İtalya’da Roma şehrine gidildiğinde, ilk ziyaret edilen yerlerin başında: dünyaca ünlü “Fontana de Trevi” havuzu gelmektedir. Niye böyle yazdım? Çünkü: buraya, biz Türklerden başka “Aşk çeşmesi” ismini veren yok. Bizim bu ismi vermemizin nedeni de, ülkemizde de gösterilen, bu havuz çevresinde geçen birkaç “aşk” temalı film olsa gerek.
Evet: burada muhteşem bir havuz var. Havuzu: gerek gündüz ve gerekse gece-ışıklandırılmış haliyle görmenizi öneriyorum. Ayrıca: başı sürekli kalabalık olan bu havuza, gelenek olduğu üzere “para” atmanızı da öneriyorum, zaten birçok para atan ziyaretçi göreceksiniz. Bundaki yöntem: havuza sırtınızı döneceksiniz, arzu ettiğiniz metal parayı: sağ eliniz baş parmağı üzerine yerleştirip, sol yanınız (yani kalp üstünden) üstünden havuza doğru fırlatacaksınız ki, para havuza düşerse: gözünüz aydın “Roma şehrine bir kere daha geleceksiniz”, bilmiyorum bu elbette herhangi bir şekilde açıklanabilecek gibi değil, ama ben şahsen: Roma şehrini iki kere gördüm.
Bu arada: havuzda toplanan bu paraları merak edenler olabilir. Bu havuzda toplanan paralar, her gece Roma Belediyesi görevlileri tarafından toplanıp, ülke ülke tasnif ediliyor, daha sonra şehirdeki sosyal sorumluluk projelerine aktarılıyor, kalanı ise, Romalı yoksullara dağıtılıyormuş ki, bir günde toplanan paranın 3000 Euro civarında olduğunu duydum.
Havuz, en son olarak 1998 yılında restore edilmiştir.
Eskiden kenarına oturup, ayaklarınızı havuza sokmak serbest iken, geçen yıllarda, bu yasaklanmış, çünkü sarhoş Alman turistler havuza zarar vermişler.
Peki, havuz nasıl yapılmıştır?
Buranın yapılışına ait anlatılan bir efsane var: “bir Roma ordusu, savaşta dönerken, uzun süre su bulamazlar. Derken: karşılarına çok güzel bir kız çıkar. Romalı askerlere, bulundukları yeri kazarlarsa, su çıkacağını söyler. Bunun üzerine, askerler, halen havuzun bulunduğu ve güzel kızın tarif ettiği yeri kazarlar ve su bulurlar. Bu hikaye: havuzun üstünde bulunan kabartmalar da da resimlerle ifade edilmektedir. Dikkat ederseniz: kabartmalarda, Romalı askerlerin yeri kazdığı ve yanlarında çok güzel bir kız olduğu görülür.
Aşk çeşmesinin bulunduğu bu küçük meydanda:
Yine pizza restoranları, ayakkabıcılar ve en önemlisi dondurmacılar var. Ülkemizde de bilinen ve tanınan “Roma dondurması” nı burada tatmanızı öneririm. (2.5 Euro) Daha sonra ise, ara sokaklara girin, hediyelik eşya satan dükkanları dolaşın ama unutmayın, bunlardaki fiyatlar yüksektir. En çok tercih edilen hediyelik eşyalar: buzdolabı magnetleri, kupalar, şapkalar, Roma futbol takımı formaları gibi.
Öte yandan, burada, ülkenin Afrikalı göçmenleri tarafından, yerlere serilen çarşaflar üzerinde, ünlü marka çantaların çakmaları satılıyor. 30-40 Euro’dan fiyat açsalar da, 25 Euro’ya kadar satın almak mümkündür ancak pazarlık yapmalısınız. Son bir not: aşk çeşmesinin başı sürekli kalabalıktır, burada yankesicilik yaygın, güzel bir Roma tatili, zehir olmasın, çantanıza, cüzdanınıza sahip çıkın.
Çeşme; özellikle Türkiye’nin en büyük illerinden biri olan İzmir’in hemen çok yakınında bulunması ve İstanbul’a da yakın olması nedeniyle, son yıllarda, turizm açısından öne çıkan bir yer.
Bunun yanında elbette, gerek denizi, güneşi, kumsalı ve gerekse eğlence hayatının bir arada bulunması ve de Akdeniz kıyılarının aşırı sıcak ve nemli havasının burada bulunmaması, burayı öne çıkaran başlıca faktörlerden. Çeşme gerçekten gidilesi ve görülesi bir yer.
Buyurun, gitmeden önce, görmeden önce, neden gitmeli, neden görmelisiniz. Bu konuda, bir nebze bilgi vermeye çalışacağım.
ULAŞIM
İzmir-Çeşme arasında, sahil yolundan Urla’ya dek deniz ile iç-içe bir yolculuk yaparak ilerleyebilir ve 77 km sonra Çeşme’ye ulaşabilirsiniz. Veya, 80 km. lik modern otoyolu kullanarak da, Çeşme’ye ulaşmanız mümkündür.
Havayolu Ulaşımı: Çeşme’de, bir hava alanı yok. Ancak, uçakla gelmeyi düşünüyorsanız, İzmir Adnan Menderes Havaalanına inebilirsiniz. THY’nın servisleriyle, Üçkuyular otobüs garına gelin. Buradan, Çeşme otobüslerine binerek, rahatlıkla Çeşme’ye ulaşabilirsiniz.
Adnan Menderes Hava alanı: Çeşme’ye 91 km. uzaklıkta. Buradan, isterseniz, 45 dakikalık bir yolculuktan sonra da, Çeşme’ye ulaşım mümkün.
Çeşme’nin büyük merkezlere uzaklığı ise şöyle: İstanbul-Çeşme: 640 km. ve Ankara-Çeşme: 656 km.
ÇEŞME EFSANELERİ
Çeşme denilince, antik dönemlerden kalan efsaneler olmadan olmaz. Evet, burada da, sizlere aktarmak istediğim iki efsane var, belki ilginizi çeker.
Erytharia Efsanesi
Tanrı Herakles’i betimleyen bir heykel, Fenike’deki “Truva” kentinden, bir sal üzerine bırakılır. Sal, denizleri aşarak, İonya kıyılarına kadar gelir. Sakız adası ile, Erytharia arasında bulunan Mesate Burnunda karaya vurur.
Sakız adalılar ve Erytharialılar; heykeli, kendi şehirlerine götürmek için her türlü çareyi denerler, ama başaramazlar. Heykeli yerinden kıpırdatmak mümkün olmaz. Ancak: Erytharialı kör bir balıkçı; şehirdeki kadınların saçlarını kesmelerini ve bu saçlardan, erkekler tarafından yapılacak bir halat ile, tanrı Herakles’in heykelinin çekilebileceğini söyler.
Başlangıçta, başta soylu kadınlar olmak üzere, kimse ona inanmaz ve saçlarını kestirmez. Ancak: sonunda: Thrak asıllı bir köle; balıkçının dediğini yapar. Thrak asıllı kadınları ikna eder ve saçlarını kestirilir. Kesilen saçlardan yapılan bir halatla , heykeli çıkarır ve şehre taşınır.
Heykel şehre girince, kör balıkçının gözleri, birden açılır ve görmeye başlar. Herakles heykeli için, kentte kutsal bir Tapınak yapılır ve Thrak kadınları dışındakilerin girmesi yasaklanır.
Çeşme Müzesinde; Erytharia’dan çıkarılan sikkeleri görebilirsiniz. Bu sikkelerin üzerinde, efsanede sözü edilen Tapınak ve tanrı Herakles’in heykelinin tasvirlerini görmek mümkün. Bu da, efsanenin doğruluğuna inanmamıza sebep oluyor.
Evet, bir diğer efsanemiz:
Cbyl Efsanesi
Cbyl, Erytharialı bir kadın kahin.
Korykos Dağında doğduğu ve kendisine tanrılar tarafından, ilham ve kehanet gücü bağışlandığı söylenir. Babası bir ölümlüdür. Annesi ise: dağlarda, kırlarda, ormanlarda, çeşmelerin, kaynakların başında ve nehirlerde yaşadıkları sanılan peri kızları (Nymphalar) ndan biridir.
Annesi Nympha; doğar doğmaz, onu kahinliğe başlatmış. Cbyl’in, ağzından dökülen sözcükler, hep dizeler halindeymiş.
Efsaneye göre: Cbyl, Çeşme’de; her biri 110 yıl süren, 9 insan ömrü yaşamış. Cbyl’i bu kadar uzun yaşatan neydi acaba? Çeşme’ye gelin, termal sularıyla, iklimiyle, rüzgarı ile tanışın. Sizlerde, bu sırrın farkına varacaksınız.
GENEL
Çeşme gerçekten yaşanması gereken bir güzellik. Türkiye’de en güzel yerde, en güzel tatili nerede yaparım diyenler için, en büyük seçenek. Ege kıyılarında; en güzel tatil merkezi neresidir diye sorulduğunda, tek seçenek. Gerek deniz, gerek eğlence, gerek kumsal, gerek bunların dışındaki birçok alternatifli tatil; Çeşme’de, bunları bulmanız mümkün.
Evet: Çeşme; şifalı sıcak suların, kalitede kumun, güneşin ve deniz suyunun berraklığın kucaklaştığı, şirin bir tatil beldesidir. İzmir’in 94 km. batısında, kendi adını taşıyan yarım adasın en ucundadır. Gemiciler tarafından, küçük liman diye adlandırılır. Zamanla çoğalan ve buz gibi suların aktığı çeşmelerinden dolayı da, yöreye “Çeşme” ismi verilmiştir.
Şehrin ortasındaki tepede bulunan ve bugün kalıntıları görülen Akropol’de yapılan kazılarda: Athena Tapınağına adak olarak sunulmuş heykelcikler bulunmuştur. Aslında, Tapınak tam olarak bulunamamıştır. Ancak, bu kalıntılar, ilerde bu bölgede yapılacak kazılarda, Tapınağın buralarda bir yerde bulunabileceğinin en büyük işaretidir. Buluntular içinde en önemlisi: Arkaik devirden kalma, bir kadın heykelidir ve İzmir Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.
Çeşmenin Yunanistan’ a bağlı Sakız Adasına uzaklığı ise 8 mildir.
AVCILIK
Çeşme, kara avcılığından hoşlananlar için uygun bir yer. En heyecan verici av: domuz avı. Yetkili makamlardan gerekli izinler alındıktan sonra, Çeşme’de, domuz avına çıkılabiliyor. Ayrıca: keklik ve tavşan bakımından da bölge zengin. Bu hayvanların en çok görüldükleri mevsim ise: Eylül-Aralık ayları arasındaki dönem. . Tatilde, kara avcılığı yapmak istiyorsanız, yaban domuzu avı, keklik ve tavşan avı nerede yapılıyor diye düşünüyorsanız, avlanmaya, ava ve atıcılığa meraklı iseniz, buyurun Çeşme’ye gidin. Çeşme’de, avcılık yapmak mümkün.
KAMP-KARAVAN
Büyük Liman ve Paşa Limanı koylarında, kamp alanları bulunuyor. Buralarda: keyifli ve eğlenceli kamp olanakları var. Ayrıca: antik Erythrai kentinin bulunduğu, Ildırı yöresindeki doğal plajlar, kamp alanları kullanımına son derece uygun. Her yıl, yüzlerce kampçı, bu bölgeleri tercih ediyorlar. Ege kıyılarında, en güzel kamp yeri, karavan kamp yeri nerededir diye düşündüğünüzde, buyurun Çeşme’ye. Gerçekten, en güzel çadırlı kamp ve karavan kamp yerleri, alanlarını Çeşme’de bulabilirsiniz.
YATÇILIK
Çeşme’de, yatçılık son derece gelişmiş durumda. Özellikle; bazı mekanlardaki yat limanları, yatçılık için çok uygun. Eğer, yat veya tekneniz var ve E ge kıyılarında, en iyi yat güzergahı, en iyi yat konaklama tesisleri, iskelesi, marinası, limanı nerede diye düşünüyorsanız, Çeşme, bu sorunuzun tek cevabı. Ege bölgesinin, Ege denizinin en iyi yat, tekne konaklama imkanları Çeşme’de var.
ÇEŞME YAT LİMANI
Çeşme yarımadasının güneyi, Türkiye’nin belli başlı yat güzergahlarından biri. Çeşme-Kuşadası güzergahı, yat turizmi açısından, altyapının en çok geliştiği alan. Çeşme’de, yat limanı yanında, ticari limanda bulunuyor. Bu limanın iskelesine: iki küçük tonajlı gemi yanaşabiliyor. Yat limanı ise, 150 teknenin barınabileceği büyüklükte yapılmış.
ALAÇATI İSKELESİ
Alaçatı beldesinin güneyinde, yan yana sıralanmış koylar; yatçılar için bir cennet niteliğindedir. Alaçatı iskelesinde ise, 80 tekne barınabilmektedir.
ÇEŞME ALTINYUNUS YAT LİMANI
70 büyük ve 40 küçük tekne bağlanabilecek kapasitede. Yatlara, her türlü bakım hizmeti verilebiliyor. Özellikle: geceleyen ya da konaklayan yatlara: su, elektrik, telefon, bakım, onarım ve kışlama hizmeti verebilecek durumda tasarlanmış ve yapılmış.
DALIŞ VE SU ALTI DÜNYASININ GİZEMİNİN KEŞFİ
Çeşmede amatöründen profesyoneline kadar, su altı dalış merakı için eşsiz bölgeler bulunuyor. Su altı tutkunları için doyumsuz keyiflerin ve yeni keşiflerin yaşanacağı, tarifi imkansız bir belde. Su altı dünyasına dair inanılmaz görüntülere şahit olabilirsiniz.
Doğa son derece cömert davranmış. Su altı dünyasına, dalışa meraklı iseniz, dalgıç iseniz, su altına dalmayı seviyorsanız, inanın, Çeşme size bu konuda her türlü alternatifi sunacaktır. Su altı dalış, dalgıç merakınızı, burada gidermeniz mümkün. Evet, dalış yapılabilecek belli başlı mekanlar şunlar:
FENER ADASI
En fazla 15-18 metreye kadar derinleşen bu ada, akıntı dalışından hoşlananlar için ideal bir bölge. Şansınız varsa, adanın daimi ziyaretçilerinden foklarla bile karşılaşabilirsiniz. Ada etrafında, iki dalış noktası var.
Her iki dalış noktası da; fazla derin olmayan, dip yapısından dolayı, genelde ikinci dalışlar için kullanılıyor. Derinlikleri 18 metreye kadar olan dalışlarda, renkli dip yapısı, sizi büyüleyecek. Her türlü sünger ve mercanın bulunduğu ada yöresinde: karagöz, sarpa gibi küçük sürü balıkları, dalışta size eşlik edecek.
YATAK ADASI
Derinlik 40 metreye kadar ulaşıyor. Yaklaşık 8-10 metre derinlikte yer alan muhteşem mağarası ile ünlü. Genellikle, günün son dalışı için tercih ediliyor. Adanın batısında yer alan iki mağara girişi ve içindeki süngerlerin kapladığı alan ile oluşan renk cümbüşü, makro ve geniş açı fotoğraf çekenler için oldukça uygun. Geniş açı objektif ile içeriye girdikten sonra, dışarıya baktığınızda karanlığın önündeki turkuaz renkli mavilik sizi büyüleyecek.
EŞEK ADASI
Etrafında birçok dalış noktası olmasına rağmen, yarık kaya noktası, adanın en güzel yeri. Derinlik: 50-60 metreye kadar inebiliyor. Özellikle, üstü 20 metrelerden başlayıp dibi 40 metrelere kadar inen doğu duvarı, her dalgıcın görmek isteyeceği bir yer.
ILDIRI KÖRFEZİ
Sığlığın batıya bakan tarafında, güneyden kuzeye doğru, yaklaşık hemen hemen 70 metre uzunluğunda bir duvar uzanıyor. Üst kısmı, yüzeye yaklaşık 8 metre derinlikte olan bu duvarın derinliği 12 metreden, 35 metre derinliğe kadar gidiyor. 21 metre civarında, birbirine bağlı, 3 adet mağara var. Bu mağaraların bir tanesinin sığlığının ortasında, 12 metre civarında bir çıkışı bulunuyor.
ÇEŞMEDE NE YENİR
Evet, Çeşme’de ne yenir, ne içilir? Çeşme’nin en meşhur yemeği, yiyeceği nedir ve nerede yenir? Buyurun, bu sorularınızın cevapları aşağıda. Çeşme’de aslında isim vermek istemiyorum ama, herkesin yine de bildiği bir isim: Kumrucu Hüseyin ve bir de Kumrucu Şevki var.
Evet: Kumrucu Şevki, her ne kadar en iyisi orada denilse de, sıcak olması gerekirken, sürekli soğuk gelen kumruları ve sabaha karşı, saat : 04.00’ten sonra insan selinin yaşanması, diğer kumruculara olan ilgiyi arttırmıştır. Bir tür ızgara sandviç olan kumru, Çeşme’ye geldiğinizde, mutlaka tatmanız gereken bir lezzet.
Ayrıca: yemeklerde, deniz ürünlerini denemelisiniz. Özellikle: çipura, levrek, ahtapot ve midye. Çeşmeye özel incir reçeliyle sunulan “Kuru sıkma, kaz budu, bademli süt “ de tatmalısınız. Çeşmenin lezzetli kavunları ve enginarları tüm dünyaya ihraç ediliyor. Tercih sizin.
PIRLANTA PLAJINDA, KİTESURF
Çiftlikköy’de bulunan Pırlanta Plajı’nda: rüzgar, hiç kesilmeden, kuvvetli ve sabit hızla eser. Bu ortam: Çeşme’yi, sanki “Avrupa’nın rüzgar başkenti” yapmaya aday. Sanki: antik çağın rüzgar tanrısı, buraya yaşıyor.
Evet, Çeşme’nin en batısında bulunan Pırlanta Plajı: ismini, pırlanta gibi parlayan kumdan alıyor. Deniz: 250 metre boyunca ilerlediğinizde: sığ ve pırıl pırıl kum. Dünyanın dört bir yanından sörfçüler, bu bölgeye geliyorlar.
1980’li yıllarda: bir çok karavan, plajın önünde park eder ve akşamları karavanlarda konaklayanlar, gündüzleri deniz üzerinde, sanki havada uçuşan kelebekleri çağrıştıran rengarenk yelkenlileriyle, dans ederlerdi. 2000’li yıllarda ise, yeni bir akım doğdu.
Bu kez; milenyumun yeni ekstrem sporu olan: Kitesörf başladı. Kitesörfçüler, bu sporun en iyi yapılabildiği yerlerden biri olarak kabul edilen, Pırlanta Plajını doldurmaya başladılar. Rüzgar sörfüne benzer özellikleri nedeniyle, bir çok rüzgar sörfçüsü, aynı zamanda kitesörf’e de yöneldi. Çeşme’de bir çok yabancı tur operatörü: Nisan-Kasım ayları arasında, dünyanın bir çok yerinden, kitesörf meraklılarını buraya taşıyor.
Çeşme : gerek rüzgar sörfü ve gerekse kitesört meraklıları için tam bir cennet. Rüzgar sörfü ve kitesört yapmak istiyorum, nerede yapabilirim, en uygun yer neresidir diye düşünürseniz, inanın, Çeşme size bu konuda muhteşem olanaklar sağlayacak ve büyük keyif alacaksınız.
ÇEŞME PLAJLARI
Çeşme’de: 29 km. lik kıyı bandında, birbirinden güzel birçok plaj bulunuyor. Bu plajların ortak yanları: her zaman tertemiz bir deniz, eşine az rastlanır yumuşaklıktaki kumsallar, bunalmadan istediğiniz bronzluğa ulaşabileceğiniz güneş. Dingin bir denizde serinleyip, sonra da sımsıcak kumsal da, sakince güneşlenebilirsiniz.
Veya, bir yat kiralayıp, adaları gezebilir, dalış tüpünüzü takarak, derinliklerdeki zenginlikleri keşfedebilirsiniz. Çeşme, tüm bu alternatifleri size sunabilecek güzellikte bir yer. Ege denizinin, Ege bölgesi kıyılarının en güzel denizini, en güzel plajlarını, en güzel kumsallarını burada bulabilirsiniz.
DALYAN VE SAKIZLI KOY
Buralar: Çeşme yarımadasının kuzey kıyılarında. Tipik balıkçı mahallesi, evleri, limanı, plajları ve insanları ile, Ege yaşantısının en doğal özelliklerinin toplandığı bir yöre. Çeşme merkezine: 4 km. uzaklıkta. Dalyan köyde, çok sayıda kaliteli otel ve pansiyon bulunuyor.
ÇİFTLİKKÖY VE PIRLANTA PLAJI
Pırlanta plajı; Çeşme’nin güney ve güneybatı bölümünde bulunuyor. Bu yörenin en önemli plajları: Pırlanta, Tursite ve Altınkum plajları. Burada da, son derece kaliteli otel ve pansiyonlar var. Ayrıca: bu bölgede, çadırlı ve karavan kamp için, uygun alanlar bulmak mümkün. Biraz önce söylediğim gibi; özellikle Pırlanta Plajı, sörf tutkunları için ideal ortam yaratması açısından, önemle tercih edilen bir yer.
ÇATAZMAK PLAJI
Buraya ulaşım: Çeşme ilçe merkezinden sağlanıyor. Burası da, diğer plajlar gibi, güzel ve görülmeye değer bir yer.
EŞEK ADASI
Eski adı:”Goni” Günümüzdeki adı ise: “Eşek Adası.” Çeşme’den, tekne/yatlar ile, 1 saatlik uzaklıkta. Koyları tertemiz. Ayrıca: bu koylarda yaşayan, konuksever eşekleri de var. Günübirlik yat gezintilerinin vazgeçilmez programı. Doğal konumu nedeniyle: kuzey rüzgarlarına kapalı. Bu nedenle: koylarda, su altı ve su üstü her türlü sporu yapmak mümkün.
Adanın tamamı, maki bitkisi ile kaplı. Eşeklerin yaşayabilmeleri için; rüzgarla çalışan bir düzeneği olan, tatlı su kuyusu da var. Özellikle: bahar aylarında, buraya yolunuz düşerse; yaban nergisleri, katır tırnakları ve kekiklerin, sarhoş eden kokuları ile karşılaşırsınız.
Ada, tamamen turistik amaçlarla hizmet ediyor. Milli Parklar kapsamına alınmış. Bu nedenle: gece konaklamak mümkün değil. Adanın hemen yanında bulunan Kara adanın; doğal bir akvaryum görünümündeki mavi koyu, sizi büyüleyecek bir uğrak yeri. Zamanınız varsa, günübirlik turlarla, mutlaka bu güzelliği görün ve yaşayın.
ÇEŞME İÇİNDE GEZİ PLANI
Çeşme içinde; herhangi bir yerde konaklayabilirsiniz. Ama: günübirlik geldi iseniz ki, özellikle İzmirli konuklar, buraya günübirlik de gelebiliyorlar, sizler için küçük bir gezi planı şöyle önerebilirim.
Ana yoldan Çeşme’ye doğru ilerliyorsunuz. Yolun sağ ve sol yanında; barlar bulunuyor. Özellikle: hafta sonları ve tatil günlerinde, burada, hani derler ya, iğne atsanız yere düşmez.
Sonra: Çeşme merkezine gelin. Yine bir sürü bar ve eğlence mekanı var. Tam bir eğlence cenneti. Liman boyunca: irili-ufaklı: gazino, restoran ve kafeler ve nihayet, Tekke Plajına gelince de, özellikle gençlerin uğrak yerleri karşınıza çıkacak.
Sonra: Ayayorgi diyoruz. Bu koyun ismi, Rum yerleşimi zamanında, burada bulunan büyük bir manastırdan gelmekte. Manastırın çevresinde ve Aya yorgi koyunun etrafında, çeşme taşından yapılmış, ufak evler bulunuyor. Değişik güzellikte bir yer. Burada da; koy kıyısında, birçok tesis bulunuyor. Ama; bu bölümün en seçkin tesisi: Paparazzi. Favori bir mekan.
1980’li yıllarda, tepelerden inerek, zeytin ağaçları ve ineklerin arasından geçerek ulaşılan Ayayorgi günümüzde, plajına bile izinsiz girilemeyen bir mekan haline gelmiş. Turizm işte böyle, belli başlı kapatılan ve insanlara yasaklanan, paranın hakim olduğu bölgeler ortaya çıkıyor. Çeşme merkezine 1 km. uzaklıktaki bu muhteşem koyda, beach kulüpler, gündüzleri plaj ve akşamları ise gece kulübü oluyorlar.
Bu arada: Çeşme’nin içinde, denize girilebilecek bir yer ararsanız; en uygun yer: Ayayorgi.
Hani, aslında birçok plaj var, ama sonuçta, bunlar merkeze yakın-uzak, biraz mesafeliler. Merkezde en uygun plaj: Ayayorgi.
Ayayorgi koyuna gitmek için, Çeşme merkeze giderken, Dalyan’a gider gibi yapıp, yolun hemen sağındaki “Ayayorgi” levhasını sakın kaçırmayın. Ayayorgi’de, gerçekten muhteşem beach kulüpler sizi karşılayacak. Hepsi, aynı koyu paylaştıkları için, deniz ortak güzellikte. Ama, sabah erken gidip, deniz kenarında güzel bir yer bulmakta fayda var. Gündüz ve gece, tekneler ve yatlar, buraya gelip demir atıyorlar. Bu güzelliği, mutlaka görün.
Evet, günümüz sonu, akşam yemeğimizi, Dalyan’daki, o sıra sıra dizilmiş ve ünü tüm ülkeye yayılmış, balık restoranlarında almalısınız. Hemen dalyan kıyısına dizilmiş bu restoranlarda; gerek günün yorgunluğunu atmak ve gerekse gerçekten muhteşem bir menü ile akşam yemeğini tamamlamak mümkün. Mutlaka gidin, görmeniz gereken bir yer.
Evet, tüm bunların dışında: Çeşme’de gezilecek yerler şöyle sıralanabilir. Burada kalacağınız süre ile bağlantılı olarak, tercihinize göre, kendinize, bir gezi planı yapabilirsiniz.
ÇEŞME KALESİ
Osmanlı döneminde, Sultan 2.Beyazıt tarafından, 1508 yılında yaptırılmış. Mimarı Ahmet oğlu Mehmet. Dikdörtgen biçiminde yaptırılan kalenin, 6 kulesi ve üç yanında hendekleri var. İlk yapıldığı zamanlarda, denizin hemen yanında imiş. Zaman içinde, denizin doldurulması sonucu daha içerilerde kalmış. Kale ve Liman, tarihi süreç içinde: ticaret ve savaş gemilerini, kötü hava koşullarına ve düşman saldırılarına karşı korumuş. Kalenin güney kapısı: Osmanlı mimarisinin bütün özelliklerini taşıyor.
Kaleyi ziyaret ettiğinizde: Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa’nın yanında, aslanı bulunan heykelini de görebilirsiniz. Bu heykelin yanında, fotoğraf çektirmeyi ihmal etmeyin. Bu heykel: Çeşme’nin bir simgesi gibi olmuş. Kalenin içinde, günümüzde, Çeşme Arkeoloji Müzesi var. Ayrıca: burada, Uluslar arası Çeşme Müzik Yarışması ve 2-7 Temmuz tarihleri arasındaki, Çeşme Festivali düzenleniyor.
ÇEŞME ARKEOLOJİ MÜZESİ
Müze, kalenin içinde. İlk defa 1965 yılında, İstanbul Arkeoloji Müzesinden getirilen silahlarla, silah müzesi olarak hizmete açılmış. 1984 yılına kadar, böyle devam etmiş. Müzede bulunan silahlar, salondaki aşırı nemden dolayı oksitlenerek bozulmaya başladığında, İzmir Arkeoloji ve Ödemiş Müzelerine devredilmiş. Aynı teşhir salonları düzenlenerek, 1964 yılından beri devam eden kazılara ait eserler sergilenmeye başlanmış. Evet, bu müzede: günümüzde: Eryhrai, Çeşme, Alaçatı ve Kalemburnu yöresinden çıkarılan eserler sergileniyor. Burada: 320 adet arkeolojik, 126 adet Etnografik eser, 31 adet sikke olmak üzere, 477 adet eser varmış.
KERVANSARAY
1529 yılında, Osmanlı Sultanı Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmış. Çeşmeye ayrı bir güzellik katıyor. İki katlı. Tipik bir Osmanlı dönemi kervansaraylarından. Bir benzeri de, Kuşadası’nda (Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı) bulunan yapının mimarı, Ali Pubuççu’nun oğlu Ömer’dir.
“U” biçiminde bir plana sahip olan yapının, ortasında geniş bir avlu, bu avlunun çevresinde de dükkanlar, depo ve odalar bulunuyor. Bir veya birkaç merdivenle, birinci kata çıkılıyor. Burası da, biçim bakımından zemin katına benziyor. Tarihi süreç içinde: özellikle, yabancı tüccarların konaklaması için kullanılmış. Bunlar, kervansarayı, ya hayvanlarıyla geceyi geçirebilecekleri bir konut ya da şehirlerde mallarını koyacak ve satacak bir yer olarak kullanırlarmış.
Evet, buranın restorasyonu tamamlanmış olup, günümüzde 45 odalı bir otel olarak kullanılıyor. Ayrıca; alışveriş merkezleri var ve geceleri de, eğlence mekanları hizmet veriyor.
ÇEŞMEKÖY
Eski Cami olarak da anılmaktadır. Çeşme ilçe merkezinin: 2 km. güneyinde. Bizans egemenliği sırasında: Emir Çaka, yarımadayı ele geçirince, 1081 yıllarında, Selçuklu Sultanı 1.Kılıç Arslan, Çeşmeye gelir ve Oğuz boylarından gelen Türkleri, bu merkeze yerleştirir. Bu döneme ait; bir cami kalıntısı ve geniş mezarlık görülmektedir.
ÇEŞME DIŞI İÇİN, GEZİ PLANI
Çeşme dışındaki geziniz için, ilk durak olarak: Alaçatı’yı öneriyorum.
Çeşme’ye 7 km. uzaklıkta bir beldedir. Türk-Yunan karışımı Ege mimarisi özellikleriyle, parke taşlı Arnavut kaldırımlarıyla, yüzyıl öncesinden kalan yel değirmenleriyle ve sakız bahçeleriyle, sevimli antik bir kasabadır.
1874 yılında yapılmış Ayios Kostantinos Kilisesi, camiye dönüştürülmüştür ve Pazaryeri cami olarak, bugünde heybetle yükselir. Her yıl, haziran ayının son haftasında yapılan “Uluslar arası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali” ne, Dünyanın çeşitli ülkelerinden topluluklar katılır.
Alaçatı
Dinlenmek ve eğlenmek için birebirdir. Denizi ve mimari özellikleriyle de, dünyanın sayılı yerlerinden biridir. Dünyanın en iyi sörf yapılabilen, 7 sahilinden birine sahiptir ve şimdiye kadar birçok sörf yarışması, burada düzenlenmiştir. Rumlardan kalma taş evleri ve üzüm bağları yanında, Türkiye’de sakız ağacının yetiştiği tek yer burasıdır.
Sakız ağaçlarının, 6000 yıldır, Çeşme’de bulunmaktadır. Bu ağaçlardan elde edilen sakız ile; lezzetli aromasıyla, sakız reçeli ve eşsiz sakız rakısı yapılır. Sakız, mutfaklarda kullanımının yanı sıra, ilaç ve boya sanayinde de kullanılır. Eski Yunan doktorları: sakızdan: kuduza, yılan sokmasına, mide rahatsızlıklarına, bağırsak ve akciğer hastalıklarına karşı, çeşitli ilaçlar yaparlarmış. 10’ncu yüzyıldan sonra, sakızın ünü, Sakız Adasını aşarak yayılmış ve dünyada meşhur olmuştur.
Alaçatı’da ne yapılabilir?
Elbette; önce rüzgar sörfü yapılabilir. İlginiz varsa, gerçekten denizde yapılan rüzgar sörfünün tek yeri burası. İlginiz olup ta, yapmayı istemenize rağmen bilmemeniz de önemli değil, çünkü burada, rüzgar sörfü eğitiminin verildiği bir çok yerde bulunmakta. Özellikle: denizin sığ olması, rüzgar sörfünü yeni öğrenenler için büyük bir güzellik.
Denize düştüğünüzde, yeniden sörf tahtasının üzerine çıkmak için fazla zorlanmıyorsunuz. Dediğim gibi: Alaçatı’yı gördükten sonra, sörf yapmak için başka bir yere gitmek istemeyeceksiniz. Alaçatı: Avrupa’nın sörf bölgeleri arasında, en ilginç ve çeşitlilik sunan bölgesi. Deniz suyu oldukça sığ ve berrak. Bölgede, rüzgar kuzeyden esiyor. Bu özellikleri ile, ideal bir sörf alanı.
Rüzgar: Haziran ayından, Eylül ayı ortalarına kadar: sürekli olarak, ortalama 4-6 şiddetinde esiyor. Nisan-Ekim ayları arasında ise; güney rüzgarı olarak esiyor ve denizde, güzel dalgalar oluşturuyor. Rüzgar; meltem olarak, soldan esse veya şiddetli esse dahi; koyda, düzenli dalgalar oluşuyor. Yani; aşırı yüksek dalgalar oluşmuyor.
Ayrıca: koydaki akıntının, rüzgar ile aynı yönde olması; sörf yapanlara doyumsuz anlar yaşatıyor. Biraz önce de söylediğim gibi, burada, rüzgarlardan meltem etkin olsa da, aslına bakarsanız, dört ayrı rüzgar, Çeşme yarımadasını okşuyor.
Şöyle ki: meltem, lodos, poyraz ve gerence rüzgarları, yıl boyunca bölgeyi ziyaret ediyorlar. Buranın bu özelliği: tarihi süreçte, başkalarının da dikkatini çekmiş. Şöyle ki, haritaları ve kaptanlığı ile tanınan, “Piri Reis’te, “Kitab-ı Bahriye’de” “Alaca at limanında deniz yufkadır” derken, koyun dalgasız olduğunu kastetmiş. Yani, onca rüzgara rağmen, koyda dalga yüksekliği, sörfçülerin tadını kaçıracak boyuta ulaşmıyor. Alaçatı’da rüzgar, yaz boyunca, kuzeyden: 15-25 knots hızla esiyor. Mayıstan Ekime kadar olan rüzgar sezonunda, burada, “72 milletten” sörf yapanlarla karşılaşmak mümkün.
Evet, Alaçatı’da neler yapabilirsiniz derken, sörf dışında: Rumlardan kalan orijinal evleri gezebilirsiniz. Bu evler, kışın sıcak ve yazın soğuk olma özelliklerine sahiptir. Aynı zamanda: üzüm bağları bulunduğundan ve dünyada yetişen sayılı sakız ağacına sahip olduğundan, bir doğa gezisi yapabilirsiniz. Çarşaf gibi denizinde serinleyebilir, altın renkli kumsallarında dinlenebilirsiniz.
Alaçatı’yı eşsiz kılan özelliklerinden biri de, sahilde su seviyesinin, yaklaşık 700 metreye kadar, 1 metreyi aşmaması ve bu yüzden yüzmek için güvenli olmasıdır.
Ayrıca: Ildır köyüne, kültür gezileri düzenleyip, MÖ.11’nci yüzyıldan kalma Erythrai antik kentini görebilirsiniz. İnanın, gördükleriniz karşısında hayranlığa düşeceksiniz. Ayrıca: bisiklete binebilir, sörf kulüplerinde vakit geçirebilirsiniz. Diskolara gidip dans edebilirsiniz, plajda kitap okuyup güzel vakit geçirebilirsiniz.
İkinci durak:
Ilıca-Yıldızburnu ve Şifne istikameti
Ilıca’dan, Çeşme merkezine uzaklık: 6 km. Ilıca merkezinde biraz gezinin.
ILICA PLAJI
Uzunluğu: 2 km. ye yakın. Geniş ve beyaz kumlu bir plaj. Nitelikli konaklama tesisleri ve termal olanakları var. Çeşme’nin en büyük ve popüler turizm merkezlerinden biri. Denizin içinde, sıcak termal sular kaynıyor. Bu nedenle; gerek Ilıca plajı ve gerekse çevredeki diğer plajlar, birer büyük termal havuz haline gelmişler. Ayrıca, buradaki büyük konaklama tesisleri, yoğun turist kapasitesinin ihtiyaçlarını karşılayacak boyutta. Birçok küçük otel ve pansiyonlarda bile, kaplıca suyu bulunuyor.
Ayrıca: denizin içinde, 100 metre ilerlediğinizde, derinlik insan boyunu geçmiyor. Sığ sularda, özellikle termal kaynaklarla beslenen sularda, ultra viyole ışınlarının, insan sağlığına çok yararlı geldiği, bilimsel bulgularla kesinleşmiş. Bunların yanı sıra; bu plajlarda, denizin sığ olması nedeniyle, çocuklar büyük keyif alıyorlar. Plajlar: sağlık ve can güvenliği konusunda, çok elverişli.
Burada bulunan: Yıldızburnu’na geçin. Çeşme’nin bu köşesi; kendi çapında bir cennet. Burada, deniz kıyısında oturup, dinlenebilirsiniz.
Ilıca mevkiinde. Kumrucuların olduğu yere: yürüyerek 2 dakika uzaklıkta. Ancak, Ilıca plajına doğru değil, sahil kenarından, diğer tarafa doğru yürümeniz gerekiyor. Zaten karşınıza çıkacak olan kafelerin, Avrupai çizgileri, Yıldızburnu’na geldiğinizi size hissettirecek. Ufuk bir koy.
Deniz kenarına; kafeler masa yerleştirmişler. Trafiğe kapalı bir yol. Daha çok eski yalılar; kafelere çevrilmiş. Hafif Çeşme esintisi var, deniz kenarında bir yer. Ancak: her akşam, saat: 22.00 gibi, burası da aşırı kalabalık oluyor. İnsan sesleri, mekanlardan yayılan müzik, uzaktan gelen korna sesleri ve artık zor duyulabilen deniz sesi. Yıldızburnu’nun en güzel anlatımı sanırım bu kelimeler olsa gerek.
ŞİFNE, BÜYÜK LİMAN, PAŞA LİMANI
Ilıca plajı merkez olmak üzere, kuzeydoğu yönünde, Şifne’ye kadar uzanan kıyı bandı; güzel plajları ve kaplıcaları ile, güzel bir merkez. Büyük Liman/Paşa Limanı: turistik tesislerin, kamp alanların ve toplu yazlık konutların bulunduğu bir yer konumunda. Şifne: Ilıca merkezine, yaklaşık 5 km. uzaklıkta. Kaplıcaları ile ünlü bir merkez. Çok sayıda, temiz ve düzenli pansiyon var. Buraya ulaşım, Ilıca’dan sağlanıyor. Bu yöredeki kaplıcaların iyi geldiği söylenen hastalıklar şunlar: romatizma, raşitizm, kadın hastalıkları ve idrar yolları, mide, bağırsak, egzama, kan çıbanı gibi deri hastalıkları.
Evet, Şifne’den sonra: Ildırı.
ILDIRI
Ildırı ve yöresinde: antik Eryhrai kenti bulunuyor. Doğal plajları ve kamp alanları bakımından, kampçıların ilgisini çekiyor. Çeşme merkezine: 22 km. ve Ilıca’ya ise, 15 km. uzaklıkta. Bu tarihi ve doğal zenginliklere sahip yöreye ulaşım: Şifne’den sonra, asfalt bir yol ile yapılıyor.
Buranın en büyük özelliği: antik Eryhrai kentinin bulunması.
ERYTRAİ (ILDIRI) ANTİK KENTİ
Ildırı Köyünün, antik dönemdeki adı: Erythrai’dir. Bu sözcüğün Yunancadaki anlamı ise: “kırmızı” Kent toprağının kırmızı renginden dolayı, sanırım bu isim verilmiş. Yani: kentin adı, kızıl kent. Çeşme merkezine: 27 km. uzaklıktadır. Güzel bir koy üzerinde kurulmuştur.
Kentte ele geçen bulgular: bu yörede, ilk Tunç Çağından, bu yana yerleşim olduğunu gösteriyor. Arkeolojik kalıntılarda: şehrin: MÖ. 3000’lerde, Erythoros isimli birinin yönetiminde olan kolonistler tarafından kurulduğu anlaşılmıştır.
İkinci kolonileşme döneminde, kent, Atina kralı Kadros soyundan gelen, Knopos yönetimindeydi. Başlangıçta, krallık ile yönetilen kent, sonraları yine kral soyundan olan ancak halkın seçtiği Basileuslar tarafından yönetilmiş. MÖ.7’nci yüzyılda, İon kentlerinin kendi aralarında kurdukları Panionion dinsel ve siyasal birliğe katılmışlar.
Kent: Pythagoras’la birlikte, kısa süreli tiranlık dönemi yaşamış. Bu dönemde, üretilerek dışarı satılan: değirmen taşları ile önem kazanmış. MÖ.4’ncü yüzyılda: Karia’daki Pers satrapı “Mausolos” ile, dostane ilişkiler kurulur. Öyle ki, Mausolos’a duydukları şükran hissinin bir ifadesi olarak, onun tunçtan yapılma, altın saçlı bir heykelini de “Agora” ya dikerler.
Kent, tarihi süreç içinde: Lidya ve Perslerin eline geçer. Pers boyunduruğuna karşı ayaklanan İon kentlerine katılır. MÖ.334 yılında, Büyük İskender tarafından bağımsızlığına kavuşturulur. İskender’in ölümünden sonra ise, Bergama Krallığının yönetimine girer.
MÖ.133 yılında, Roma imparatorluğu içinde, özgür bir kent statüsü kazanır. Bu dönemde: şarabı, keçileri, değirmen taşları ve kadın kahinleri Cibyl ve Herophile ile ün kazanır. (Cibyl’ın öyküsünü, yazının başlangıç kısmında anlatmıştım)
MÖ.1’nci yüzyılda: depremler, savaşlar ve Romalı komutanların yağmaları yüzünden, büyük yıkım görülür. MS. ki tarihi süreçte, Erytharia hakkında, pek bilgi bulunamaz. Önemini de yitirdiği için, Bizans egemenliğinde, köy hüviyetine girmiştir.
16’ncı yüzyıldan sonra; Ilderen ve Ildırı adlarıyla anılmaya başlanır.
Kaynaklardan: Erythrai Akropolünde: Athena Tapınağının bulunduğu bilinmektedir. Yapılan kazılarda: Tapınağın kendine ait mimari eleman çıkmamış olmakla birlikte, Arkaik devre ait: altın fildişi, bronz ve fayanstan mamul, birçok küçük eserle, birinci sınıf işçilik gösteren vazo parçaları, heykel ve heykelcikle ilgili adak eserleri bulunmuştur.
Akropolün batı eteğinde: köyün evleri ile düz alan arasında resmi Agoranın bulunması, kuvvetle muhtemeldir. Antik kaynaklardan öğrenildiğine göre: Agora’da, Artemis’in altın çelenkli heykelinin bulunduğu öğreniliyor. Ancak, şu anda, bunun yeri belli değil. Erythrai den çıkarılan taşınabilir eserlerin tümü, İzmir Arkeoloji Müzesinde sergileniyor.
Ildırı’da, gözle görülen kalıntıların başında: şehir surları gelir. Bunun yanında: Akropolis, kuzeyinde tiyatro ve yapılan kazılarda ortaya çıkarılan: Helenistik ve Roma dönemlerinden kalma villa yapıları, Bizans döneminde inşa edilmiş kilise, Cennettepe olarak adlandırılan yerde, roma villası ve mozaikleri, Geç Roma-Bizans döneminde inşa edilmiş hamam yapısı görülebilir.
Ildırı antik şehrinde yapılan kazı ve araştırmalar sonucunda ortaya çıkarılan askeri ve sivil yapıları, ziyaretçiler ücretsiz olarak gezebilmektedirler.
Sonra: Altınyunus ve Boyalık Koyu. Burayı: Şifne’den önce de yapabilirsiniz. Ilıca’dan sonra, 2 km. uzaklıkta, Altınyunus ve daha sonra da Boyalık koyu var.
Evet: Altınyunus’a sapın. Burada : Çeşme’nin yapıldığı yıllarda, en büyük ve modern konaklama tesisi olan: Altınyunus Tatil Köyü ve Marinasını göreceksiniz. Kıyıda ise: yazlık konutlar, daha doğrusu villalar mı demek daha doğru olur bilmiyorum Boyalık koyunda: koy boyunca sıralanmış tatil köyü ve dinlenme tesisleri bulunuyor.
BOYALIK KOYU
Uzunluğu, yaklaşık 5 km. Çok güzel plajlara sahip bir koy. Ilıca plajının karakteristik özellikleri, burada da var. Çeşme’nin en hızlı gelişen turizm alanlarından biri. Koyun orta kısmında; Kalem burnunun kara ile birleştiği yerde, yapıldığı yıllarda, Türkiye’nin en büyük ve modern konaklama tesislerinden biri olan: Altınyunus Tatil Köyü ve Marinası bulunuyor. Bu koyun, en sakin denizinin bulunduğu yer ise, Ayayorgi Plajı. Burası: kuzey rüzgarlarına kapalı. Kıyısındaki restoranları ve birbirinden keyifli tesisleriyle, gerçekten sakin ve dinlendirici bir köşe.
Evet; işte Çeşme. Nemli olmayan, terletmeyen bir hava, güzel ve sığ, hemen derinleşmeyen bir deniz, güneş, güzel kumsallar, berrak su, termal su, güzel eğlence mekanları ve eğlence ortamları, su altı dünyasının keşfi, rüzgar sörfünün dünyada en iyi yapılabildiği şartlar ve ortam arıyorsanız; İzmir gibi büyük bir metropol şehrimizin hemen yakınında, İstanbul’a yakın bu güzellikleri gidip yaşayabilirsiniz. Çeşme: gerçekten, Türkiye’nin en güzel tatil beldelerinden biri.