Hakkari Çukurca

Hakkari Çukurca

Çukurca, Hakkari arası uzaklık: 79 km. Çukurca, Şırnak arası uzaklık: 189 km.

TARİHİ

Yerleşim yeri, Urartuların ilk yerleşim yerlerinden birisi olarak bilinmektedir. Abbasiler, bu bölgeye “Mir” ismi vermişlerdir. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin ardından, 1’nci Dünya savaşı sırasında bölgede Rus işgali görülür. Bu dönemde, Rusların kışkırtması sonucu bölgede yerleşik Nasturiler ayaklanmıştır.

Ancak bu ayaklanma bastırılmış ve daha sonra Nasturiler, bölgeyi terk etmişlerdir. 1926 yılında Ankara Antlaşması ile, Çukurca, Türkiye toprakları içerisinde kalmıştır. 1953 yılında ilçe olur. Bölgenin eski ismi Çaldır.

GENEL

Yerleşim yeri, Zap suyunun bölgeyi aşındırdığı engebeli bir arazide kuruludur. İlçe yerleşim merkezi, yüksek dağlarla çevrili olup, düz olmayan bir alanda kuruludur. Bu yüzden bölgeye “Çukurca” ismi verilmiştir. Rakımı ortalama 1286 metredir. Bölgede yaşayanların temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır.  

 GEZİLECEK YERLER

Hakkari Çukurca Kasrı Hevtgan Kalesi

KASRI HEVTGAN KALESİ

İlçe merkezinin kuzeyinde, Sidan vadisindedir.  Vadinin güney yamacında, ortaya yakın bir kesimde kayalık üzerine kuruludur. Muhtemelen Çukurca’da bulunan Beyler tarafından savunma amaçlı olarak yaptırılmıştır. Kitabesi olmadığından yapım yılı ve yaptıran belli değildir.

“Mir Evi” olarak da tanınmaktadır. Vadiden gelebilecek tehlikelere karşı, küçük bir gözetleme yapısıdır. Kayalık bir platform üzerinde, iki burçlu bir yapıdır. Ortadaki bölüm, içten 7 x 5.5 metre ölçülerindedir. Doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır.

Yapıda iki burç vardır. Burçlar güney köşelere kaydırılmıştır. Doğudaki burç, içten 3 metre genişliğinde, yarım daire planlıdır. Burcun duvarı üzerinde, iki mazgal pencere görülür. Yine aynı yerde bulunan diğer batıdaki burç 4 metre genişliğinde, yarım daire planlıdır.

Moloz taş örgülü duvarlar, 1 metre kalınlıktadır. Duvarlar günümüzde büyük ölçüde yıkılmış durumdadır. Kaleye ulaşmak için, günümüzde herhangi bir yol bulunmamaktadır. Bu yüzden ulaşım oldukça zordur.

EMİR ŞABAN CAMİİ

İlçe merkezindedir. Hükümet konağının kuzeydoğusundadır. Osmanlı döneminde, 16’ncı yüzyılda cami: ilk yapıldığında medrese ile birlikte burada bulunmaktadır. Cami, medrese üniteleriyle birlikte bir kompleks yapıdır. Cami yapısı kareye yakın dikdörtgen planlıdır. 2012 yılında onarım görmüş ve günümüzdeki şeklini almıştır. Caminin doğusunda gasilhane bulunmaktadır.

Camide, tarihlendirmeye yarayacak herhangi bir yazıt ve belge bulunmuyor. Muhtemelen 18’nci yüzyıldan sonra yapılmış olmalıdır. Camiye adını veren Emir Şaban’ın da kim olduğu bilinmiyor. Doğu taraftaki mezarlığa yakın bölümde, camiye adını veren Emir Şaban’ın türbesi bulunuyor.

TARİHİ TAŞ EVLER

Çukurca kalesinin bulunduğu tepenin yamacında bulunan bu tarihi taş evler, kesme taştan yapılmıştır. Çok katlı bu taş evler, kaleye yaslanmış şekilde inşa edilmiştir. İl Kültür Müdürlüğü tarafından 1’nci Derece Sit alanı olarak tescil edilen 21 taş evden bir kısmı restore edilmiştir. Bu taş evler, yörede sivil mimarinin en güzel örnekleridir.

DERVİŞOĞLU KONAĞI

İlçe merkezinde, tarihi taş evlerin arasında kalır. Yapı, çok katlıdır. Kule tipinde inşa edilmiştir. Dikdörtgen planlıdır. Doğu-batı yönünde yerleştirilmiştir. Zemin kat üzerine 3 katlıdır. Zemin kata, batı cephenin kuzeyindeki bir kapıdan girilir. Ancak günümüzde ara katların bölümleri yıkılmıştır.

MEHMET TURAN EVİ

İlçe merkezinde, tarihi taş evlerin arasındadır. Eve ulaşım, basamaklı bir yoldan sağlanır. Kayalık yamaca uygun olarak inşa edilmiştir. 2 katlıdır. Düzgün kesme taştan yapılmıştır. Kuzeyde, ana kayaya yaslanır. Güneyde odalar sıralanır. Yapının üstü, ahşap hatıllı düz toprak damla örtülüdür. Burada kayaya oyulmuş bir dibek görülmeye değerdir.

PİROZBEYOĞLU KONAĞI

Kale mahallesindedir. Dervişoğlu konağının doğu bitişiğindedir. Çok katlı konak, kule tipinde inşa edilmiştir. Kare planlıdır. Zemin kat üzerinde bir ve ikinci katlar bulunur. Bütün katlar aynı büyüklüktedir. Günümüzde, yapının sadece birinci ve ikinci katları ile batı ve güney duvarları sağlamdır. Kuzey batı köşeye, dıştan ahır yapılmıştır. Yapı Çukurca ilçesindeki önemli sivil mimari örneklerinden birisidir.

SÜLEYMAN PEYGAMBER CAMİİ

Cevizli vadisinde, Kayalık (Zavite) köyüne bağlı Meşeli (Hişet) mezrasındadır. Cami halk tarafından kutsal kabul edilmektedir.

Meşeli mezrası, dağlarla çevrili bir yerleşimdir. Günümüzde, buraya araç yolu yoktur. Köye, patika bir yolla yapılacak 30 dakikalık yürüyüşle ulaşılır.

Geçmişte vadide Nasturi Hıristiyanları bulunuyormuş. Cami, köyün girişinde, güneydoğu kesimindedir. Kuzeyden güneye eğimli bir arazi üzerinde kuruludur.

Camide “Süleyman Peygamber Makamı” denen bir bölüm vardır. Bu mekan: bu camiden ayrı, alt katta kalan, dışa kapalı bir mekandır. Asıl cami, bunun üzerine inşa edilmiştir. Ancak inşa edilirken Süleyman Peygamber makamına zarar verilmemiştir.

Makamın günümüzde sadece dıştan cami güney duvarı ile bütünleşmiş kısmı görülebilir. Bugün buraya girmek isterseniz, dehliz şeklinde bir yoldan geçmek gerekir. Altta kalan bu yapı, dikdörtgen planlıdır. Ölçüleri 5.15 x 3.95 metre ölçülerindedir. Doğu duvarının, kuzey köşesine kaydırılmış bir kapıdan girilir.

SİDAN VADİSİ SU BENDİ

İlçe merkezinde Bey Mahallesinde Sidan vadisindedir. Haskel kayalıklarının alt kesimindedir. Meskun alan dışındadır. Sidan deresinin kuzey bölümünde, sırtta, kayalıklara yaslanmış olarak yapılmıştır. Dereden alınan suyu, Narlıdaki bahçelere aktaran, 5 km uzunluğunda bir kanal vardır. Bu kanal, günümüzde oldukça fazla tahrip olmuş durumdadır.

 Hakkari Yüksekova hakkındaki gezi yazım için  Yüksekova

Tunceli Pertek

Tunceli Pertek

Yeşil olması ile önem kazanan ilçe, aynı zamanda tarihi varlıklara da sahiptir.

ULAŞIM

Pertek, Tunceli arası uzaklık: 52 km. Pertek, Elazığ arası uzaklık: 33 km. Pertek ile Elazığ ili arasındaki ulaşım, Keban baraj gölü üzerinden 3 km uzaklıktadır.

Bu yolculuk feribotla sağlanır. Muhteşem bir manzara izlemek isterseniz, bence mutlaka bu feribot gezisini yapınız, Elazığ’a feribotla geçiniz. Feribot yaklaşık 20 araba taşıyor. Her yarım saatte bir karşılıklı sefer yapılıyor. Yolculuk yaklaşık 15 dakika sürüyor.

TARİHİ

Yörede ilk yerleşimcilerin Hititler olduğu tahmin edilmektedir. Yerleşim yeri: 19’ncu yüzyıl sonlarında Mamuretül Aziz (Elazığ) ilinin Dersim (Tunceli) Sancağına bağlı Çarsancak (Akpazar) kazasına bağlı bir nahiyedir. 1885 yılında Belediye kurulur.

1936 yılında Tunceli il olunca, Pertek buraya bağlı bir ilçe olur. Pertek yöresinin isminin kökeni: Selçuklu döneminde, Oğuz boyları tarafından, kaleye dikilen siyah renkli tunç kuş heykelinden gelmektedir.

Bolluk ve bereket sembolü olan bu kuş heykeli “Pertek” veya “Pirtek” olarak isimlendirilir. Rengine bakılarak “Kara Kuş” olarak da tanınır.

Tunceli Pertek

GENEL

Munzur dağlarının eteklerinde bulunan dağlık alan, akarsular tarafından parçalanmıştır. Deniz seviyesinden yüksekliği ortalama 1050 metredir. Ancak arazinin yüksekliği 1000 metre ile başlar kuzeyde 2000 metre ile son bulur. Yörede bulunan akarsular, ilçenin güneyinde yani yüksekliği daha az olan bölümde Keban barajına akar.

Yörede sert kış dönemleri yaşanırken, Keban baraj gölünde su tutulmaya başlandıktan sonra nem oranı yükselmiş, kış dönemleri daha ılıman geçmeye başlamıştır. Son dönemlerde: ilçe merkezinde kışlar ılık ve az yağışlı, yazlar ise sıcak ve kurak geçmektedir.

GEZİLECEK YERLER

BAYSUNGUR CAMİİ

Caminin asıl yeri, Pertek ilçesinin güneyinde Murat nehri kıyısındadır. Baysungur camii, Yukarı camii, Sungurbey camii isimleriyle de tanınır.

Ancak, Keban baraj gölünün suları altında kalacak olması nedeniyle, 1971-1973 yılları arasında, günümüzdeki yerine taşınmıştır. Bugünkü yeri, Pertek-Elazığ kara yolu üzerinde, ilçe çıkışındadır.

Cami: Kanuni Sultan Süleyman döneminde Pertek Beyi Türkmen Beylerinden Rüstem oğlu Bay Sungur tarafından yaptırılmıştır.

Yapının inşa tarihi konusunda: inşa kitabesinin Harput Müzesinde bulunduğu söylenmektedir. İnşa kitabesine göre: iki ayrı tarih bulunur.

Birinci görüşü savunanlar, Harput Müzesinde bulunduğu öne sürülen kitabeye göre, cami 1572-1573 tarihleri arasında yapılmıştır. İkinci görüşü savunanlar ise, aynı kitabeye dayanarak caminin 1577 yılında yapıldığını öne sürerler.

Caminin minberinde bir yazı vardır. Bu yazı, koyu renkli taş duvarlardadır. Okunmayacak kadar bozulmuş olsa da bir kısmı okunur ve şöyle yazar “En büyük Sultan ve muazzam Hakan: Rum, Arap ve Acem illerinin Padişah Sultan Murat Han zamanında Pir Hüseyin Bey oğlu Baysungur tarafından yaptırılmıştır.”

 

Caminin mimari özelliklerine gelince: Cami kare planlı ve tek kubbelidir. Doğu, batı ve güney cepheleri simetriktir. Pencere açıklıkları dışında, herhangi bir düzenleme yoktur. Son cemaat yeri ve minare, renkli taşlardan yapılmıştır.

Taç kapı ve mihrabın taş işçiliği görülmeye değer güzelliktedir. Caminin minaresi: kuzeybatı köşededir. Minare tek şerefelidir. Beden duvarlarına oranla, yüksek tutulmuştur. Altta, beden duvarlarına kadar yükselen kare kaideden sonra, kürsü kısmı bulunur.

 

ÇELEBİ AĞA CAMİİ-ÇELEBİ ALİ CAMİİ

İlçenin güneyinde, Murat ırmağı kıyısındadır. 1971-1973 yılları arasında bu bölgenin Keban baraj gölü suları altında kalması nedeniyle, cami taşları numaralandırılarak sökülmüş, bulunduğu yerden alınarak ilçe merkezinde günümüzdeki yerine taşınmıştır.

Günümüzdeki yeri, Pertek-Elazığ kara yolu üzerinde, ilçe çıkışında, Baysungur camii ile birlikte aynı yerdedir. Cami: Çelebi Ali camii, Aşağı camii, Ali oğlu Çelebi camii, Çelebi Bey camii, Ali Çelebi camii, Meydan camisi, Aşağı Çelebi Ali Camii gibi isimlerle de tanınır.

Giriş kapısı üstündeki Arapça Silüs hatla yazılan kitabesine göre: 1569 yılında yaptırılmıştır. Kitabenin Türkçe metni şöyledir “Bu mübarek cami şerifin yapımını Koca Hacılı Ali Oğlu Çelebi Bey emretmiştir. Allah onların günahlarını affetsin. Tarih 976 yılı Ramazan ayı (Miladi Şubat-Mart 1560)”

Mimari özellikleri: Cami kesme ve moloz taştan yapılmıştır. Son cemaat yeri 3 kubbeli, ana mekanı tek kubbelidir. Ana mekanın batısındaki beşik tonozlu yerde: eyvanlı bir çeşme ve minare bulunur. Çeşme, minare ve son cemaat yeri duvarları, iki renkli kesme taştan yapılmıştır.

ÖMER PAŞA KONAĞI

İlçe merkezinde Camikebir Mahallesindedir.

1885 yılında burada Belediye kurulur. Bu dönemden kısa bir süre sonra Sivastopol kuşatmasına katılan Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa, buraya gelir ve günümüzdeki Camii Kebir Mahallesinde ( o dönemdeki ismi Şorgu) büyük bir konak yaptırır. Maalesef konak hakkında daha ayrıntılı bilgi yoktur.

KİLİSE

İlçe merkezine bağlı Til köyündedir. İlçe merkezine 7 km uzaklıktadır.

Til (Korluca) köyü: 7’nci yüzyılda Bizans-Arap mücadelesine sahne olmuş ve sürekli el değiştirmiş bir yerdir. Ancak 10’ncu yüzyıldan sonra, Bizans hakimiyeti bölgesinde kalır. Bizans döneminde bu bölgeye Katolik Süryaniler yerleştirilir.

Bu dönemde, Süryaniler, bölgede 4 tane kilise ve manastır yaparlar. Fakat bu dini yapıların Süryanilere mi, yoksa Ermenilere mi ait olduğu konusunda çelişkiler vardır.

Kitabesi günümüze ulaşmadığından yapım tarihi ve yaptıranlar bilinmez. Baraj gölü suları altında kalmıştır o yüzden bu kilise ve manastır yapılarına ait günümüzde herhangi bir görsel yoktur.

SULTAN HIDIR TÜRBESİ

Pertek ile Hozat arasında, karayolunun kenarında, bir tepenin üstünde, Zeve denen Dorutay köyündedir.

Türbe ile ilgili anlatılanlar şunlardır. “Selçuklu Sultanı Alaattin, askerleriyle bölgede iken, bir yaşlı insana rastlar. Sonra yaşlı bu insanın (Sultan Hıdır) gösterdiği kerametleri görür ve ona 3 kurama bırakarak bölgeden ayrılır” Türbe, 3 bölümden oluşmaktadır.

Birinci bölüm: kurban kesilen ve ateş yakılan avlu kısmıdır. Buranın üstü demir çatı ile örtülüdür. Avluda oturma alanları bulunur.

İkinci bölüm: Avludan türbeye geçişi sağlayan ilk odadır. Burada 3 mezar vardır. Mezarların kime ait oldukları bilinmez, ancak türbenin bekçileri oldukları tahmin edilmektedir. Burada: teberik denen ince bir kum alan vardır. Ziyaretçilerin bazıları, bu kumdan alırlar.

Üçüncü bölüm: Türbenin asıl bölümüdür. Burada: Sultan Hıdır’ın mezarı ile birlikte birkaç mezar daha vardır. Ancak bu mezarların üstleri, yenileme sürecinde kapatılmıştır. Türbe odası genişçe bir odadan oluşmaktadır.

Çünkü bazı ziyaretçiler burada yatıya kalırlar. Bu yatıya kalan ziyaretçilerin kullanımı için bazı eşyalar bulunmaktadır.

Türbe: çocuğu olmayan kadınlar, sara ve akıl hastaları yakınları tarafından ziyaret edilmektedir.

SAĞMAN KALESİ-DERUN-İ HİSAR KALESİ

İlçe merkezine 20 km uzaklıktaki Sağman köyünde, sarp bir kayanın üstündedir. Kalenin yapılış tarihi ve yaptıran hakkında bilgi yoktur.

Sadece Evliya Çelebi tarafından yazılarında kalenin “Diyarbakır Artukoğulları Sülalesinden bir Türk Beyi tarafından yaptırıldığını” yazar. Kale oldukça küçüktür, ancak önemli bir geçit yeri olan derelerin kesiştiği yerde kuruludur. Kalenin bulunduğu tepenin batı ve güney yamacındaki surlar sağlam olarak günümüze ulaşmıştır.

SAĞMAN KÜLLİYESİ

İlçe merkezine 20 km uzaklıktaki Sağman köyü merkezindedir. Külliyenin camisi: 1555 yılında Keyhüsrev Bey oğlu Salih Bey tarafından yaptırılmıştır.

Caminin özellikle renkli taşlardan yapılmış kapısı ilgi çeker. Ayrıca, kapının oyma taş işçiliği de görülmeye değerdir. Ana mekan kare planlı ve kubbelidir.

Kubbenin üstü taştır. Caminin yanında külliyeye ait Salih Bey’in türbesi bulunur.  Altıgen olan türbe renkli taşlarla işlenmiştir. Türbeye, caminin batı bölümünde bulunan medreseden girilir.

Tunceli Pertek Kalesi

PERTEK KALESİ

İlçe merkezinin güneyinde, Murat ırmağı kıyısında bir tepe üstündedir. Kalenin bulunduğu yer, Pertek ilçesinin eski yerleşim yeridir.

Kalenin “Halid Bin Velid” tarafından onarıldığı ve bu onarım sırasında kalede bulunan “Karakuş” (Moğolca Portok) heykelinin kaldırıldığı ve yerine Arapça yazılı bir kitabe konulduğu tahmin edilmektedir.

Bölgenin Keban baraj gölünün suları altında kalması nedeniyle, kale günümüzde bir ada üzerinde bulunmaktadır. Kalenin kesin yapım tarihi ve yaptıranlar bilinmez.

Kalede: surlar iç içe geçerek yapılmıştır. Surlar arasında yapı kalıntıları temelleri görülür. Kalenin güney cephesinde: yontma taşların arasına kırmızı tuğla ve mavi çiniler konulmuştur.  Kalenin içindeki çinili odaların, 1071 yılından sonra bölgede hakimiyet kuran Mengüçoğulları tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir.

Yine, kalenin içinde bir sarnıç ve çeşitli yapı kalıntıları vardır.

Kıyıdan teknelerle kalenin bulunduğu adaya gidip, kaleyi gezebilirsiniz.

 Tunceli Pülümür hakkındaki gezi yazım için  Pülümür

Tunceli Ovacık

Tunceli Ovacık

Ovacık, Tunceli arası uzaklık: 29 km. Ovacık, Hozat arası uzaklık: 39 km.

TARİHİ

1200’lü yılların başında: Mengüç Beylerinden Ahmet Gazi, Erzincan ve Ovacık yöresine hakim olmuştur. 1886 yılında yerleşim yeri, Mamuret-ül Aziz (günümüzdeki ismiyle Elazığ) vilayetine bağlanır.

1908 yılında ise, ayrı bir ilçe olarak Yeşilyazı’da kurulur. 1’nci Dünya savaşında, Rus işgali görülür. 1935 yılında yerleşim yeri Tunceli iline bağlanır. 1938 yılında ilçe merkezi, Yeşilyazı’dan alınarak günümüzdeki Pulur Mahallesine nakledilir ve Belediye kurulur.

GENEL

Yerleşim yeri ismini, dağların arasında bulunan ovadan alır. Arazinin büyük bölümü dağlardan oluşur. Bu yüzden, rakım ortalama 1300 metredir.

GEZİLECEK YERLER

Tunceli Ovacık Munzur gözeleri

MUNZUR GÖZELERİ

Tunceli il merkezine 80 km ve Ovacık ilçe merkezine 17 km uzaklıktadır. Burası yöre halkının en sık kullandığı mesire alanıdır. Ama aynı zamanda bölge halkı tarafından kutsal kabul edilirler. Ovacık ilçesinin Ziyaret köyü yakınlarındadır.

Munzur dağlarının eteklerinde, 250-300 metrekarelik alanda bulunan yaklaşık 40 kadar gözeden: beyaz köpüklü, buz gibi sular fışkırır. Bunlar: yamaçlardan aşağıya çağlayanlar oluşturarak akar ve Munzur çayına dökülürler. Çayın çeşitli yerlerine ahşap masalar yerleştirilmiştir. Girişinde bayanlar tarafından yapılıp satılan gözlemelerden tatmalısınız.

Bu gözlemeleri, ahşap masalarla yiyebilirsiniz. Gözelerin muhteşem manzarası yanında, sularından çıkarılan alabalıkları da çok ünlüdür. Bunları tanımak için bölgede yaygın olarak anlatılan “Munzur Baba Efsanesi” ni bilmek gerekir.

Munzur Baba Efsanesi

Bir zamanlar bölgede bir Pir vardır. Pir’in tek kızı bir gün ölür. Dede, birkaç gün sonra rüyasında kızını görür. Kızı “Baba benim mezarımı aç, bende bir emanet var, onu al” der. Bunun üzerine Dede ve beraberindekiler mezarı açarlar, kızın tabutu içinde, beşiğe benzeyen bir şeyin içinde, şehadet parmağını emen bir çocuk görürler.

Çocuğu alırlar. Dede bir gece sonra rüyasında yine kızını görür. Kızı “Çocuğun adını Munzur bırakın” der. Zaman geçer ve Munzur, 7 yaşına gelir, Ovacık yöresinde bağlı Koyungölü civarında yaşayan bir ağanın koyunlarını gütmek için çoban olur.

Munzur’un ağası, hac zamanı gelip hacca gider. Ağasının hacda bulunduğu sırada, Munzur, ağasının hanımının yanına gider “Hanımım, ağamın canı sıcak helva ister, helvayı yaparsan ben kendisine götürürüm” der.

Ağanın hanımı önce şaşırır, sonra zavallı çobanın canı helva istedi diye düşünür ve helvayı pişirir, bir bohçanın içine bağlar ve Munzur’a “Al evladım, götür” der. O sırada, ağa hacda namaz kılmaktadır.

Namaz sırasında sağa selam verirken, bir de bakar ki sağ yanında, elinde bohça ile Munzur dikilmiş duruyor. Namazı bitirip Munzur’a  “Hoş geldin evladım, burada ne arıyorsun, nedir o elindeki” der. Munzur da “Ağam canın sıcak helva istemişti, onu sana getirdim” der.

Elindeki bohçayı ağasına uzatır. Ağası bohçayı açar ve bakar ki içinde sıcacık helva paketlenmiş duruyor. Ağa hayretler içinde Munzur’a bir şeyler söylemek ister, ancak başını kaldırıp baktığında Munzur yanında yoktur.

Ağa, hac görevini tamamlayıp köyüne döndüğünde, komşuları herkes elinde bir hediye ile hacıyı karşılamaya giderler. Munzur’da götürecek bir hediyesi olmadığından, bir çanağın içerisine, koyunlarından sağdığı bir miktar sütü koyar ve ağasını karşılamak için gider.

Ağa, Munzur’u görünce, yanındakilere “Asıl hacı Munzur’dur, öpülecek el varsa Munzur’un elidir. Önce ben öpeceğim” der ve Munzur’a doğru koşar.

Munzur bu konuşmayı duyduğunda, “Aman ağam Allah aşkına, böyle bir şey olmaz, ben yıllarca senin ekmeğini, aşını yedim, sen nasıl benim elimi öpersin, ben sana elimi öptürmem” der ve kaçmaya başlar.

Munzur önde, ağa ve yanındakiler arkasında, bir kovalamaca başlar. Günümüzde, Munzur ırmağının ilk çıktığı yere geldiklerinde, Munzur’un elindeki süt dolu çanak dökülür. Sütün döküldüğü yerde, süt gibi bembeyaz bir su fışkırır.

Munzur, 40 adım daha atar. Fışkıran bu sulardan bir ırmak meydana gelir.

Munzur’un arkasından koşanlar bu ırmaktan öteye geçemezler. Munzur da dağlarda kaybolur gider.

Evet: sonuç, Munzur ırmağı günümüzde de yer yer sanki bir süt görünümünde akmaya devam etmektedir.

Özellikle Haziran ayında dağlardan sular fışkırdığı görülür.    

 

EFKAR TEPESİ HÖYÜĞÜ

Köyönü mevkiindedir. 1994 yılında 2’nci derece arkeolojik Sit alanı olarak koruma altına alınmıştır.

 Tunceli Nazimiye hakkındaki gezi yazım için  Nazımiye