve Güneybatı yönlerinde de uzanan bu dağlar, yörenin batı kesimlerinde alçalır ve plato özelliği gösterirler. Güneydoğu bölümünde Fırat nehri bulunmaktadır. İlçenin yüz ölçümü 1330 km. karedir.
Deniz seviyesinden yükseklik ise, 940 metredir. Besni yöresinde yaşayanların en büyük etkinliği: üzüm üretimidir. Bunun yanında: Besni insanı ticarete yatkındır ve gerek ülkemizin ve gerekse dünyanın birçok yerinde, Besnili iş adamlarının yatırımlarını görmek mümkündür.
Hatta: Besni içinde, Japonlar tarafından yaptırılmış bir okul göreceksiniz. Ama sonuçta, insanlarının büyük bölümünün Besni dışına göç ettiğini de söylemek gerekir.
BESNİ ÜZÜMÜ
Besni üzümü ve Peygamber üzümü birbirinden farklıdır. Üzümün dalından koparıldığında salkım haline Peygamber üzümü denir. Üzüm tam olgunlaşınca toplanıp bir bez üzerinde kurumaya bırakılır. 15-20 gün kuruduktan sonra toplanıp zeytinyağı ile terbiyelendikten sonra yemeye hazır hale gelir.
Özellikle kış mevsiminde bolca tüketilir, akciğer dostu olarak bilinir. Bu kurutulmuş üzüme ise Besni üzümü deniliyor. Bu tür üzüm, aroması şaraba uygun değil. Kahverengi ve siyah taneleri var.
MİMARLIK FAKÜLTESİ
İlçede Adıyaman Üniversitesine bağlı Mimarlık Fakültesi bulunuyor. 2018-2019 eğitim öğretim yılında Tekstil mühendisliği ve işletme lisans programları açılmıştır.
NE YENİR
Adıyaman Besni tavası önerebilirim. Kuzu eti, patlıcan, domates, biber, soğan ve sarımsakla yapılan bu yöresel tat, sebzeler eşliğinde büyük tava ya da tepsilerde sunulur. Taş fırınlarda odun ateşinde pişirilir. Besni yöresinde tüm fırın yakınlarında bulabilirsiniz.
Ama pişerken yaklaşık 2-3 saat beklemek gerekir. Tırnaklı ekmekle bu muhteşem lezzeti mutlaka tadın. Bir diğer yöresel lezzet Bastıktır. Bu yiyecek türü, kayısının ve dutun meyvelerinin sıkılmasıyla yani şıralarından yapılır.
EĞİTİM BAYRAMI
Besni’de eğitim festivali kutlamaları yapılıyor. Genellikle üzüm, karpuz, kiraz gibi festivaller yapılırken, burada eğitim festivali yapılması gerçekten güzel bir düşünce.
Eğitim bayramında, kutlamalar ilçe merkezinde kortej yürüyüşü ile başlıyor ve Besnililer ellerinde Türk bayraklarıyla bu korteje katılıyorlar.
Kortej sonunda, Culfa Parkı önünde açılış töreni düzenleniyor. Eğitim Bayramı etkinlikleri kapsamında düzenlenen Besni Üzümü, kuru üzümü, ceviz ve Antep fıstığı yetiştiriciliğinde dereceye giren üreticilere ödül veriliyor. Fıstık, uzum ve biberden oluşan stantlar düzenleniyor.
NE SATIN ALINIR
Besni’de yer alan Şire pazarından, ünlü Besni üzümü, pestil ve muska satın almalısınız. Ayrıca kilim satın alabilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
ESKİ BESNİ ÖREN YERİ
Besni ilçesinin yaklaşık 1-2 km güneyinde, Besni deresinin açtığı derin kanyonun kenarındadır. Burada birçok tarihi eser bulunmaktadır.
Adıyaman il merkezine 46 km uzaklıkta bulunan ören yerinin, denizden yüksekliği 1050 metredir. Ortaç dönemine ait kalıntıların kısmen korunduğu Eski Besni Ören Yerindeki mevcut kalıntılar, yüksek bir tepe üzerinde yer alan küçük bir kale ve çevresinde gelişmektedir.
Besni kalesi
İl merkezine 50 km ve ilçe merkezine 2 km uzaklıktadır. Eski Besni ören yeri içindedir.
Roma döneminde Samsat ve Zeugma, Romalıların bölgedeki Legion merkezleridir. Bu iki merkez arasında yardımcı askeri birliklerin yerleştiği karakol kaleleri kurulmuştur.
Yazılı belgelerde bölgedeki Roma karakol kaleleri arasında Octacuscum’un (Besni) ve Nisus/Cesum’un (Keysun) isimleri de geçer. Bu kalelerden bir tanesi de bugünkü ören yerinde bulunan tarihi Besni Kalesidir.
Besni şehri, tarihi Besni Kalesinin çevresindeki derelerin kenarında ve tepelerin eteklerinde kurulu idi. Şehrin eski ticaret kenti oluşu, savunmaya elverişli kalesi, sulak alanları ve orman varlığı birçok medeniyeti bu sahaya çekmiştir.
Önemli bir kültürel mirasa sahip 50 dekarlık ören yerinde 5 köprü, 4 cami, 3 çeşme, 2 hamam ve 1 adet kale bulunur. Bu yapılar büyük ölçüde tahribata maruz kaldığı için, çok az bir kısmı kalıntıları ile günümüze kadar gelebilmiştir.
Bunun sebebi, eski Besni yerleşiminde 1950’li yıllardan 1960’lı yıllara kadar yaşanan çeşitli olumsuzluklardan (yerleşim yerinin topoğrafik özellikleri, sel, heyelan olayları, aşırı yaz dönemi sıcakları, bazı öldürme olayları, yerleşimin eşkıya tarafından basılması, hırsızlık vb.) dolayı, Besni halkının eski Besni’deki evlerini yıkarak şimdiki Besni’ye yerleşmeleridir.
Besni halkı kuzeydeki yeni yerleşime bahsedilen süreçte geçerken, yıktıkları evlerdeki malzemeleri de beraberlerinde götürerek yeni binalarının yapımında kullanırlar.
Evet, Kale, eski kentin ortasında, yüksek bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Hititler döneminde Hitit krallığının kurucusu İsena tarafından yapılmıştır. Bugün kale üzerindeki kalıntılar, İslami döneme aittir. Surlar, burçlar ve kale içindeki çarşı, cami gibi sosyal yapıların kalıntılarını görmek mümkündür.
Ayakta kalan bir burç üzerinde yer alan yazıttan, kalenin Memlük sultanı Melik el Aşraf tarafından yapıldığını gösterir. 13’ncü yüzyılın sonlarında, Besni’de hüküm süren Memlük hükümdarı Malik’al-aşraf bin Kalavun zamanında kalenin ve şehrin onarıldığı kaynaklarda belirtilmektedir.
Güneyde bulunan burç üzerinde madalyon şeklinde kabartmalar ve kitabe yer alır.
Kalede bugün görülen: cami, hamam, köprü kalıntıları, Osmanlı döneminden kalmadır. Ayrıca kalenin ortasında bir kuyu vardır. Batı kesiminde, bir anıtı andıran, karşı karşıya yapılmış iki büyük mancınık vardır.
Halk arasında “Çifte Mancınık” adı verilen bu iki mancınık arasında esirlerin asılarak düşmana gösterildiği ve gözdağı verildiği söylenir. Mancınıklar üzerindeki Arapça yazılmış kitabelere bakılırsa, bunların İslami dönem yapısı olduğu anlaşılır. Bugün kaleye çıkmak için güneyden dik bir yamaç kullanılır.
Kızılcaoba Camisi
Eski Besni ören yeri içindedir.
Kale tepesinin kuzey batısında, Toktamış tepesinin güney batısında, Kızılcaoba mevkiinde yer alır. Caminin mimari ve yapım yılı ile ilgili kesin bilgi yoktur.
Ancak mimari özellikleri bakımından camii Dulkadirli Oymağı olan Kızılcaoba Beyleri tarafından 15’nci yüzyılın sonlarında yapıldığı anlaşılmaktadır.
Caminin doğu ve kuzey duvar kısmı ile minaresi yarı yüksekliğe kadar ayakta kalmıştır. Minarenin kaidesi kare kesitli olup gövde silindirik formludur.
Kurşunlu (Külhanönü/Hacı Zeyrek Ağa) Camii
Eski Besni ören yeri girişinde, yolun hemen sağında Aşağı Oba mahallesindedir.
Caminin ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmiyor. Fakat eserde kullanılmış olan yapı malzemesi ve mimari yapı itibarıyla 18’nci yüzyılda yapıldığı anlaşılmıştır. Diğer camilerde olduğu gibi muntazam bir plana sahip değildir. “L” harfi şeklinde bir plana sahiptir.
Daha çok Arap mimari tarzını yansıtır. Tamamen düzgün kesme taştan yapılmıştır. Kare planlı mekanın önceden tek kubbe ile örtülü olduğu tahmin edilmektedir. Ancak sonradan yan duvarlardaki payandalara dayandırılmış yatay iki sivri kemerle kıble duvarına paralel üç nefli bir plana dönüştürülmüştür.
İki kemerli bir son cemaat yeri bulunur. Caminin kuzeybatı köşesinde bulunan minaresi, kare kaide üzerinde çokgen gövdeli ve tek şerefelidir. Cami ibadete açıktır. 1934-1935 yıllarında Besni’nin yer değiştirmesinden sonra cami kendi kaderine bırakılmıştır.
Ancak daha sonra 2005-2006 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarım ve restorasyonu yapılmıştır. Yapının mevcut yapılaşmaya uzak olması nedeniyle müze olarak kullanılması düşünülmektedir. Ancak bölgede çok sayıda caminin restorasyona ihtiyacı vardır.
KÜLHANÖNÜ (MEYDAN) HAMAMI
Eski Besni Ören yerinin kuzeyinde, kale tepesinin kuzey-kuzeydoğusunda genişleyen Meydan Mahallesinde Kurşunlu camisinin doğu tarafındadır. Yapının bir yazıtı yoktur.
Ancak yapı olarak, 17 veya 18’nci yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Evliya Çelebi’nin Besni’deki eserlerden bahsederken hamamlar arasında Meydan Hamamını zikretmesi yapının 17’nci yüzyılın ortalarından önce yapılmış olabileceği düşünülmektedir.
Meydan hamamı, bugün oldukça harap durumdadır. Yapının beden duvarları düzgün kesme taşlarla ve tuğlalarla inşa edilmiştir. Taş ve tuğla örgü sistemi kullanılmıştır. Dikdörtgen bir plana sahip olan hamam: soğukluk, ılıklık, sıcaklık ve külhan bölümlerinden oluşmaktadır.
Osmanlı Türk hamam sistemine göre mimarisi “Ortası kubbeli, enine sıcaklıklı ve çifte halvetli tip” sistemindedir.
Ali Paşa (Tahta Oba) Camisi
Eski Besni Ören yeri girişinde, Kurşunlu camisinin doğusunda, Kahta mahallesinin Tahtaoba mevkiinde, Besni deresi yatağının hemen yanındadır. Cami tamamen yıkılmış durumdadır. Sadece minaresi vardır. Kitabesi ve tarihçesi belli değildir. Mevcut minaresi, kare kaideli ve silindirik gövdelidir.
Resimlere bakıldığında “L” planlı gibi görünen, ancak iç mekan oluşumu itibarıyla dikdörtgen bir plana sahip, güneyden kuzeye doğru, harim, son cemaat yeri ve ayrıca burada L çıkıntısının olduğu, doğuya bakan kısımda yer alan mecnun odası denilen kısımlardan oluşmaktadır.
Üzerinin düz damla örtülü olduğu tahmin edilmektedir. Minare üzerinde herhangi bir kitabe yoktur. Burada bir de çeşme var. Tahtaoba çeşmesi, Tahtaoba camisinin doğu duvarına gömülü olarak yapılmıştır. Ancak camiden günümüze kalan minarenin mimari özelliklerine dayanarak çeşmenin cami ile aynı dönemde yapıldığı söylenir.
Çeşmeden günümüzde su akmaktadır. Ancak çeşme üzerine yazılan yazılar, çeşmenin tarihi orijinalliğini bozmaktadır.
Besni ulu camii
Eski Besni ören yerinde Aşağı Oba mevkiindedir.
Cuma mescidi niteliğindedir. Sadece minaresi ayaktadır. Yerinde yapılan incelemelerde, caminin minaresinin güney yüzeyinde batıya doğru temel izleri devam etmektedir. Cami yıkılmadan önce 1492 tarihli bir onarım kitabesi görülmektedir.
Camiye ait eski bir fotoğrafta yer alan kitabesinden caminin 15’nci yüzyıl sonlarında Dulkadirli veya Memlüklular tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Minaresi kare kaideli ve silindirik gövdelidir.
Minaredeki kitabeye göre 1565 yılında mimar Numan el-Osmani tarafından yapılmıştır.
Cami, zaman, tabiat şartları, terk edilmişlik, kontrolsüzlük ve koruma bilincinin olmaması nedeniyle büyük bir tahribat yaşamıştır.
Bekir Bey hamamı
Eski Besni ören yerindedir.
Kale tepesinin kuzey-kuzeydoğusunda yer alan külliyenin bir bölümünü oluşturan hamamın adı, bir Memlük komutanı olana Bekir Bey’den gelmektedir ancak yapının bir kitabesi yoktur. Ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı bilinmez.
Hamam ulu caminin bitişiğindedir. Ancak Bekir Bey isimli bir sultanın camii, medrese ve hamamdan oluşan bir külliye yaptırdığı ve sonra bu yapıları yaşatmak için, vakıf tesis ettiği bilinmektedir.
16’ncı yüzyıl vakıf kayıtlarında da “Medrese-i Bekir Bey” adıyla bir vakfa rastlanmaktadır. Bekir Bey tarafından yaptırılan medresenin, Besni’nin Memlüklar devrinde önemli bir eğitim ve öğretim merkezi olduğundan hareketle 16’ncı yüzyıldan önce yanındaki hamamla birlikte inşa edildiği düşünülmektedir. Hamam günümüzde oldukça harap durumdadır.
Düzgün kesme taşlarla inşa edilmiş yapının kuzey cephesi toprak altında olduğundan, sağlam olarak kalabilmiştir. Kubbeleri ve tonozları üstten, cephe duvarlarının bir kısmı da yanlardan çökerek mekanların içini doldurmuştur.
Osmanlı Türk hamamlarının sıcaklık bölümlerinde uygulanan plan şemaları dikkate alınarak yapılan sınıflandırmada, altı farklı tip ayırt edilmiştir.
Bekir bey Hamamı, “haçvari dört eyvanlı ve köşe hücreli tip” sınıfına girer. Hamamı oluşturan mekanlar (giriş, soğukluk, ılıklık, sıcaklık, halvet, su deposu, külhan ve yakacak deposu) tespit edilerek bunların oluşumuna ait izler araştırılmıştır.
Celladın köprüsü
Eski Besni ören yerindedir. Köprü Besni Deresinin iki yakasını birbirine bağlar. Tek kemerlidir ve kaba yontu taş malzemeden yapılmıştır. Kemer ayakları doğrudan iki yakada da ana kayaya oturtulmuştur.
Tahta oba köprüsü
Eski Besni ören yerindedir. Köprü Besni Deresi üstündedir. Sivri kemerli olan köprü tek gözlü olarak yapılmıştır. Kemer kısımları düzgün kesme taş malzeme ile diğer kısımlar ise kaba yontu taş malzeme ile yapılmıştır.
Hemen yakınında Tahta Oba Camii minaresi ve Tabakhane köprüsü yer alır. Günümüzde üst kısmı asfalt malzeme ile kaplanmıştır ve kullanılmaktadır.
SOFRAZ ANITLARI
İl merkezine 60 km, Besni ilçe merkezine 15 km uzaklıkta, Üçgöz (Sofraz) beldesinin 2 km doğusundadır. Köy ve çevresinde eskiden Kül şehri adında bir şehir bulunduğu ve o zamanlar Besni’nin bu şehre bağlı olduğu bilinmektedir.
Eski yapı olarak Anıt mezarlar, Hasan Paşa camii, Mustafa Paşa camii ve Öksüz minare sayılabilir.
Anıt mezar, MS 2’nci yüzyılda Roma döneminde yapılmıştır. Bölgede 2 adet Tümülüs şeklinde anıt mezar vardır. Şehir harabelerinde bulunan şişelerin içindeki çeşitli renklerde toprağın sırrı hala çözülememiştir.
Bazı kaynaklarda, bu şişelerin Gölbaşı Yukarınasırlı’da ve Gerger Morfa’daki harabelerde kullanıldığı belirtilmektedir.
Hasan Paşa Camii
Minaresi orijinal olup üzerindeki kitabeye göre 1718 yılında yapılmıştır. Cami sonradan yenilenmiştir. Caminin haziresinde iki adet tarihi mezar taşı vardır. Bunlar 1686 yılı tarihlidir.
Minare, kare kaide üzerinde yükselen on iki gen gövdeli, tek şerefeli ve silindir şekilli petekten ibaret olup, şerefe altındaki iç bükey madalyonlar içerisinde çini süslemeler vardır, ancak büyük kısmı dökülmüş durumdadır.
Mustafa Paşa Camii
Cami yenilenmiştir ancak minaresi eskidir. Kare kaideli, silindirik gövdeli bir yapıdır. Caminin batı tarafındaki haziresinde mezar taşları mevcuttur. Bunlardan birisinin üzerinde 1640 tarihi yazılıdır. Buradan hareketle cami ve minarenin 17’nci yüzyıl ortalarından önce yapılmış olabileceği değerlendirilir.
Sofraz Büyük Tümülüsü (Sofraz Anıt Mezarı)
Tümülüs, Besni çayına nazır bir konumdadır.
Tümülüse güney kısımdan açılan bir girişten girilir. Ancak kapının üstündeki kemer, kaçak kazı yapanlar tarafından tahrip edilmiştir.
Tümülüse ana kapıdan girilmek için, çevresi kalker taşlardan oluşan dikdörtgen bir kuyudan aşağıya 90 derecelik bir açıyla ahşap bir merdiven yardımıyla inilir.
Sonra kesme taştan oldukça düzgün yapılmış kısa bir koridordan geçildikten sonra dörtgen ve üzeri tonozla örtülmüş ana odaya yani mezar odasına geçilir ki burada iki lahit mezar vardır.
Kaçak kazı yapanlar tarafından, her iki lahit de, baş kısmından kırılarak soyulmuştur. Evet, bunca soygundan sonra günümüzde burayı korumak için bir bekçi görevlendirilmiştir.
Sofraz Küçük Tümülüsü (Sofraz Anıt Mezarı)
Üçgöz (Sofraz) beldesinin 2 km doğusunda, Büyük Tümülüs’ün güneyindedir. Tümülüs, Besni çayının menderes çizdiği vadinin yamacındadır.
Tümülüs’te, toprak kalınlığının az olduğu bir yerden girildikten sonra, uzun rampalı bir girişten sonra mezara girilir. Merdivenin her iki tarafında da yine ana kayaya oyulmuş üçer mezar bulunur.
Ana kayaya oyularak yapılmış alçak tonozlu mezar ön odasının sağında ve solunda birer mezar odası ve içinde lahitler bulunur. Ön odanın devamında ise, düzgün kesme taştan yapımlı tonozlu bir oda ve içinde bir lahit bulunmaktadır.
Sonuç, küçük Tümülüs, kuzeydeki büyük Tümülüs’e nazaran daha bakımsızdır. İçerisinde, kuşların ve yarasaların kullanmasından kaynaklanan ağır bir koku ve nem vardır. Ayrıca kuşların ve yarasaların bıraktığı dışkıların asidik özelliği yapıya zarar vermektedir.
Tümülüs çeşitli dönemlerde soyulduğu için, araştırmalarda burada fazlaca bir buluntu ele geçmemiştir. Bulanan buluntular değerlendirildiğinde, buranın Roma dönemine ait bir mezar olduğu anlaşılmıştır.
Üçgöz kaya mezarları
Üçgöz (Sofraz) beldesindedir. Belde yerleşiminin batı yönünde bulunur. Ana kayaya oyulmuş hipoje biçiminde mezardır. Eğimli bir arazi üzerinde yer alan mezar odasında ikisi yan yana olmak üzere dört lahit bulunur.
Besni öksüz minare
Üçgöz (Sofraz) beldesindedir. Belde yerleşiminin biraz uzağında ve doğusunda bulunur. Giriş kapısı üzerindeki kitabe yosunlarla kaplanmış durumda olduğu için okunamamıştır. Dolayısıyla yapım tarihi kesin olarak bilinmiyor. Ancak beldenin en eski camisi olduğu tahmin ediliyor.
Cami kısmı tamamen yıkılmış olup sadece minaresi ayaktadır. Minare, kare bir kaide üzerinde oturan silindirik bir yapıya sahiptir. Minarenin külah kısmına yakın yerde, alt kısmı mukarnaslı bir şerefesi vardır. Minare düzgün kesme taş malzeme kullanılarak yapılmıştır.
VAKKAS EMİROĞLU KONAĞI
Kargalı köyündedir.
Köyün ileri gelenlerinin söylediklerine göre, konak yaklaşık 100 yıl önce yapılmıştır. Yapı 2 katlıdır. Alt kat ahır ve depo, üst kat ise konuttur.
Yapının alt kat duvar cephelerinde, ikişer adet ve üst katta dörder adet pencere vardır. Tek sütunlu ve iki kemerli eyvanı bulunur.
Bir avlu ve buna bağlı dört odadan oluşmakta olup, duvarlarda dolap nişleri bulunur. Tamamen düzgün kesme taş malzemeyle inşa edilmiş olan yapının alt kat duvarları destek payandalarıyla desteklenmiştir. Üst kata, arkadan yapılmış kesme taş merdivenlerle çıkılır.
Burada bir de çeşme bulunuyor. Vakkas Emiroğlu Çeşmesi, Kargalı konağı ile birlikte yaklaşık 100 yıl önce yaptırılmıştır.
Çeşme düzgün kesme taştan yapılmış olup tek kemerli, yalaklı ve tonozludur. Çeşmenin üst kısmında, dışa çıkıntı yapan ve çeşmeye estetik görünüm kazandıran bir silme vardır.
BESNİ (ÇÖRMÜK) İÇMESİ
İl merkezine 48 km ve ilçe merkezine 6 km uzaklıktadır.
Adıyaman-Besni yol güzergahı üstündedir. Yazın kuruyan, kışın akışa geçen Akdere çayının batı yamacında çıkan suyun bir havuzda biriktirilmesiyle, yaz mevsiminde hem şifa arayanlar hem de piknik yapmak için gelenler tarafından kullanılır.
İçme suyunun: böbrek taşlarına, kronik kabızlık, bağırsak ve mide iltihaplarına iyi geldiği söylenir.
Özellikle yaz aylarında sudan bir koku yayılır. Sudan bu kokunun çıktığı zamanlar, suyun şifalı olduğu kabul edilir. (Temmuz-Ağustos aylarında kokar) Günde aç karnına 0.2 litre içilmesi tavsiye edilir.
KIZILİN (GÖKSU)-SU GÖZÜ MESİRE ALANI
İlçe merkezinden tarihi Kızılin köprüsüne giderken, Fırat nehri kıyısındaki Kızılin köyü sınırları içindedir.
Geçmiş dönemlerde uygun iklim koşulları altında gelişen doğal meşe topluluklarından geride kalmış lekeler halindedir. Bu alan ortalama 550-600 metre yükseklikte olup, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunan en alçaktaki meşe örtüsüdür.
Besni merkezden başlayarak Sofraz köyündeki tarihi camiler ve Tümülüsler gezildikten sonra Göksu nehri üzerindeki Roma köprüsüne (Kızılin köprüsü) gidilirken sözü edilen meşelik alan görülebilir.
Kızılin Köprüsü
Göksu nehri üzerindedir. Merkez ilçeye bağlı Gümüşkaya köyü ile Kızılin köyü arasındadır. Köprüye, Adıyaman-Şanlıurfa kara yolu üzerinde bulunan, merkez ilçeye 67 km uzaklıktaki Gümüşkaya köyü üzerinden veya Besni ilçesinin 48 km güneyinde bulunan Kızılin köyü üzerinden gidilir.
Göksu vadisinin daraldığı bir noktada, ana kaya üzerine oturtulan Göksu köprüsü, Roma dönemine aittir. Roma imparatoru Vespasian zamanında yapıldığı tahmin edilmektedir. Yani köprünün 1800 yıllık olduğu tahmin ediliyor.
Orta kemeri çökmüştür diğer kısımları sağlam durumdadır. Peki orta kemeri neden çökmüştür, bunun hikayesi ilginç; 19’ncu yüzyıl sonlarında, Göksu’nun iki yakasındaki köylüler arasından anlaşmazlık çıkar.
Besni tarafındaki köylüler, saldırılardan kurtulmak için güvercin gübresinden yaptıkları bir patlayıcı madde (güherçile) ile köprünün orta yerini patlatarak çökertirler.
Düzgün kesme taştan yapılmış olan köprü, bir ana kemer ve ikisi tahliye kemeri olmak üzere toplam üç kemerden oluşur. Orta kemerin iki ayağı arasındaki açıklık yaklaşık 23-30 metre kadardır.
Köprünün yerden yüksekliği 31 metre, uzunluğu 150 metre ve genişliği 7.5 metredir. Antik dönemde Besni (Ostacuscum) ile Samsat’ın (Samosata) geçişini sağlayan köprüdür.
Mimari yapısı, Kahta’daki Cendere köprüsüne de benzeyen köprüye, diğer köprülerde olmayan özellik, doksan derecelik rampalı bir girişe sahip olmasıdır.
Savaş döneminde geçişin engellenmesi için orta kemer yıkılmıştır. Ortaçağ dönemindeki bazı Arap yazarlar, köprüyü dünyanın harikalarından birisi olarak tanımlar.
Son bir not, köprünün aslına uygun olarak yeniden yapılması için 2 yıldır faaliyet sürdürülmektedir, köylüler tarafından yıkılan köprü yeniden hizmete açılacakmış.
GÖKSU KANYONU
İlçe merkezine 48 km uzaklıktaki Kızılin köyüne yakın bir yerde bulunmaktadır. Kızılin köprüsünün bulunduğu vadi, Fırat nehrine yaklaştıkça derinleşerek kanyon özelliği gösterir.
Kızılin Köprüsünden Fırat nehrine kadar kanyon vadisin uzunluğu yaklaşık 2 ile 3 km kadar devam eder.
Vadinin yamaçlarındaki doğal ve beşeri özellikteki mağaralar hem depo hem de barınma ve konaklama amaçlı olarak kullanılmıştır.
Köprü başlangıcından itibaren Atatürk Barajına kadar yapılacak tekne turları, vadinin daha iyi görünmesinde etkili olacaktır. Göksu kanyonu tarihi Roma köprüsünün, vadinin ve yerleşme noktalarının görülmesinde etkilidir.
GÖKSU MAĞARALARI
Göksu ırmağı boyunca yer alan 40-50 m yükseklikteki sarp kayalar üzerinde bulunmaktadır. Besni tarafındaki Kızılin ve Sarıkaya köyleri ile Adıyaman tarafında Gümüşyaka ve Mal Pınarı köyleri civarında yoğunlaşmıştır. Bu mağaralar doğal çekiciliği yanında yerleşme yerleri olarak da kullanılmıştır.
OYRATLI MOZAİKLİ YAPI
Oyratlı köyünde bulunan Roma dönemine ait bir kalıntıdır.
Besni-Gölbaşı yol güzergahına 1 kilometre mesafededir. Yaklaşık 5 metre uzunluğunda ve 3 metre genişliğinde bir yapının 70 x 100 cm ölçülerinde, duvarları günümüze kadar kalmıştır.
Moloz duvarlı yerleşim yerinin zemini mozaikle kaplıdır. Mozaik 45 metre kare büyüklüktedir. Mozaiğin bulunduğu alanın kilise olduğu tahmin ediliyor.
Evet bu mozaik kaçak kazıda bulunmuş, çevredeki köylülerin ihbarı ile resmi makamlarca gün yüzüne çıkarılarak koruma altına alınmış ve Adıyaman Müze Müdürlüğüne götürülmüştür.
LEVZİN HÖYÜK
İlçenin 25 km güneyindedir.
Yapılan araştırmalarda, höyükte çanak çömleksiz (MÖ 9500-8800) ve çanak çömlekli Neolitik dönem (MÖ 7000-6900) tabakalar tespit edilmiştir.
Buluntular içinde en fazla olanlar: cilalı el baltaları ve çakmaktaşı aletlerdir. Ayrıca öğütme taşları, havan ve havan elleri, taş kap parçaları bulunmuştur.
Çok miktarda hayvan kemiği ve boynuz da ele geçirilmiştir. Ortaçağ’a ait kandil ve birkaç tane bronz haç, Geç Roma dönemine ait çift kulplu testi ve bronz sikkeler, Demir çağına ait bronz iğne, fibula, ok ucu ve pişmiş topraktan hayvan figürü ele geçmiştir.
Tüm bu çıkarılan buluntular Adıyaman Müzesinde sergilenmektedir.
DİKİLİTAŞ-SESÖNK TÜMÜLÜSÜ
İlçe merkezine bağlı Zormağara ve Hozgişin köyleri arasında kayalık alanda ve yüksek bir tepe üzerindedir. İlçe merkezine uzaklık 33 km. dir.
Tümülüsün üstü şekilsiz ve irili ufaklı kayaçlarla örtülmüştür. Mezar girişi basit rampa şeklinde ve basamaklıdır. Dromos denilen mezar girişi ve kareye yakın dörtgen planlı bir mezar odası planına sahiptir.
Tümülüsün güney, kuzeybatı ve güneydoğusunda, tamburlardan oluşan ikili sütunlar bulunur.
Her biri yaklaşık 10 metre uzunluğundaki üç çift sütun vardır. Buradaki kazı buluntularından, sütunlar üzerinde kartal, kral ve kraliçeye ait heykeller olduğu anlaşılmaktadır.
Ancak heykeller günümüzde yoktur sadece sütunların üzerinde kadın, erkek ve aslan kabartmaları vardır.
Buradaki kalıntılar tümülüsün Kommagene kralı II. Mithridatese ait olduğunu göstermektedir.
DİKİLİTAŞ NEKROPOLÜ
Dikilitaş köyündedir.
Mezarlar ana kayaya oyulmuş, hipoje biçiminde mezarlardır. Mezarlar, kayalık bir tepe üzerinde düz bir alana yapılmış mezarlardan oluşmaktadır. Geniş bir alana yapılmış olan kaya mezarları, ana kayaya oyularak yapılmıştır.
Tonozlu ve merdivenli girişlere sahip mezarların yanında dolmen mezar denen blok taşların çatılmasıyla oluşan megalitik tarz mezarlar vardır.
KARGALI DOLMEN MEZARLARI
İlçe merkezine bağlı Kargalı köyü sınırları içindedir. Önce “Dolmen” ne demektir? Toprakta yan yana aralıklı olarak dizilmiş, birkaç büyük yassı taşla, bunların üstüne yatay olarak yerleştirilmiş yine büyük yassı taşlardan oluşan mezarlara dolmen denir.
Kayaların uzunluğu 2 ile 4 metre arasında değişir. Köy yerleşiminin kuzey batı tarafında, geniş bir alanda, dağınık biçimde yer alır. Dolmen mezarlar, büyük doğal blok taşların birbirine çatılmasıyla oluşturulmuştur.
En üst kısım bir blok taş ile kapatılmaktadır. Anadolu’da tarih öncesi ölü gömme geleneğini göstermesi açısından önemlidir. Bronz çağına tarihlenir. Yani yaklaşık 3 bin yıllıktır.
GÜMÜŞKAYA (PALAŞ) MAĞARALARI
Göksu nehri kıyısında, aynı adla anılan köyün batısında, kayalardan oyma tünel biçiminde, birbirine bağlı çok sayıda mağara bulunur. Bu mağaralar il merkezine 40 km uzaklıktadır.
Bu mağaraların MÖ 150 yılında yapıldığı sanılmaktadır. Mağaralar barınak olarak kullanılmıştır. Kuyulara, balkonlara ve bölgeli odalara sahip olan mağaralara bir kişinin geçebileceği kadar dar bir yolla ulaşılmaktadır.
TATARİN NEKROPOLÜ
İlçe merkezine bağlı Yukarı Söğütlü ve Yaylacık köyleri arasındadır.
Ana kaya oyularak hipoje tipi mezarlar yapılmıştır. Bazı mezarlarda, kabartma figürler görülür.
Bölgede şimdiye kadar, önemli bir arkeolojik araştırma yapılmamıştır.
1983 yılında yapılan kurtarma kazısında, taban mozaikleri kalıntıları bulunmuştur.