Şanlıurfa Halfeti

Şanlıurfa Halfeti


Muhteşem sessiz, insanı sakinleştiren ve aynı zamanda tedirgin eden bir yer.

Çok az insan yaşıyor ve bunlar Antep fıstığı ve baraj gölünde teknecilik yaparak geçiniyorlar.

Gaziantepliler, buraya özellikle hafta sonlarında günübirlik piknik yapmak üzere geliyorlar.

Eski Halfeti ve yeni Halfeti arasındaki uzaklık 7 km. Tepeden Halfeti’ye baktığınızda, bir anlamda, uzaktan İstanbul’u izler gibi bir izlenim yaratılıyor.

Evet, tarihi ve turistik özellikleri yoğun, bölgede bu anlamda turizmin öne çıktığı başlıca yerlerden biridir, yolu düşenler veya yakınlardan geçenler, mutlaka Halfeti’ye uğrasınlar.

Özellikle: eski Halfeti’nin göl üzerinde yükselen cami minaresi ilginç. Tek sorun yolunun bozuk olması.

Şanlıurfa Halfeti

ULAŞIM

Halfeti, bağlı bulunduğu Şanlıurfa il merkezine, 120 km. uzaklıktadır. Aslında, büyük turizm potansiyeli olan bölgenin en büyük sıkıntısı: il merkezine olan bu uzaklığıdır ve yol ağı yeterli değildir. İlçe merkezi: Gaziantep-Şanlıurfa kara yoluna 40 km. uzaklıktadır.

Halfeti, Birecik arasındaki uzaklık ise 35 km. dir. Halfeti-Gaziantep arasındaki uzaklık: 105 km. Bu nedenle, yörede yaşayan insanlar genellikle Gaziantep iline gitmeyi tercih etmektedirler, Şanlıurfa ilini yalnızca resmi işlerin takibi için tercih ederler.

Şanlıurfa Halfeti

TARİH

Yöre, MÖ.855 yılında Asurlular tarafından ele geçirilir ve “Şitamrat” ismiyle anılır. Ancak, Yunanlılar, bu ismi değiştirerek bölgeye “Urima” adını verirler.

Süryaniler ise, buraya “Kal’a Rhomeyta” ve “Hesna d’Romaye” ismini verirler.

Bölge: Araplar tarafından ele geçirilince, bu kez ismi “Kal’at-ül Rum” olur. 11’nci yüzyıla gelindiğinde, bölgede bu kez Bizanslılar görülür.

Bölgenin ismi ise “Romaion Koyla” olur.

1280 yılına gelindiğinde, Memlük ordusu bölgeyi kuşatır ve yağmalarlar. Memlüklüler döneminde şehrin ismi “Kal’at-Müslimin” dir.

Yavuz Sultan Selim zamanında, yöre, Osmanlı egemenliğine girer. Bu dönemde, yörenin ismi “Urumgale” ve “Rumkale” olarak değiştirilir.

1954 yılına gelindiğinde, bölge, ilçe statüsüne kavuşur.

Burada ilginç bir durumdan daha söz etmek istiyorum. 1920 yılında Fransızlar tarafından işgal edilen Gaziantep ilinde yaşayan birçok aile: Yavuzeli-Araban ve Halfeti yörelerine göç ederler.

Bu yüzden: burada yaşayan halkın yerel dili, Gaziantepliler ile büyük benzerlik gösterir. Hatta: halkın büyük çoğunluğu, Halfeti ilçesini, Gaziantep’in bir ilçesi olarak görmektedirler.

Şanlıurfa Halfeti

GENEL

Halfetinin coğrafi özellikleri denilince: arazisinin büyük kısmı Birecik Barajı sularının altında kalan, yeni yerleşim yeri olarak “Karaotlak” bölgesi tespit edilip, yeniden inşa edilen bir ilçe akla geliyor. Evet, Birecik Barajı nedeniyle ilçe bulunduğu yerden başka yere taşınmıştır.

Bölgenin yüz ölçümü: 645 km. karedir. Rakım ise 525 metredir.

İlçe merkezinin, Fırat nehri sahili, yeşil bir kıyı şeridi görünümündedir. Ancak, bu 200 metrelik sahilin bitiminde sarp kayalık bölge başlar. İlçe merkezi: bu kıyı şeridi ve sarp kayalıkların yamacında kurulmuştur.

Yöre insanının ekonomik etkinliklerinin başında tarım gelir. Tarımsal ürünlerin başında ise: Antep fıstığı, bağ ve az miktarda olmak üzere zeytin üretimi vardır.

Zeytin denilince şaşırmamak elde değil, çünkü zeytin iklim şartları gerektirir. Ancak: ilçenin iklimi, Fırat nehrinin etkisiyle, mini klima şeklindedir ve Akdeniz iklimi özellikleri görülür.

Yazın yüksek sıcaklıklar, kışın ise en fazla eksi 5 derece sıcaklık görülür. Kar yağışı ise nadirdir.

Yöre insanı bir zamanlar Fırat nehri kıyısındaki bahçelerde sebze-meyve üretimi yaparken, Birecik Barajı nedeniyle bu bahçeler sular altında kalmış ve halk, günümüzde geçimini baraj gölü üzerinde tekne turları yaparak sağlamaktadırlar.

Yani, Halfeti gerçekten turizm bakımından bir düzeye gelmiştir.

Şanlıurfa Halfeti

ESKİ HALFETİ

Günümüzde bir kısmı Birecik Barajının suları altında kalan ve terk edilen bu bölge: turistik bir yer haline geliyor.

Çünkü: bu bölge, tarihi olarak bir hayli eskilere kadar gidiyor. Ama, özellikle Romalılar döneminden sonrası biliniyor.

Zaten, Halfeti’nin bilinen ilk tarihi, Romalılar tarafından “Ekamia” adı ile kurulmasıyla başlıyor. Takip eden Bizans döneminde ise, yörenin ismi “Romaion Koyla”dır.

Eski Halfeti bölgesinin günümüze intikal eden en orijinal görüntüsünde, caminin minaresi bulunuyor. Suların oluşturduğu bir gölün ortasında, gökyüzüne uzanan bir minare göreceksiniz.

SİYAH GÜL

Halfeti yöresinde efsanevi “siyah gül” yetiştiği söyleniyor. Aslında, bu gül, tam siyah değil, siyaha yakın kırmızı renktedir. Kokuludur. Boyu: 1 ile 1.5 metre arasındadır. İlk bahar ve sonbahar da çiçek açar. Çiçeklerinin çapı ise: 6-7 cm. dir.

Şanlıurfa Halfeti

CİTTASLOW-SAKİN ŞEHİR

Merkezi İtalya’da bulunan ve ülkemizdeki irtibat başkenti Seferihisar olan Cittaslow yani sakin şehir ağı: Halfetililerin de ilgisini çekmiş ve bu ağa katılmak üzere müracaat etmişlerdir.

Sisteme: dünya üzerinde, 25 ülkede 154 şehir kayıtlıdır. Ülkemizde ise: İzmir-Seferihisar, Çanakkale-Gökçeada, Sakarya-Taraklı, Muğla-Akyaka ve Aydın-Yenipazar.

Halfetililer; bu ağa katılmak için müracaat etmişler ve müracaatları belli bir aşamayı geçerek, merkez konumundaki İtalya’ya iletilmiş.

Sanırım, bu istek kabul görünce, Halfeti’nin turizm özelliklerinin reklam yani tanıtım boyutu da tamamlanacaktır.

Şanlıurfa Halfeti

NE YENİR-NE İÇİLİR

Halfeti yöresine yolunuz düşer ve yerel lezzetlerden tatmak isterseniz, önerim: erik tavası, lövlez dürümü, dolma eziği olabilir.

Ayrıca: mumbar da düşünebilirsiniz. Tatlı olarak peynir helvası denenebilir.

Ayrıca: Birecik Baraj gölü üzerindeki tekne lokantalarında: yine Fırat nehrinde ve baraj gölünde tutulan ve şabut olarak isimlendirilen balık yiyebilirsiniz. Ve tabii son olarak çiğ köfte ve haşhaş kebabı diyorum.

Son bir not: özellikle baraj gölü kıyısında, dubalar üzerindeki restorana mutlaka uğramanızı ve balık yemenizi öneriyorum.

Hatta, bir akşam yemeğinde, burada “yakamoz” izleyebilirsiniz.

NE SATIN ALINIR

Halfeti bölgesinden yöresel bir hediyelik almak isterseniz göreceklerinize kanmayın, çünkü bunların hepsi Gaziantep ilinden getirilerek bizzat Gaziantepliler tarafından satılıyor.

Şanlıurfa Halfeti

GEZİLECEK YERLER

Halfeti denilince, turizm etkinlikleri denilince, akla hemen Birecik Baraj gölü geliyor. Bu göl üzerinde: su sporları yapabilirsiniz. Ayrıca: tekne turlarına da katılabilirsiniz. Su sporları denilince: su kayağından dalışa kadar her türlü su sporunu yapmak mümkündür.

BEY KONAĞI

İlçe merkezindeki bu tarihi yapı: 1910 yılında inşa edilmiştir. Yapıda, havara taşı kullanılmıştır ve yöre halkı tarafından “Hamid Bey Konağı” olarak tanınıp bilinmektedir. Havara taşı: Halfeti’ye özgüdür. Halfetililer taşı havara olarak isimlendirirler.

Yapı, 2 katlıdır. Üst katta: erkek misafirlere ait odalar, alt katta ise tuvalet, ahır ve hizmetlilere ait odalar bulunmaktadır. Güney bölümde ise harem bulunur. Harem geleneksel biçimde inşa edilmiş olup, ortadaki havuzun çevresindeki odalarda hayat sürdürülürmüş.

KANNECİ KONAĞI

İlçe merkezindeki bu tarihi yapı: 1900’lü yılların başında inşa edilmiştir. Haremlik ve selamlık bölümleri bulunmaktadır. Havara taşı kullanılarak inşa edilmiştir.

Süsleme ve bezemeleri ise ahşaptır. Konağın en önem kazanan bölümü kapısıdır. Bu kapı, geniş bir avlu içine, bahçe tanzimi yaparak hazırlanmıştır.

Şanlıurfa Halfeti Feyzullah Efendi Konağı

FEYZULLAH EFENDİ KONAĞI

Birecik Barajında su tutulması sonucu baraj suları altında kalan eski Halfeti ilçesindeki Feyzullah Efendi Konağı: Harran Üniversitesi tarafından taşları numaralandırılarak yerinden sökülmüş ve Üniversitenin Osmanbey yerleşkesine taşınarak yeniden oluşturulmuştur.

Şanlıurfa Halfeti Kantarma Mezrası Hanı

KANTARMA MEZRASI HANI

Halfeti ilçe merkezine bağlı, Kalkan köyündedir.

Yöre halkı, buraya: Selçuklu hanı diyorlar. Kitabesi bulunmamaktadır.

Yapı: büyük boyutlu kesme taşlardan yapılmıştır. Ancak, inşa tarihi ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.

Yapı tekniği incelendiğinde ise, yapının ortaçağ döneminde yapıldığı düşünülmektedir.

Köy merkezinde, yenilenmiş caminin güneybatısında bulunan yıkıntılardan oluşmaktadır. Ana yol, bu yıkıntıların kuzeyindedir.

Yıkıntılar derken: bazı kemer ve duvar kalıntılarıdır. Taşıyıcı sistem tamamen yıkılmış ve kaybolmuştur. Günümüze ulaşan kemerler ise, üzengi seviyesine kadar toprak altındadır.

Şanlıurfa Halfeti Rum Kale

RUM KALE

İlçe merkezinin kuzeyinde, Fırat nehri kıyısında, Şanlıurfa karayoluna bakan bir tepe üzerindedir.

Asurlular döneminde: burası, Şitamrat ismiyle biliniyordu. Asur kralı III. Salmanassar, 885 yılında burayı ele geçirmiştir. Daha sonraki süreçte “Urima” olarak isimlendirilen bölgede Ermeni piskoposu olarak Kogh Vasil’in görev yaptığı görülür.

Rumkalenin Süryanice ismi olan “Kala-a Rhoma” ismi Kogh Vasil’in “Urima” sına karşılık gelmektedir.

Evet, burası: 12’nci yüzyılda Ermeni Piskoposluğunun merkezidir. 1292 yılında, Memlüklü sultanı Melik el-Eşref tarafından bölge ele geçirilir.

1516 yılında ise, Mercidabık savaşından sonra, Osmanlı egemenliği görülür. 1737 yılında, Rumkale bölgesinin eyalet olduğu ve derebeyleri ile yerel yöneticiler tarafından idare edildiği görülür.

17’nci yüzyıl ortalarında Rumkale’yi ziyaret eden Evliya Çelebi: bir tepe üzerinde, gayet sağlam ve müstahkem bir kale olduğunu belirtir. Kalenin dışında camisi, hamamı, hanı ve küçük çarşısı bulunduğunu, suyunun kale dibindeki Fırıt nehrinden karşılandığını yazar.

1838 yılında Rumkale’yi ziyaret eden Maraşal Von Motte ise: eski Roma surlarının kalıntılarını dolaştığını, derin ve sarp bir vadi üzerinde olan Fırat nehrinin gümüş bir şerit gibi ayaklar altında uzandığını, bir zamanlar İskender, Pers kralı Kurus ve Sezar’ın: ay ışığında bu nehri atlarının sırtında geçtiklerini yazar.

Evet, günümüzde buraya giderseniz görebilecekleriniz şunlardır: Kale harabeleri, Aziz Nerses kilisesi harabesi ve Barşavma Manastırı haramesi.

BARŞAVMA MANASTIRI

Bu manastır yapısı: 13’ncü yüzyılda, Rumkale’de yaşayan Yakubi Azizi Barşavma tarafından yaptırılmıştır. Yapının bazı bölümleri günümüze kadar gelebilmiştir.

Yapıda: büyük blok kesme taşlar, düzgün kesme taşlar kullanılmıştır.

Kemer ve örtü sisteminde ise tuğla görünümü verilmiş kesme taşlar kullanılmıştır. Manastır yapısının içinde, bir de kuyu bulunmaktadır.

Şanlıurfa Halfeti Aziz Nerses Kilisesi

AZİZ NERSES KİLİSESİ

Bu kilise, 12’nci yüzyılda, Rumkale’de ölen Patrik Nerses anısına inşa edilmiştir. Patrik Nerses: Urfa şehrinin İmadeddin Zengi tarafından ele geçirilmesinden sonra yazdığı manzum mersiyesiyle tanınır. 1186-1173 yılları arasında: Rumkale Ermeni patriği olarak görev yapmıştır.

Kilise yapısı: sur içinde, kalenin güneyindedir. Yapı: 1292 yılına kadar Ermeniler tarafından kullanılmıştır. 17’nci yüzyıla gelindiğinde, Rumkale, Türkler tarafından ele geçirilince, kilise camiye çevrilmiştir.

Yapı günümüzde doğu cephesinin yamaca yaslanan bölümü dışında yıkık durumdadır. Yapının doğu cephesindeki süslemeli iki levha, Ermeni Kaçkarları (Ermeni levhaları) nın tipik bir örneğidir.

Şanlıurfa Halfeti Norhut Kilisesi

NORHUT KİLİSESİ

İlçe merkezine bağlı Norhut köyündedir. Kilise: 3 nefli ve bazilikası “V” planlıdır. Yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, Bizans döneminden kaldığı düşünülmektedir.

Yuvarlık apsisin iki yanında, papaz hücreleri bulunmaktadır. Üzeri kırma çatı ile örtülmüştür. Kilise yapısının büyük kısmı, günümüze kadar sağlam olarak ayakta gelebilmiştir.

Şanlıurfa Halfeti Tekne Turları

TEKNE TURLARI

Halfeti bölgesine yolunuz düşerse: Çekem mahallesindeki iskeleden binebileceğiniz irili-ufaklı teknelerle, Birecik baraj gölü üzerinde muhteşem güzel bir tekne gezintisi yapabilirsiniz ki, yolu buraya düşenler için bu tekne gezintisini mutlaka öneririm.

Özellikle: Rum kale bölgesine gitmelisiniz, yol üzerinde artık kimsenin yaşamadığı “Savaşan” köyünü görüp hüzünleneceksiniz.

Birecik tanıtımı.

Gaziantep tanıtımı.

Şanlıurfa tanıtımı.

 

Isparta Yalvaç

Isparta Yalvaç

Tarihi olarak büyük öneme sahip: Men kutsal alanı, Psidia Antiochia antik kenti ile öne çıkan bir bölge.

Isparta Yalvaç

ULAŞIM

Yalvaç ilçesinin, Isparta il merkezine uzaklığı: 108 km. dir. Senirkent üzerinden, Eğirdir gölünün kuzeyinden ilerleyerek ulaşmak mümkün. Senirkent-Yalvaç arası uzaklık: 57 km.

Yalvaç’ın kuzeydoğusunda: Akşehir ve güneydoğusunda ise Şarkıkaraağaç ilçeleri bulunuyor. Yalvaç-Şarkikaraağaç arası uzaklık: 26 km. Yalvaç-Akşehir arası uzaklık ise: 47 km. dir. Yalvaç-Antalya arasındaki uzaklık: 230 km. Yalvaç-Konya arasındaki uzaklık: 105 km.

Isparta Yalvaç

TARİHİ

İlçenin tarihi geçmişi, o kadar eski ki: en erken bulgular: Tokmacık yöresinde bulunmuş. Bunlar: 8 milyon yıl önce yaşadığı düşünülen: at, fil ve gergedan fosilleridir. Bunlar Tokmacık yöresinde bulunmuştur. 

Kentin kuruluş tarihi ise: MÖ.3 yüzyılda, Helenistik krallarından Seleukid hanedanına dayanıyor. Antiocheia kenti de: MÖ. 275 yılında, I. Antiokhos Soter tarafından kurulmuş. Kenti tahkim etmiş ve dedesi ile kendi adı olan: Antiochos ismini vermiş.

Daha sonraki dönemlerde, bölgede Roma egemenliği görülüyor. Zaten, kent, en parlak dönemini Roma egemenliği sırasında yaşar. Bu dönemde: yoğun imar faaliyetleri görülür.

İmparator Augustus döneminde (MÖ.27-MS.14): Pisidia bölgesinde 8 koloni kurulur.

Ancak: konumu ve önemi nedeniyle, yalnızca, Antiochia kentine “Colonıa Caesareıa” yani “Sezar’ın Kenti” unvanı verilir. Aynı zamanda, Psidia bölgesinde, başkent konumuna gelir.

Kent: imarı sırasında: bütün Roma kentlerinde olduğu gibi: 7 tepe üzerine kurulur ve 7 mahalleye bölünür. MS. 3 yüzyıla kadar, resmi dil: Latince.

Kentin önemini fark eden, Aziz Paulus: MS.46 ve 62 yılları arasında, kente üç kez gelir.

Hıristiyanlığın temellerini burada atar ve dünyaya yaymaya başlar. Özellikle: MS. 4 yüzyılın başlarında, Hıristiyanlığın serbest bırakılmasıyla, Bizans döneminde de, kent, dini bir merkez olarak önemini korur.

MS.8 yüzyılda

Arap akınları ve haçlı seferleri sonucu, kent harabeye döner. Yavaş yavaş tarih sahnesinden çekilmeye başlar. Ancak: 1176 yılında, Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan: Yalvaç yakınlarında yapılan Myriakephalon savaşından sonra: Türkler bölgeye yerleşirler.

Kent: eski kültürel merkez özelliğini yeniden kazanır.

1300 yıllarında, Moğol istilası sonucu Selçuklular parçalanınca, Hamitoğulları Beyliği, yöredeki egemenliği ele geçirir. Ancak, 1400 yıllarında, Osmanlılar bölgede egemen olurlar.

Osmanlılar döneminde de: cami, han, hamam ve sivil mimari örnekleri inşa edilir.

1864 yılında: ilçede, Belediye teşkilatı kurulur. Cumhuriyetin ilanından sonra ise, Isparta’ya bağlı bir ilçe olur.

Yalvaç kelimesinin sözlük anlamı: Peygamber, resul, elçi, yol gösterici. İlçeye bu ismin verilme nedeni ise: Selçuklular döneminde, buraya yerleşen Oğuz Türk Oymağının isminin “Yalvaçlılar” olmasındandır.

Yani: Horasan bölgesinden gelen Yalvaçlar, Anadolu’ya yerleşmişlerdir.

Bölgede: 1840 yılında belediye teşkilatı kurulmuştur.

Isparta Yalvaç

GENEL

Akdeniz bölgesinde bulunan Yalvaç, Isparta il merkezinin kuzeydoğusunda, Sultan Dağlarının güney eteklerinde ve denizden 1096 metre yüksekliktedir. 

Isparta ilinin en büyük ilçesidir. 

İlçe: sahip olduğu geçmiş kültürel özellikleri nedeniyle, zengin turizm potansiyeline sahip. Antiocheia in Psidia, Anadolu’da kurulan antik kentler arasında, oynadığı önemli roller ve eşsiz yapıları ile ayrı bir önem  taşıyor.

İlçede bulunan, Yalvaç Meslek Yüksek Okulu, 3500 öğrenci barındırıyor ve bu miktar: İlçenin ekonomik ve sosyal yaşamında önemli bir oran.

 

CITTASLOW

Yalvaç ülkemizde Cıttaslow olarak seçilen 15 yerden biridir. Cıttaslow felsefesi: yaşamın, yaşamaktan zevk alınacak bir hızda yaşanmasını savunmaktadır.

İnsanların birbirleriyle iletişim kurabilecekleri, sosyalleşebilecekleri, kendine yeten, sürdürülebilir, el sanatlarına, doğasına, gelenek ve göreneklerine sahip çıkan ama aynı zamanda alt yapı sorunları olmayan, yenilenebilir enerji kaynakları kullanan, teknolojinin kolaylıklarından yararlanan kentlerin gerçekçi bir alternatif olacağı hedefiyle yola çıkmıştır. 

Isparta Yalvaç Ne Yenir

NE YENİR

Günümüzde Yalvaç mutfağında, buğday başta olmak üzere tahıl yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Tahılın yanı sıra, yöredeki hayvancılık faaliyetlerinden kaynaklandığı düşünülen et, süt ve ürünleri (yöreye has pastırma, kaymak ve kaymaktan elde edilmiş yağ başta olmak üzere) kullanımı da sıklıkla görülür. Yalvaç’ta mutlaka, buraya has “güllaç” yemelisiniz.

Yemek olarak ise: kurutulmuş malzemeden yapılan ve iki farklı yöntemle hazırlanan (etli ve bulgurlu olarak) dolma denemelisiniz. Bunun yanında, buraya özgü yemekler olarak öne çıkanlar: Fasulye Boranısı, keşkek, yufka katmeridir.

Keşkek: yörenin en bilinen mahalli yemeği olup kaburgadan yapılan yerli pastırma ve önceden ıslatılmış keşkeğin, toprak çömleğe konarak ateşi sönmüş mahalle fırınlarında yaklaşık 12 saat pişirilmesiyle yapılır.

Boranı ise, fasulye ya da ıspanaktan yapılır. Başta belirttiğim gibi, güllaç asla unutulmamalı.

Isparta Yalvaç Ne Satın Alınır

NE SATIN ALINIR

Eski bir Selçuklu ve Osmanlı yerleşimi olan Yalvaç’ta pek çok geleneksel el sanatı yaşatılmaktadır. Geleneksel el sanatlarının bulunduğu Rampalı Çarşıya uğrarsanız, mutlaka ilginizi çekebilecek bir şeyler bulup, satın alabilirsiniz.

Geleneksel el sanatları olarak öne çıkanlar: dericilik, keçecilik, halıcılıktır. Tabakhane bölgesinde doğal malzemelerle üretilen deriler, çeşitli turistik el sanatı ürünlerine dönüştürülüyor ve yine sıcak demircilerin yaptıkları çapa, kürek, tahra gibi ürünler satın alabilirsiniz. Keçecilik, saraçlık ve semercilik te tercih ediliyor. 

Isparta Yalvaç Pazarları

YALVAÇ PAZARLARI

Yalvaç’ta haftada bir gün, Pazartesi günleri pazar kuruluyor. Bu pazarda, çevre köylerden gelen ve yöresel kıyafetler giymiş halkın da katılımıyla, çok renkli ve zengin bir görünüm ortaya çıkıyor. Pazartesi günleri, pazarın açılışı belediye hoparlöründen okunan “Pazar duası” ile yapılıyor.

3 farklı bölgede 3 farklı pazar kuruluyor. Sebze pazarı, yoğurt pazarı ve buğday pazarı. Sebze pazarında organik ürünler, yoğurt pazarında kaymak ve süzme yoğurt, buğday pazarında nohut, mercimek, fasulye gibi ürünler, ambalajlanmadan doğrudan üreticisinden satın alınabiliyor. 

FESTİVALLER

İlçenin Körküler Kasabasında, her yıl, Temmuz ayının ilk haftasında, 3 gün süreli, Yalvaç Körküler Kardeşlik ve Sevgi Festivali düzenleniyor. Ayrıca: Mayıs ayı içinde, 3 gün süreli, Antiokheia Kültür ve Sanat Festivali düzenleniyor.

Bunların yanında: Ağustos ayı içinde, 2 gün süreli, Sücüllü Yardımlaşma ve Dayanışma Festivali düzenleniyor

GEZİLECEK YERLER

Isparta Yalvaç Müzesi

YALVAÇ MÜZESİ

Hükümet Caddesindedir. 1947 yılında yöreden toplanan arkeolojik ve Etnografik eserlerin depolanmasıyla başlayan çalışmalar, 1963 yılında yapımına başlanan binanın müze olarak 1966 yılında tamamlanmasıyla hizmete girmiştir.

Müze koleksiyonunda: 2599 arkeolojik eser ve 14715 sikke bulunmaktadır. 

Prehistorik Eserler Salonu

1.Vitrin: Tokmacık kasabası yakınlarında yapılan çalışmalarda ortaya çıkarılan: muhtelif memeli hayvan fosilleri sergileniyor. Bunların: 7-8 milyon yıl öncesinden kaldığı düşünülürse, değerleri ortaya çıkıyor. Mutlaka görmelisiniz.

2.Vitrin: Burada: Yalvaç’a 19 km. uzaklıkta bulunan Çamharman Höyüğünde bulunan, Eski Tunç çağına ait pişmiş toprak eserler sergileniyor. Bu eserlerin: MÖ.3000-2000 yıllarından günümüze kaldığı sanılıyor.

4.Vitrin: Bu vitrinde, eski Tunç Çağına ait kaplar sergileniyor. Bu kaplar: dinsel hayatı ortaya koyuyor.

7.Vitrin: Pişmiş topraktan yapılmış tanrıçalar ile pişmiş toprak ve mermer idoller sergileniyor. Bu bölümün en gözde eserleri: pişmiş toprak hayvan figürleri ve çocuk oyuncakları.

Isparta Yalvaç Müzesi Klasik Eserler Salonu
Klasik Eserler Salonu

Bu salonda: Pisidia Antiocheia ve Men Kutsal Alanında yapılan kazılarda elde edilen eserler sergileniyor.

9.Vitrin: Bu sergide: Antiocheia heykeltıraşlık okulunun özgün mermer yapıtları var. Bunlar arasında: tanrı ve tanrıça heykelleri, Tyke, Nike ile imparatorluk dönemine ait portreler geniş yer tutuyor. Ayrıca: Roma dönemine ait mermer küpler bulunuyor.

11.Vitrin: Men Kutsal Alanından gelen pişmiş toprak ve mermer eserler sergileniyor. Çağının en çok ziyaret edilen tapınağı, aynı zamanda bir kehanet merkezi. Baş tanrı Men olmak üzere, bu tanrıya adanmış adak stelleri, ilgi çeken eserler olarak öne çıkıyor.

12.Vitrin: Roma çağına ait mermer tanrı ve tanrıça heykelleri sergileniyor. Bunlar arasında: Ana tanrıça Kybele, Zeus, Aphrodite, Tyke, Eroslar ve kadın heykelcikleri var.

Bu vitrinin hemen yanında: MS.1.yüzyıla tarihlenen, Zeus heykeli var. Antiocheia heykeltıraşlık okulunun önde gelen heykeltıraşlarından olan Menandros tarafından yapılmış, bu ihtişamlı heykel. Kaidesindeki yazıtta yapanın ismi yazılı.

Isparta Yalvaç Müzesi
Klasik Eserler Salonunun doğu tarafı, tanrı ve tanrıça heykellerine ayrılmış.

Antiocheia heykeltıraşlığının tüm özellik ve güzelliklerini gözler önüne seren bu yapıtlar, görenleri hayretler içinde bırakıyor. Tanrıça Athena, Nike ve Mousalar, bu bölümde sergilenen başlıca eserler.

Ayrıca, burada önemle üstünde durmak istediğim bir eser daha var. Roma İmparatoru Augustus’un, hayatta iken yaptığı işleri anlatan Latince metinler, panolar halinde burada sergileniyor.

Bunun yanı sıra, aynı metinin, Apollonia’da bulunan ve Yunanca yazılı bazı parçaları da burada sergileniyor.

Mutlaka görmelisiniz. Ankaralılar için bir hatırlatma. Aynı metinlerin bir benzeri: Ankara şehir merkezinde, Hacı Bayram Camisi yanındaki Augustus Tapınağında bulunuyor.

Isparta Yalvaç Müzesi

 

14.Vitrin: Roma döneminin küçük buluntuları, bronz ve cam süs eşyaları, burada sergileniyor. Buradaki bir kupa ya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum.

Düzenlenen bir av yarışması sonunda verildiği anlaşılan, çift kulplu bu kupanın, bir yüzünde gladyatörler, diğer yüzünde ise sürüngen bir hayvan olan semender tasviri var.

15.Vitrin: Salonun bu son duvar vitrininde, Bizans dönemi pişmiş toprak ve madeni eserleri sergileniyor. Bunlar arasında: İsa’nın çarmıha gerilmiş heykelcikleri, haçlar, özellikle Hıristiyanlıkla ilgili kabartmalar, kandiller dikkatinizi çekecektir.

Ancak, bunların içinde en önemli eser: MS.4.yüzyıla tarihleniyor. Midye kabuğu üzerine işlenmiş. İsa’nın bir masa üzerinde. Ortada: Meryem Ana, başı örtülü, yüzü görünüyor. Her iki yanında iki melek duruyor.

Bu kabartma, dünyada tek olma özelliğini korumaktadır. Kompozisyon: İsa’nın mezara indiriliş sahnesi olarak betimlenmiş, bu hüzünlü an çok iyi betimlenmiş.

Salonun ortasında bulunan iki vitrinde: balıkçı başı ve nadide köpek heykelcikleri var.

Isparta Yalvaç Müzesi Etnografik Eserler Salonu
Etnoğrafik Eserler Salonu

Bu salonda Yalvaç ve çevresinden gelen eserler ve muhtelif yollarla gelen eserler sergileniyor.

25.Vitrin: Salonun ortasında bulunan iki yatay vitrinde: Osmanlı dönemine ait altın, gümüş ve bakırdan yapılmış zengin sikke koleksiyonu var.

Etnografya Salonunun dar kenarında: 19.yüzyıla ait bir evin malzemeleri ile aslına uygun olarak düzenlenen “Eski Yalvaç Evi” müzeye gelen ziyaretçilere, önceki kuşakların sahip oldukları ihtişam hakkında bir fikir veriyor.

Isparta Yalvaç Devlethan Camisi-Eski Cami

DEVLETHAN CAMİSİ-ESKİ CAMİ

İlçe merkezindedir. Kesin yapılış tarihi bilinmemektedir. Ancak, 14’ncü yüzyılda, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Mesut’un oğlu tarafından devlet adına yaptırıldığı ve hatta kız kardeşi olan Devlet Hatun tarafından yaptırıldığı düşünülmektedir. Ancak caminin mimarı bilinmemektedir. 

Devşirme malzeme ile yaptırılmıştır. Antiochia ören yerinden getirilen, önceki dönemlere ait mimari yapı elemanları (mermer işlemeli bloklar ve yazıt parçaları) duvar örgüsünde kullanılmıştır. Dış yüzü sıvasızdır. Bu yüzden, Antiochiadan gelen hayvan figürü kabartmalı ve işlemeli taşlar görülür. 

Caminin tek minaresi, yapının kuzeydoğu köşesindedir. Mihrabı ve minberi, düz sadedir. Caminin muhtelif dönemlerde onarımlardan geçtiği ve bu yüzden 15-16. yüzyıla ait yapının, günümüzde orijinalliğini yansıtmadığı düşünülmektedir.

Kubbe dışında kalan tavan ahşaptır. Kubbe içleri, çeşitli renklerle yapılmış (sarı, mavi, kırmızı, yeşil) kalem işi stilize edilmiş bitkisel motiflerle süslenmiştir.

Mihrap kabartma süslemelidir.

Mihrabın hemen üstünde açılmış, yuvarlak formlu, çeşitli renklerden oluşturulmuş vitray pencere dikkat çeker. Sabah güneş doğuşunda, caminin içerisi buradan gelen ışıkla rengarenk görünür. 

Isparta Yalvaç Osmanlı Hamamı

OSMANLI HAMAMI

Kaş mahallesindedir. Osmanlı dönemine ait ayakta kalan tek hamam Yalvaç’ta bulunuyor. Bölgesel Osmanlı geleneklerini ihtiva eder. Soyunmalık, soğukluk, sıcaklık, su deposu ve külhan gibi bölümleri vardır.

Taş ve tuğla kullanılarak inşa edilmiş yapının iki ayrı girişi bulunur. İçten su geçirmez sıva ile kaplanmıştır. 1940’lı yıllardan beri kullanılmayan hamamda, şu an restorasyon çalışmaları sürdürülmektedir, restorasyon bitirildiğinde Hamam Müzesi olarak ziyarete açılacaktır. 

Isparta Yalvaç Çınaraltı

ÇINARALTI

Bu muhteşem doğal anıt ağacın, 1200 yıllarında dikildiği tahmin ediliyor. Yani: 800 yaşında. Boyu ise: 16 metre. Gövde çevresi: 10.25 metre. Çapı: 3.26 metre. Dal uzunlukları: 7.50 ile 15.80 metre arasında değişiyor. 

Türklerin gelip yerleştiğinde merkezde bulunan Çınaraltı, tam ilçenin merkezinde bulunuyor. Çevresinde toplanmış kahvehanelerden oluşur. Ağacın çevresinde oluşturulan tarihsel meydan, gerçekten mutlaka mola vermenizi önereceğim güzel bir ortam.

 

YALVAÇ HACI ALİ RIZA EFENDİ HALK KÜTÜPHANESİ

Önce bir kaç cümle ile Hacı Ali Rıza Efendi: 1830 yılında Yalvaç Salur Mahallesinde doğmuştur. 1853 yılında, dördüncü dereceden naiblik yani hakimlik ehliyetnamesi aldı ve hakimlik görevine başladı.

Ülkenin çeşitli yerlerinde 48 yıl hakimlik yaptı. Gelelim kütüphaneye, kütüphanenin kuruluşu 108 yıl öncesine dayanır. 1970 yılından itibaren, kütüphane, kendi binasında faaliyetini sürdürmekte olup, çeşitli konularda 30 bini aşkın eser ile, önemli bir kültür hazinesidir.

Isparta Yalvaç Belediye Kültür Evi-Tıraşzade Konağı

BELEDİYE KÜLTÜR EVİ (TIRAŞZADE KONAĞI)

Geleneksel Yalvaç evlerine örnek olan Tıraşzade Konağı, burada yapılan ilk restorasyon çalışmalarından biridir. Konak restorasyonun ardından içi tamamı orijinal malzemelerle tefriş edilerek bir Etnografya müzesi olarak hizmete açılmıştır.

Konak, kerpiç ve ahşap malzeme kullanılarak inşa edilmiştir.

İlk kısmının 1840 yılında ve son halinin 1911 yılında tamamlandığı biliniyor. Giriş: batıdaki çift kanatlı ahşap kapıdan. Kapıdan girilince: hayat bölümü açılıyor.

Yapı, iç kısımda “L” şeklinde düzenlenmiş. Kuzeydeki blok 2 katlı ve batıdaki blok ise 3 katlı.

Bunların arasında bahçe var. Evet, bu Osmanlı mimari özelliklerini gösteren yapı, yakın süre öncesine kadar yıkılmak üzere iken, Belediye tarafından onarılarak, ziyarete açılmıştır.

Isparta Yalvaç Anlatan Meydanı

ANLATAN MEYDANI

Meydan: İlçenin zengin geçmişini gelen ziyaretçilere gösteren bir rehber niteliğinde hazırlanmış. Tam bir Açık hava müzesi niteliğinde. Kuzeyde bulunan, üzeri kapalı ve sütunlu bir bölümden meydana giriliyor.

Üstü açık koridorun her iki yanındaki dikmeler üzerinde, bilgi panoları var. İlk pano: Tokmacık fosilleri bölgesini anlatıyor.

Daha sonraki panoda: Men Kutsal Alanı ve takip edenlerde: Antiokheia kenti, Roma dönemi, Bizans dönemi ve böylece devam ediyor. Meydanın merkezinde ise, 25 metre çapında bir tören alanı ve Atatürk Anıtı bulunuyor. 

Meydan; İlçe hakkında, burayı ziyaret eden insanlar için hazırlanmış. Bu meydanı ziyaret eden bir ziyaretçi, meydan bitiminde, İlçe hakkında birçok bilgi sahibi olmuş oluyor.

İlginç, buna benzen bir yapıyı, ülkemizde başka bir yerde görmedim, ama iyi düşünülmüş. Çünkü: Yalvaç gerçekten, tarihi özellikleriyle öne çıkan bir yer.

İlçeye ilk gelen ziyaretçilerin, antik yerleri gezmeden önce, bu meydanda küçük bir tur atmalarında, İlçeyi tanımaları açısından büyük yarar var.

Isparta Yalvaç Metin Sözen Keçe Evi   

METİN SÖZEN KEÇE EVİ

Görgü mahallesindedir. Keçeyi turistik ürün haline dönüştürecek tasarımların yapıldığı bir merkezdir. Eski bir Yalvaç evinin restore edilmesiyle oluşturulan evde, keçe işleme makineleri, keçe yapım aşamaları ve üretilen keçeler sergileniyor.

Ayrıca, burada çalışanların ürettikleri çanta, başlık, şapka, duvar resmi ve benzeri keçe ürünleri satılıyor. 

Isparta Yalvaç Mustafa Bilgin Sanat Evi

MUSTAFA BİLGİN SANAT EVİ

Görgü mahallesindedir. Bir öğretmene ait olan eski evin restore edilmesiyle meydana getirilen Mustafa Bilgin Kadınlar Sanat Evi’nde, hanımlara yönelik olarak cam, seramik, resim gibi çeşitli kursların verildiği atölyeler, çay ve kahve içilebilen odalar, kitap okunabilen kütüphane bölümü bulunuyor. 

Isparta Yalvaç Geleneksel Yemek EVİ

GELENEKSEL YEMEK EVİ

Kaş Mahallesinde, Tıraşzade Konağının karşısındaki bu mekanda, geleneksel yemek kültürüne ait pek çok lezzet burada konuklara servis ediliyor.

Eski bir Yalvaç evinin restore edilmesiyle oluşturulan bu mekanda, bir lokanta ortamı değil daha yöresel bir ortam oluşturulmuştur.

Bu mekanda ve bir aşçının değil mahalleli kadınların yaptığı yemekler ikram ediliyor. 

Isparta Yalvaç Eski Deri Fabrikası ve Deri Sanayi Açık Hava Müzesi

ESKİ DERİ FABRİKASI VE DERİ SANAYİ AÇIK HAVA MÜZESİ

Cumhuriyetin ilk yıllarında, Atatürk’ün emriyle kurulan 125 Anonim şirket arasındadır. Alman mimarisi ve makineleri kullanılarak, modern tarzda çok ortaklı olarak kurulan deri şirketi ve fabrikası, Cumhuriyetin ilk dönemlerinden itibaren kalkınma hedefinde olan ülkemizde örnek gösterilecek yatırımlardan biridir.

Günümüzde kullanılmayan binası, otel olarak restore edilmekte, makineleri ön kısmında Açık hava müzesinde sergilenmektedir. 

İLÇE DIŞINDA GEZİLECEK YERLER

Isparta Yalvaç Tokmacık Fosil Yatakları

TOKMACIK FOSİL YATAKLARI

Tokmacık kasabasında 1994 yılında yapılan kazılarda, 9 milyon yıl öncesine ait bir gergedan fosili bulunmuştur. Süleyman Demirel Üniversitesinden Prof Fuzuli Yağmurlu başkanlığında devam eden kazılarda çeşitli hayvanlara ait fosillerde ele geçirilmiştir.

Bunlar: değişik türden memeli hayvanlara ait: diş, çene, ayak, kaburga ve omur kemikleridir.

Bulunan kalıntılar: gergedan, mamut, vahşi at, etoburlar ve geyikgillere ait fosilleşmiş ve kısmen iyi korunmuş kemik parçalarıdır.

Hayvanlara ait kalıntıların tümü: yaklaşık 9 milyon yıl öncesine aittir. Dolayısı ile, 9 milyon yıl önce, yörede yayılan bol miktarda hayvan topluluğunun varlığı ortaya çıkıyor.

Fosil yatağında bulunan kalıntılar fazla parçalanmamış olduğundan, iyi korunmuştur. Bunlar: yakın sayılabilecek mesafeden taşınıp depolanmışlardır.

Bu fosiller, günümüzde Yalvaç Müzesinde sergilenmektedir.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti
PİSİDİA ANTİOCHEİA ANTİK KENTİ

İlçenin yaklaşık 1 km. kuzeyinde, Sultan Dağının güney yamacındaki vadi üzerindedir. En yüksek noktası: 1176 metreye kadar yükselen bir tepenin üzerinde kurulmuştur. Kentin kuzeyinde: güneybatı yönünde, Anthius nehri akmaktadır.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti

 

1833 yılında, İzmir’de rahiplik yapan, V. Arundell tarafından bulunmuştur. Daha sonra ise, birçok gezgin ve araştırmacı tarafından, araştırılmıştır. 1920 yılında yapılan kazılar sonucunda: Roma kolonisinin büyük kısmı ortaya çıkarılmıştır.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti

 

Kentin önemi, Hıristiyanlık dininin yayılmasında siyasi kişiliği ile çok önemli bir rol oynamış olan Hz İsa’nın 12 havarisinden St Paul’un buraya gelmesi, burada 2 yıl kıl çadır dokuyarak hayatını kazanması ve farklı dinlere inanan insanlara hitap ederek, onlara Hıristiyanlığı anlatması, vaazlar vermesi, bu bölgenin Hıristiyanlığın beşiği olmasına neden olmuştur.

Daha sonra kilise yapımı serbest bırakılınca, Antiocheia halkı, St Paul’un anısına dünyanın ilk ve en büyük kilisesini 325 yılında Aziz’in ilk resmi vaazını verdiği Sinegog üzerine yapmıştır.

Kent yakınında, Karakuyu Tepesinde: Men kutsal alanı var. Burada: yazıtlar bulunmuş.

Şehrin

Suriye kralı Seleukos I (MÖ.312-280) tarafından kurulduğu düşünülüyor. Kentte: kolonistlerin yaşadığı düşünülüyor. Kent, bu durumunu, MÖ.39 yılına kadar sürdürmüş.

MÖ.25 yılında, İmparator Augustus zamanında, kent, Roma kolonisine dönüştürülmüştür. Bu dönemde ismi de; Colonia Caesarea olur. Bu statü, yaklaşık 200 yıl sürdürülür.

Bu dönemde, serbest şehir statüsü verilen şehir, 7 küçük tepe üzerine oturan, bölgelere bölünmüştür. Koloninin resmi dili: Latincedir. Kent merkezindeki nüfus ise, tahminen: 10 bin kişi civarındadır. Bu nüfusun: yaklaşık 3 bin kişilik bölümü ise, Roma askeridir.

Kolonide yaşayan pek çok insan: imparatorluk idaresinde görev alır. Kent, daha sonraki dönemlerde: Pisidia Eyaletinin metropolisi olur. Bu önemini; Bizans döneminde de sürdürür.

Ekonomik durum; MS. 3.yüzyılda en üst düzeyine çıkar. MS. 713 yılında, kent, Arap istilasına uğrar, yakılıp, yıkılır.

Kent: yaklaşık 3 km. uzunluğunda, oval bir surla çevrilidir.

Surlar

Helenistik dönemde inşa edilmiş, Roma ve Bizans dönemlerinde ise genişletilmiştir. Sur içinde kalan alan, düz değil. Bu nedenle, kent ızgara planlı olarak inşa edilmiş. Güneyden kuzeye uzanan ana caddeler, şehir planının özünü oluşturuyor. Diğer planlama, bu caddelere göre yapılmış.

Kente giriş, 3 kapıdan yapılıyor. Güneyde ve kuzeybatı köşede, tek geçitli 2 kapı var. Üçüncü kapı, şehrin en görkemli kapısı. Bu kapı, batıda bulunuyor. 3 tonozlu olan kapı üzerinde: karşılıklı  diz çökmüş, flama ve standart  taşıyan iki nike (Zafer Tanrıçası) kabartmaları var.

Kent dışına bakan kısımda: bronzdan kabartma harflerle “Gaius Julius Asper Con 212” yazıtı bulunuyor.

Yazıtın üstü: zırh ve çeşitli silah kabartmaları ile ve bitkisel bezemelerle süslenmiş. Evet, bu anıtsal kapının yapılış tarihi ise, MS. 212 yılı. Ancak, günümüzde, bu 3 kapı da yıkılmış olup, ancak temel seviyesinde görülebilmektedir.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti

ANTİK KENTTE GEZİ

Bu antik kentte, bugün neler görebilirsiniz?  Sütunlu cadde, Augustus Tapınağı, Tiberius Alanı, Anıtsal Giriş, Roma Hamamı, Çeşme, Toplantı Binası, Tiyatro ve Kilise kalıntıları var.

Yani: arkeolojik kalıntı yönünden, oldukça zengin bir yer. Mutlaka uğranması, gezilmesi gereken bir yer. Büyük keyif alacağınıza inanıyorum, mutlaka zaman ayırın ve gidin.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti Augustus Tapınağı

Augustus Tapınağı

Kentin en yüksek yerindeki kutsal alan içinde yapılmıştır. Kentin en etkileyici ve en anıtsal kapı kompleksidir.

Kentin en yüksek noktasında, büyük bir azimle oyulan kayalardan oluşturulan düzlükte kurulmuştur. Roma özelliği taşıyan özenli cephe mimarisi: ziyaretçileri hayrete düşürecek ölçüde zenginliğe sahip olarak inşa edilmiştir.

İmparator Augustus’un ölümünden sonra, onun adına izafeten yapılmıştır. Temeli: doğal kayanın kesilmesiyle oluşturulmuş bir podyum üzerinde bulunuyor. Podyum kayanın oyulması ile, mahzene dönüştürülmüş.

Yapı: yanlarda ikişer, önde 4 sütun olmak üzerine, 8 sütunludur. Ön cepheye: 12 basamaklı merdivenle çıkılıyor. Tapınağın arkasındaki kayada: oyularak oluşturulmuş, alt katta dor, üst katta İon tarzında sütunlarla taşınan, iki katlı galeri var.

Tapınağın önünde: 63 x 85 metre boyutlarında, Augustus alanı bulunuyor. Tapınak ve sütunlu galeriler yıkılmış olup, günümüze temel seviyesinde ulaşmıştır.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti Tiberius Alanı

Tiberius Alanı

Sütunlu caddenin doğu bitimindedir. Merkezi kilisenin yanındadır. Yaklaşık kare planlı olan alanın, iki yanındaki sütunlu galerilerin içinde, sonraki dönemlerde dükkanların yapıldığı anlaşılmaktadır. Tiberius alanının muhtemel yapım döneminin, MS.1. yüzyıl olduğu düşünülmektedir.

Günümüzde, meydanın her iki yanındaki dolgunun çok az bir kısmı kazılmıştır. İleride, yeterli arkeolojik çalışmalar yapıldığında, mutlaka değişik antik kalıntılar çıkacaktır.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti Propylon-Anıtsal Giriş

Propylon (Anıtsal giriş)

Augustus alanı ve Tiberius alanının kesiştiği yerdedir. Zafer takı biçiminde yapılan anıtsal giriş: İmparator Augustusun onuruna dikilmiş ve onun deniz ile karada kazandığı zaferlerini sembolize eden heykel ve kabartmalarla süslenmiştir.

Üç kemerli girişin, yan kemerleri: 3.5 metre, merkez giriş ise 4.5 metre genişliğindedir.

Anıtsal giriş kapısına: Tiberius alanından, 12 basamaklı bir merdivenle çıkılıyor. Geçit tonozunun ortadaki alanı: 4 adet ayak ve korinth başlıklı, 4 sütun üzerinde durmaktadır.

Ortadaki kemerin üzerinde: diz çökmüş ve kolları arkadan bağlanmış, biri giyimli, diğeri çıplak iki esir ve önlerinde meşale ve çelenk var. Yanlardaki kemerlerin üzerinde ise, girland taşıyan kanatlı Eros ve Nike kabartmaları var.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti

 

Arşitrav kısmında, bronzdan kabartma harflerle “İmp Caes Avgvsto Pontfex Max Tribunıca Potestate XII Con” yazıtı bulunuyor.

Kemerlerin üzerinde devam e den firizde: tritonlar savaş gemileri, kalkanlar, çeşitli hayvan kabartmaları var. En üstte: Poseidon (Deniz Tanrısı) ve Demeter (Bereket Tanrıçası) tasvirleri var. Bu heykeller: Yalvaç Müzesinde sergileniyor.

İmparator Augustus un ölümünden önce yazdığı vasiyetinin Latince kopyası da, bu yapıda bulunuyor. Kazılar sırasında, bunların dışında, birçok kitabe parçası da ele geçirilmiş. Evet, MS.1.yüzyıla tarihlenen anıtsal giriş, bugün tamamen yıkılmış ve temel seviyesindedir.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti Roma Hamamı ve Palaestra

Roma Hamamı ve Palaestra

Kentin kuzeybatı köşesindedir. Kazılarda 7 mekanı açılmış, 70 x 55 metre ebatlarındaki yapının önemli bir kısmı hala toprak altındadır. Bu yüzden planı tam olarak anlaşılamamıştır. Hamam olup olmadığı bile tartışılmaktadır.

Örneğin: güneş ve rüzgar faktörleri düşünülerek, tüm hamamların girişleri ve ocakları güney ve doğu yönlerinde yapılmıştır.

Ama bu durum, bu şehirde, hamam olarak tanımlanan yapıda farklıdır. Su ve ısıtma sistemine ait de çok fazla iz bulunmamaktadır.

Yapı: çeşme binasına 150 metre yakınlıktadır. Hamamın dış duvarlarının, şehir surlarının bir parçası olarak kullanılmış olduğu düşünülüyor.

Hamamın doğusundaki alanda kurulu olan ve hamamla organik bir bağı olan beden eğitimi alanı, yaklaşık olarak 38 x 29 metre ebatlarında ve sütunlu bir galeri ile çevrilidir.

Ancak doğu kısmındaki kazı çalışmaları henüz tamamlanmamıştır.

Bu yüzden, buranın da plan özellikleri tam olarak bilinmemektedir.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti

 

Açılan bölümlerinde: tabandan ısıtmayı sağlayan sisteme ait ızgara ve künkler ortaya çıkmıştır. Soğukluk, sıcaklık ve ılıklık bölümlerinin yanında, servis mekanları da ortaya çıkarılmıştır. Ancak, henüz külhan ve havuzlara ulaşılmamıştır.

Oldukça iri ve sağlam yapısı ile, 80 x 55 metre ebatlarındaki hamam yapısı, benzerleri içinde büyüklüğünü ortaya çıkarmaktadır. MS.1.yüzyılın ilk yarısında yapıldığı düşünülmektedir.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti Tiyatro
Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti Tiyatro

Tiyatro

Kent merkezine yakın bir tepenin yamacında inşa edilmiştir. Şehre hakim bir noktadadır. Oturma kısmının kuzey bölümü, tepenin yamacına, güney kısımları ise tonoz kemerler üzerine oturtulmuştur.

Tiyatronun cephe genişliğinin yaklaşık 100 metreye ulaştığı anlaşılmaktadır. Bu durumda tiyatro: 15 bin kişilik, Aspendos tiyatrosu ile karşılaştırılabilir. Zaten, çevredeki antik kentlerin tiyatrolarından da büyüktür.

Roma döneminde genişletilmiş ve ana cadde, tiyatro altında kalmıştır. Kentin: doğu-batı yönündeki ana caddesi: tonozlu bir tünelle, tiyatronun altından geçmiştir. Bu ilginç tünelin uzunluğu; 56 metre, genişliği ise 8 metredir.

Bu tünelin: MS.311-313 yılları arasında yapıldığı, bulunan yazıtlardan anlaşılmıştır.

Tiyatro: yaklaşık 5 bin kişi kapasitelidir. Sahne kısmı, tamamen yok olmuştur. Günümüze kalan, mevcut kalıntıları ise: muhtemelen MS.4.yüzyıla tarihlenmektedir.

Stadium

Sultan Dağlarının eteklerinde, akropolün batısındadır. Yapı: 190 x 30 metre ölçülerinde ve at nalı şeklindedir. Helenistik dönemde, MS.2 yüzyılda inşa edilmiştir.

Antik çağda, çeşitli atletizm, güreş ve boks gibi bedensel sporlar ile, MS. 3 ve 4.yüzyıllarda, gladyatör ve vahşi hayvan oyunları, bu yapıda düzenlenmiştir.

Günümüzde, burada herhangi bir kazı yapılmamıştır.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti Nympheum ve su kemerleri
Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti Nympheum ve su kemerleri

 

Nympheum (çeşme) ve su kemerleri

Kent mimarisinin en önemli yapılarındandır. Nympheum yapısı, geniş bir U şeklinde planlanmış ve su kemerlerinden akıtılan suyu depolayıp düzenleyerek, kentin önemli bir bölümüne dağıtmak için planlanmıştır.

Yapı: 27 x 3 metre boyutlarında, suyu toplayan bir rezervuar, 9 metre yüksekliğinde süslü bir cephe ve önündeki  27 x 7 metre boyutlarında, 1.5 metre derinliğindeki havuz kısımlarından oluşuyor.

Hemen arkasında: yaklaşık 11 km. uzaktan, Sultan Dağlarındaki “Suçıktı” kaynağından aldığı suyu, kente getiren su iletim sisteminin, sifon bölümünü oluşturan, 800 metrelik su kemerlerinin kalıntıları var. Yalvaç kasabasının su ihtiyacı, bugün yine aynı kaynaktan karşılanıyor.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti su kemerleri

Deniz seviyesinden 1465 metre yükseklikte olan Suçıktı kaynağından alınan su: bazen açılan kanallar, bazen ise tüneller içinden, bazen de tek yada iki katlı kemerler üzerinden, pişmiş toprak ve taş künklerle, biraz önce söylediğim gibi, 11 km. boyunca, arazinin eğimine ve karşılaşılan engellere veya dere yataklarına göre bulunan çözümlerle, 1178 metre yüksekliğindeki Nympheum’un rezervuarına taşınmış.

Aradaki 287 metrelik kod farkı: mesafe ile oranlandığında % 2.5’lik bir ortalama eğim ortaya çıkıyor. Bu eğimdeki suyun, müthiş bir basınç uygulayacağından, aşamalı olarak yavaşlatılan basıncı, sistemin sonundaki su kemerlerinden oluşan sifon bölümüne geldiğinde, tamamen kontrol altına alınmış oluyor.

Uzun yılların deneyimiyle elde edilen, bu kusursuz mühendislik deneyimi sayesinde, günlük ortalama 3000 metreküp su, düzenli ve sorunsuz olarak, kente dağıtılmış.

Çeşme binasının da, bu hesaplamaya göre, kentin yüksek kısımlarına su iletebilmek için, en az 9 metre yüksekliğinde olması gerektiği, yapılan hesaplamalar sonucu ortaya çıkarılmış.

Günümüzde: su kemerlerinin 200 metreye yakın bir bölümü ayakta kalmıştır. Bu kemerlerin yükseklikleri: 5 ile 7 metre arasında değişir.

Harçsız blok örgüyle yapılmışlardır. Ortalama 4 metrekare taban alanı ve 4 metre yükseklikleri var.

Gerek kilit taşlarında ve gerekse silmelerde süslemeler yok. Çünkü, görünümden çok işlevselliğe önem verilmiş. İki ayak arası açıklık, arazinin yapısına bağlı olarak 3.80-4.70 metre arasında değişiyor.

Yüzlerce yıl boyunca, birçok depreme rağmen yapının önemli bir kısmının ayakta kalması, kemer mimarisindeki kusursuzluğun en büyük göstergesidir.

Üst yapı tamamen tahrip olmuş. Ama kemerlerin üstünde, suyu taşıyan, ortalarında, ortalama 25 cm. çapında akaç delikleri bulunan kanalların izleri görülüyor.

Isparta Yalvaç  St Paul Kilisesi

St Paul kilisesi

Kentin ilk ve en büyük kilisesidir. Şehir suruna bitişik ve Roma hamamının yaklaşık 200 metre güneyindedir. Yapının boyutları: 70 x 26 metredir. Apsis kısmı doğudadır.

Kilisenin batısında, enine yerleştirilmiş giriş bölümü bulunmaktadır. Arkeolog Ramsay tarafından: 1927 yılında yapılan kazılarda: demir bir madalyon üzerinde, bir yüzde Diocletianus dönemi azizlerinden Neon, Nikon ve Heliodorus ve diğer yüzünde ise, Antiochia’llı Bassus’un isimleri yazılıdır.

Bu kilisenin bulunduğu yer ilginçtir. Burada: ilk evrede büyük boyutlarda bir sinagog, ikinci evrede, MS.3.yüzyıl başlarında küçük bir kilise, üçüncü evrede, MS.4.yüzyıl başlarında ise, şu anda görülen kilise yapısı yapılmıştır.

Isparta Yalvaç  St Paul Kilisesi

 

Kilisenin tabanı: renkli ve çeşitli mozaiklerle kaplıdır. Bu mozaik tabanda: 4 adet kitabe bulunmakta olup, bu kitabelerde, mozaiği yaptıran ve görevli papazların isimleri yazılıdır. Evet, bu kilise, Hıristiyanlık için önem arz ediyor.

Çünkü: özellikle, bu kilisenin altında, ilk evrede yapılan Sinegogda: MS.46 yılında, Hz. İsa’nın havarilerinden St. Paulus’un, Barnabasla birlikte ilk vaazlarını verdikleri düşünülüyor. Bu nedenle, St. Paulus’a adanan kilise, büyük önem arz ediyor.

Sonuç

Yalvaç’ın Hıristiyan alemi açısından önemli bir haç merkezi olabileceği değerlendirilmektedir. Yalvaç ilçesinin bu büyük potansiyeli, İncil’de yer almaktadır.

İncil’in 280’nci sayfasında bulunan “Elçilerin İşleri” başlığı altındaki bölümde: Yalvaç ilçesinde bulunan Pisidia Antiocheia antik kentinden söz edilmektedir.

İncil’de yazılanlara göre: İsa çarmıha gerildikten sonra İsa’nın havarileri Kıbrıs’a gitmiş ve daha sonra da Yuhanna isimli havari, diğer havariler ile birlikte Kudüs’e gitmiştir.

Paulus isimli havari ise tekrar Anadolu’ya dönerek, önce Pamfilya bölgesine gelmiş daha sonra ise Perge ve en son olarak Yalvaç ilçesinde bulunan Pisidia Antiocheia antik kentine yerleşmiştir.

Pisidia Antiocheia antik kentine Paulus isimli bu havari yerleştikten sonra bugün St Paulus kilisesi altında bulunan Sinagog’da Yahudilere vaazlar vermiştir.

Hıristiyanlığın yaygınlaşması üzerine, MS 325 yılında buraya büyük kilise inşa edilmiştir. Görüldüğü gibi Yalvaç ilçesinin Hıristiyanlık alemi açısından öneminin İncil’de vurgulanıyor olması Yalvaç ilçesinin önemini ortaya koymaktadır.

Yalvaç ilçesi bu  durumu iyi kullandığı takdirde Hıristiyanlık aleminin dikkatini bu yöreye çekebilecektir. Tabii ki bu iyi kullanım deyimi, tamamen tanıtımdan geçiyor.

Ben de kendi çapımda bu tanıtıma katkıda bulunuyorum, sonuçta siz de bu satırları okuduğunuzda, Yalvaç ilçesinin inanç turizmi açısından önemini anlıyorsunuz. 

Isparta Yalvaç  Ay Tanrısı Men Kutsal Alanı

AY TANRISI MEN KUTSAL ALANI

Antiokheia antik kendinin, yaklaşık 5 km. güneydoğusundadır. Yaklaşık 1600 metre yükseklikte kurulmuştur. Anadolu’nun mistik tanrılarından Men adına yapılmıştır.

Kökleri 3 binli yıllarda Mezopotamya’ya dayanan ve ayın gizemli gücüyle insanlara şifa dağıttığına inanılan tanrı Men’in tarihte bilinen tek kentleşmiş merkezi Yalvaç’tadır.

Evet, çevresindeki yapılarla birlikte, kutsal bir alan oluşturmaktadır.

Sinoplu coğrafyacı Strabon, Geographika kitabında da adı geçen Men Kutsal Alanı, kentin tüm çevresine hakim bir konumdadır.

Alanda: temenos içinde, alanın en etkileyici yapısı olan Men tapınağı, daha küçük ikinci bir tapınak, stadion, tören salonu, kült yemeklerin yendiği bir andron ve ev benzeri 20 kadar, niteliği tam olarak anlaşılamayan yapıdan oluşan bir kutsal alan ve daha sonraki yüzyıllarda inşa edilmiş kilise kalıntıları vardır. 

Isparta Yalvaç  Karakuyu Tepesi Kutsal Alanı

KARAKUYU TEPESİ KUTSAL ALANI

Burası: Antiokheia’nın baş tanrısı Patrios Theos’un kutsal ağacı: çamlarla kaplıdır. Karakuyu ismi: kutsal alan içinde yapılmış Bizans kilisesi yakınlarında, kurumuş su kaynağından gelmektedir.

MEN TAPINAĞI

Araştırmalarda, burada: bir tapınak, daha küçük başka bir tapınak, stadion, tören salonu, kült yemeklerin yenildiği bir andron ve ev, 20 kadar niteliği tam olarak anlaşılamayan yapılar bulunmuştur.

Bu kalıntıların: MÖ.4 ve MS.4.yüzyıllar arasındaki uzun tarihi süreçte yapıldığı ve dolayısı ile, kökleri olan güçlü bir külte ait olduğunu kanıtlamaktadır.

Tapınak: 11 x 6 sütunludur. Podyum tabanında: 31×17.4 metre, podyum üstünde 25×12.5 metre boyutlarındadır. Güneybatı ve kuzeybatı yönünde: 10’ar basamak, güneydoğu ve kuzeydoğu yönlerinde ise 6’şar basamaklı podyum üzerinde yükseliyor.

ADAK YAZITI

Temenos duvarları üzerinde: Tanrı Men’den: yardım, şifa, koruma dileyen, rüyalarını anlatan, teşekkürlerini sunan, kısaca tüm yaşamlarını paylaşan insanlar tarafından adanmış yazılı steller bulunuyor. Ancak: bunlar, daha sonraki dini kültler tarafından, sistemli olarak yok edilmişler.

MEN (MENSIS)

Men tanrısı: Anadolu’nun özellikle iç-batı bölgelerinde yoğun tapınım görmüştür. Yoksul, güçsüz, hasta insanların koruyucusu olmuştur. Sembolü: ay’ın gizemli gücü ile, insanlara iyilik ve şifa dağıtmıştır. Kökleri: MÖ.4000 yıllarına, Mezopotamya’ya kadar iner.

Tanrı: genellikle, omuzlarının üzerinde, iki yana açılmış gizemli semboller olan, boynuz biçiminde ayça (ayın ince hilal hali) ile betimlenmiştir.

Anadolu’nun batısında giyilen ve Frig külahı olarak bilinen, keçeden, kulakları da örten bir külah, beli kemerli, genç bir erkek olarak tasvir edilmektedir.

Tanrı Men’in kutsal hayvanları: boğa ve aslandır. Boğa-Aslan-keçe külahlı kahraman üçlüsü, birçok betimlemelerde birlikte olurlar. Men: tanrı-delikanlı olarak karşımıza çıkar.

KUTSAL ALANDA GEZİ

Kutsal Alan ziyarete açıktır. Ancak: Hıristiyanlığın yükselmesiyle, MS.4.yüzyılda burada yaşanan yıkımın izleri, bugün de görülmektedir. Tüm yapılar tamamen yıkık ve dağınık yapılarıyla, ormanlık alan içinde görülmektedirler.

Kutsal alana uzanan 5.5 km. lik yolun ıslah çalışmaları sürdürülmekte. Ancak: kazı ve temizlik çalışmaları yapılması ve en önemlisi koruma sağlanması şart. Çünkü: özellikle yaz sezonu dışında, burada görevli kalmıyor ve kaçak kazılara bolca sahne olunuyormuş.

Isparta Yalvaç  Hoyran Gölü

HOYRAN GÖLÜ

Eğirdir gölünün Yalvaç sınırları içinde kalan kuzey yarısı, Hoyran gölü olarak adlandırılır. Hoyran gölünde plaj ve göl çevresinde de konaklama imkanı sunan kamp alanları vardır. Ayrıca iskelesi, cankurtaranı, deniz bisikletleri ve pek çok donanımı olan bir de plaj bulunur. 

Isparta Yalvaç  Hoyran Kaya Mezarları
Isparta Yalvaç  Hoyran Kaya Mezarları

 

HOYRAN KAYA MEZARLARI

İlçe merkezinin batısında, 25 km. uzaklıktadır. Hoyran gölüne doğrudan dik inen kayalıklar üzerindedir. 3 mezar var. Soylulara özgü oldukları belirlenmiş. Ancak, bir tanesi daha özel. 30 metre yukarıda, göle ve günbatımına doğru bakıyor, yalın olarak diğer ikisinden hemen ayırt ediliyor.

İşçiliği, değişik biçimdeki geometrik desenlerden oluşan alınlığı ile, mutlaka önemli bir kişiye ait mezar olduğu kesin. Yüksekliği: 5.5 metre. İçinde, eni: 3.5 metre. Tavan yüksekliği: 3 metre. Yapı itibarı ile, Frigyalılar döneminde yapıldıkları düşünülüyor.

Bu mezar yapılarının: Antiocheia şehrinin kuruluşundan önceki bir zamanda yapılmış olduğu tahmin ediliyor. Uzaktan görebiliyorsunuz. Mezarlar, Bizans döneminde kilise olarak da kullanılmıştır.

Bu kullanım şekli, Frigya’dan gelir. Buna yönelik olarak, anıtın mezar yapısı, içte ve dışta değişikliğe uğramıştır. Özellikle doğu duvarı, bu dinsel amaçla apsis olarak sonradan oyulmuştur ve oda duvarlarına, onca bozulmaya karşın hala etkileyebilen İncil’den alınma öyküler resmedilmiştir.

Apsisteki nitelikli resim: haleli, sakalsız ve beyaz giysileriyle ve az büyüklüğüyle farklı olan önemli bir kişide odaklanır.

Bizans kiliseleri apsisindeki betimlemelerin genellikle İsa ve Meryem Ana’ya ayrıldığı bilinir ve bu olgu, önemi, çevresindeki mavi, yeşil ve kırmızı giysili azizlerin ortasındaki konumuyla vurgulanan bu özel kişinin olabileceğini düşündürür.

Zor seçilebilir olmasına karşın, tavanda da başı haleli, elinde kalkan ve mızrak taşıyan, beyaz ata binmiş bir aziz betimlenmiştir. Başının her iki yanında ki harflerde, Kapadokya’da özellikle saygı gören İkonion (Konya) Piskoposu Aziz Kornoutos’un adı okunur.

Ancak buradaki asker kişiliği onun bilinen resimlerine yabancıdır, genellikle beyaz sakallı, halesi ve piskoposluk belirteçleriyle birlikte tanınır.

Yörede benzersiz olan ve Anadolu’daki benzerleri arasında da önemli bir yeri olan bu kaya mezarları ve kaya kilisenin, duvar resimleriyle birlikte restore edilerek turizme kazandırılmasının önemini umarım yetkililer en kısa zamanda anlarlar. 

Isparta Yalvaç Limenia Adası

LİMENİA ADASI

Hoyran gölü içindedir. İlçe merkezine, 25 km. uzaklıktadır. Adanın çevresi: surlarla çevrilidir. Kayalık yamaçlarında ise: kaya mezarları bulunuyor. Adanın içinde bulunan bir başka tarihi mekan ise: Meryem Ana’ya adanmış bir manastırdır. 

 

İzmir Seferihisar

İzmir Seferihisar

Seferihisar denilince, Türkiye’nin ilk “Yavaş Şehri” imajı yaratılmış. Sessizliği ve yavaşlığı, sanırım emekli aileleri tarafından çok tercih edilmesiyle bağlantılı. Burada yaşayanlar yörelerinin hep böyle yavaş kalmasından, kimsenin bu hızlandırmamasından yanalar.

Bunun yanında, müstakil yazlık evleriyle ünlüdür. Son olarak, yaz olduğunda, burada “yangın” haberleri hiç eksik olmaz.

İzmir Seferihisar

ULAŞIM

İlçenin, il merkezi İzmir’e uzaklığı: 45 km. dir. İzmir Adnan Menderes havaalanına ise, 40 km uzaklıkta bulunmaktadır. Diğer belli başlı merkezlere uzaklıklar ise şöyledir: Seferihisar-Urla arası uzaklık; 30 km. Seferihisar-Çeşme arası uzaklık: 85 km. Seferihisar-Ürkmez arası uzaklık; 23 km. Seferihisar-Gümüldür arası uzaklık: 28 km. Seferihisar-Özdere arası uzaklık: 38 km. Seferihisar-Selçuk arası uzaklık: 60 km. Seferihisar-Kuşadası arası uzaklık: 70 km.

İzmir Seferihisar

TARİHİ

Tarihi süreç incelendiğinde, bölgedeki ilk yerleşimin “Teos” denilen yerde, MÖ.2000 yıllarında kurulduğu görülür. Burada: Karyalılar bir şehir kurmuşlar. Yani: 4000 yıldır, bölgede yerleşim söz konusudur.

Peki, bu şehir, yani “Teos” nasıl kurulmuş?

Çeşitli söylentiler var. Şöyle ki: Roma-Kartaca savaşları sırasında, Roma’ya yenilen Kartacalı Anibal, Suriyelilere sığınmak üzere, MÖ.150-146 yılları gibi, Anadolu’ya geçer. Bu sırada, Roma donanması, şehir yokken, şehrin ön bölümlerindeki denizde Kartaca donanması ile savaşırken, Romalı general Tysaferin, konaklama yeri olarak “Teos” şehrini kurdurur ve buraya  “Tysaferinopolis” ismini verir.

Evet, şehir kurulduktan sonra, Selçuklular zamanına kadar, şehir ismi olarak “Tysaferin” veya “Tysaferinopolis” olarak kullanılmıştır. Anadolu’nun Türkler tarafından ele geçirilmesinden sonra ise, şehrin ismi “Tysaferinhisar” olarak kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra ise, günümüze “Seferihisar” olarak gelmiştir.

1084 yılında: Selçuklu Emir Çakabey tarafından, bölge ele geçirilir. 1320 yılında ise, Aydınoğulları, bölgede görülür. 1394 yılında ise Osmanlılar. 1402 yılında, Moğol işgali ve ardından, 1425 yılında, yeniden Aydınoğulları. Daha sonra yeniden Osmanlılar.

19’ncu yüzyıl başlarında, şehrin nüfusu, 20 bin kişiyi aşkındır. Ancak, veba hastalığı sonucu, nüfusun büyük kısmı yok olur. 1884 yılında Belediye olarak tescil edilmiştir. Uzun yıllar, yörede: Türk ve Rum nüfus birlikte yaşamıştır. Ancak, 1919 yılında başlayan Yunan işgali, diğer tüm yörelerde olduğu gibi, buradaki bu barış ortamını da ortadan kaldırmış ve Türk nüfus, büyük baskılar altında yaşamak zorunda bırakılmıştır.

1922 yılında Yunan işgali bitirilmiş ve ardından yapılan mübadele sonucu, yöredeki nüfus oranları değişmiştir. Burada, dikkati çeken bir şey var. Seferihisar’ın Yunan işgalinden kurtuluşunda, 11 Eylül 1922 tarihinde, Türk kuvvetleri, Çolak İbrahim Bey komutasında Seferihisar’a girerler.

Dolayısı ile: Çolak İbrahim Bey’in ismi: eski Rum mahallesine verilmiştir. Ayrıca, bu mahalledeki parkta ve Şehitler Çeşmesi karşısında, Çolak İbrahim Bey’in büstlerini görebilirsiniz.

Seferihisar tarihinde, yakın geçmişteki önemli bir olay da şudur: Kore Savaşına katılan, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları, on yıl süresince (1951-1960), savaşa gitmeden önceki hazırlık eğitimlerini burada yapmışlardır. Zaten günümüzde de, Türk Silahlı Kuvvetlerinin deniz-kara-hava bağlantılı tatbikatları, Seferihisar’da yapılıyor.

İzmir Seferihisar

GENEL

Günümüzde, İzmir iline bağlı, 30 ilçeden biridir. Evliya Çelebinin Seyahatname adlı eserindeki yazıları incelendiğinde: yörenin temel geçim kaynaklarının; uzun yıllar öncesinden günümüze “zeytin” ve “üzüm” olduğu anlaşılmaktadır.

İlçe merkezi: batı ve güneyinde Ege denizi tarafından çevrilmiş olmasına rağmen, denizden 5 km. içeride bulunmaktadır. Merkezin, deniz seviyesinden yüksekliği ise, 18 metredir.

İlçenin kıyıları, genelde girintili-çıkıntılıdır. Ancak, Sığacık bölgesinin kıyıları düzdür, çünkü bu bölgedeki akarsular getirdikleri alüvyonlar ile, kıyıyı düz hale getirmişlerdir.

Yörenin iklim durumu değerlendirildiğinde, en büyük etkinin deniz tarafından sağlandığı görülür. Denize yakın yerlerde, denizin ılıman etkisiyle, kışın pek sıcaklık düşüşü görülmez. Yani, yüksek yaz sıcaklıkları varken, kışlar ılık geçer. Nem oranı da, genelde yüksektir.

İlçenin ekonomik öncelikleri: tarım ve onun içindeki zeytincilik, narenciye ve enginar yetiştiriciliği ve süs bitkileri ağırlıklı seracılık var. Nüfusun % 80’i tarımla uğraşmaktadır. Öte yandan, balıkçılık ve turizm de etkinliğini sürdürmektedir. Mandalina’dan söz etmemek olmaz, bu yörede satsumalar meşhur.

Seferihisar denilince, bu yörenin çok iyi rüzgar aldığını söylemeden olmaz. Öyle ki, yıllık rüzgar ortalamalarının yüksek olması, burayı rüzgar enerjisi santraları yapılması için ideal bölge haline getirmiş. Hatta, Sığacık mevki, en uygun yer olarak öne çıkıyormuş.

Dalış meraklıları burayı genelde tercih ediyorlar. Çünkü: kıyıdan girerek dalış yapılabiliyor. Zıpkın avı meraklıları için çok uygun. Ahtapot yönünden zengin. Dalış için çok uygun bölgeler var. Denizi: aşırı soğuk ama çok güzel. Ağustos sıcağında bile denize girdiğinizde, alışkın değilseniz, titrersiniz.

Seferihisar’a “orkinos balık çiftliği” kurulması planlanıyormuş. Büyük olasılıkla, böyle bir yapılanma olursa, her ne kadar soğuk olsa da, bu güzel deniz kesinlikle kirlenecektir.

Son olarak: bu güzel, ama tam olarak diğerleri gibi, reklamlar sonucu, öne çıkarılamamış ilçemizde: “Babam ve Oğlum” filminin çekildiğini, “Kavak Yelleri” isimli televizyon dizisinin birkaç bölümünün burada çekildiğini söylemeden geçmek istemiyorum.

CİTTASLOW

En başta da söz ettiğim gibi: Seferihisar, ilk Türk ve Müslüman “Cittaslow” seçilerek, dünyanın sayılı kentleri arasına adını yazdırmış. Tüm dünyada, 129 Cittaslow şehri var. Cittaslow şehirlerinde: doğal yaşam öne çıkıyor ve her yıl 8 Aralık tarihinde, “Toprak Ana” günü kutlanıyor.

Seferihisar da: her yıl 8 Aralık tarihinde kutlanan, Cittraslow gününde: buraya has, yerli üretim zeytinyağı, üzüm, pekmez, tarhana, meyve-sebzeler öne çıkarılıyor. Yemekler, organik mahsullerle yapılıyor. Yöresel yemekler yapılarak, konukların tatmasına sunuluyor. İtalya merkezli bu statüye girebilmek için: doğasının bozulmaması ilk şart. Sonra: dev marketlerde insanlar bir ekmek almak için sıralara girmemeliler.

Kent yaşayanlarının, hayatlarını koşuşturarak geçirmemeleri gerekiyor. Bunun dışında: yediğiniz-içtiğiniz her şeyin yörede ve doğal ortamla sağlanıyor olması, pizza ve hamburgerle değil, doğru-düzgün yemeklerle insanların besleniyor olması gerekiyor.

Arabayla değil, bisikletle ulaşım sağlanmalı. Çevre kirliliği olmamalı. Çevrede, insanları, gerek göz ve gerekse kulak olarak rahatsız edecek herhangi bir yapılaşma bulunmamalı. Bu bir çok kriterin, Seferihisar tarafından gerçekleştirilmiş olması ve bu statüyü kazanmış olması, gerçekten muhteşem bir olgu.

NE YENİR.NE İÇİLİR

Biraz önce sözünü ettiğim gibi, burası bir Cittaslow şehri. Yani, burada doğal ürünleri, doğal ürünlerle üretilmiş yiyecek maddelerini bulmanız mümkün.

NE SATIN ALINIR

Buradan: doğal ortamlarda üretilmiş: bal ve zeytinyağı satın alabilirsiniz.

GEZİLECEK YERLER

İzmir Seferihisar Turabiye Camisi

TURABİYE CAMİSİ

1197 yılında, Selçuklular tarafından yaptırılmıştır. 1783 yılında ise, Osmanlılar tarafından bakım yapıldığı görülmektedir.

İzmir Seferihisar Teos

TEOS ANTİK KENTİ

İlçenin 5 km. uzağında, Sığacık köyünün 1 km. güneyindedir. Sanatçılar kenti olarak biliniyor. Sanatçılar, burada özel haklara sahip olarak yaşıyorlarmış. Ünlü Filozof Tares: Teos şehrinin, İyonya’nın başkenti olmasını öneriyor. Kent, İyonya ayaklanmasına, 17 gemiyle katılıyor.

Öncelikle isim anlamı ilginç, şöyle ki: Teos isminin anlamı: “Tanrı”

Gerçekten iddialı bir isim konulmuş şehre. Bölgedeki en eski yerleşim yerlerinden. Buradaki ilk yerleşimin, MÖ.1080 yıllarına kadar gittiği düşünülüyor. Bölgedeki 12 İyon kentinden biri.

Kenti kuranların ise; Akalardan kaçan Giritliler. Kaçan ilk kafile, Atamas başkanlığında, Teos şehrinin bulunduğu yere çıkar ve çok iyi karşılanırlar. Bunun üzerine, ikinci büyük kafile ve devamında birçok insan, buraya göç eder. Bunun sonucunda, kentin yerlileri azınlıkta kalır ve Teos bir Karya şehri olmaktan çıkarak, İyon şehri haline gelir.

Şehir, tarihi süreç içindeki en parlak  dönemini: MÖ.900 yıllarında bulur. Bu dönemde: Millet, Piriyene, Efes, Sisam gibi şehirlerle birleşilerek, İyon Federasyonu kurulur. Bu federasyon: birçok konuda, dünyaca ün kazanır. Özellikle: deniz ve kara ticareti ve bankacılık.

MÖ.2’nci yüzyıl civarında: Romalılar ve Suriyeliler arasındaki, Teos limanı açıklarındaki deniz savaşında, Teoslular, Romalılara büyük yardımlarda bulunurlar. Bunun üzerine, Romalılar tarafından, Anadolu ele geçirildiğinde, Teos, bir süre Bergama Krallığının egemenliği altında bırakılır. Tüm bunların yanında, Teos şehri, Hıristiyanlığı ilk kabul eden bölge şehirlerinin başında gelmektedir.

İzmir Seferihisar Teos

MÖ.17 yılından sonra ise, bölgede, büyük depremler söz konusu olur. Bu büyük depremler, diğer antik kentlerde olduğu gibi, Teos kentini de, harabe haline getirir. Şehirler yıkılır, şehir halkları deprem bölgelerini terk etmek zorunda kalır.

MÖ.2.yüzyıla ait, Teos şehrinden çıkarılan antik kalıntı, İzmir Arkeoloji Müzesinde görülebiliyor. Özellikle: Roma ve Bizans dönemlerine ait, çok önemli seramik parçalar, kabartmalar ve heykeller var.

Antik şehir kalıntılarında ne görülebilir? En başta söylediğim gibi, pek düzenli bir yerleşim yok. Kuzeybatı bölümünde, Helenistik döneme ait surlar, tiyatro, akropolis ve gymnasium kalıntıları var.

Bu bölümde bulunan yazıtlarda: Gymnasium denilen yerde 3 sınıf bulunduğu, bunlardan öğretmenler eşliğinde, ikisinde spor ve birinde müzik eğitimi verildiği anlaşılıyor. İonyalı aktörler birliği: ilk kez, MÖ.3.yüzyılda Teos şehrinde kurulmuş ve oyuncular, çeşitli yerlerde temsiller vermişler. Yani, en başta söylediğim gibi, burası tam bir sanatçılar kenti.

Ayrıca, bir tapınak kalıntısından söz etmiştim. Yapılan araştırmalara göre, bu tapınak: dünyanın en büyük “Dionysos” tapınağı. Dönemin en ünlü mimarı Hermogenes tarafından yapılmış olması, en büyük özelliği.

İzmir Seferihisar Lebedos

LEBEDOS ANTİK KENTİ

Gümüldür-Ürkmez arasında, Kısık denilen bir alçak ve kayalık yarımada üzerinde; 175 metre uzunluğunda kurulmuştur. 12 İyon kentinden biri olarak, MÖ.7.yüzyılda kurulmuştur. Kurucuları: Kral Kodros ve oğullarından Andropompos.

Buranın en büyük özelliği: Efes antik kentinden bazı insanların buraya zorla göç ettirilmesidir. Ancak, bu nedenle, şehir hiçbir zaman öne çıkamamıştır.

Burası: 201 uzunluğundaki bir kara parçası ile, ana karaya bağlanmıştır. 61 metrelik bir yükseklikte: akropol var. Kentin coğrafi konumu, iyi bir limanı bulunmayışı, çevresinde Kolophon ve Tlos gibi gelişmiş şehirlerin bulunması, buranın gelişimini engellemiştir.

Bu yüzden: deniz ticaretinden pay alamamış, diğer İyon kentlerinin yaptığı gibi, dış bölgelerde koloni kuramamış, sanatçı ve bilim adamı yetiştirememiştir. Horatius’un: “Terk edilmiş kent” olarak tanımladığı Lebedos, klasik dönemde,kendi adına sikke basamayan tek İyon kenti olmuştur.

MÖ.2’nci yüzyılda: Teos, Ephesos ve Myonnesos şehirlerinden kovulanların, buraya yerleşmesi sonucu, kentin sosyal hayatında biraz hareketlilik olmuştur. Günümüzde, buraya ait hiç bir şey kalmamış. Yalnızca, Helenistik duvarlar, gymnasium ve bir tapınağa ait olduğu düşünülen teras ve konut kalıntıları.

KARAKÖSE HARABELERİ

Doğanbey köyü, Gerenalanı mevkiindedir. Lebedos antik kentine, 4 km. uzaklıktadır. Burada: tapınak ve hamam kalıntıları bulunuyor. Buraya, halk tarafından: Karakisse ismi de verilmiş.

İzmir Seferihisar Myonnesos Adası

MYONNESOS ADASI

Burası, günümüzde: Doğanbey adası olarak bilinen yerin, antik çağdaki adı. Günümüzde, buraya “sıçan adası” da diyenler var. Adanın karaya yakın bölümünde, dimdik bir kaya görünümü var. Sanki, Cebelitarık’ın bir benzeri denilebilir.

Adanın üzeri ise, geniş. Adanın üzerinde bulunan Çıfıt Kaleyi, karaya bağlayan, denizdeki dolgu geçit ise: zamanla ve bakımsızlık nedeniyle, dağılmış ve deniz suyunun altında kalmış. Bu geçidin yapıldı taşlar, dikkat ederseniz, tarihi dönem içindeki taş işçiliğinin güzel örneklerini oluşturuyorlar.

Ancak, yine de, (25-30 cm.) dizlerinize kadar suyun içinde yürümeyi tercih ederseniz, Sığacık kıyısından, yürüyerek adaya ulaşmanız mümkün. Bunu tercih etmeyenler, adaya çıkmak için, deniz motorlarını tercih etmek zorundadırlar.

MÖ.190 yıllarında, III. Antiocus, kıyıları korumaya çalışırken, Teos şehrine yönelmiş olan, birçok Roma gemisi görür. Önce, bunların Roma gemisi olduğunu tahmin eder. Ancak, daha sonra, bunların korsan gemileri olduğu anlaşılır. Korsanlar: Roma donanmasından kaçarak, Myonnesos’a sığınırlar.

Evet, Roma döneminde, Myonnesos, korsan yuvasına dönüşmüş. Denizlerle çevrili kayalıklar, korsanların amaçlarına uygun olduğu için, tercih edilir olmuş. Gemilerini anakaradan ve gözlerden uzaklarda, burada demirliyorlar ve tüccar gemileri geçtiğinde, aniden saldırıyorlarmış.

Adanın, Türk tarihinde de bir süre rol oynadığı düşünülüyor. Şöyle ki, tepenin doruğunda, kırmızı sıvalı üç sarnıç bulunuyor, ancak bunların yapılış dönemleri tarihlenemiyor. Ancak, geç dönemlerin eserleri oldukları tahmin ediliyor.

Adada: çeşitli dönemlerden kalma, pek çok dağınık duvar ve yapı kalıntısı var. Bu duvarlar: 2.5-3 metre yüksekliğinde ve 5-6 metre uzunluğundadır. Çok büyük boyutlu taşlarla inşa edilen bu duvar, MÖ.500 yıllarına tarihleniyor. Adanın üst kısımlarındaki kalıntılar ise, biraz önce sözünü ettiğim gibi, Türk dönemlerinden kalma yapılara ait.

İzmir Seferihisar Sığacık

SIĞACIK VE SIĞACIK KALESİ

Sığacık, günümüzde, Seferihisar’ın bir mahallesi durumundadır. İlçe merkezinin 5 km. batısındadır. İzmir il merkezine ise, 50 km. uzaklıktadır. Teos antik kentinin kuzey limanını oluşturan koydadır. Otel ve pansiyonlar gibi konaklama tesisleri: Sığacık kalesine yakın konumlanmış.

Plajlar ise 1 km. ileride. Plajlar bölgesine, minibüs ve Belediye otobüsleri çalışıyor. Sığacık limanından denize girilmiyor. Liman bölgesinden: günübirlik motor turlarıyla: Papaz boğazı, Taş ada, Azmak, Aktaşlı ve Çamağız bölgelerini keşfedebilirsiniz.

Bunun yanında: Sığacık mevkiinde, 45 yatlık, yat limanı var. Üzüm, özellikle mandalina ve zeytin gibi ürünlerin en lezzetlilerini burada tadabilirsiniz. Ayrıca, elbette taze balık ve deniz ürünleri.

İzmir Seferihisar Sığacık

Sığacık kalesi ise: Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos seferi sırasında, 1521-1522 yılları arasında, Teos şehrinin Ören yeri taşocağı kullanılarak, Palak Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. İç kalenin, denize bakan kısmında: 2 burç ve 2 kapı var. Dış kalede ise, Kuşadası, Ayasuluk ve Seferihisar adlı 3 kapı var.

Kale 2 katlı olmasına rağmen, günümüze tek katı kalmıştır, surlara ise, kulenin gizli merdivenlerinden tırmanılıyor. Surların yapılmasında, antik Telos kentinin taşlarından yararlanılmıştır. Bu nedenlerle, duvarlarda, Teos şehrinden gelme kitabelere rastlanıyor.

Kale içinde, evler bitişik düzende olup, bazıları, tek bazıları ise iki katlıdır. Evlerin çoğu kerpiçtendir ve büyük bölümünde iç avlu var. İki katlı evlere, cumbalar ve tahta panjurlar eklenmiş, içerdeki merdivenler ve kapılar ahşaptan yapılmıştır.

Kale: yapıldığı dönemde, kıyı yerleşmesini savunmaktan öte, bir deniz üssü olarak hizmet vermiştir. Daha sonraki dönemlerde ise, gümrük kontrol merkezi olarak kullanılmıştır.

İzmir Seferihisar Sığacık

Dünyaca ünlü: Akkum ve Ekmekçi plajları, Sığacık mahallindedir.

Küçük ve Büyük Akkum olarak bilinen, iki plaja ayrılan burada, “Rüzgar sörfü” yapılabiliyor. Söylenenlere göre, Çeşme-Alaçatı’ya, rakip olabilecek bir konumu varmış. Sörf meraklıları için duyurulur.

Akkum bölgesinde, güzel konaklama tesisleri de bulunuyor.

İzmir Seferihisar Sığacık

Ekmekçi Plajı ise, daha farklı: burada özellikle deniz dibinden tatlı su kaynaklarının çıkması nedeniyle, burası diğer koylara nazaran daha soğuk. Ayrıca, mucize şekilde, poyraz rüzgarı almıyor.

Koyun yamaçlarında, çam ormanlarıyla kaplı kamping ve piknik alanlarından da yararlanmak mümkün.

HEREKE/DÜZCE

İlçenin 6 km. kuzeyindedir. Bu Düzce isimli köyün, eski adı Hereke’dir. Halk arasında: bu ismin, Herakles’ten geldiği ve köyün, “Heraklia” isimli bir kentin üzerinde kurulduğu anlaşılmaktadır. Ancak, bu tür bir kentin varlığı, bilimsel kayıtlarda yoktur. Bu antik kentte görülebilecek tek şey: yalnızca bu yörede kullanılan, bol miktardaki taş.

Bunların en ilginci ise: Osmanlı döneminden kalma hamamın, batı duvarında bulunan: tanrı Herakles sunağıdır. Yörede bulunan frizler: İzmir Arkeoloji Müzesinde sergileniyor. Bunun dışında, köyde: 15.yüzyılda yapıldığı tahmin edilen Kasım Çelebi Medresesi ve Camidir.

Urla tanıtımı.

Çeşme tanıtımı.

Gümüldür tanıtımı.

Özdere tanıtımı.

Selçuk tanıtımı.