Altındağ Beşik kaya Mahallesinde: 350 gecekondu yıkılarak burası yapılmıştır. Hüseyingazi 8 cadde veya Karapürçek tarafından ulaşılıyor.
Ankara-Samsun kara yolunda, Mamak Muhabere Okulu geçildikten sonra, sola Karapürçek istikametine dönülür ve 8 km sonra buraya ulaşılır. Saat: 10.00-19.00 arası açıktır.
Bölge tamamen açık hava olduğu için, havanın güzel yani yağışsız olduğu bir günü tercih etmelisiniz. Şunu da unutmamak gerek, burası peyzaj olarak sürekli inişli çıkışlı bir alan, mutlaka ve mutlaka spor ayakkabısı giymelisiniz.
Düz bir yer neredeyse çok azdır. Unutmadan, burada piknik yapılmasına izin verilmiyor. Tuvaletler ücretsiz.
Dışarıdan yiyecek getirmek yasak. Otopark var ama hafta sonu çok yoğun oluyor.
Bir dere yatağı ve çevresindeki yeşillik alan değerlendirilerek proje genişletilmiştir. Bu projede: yel değirmeni, su değirmeni, köy evleri, cami, çamaşırhane, okul, bakkal, köy kahvesi ve asma köprü bulunuyor. 500 dönüm arazi üzerindeki proje, yaklaşık 2 yılda gerçekleştirilmiş.
Gerek köy kültürünü tanımak ve gerekse tertemiz bir havada ve doğada bir gün geçirmek isteyenler için idealdir. Ancak özellikle rahat bir ayakkabı giymenizi öneririm. Buraya fotoğraf çektirmek için çok sayıda gelin-damat geliyor. Gelin-damat dış çekimleri burada ücreti karşılığı yine buranın fotoğrafçıları tarafından yapılıyormuş.
Burada: çeşitli hayvanlar bulunuyor, koyunlar, kuzular, inekler, öküzler, atlar, eşekler, köpekler, arılar, horozlar, tavuklar, kediler, kuşlar ve özellikle ceylanlar, karacalar ilgi çekiyor. Eski Cumhurbaşkanlığı Çankaya köşkünde bulunan ceylanlar da buraya getirilmiş, diğer ceylan ve geyiklerle birlikte yaşıyorlar. 3 ceylan Altınköye nakledilmiş.
Çamlıdere’de bulunan yaralı yavru alageyik te, gerekli tedavisi yapıldıktan sonra, Altınköye getirilerek diğer hayvanlarla birlikte yaşamaya başlamış.
Ayrıca: burası bir mesire alanı, ister piknik yapın, ister koşun oynayın, isterseniz konaklarda bulunan kafede kahvaltı (odun ateşinde gözleme yemelisiniz) yapın. İçeride kahvaltı verilen 2 konak vardır. Yürüyüş yapmak isterseniz, uzunca bir yürüyüş parkuru var.
Hatta: buğday tarlası, sebze ve meyve tarlaları, meyve ağaçları, ahırlar, kümesler, at ve öküz arabası var.
Köy kahveleri düzenlenmiş, taş fırından sıcak ekmekler çıkıyor. Köyde 100 yıl öncesine ait bazı eşyalar sergileniyor. Bunlar: dirgen, dibek, tırmık, tokat, havan, el değirmeni, keşkek tokmağı ve benzeridir.
Burada zaman zaman geleneksel uygulamalar da yapılıyor, örneğin: geleneksel bir köy düğünü canlandırılıyor.
Özellikle hafta sonlarında aşırı kalabalık oluyor, sıra beklemeyi göze almanız gerek, hatta önceden yer ayırtmak daha uygundur. Serpme kahvaltı veriliyor, fiyatlar nispeten uygundur.
Doğal ev yapımı ürünler de satılıyor.
İtfaiye Aracı
Bolu Dörtdivan’dan getirilen 1955 model itfaiye aracı, Belediye tarafından kullanıma hazır hale getirilerek Altınköy’e yerleştirildi. Olası bir yangına müdahale edecek duruma getirilen itfaiye aracı: kırmızı rengi, siren lambaları ve itfaiyeyi temsil eden 110 numaralı plakası ile Altınköy ziyaretçilerinin ilgisini çekiyor.
Altınköy Kına Evi
Kına evinde, geleneksel kına türküleri ve kına eğlenceleri düzenleniyor. Profesyonel organizasyon hizmetlerinin tümünün sunulduğu kına töreninde, geleneksel bindallılar, kına setleri, lezzetli ve zengin yiyecekler ve içecek menüleri hazırlanıyor.
Evet, yoğun talep üzerine Altınköy içinde 3 tane kına evi hazırlanmış, Kına daveti alırsanız, hangi evde olduğunu sormayı unutmayın. 120 kişi kapasiteli kına evleri, Pazartesi hariç her gün saat: 20.00-23.00 arasında açıktır.
Asma Köprü
Çelik halatlarla bağlanan ahşap asma köprünün uzunluğu 150 metre, yüksekliği ise 30 metredir. Köprünün tam ortasına geldiğinizde, Altınköy’ün muhteşem manzarasını izleyebilirsiniz.
Köy Kahvesi
Karabük ili Yortanazarı Beldesi Ova köyünden sökülerek buraya getirilmiştir. Çantı ev tekniği özelliklerine sahip köy kahvesi, hiç çivi kullanmadan geçme yöntemle yapılmıştır. Durmuş Kocakaya isimli şahıstan alınan konakta 68 yıl ikamet etmiştir.
11 yıl kapalı kaldıktan sonra, fırınlara odun olarak satılacak iken son anda kurtarılarak, gerekli izinlerle Altınköy Açık Hava Müzesine taşınmış, monte ve restore edilmiş, 2014 yılından bu yana köy kahvesi olarak kullanılmaktadır.
Köy parkta yerini alan köy kahvesi: 260 metre karelik kullanım alanına sahiptir. Kahvenin duvarları meşe ve gürgen ağacından yapılmıştır. Aynı anda 200 kişiyi ağırlayacak kapasiteye sahiptir. Köy kahvesinde bulunan 60 yıllık radyo ise, nostaljik sesleri ve ezgileri günümüze taşıyor.
Köy kahvesinden bakır kazandan mutlaka çay için. Ahşap iskemlelerde oturun, sedirlerde oturun, şöminede çatırdayan odun seslerini dinleyin, köy kahvesinin hemen yanında çay bahçesi var. Tahta sandalye ve masaların bulunduğu çay bahçesi önündeki manzara ile gerçekten ilgi çeker. Burada da yayık ayranı için.
Ova Camisi
1900’lü yılların başında inşa edilen Ova Camii, Yortan Pazarı Ova Köyünden sökülerek buraya getirilmiş ve yeniden kurulmuştur. Orman köyünde yaşayanların merkeze taşınması nedeniyle 10 yıldır cemaati bulunmayan ve kapalı durumda olan cami, muhtar ve muhtar heyetiyle anlaşılarak alınmış ve burada yeniden kurulmuştur.
Caminin parçaları tek tek numaralandırılmış, sökülmüş ve 2013 yılında kamyonlarla taşınarak buraya getirilmiş, yeniden kurulmuştur. Minaresi camiye uygun olarak yeniden yaptırılmıştır. Geçmişte tekke olarak da kullanılan cami, Altınköy Açık Hava Müzesinin simgelerindendir.
Kütük, gövde, şerefe, külah ve alem bölümlerinden oluşan cami minaresi 15 metre uzunluğunda ve tek şerefelidir.
Minarenin tasarımı, Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşıyor. Cami minaresi, 100 yıllık ahşap ve bakırın kaynaşmasıyla oluşan dizayna sahiptir. Minarede ses sistemi yoktur. Minarenin şerefe kısmına cami içindeki merdivenlerle çıkacak olan müezzin, ezanı çıplak sesle okuyor.
KONAKLAR
Çantı evler
Karadeniz bölgesinde, ormanlık bölgelerde ağaç gövdelerinin üst üste yığılarak yapılan evlere çantı evler denir. Yontulmamış ya da kereste haline getirilmemiş uzun ahşap kütükler, aralarına geçmeler geçirilerek birbiri üstüne oturtulur.
Bu yapım tekniği: Türkiye dahil tüm dünyada özellikle ormanlık bölgelerde görülür. Ancak kullanımı gitgide azalmaktadır. 1950’li yıllara kadar Doğu Karadeniz bölgesinde sıkça görülen bu evler, zamanla yok olmaya yüz tutmuştur.
Altındağ Belediyesi: çantı evlerinin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması için, Karabük ve Kastamonu orman köylerinden satın aldığı çantı evlerini, tek tek söktürmüş, kamyonlara yükletmiş ve Altınköy Açık Hava Müzesi içinde yeniden kurdurmuş ve restore ettirmiştir.
Evet, park alanı içinde bu çantı türü evleri de görebilirsiniz.
Berberler konağı
Burası: Karabük Yortanpazarı Berberler köyünden sökülmüş, buraya getirilip yeniden monte edilmiştir. İsmail Berber’den alınan ve hiç çivi kullanmadan, 1950’li yıllarda yapılan ahşap çantı konak: kayın ve meşe ağacındandır.
Ağırlık 125 tondur. 1970’li yıllarda heyelan geçirmesi nedeniyle, yıllarca kapalı kalmıştır. Konağın parçaları yerinde tek tek numaralandırılmış, sökülmüş ve Açık Hava Müzesinde yeniden monte edilmiştir.
Sökümü, nakliyesi, montaj ve restorasyonu 3 ay süren konak, 2014 yılında hizmete açılmıştır.
Emdiler konağı
Karabük ili Tır köyünden sökülerek buraya getirilmiş, yeniden kurulmuştur. Maden işçisi Selahattin Emdi tarafından 1940’lı yıllarda hiç çivi kullanmadan köknar ve meşe ağacından yaptırılan konak, 2012 yılında ev sahibi ve varislerinden satın alınarak tek tek numaralandırılmış, sökülmüş, kamyonlarla Altınköy’e nakledilmiş ve burada yeniden monte edilmiştir.
Tüm nakil işlemleri 4.5 gün süren konak, 2014 yılında hizmete açılmıştır.
Hacı Osmaanoğlu Konağı
Karabük ili Yortanpazarı beldesinden sökülerek Altınköy Açık Hava Müzesine getirilmiş, yeniden kurulmuştur. İsmail Hacıoğlu isimli kişiden alınan bu konak, bulunduğu yerde farklı bir üne sahiptir. En büyük çantı konaklarından biridir.
Konak, hiç çivi kullanılmadan, geçme yöntemle yapılmıştır. Konağın bulunduğu mevkiin sarp olması nedeniyle, zor şartlarda sökülerek 20 kamyonla taşınan meşe ve kaya gürgeni ağaçlarından yapılan konağın sökümü, montajı ve restorasyonu 6 ay sürmüş, 2014 yılında Altınköy’de hizmete açılmıştır.
Döngeller Konağı
Burası, kahvaltı mekanı olması nedeniyle yoğun tanınıyor. Konak, Karabük ili Yenice ilçesi Yortanpazarı Beldesinden sökülerek buraya getirilmiştir.
1975 yılında Muhittin Karadöngel tarafından yaptırılan ve çantı ev özelliğine sahip konak, hiç çivi kullanmadan, meşe ve köknar ağaçlarından yapılmıştır.67 ton ağırlığında ve 230 metre kare büyüklüğündeki konak, 2012 yılında kamyonlarla buraya nakledilmiş, 4 ay süre sonunda tamamlanarak 2014 yılında hizmete sokulmuştur.
Köy Konağı
Altınköy açık hava müzesinde, köy konağı konseptiyle hizmet veren 5 butik otel var. Bu otellerde konaklama ve yemek hizmetleri, Altındağ Atatürk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi öğrencileri tarafından sağlanıyor.
Konaklarda uygulamalı eğitim gören öğrenciler hem staj yapıyor hem de gelir elde ediyorlar.
5 konağın 28 yatak kapasitesi var. Otellerde kalan konuklar, 100 yıl önceki Anadolu köyüne geri götürülüyorlar. Açık hava müzesi, pazartesi günleri kapalı olmasına rağmen konaklar açık bulunduruluyor.
Ahşap konaklar: köy havası almak, şömine başında nostalji yapmak ve eskiye özlem duyanlar için muhteşem bir fırsat. (günkü: fiyatlar, kahvaltı dahil kişi başı 110 TL.dir.
Değirmen
Altınköy’de iki tane değirmen var, su değirmeni ve yel değirmenidir.
Yel değirmeni, köyün yüksek bir yerine konumlanmıştır, bu yüzden gitmek istediğinizde 3-4 km kadar yürümeniz gerekir. Önünde, buğday tarlası var. Yel değirmeni çalışıyor ve ziyaretçilere buğdayın nasıl una dönüştüğünü gösteriyor.
Hakkari, Van arası uzaklık: 218 km. Hakkari, Şırnak arası uzaklık: 181 km. Hakkari, Siirt arası uzaklık: 276 km.
TARİHİ
Bölgede yapılan araştırmalara göre, çok eski dönemlerden bu yana yerleşim bulunduğu tespit edilmiştir. Sümerler, Akadlar, Urartular ve Asurlulardan başlayan yerleşim günümüze kadar sürmüştür. Yöre 1514 yılında Çaldıran Zaferinden sonra Osmanlı topraklarına katılır. 1915 yılında ise Rus işgaline uğrar. İşgal, 22 Nisan 1918 tarihinde biter.
Ancak işgalden kurtarılan şehir, harap olmuş ve nüfusu azalmış bir kasaba olmuştur. 1926 yılında yapılan Ankara Antlaşması ile, Hakkari’ye bağlı beş bölge ulusal sınırlar dışında kalır. Aynı yıl Hakkari il olur. 1933yılında yine ilçe olur ve Van iline bağlanır. 1936 yılında yeniden il statüsü kazanır.
Şehrin eski ismi “Çölemerik” tir. 639 yılında, Arap akınları bölgeye geldiğinde, bu bölge için Hakkariyye ismi kullanılıyordu. Şehrin ismi hakkında bir diğer söylev şöyledir “Hakkari ismi ise, eski dönemlerde Van gölünün güneyi ve İran’a doğru uzanan bölgede yerleşik bir kabile olan “Hakkar” kabilesinin isminden gelir.
Hakkari kelimesi, Hakkarların şehri demektir.” Bu yüzden, yöreye Hakkari ismi verilmiştir.
GENEL
Hakkari, Van gölünün güney kıyılarından başlayan engebeli bir bölgede kuruludur. Bölgenin en yüksek tepesi, ülkenin de en yüksek dağlarından olan Cilo dağındadır. İl merkezinin doğusunda, Zap suyundan sonra Cilo kütlesi, birdenbire yükselir.
İl merkezinin rakımı ortalama 1700 metredir. Dicle nehrinin en büyük kolu olan Zap suyu, il merkezine 3 km uzaklıktadır. Tabii koridor görevi gören vadiler ve geçitlerin çevreye bağlandığı yolların kesişim noktasındadır. Yörede karasal iklim hakimdir ve buna bağlı olarak yazlar kurak ve sıcak, kışlar soğuk ve kar yağışlı geçer.
HAKKARİ ÜNİVERSİTESİ
Üniversitesi, 2008 yılında kurulmuştur. Rektörlüğe bağlı Sosyal Bilimler Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü ve Sürekli Eğitim Merkezi Müdürlüğü kurulmuştur.
CİLO DAĞLARI
Türkiye’nin 2’nci en yüksek dağıdır. Rakımı 4136 metredir. Bu dağlar üzerinde: buzul gölleri, buzullar ve çeşitli yaban hayatı bulunmaktadır. Bu doğal alanlarda: kış sporları yapılmaktadır. Ayrıca dağcılık sporuna uygundur. Türkiye’nin 2’nci en yüksek zirvesi olan Uludoruk zirvesine ilk olarak 1931 yılında çıkılmıştır.
Evet, uzun yıllar sonra terörden arındırılan bölgedeki Buzul Gölleri ve bazı alanları kapsayan “Milli Park” düzenlenmesi çalışmaları sürdürülmektedir. Çünkü Cilo ve Sat bölgelerinde: birçok şelale, göl, dağ ve buzul ile önemli memeli kuş, sürüngen çeşitleri bulunmaktadır. Yani buranın “Ekoturizm” için oldukça uygun potansiyeli bulunuyor.
SÜMBÜL DAĞI
Gün doğarken, Hakkari şehri ışığı yarım yamalak alır. Çünkü güneşin önünde, ondan da büyük Sümbül dağı vardır. Güneşin önünde, yamaçlar önce karanlık görünür.
ZAP SUYU
İl merkezine 7 km uzaklıktadır. İl merkezinin doğusundan geçer. Zap suyu, ilin en büyük akarsuyudur. Yağmur, kar ve buzul sularıyla beslenir. İlkbahar ve yaz başında suları kabarır ve kış başında ise azalır. Toplam uzunluğu 310 km dir.
Türkiye sınırları içindeki uzunluğu ise 189 km dir. Çukurca ilçesinin batısından Irak topraklarına girer. Zap suyu, sularını Dicle nehrine taşır. Yakınlarında şehirleşme olmadığından Türkiye’nin en temiz akarsuyudur.
Ülkemizin en hızlı akarsularından birisidir, bu yüzden üzerinde rafting yapılabilir. Van-Hakkari kara yolunu kullanırsanız, bir yanınızda hep Zap suyu olacaktır.
Hakkari Ters Lale
TERS LALE
Bu soğanlı bitki, hüznün sembolü olarak tanınmaktadır. Anadolu coğrafyasına ait endemik bir bitki türüdür. Ters Lale hakkında anlatılan efsaneler şöyledir
“Hz İsa’nın çarmıha gerilişine şahit olan Hz Meryem’in gözyaşlarının düştüğü yerde, ters lale yetişmeye başlamıştır.”
Müslüman inancında ise, ters lale hakkında anlatılan efsane “Hz Hasan ve Hüseyin’in, Karbelada katledilmelerinden dolayı ters lalenin boynu bükük, rengi kırmızıdır.
Bir başka efsaneye göre ise ” Ferhat ile Şirin adlı aşık bir çiftin birbirine kavuşamaması nedeniyle, Ters lalenin boynu bükük, rengi kırmızıdır.” Hakkari’de ters lale çiçek açarsa bahar gelmiş demektir.
Ömrü kısa olan bu bitki 1500-2500 metre rakımda, karların arasında filizlenir, sarıya, kırmızıya, turuncuya döner ve kadife yumuşaklığında olur. Her dalında bir çan gibi ters duran, üç-sekiz arasında lale bulunur. Eskiden buna “Ağlayan gelin” ve “Ağlayan lale” isimleri verilirmiş.
NE YENİR
Buralara yolunuz düşer ve yerel lezzetlerden tatmak isterseniz, ilk önerim “Lüşeli Pilav” olacaktır. Bir nevi pancar otu olan lüşe otu ile yapılır.
GEZİLECEK YERLER
Hakkari Meydan Medresesi
MEYDAN MEDRESESİ
Hakkari ilinin tek anıtsal yapısıdır. İl merkezinde Biçer Mahallesindedir. Kale altı mezarlığının, doğu tarafında, düz bir platform üzerinde kuruludur.
Yapının kapısı, özellikle taş işlemeleriyle dikkat çeker. Giriş kapısının üzerinde kitabe bulunmaktadır. İki satır ve dört bölümden oluşan kitabede medresenin 1700-1701 yılları arasında yaptırıldığı yazılıdır, ancak kim tarafından yaptırıldığı yazılı değildir.
Çünkü kitabenin büyük bölümü ayetlerden oluşmaktadır. Ancak medresenin muhtemelen o yıllarda Osmanlı devletine bağlı Hakkari bölgesi Beylerinden olan İzzeddin oğlu İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır.
Yapı dikdörtgen planlıdır. Ölçüleri 18.25 x 23.40 metredir. İç avlulu ve iki katlıdır. Düz damlıdır. Avlunun iki yanında, iki kanat halinde sıralanan medrese hücreleri vardır. Medrese yapısı içindeki sütunların birbirinden farklı olması ilgi çeker. Ayrıca yapının kapıları, hürmetten dolayı alçak yapılmıştır.
Avlunun doğu ve batı tarafında, iki kanat halinde medrese hücreleri sıralanmıştır. Bu hücreler yani 11 tane derslik, 3 x 4.80 metre ölçülerindedir ve üstleri beşik tonoz örtülüdür. Yapıda ayrıca 2 mescit bulunur. Alt kattaki mescit 3.30 x 3.40 metre ölçülerindedir.
Üst kattakine nazaran daha küçüktür. Hakkarili birçok ilim adamı yetiştiren Molla Hüseyin Bateyi; burada ders vermiştir. 1914 yılına kadar burada ilmi eğitim devam etmiştir. Daha sonra 1984 yılında onarılmış, bir süre hapishane olarak kullanılmış ve daha sonra ise boşaltılmıştır.
Medrese 2015 yılında ise Hakkari Üniversitesine tahsis edilmiştir. Amaç: medresenin halkın hizmetine sunulmasıdır.
Son olarak 2019 yılında çevre düzenlemesi ve restorasyon çalışmaları yapılmış ve ziyarete açılmıştır. Bu çevre düzenlemesi sırasında medresenin çevresindeki bazı ev ve eski yapılar kaldırıldı.
Çevredeki arazilerin istimlak edilmesiyle medresenin bahçesinde, kentin kültürünü yansıtan bir Kültür Evi yapıldı. Burada: kafeterya ve sergi salonu bulunuyor. Medreseyi ziyaret edenlere, Hakkari Üniversitesinde görevli, bu konuda bilgili hocalar eşlik ediyor ve bilgi veriyorlar.
Hakkari Çölemerik-Mir Kalesi
ÇÖLEMERİK (MİR) KALESİ
İl merkezinin güneyinde, Katramas çayı ve onunla birleşen Serink deresi arasında kalan boşluktadır.
Bu iki vadiye, dik yamaçlarla inen 150-200 metre yükseklikteki tepe üzerindedir. Konum olarak, şehre tamamen hakim bir konumdadır.
Kale, günümüzde oldukça fazla tahribata uğramıştır. Bu yüzden, ayrıntılı mimari durumu bilinmemektedir.
1998 yılında, kalenin kuzey eteklerinde yapılan bir kazı çalışmasında, günümüzdeki Dağgöl Mahallesinde tesadüfen 13 tane stel bulunmuştur. Bu stellerden 11 tanesi erkek savaşçılara ve 2 tanesi ise kadınlara aittir. Steller, ölmüş ataları anmak için hazırlanmış bir tür mezar taşıdır.
Çünkü insan biçimli taş stel dikme adeti: Hint-Avrupa kökenli halkların, doğudan batıya gelirken beraberlerinde getirdikleri bir alışkanlıktır. Bu steller yani dikilitaşlar halen Van Müzesi avlusunda sergilenmektedir. Steller: MÖ 1450 ile 1000 yılları arasına tarihlenir.
1999 yılında yapılan arkeolojik araştırmalarda, bu stellerin 20 metre kuzeyinde bir mezar odası bulunmuştur. Mezar odasının içinde ise 75 civarında insan kemiği tespit edilmiştir. Ayrıca: yine mezar odasında birçok çanak-çömlek, kemik, taş ve pişmiş topraktan oluşan kap kacak bulunmuştur.
Tüm bu buluntuların: yani steller ve mezar buluntularının yörede MÖ 15 ile 11’nci yüzyıllarda hüküm süren Hubişkia Krallığına ait oldukları tahmin edilmektedir.
Hubişkia Krallığına, tarihte ilk olarak Asur Kralı III Salmanasar’ın savaş yıllıklarında rastlanır. Bir tablette, Asur Kralı III Salmanasar: krallığın yönetim merkezi olan Zaprariya’yı işgal ettiğini ve kralları Dadi’yi esir aldığını yazmaktadır. Bu metinde geçen kentin, Hakkari olduğu düşünülüyor.
Çünkü Asur kralı, tablette yazdıklarına göre, burayı işgal ettikten sonra daha kuzeyde, Urartuların ilk krallık kenti olan Suginia’yı işgal ettiğini belirtmektedir.
BAY KALESİ
İl merkezinin güneyinde 8 km uzaklıktadır. Deniz seviyesinden 2020 metre yüksekliktedir. Sarp ve kayalık bir tepe üzerinde kuruludur. Tarihi kaynaklara göre: bu tarihi kalede Hakkari Beylerinden Malik Bey hüküm sürmüştür.
Kalenin en üst kesiminde, moloz taşlar ve horasan harcı kullanılarak yapılmış duvar kalıntıları bulunmaktadır. Kalenin muhtemelen: Demir çağından Ortaçağ sonlarına kadar kullanıldığı düşünülmektedir.
Bölgede yüzey araştırmalarında bulunan tuğla ve seramikler dışında, üzerinde haç ve süslemeler bulunan bir taş parçası bulunmuştur. Ayrıca yine üzerine ters lale motifleri kazınmış taşlar da vardır.
Evet günümüzde buraya ulaşmak isterseniz, kuzey yönde, yarıya kadar araba ile, sonra ise tırmanarak ulaşmak mümkündür. Bu bölümde kayalara basamaklar oyularak merdivenler oluşturulmuştur, kaleye çıkmak için bu merdivenler kullanılmaktadır.
DEZ GÖZETLEME YAPISI
Kırıkdağ vadisinde, derenin kuzey tarafındaki tepe üzerinde kuruludur.
Buraya çıkmak için, güney tarafta patika bir yol vardır. Yapıda: kitabe yoktur. Bu yüzden hangi tarihte ve kimler tarafından yapıldığı bilinmez. Ancak bazı kaynaklarda, kalenin Nesturilere ait olduğu belirtilmektedir. Çünkü Dez yani Kırıkhan vadisinde, bir zamanlar yoğun Nesturi yerleşimi bulunmaktadır.
Kale: dikdörtgen planlıdır. Dıştan ölçüleri, kulelerle birlikte 24 x 17.70 metredir. Yapıda harçla tutturulmuş moloz malzeme kullanılmıştır. Yapının dört köşesinde, 5 metre çapında kuleler bulunmaktadır. Ancak, bu kulelerden, sadece batı taraftaki, temel seviyesine kadar yıkılmıştır.
Diğerlerinin ise içleri doludur. Kalenin dış duvarları nispeten sağlamdır. Ancak iş bölümleri, temel seviyesine kadar yıkıktır. Dış cephelerde duvar kalınlıkları 1.1 metredir.
İç duvarların kalınlıkları ise, 90 cm dir. Kalede: ortada boydan boya uzanan bir hol vardır. Bu holün iki yanında, sıralı üçer oda bulunur. Odaların üst örtüleri ve kapıları belli değildir.
DOĞANCA ŞEYH MAHMUT GÖZETLEME YAPISI
Doğanca (Orite) vadisinde, vadiyi kontrol altında tutmak için yapılmış bir gözetleme yapısıdır.
Van-Hakkari kara yolunun 10’ncu kilometresinden ayrılan, stabilize bir yol ile buraya ulaşılır. Ancak buraya ulaşmak için bir süre tırmanmak gerekir. Yapı: batı ve güneyden geçen derelerin kesiştiği, kayalık bir tepe üzerinde kuruludur.
Yapının güneyinde, ters “U” şeklindeki duvarlar, kuzeyi açık üç yönlüdür. Günümüzde, duvarlar belli bir yüksekliğe kadar ayaktadır.
Duvarların yüksekliği güneyde 7.80 metre, batıda 4.63 metre ve doğuda 6.03 metredir. Bu duvarlar, moloz taş örgülüdür ve harçla tutturulmuştur. Duvarların kuzeye devam eden kısımları ile üst kısımları yıkılmıştır.
DOĞANCA ORİTE GÖZETLEME YAPISI
Doğancanın doğusunda, ormanlık arazi içindedir. Kuzey-güney yönünde kayalık bir kütle üzerine kuruludur. Yapı moloz taşlardan oluşturulmuştur. Yamuk planlıdır. Kuzeyi açık üç yönlü ters “U” şeklinde duvarlardan ibarettir.
Duvarların belirli bir yüksekliği kadar olan kısımları kalmıştır. Güneyde 7.80 metre uzunluğunda, bununla birleşen batı duvarı 4.60 metre uzunluğunda, doğu duvarı 6 metre uzunluğundadır.
Duvarlar harçla tutturulmuş ve moloz taş örgütülüdür. Duvarların kuzeye devam eden üst kısımları yıkılmıştır. Vadiye hakim çevreyi gözetlemek için yapılmıştır. Başkaca herhangi bir özelliği yoktur.
HALİL KİLİSESİ
İl merkezine 8 km uzaklıkta, Van-Hakkari kara yolunun kenarında, Zap vadisinin Halil Mevkiindedir. Nasturilere ait ve 1500 yıllık olduğu tahmin edilen kilisenin üzerinde kitabe veya herhangi bir süsleme yoktur. Hangi tarihte ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmez.
Dikdörtgen planlıdır. Doğu batı yönünde uzanır. Uzunluk 13.7 metre, genişlik 6.70 metredir. İki bölümden oluşur. Batıdaki birinci bölüm daha büyüktür. Batı köşede bir kapı ile girilir. Üstü beşik tonozla örtülüdür.
Ortadaki tören kapısı sivri kemerli açıklık şeklindedir ve daha büyük tutulmuştur. Duvarlara dolap nişleri açılmıştır. Doğudaki ikinci bölüme, daha büyük olan birinci bölümden iki kapı ile geçilir. Kapılardan biri, ortaya yakın yerde, sivri kemerli bir girinti içerisinde, sivri kemerli bir açıklık şeklindedir.
Diğeri ise güney köşesinde sivri kemerli açıklık biçimindedir. Oda kuzey-güney istikametinde, dikdörtgen biçimli ve tonoz örtülüdür. Bu bölümün doğu duvarına kapı eksenine gelecek şekilde sivri kemerli bir niş yerleştirilmiştir.
Yan duvarlarda yine dolap nişleri bulunur. Halil kilisesi çevresinde bulunan Nasturilere ait mezarlar da tahrip edilmiştir.
BERÇELAN YAYLASI
İl merkezine 18 km uzaklıktadır. Yaylanın rakımı ortalama 3300 metredir. Diğer yaylalar gibi, halkın yazın hayvanlarını otlatmak için göç ettikleri bir yerdir.
Burada, geleneksel kara çadırlarla yaşarlar. Burayı ziyaret edenler ise, yaylada: doğa yürüyüşü ve fotoğrafçılık yapabilirler. Ayrıca kayak sporları da mümkündür. Yayla civarında Seyithan buzul gölü vardır. Gölde, kano yarışları düzenleniyor.
GOLAN YAYLASI
İl merkezine 18 km uzaklıktadır. Barçelan yaylasının batısındadır. Yüksek dağların arasında 1730 metre rakımda bir yerdir. Golan bölgesinde, 6 tane doğal göl bulunmaktadır. Bu göller: kar ve yağmur suları ve çevredeki kaynak sularıyla beslenir.
Ancak Hakkari şehir merkezinin kullanma suları buradan temin edilmektedir ve bu nedenle burada bulunan göllerin bir kısmı kuruma tehlikesiyle karşı karşıyadır. 6 gölden 3 tanesi günümüzde kurumuştur. Burası yörenin en önemli kayak merkezidir.
Hakkari Mergabüt Kayak Merkezi
MERGABÜT KAYAK MERKEZİ
Kayak merkezi 2700 metre rakımlı Mergabüt il merkezine 12 km uzaklıktadır. Yörede, kış döneminde kar kalınlığı 4 metreye kadar ulaşır. Böylece yörede her yılın yaklaşık altı ayı kayak sezonudur.
Kayak merkezinde, 3 katlı bir dağ evi vardır. Her yıl Nisan ayı sonuna kadar açıktır. Tesislerde: 900 metre uzunluğunda bir teleski bulunur. Hem amatör kayakçılar, hem de profesyonel kayakçılar için elverişli pistler vardır. Pistler, 3700 metre rakımda başlar ve 2700 metre rakıma kadar iner. Ayrıca atlı kızak da kullanılır.
KOÇANİS (KONAK) KİLİSESİ
İl merkezine 19 km uzaklıktaki Koçanik köyündedir. Berçelan Platosunun doğu eteklerindedir. Köye ulaşmak için, Berçelan yaylası eteklerinden stabilize bir yol vardır.
Birçok kaynakta, Doğu Süryanileri, Keldaniler olarak da anılan Nasturilerin merkez kilisesi yani Patriklik merkezidir. Bu yüzden, kilise, Nasturiler için haç yeri görevi görmektedir. Süryaniler için büyük öneme sahip olan kilise, 1924 yılına kadar inanç merkezi konumunda bulunuyordu.
Çünkü 1689 yılında tamamlanan kilise, Patrik Mar Şhalita’nın da ikamet ettiği yerde bulunuyordu.
Mar Şalita kilisesi, köyün yaklaşık 200 metre dışındaydı. Patrikhaneye ait koca bir manastır yahut katedralden ziyade tipik bir köy kilisesiydi.
Mar Şalita kilisesini mesken edilen Patrik (Mar Şem’un) kendi halkının sadece ruhani lideri değil aynı zamanda dünyevi lideriydi. Patrikler halk tarafından saygı görürler ve civar bölgelerde çıkan sorunlarda zaman zaman hakemlik yaparlardı.
Ancak kilisenin bulunduğu köy, 1996 yılından bu yana meskun değildir. Bugün kullanılmayan kilise, hazine avcıları tarafından büyük tahribata uğratılmıştır.
Kilise, köyün doğu tarafında, vadiye hakim bir noktada, doğal kayalık bir platform üzerinde kuruludur. Doğu-batı ekseninde dikdörtgen planlıdır. Güney cephenin batı köşesinde bulunan bir kapı ile yapıya girilir. Kilise, içi iki bölümden oluşur.
Birinci bölüm: sahın bölümüdür. İkinci bölüm: Sahın bölümüne iki kapı açıklığıyla geçilen, doğudaki Kanki bölümüdür. Ayrıca, kuzey tarafta, kayalıkların üzerinde, biraz yüksekçe kalan ve havalandırmaya geçiş işlemleri sağlanan bir kısım vardır.
Kuzeydeki bu ek bölüm dışında, yapının dış cephesi tamamen düzgün kesme taşla yapılmıştır. Duvarları, yarıya kadar olan kısmı gri renkli, üst kesimi açık krem renkli düzgün kesme taşlardan örülmüştür. Kapı: iki renkli taşlarla yapılmış, sivri kemerlidir.
Asıl kapı açıklığı, dikdörtgen şeklindedir. Geometrik geçme kompozisyonları bulunur. Cephenin çatıya yakın, üst kısmında, 8 satırlık, Nasturice bir kitabe bulunur.
Biri bunun altında ve diğeri ortaya yakın yerde ise dairesel şekilde iki “Güneş Saati” bulunur. Bunlarda süslemeler vardır. Ayrıca kapının üzerinde iç içe, dairesel geçmeli bir kompozisyon vardır.
Dış cephesi düzgün kesme taşlardan yapılmıştır. Kapısı, iki renkli taşlarla süslenmiştir. Cephenin çatıya yakın, üst kesiminde bir kitabe vardır. Bu kitabe Asuri dilinde yazılıdır.
Bu kitabenin altında: dairesel şekilde güneş saati vardır. Bir diğer güneş saati ise, ortaya yakın bir yerdedir. Evet, sonuç olarak: güney cephedeki süsleme ve güneş saatleri, içteki arkadlar, havalandırma tüneli nedeniyle, yapı önem kazanmaktadır.
ŞEYH ALİ CAMİİ (ÜZÜMCÜ KÖYÜ)
İl merkezine bağlı Üzümcü köyündedir. İl merkezine 25 km uzaklıktadır.
Çukurca-Hakkari karayolundan 1 km lik stabilize bir yol ile camiye ulaşılır. Cami: batıdan doğuya doğru eğimli bir arazi üzerindedir. Üç katlıdır.
Zemin kat zaviye, orta birinci kat medrese, üst ikinci kat ise cami olarak düzenlenmiştir. Zemin kat: doğu-batı istikametinde, düzgün olmayan bir dikdörtgen alana oturur.
Dış kenar uzunlukları birbirinden farklıdır. Buraya güney duvarından açılmış bir kapıdan girilir. Kapının önüne, sonradan kenarları demir kaplı, beton bir blok bulunur. Yapının batı ucu kayalıktır.
Ancak son yapılan restorasyonlarda, cami iki kata düşürülmüş ve içten tamamen betonarme yapılmıştır. Dıştan da örtü sacı ile kaplanmıştır. Günümüzde: zemin kat ziyaretgah, birinci kat ise cami olarak kullanılmaktadır.
Ziyaretgah: burada bulunan vitrinlerde muhtelif eşyalar sergileniyor. Bunlar 6 parça halindedir. Bu malzemeler, oldukça iri taneli, ağaçtan 80 cm uzunluğundaki bir tespih; metalden 80 cm uzunluğunda bir masa; iki tane biri kulplu kandil, bir adet keçeden fes ve pirinçten yapılmış 23 cm uzunluğunda bir yazı hokkasıdır.
Birinci kat: zemin katı üzerine oturur ve iki bölümden oluşur. Birinci bölüm doğudadır, dikdörtgen planlıdır ve kuzeyden merdivenle çıkılan giriş kapısı, buraya açılmaktadır. Batıda bulunan ikinci kısma, buradan sivri kemerli iki açıklıkla geçilmektedir.
Evet yapı, 3 işlevlidir, cami, medrese ve tarikat yapısı özelliği gösterir. Özellikle 1700’lü yıllarda yapılmış olması nedeniyle önem kazanır.
MAR ŞALİTA MANASTIRI (KIRIKDAĞ KÖYÜ)
Yöre halkı tarafından “Dera Çiya (Dağ kilisesi)” ve Dera Keriser (Beyaz kilise)” olarak isimlendirilir. İl merkezine 25 km uzaklıktadır. Kırıkdağ vadisindedir. Oldukça yüksek bir yerde kuruludur.
Manastırın doğusunda bulunan ve aralarında sadece derin bir vadi olan bölgede, Serink kalesi de bulunuyor. Karşılıklı bir birlerine bakan kale ve manastır çok heybetli görünüyor. Manastır dağın yüksek kesiminde olması nedeniyle, yörede yaşayan halk tarafından “Dağ Kilisesi” olarak tanınıyor.
Manastırın yüksekliği kaleden 100 metre daha az olmasına rağmen, aynı hizada gibi görünüyor. Kilise, ulaşılması zor, sarp kayalık alanda, bir kaya oyuğu içine yapılmıştır. Önünde bir teras bulunur. Kayalığın önünde, yüksek bir duvarla oluşturulmuş, iki kademeli cephe bulunur.
Manastır yapısı üç katlıdır. Zemin kat kilisedir. Bu bölümün uzunluğu 9 metre, genişliği 3 metredir. Yapıya giriş güneydoğu köşedendir. Dış cephelerin bazı bölümleri ile iç kısımlar sıvalıdır. Herhangi bir süsleme yoktur.
Define arayıcıları tarafından, yapı büyük ölçüde tahrip edilmiştir. Yapının hemen kuzeyinde, altında doğal bir mağara vardır. Mağara, önüne duvar örülerek yiyecek ve zahire ambarı olarak kullanılmıştır.
Ayrıca yine bu bölümden Nasturice kitaplar ve ayin eşyaları ile din adamlarının kıyafetleri bulunmuş ve bunlar Van Müzesine kaldırılmıştır.
MAR ABDİŞO MANASTIRI
Manastır ve kiliseler, Oğul köyü Bekuk Mahallesinde, doğal bir mağara içindedir. İl merkezine uzaklık 27 km dir. Çukurca kara yolunun 20’nci kilometresinden sonra, stabilize yoldan gidilerek ulaşılır.
Adından da anlaşılacağı gibi Nasturiler tarafından yapılmıştır. Hakkari bölgesinin en büyük ve en kutsal kilisesidir.
Manastır yapısının uzunluğu 82 metredir. En derin kısmı 14 metredir. Batı ucu 5 metre ve doğu ucu bazen sıfır noktasına kadar yaklaşır. Bazen derinleşen, doğal bir kaya girintisinden istifade edilerek manastır kurulmuştur.
Manastır, kayalığın kuzeye doğru genişlemesinden yararlanılarak yapılmıştır. Ön kısmında, doğu-batı doğrultusunda uzanan tek zemin kattan oluşmaktadır. Düzgün sıralı moloz taşlar, kireç harcı ile örülmüştür.
Manastırın ön kısmında: doğu batı yönünde uzanan zemin kat bulunur. Yapının duvarları, kireç harcı ile düzgün sıralı moloz taştan örülmüştür. Manastır yapısının içinde, halen su bulunmaktadır.
Hakkari Yüksekova hakkındaki gezi yazım için Yüksekova
Yörenin ismi antik dönemde “Selybria” dır. Doğal bir limanı bulunması nedeniyle önemli ticaret yolları üzerinde konumlanmıştır. Bu yerleşim yeri: günümüzdeki ilçe merkezinin doğusunda, 56 metre yükseklikteki sarp ve dik bir falez tepe üzerinde kurulmuştur. Çevreye hakim bir konumdadır. (Günümüzdeki ilçenin ismi olan “Silivri” bu yörede ilk kurulan yerleşimin ismi olan “Selybria” kelimesinden türetilmiştir.)
Zamanla bu tepenin etrafı surlarla çevrilmiştir. Ancak şehir daha sonra bu surların dışında gelişerek büyümüştür.
Bizans dönemine gelindiğinde ise, Bizans imparatoru Arkadius, eşi Evdoksiya’yı onurlandırmak için Silivri kalesini yaptırdı ve şehrin ismini “Evdoksiyapolis” yaptı. Ancak bu surlar zamanla yıkıldı, yok oldu, çok az kısmı günümüze ulaştı. Burası günümüzde “Fatih Mahallesi” dir.
1912 yılındaki Balkan harbinde 9 ay boyunca Bulgarlar tarafından işgal edildi. Sonraki Balkan harbinde, yöre, Osmanlılar tarafından ele geçirildi. Kurtuluş savaşı öncesinde ise, bu sefer Yunan işgali görülür. Yunan işgali 1922 yılında, Yunanlıların geri çekilmesiyle bitti ve 1 Kasım 1922 tarihinde Silivri, Türk egemenliğine girdi.
İstanbul Silivri
GENEL
Silivri ile İstanbul il merkezi arasındaki uzaklık 68 km. dir. Yerleşim, Marmara denizi kıyısındadır. Deniz kıyısı yaklaşık 45 km dir.
E-5 karayolu, ilçeden geçer. Yörede yükselti yoktur, genellikle az eğimli bir arazide kurulmuştur. Hafif dalgalı düzlükler vardır. İlçede 22 mahalle ve 13 köy vardır.
İstanbul Silivri
SİLİVRİ VE DENİZ
Son yıllarda Marmara denizinin birçok yeri kirlenince, İstanbul yakınlarında denize girilebilecek ender yerlerden birisi Silivri sahilleridir. Silivri denizinin büyük bir bölümü sığdır yani denizde 450-500 metre yürüdüğünüzde boyu geçmez. Yani, derin denizi tercih ediyorsanız, Silivri sahillerini sevmeyebilirsiniz.
Öte yandan, deniz tabanı kumla kaplıdır. Bu durum, özellikle yosunlu deniz tabanını sevmeyen çocuklar için oldukça idealdir ve tercih edilir.
İstanbul Silivri Yoğurdu Yoğurt Festivali
SİLİVRİ YOĞURDU-YOĞURT FESTİVALİ
İlk olarak 1961 yılında yapılmıştır. Uluslararası düzeyde yapılan festival, sahil bölümünde bulunan “Yoğurt Heykeli” olan yerde yapılmaktadır.
Festivale çok sayıda ülkeden folklor ekipleri katılmaktadır. Temmuz ayı sonu ile Ağustos ayı başında, 5 gün süre ile yapılan festivalde: konserlerle birlikte, yoğurt mayalama yarışması, yoğurt yeme yarışması düzenlenmekte ve kazananlara çeşitli ödüller verilmektedir. Amaç: Silivri’nin meşhur yoğurdunu tanıtmak ve ilçeye canlılık kazandırmaktadır.
Öte yandan, Silivri yöresine herhangi bir zamanda yolunuz düşerse mutlaka güveç içinde sunulan yoğurttan tatmayı unutmayınız. Eski bir Yahudi kökenli ailenin sürdürdüğü yoğurt geleneği, günümüzde ise özel bir yoğurt markasıyla üretilmekte ve satışa sunulmaktadır.
İstanbul Silivri Yoğurdu
Özellikle, yine Silivri yöresinde meşhur olan köfte ve yanında yoğurt muhteşem bir menü olacaktır. Tabii yoğurt denince İstanbul’da bir de Kanlıca yoğurdu var, peki aralarındaki fark nedir diye merak edenler varsa, sadece kıvam farkı vardır, yani Silivri yoğurdu, Kanlıca yoğurduna nazaran daha yoğun ve lezzetlidir.
İstanbul Silivri Yoğurthaneler
Yoğurthaneler
Silivri yöresinde 1870’li yıllarda sadece yoğurt üretmek için Rumlar tarafından yapılan “Yoğurthane” binaları bulunmaktaydı. Burada üretilen yoğurtlar, deniz ve kara yolu ile İstanbul’a taşınıyordu. Silivri’de üretilen yoğurtlar manda sütünden üretilmektedir çünkü Türkiye’de en çok manda, Silivri’de bulunmaktadır.
SİLİVRİ KADIKÖY KARPUZ FESTİVALİ
Her yıl Ağustos ayında düzenlen festivalde, yapılan “Geleneksel Karpuz Yarışmasında” sezon boyunca en güzel karpuzu yetiştiren çiftçiler yarışmaktadır. Kadıköy meydanında yapılan yarışma için, aday olan çiftçiler ürünlerini teslim ederler.
İstanbul Silivri Değirmenköy Domates Festivali
SİLİVRİ DEĞİRMENKÖY DOMATES FESTİVALİ
Değirmenköy’de ise, her yıl geleneksel “Domates Festivali” düzenleniyor ve sezon boyunca en iyi domatesi yetiştiren çiftçiler seçilerek ödüllendiriliyor.
İstanbul Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
SİLİVRİ 4 NOLU L TİPİ KAPALI CEZA İNFAZ KURUMU
Kampüs 938 bin metre karelik alana kuruludur. Kampüste: 1 kapalı spor salonu, 2 açık spor sahası, 8 çok amaçlı atölye bulunmaktadır. Ayrıca eğitim faaliyetleri için 6 tane derslik ve 1 kütüphane vardır.
KÜÇÜK SİNEKLİ KÖYÜ
Bir zamanlar burada “Sinekli Aşireti” oturuyormuş, ancak Osmanlı gelince yöreden ayrılmışlardır. Silivri ilçe merkezine 22 km uzaklıktadır. 1956 yılında köy, Büyük Sinekli köyünden ayrılarak Küçük Sinekli adıyla kurulmuştur.
Köy halkı, odunculuk yaparak geçinmektedir. Köyün en büyük özelliği, köyün ortasından demiryolu geçmesidir. 1870 yılında Şark-Rumeli demiryolu hattı kurulmuş ve bu demiryolu hattı, 1883 yılında İstanbul’dan Avrupa’ya bağlanmıştır.
Bu demiryolu hattı günümüzde yoğun kullanılmasa da, köyün hemen içinden geçmektedir. Köyde, genel olarak Bulgaristan’dan gelen göçmenler yaşamaktadır.
İstanbul Silivri Tren İstasyonu
TREN İSTASYONU
Yukarıda sözünü ettiğim demiryolu hattı için, burada Fransızlar tarafından yapılan tarihi tren istasyonu bulunmaktadır.
İstanbul Silivri Sinekli Gölü
SİNEKLİ GÖLÜ
İlçe merkezine bağlı Küçük Sinekli köyündedir. Gölet, tepeleri ağaçlarla dolu iki küçük dağın arasında durmaktadır. Burası: piknik, kamp ve balık tutmak için tercih edilir. Ayrıca çocuklar için oyun alanı bulunmaktadır.
BALABAN-ÇANTA MAHALLESİ
1675 yılında burayı ziyaret eden İngiliz gezgin John Covel buranın “büyük bir Rum köyü” olduğunu yazmıştır.
FEVZİPAŞA MAHALLESİ
1836 yılında Bulgaristan’dan getirilen bir kısım ailenin buraya yerleştirilmesiyle, burada kurulan yerleşime “Germiyan” ismi verilmiştir. Çünkü bu ailelerin kökeni, Germiyanoğulları Beyliğine kadar gitmektedir.
Daha sonra buraya tepeler üzerinde bulunan değirmenler nedeniyle “Değirmen Mevkii” denilmiştir.
20’nci yüzyıl başında Rum Ortodoks yerleşimi bir yer olarak bilinmektedir. Ancak burada yaşayan Rumlar, 1915 yılında mübadele nedeniyle buradan ayrılmıştır.
1960’lı yıllarda yörede meydana gelen heyelan nedeniyle, mahalle ikiye bölünmüş, Fevzi paşa ve İsmet paşa mahalleleri olarak yeniden yapılandırılmıştır.
İSMETPAŞA MAHALLESİ
İstanbul Silivri Germiyan Kilisesi
GERMİYAN KİLİSESİ
Değirmen Köyünde İsmetpaşa Mahallesindedir.
2 katlı, eski bir Rum kilisesidir. Dikdörtgen yapılıdır. Bazilika tipindedir.
Kilise, Sultan II Abdülhamit döneminde Patrikhane tarafından 1868 yılında yapılmıştır. Ne kadar doğru bilmiyorum ama kilisenin yapımında Sultan II Abdülhamit’in de bir süre çalıştığı söyleniyor.
İstanbul Silivri Germiyan Kilisesi
Ancak mübadele döneminde Rumlar bölgeyi terk edince kilise, bir dönem cami ve ardından okul olarak kullanılmıştır.
Günümüzde ise boştur. Kat döşemeleri çürüyüp döküldüğü için ikinci katı kullanılmamaktadır. Yapının tümü ise, define arayıcıları tarafından talan edilmiş durumdadır. Halen kilise köstebek yuvası gibi delik deşik edilmiş durumdadır. Son aldığım bilgiye göre, çevresi tel örgü ile kapatılarak koruma altına alınmıştır.
SEYMEN KÖYÜ
20’nci yüzyıl başlarında, burası kısmen Rum Ortodoks yerleşimidir.
1901 yılında buraya “Cüce Sekban” ismi verilmiştir. Sekban/Seymen, bir tür taşra askeridir. 93 Harbi olarak isimlendirilen Osmanlı-Rus savaşı sırasında, Bulgarlar buraya getirilmiş ve köye yerleştirilmiştir. Böylece, köy önemli bir Bulgar köyü haline gelmiştir.
1858 yılında Bulgarların Osmanlı sınırları dışına çıkarılmalarından sonra ise, köy “Türk çiftliği” olmuştur. Çiftlik olmasından sonra bir kısım Bulgar, 1912 yılına kadar burada kalarak çiftlikte işçi olarak çalışmıştır.
Balkan savaşından sonra ise köydeki Bulgarlar buradan ayrılmış, yerlerine Bulgaristan’da yaşayan soydaşlarımız gelerek buraya yerleşmiştir.
İstanbul Silivri Klassis Golf Kulüp
KLASSİS GOLF CLUB
Altıntepe Mevkiindedir.
Denize oldukça yakındır. 1700 dönümlük bir arazi üzerinde kuruludur. 1994 yılında 1700 dönümlük arazi üzerine kurulmuştur.
1990’lı yıllardan beri faaliyette olan club, gol oynamak veya eğitimini almak isteyenler tarafından tercih edilmektedir. Golf sahası tasarımı, dünyanın en iyi golfçülerinden olan Tony Jacklin’e aittir. Saha: 18 çukurlu, 73 parlık ve 6072 metre uzunluğundadır.
Burada konaklama imkanı da bulunmaktadır.
Klassis Golf And Country Club Otel: Golf Club’a 5 dakikalık yürüme mesafesindedir. Otel tesisi 110 odalıdır.
İstanbul Silivri Seymen Köyü Camii-Bulgar Ortodoks Kilisesi
SEYMEN KÖYÜ CAMİİ-EKSARHİA BULGAR ORTODOKS KİLİSESİ
Sema Sokaktadır.
1858 yılında, köye göçmen olarak gelen Bulgarlar tarafından inşa edilmiştir. Bulgar Ortodoks kilisesi olarak kullanılmıştır ve o dönemdeki ismi “Eksarhia Bulgar Ortodoks Kilisesi” dir. “Eskarhia” Bulgarcada “Hükümdar Vekili” demektir.
Ancak bu bilgilerin doğruluğu kanıtlanamamıştır. Osmanlı resmi arşiv belgelerinde, köydeki lisenin Rum cemaatine mahsus olduğu yazılıdır. Ayrıca, yine bu belgede kiliseye ait plan ve cephe çizimleri vardır.
Devamında ise, yapının 1923 yılında mübadelenin ardından camiye çevrilmiştir. Bu değişim sırasında, çan kulesi, minareye dönüştürülmüştür. Ayrıca apsisi yıkılmış, yerine duvar örülmüştür. İç mekan sıvanmış, üzerine süslemeler yapılmıştır.
1975 yılında ise, bu kiliseden çevrilme caminin yanına, yeni bir cami yapılmıştır.
2007 yılında kilise caminin minaresi rüzgardan yıkılır. 2009 yılında ise yangın olur. Daha sonraki yıllarda çatısı yıkılır. Zeminde yabani bitkiler yetişir.
Yapı, 2011 yılında tescil edilerek koruma altına alınır. Ancak restorasyonu yapılmaz, günümüzde harabe halindedir.
İstanbul Silivri Alibey Mahallesi
ALİBEY MAHALLESİ
Rumelili Ali Bey’in ismi mahalleye verilmiştir. Rumelili Ali Bey: 93 Harbi Osmanlı-Rus harbi yıllarında (1877-1878) yöreye yerleşen Dobruca göçmenlerindendir. Bu varlıklı kesim, kasabanın Müslüman mahallerine yerleştikten sonra, mevcut kalıntılar üzerine Alibey Camiini yaparak yöreyi kendileri için bir yurt haline getirmişlerdir.
Ancak bahse konu bu cami, Bulgar işgali yıllarında diğer birçok dini yapılar gibi tahrip edilmiş veya yıkılarak yok edilmiştir. Takip eden yıllardaki ilgisizlik nedeniyle cami harabe haline gelmiştir.
1938 yılında ise, cami duvarına bitişik olarak bir dispanser yapılmıştır. Bu dispanser yapısı, daha sonra cami kalıntılarını içine alacak şekilde genişletilmiş ve Alibey Camii kalıntıları da yok edilmiştir.
İstanbul Silivri Belediyesi
SİLİVRİ BELEDİYESİ
Turgut Özal Bulvarındadır.
İstanbul Silivri Recep Kaptan Çeşmesi
RECEP KAPTAN ÇEŞMESİ
Alibey, Kırcami ve Kasımpaşa Camiine yakındır. Recep Kaptan sokaktadır. Balkan Savaşlarında şehit düşen Ali isimli bir askerin anısına yaptırılmıştır. Recep Kaptan ise askerin babasının adıdır. Çeşme, günümüzde oldukça fazla tahrip olmuş durumdadır.
ALİPAŞA MAHALLESİ
İstanbul Silivri Mustang Range Binicilik Kulübü
MUSTANG RANGE BİNİCİLİK KULUBÜ
Burada: ata binmeyi sevenler için uygun ortam bulunmaktadır. Ata binme yanında, ata binme eğitimi de verilmektedir.
İstanbul Silivri Gümüşyaka Mahallesi
GÜMÜŞYAKA MAHALLESİ
İlçe merkezine 24 km uzaklıktadır. Yöreye 1963 yılında Gümüşyaka ismi verilir. Yöre halkının çoğunluğu patriyot (yani Yunanistan göçmeni) dur. Kalan az bir kısmı ise Bulgaristan ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelen göçmenlerdir.
1850 yılında yörenin bir salgın hastalık nedeniyle terk edildiği söylenmektedir. Günümüzde ise, özellikle yaz ve kış aylarında, bölgedeki nüfus hareketleri hızla artar.
İstanbul Silivri Lavanta Festivali
LAVANTA FESTİVALİ
Gümüşyaka köyünde lavanta üretilmektedir.
Her yıl geleneksel olarak Temmuz ayının ilk haftasında “Lavanta Festivali” düzenlenmektedir. Lavanta tarlalarında, hasat döneminde görsel olarak alternatif turizm etkinliği olarak kabul edilmektedir.
Etkinlikler: Gümüşyaka Mahallesinde bulunan Silivri Belediyesi Tarımsal Üretim ve Araştırma Merkezinde gerçekleşmektedir. Daha sonra lavanta tarlalarına gidilerek hasat yapılır.
İstanbul Silivri Gümüşyaka Halk Plajları
GÜMÜŞYAKA HALK PLAJI
Merkez 19’ncu caddededir. İlçe merkezine 18 km uzaklıktadır. Bölgedeki en canlı yerlerden birisidir. Plajın dış zemini kum, denizin içi ise taş ve çakıllıdır. Bu yüzden deniz ayakkabısı ile girilmesi önerilir.
PAPATYA PLAJI
Gümüşyaka merkezde bulunan plaj, yöre halkı tarafından yoğun tercih edilen yerlerden birisidir.
YENİ MAHALLE
İstanbul Silivri Lunapark
SİLİVRİ LUNAPARK
Yeni Mahallededir.
Park alanında: kule, gondol, çarpışan arabalar, dönme dolap gibi eğlence araçları bulunmaktadır ve özellikle yaz aylarında akşamları kalabalıktır.
CUMHURİYET MAHALLESİ
İstanbul Silivri Kikiri Kafe
KİKİRİ CAFE
Cumhuriyet Mahallesindedir.
Burada, Türkiye’nin en büyük kapalı oyun parkı bulunmaktadır.
Tesiste: jetonlu oyuncaklar, zıplama ve tırmanma gibi etkinlik yerleri vardır.
Büyükler için ise, dinlenme alanları ve kafeterya bulunur.
İstanbul Silivri Murat Çeşme
MURAT ÇEŞME
Cumhuriyet Mahallesindedir.
Osmanlı dönemi yapısıdır. Osmanlı döneminde askerlerin konakladıkları yerde inşa edilmiştir. Çünkü: İstanbul’dan farklı şehirlere giden yol üzerindedir.
SANCAKTEPE MAHALLESİ
Via Egnatia yolu üzerindedir. Bizanslı tarihçe Kedrenos’un yazdıklarına göre: MS 275 yılında Bizans İmparatoru Aurelianus, bu köyde bir suikaste kurban gitmiştir.
İstanbul Silivri Masal Köy
MASAL KÖY
Sancaktepe Mahallesindedir. Burada: bir hayvanat bahçesi bulunmaktadır. Ayrıca, kahvaltı mekanları vardır. Burada: doğanın ve hayvanların buluştuğu, yemyeşil bahçesi ve leziz organik köy kahvaltısı ve organik spesiyalleri ile unutulmaz bir gün yaşayabilirsiniz.
MİMAR SİNAN MAHALLESİ
İstanbul Silivri AVM
SİLİVRİ MAXİ CİTY AVM-SİLİVRİ AVM
Mimar Sinan Mahallesinde, Ahmet Hamoğlu Caddesinde, E-5 karayolu üzerindedir.
1997 yılında, Silivri yöresinin ilk alışveriş merkezi olarak hizmete girmiştir. Merkezde: seçkin mağazalar, rahat ve keyifli cafe ve restoranlar, hipermarketler, çocuk oyun alanları ve ücretsiz müşteri servisleri hizmeti verilmektedir.
Merkezin büyüklüğü 20 bin metre karedir. Mağaza sayısı 200’dür.
SEMİZKUMLAR MAHALLESİ
İstanbul Silivri Semizkum Mocamp
SEMİZKUM MOCAMP
Deniz kıyısındaki bu kamp alanında, kamp yapılabilir. Burada 250 metre uzunluğunda plaj bulunuyor. Ayrıca piknik masaları da vardır. Çadırlı kamp dışında, karavan konaklaması ve pansiyon tipi konaklama mümkündür.
ORTAKÖY MAHALLESİ
ORTAKÖY TARİHİ CAMİİ
Burası “Aya Dimitros Kilisesi” iken camiye çevrilmiştir.
Kilise 1831 yılında inşa edilmiştir. Tanzimat öncesi dönemde inşa edilmiş tek yapıdır. Yapı 1926 yılında camiye çevrilmiştir. Ancak 1963 yılında köye yeni cami inşa edilmesiyle cemaatin azaldığı ve zamanla kullanım dışı kaldığı anlaşılmıştır. Yapı, daha sonra depo olarak kullanılmaya başlanmıştır. Zaman içinde de harap olmuştur.
1969 yılında yapının apsisi yıkılarak yerine bir çeşme yapılmıştır. 1983 yılında ise, yapı halkın yararına kullanılmak üzere Ortaköy Tüzel Kişiliği tarafından satın alınmıştır. 2007 yılında ise, yapı tescil edilerek koruma alına alınmıştır.
2009-2011 yılları arasında restore edilmiş ve günümüzde cami olarak kullanıma devam edilmektedir. Bu son restorasyonda kilisenin girişine ahşaptan bir ek bölüm yapılış ve bir minare eklenmiştir.
KADIKÖY MAHALLESİ
Kadıköy mahallesi, Silivri ilçe merkezine yaklaşık 17 km uzaklıktadır ve 2009 yılında mahalle olmuştur.
İstanbul Silivri Yediveren Kilisesi
YEDİVEREN KİLİSESİ
Kum Sokaktadır.
ÇELTİK KÖYÜ
Burada 1901 yılında “Büyük Çeltik Çiftliği” bulunmaktadır. Silistre’nin Uzunca orman bölgesinden gelen göçmenler tarafından burada bulunan çiftlik, köy haline getirilmiştir.
Daha önce burada yaşayan Rumlar, mübadele nedeniyle buradan ayrılmıştır.