Manisa Kırkağaç

Manisa Kırkağaç


Kavun diyarına hoş geldiniz. Mutlaka tatmalısınız. Bunun dışında “Kırkağaç” denilince, Jandarma Komando askerlerinin eğitim aldıkları, büyük bir askeri birlik akla gelir ve yörenin hareketlenmesine, nüfus hareketliliğine sebep olur. Son bir nokta: tarih severler, tarihi yerleri gezmeyi sevenler, burada gezebilecekleri bolca yer bulacaklardır, çünkü: bir zamanlar, tarihin en büyük medeniyetlerinden birini kurmuş olan “Bergama krallığı” buranın yakınlarında etkinlik kurmuştur. Tarihi yerleri gezebilirsiniz.

Manisa Kırkağaç

ULAŞIM

Kırkağaç-Soma arasındaki uzaklık: 13 km. dir. Bu nedenle, daha fazla gelişmiş olan Soma yanında, Kırkağaç yeteri kadar gelişmemiştir. Soma bölümünde belirttiğim gibi, özellikle Jandarma Komando askerleri, tatil günlerinde Kırkağaç’ta kalmayıp, Soma ilçesine gitmektedirler.
İzmir-Bandırma demir yolu da, ilçeden geçmektedir.
Kırkağaç-Manisa arasındaki uzaklık: 79 km. dir. Kırkağaç-Akhisar arasındaki uzaklık: 23 km.

Manisa Kırkağaç

TARİH

Kırkağaç bölgesi: antik dönemde, Aiolis-Lydia ve Mysia bölgelerinin kesiştiği yerde kurulmuştur. Bölgede: çok eski dönemlerden itibaren, yerleşim bulunduğu görülür. Bölgede bulunan antik kalıntıların başında: bölge yerleşimcileri olan Mysialıların, ana tanrıçaları Kybele’ye ait olduğu sanılan kutsal alanlardır.

Bu kutsal alanlar, genellikle dağlardaki kayalıklara yapılmıştır. Bu dini alanlarda, niş te bir Kybele heykeli bulunur ve insanlar burada tapınırlarmış. 1400 yıllarında Türkler tarafından yerleşilen bölge: Beylikler döneminde, Karesi Beyliğine bağlıdır. Kısa sürede sınırlarını genişleten Beylik, bölgedeki birçok yerleşim yerine hakim olmuştur.

Daha sonraki tarihlerde, Rumlar-Ermeniler ve Yahudiler tarafından yerleşim yeri olarak kullanılan yöre: Yunan işgalinin ardından kurtuluş mücadelesinde özgürlüğüne kavuşunca, bu azınlıklar tarafından terk edilmiştir. Ancak, mübadele sonucu, özellikle Midilli, Dranova, Selanik yörelerinden ülkemize dönen mübadillerin bir kısmı, bu bölgeye yerleştirilmişlerdir.

Manisa Kırkağaç

GENEL

Yerleşim, kendi adıyla anılan ovaya ve Yunt dağı eteklerine kurulmuştur. Batısında bulunan bu büyük dağ nedeniyle, burada yaşayan insanlar, gün batımına hasrettirler. Gerek bu dağ ve gerekse yörede bolca bulunan donuk yeşil zeytin ağaçları nedeniyle, yöre, ilginç ve karanlık bir atmosfer yansıdır.

Denizden yükseklik: 100 metredir. Özellikle, ova bölgesindeki topraklar çok bereketlidir.

Halkın ekonomik aktivitelerinin başında, tarım gelmektedir. Sanayi kuruluşları ise, daha çok: domates, zeytin ve üzüm gibi ürünlerin işlenmesine yönelik kurulmuştur. Ama, yazının en başında belirttiğim gibi, Kırkağaç denilince, akla “kavun” gelir. Kırkağaç kavunlarının ünü, büyük çevreye yayılmıştır.

Yörede, Akdeniz iklimi hakimdir ki, buna bağlı olarak genellikle ılıman hava etkisi görülür. Yazları, sıcak ve kurak, kışları ise ılık ve yağışlı geçer. Dağlık kesimlerde ise, kışlar biraz sert ve kar yağışlıdır.

JANDARMA KOMANDO ER EĞİTİM ALAYI

Bu askeri birik: Soma yönünde, ilçe çıkışındadır. Askeri birliğin hemen devamında ise, ilçenin çamlık alanı yani mesire yeri bulunmaktadır. Askeri birlikte, her dönemde, yani 3 aylık fasılada, yaklaşık 5000-7000 arasında askeri personel eğitilmektedir. Gerek bunlar ve gerekse bunların yakınları, ilçe ekonomisinde etkin rol oynamaktadırlar.

Hatta: bu asker kişilerin ve yakınlarının, ilçe esnafı tarafından aşırı fiyatlarla yıpratıldığını düşünenler, asker kişilerin izin günlerinde, yakınlardaki Soma ilçesine gitmelerine de izin vermektedirler. Zaten, özellikle yemin törenlerinde, buradaki otel ve pansiyonlarda büyük yer sıkıntısı çekilmektedir.

Sizler, asker yakını olarak, özellikle yemin törenlerinde buraya gitmek isterseniz, mutlaka önceden yer ayırtmanızda yarar var. Burada bulamasanız, Soma ilçesindeki konaklama imkanlarından da yararlanabilirsiniz.

Manisa Kırkağaç

KAVUN

Kırkağaç yöresinde, yazının en başında belirttiğim gibi “kavun” meşhurdur. Yörede yetiştirilen kavun: yeşil-sarı, kırçıllı ve kalın kabukludur. Dünyanın en güzel ve lezzetli kavunu olduğu söyleniyor. Evet, yılın dört mevsimi burada kavun bulabilirsiniz ki, mutlaka tatmalısınız.

KIRKAĞAÇ ÇAM MESİRİ ŞENLİKLERİ

Her yıl, Mayıs ayının 2’nci haftasında düzenlenmektedir.

Manisa Kırkağaç

KONAKLAMA

Kırkağaç Öğretmenevi Küçük Çam Mevkii 236-5881211

NE YENİR-NE İÇİLİR

Kırkağaç mutfağında, zeytinyağının özel bir yeri bulunmaktadır. Sabah kahvaltısında bile, zeytinyağına ekmek banarak yenilebilir. Yöresel yemeklerden tatmak isterseniz: Gulak çorbası ve güveç yemelisiniz.
Yemek ardından ise, tatlı olarak “tel kadayıf” düşünülmelidir. Mevsim ilkbahar ise, höşmerim yemenizi öneririm.
Tüm bunların yanında, burayı ziyaret edenler, elbette, yörenin meşhur kavununun tadına bakmalıdırlar.

Manisa Kırkağaç

GEZİLECEK YERLER

KIRKAĞAÇ EVLERİ

Mimari tarz olarak ilginizi çekebilir. Çünkü, karakteristik özellikleri vardır. Bu özellikler, insanların yaşam şartlarıyla ilgilidir. Evlerin dış yüzleri genellikle sıvasızdır ve yalnızca ikinci katları, harçla sıvanmıştır. Yapıda, kestane ağacı tercih edilmiştir.

FABRİKA

İlçe merkezinde, Akhisar yolu üzerinde, Ermeni asıllı Karakin Şahbazyan tarafından, 1876 yılında yaptırılan bir fabrika var. Bu fabrikanın hala sağlam duran bacası mutlaka dikkatinizi çekecektir. Fabrika içinde: çırçır pamuk bölümü, zeytinyağı bölümü ve buğday öğütme bölümleri bulunmaktadır.

PAMUK HAN

Burası, ilçenin ticaret merkezidir ve İzmir merkezinde ikamet eden Kırkağaç kökenli İmros Federos adında bir Rum’a aittir. 1924 yılında, Han’ın bulunduğu meydan Cumhuriyet meydanı haline getirilmiş ve 1954 yılında, buraya Atatürk’ün beyaz mermer bir heykeli dikilmiş, ancak daha sonra Han için gelenlerin araçlarının yarattığı görüntü kirliliği nedeniyle, heykel, günümüzdeki yerine taşınmıştır.

Hanın çevresinde, birçok dükkan bulunmaktadır. Hanın 3 kapısı ise: Çiftehanlar camisi, Karaosmanoğlu camisi ve Bahçıvan pazarı bölgelerine açılır. Geniş avluda ise: palamut, meyan kökü, afyon, çeşitli kök boyaları ve diğer bir kısım ürün satılmaktadır.

ÇAM-ÇAMLIK

Kırkağaç-Soma kara yolu üzerinde: ilçe merkezine 4 km uzaklıktadır. Burası, günübirlik piknik alanı olarak kullanılmakta olup, içme suyu çeşmeleri, tuvalet, banklar, piknik masaları bulunmaktadır. Çam ağaçları ile çevrili bölge, yoğun ilgi çekmektedir.

Çünkü, yöre insanının en önemli ve tek eğlence yeridir. Özellikle, panayır zamanlarında, yöre halkı çadırlar kurarak burada konaklamaktadırlar.
Bu arada, “Çam” kelimesi, Kırkağaç yöresinde bir kültürü anımsatmaktadır. Şöyle ki: çamla ilgili mazisi Orta Asya yöresindeki Şamanizm geleneklerine dayanan, gelenek ve görenekler sürdürülmektedir.

SEMERDAMLI

Burası, ilçe merkezine bağlı, Karakurt köyündedir. Frig tapınağı olduğu düşünülen bu kalıntı yarım bırakılmıştır. Çünkü: kusursuz olabilecek bir eserin, ancak tanrının elinden çıkabileceğine inanılmaktadır. Hemen yakınlarda doğu yönüne bakan merdivenler görülmektedir.

Bu merdivenler: kayaların üst bölümünde bir çeşit tanrıçanın oturma tahtı olarak tasarlandığı düşünülen oturma yerine doğru çıkmaktadır ki, buranın sunak yeri olduğu düşünülmektedir.

NAKRASA-NAKRASON-NAKRASOS

İlçe merkezine bağlı, Bakır yöresinde elde edilen bir kısım buluntuya göre, burada, Helenistik dönemde, Nakrason veya Nakrasos diye isimlendirilen bir şehir bulunduğudur. Bu şehirle ilgili en büyük kanıt ise: 1965 yılında, güneyde Harta mevkiinde bulunan ve halen Manisa Müzesinde sergilenen, 16 satırlık bir yazıttır. Bu Grek dilinde yazılmış yazıt, bir vasiyetnamedir.

Ancak iki parça olduğu düşünülen bu yazıtın, diğer parçasına ulaşılamamıştır. Evet, MÖ.1’nci yüzyıl başlarına tarihlenen yazıt: içeriği nedeniyle arkeoloji dünyasının ilgisini çekmiştir. En büyük özelliği ise: yazıtta, yöredeki bazı yerleşim yerlerinin (Tibbe, Tibbai, Pataktibeai, Deskyleion, Nakrason, Nakrasos gibi) isimlerinin geçmesidir.

Özellikle: Nakrason ilgi çekmektedir. Hatta: yöredeki günümüz yerleşimi olan Bakır kasabasının isminin bir zamanlar “Nakrason” olması da önem kazanmaktadır. Bu yazıtın bir diğer önemli yanı: dünya “Hukuk tarihi”nde, bilinen ilk yazılı “Miras Hukuku” belgesi olmasıdır.

Ancak, yine de, Nakrason antik şehrinin yeri hakkında günümüz bilim adamları çelişmektedirler. Bakır bölgesinde bulunduğunu söyleyenler yanında, bu önemli antik kentin, günümüz Yatağan köyü bölgesinde bulunduğunu da öne sürenler vardır. Çünkü: Yatağan köyünün kuzeyindeki tarlalarda, bol miktarda mimari yapı elemanı parçaları ele geçirilmektedir. Bunların yanında bulunan seramikler de, yine bu bölgede de büyük bir antik dönem yerleşiminin varlığına işaret etmektedir.

TİBBE-TİBBAİ

Günümüzdeki İlyaslar köyü bölgesindedir. Bu antik dönem şehrinin ismi de, yine biraz önce sözünü ettiğim vasiyetnamede geçmektedir.
Yine, bu yerleşim yerinin ismine: Akhisar bölgesinde ele geçirilen bir su borusu üzerinde rastlanmıştır ki bu su borusu, halen Manisa Müzesinde sergilenmektedir.

Öte yandan: yine Helenistik dönemini ünlü hekimlerinden Pergamonlu Galenus: Ünlü Tibai şarabından söz etmektedir. Ancak, yine de, bu Tibai isimli yerleşim yerinin günümüzdeki yeri tam olarak tespit edilememiştir.

Tibai antik şehrinin, günümüzde Nakrason şehri yakınlarında yani İlyaslar köyü yakınlarında bulunduğu tahmin edilmektedir. Özellikle, İlyaslar köyünün kuzeyindeki mezarlık alanında, çok sayıda mimari parçalar, sütun parçaları, lahit parçaları görülmüştür.

KALANDOS-KALANTA-KALAMOS

İlçe merkezine bağlı, Gelenbe köyü yakınlarındadır.
13’ncü yüzyıla ait Bizans piskoposluk listelerinde, Stratonikeia veya Kalandos isimli şehirden söz edilmektedir. Dolayısı ile, arkeoloji bilim adamları, bu şehrin: Siledik bölgesinde bulunduğu varsayımını ortaya atmışlardır. Ancak, diğer bir kısım bilim adamı, bu şehrin günümüz Gelenbe kasabasının bulunduğu yerde olduğunu öne sürerler. Çünkü, Gelenbe bölgesinde, bu düşünceyi doğrulayacak şekilde, bir kısım Bizans yazıtları bulunmuştur.

STRATONİKEİA-HADRİANAPOLİS

İlçe merkezine bağlı, Siledik bölgesindedir.
Kent: Suriye krallarından I. Antiokos tarafından kurulmuş ve karısının ismi verilmiştir. Şehir, Hadrianus döneminde imar edilmiş ve bu nedenle “Hadrianapolis” ismini almıştır. Günümüzde, bu antik şehir kalıntıları: Yağmurlu, Siledik ve Hamitli köylerinin bulunduğu bölgenin kuzeyinde görülmektedir.

Ancak, bu antik kentten günümüze, yalnızca birkaç sikke dışında nadir sayıda kalıntı ulaşmıştır. En önemli ve tek buluntu ise: günümüzde Manisa Müzesinde bulunan, Hadrianus’un, MS.127 yılında, Stratonikeia şehrine hitaben yazdığı 3 mektubun bulunduğu mermer steldir. Yine, aynı döneme ait: Roma imparatoru Antoninus Pius’a sunulan bir adak mevcuttur. Yine, antik dönemdeki bu şehre ait, Roma dönemi mezar taşları bulunmuştur.

KHLİARA

Burası, bir ilkçağ ve ortaçağ dönemi şehri olarak önem kazanmaktadır. Hatta: Kırkağaç ilçesinin ilk kuruluş yeri de denilebilir. Ancak, bugünkü Kırkağaç yerleşiminin olduğu yerde değildir.

YORTAN HÖYÜĞÜ

İlçe merkezine bağlı Bostancı köyünde, Gelenbe kasabasının 7 km. güneyindedir. Yani, ulaşım kolaydır. İzmir-Balıkesir kara yolu, Yortan bölgesinin çok yakınından geçmektedir. Höyük, hemen ana yolun bitişiğindedir.

Bu bölgedeki ilk arkeolojik kazılar: 1900’lü yılların başında, yabancılar tarafından yapılmış ve bu kazılar sonucunda: birçok küp mezar bulunmuş ve yine bunlar, bulan yabancı araştırmacılar tarafından yağmalanmıştır.

Höyük üzerinde herhangi bir yapı kalıntısına rastlanılmaktadır. Çünkü, o dönemde yapılan yapılar, kerpiç ve ahşap kullanılarak yapılmıştır ve bunlar çeşitli nedenlerle ortadan kalktığında herhangi bir kalıntı bırakmamaktadırlar.

Kazının yapıldığı yerdeki nekropol alanında: ölüler, küplerin içine konularak gömülmüşlerdir. Bazı küplere iki ceset yan yana konulmuş ve bu cesetler: yere paralel olarak yatırılmıştır. Cesetlerin konulduğu küplerin ağzı: düz ve yassı taş ile kapatılmış, küplerin ağızları doğuya, dip kısımları batıya çevrilmiştir.
Bu durum ilgi çekmektedir. Çünkü: yine aynı döneme ait Hanay Tepe bölgesindeki mezarlarda, ölülerin bacakları karınlarına çekik yani Hocker pozisyonunda yatırıldıkları görülmektedir.

Evet, küplerin içinde, ölülere ait hediyeler bırakılmıştır. Bu hediyeler arasında: çok sayıda çanak-çömlek, idol, küçük insan figürleri, silah, alet, takı gibi pişmiş ve metal eşyalar sayılabilir. Bu eşyalar üzerinde, süsleme olarak: geometrik desenler ağırlıklı olarak kullanılmıştır.

Özellikle: çanak-çömlekler üzerinde, Luwilere (Hitit öncesi) ait bir kısım hiyeroglifler bulunması, bu çanak-çömleklerin bilimsel değerini üst düzeye çıkarmıştır. Ayrıca bu çömleklerin yapıldığı dönemlerde, çömlek çarkının bulunmaması ve bunların elle yapılmış olması da, bunlara özel değer katmaktadır. Çömlekler arasındaki örnekler: ördek biçiminde kaplar, gaga ve kesik gaga ağızlı testiler, çanaklar, meyvelikler, koku kapları, ayaklı-ayaksız kaplar sayılabilir.

FİRİG TÜRÜ KAYA MEZARLARI

Yortan höyüğünün yakınlarında 2 kaya mezar bulunmaktadır. Bunlardan birincisi: ana yolun sağ tarafında kalan ve höyüğe 4 km uzaklıktaki mezardır. Mezarın cephesi güney yönüne bakmaktadır ve bir kaya blokunun üzerine işlenerek oluşturulmuştur.

Aslında, kayanın tümü, bir anıt mezar görünümündedir. Ancak, bu görkemli ve etkileyici anıt mezar üzerinde, herhangi bir süsleme, kabartma veya yazı görülmemektedir. Bu nedenle de, yapılış dönemi ve yaptıranlar hakkında herhangi bir yorum yapılamamaktadır. Ancak, yapı tarzı ve işçilik, Frig dönemini anımsatmaktadır. Evet, girişte geçit bulunmadığından, mezarın hemen girişinden sonra, mezar odası var.

Bölgedeki ikinci kaya mezarı: Yortan höyüğünden daha değişik tarzdadır. Bu mezar, Bakırçay yanında ve kayalık bir tepenin kuzeydoğu eteklerindeki kayalara oyulmuştur. Bu mezar üzerinde de, herhangi bir kabartma, resim veya yazı görülmemektedir.

HARTA-ABİDİNTEPE TÜMÜLÜSÜ

İlçe merkezinin 13 km. güneyinde, Milinge köyüne giden toprak yolun üzerindedir.
Bu yığma toprak mezar: MÖ.6’ncı yüzyıla tarihlenir. Ancak, 19’ncu yüzyılda, Manisa-Soma demir yolunun yapımı sırasında, mezar alanı talan edilmiştir.
Bu talandan geriye kalanlar ise: bir mermer kanape ve bir cenaze alayı tasviridir. Bu cenaze tasvirinde bulunanlar: mızraklı askerler, atlar, savaş arabaları, uzun beyaz elbiseler giymiş din adamları, Lydialı kadınlar, erkekler ve çocuklardır ki, bunlar gayet muhteşem bir güzellikte tasvir edilmişlerdir.

Bu tören alayının hemen önünde ise: uzun saçlı, siyah sakallı bir adam yürümekte ve hemen yanında, iki köpek yavrusu görülmektedir. Mezar kapısının hemen girişinin üstünde tasvir edilen ise: kadın başlı ve kanatları yarı açık kuş figürüdür ki, bunun “mezar koruyucusu” olduğuna inanılır.

Evet, benim gayet güzel anlattığım bu tasvirler, günümüzde görülemiyor. Çünkü, bir zamanlar bir bütün halinde bulunan bu cenaze alayı tasviri, günümüzde paramparça ve bir kısmı ABD-Metropolitan Sanat Müzesi koleksiyonunda ve bir diğer kısmı ise meçhul yerlerdedir.

Soma tanıtımı.

Akhisar tanıtımı.

Manisa tanıtımı.

 

Denizli

Denizli

Denizli: Bu güzel kentimize, defalarca gittim. İlçelerinin tümünü gezdim, gördüm. Özellikle: Denizli şehir merkezinin, benim için ifade ettiği anlam: öncelikle Pamukkale, Karahayıt, şehir merkezindeki ve yakınlardaki yemyeşil parklar, yine şehir merkezindeki tekstil ürünlerinin ( özellikle havlu, bornoz, yatak takımları gibi) satıldığı çarşılar, mağazalar ve şehrin tam merkezinde bulunan havuzun üstündeki horoz heykeli.

Denizli

ULAŞIM

İl merkezi: kara, demir ve havayolu ulaşım imkanlarına sahiptir. Manisa ve Aydın üzerinden olmak üzere, iki farklı yoldan: İzmir’e bağlantı mevcuttur. Denizli-İstanbul arası uzaklık: 740 km. Denizli-Eskişehir arası uzaklık: 440 km. Denizli-İzmir arası uzaklık: 240 km. Denizli-Afyonkarahisar arası uzaklık: 264 km. Denizli-Ankara arasındaki uzaklık: 477 km. Denizli-Antalya arasındaki uzaklık: 222 km. Denizli-Muğla arasındaki uzaklık: 145 km.

Denizli Havaalanı, Çardak ilçesinde: ilçe merkezine 5 km. uzaklıktadır.

Denizli

TARİH

Denizli, tarih sahnesinde ilk kez, bugün bulunduğu yerden 6 km. kuzeyde, Eskihisar köyü çevresinde kurulmuştur. Bu antik şehir: MÖ.261-245 yılları arasında hüküm süren, Suriye kralı II. Antiyoküstheos tarafından kurulmuş ve ismi, karısının adına izafeten: Laodıcıa’dır.

Şehir, Türkler tarafından ele geçirilince, bugünkü “Kaleiçi” mevkiine taşınmıştır, çünkü burada su boldur. Selçuklular  döneminde, şehrin ismi, kayıtlarda: Ladik olarak geçer. Diğer bazı yazılarda ise “Tengizli” olarak geçer. Tengiz kelimesi: eski Türkçede “deniz” olarak geçer. Tengüzlü ise, değişerek, günümüze “Denizli” olarak gelmiştir.

Şehirde, tarihi süreç içinde: Hitit, Frig, Lidya, İon, Roma ve Bizans medeniyetleri görülür. Sonraki dönemlerde ise, Selçuklular ve Osmanlılar var. Türkler, ilk kez, 1070 yılında görülürler. Afşin Bey: bütün Anadolu’yu geçerek, Laodikya ve Honaz bölgesini ele geçirir. 1207 yılında, Selçuklu Hükümdarı Gıyasettin Keyhüsrev zamanında, Denizli ve çevresi, Selçuklulara bağlanır. 1306 yılında ise, Denizli’nin Türkleştirilmesi tamamlanır.

Şehir: 1366 yılında, bir deprem sonucu tamamen harap olur.

1391 yılında, Yıldırım Beyazıt, Denizli topraklarını Osmanlı hakimiyeti altına alır.

1702-1880 yılları arasında, bölgede yine büyük depremler görülür ve 12 bin civarında insan ölür. O dönemde, kale civarında bulunan şehir merkezi: depremler sonucu oturulamayacak hale gelir. Bunun üzerine, şehir daha yukarıya, günümüzdeki şehir merkezine doğru çekilir.

15 Mayıs 1919 tarihinde; Yunanlılar İzmir’i işgal edince, Denizli ve yöresinde kurtuluş mücadelesine etkin katılımlar olur. 24 Haziran 1920 tarihinde, Buldan Yunanlılar tarafından işgal edilir. 4 Eylül 1922 tarihinde ise, buradan atılırlar.

Denizli

GENEL

İl topraklarının: yüzde 47 dağlar, yüzde 28 ovalar, yüzde 23 platolar ve yüzde 2 yaylalardan oluşur.

Denizden yüksekliği, rakımı: 428 metredir.

İl merkezi yakınlarında, hemen göze batacak şekilde bir dağ var: Honaz Dağı. Yüksekliği: 2571 metredir. İl merkezinin, 17 km. güneydoğusundadır. Yamaçları dik ve meyillidir. Tüm bunların yanında: Honaz dağı koruma altına alınarak, “Milli Park” ilan edilerek, koruma altına alınmıştır. Yılın büyük bölümünde, tepelerinde yükseklik nedeniyle kar görülebiliyor.

İl, Ege bölgesinde bulunmasına rağmen, Ege bölgesinin iklimi görülmez. Az da olsa iç bölgelerin karasal iklimi hissedilir. Kışlar: ılık ve yağışlı geçmektedir.

Denizli

DENİZLİ CAM

Paşabahçe tarafından, Denizli Cam üretim tesislerinde: el imalatı cam ev eşyaları üretiliyor. Burada üretilen ürünler, dünyada belli bir ün kazanmış durumda. El imalatı şeklinde üretim yapan ve emek-yoğun çalışılan “Denizli Cam” tesislerinde, 5000 yıllık camcılık geleneği sürdürülüyor. Kuruluş: “Denizli” markasıyla; el imalatı cam ev eşyası üretiyor.

1500 derecede çalışan yüksek fırınlarda ergitilen ham maddeden elde edilen sıvı cam: pipo denilen çelik çubuklara alınarak, üfleme yöntemiyle, çeşitli kalıplarda şekillendiriliyor. Bu kalıplar: sabit ve döner üfleme şeklindedir. Tasarım konusunda büyük çalışmalar yapılıyor. Her yıl 300 adet özgün ürün, müşterilerin beğenisine sunuluyor. Günümüz itibarıyla, fabrika: yıllık 10 400 ton üretim kapasitesine ve 20 bin adet ürün çeşidine sahiptir.

Buranın alışveriş mağazasını ziyaret ettiğinizde, mutlaka hoşunuza gidecek ve satın almak isteyeceğiniz ürünler bulacaksınız.

Denizli Horozu

DENİZLİ HOROZU

Uzun ve güzel ötüşleriyle, renk ve vücut yapısıyla tanınıyor. Gözleri: siyah ve sürmelidir. Bacakları: koyu gri veya mor, ibik: balta ibik şeklinde, genel rengi ise: siyah-kirli beyaz karışım halindedir. Canlı ağırlığı: ortalama: 3-3.5 kg. civarındadır. Sesi: tonuna ve netliğine göre sınıflandırılır.

Ses tonuna göre: ince, davudi ve kalın ses olmak üzere, üç tür vardır. Birinci yılda ötüş uzunluğu: 20-25 saniye sürmektedir. Bir Denizli horozu, 58 saniye sürekli öterek, Guiness Dünya Rekorlar kitabına girmiştir.

İyi bir Denizli horuzunda: görünüş canlı, bacaklar ve boyun uzun, göğüs kuvvetli ve geniş, kuyruk geniş, dik ve uzun olmalıdır. Bazı antik yazıt ve figürlerde, horoz resmi görülmektedir. Bu da, Denizli horozunun antik dönemlerden bu yana, bölgede bulunduğunun en büyük kanıtıdır.

Denizli

TEKSTİL SANAYİİ

Denizli’nin önde gelen sanayi sektörü durumundadır. 1950’li yıllarda, Denizli yöresinde, ev ve atölye tipi küçük sanayi şeklinde, ham bez üretimi yapılmaktaymış. Ancak, özel girişimcilik ve  modern sanayi tesislerinin kurulmasıyla, Denizli de ilk tekstil tesisleri ortaya çıkmıştır. Tekstil tesisleri: Çırçır sanayi, iplik sanayi, dokuma sanayi, boya-apre-baskı ve terbiye sanayi olarak gelişmiştir.

PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ

Pamukkale Üniversitesi, 1992 yılında kurulmuştur. Günümüzde, burada: 32 bin civarında öğrenci, 1420 akademik personel, 1034 idari personel bulunmaktadır. 17 yıllık eğitim döneminde: 29 bin öğrenci mezun olmuştur.

Üniversite bünyesinde: 3 enstitü, 7 fakülte, 5 dört yıllık yüksek okul, 8 meslek yüksek okulu bulunmaktadır. Bu kurumlarda: tıp, mühendislik, iktisadi ve idari bilimler, fen bilimleri, sosyal bilimler, güzel sanatlar, eğitim bilimleri ve teknik bilimler gibi alanlarda, öğrenciler yetiştirilmektedir.

NE YENİR.NE İÇİLİR

Denizli  denilince, elbette bir sürü yemek akla geliyor ama öncelikle “Denizli Kebabı” sizler için önereceğim başlıca yemek. Konya’daki tandır  kebabına benzer. Etin yenilebileceği en güzel kebap türüdür. Kuyuda değil, odun ateşinde pişer. Etler, fırına kancalarla asılır. Koyun etinin ön kolundan yapılır.

Özellikle: çarşı içinde: Bayram yerinde ki lokantalarda, tandır yemeği sakın ihmal etmeyin. Buraya gittiğinizde, hangi mekan kalabalık ise, onu tercih etmenizde yarar var. (reklam nedeniyle, isim vermek istemiyorum)

Ancak, sadece gündüz bulabilirsiniz. Fiyat biraz yüksektir, buna da hazırlıklı olmak gerek. Öğleden sonra, saat: 14.00-15.00 gibi giderseniz, büyük olasılıkla, usta, size kebap kalmadı diyecektir. Öğle yemeğinde de tıklım-tıklım dolu olduğundan yer bulmakta zorlanırsınız. Yine de değer, mutlaka yemelisiniz.

Elinizle yemek zorundasınız. Çünkü, çatal-bıçak verilmiyor. Yerken: bir parça pide, bir parça et kavranır, tuza banılarak yenilir. Özellikle, etlerin altındaki pidenin tadına doyulmaz. Bu kebap, bünyenize hiçbir ağırlık vermez, yağlı filandır diye korkmayın. Ama rahatsız olabilecek olanlar, yazın sıcaklarında yememelidirler. Yanında kuru soğanı sakın ihmal etmeyin.

NE SATIN ALINIR

İl merkezinde, özellikle Kale içinde, bakırcılık meşhurdur. Burada: birçok sofra takımı, çanaklar, kaşık, kepçe, kevgir, sini, leğen, yemek tencereleri, kazanlar, ibrik gibi mutfak eşyaları imal ediliyor. Daha çok  turistlere yönelik, bakır süs eşyaları da çok görülüyor. İlginizi çekerse, satın alabilirsiniz.

Bunun dışında: Denizli yöresinden alabileceğiniz başlıca hediyelikler: özellikle ve özellikle, havlu ve bornoz. Bunun dışında: ev tekstil ürünleri, masa örtüleri, yatak takımları, sehpa örtüleri, çeyizlikler, giysiler. Özellikle: Denizli yöresinde bolca bulunan tekstil ürünü satan: mağaza ve çarşılardan, hiç düşünmeden, her fiyatta ve her zevke uygun tekstil ürünü satın alabilirsiniz.

BABADAĞLILAR ÇARŞISI

Şehrin tam merkezindedir. Havlu, bornoz ve diğer tekstil ürünlerinin satıldığı bir çarşı. Babadağlı bir gurup iş adamının girişimiyle, 1976 yılında hizmete açılmış. Halen, çarşıda 200 dükkan var. İli ziyaret eden, yerli ve yabancı turistlerin mutlaka uğradıkları bir yer. Burada, yerli üretim, her türlü tekstil ürünü, toptan veya parekende bulmak ve satın almak mümkün.

Burayı gezerken: kumaşlar ve havluların kokularının birbirine karıştığını ve bu şekilde bir çarşı parfümü oluştuğunu göreceksiniz. Burada satılan ürünlerin başında, “okuluk” el havluları geliyor.

Okuluk havlu, aslında, bir mesaj içeren, küçük el havlularına verilen genel bir ad. Düğün, sünnet, hayır yemeği gibi özel gün ve törenler için, bölgede, geleneksel ve yöresel olarak dağıtılan bir tür havlu. Son günlerde, kilo ve düzineler halinde, paketlerle ve uygun fiyatlarla satın alınabiliyor. Tane olarak da alabiliyorsunuz.

GEZİLECEK YERLER

Denizli il merkezinde: daha önce söylediğim gibi: gayet rahatlıkla gezebileceğiniz merkez çarşısı var. Bunun dışında: tekstil atölyelerinin alışveriş mağazalarına gidip, ucuz ve uygun alışverişler yapabilirsiniz. Ana kara yolu üzerinde bulunan çeşitli tekstil fabrikalarının alışveriş mağazalarından alışveriş yapabilirsiniz.

Ayrıca: Denizli de son yıllarda açılan Alışveriş Merkezlerinin sosyal tesislerinden yararlanabilir, buralarda bir şeyler yiyebileceğiniz restoranlardan ve alışveriş mekanlarından yararlanabilirsiniz. Bunun dışında: Çamlık mevkiinde ve diğer yeşilin egemen olduğu parklarda gezinebilirsiniz.

Şehir dışındaki gezintileriniz için ise, şehir merkezine yakın: dünyaca ünlü “Pamukkale”.

Denizli Pamukkale, Karahayıt, Travertenler, Hierapolis Antik Kenti

PAMUKKALE, KARAHAYIT, TRAVERTENLER, HİERAPOLİS ANTİK KENTİ

Pamukkale bölgesi ve bölgedeki diğer yerleri (Karahayıt, Travertenler, Hierapolis antik kenti ve çevresini) gezmek isteyenler için, yine bu sitede “PAMUKKALE” adı altında, uzunca ve ayrıntılı bir yazı bulunmaktadır. Bu yazıdan yararlanabilirsiniz. Türkiye’nin turistik ilk beş resmi içinde, Pamukkale daima kendine yer bulur. Bu dünyaca ünlü turizm merkezimizi, bu yörede bulunmanız halinde, mutlaka ve mutlaka gezmelisiniz.

Pamukkale tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazıma ulaşmak için. 

Denizli Atatürk Evi Etnografya Müzesi

ATATÜRK EVİ ETNOGRAFYA MÜZESİ

Saraylar mahallesindedir. Müzenin bulunduğu binanın, yapılış tarihi hakkında kesin bilgiler yok. Ancak, 19.yüzyıl sonlarında yapıldığı düşünülüyor. Bina: 2 katlıdır. Plan olarak, orta sofalı ve sofaya açılan odalardan oluşmaktadır. Bina: Cumhuriyetin ilk yıllarında parti binası olarak kullanılmış. Ulu önder Atatürk, 4 Şubat 1931 tarihinde, Denizli’ye geldiğinde, burada kalmış. 1 Şubat 1984 tarihinde ise, müze olarak ziyarete açılmış.

Evet, müzenin gezilmesiyle ilgili önerilerim şunlar:

Alt Kat: burada, kadın takıları, işlemeli kadın cepkenleri ve el işlemeleri sergileniyor. Ayrıca: ahşap oyma hat örnekleri de var. En geniş odada ise, tüfekler, kılıçlar, Yatağan palaları, tabancalar, işlemeli kadın giysileri, el işlemeleri sergileniyor. Burada, bir de sancak var. Bu sancak: İzmir’in düşman işgalinden kurtarılmasının ardından, Denizli Bayramyerinde düzenlenen mitingde kullanılmış.

Denizli Atatürk Evi Etnografya Müzesi

Üst Kat: Burada, mankenlerle canlı görüntüler yaratılmaya çalışılmış. Sedirler üzerinde, üstlerinde işlemeli kadın ve erkek giysileri bulunan mankenler oturtulmuş. Oda içinde: dede, nine ve diğer aile bireyleri görülüyor. Bu katta: Atatürk’ün Denizli’yi ziyaretinde kaldığı oda, çalışma odası olarak düzenlenmiş. Atatürk’ün yatak odası olarak kullandığı oda da, bu katta.

Denizli İncilipınar Vali Recep Yazıcıoğlu Kültür Parkı

İNCİLİPINAR VALİ RECEP YAZICIOĞLU KÜLTÜR PARKI 

Ege bölgesinin en büyük parkıdır. Ortada bir gölet var. Türk büyüklerinin anıtları ile süslenmiş bir park. Burada, büyük çınar ağaçları var. Soğuk su kaynakları, havuzlar, çocuk parkları, piknik alanları ve spor alanları bulunuyor. Güzel bir mesire yeri. Özellikle sıcak yaz günlerinde ziyaret edilebilir.

CANKURTARAN

Burası, bir orman içi dinlenme yeri. Vali çeşmesi olarak da biliniyor. Denizli-Acıpayam yolu üzerinde, il merkezine 20 km. uzaklıktadır. Ulaşım sorunsuz, asfalt yol var. Honaz dağı milli park sınırları içindedir. Buranın denizden yüksekliği: 1400 metredir. Yıllık ziyaretçi kapasitesi: günlük, 500 civarındadır. Burada: soğuk sular, kır kahvesi, bungalov, seyir terası, futbol sahası, masa-banklar, çeşmeler ve tuvaletler var.

Denizli Çamlık

ÇAMLIK

İl merkezine 3 km. uzaklıktadır. Çamlık, Denizli ilinin en lüks ve sosyetik semti. Özellikle, Çamlık girişinde, lüks restoranlar bulunuyor. Çamlık: günübirlik gezintiye uygundur. Çamlık orman içi dinlenme yerinde: kır gazinosu, büfe, otopark, çocuk oyun alanları, çeşmeler, tuvaletler, yağmur barınakları, koşu parkuru bulunmaktadır.

Deniz seviyesinden yüksekliği: 400 metredir. Şehir içinden kısa sürede ulaşılabilen, güzel bir piknik ve mesire yeri. Buranın diğer bir özelliği de, çok iyi ışıklandırılmış olması nedeniyle, gece de piknik yapılabilmesidir. Işıklandırma ve emniyet önlemleri yeterli. Ancak, giriş ücretli. Park içinde, orman yangın söndürme ekibi, sürekli olarak nöbet tutuyor.

GÖLEMEZLİ ŞANLIALP ÇAMUR KAPLICALARI

Merkeze bağlı, Gölemezli kasabasının, Kavakbaşı köyündedir. Pamukkale’ye 4 km. uzaklıktadır. Aslında bu kasabada, dört ayrı kaynak kullanılıyor. Çamur kaplıcaları: özellikle, deri, sedef, mantar, egzama hemoroit, kireçlenme, romatizmal hastalıklara iyi geldiği söyleniyor.

Denizli Laodikya

LAODİKYA

İl merkezinin 6 km. kuzeyindedir. Kent, MÖ.261 yılında, II. Antiokhos tarafından kurulmuştur. Kentin ismi ise, Antiokhos’un eşinin isminden (Laodike) gelmektedir.

Kent: MÖ.1.yüzyılda, Anadolu’nun en önemli yerlerinden biridir. Özellikle, Romalılar kente büyük önem vermişler ve Romalılar zamanında, kentte büyük sanat eserleri yapılmıştır.

İmparator Caracalla zamanında, burada sikke basılmış, halkın da katkılarıyla, şehirde, imar faaliyetlerini girişilmiştir. Tüm bunların yanında, Anadolu’nun 7 ünlü kilisesinden biri, bu şehirde kurulmuştur. Doğal olarak, burada Hıristiyanlığın çok önemli olduğu ortala çıkmaktadır.

Kent, MS.60 yılındaki bir deprem sonucu yıkılarak yok olmuştur.

Denizli Laodikya

Günümüzde, kentte günümüze kadar gelebilmiş, ayaktaki yapılar şunlar:

Denizli Laodikya

Büyük Tiyatro:

Kentin kuzeydoğusundadır. Roma döneminde yapılmıştır. Yaklaşık 20 bin kişiliktir. Cavea ve orkestra bölümleri oldukça sağlam durumdadır.

Küçük  Tiyatro:

Büyük tiyatronun, 300 metre yakınındadır. Roma döneminde inşa edilmiştir. Yaklaşık 15 bin kişilik olduğu düşünülmektedir.

Stadyum ve Gymnasium:

Kentin güneybatısındadır. Her iki yapı da, bir bütün olarak yapılmıştır. Stadyum: MS.79 yılında yapılmıştır. Uzunluğu: 350 metre, genişliği: 60 metredir. Oturma sıralarında: 24 basamak bulunmaktadır. Ancak, büyük bölümü tahrip olmuştur. Gymnasium: MS.2.yüzyılda yapılmıştır. İmparator Hadrianus ve eşi Sabina’ya ithaf edildiğine dair yazıtı bulunmaktadır.

Denizli Laodikya Meclis Binası

Meclis Binası:

Kentin güneybatısındadır. Dikdörtgen planlıdır. Ana girişi, doğu cephededir.

Denizli Laodikya Zeus Tapınağı

Zeus Tapınağı:

Kentin sütunlu caddesinin doğu kesiminde, küçük tiyatronun yanındadır.

Anıtsal Çeşme:

Kentin ana caddesi üzerindedir. Roma  döneminde yapılmıştır. Havuz ve nişleri var. Bizans döneminde onarım görmüştür.

Büyük Kilise:

Sütunlu caddenin güneyindedir. Yalnızca, taşıyıcı bölümlerinden bir kısmı günümüze kadar ulaşmış, ayaktadır. Ana girişi batıdadır.

Denizli Honaz Dağı

HONAZ DAĞI

Afyon-Denizli ile Afyon-İzmir kara yolu üzerinde bulunan Milli Park: Ege Bölgesinin en yüksek dağı olan, 2528 metre yüksekliğindeki Honaz Dağı bünyesinde kurulmuştur.

Düşey yönlerdeki faylanmalar sonucu, dağ, oldukça dik bir görünüm kazanmıştır. Dağ üzerinde, yoğun bitki örtüsü görülür. Yaban hayatı açısından da, oldukça zengindir. Özellikle: dağ keçisi yoğun olarak bulunmaktadır. Ayrıca: yaban domuzu, tavşan,  tilki, porsuk, sansar gibi hayvanlar görülmektedir.

Ankara 50.Yıl Parkı

Ankara 50.Yıl Parkı

 

Cebeci semtinde, Ertuğrul Gazi Mahallesindedir. Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü üzerindeki tepeye konuşlandırılmıştır.

Kendi aracınız ile giderseniz: 575 araçlık, 4 otopark bulunuyor. Otopark ücretlidir.

Parkın yeni halinde, çift şeritli geniş bir yol var. Ancak: parkın yaya girişi yok. Sadece: araç girişi var. Yayalar girmek isterlerse ve parkta dolaşırken: araçların, kendilerine yol vermesini bekliyorlar. Yani: bir yaya kaldırımı yok.

Adının niye “50’nci Yıl Parkı” olduğuna gelince: park ilk olarak, Cumhuriyetin 50’nci Yıl dönümü anısına, 1970 yılında açılmıştır.

130 bin m. karelik bir alana kurulmuştur. En büyük özelliği: bulunduğu konumun çok yüksek olması nedeniyle, şehrin bir “terası” gibidir.

Bir tarafta; Ankara kalesi, bir tarafta; Seyranbağları ve gerisinde Çankaya, bir tarafta; İncesu yamaçlarını görebiliyorsunuz.

Ankara halkı tarafından “Çamlık” olarak bilinen park, takip eden dönemde, uzun süre metrukluğu nedeniyle, yörenin alkolikleri ve madde bağımlıları tarafından kullanılan bir mekan haline gelmiştir.

Özellikle: Ankara Üniversitesi öğrencileri, civardaki halkın delikanlıları ve ilaveten saçma-sapan insanların barınması nedeniyle, halk kullanamıyordu.

Evet, halkın kullanamadığı bu park, daha sonra yapılan restorasyon ve tadilat çalışmaları sonucu: 26 Eylül 2009 tarihinde, yeni haliyle hizmete açılmıştır.

Yeni düzenlemelerin temelinde: eskiden karanlık olması nedeniyle, hava karardığında girilemeyen parkın, tamamen ışıklandırılmasıdır.

Günümüzde, park bölgesi, akşamları ışıl ışıldır. Tabii bunun sonucunda, gerek yöre insanı ve gerekse yakın çevreden gelenler, gündüz ve akşamları, parktan yararlanmaktadırlar.

Zaten, Belediyenin diğer rekreasyon alanları gibi, burada da, özel güvenlik elemanları görevlendirilerek, park ziyaretçilerinin rahatsız olmaları önlenmiştir.

Park alanı içinde: yaklaşık 200 kamelya, ortamın güzelliğini bozmayacak şekilde yerleştirilmiş olup, ailelerin piknik ve dinlenme amaçlı kullanımlarına tahsis edilmiştir.

Ayrıca: bolca bulunan banklar, gezinti için buraya gelenlere kısa dinlenme olanakları sunmaktadırlar.

Çeşmeler, çocuk oyun alanları da unutulmamıştır. Hatta: park içinde, bir de buz pateni pisti yapılmıştır.

Parkın yeniden yapılanmasında göze çarpan diğer en büyük özellik: iki adet gölettir. Bunlar: parkın daha önceki havuz alanına yapılmışlardır ve büyüklükleri, 3500 ve 1300 m. karedir.

Bu iki gölet arasında ise: dereler oluşturulmuştur.

Dereler üzerinde de: küçük köprüler, su havuzları ve şelaleler yapılarak, tam bir görsel su cennetine dönüştürülmüştür.

Park içinde çocuklar için: yukarıda belirttiğim gibi, 4 çocuk oyun alanı, 1 buz pateni pisti ve 1 lunapark var. Lunapark: 10500 m. karelik bir alanı kapsamaktadır.

Bunun içinde, ayrıca bir çay bahçesi de bulunuyor. Lunaparkın çevresinde kod farkı nedeniyle, dekoratif bir istinat duvarı var.

Park içinde, büyükler ve büyüklerin spor yapmaları için: yürüyüş ve koşu parkuru oluşturulmuştur. Bu parkurun iki yerinde ise, kondisyon aletlerinin bulunduğu merkezler yapılmıştır.
Ayrıca: 1 halı saha ve 1 basketbol sahası bulunuyor.

Evet, parkın en önemli özelliğine gelince: burada, büyük bir bayrak direği var. Ama, 110 metre uzunluğundaki bu bayrak direği, ülkemizin en büyük bayrak direği olma özelliğini taşıyor.

Direkte asılı bayrağın boyutları ise, 20 x 30 metredir.

Bu özellikleri nedeniyle, bayrak direği ve bayrak: Ankara şehrinin birçok yerinden görülebiliyor.

Özellikle, akşamları aydınlatıldığında, muhteşem bir görüntü ortaya çıkıyor.