Çay ilçesi; bulunduğu konum itibarıyla, Konya ilimiz ile, Afyonkarahisar ve batıdaki birçok ilin bağlandığı karayolu üzerinde bulunması nedeniyle, önem kazanıyor. Yani, gerçekten merkezi bir konumdadır. Buranın bir diğer özelliği ise, Eber gölüdür.
ULAŞIM
Çay ilçesi, bağlı bulunduğu Afyonkarahisar il merkezine, 48 km. uzaklıktadır. Çay-Sultandağı arasındaki uzaklık: 22 km. Çay-Bolvadin arasındaki uzaklık: 16 km. Çay-Akşehir arasındaki uzaklık: 47 km. Buradan geçen yol oldukça işlek ve yoğundur.
TARİHİ
Yörenin tarihi incelendiğinde, en önemli olay olarak görülen bir savaş söz konusudur. Bu savaş: Trakya-Mısır-Suriye askeri güçlerinden oluşan birleşik bir ordunun, Gelene kralı Antigon’un askeri güçleri arasında, MÖ. 301 yılında yapılan “İpsos” savaşıdır.
Haçlı seferleri sırasında Haçlı ordularının tahrip ettiği şehir, 1155 yılında Selçuklular tarafından alınır ve şehre Oğuz Türkleri yerleştirilir, şehrin ismi “Çay Değirmeni” olur. Daha sonra bölgede Germiyanoğulları Beyliğinin egemenliği görülür ve takip eden süreçte ise, bu kez, vasiyet yolu ile, Osmanlılara verildiği anlaşılıyor.
İlçe 2 Nisan 1921 tarihinde Yunanlılar tarafından işgal edilmiş ve 3 Nisan 1921 tarihinde ordumuz tarafından geri alınmıştır. Daha sonra 21 Ağustos 1921 günü yine işgal edilmiş ve 35 gün sonra 24 Eylül 1921 günü geri alınmıştır. Ardından Kurtuluş Savaşında önemli bir karargah olarak gündeme gelmiştir.
Çay, Bolvadin ilçesine bağlı bir nahiye iken 1958 yılında ilçe olmuştur.
GENEL
Çay ilçesi, Afyon-Konya karayolunun 48’nci kilometresinde, Eber gölü Karamık sazlığı arasında, Sultan dağına yaslanmış, yeşillikler içinde bir yerdir. Sultan dağının kuzey eteklerinde kurulmuştur. Sultan dağının en yüksek yeri 2610 metre rakımlı Gelincik Ana tepesidir. Bölge: geniş ve düz alanlar ile, bir ova görünümündedir. Denizden yükseklik: 1010 metredir.
Arazinin, yüzde 20’lik bölümü: göl ve bataklıklardan oluşmaktadır. Yörenin kuzey bölümündeki “Eber gölü” ise, bölgenin en önemli doğal göletidir.
İklim değerlendirilirse, yörede, kara iklimi hüküm sürdüğü görülür ve buna bağlı olarak, yazları sıcak ve kışları sert ve soğuk geçmektedir. Yöre insanının ekonomik etkinliklerinin başında, tarım gelmektedir. Özellikle: şeker pancarı, haşhaş, fasulye, ayçiçeği, vişne, kiraz ve elma yetiştirilmektedir.
ATATÜRK VE ÇAY
Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, 20 Mart 1922 günü, Kurtuluş Savaşı hazırlıklarını gözden geçirmek için burada Rusya Elçisi Aralof ve Azarbeycan Elçisi İbrahim Abilof ile bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Çünkü 1’nci Ordunun karargahı buradadır ve ayrıca burası 2’nci Ordu 4’ncü Kolordu bölgesidir.
Atatürk burada askeri törenle karşılanmıştır. Teftiş sonrası askerin durumundan memnun olan Atatürk, yanındakilerle birlikte Akşehir’e geri dönmüştür.
NE YENİR
Buralara yolunuz düşerse ve yöresel bir şeyler tatmak isterseniz, katmer ve haşkeşli yani haşhaşlı lokum denemelisiniz. Ama mutlaka “tepsi bükmesi” tatmalısınız. Son bir not, seyyar satıcılarda simit gibi satılan “mercimekli börek”
NE SATIN ALINIR
Çay’dan katmer, haşhaş ezmesi (beyaz ve sarı haşhaş) , vişne ve kiraz satın alınabilir. Bir de unutmadan bayatlamayan patatesli ekmek alınız.
ÇAY MESLEK YÜKSEK OKULU
Afyon Kocatepe Üniversitesine bağlıdır. 1994-1995 yılında İnşaat ve Makine Resim programı ile başlamış ve daha sonraki yıllarda Elektrik ve Otomotiv programı açılmıştır. 2002 yılında Elbiz mevkiindeki hizmet binasına taşınmıştır. Halen okulda 6 program vardır. Elbiz mevkiindeki hizmet binası 3 katlıdır ve ayrıca bir de atölye binası vardır.
VİŞNE FESTİVALİ
Çay ilçesinde her yıl Temmuz ayının 2’nci haftasında “(13-15 Temmuz tarihlerinde) Vişne Festivali” düzenleniyor. Festivalde, özellikle vişne üreticileri ödüllendirilmektedir.
Başlıca amaç ise, yörede yetiştirilen vişnenin, yurt içi ve yurt dışı pazarlarında tanıtılmasıdır. Festival süresinde: spor yarışmaları, halk müziği konserleri, nikah ve sünnet şölenleri, konserler ve sergiler düzenlenmektedir.
GEZİLECEK YERLER
TAŞ MEDRESE-CAMİ
Mayıs 1277 tarihinde Bolvadin’den Çay Değirmeni’ne gelen Selçuklu Sultanı III. Gıyaseddin Keyhüsrev (1264-1283) ve dönemin önemli devlet adamlarından Ebül-Mücahid Yusuf bin Yakub tarafından, mimar Oğulbeğ bin Mehmet’e yaptırılmıştır. Külliyenin inşa tarihi 1278-1279 yılları arasıdır.
Bu külliye, Anadolu Selçuklularının son külliyelerinden biridir ve Ebül-Mücahid Yusuf Külliyesi olarak isimlendirilir. Külliyede: medrese, türbe, çeşme, han ve bugün izi kalmayan hamam yapılmıştır.
Külliye, plan ve süslemeler açısından Anadolu Selçuklularının klasik eserlerinden olup, Selçuklu sanatının birçok özelliğini tek örnek olarak barındırmaktadır. Yapı topluluğu: Anadolu Selçuklularının önemli kervan yollarından biri olan Afyon-Konya güzergahında bulunmaktadır. Medrese binası bugün cami olarak kullanılmaktadır ve yöre insanı, burayı Taş Cami olarak isimlendirir.
Afyon-Konya karayolu üzerinde, ön yüzü tamamen kesme mermer kaplıdır. Yapıda: büyük bir kubbe çevresinde bulunan tonoz kemerli odalar, sofalar, küçük kubbeli bir müderris odası, simetriğinde çeşme, mescit ve dershane kubbeleri bulunur. Kubbe kuşaklarındaki süslemeler, Selçuklu sanatını yansıtır güzelliktedir. Mozaik ve çok ince çini süslemeler görülür.
Cümle kapısı üstünde, Selçuk sülüsü ile yazılmış kitabesi bulunur. Kapı kemerlerinin üzerinde, sarkıtların altında ise bir para arması ve iki tarafında yazı vardır. Medresenin taç kapısı, beyaz ve iyi cins taştan örülmüştür. Kapının üstünde kitabe vardır. Ayrıca mukarnas altında, mimarın adı yazılı bir kartuş bulunur.
Binanın doğu köşesinde çeşmesi ve batı köşesinde müderris odası vardır. Müderris odasının pencereleri kesme mermerden ve nakışlıdır. Tepede de bir “pars” kabartması vardır ve bu kabartmanın mimarın işareti olduğuna inanılır.
Medresenin yanında, cepheye bitişik bir çeşme vardır. Batıda, çeşmeyle simetrik kare planlı bölümün alt katı, yıldız tonozludur. Buranın türbe olma ihtimali yüksek olsa da içinde herhangi bir mezar veya lahit izi yoktur.
Medresenin karşısında bulunan hamam, uzun zaman bakımsız kalmış ve yıkılmıştır. Ancak bu yıkılan hamamda: iki adet halvet odası ve üç yanda sofa ve ortada büyük göbek sofası ve dışında soyunmalık yeri ve külhan olarak kullanılan bölümleri bulunduğu bilinmektedir. Son zamanlarda yapılan düzenlemeler ile, hamamın bulunduğu yer geniş bir cadde haline getirilerek hamam hepten yok edilmiştir.
SULTAN ALAADDİN KERVANSARAYI-TAŞHAN-ÇAY KERVANSARAY
Aşağı Mahallede, İnönü caddesi üzerinde, Medresenin doğusundadır.
Selçuklu dönemine ait yapılmış külliyenin bir parçasıdır. Avlulu ve kapalı kervansaray tipindedir. Yapının avlusu ve yazlık kısmı yıkılmış, kışlık kısmı ise restore edilerek günümüze ulaşmıştır. Kare planlı kagir bir yapıdır. Merkezde üzeri ışıklı, dört fil ayağı üzerine oturmuş, tonoz örtülü, dıştan destek çıkıntılı, kale görünümlü bir yapıdır.
Taş cami ve Han’da bulunan “Pars arması”, her iki yapının mimarının da Oğulbey olduğunu ifade eder. Ancak Osmanlı döneminde uzun yıllar bakımsız kaldığı için yıkılmaya yüz tutan bu hanın tamir ve bakımı için 1844 yılında keşif yapılmış ve ardından tamir işine başlanılmıştır.
Kervansarayın taç kapısı Anadolu Selçuklu sanatında özel bir yere sahiptir. İki renkli taş bezeme ile yapılan herhangi bir bezemeye ve sultan hanlarındaki zengin süslemelere yer verilmemiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 2000 yılında başlatılan büyük onarımlar sayesinde 2016 yılında Kervansarayın restorasyonu bitirildi.
Kervansaray bugün kervansaray olarak değil, ziyaretçilerin dinlenebileceği ve çay içebilecekleri bir mekan olarak kullanılıyor. Yani, burada Külliye çay evi var. Çay evi olarak düzenlenen mekan, İmaret camii manzaralı, özellikle akşamları ışıklar yakıldığında güzel bir ortam oluyor. Yalnız buranın Belediye tarafından özel bir firmaya kiralandığı ve bu firmanın işletme şartlarının pek iyi olmadığı söyleniyor. Belediyenin burayı ara sıra denetlediğini umuyorum.
ESİRÜDDİN EBHERİ TÜRBESİ
İlçe merkezine bağlı Eber (eski ismi Doğanlı) köyünde mezarlık içinde bulunan bir anıt mezardır. Bolvadin-İshaklı karayolu üzerindedir. Eber Dede künbeti olarak da bilinir.
Esirüddin Ebheri, 13’ncü yüzyılda yaşamış ve Taş Medrese müderrislerindendir. Semerkant’lı bir aileye mensup ve Türk’tür. Ebheri, ilk öğrenimini Musul’da yaptı, sonrasında ise Horasan ve Bağdat’a giderek öğrenimini tamamladı. O dönemin ünlü bilginlerinden ders aldı. Bir süre Musul sarayında kaldı. 1228 yılında Musul’dan Erbil’e geçti ve oraya yerleşti. Ancak Anadolu’ya sürekli seyahatler yaptı, felsefe ve müsbet bilimler alanında dersler verdi.
Türk Astroloğu ve filozofdur. Eserleri felsefe ve mantık üzerinedir. Felsefede Farabi ve İbn Sina geleneğinin 13’ncü yüzyıldaki en başarılı temsilcisidir. Özellikle Hidayetül hikme ve İsagüci isimli eserleriyle, İslam dünyasında büyük bir üne kavuştu. Bu iki eserin ortak özelliği, uzun yıllar boyunca yani medreseler yasaklanıp kapatılıncaya kadar, ders kitabı olarak okutulması ve üzerlerine birçok şerh yazılmış olmasıdır.
İsagüci, mantığın bütün konularını kapsamakla birlikte son derece muhtasar bir eser olup, medreselerde mantık alanında okutulan ilk kitap olması bakımından önemlidir. Esere Batı dünyasında da ilgi duyulmuş, Latince başta olmak üzere bazı Batı dillerine çevrilmiştir. Evet, Ebheri, Astronomi konusunda da Astronominin temel problemlerini ihtiva eden ve 22 bölümden oluşan bir eser yazmıştır.
Yapı kare biçimli taş duvar üstüne, 8 köşeli kümbet tipindedir. Sekizgen piramidal külahın tepesi yıkılmış durumdadır. Halen görülen sıva parçalarından külahın tamamen sıvalı olduğu anlaşılır. Ancak gövde üzerinde sıva izlerine rastlanmamıştır. Çünkü külahta, küçük boyutlu moloz taşlarla yapılmış onarım izleri görülür. Sekizgen piramidal gövdenin kenarları arasında, önemli sayılabilecek uzunluk farkları vardır.
Dıştan kenar uzunlukları 280 cm ile 298 cm arasında değişmektedir. Gövdenin alt kesiminde, giriş kapısı dışında hiçbir açıklık yoktur. Girişi doğudandır. Kapı söve taşları Bizans dönemi yapı taşlarıdır ve devşirme olarak kullanılmıştır. Bu devşirme parçalar üzerindeki bir iki basit süsleme dışında yapıda herhangi bir süsleme yoktur. Kapı boşluğu altında, ölü gömme yeri vardır. Buradan kaideye geçişi sağlayan küçük bir kapı bulunur. Kaide içinde 2 sanduka vardır. Türbenin 1264-1265 yıllarında yapıldığı düşünülmektedir.
TUR ALİ TÜRBESİ
Yöre insanı, burayı “Ali Baba” diye bilir.
Türbe, Afyon’dan gelen şosenin ikiye ayırdığı yerde, aralık sokak içinde, ahşap ve toprak damlı bir odadadır. Yani, herhangi bir mimari değeri yoktur. Ortasında, Selçuklu tarzı mermer sanduka üzerinde iki satırlık Arapça kitabe vardır.
Bu kitabeden anlaşıldığı kadarıyla, Mart 1275 tarihinde Yusuf oğlu Tur Ali, bu türbeye gömülmüştür. Yusuf Bey, buradaki külliyeyi yaptıran kişidir. Yusuf Bey oğlu Tur Ali Bey: yine bu bölgede Alaybeyi seviyesinde bir subaşı olduğu düşünülmektedir.
KARAMIK GÖLÜ-BATAKLIĞI
Çay-İsparta karayoluna yakındır.
Karamık gölü, Sultandağları ve Kükürt dağı arasında, kuzey güney doğrultulu olarak uzanan tektonik temelli bir havzadır. Bu havza, faylanma sonucu meydana gelmiştir. Gölün yüzölçümü 40 km karedir. Rakımı ise 1000 metredir. En derin yeri 3 metredir. Kamık bataklığı olarak da bilinir. Gölün yüzeyi kamışlarla kaplıdır. Ayrıca gölün güneyi nilüfer çiçekleriyle kaplıdır.
Karamık gölü, Konya Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından 1993 yılında 1’nci Derece Doğal Sit Alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Zaten, bu gölde yaşanan çevre kirliliğinin en büyük sebebi olan Çay Seka Fabrikası, 2004 yılında kapatılmış ve atık bırakılmayan göldeki balık miktarı ve çeşitliliğinde önemli artış olmuştur. Seka kağıt fabrikası, 1979 yılından 2003 yılına kadar hammadde olarak sazlıkları kullanmıştır.
Bu durum, Karamık gölü çevresinde yaşamlarını sürdüren insanlara hammadde satış imkanı sağlamış ve Karamık gölünde sazcılık faaliyetleri artmıştır. Ancak gölün taşıma kapasitesi düşünülmeden yapılan bu uygulamalar, göldeki eko sistemi bozmuş, özellikle de yerli ve göçmen kuşlar olumsuz etkilenmiştir. Saz kesim zamanları, alandaki kuşların ve balıkların üreme dönemlerine rastladığında, türler zarar görmüştür. Ayrıca yine fabrika tarafından gölden su çekimi ve kirli atıkların göle bırakılması da gölü olumsuz etkileyen en büyük faktörlerdendir.
Çünkü su dengesi bozulmuş, göldeki su miktarı önemli ölçüde azalmıştır. Hatta Karamık gölünün Eğirdir gölü ile mevcut bağlantısı, Seka kağıt fabrikası faal olduğu zamanlar, Karamık gölünün kirli sularının Eğirdir gölünü de kirlettiği bahisle aradaki bağlantı kapatılmıştır. Daha sonraki yıllarda Karamık gölü nispeten temizlenince, Eğirdir gölüne bağlantı tekrar açılmıştır. Kirlilikle ilgili bir not daha, fabrikanın kapanması sonucu kesilmeyen sazlıklar, bu sefer gölde tabana yığılmış, gölün doğal kirlilik unsuru olmuşlar ve kirlilik düzeyi artmıştır.
Aynı zamanda Seka kağıt fabrikası varken sazlar sürekli kesildiği için sürekli yenilenmişler ve bu taze sazlar, yöre halkı için hayvan yemi olarak da kullanılmıştır. Daha ötesi, sazlıklar kesilmeyince, sulak alanda yangınlar çıkmaya başlamıştır. Sonuç olarak, keşke doğanın dengesini bozucu yatırımlar olmasa, doğanın dengesi asla bozulmamalı. Doğanın olduğu kadar bu yörede yaşayan insanların da dengesi bozulmuş, fabrikada çalışan 1200 kişi, bir anda işsiz kalmış ve hatta yöreden başka yerlere göçler olmuş. Evet, her olumsuzluğa rağmen, günümüzde burada 20-30 kilo ağırlığında sazan balıklarının avlandığını söylüyorlar.
Bu gölde tutulan dişli Turna balığı, göl çevresindeki lokantalarda ve pazarlarda müşterilere sunulur. Yine bu göl kıyısında kuş avı yapılmaktadır. Çünkü karabatak, çulluk, yaban ördeği gibi kuş türleri bulunur. Göl çevresinde kamp yapmak mümkündür. Ayrıca gölün göçmen kuşların rotası üzerinde bulunduğu ve göle 150’nin üzerinde kuş türünün geldiği belirtiliyor.
Ayrıca yine gölde çevre köylüleri tarafından sülük ve kurbağa toplanıyor. Toplanan sülükler genel olarak tedavi amaçlı kullanılmakta ve Çay ilçe merkezinde pazarlarda satılmaktadır. Kurbağalar ise, gölün kuzey kısmında bulunan sazlık kıyı alanlarından toplanmakta ve yurt dışına, gıda sanayiinde kullanılmak üzere gönderilmektedir.
ÇAĞLAYAN PARKI
İl merkezinde, Sultan dağlarının eteğinde, Çay deresinin vasisinin başlangıcındaki bu park, Afyon yöresinin en eski parklarındandır. Ancak eskiden bu parkta, parkın sembolü olan bir havuz varken, sonra yıkılmış. Parkın sembolü olan havuz yıkılınca yerine siyah kayalardan oluşan ve kapalı devre su ile işletilen bir platform oluşturularak şelale görüntüsü verilmiştir.
İlçe halkı, özellikle yaz döneminde bu park alanına gidiyor. Park “Çağlayan Parkı” ismini, park içinde bulunan ve 28 metreden düşen yapay düzenlenmiş çağlayandan alır.
KANLIYER KAVAKLIĞI
1982 yılında Belediye tarafından yapılan düzenleme ile, burada çocuk parkı, spor sahası ve gölgelikler oluşturulmuştur. Piknik yeridir. Ancak buraya niye “Kanlıyer” gibi ilginç bir isim verildiğinin sebebine dair bir ayrıntı bulamadım, bilen varsa yorum yazarsa sevinirim.
EBER GÖLÜ
İlçe merkezinin kuzeydoğusundadır.
Akarçay ve Sultandağlarından gelen kaynak suları ile beslenir. Ülkemizin 12’nci büyük tatlı su kaynağıdır. Denizden yüksekliği 967 metredir. Gölün derinliği 21 metreye kadar gider. Ancak günümüzdeki derinliği 4 metreye kadar düşüyor. Hatta gölün kuruma tehlikesinden söz ediliyor.
Eber gölü, bir zamanlar tertemiz suyu ile kuş cenneti ve su çiçekleri olan bir yer iken, zaman içinde kirlenmiştir. Çünkü Afyonkarahisar şehrinin atık suları buraya veriliyor. Ayrıca, Şeker ve Alkoloid fabrikalarının atıkları da buraya veriliyor. Gölde, günümüzde kamış üretimi ve balık avcılığı (turna ve sazan balığı vardır) yapılmaktadır. Bir de “Beyşehir kurbağası” denen bir endemik kurbağa türü yaşıyor.
Ayrıca, dünya genelinde sadece Eber gölü havzasında yetişen ve baklagillerin kraliçesi olarak bilinen “Eber Sarısı” bitkisi de bu bölgeye ayrı bir renk ve güzellik katıyor. Göl, 1992 yılında 1’nci Derece Doğal Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Özellikle Mayıs ayında yani göçmen kuşların geldiğinde burayı ziyaret etmenizi öneririm. Gölde nilüfer tarlaları, bu tarihte açılıyor.
Kuş gözlem evine çıkıp, hem çevrenin güzel manzarasını, hem de göçmen kuşları izleyip fotoğraflayabilirsiniz. Gölde sandal kiralayıp gezmeyi unutmayın. Ancak yoğun sazlıkların arasında kaybolma riski var, gurup halinde ve rehber alarak sandal kiralamanızı öneririm. Gurup ziyaretlerinde, önde motorlu bir tekne, arkada ziyaretçilerin oturdukları bir veya birden fazla sandal, bu şekilde geziliyor.
Çünkü köylüler, kamışla kaplı göl yüzeyinde, kamışları keserek bir su yolu açmışlar ve bu su yolu üzerinde gezinti yapılıyor. Çünkü göl çok büyük olmasına rağmen, üzerinde bulunan kamışlar nedeniyle büyük kısmı göl değil, çayırlık gibi görünüyor.
Afyonkarahisar şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.