Bitlis

Bitlis

Bitlis denilince akla: sigara ve o meşhur ağıt, Bitlis’te beş minare geliyor. Defalarca gittiğim ve bazen de içinden geçtiğim bu şehri: tanıtmak pek zor değil, çünkü küçük bir yer ve her yıl nüfus olarak küçülmeye devam ediyor.

İnsanlar: maalesef, buradan, başka yerlere göçüyorlar. Şehre: Diyarbakır yönünden girdiğinizde, uzun süre, virajlı yollarda ve yeşillikler içinde ilerliyorsunuz, bu virajlı yollarda ürkmemek elde değil, çünkü sürekli viraj ve ıssız yollar. Tatvan bağlantısı ise, dümdüz ve çevresi açık bir yol.

ULAŞIM

Hava yolu ile ulaşım düşünüldüğünde: Van ve Muş hava alanlarının kullanılması gerekmektedir.
Kara yolu ulaşımı açısından, Bitlis ilinin diğer bir kısım ile uzaklığı şöyledir: Bitlis-Van arası uzaklık: 168 km. Bitlis-Muş arası uzaklık: 83 km. Bitlis-Siirt arası uzaklık: 97 km. Bitlis-Batman arası uzaklık: 138 km. Bitlis-Diyarbakır arası uzaklık: 210 km. Bitlis-İstanbul arası uzaklık: 1505 km. Bitlis-Kayseri arası uzaklık: 778 km. Bitlis-Adana arası uzaklık; 637 km. Bitlis-Ankara arası uzaklık: 1097 km. dir.

Bitlis

GENEL

Bitlis, içinden çay akan bir vadide kurulmuştur. Bu çayın çevresinde, bir çok yapı var. Bu derenin taşması durumunda, sanırım bu yapıların hepsi olumsuz etkilenir.

Bitlis yollarında kar

Vadinin tabanından geçen transit yolda seyahat eden bir yabancı, Bitlis’ten geçmiş, yükseklerde bulunan ışıkları merak edince yanındakine sormuş: “ O da, bunlar gökdelenler “ diye cevap vermiş. Yabancı inanmış. Aynen öyle; vadinin yamaçlarındaki binalar arasında bir yerden başka yere gitmek için tırmanıyor veya iniyorsunuz. Bu yüzden olsa gerek, Bitlis’te kilolu insan görmeniz mümkün değil.

Bitlis, Doğu Anadolu Bölgesinin Yukarı Fırat ve Yukarı Murat bölümlerinin sınırı üzerinde bulunan bir ildir. Şehirde: karasal iklim hüküm sürer. Deniz seviyesinden 1545 metre yükseklikteki bölgeye, kış erken gelir ve geç gider. Kışın çok kar yağar. Yazları ise kısa sürer ve kurak geçer. Yurdumuzun en çok kar yağışı alan bölgesidir.

TARİHİ

Geçmişi: MÖ.2000 yılına kadar uzanan Bitlis’te, Urartu, Asur, Med, Pers, Makedon Krallığı, Roma ve Bizans dönemlerine ait izlere rastlanır.

Babil’i işgal eden Büyük İskender, ordularıyla birlikte Hindistan seferine çıkmayı kararlaştırır. Ancak, bu sırada, alnında boynuza benzeyen, iki et parçası çıkar. İskender, bunları maiyetinden saklamak için, sürekli boynuzlu miğfer kullanmak zorunda kalır.

Derdine çare için görüştüğü bütün hekimler; şifasının sularda olduğunu ve her gittiği yerdeki suları kullanmasını önerirler. Bu nedenle, Büyük İskender, uğradığı her yerdeki sularda yüzünü yıkayarak derdine çare aramıştır. Şattülarap’a vardığında Dicle nehrine akan bütün suların araştırılmasını istemiş, bilginlerini bu işle görevlendirmiştir.

Bütün suları araştıran İskender ve maiyeti, uzun bir yürüyüşten sonra, Bitlis önlerine gelmişlerdir. Bitlis çayının hastalığına şifa verdiğini görünce: Kösür ve Rabat sularının birleştiği yerde karargahını kurmuştur.

Emrindeki hekimler; İskender’e, suyun kaynağına gitmesini isterler. Bunun üzerine, Bitlis’in doğusundan akan Rabat suyu takip edilerek, suyun kaynağına gidilir. Ancak, günlerce bu suyu kullanmasına rağmen, şifa olmadığı görülür.

Bu defa şehrin batısından gelen Kösür çayına yönelirler. Sonunda, bu suyun kaynağı olan pınara varırlar. Bu pınarın bulunduğu, suların fışkırdığı o dağlık, ağaçlık yeşil tepeler, İskender’in gözüne çok güzel görünür.

Her taraf zümrüt yeşilliğinde, reyhan ve değişik çiçeklerle bezenmiştir. Bu yerin iklimi, İskender’i hayran bırakır. Bu güzel tabiat parçasının havasından ve suyundan faydalanmak için, birkaç gün burada konaklamaya karar verirler. Bu suyun kenarında konakladıktan bir hafta sonra, Kösür suyunun derdine şifa olduğunu ve boynuzlarının kaybolduğu görülür. Günümüzde hala bu suya “İskender Çeşmesi” denilmektedir.

Bu çeşme: Bitlis’e 10 km. uzaklıkta, Duav yaylasındadır. Derdine şifa bulan İskender; bu yerin ve suyun ebedileştirilmesi için, Bedlis (Badlis) veya Leis ismindeki komutanını yanına çağırarak, bu çeşmeden 4 saatlik veya 12.000 adımlık uzaklıkta, Rabat ve Kösür sularının birleştiği yerde, bir kale yapılmasını ister.

Komutanına dönerek “ Ben İran seferinden dönünceye kadar, buraya öyle bir kale yap ki, benim gibi bir kral veya kumandan dahi, onu ele geçiremesin. Böylece bu kalenin ve yerin ismi kuşaktan kuşağa, yüzyıldan yüzyıla ebedileşsin” demiştir.

Bu emri alan Bedlis veya Leis ismindeki komutan, hemen işe başlar, bir yıl gibi kısa bir sürede, MÖ.331 yılında, bugünkü kaleyi yapmayı başarır.

Hindistan ve İran seferinden dönen İskender, şehre geldiği zaman, karşısında muazzam bir kale görür. Bedlis’e haber göndererek, kaleyi teslim etmesini ister. Ama Bedlis, kaleyi teslim etmeyeceğini, savaşa hazır olduğunu bildirerek, İskender’in teklifini kabul etmez.

Kale kapılarını kapattırır. Bunun üzerine, İskender, bütün güçleriyle kaleyi kuşatmaya başlar ve günlerce uğraşı sonunda kaleyi alamayacağını anlayınca, kuşatmayı kaldırarak Rahva ovasına doğru geri çekilir. İskender’in çekildiğini gören Bedlis, Rahva ovasında İskender’in atının ayağına kapanıp bir zarf içinde kalenin anahtarını sunar.

Çıkışı bu yerde olan tünelden, kendilerini kaleye davet eder. Kalenin anahtarını alan İskender, “Bre melun, mademki anahtarı verecektin, niye asi olup bu kadar adamımı kırdırdın” demesi üzerine, Bedlis: İskender’den affını dileyerek “Ey büyük fatih. Benim sana karşı baş kaldırmam ve direnmem, senin daha önce vermiş olduğun emrin gereği idi.

Sen, benim gibi bir kralın alamayacağı bir kale yapmamı emretmiştin. Senin emrin üzerine yaptığım bu kalenin ne kadar sağlam ve fethedilmesinin imkansız olduğunu ispat etmek için bu cüreti gösterdim. Şimdi ben ve kuvvetlerim, hareketimizden dolayı müstahak göreceğimiz cezaya razı olarak emrinizdeyiz ” der.

Komutanın bu sözlerini çok beğenen İskender, komutanını ödüllendirmek için şehrin yönetimini bu komutanına devreder ve şehre Bedleis adını verir. O günden sonra şehrin ismi “Bedlis” olarak kalır. Zamanla bazı harf değişikliklerine uğrayan bu isim, günümüzde “Bitlis” olarak kullanılmaktadır.

Türklerin, 11’nci yüzyılla birlikte başlayan Anadolu akınları sırasında, önemli bir uğrak yeri haline gelen, bu tarihlerde Alpaslan ve ordularını Ahlat’ta konuk eden Bitlis; Türklerin Anadolu’ya açılmasında, çok önemli bir rol üstlenmiştir. 1514 yılında, Osmanlıların eline geçmiştir.

NE YENİR

Bitlis Büryan Kebabı: yörenin ünlü yemeğidir. Oğlak etinden yapılan bu yemek: Haziran-Temmuz-Ağustos aylarında yenilebilir. Uykusundan fedakarlık yapabilenler, yine bu aylar arasında, sabah saat 05.00 te “Avşor” adı verilen yemekten de tadabilirler.

NE SATIN ALINIR

Kök boyalı dokuma kilimleri, küp peyniri ve bal. Özellikle: bal satın almanızı öneririm. Hemen çarşıda: bal satılan dükkanlar var.

BİTLİS EREN ÜNİVERSİTESİ

Bitlis Eren Üniversitesi, 29 Mayıs 2007 tarihinde açılmıştır. Fen-Edebiyat, İktisat-İdari Bilimler ve Mühendislik-Mimarlık Fakülteleri bulunmaktadır.

BİTLİS’TE BEŞ MİNARE TÜRKÜSÜ HİKAYESİ

Bitlis denince veya Bitlis’e varınca, genelde dışarıdan gelenler, hemen çevrede beş minare aramaya başlarlar. Malum: Bitlis’te beş minare, türküsünü çoğumuz biliriz. Ama: nafile, elbette Bitlis’te yalnızca beş değil, birçok minare bulunmaktadır. Beş minare konusuna gelince, bunun bir hikayesi var.

Rus işgali sırasında, Bitlis, bir harabe şehir görüntüsü alır. Düşmanın çekilmesinden sonra, savaş sırasında Bitlis’ten kaçan bir baba ve oğul, Bitlis’e dönmek üzere yola çıkarak, şehre hakim konumdaki “Dideban Dağı” eteklerine varırlar.

Baba; şehirde canlı kalıp kalmadığını öğrenmek için, oğlunu şehre gönderir. Bir süre sonra oğul geri döner ve uzaktan babasına şöyle seslenir.” Şehirde yaşama dair hiçbir iz yok, sadece beş tane minare ayakta kalmış” Bunu duyan baba yıkılır, diz çöker ve şöyle der:

“ Bitlis’te beş minare, beri gel oğlan beri gel. Yüreğim doldu yare, beri gel oğlan beri gel.”
Bu ağıt, zamanla türkü ve manilere konu olarak günümüze kadar gelir.

BİTLİS TEKEL SİGARA FABRİKASI

Fabrika: 1927 yılında Atatürk tarafından kurulmuş ve kurulduğu tarihten bu yana, Bitlis’in tek fabrikası. Fabrikanın bir diğer özelliği: fabrikada ve tütün bakım atölyelerinde çalışanların, istihdamlarının yanı sıra, dünyanın en kaliteli tütünü olan virjinya tipi tütün üretimi yapan Bitlisli tütün üreticilerinin, ürettikleri tütünün alımı ve işlenmesinin sağlanması olmuştur.

Kota uygulaması öncesinde: 17.000 civarında olan tütün üreticisi sayısı, kota uygulanması, işsizlik ve ağır yaşam koşulları nedeniyle, 12.000 kişiye düşmüştür. Fabrika: Bitlis tepelerinden birinin üzerinde kurulu.

Zamanla geliştikçe, bahçesinde kalan Ermeni kilisesi de manzarayı tamamlamış. Bir dönem Tekel deposu olarak da kullanılan kilise, tıpkı fabrika gibi kaderine terk edilmiş durumda. Kilisenin hemen yanında: sigara üretimhane bölümü var.

Fabrika gerçekten tarihi bir eser. Sigara sarma ve paketleme bölümünde, fabrikanın kuruluşundan beri, yani 82 yıldır kullanılan ve kolla çalışan bir makine görülüyor. En yeni makinalar: 60’lı yıllara ait. Devletin modernize etmemesine inat, Bitlis tekel fabrikasında, yılda 400 ton sigara üretiliyor.

GEZİLECEK YERLER

Bitlis Kalesi

BİTLİS KALESİ

İl merkezindeki çarşının hemen dik yamacındadır. Kale dibinde durup yukarı baktığınızda, ürkmemek elde değil.
MÖ. 312 yılında Büyük İskender’in emri ile kumandanlarından Leys Bedlis tarafından yaptırılmıştır. Yüksekliği 56 metre ve sur kalınlığı 7 metreyi bulan kalenin üstünde, eski kayıtlara göre bir saray, 300 ev ve bir han ile bir cami bulunuyormuş.

Evet, bu muhteşem kaleye çıkabilirsiniz. Bitlis’in güzelliklerini buradan seyretmek gerçekten çok güzel bir duygu. Kale: toprakla dolu olduğu için içini gezmek mümkün değildir. Kazı çalışmaları devam ediyor. Kale çevresinde bir sürü yapı var. Bunların sanırım buradan taşınması gerek.

Kaleden inip, karşı tarafta Bitlis’e tepeden bakan “Dideban Dağı” eteklerine tırmanabilirsiniz. Buradan da, şehir gayet güzel görünüyor. Özellikte: yukarıda söz ettiğim gibi, şehir üzerinde birçok minare bulunduğunu göreceksiniz.

Bu arada: yukarıda anlattığım ağıta konu olan beş minare şunlar: Ulu cami minaresi, Gök Meydan Camii minaresi, Kale Camii minaresi, Şerefiye Camii minaresi ve Meydan Camii minaresi. Tarihe, katliamlara şahitlik yapmış bu beş minare, hala dimdik ayakta duruyor.

Evet, şehir içindeki geziye devam ediyoruz. Vilayet binasını geçince, Gök meydan mahallesinde, hemen solda, biblo gibi bir eser var.

İHLASİYE MEDRESESİ

Selçuklular tarafından, 1216 yılında yaptırılmıştır. Düz damlı ve kubbesiz. Ortada heybetli bir tamburu, dört köşesinde silindirik destek kuleleri var. Ön cephesindeki süslü portalı ise, baş döndürücü güzellikte.

Döneminin en önde gelen bilim merkezlerinden biri konumundadır. Kitabesine göre: 1589 yılında Bitlis hanlarından, V. Şerefhan tarafından onartılmıştır. Mimari görünüş açısından: klasik Selçuklu estetiğinin tüm özelliklerini taşımaktadır. Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmak üzere restore edilmiştir.

Halen: Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü binası olarak kullanılmaktadır. Resmi mesai saatleri dışında, ziyarete açıktır. Bahçesindeki ziyaretgah olarak kullanılan Şerefhanoğullarına ait Veli, Şemsettin, Ziyaeddin Han, II. Şerefhan ve üç bacılar türbeleri ile birlikte, bir bütünlük gösterir.

ŞEREFİYE CAMİİ

Bitlis merkezinde, çarşı içinde, Hosor ve Kışla derelerinin birleştiği yerdedir. Medrese, cami, imaret ve türbe kısımlarından meydana gelmiş bir külliyedir. Kitabesine göre: 1529 yılında, IV. Şerefhan tarafından yaptırılmıştır. Mimari zenginliği ve özellikle giriş kapısındaki süslemelerle dikkati çekmektedir. İbadet saatleri dışında sürekli ziyarete açıktır.

ULU CAMİ

Kaleden sonra, kentin en önemli tarihi eseridir. Ne zaman inşa edildiği bilinmiyor. Bitlisliler, 1150 tarihinde restore edilen bu caminin, Anadolu’daki en eski Selçuklu camilerinden biri olduğunu söylüyorlar.

Şehir merkezinde: en çukur alanda bulunmaktadır. Altı kemer üzerine inşa edilmiştir. Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı, kutu gibi bir kütledir. Dışı görünüşü ile Bitlis’in herhangi bir yapısından farklı değildir. Kuzeyde, camiden ayrı bir şekilde yükselen minaresi bulunmaktadır.

NARLIDERE (KASRİK) KÖPRÜSÜ

Bitlis-Baykan kara yolu üzerinde, Narlıdere köyündedir. Kitabesi olmadığından, hangi tarihte ve kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Ancak: gerek köprü mimari özellikleri ve gerekse yörenin tarihi durumu göz önüne alındığında, Osmanlı dönemi 16. yüzyıl sonları ya da 17.yüzyıl içinde yapılmış olduğu düşünülmektedir.

Bitlis Hizan hakkındaki gezi yazım için  Hizan

Siirt

siirt.genel.1
Siirt

Evet: burayı gören insanlar, Siirt’in gerçekten; kendi ölçüsünde modern ve güzel bir şehir olduğunu, insanlarının gerçekten çok cana yakın olduklarını öğreniyorlar. Yani: burası ilk anda akla geldiği üzere, Doğu Anadolu’nun ücra bir köşesi değil, güzel bir beldesi.

Buraya: elbette yalnızca turistik amaçlarla gitmek mümkün değil, ama buraya yakın yerlerde yaşayanlar, buraya yakın yerlerden geçenler, mutlaka zaman ayırıp Siirt’i görmeliler. Kesinlikle, Siirt’te kaldıkları sürede: güzel zaman geçirecekler ve bu güzel şehri keyifle gezeceklerdir.

ULAŞIM

Siirt’e en yakın havaalanı: 180 km. uzaklıktaki Muş havaalanı. Siirt’in Diyarbakır havaalanına uzaklığı: 200 km. Van havaalanına uzaklığı ise: 265 km. Ama: Siirt’e en yakın havaalanı: Batman’da bulunmakta olup, yalnızca 87 km. uzaklıktadır. Aslında: Siirt’te de şehre yakın bir bölgede havaalanı bulunmaktadır. Ancak: bu havaalanı yapım şekli itibarıyla, şu an kullanılmıyor.

Siirt’e ulaşımın diğer bir yolu: karayolu. Siirt-Diyarbakır arası uzaklık: 180 km. Siirt-Bitlis arası uzaklık: 97 km. Siirt-Ankara arası uzaklık: 1099 km. Siirt-Van arası uzaklık: 265 km. dir.

TARİHİ

Siirt’in içinde bulunduğu bölge: göçler nedeniyle etnik ve dinsel inanışlar yönünden çeşitlilik göstermektedir. Urartular, İskitler, Medler ve Persler egemenlik dönemlerinde dinsel inanışlarını da buraya yaymışlardır. Dağlık alanlarda yaşayan, kapalı toplulukların çeşitli din ve tanrıları olmuştur. MÖ.150’lerden başlayarak, yöreye egemen olan Partlar, Arsaklılar, Sasaniler döneminde, İran tanrılarının ve inanışlarının etkisi güçlenmiştir.

Malazgirt Savaşından sonraki dönemde, Siirt yöresinde, Hasankeyf Artuklularının egemenliği söz konusuydu.

Artuklulara bağlı göçebe Türkmenler, yöreye yerleşmişlerdi. Artuklu beyleri ve askerleri, kentlerde Türkleşmenin çekirdeğini oluşturmuşlardı. Beylerin: Alp, İnanç, Yağbu gibi Türk adlarını kullanmaları: Artuklularda, Türkmen geleneğinin güçlülüğünü göstermektedir.

Artuklulardan sonra, Siirt’te, Akkoyunlular egemen olmuşlardır. 16. yüzyılda Osmanlı yönetimine geçen Siirt, Osmanlı imparatorluğunun yıkılışına kadar, onların egemenliği altında kalmıştır.

siirt.köy resmi.1
Siirt

GENEL

Siirt; rakım olarak 895 metre yüksekliktedir. Arazi yapısının inişli-çıkışlı olması nedeniyle, aslında rakım: 600 ile 1600 metre arasında değişmektedir. Ancak: Siirt’in coğrafi yapısının en önemli yanı: 1. derece deprem kuşağında bulunmasıdır. İlde: karasal iklim hüküm sürmekte olup, yazları aşırı sıcak ve kışları ılık geçer. Özellikle yazları: genelde 40 derece civarında olan sıcaklık, nem olmadığından insanları pek rahatsız etmez, ama yine de, yaşamı bir ölçüde etkiler.

Siirt adının Sami dilinden geldiği söylenmektedir. Bazı kaynaklarda, bu adın: Keldani dilinden, kent anlamına gelen “Keert” (Kaa’rat) sözcüğünden kaynaklandığı yazılıdır. Siirt sözcüğü: isim kaynaklarında: Esart, Siirt, Siird gibi çeşitli biçimlerde kullanılmıştır. Süryani’ler, kente “Se’erd” (yöresel söyleniş biçimiyle Sert) demişlerdir. 19. yüzyılda: Sert, Seerd, Sört, Sairt olarak kullanılmış, günümüzde de Siirt biçiminde benimsenmiştir.

Şehre karayolu ile geldiğinizde: şehirlerarası otobüs terminali, şehrin girişinde bulunmaktadır. Buradan: şehre ulaşabilirsiniz. Yol üzerinde: solda Fakülte bulunmaktadır.

Şehir merkezinde: Atatürk heykelinin bulunduğu ve törenlerin düzenlendiği meydanda: aynı zamanda şehrin tek oteli bulunmaktadır. Bu meydanda: Belediye Binası ve bankalarda bulunuyor.

Bu meydanın: solunda ilerleyen cadde: Aydınlar ilçesine kadar sürmektedir. Bu caddede ilerlediğinizde, ilk sola dönen cadde ise: şehrin esas caddesi olan Cumhuriyet Caddesine çıkar. Tüm alışveriş mekanları bu cadde üzerinde sıralanmıştır. Caddelerin kıyısında, kaldırımlar üzerinde, özellikle yaz aylarında: birçok insanın; tabure benzeri oturaklarda büyük kalabalıklar halinde oturduklarını göreceksiniz.

Şehrin en büyük sorunlarından biri susuzluktur. Belediye, su şebekesinde, özellikle yaz aylarında yeterli su bulunmaz. Bu nedenle: şehirde bulunduğunuz zamanda, mutlaka kapalı pet şişelerde satılan şişe suyu içmeniz şart. Yoksa: musluklardan akan su kesinlikle içilmemeli.

Şehrin en eski ve tarihi bölümü: Cumhuriyet caddesinin yukarısında, tepeye doğru olan bölümde bulunmaktadır. Bunun dışında: şehir dört bir yana doğru uzanmaktadır. Susuzluk ve kuraklık sonucu olarak; şehirde yeterince meyve ve özellikle taze sebze bulmak mümkün değildir. Konaklama imkanları bakımından: merkezdeki tek otel ve büyük öğretmen evi düşünülebilir.

Siirt insanı: çok cana yakındır, özellikle esnaf, çok hoşgörülüdür ve şehir dışından gelenlere de büyük yakınlık göstermektedir.

SİİRT ÜNİVERSİTESİ

Siirt’te, şehir girişinde: 1992 yılında açılan Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi bulunmaktadır. Sınıf öğretmenliği, Fen Bilgisi öğretmenliği, Sosyal Bilgiler öğretmenliği, İlköğretim Matematik öğretmenliği programlarında, çok sayıda başarılı öğrenciler mezun etmiş olan Fakülte; 29 Mayıs 2007 tarihinde, Dicle Üniversitesinden ayrılarak, Siirt Üniversitesine bağlanmıştır.

Şu anda: Üniversite bünyesinde: 2 Enstitü, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi ve Eğitim Fakültesi bulunmaktadır. Üniversitenin tesisleri şehir içinde, giriştedir.

siirt.ulu cami minaresi. bunuda koy.1
Siirt

TURİZM

Siirt’te, antik kalıntılar bulunmamaktadır. Daha çok: inanç turizmi öne çıkar. Hz. Ömer zamanında İslamiyet’i benimseyen Siirt yöresinde: dini ağırlıklı eserler çoğunluktadır. Bu da, Siirt’in turizm anlayışının, inanç turizmi yönünde gelişmesine neden olmuştur.
Hz. Muhammed’in övgüsüne mazhar olan, Hz. Veysel Karani’nin kabirleri il sınırları içinde bulunmaktadır. (Konu hakkında ayrıntılı bilgi: Baykan sayfasında verilmiş olup, oradan bilgi alabilirsiniz.)

Ayrıca: dünyaca ünlü “Marifetname”nin yazarı olan İbrahim Hakkı ve Hocası İsmail Fakirullah’ın türbeleri, Aydınlar ilçesinde bulunmaktadır. (Aydınlar-Tillo yine bu sitede, ayrı bir başlık altında anlatılmıştır. Ayrıntılı bilgiyi oradan alabilirsiniz.)

Aydınlar-Tillo ayrıntılı tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

NE YENİR

SİİR FISTIĞI

İridir. Çatlama oranı ve protein miktarı fazladır. Ancak: yağ oranı düşüktür. Lezzetlidir. Bu söylediğim özellikleriyle: Gaziantep fıstığından ayrılır. Yani: fıstık alırken, baktığınızda, daha iri olan Siirt fıstığıdır. Yörede: : bıttım ağaçlarının aşılanması ile, fıstık elde edilir.

Bu bıttım ağaçları aşılanmasa: bıttım denilen bir meyve verirler. Fıstıktan daha küçük, ağızda dişler arasında kabuğu kırılan ve içinde fıstık benzeri bir meyve vardır. Bu bıttım denilen meyve de: özellikle Arap ülkelerine ihraç edilir, ayrıca sabun yapımında kullanılır.

Siirt fıstık üretiminde, önemli bir yer tutsa da, üretilen fıstıkların, kurutularak kabuklarının çatlatılması işlemi, halen Siirt’te değil, Gaziantep’te yapılabilmektedir. Ancak: fıstık, ağaçtan toplandığında yaş olarak da, yani herhangi bir işleme tabii tutulmadan da yenilebilir. Ama: tercih edilen şekli, kurutulmuş ve kabuğu çatlatılmış haldedir.

Evet: Siirt’te, genelde çarşıda satılan hediyelik paketler içinde, kurutulmuş ve kabuğu çatlatılmış Siirt fıstığı almalısınız.

PERDE PLAVI

Siirt’in yöresel yemeklerinden perde pilavı ve büryan kuyu kebabı ünlü. Perde pilavı: yeni geline yapılıyor ve “evimizin sırlarını hamurun pilavı kapladığı gibi sakla” anlamına geliyor. Pirinç taneleri: bereketi, keklik eti ve badem de doğacak çocukları simgeliyor. Fes şeklinde, bakır tencerelerde pişirilen perde pilavı, Siirt’in en meşhur misafir yemeğidir.

Yumurta, süt ve yağ ile yoğrularak hazırlanan hamur, özel tencereye yufka şeklinde sıvanır. Bu hamur üzerine, badem içi ile şekiller verilir. Önceden kızartılan keklik veya tavuk eti; et suyu ile hafifçe pişen pirinçle birlikte çeşitli baharatlar, badem içi, çam fıstığı ile birlikte, hamurla sıvalı tencereye yerleştirilir. Tencerenin ağız tarafı da hamurla sıvanarak, kapağı örtülür.

Önceleri kor ateş üzerinde döndürülerek pişirilen perde pilavı, tencerenin ters yüz edilmesiyle, külah şeklinde boşaltılır. Sıvanmış hamur, börek gibi kızarmıştır. Bu kabuk yarılarak, servis yapılır.

BUMBAR

Bur yemek, mahalli bayram günü olan Cigor’un özel yemeğidir. Mahalli adı “Cokat” tır. Önceden temizlenmiş, tuzlanarak kurutulmuş veya taze olarak itina ile temizlenmiş kalın bağırsakların bir ucu dikilir. Yıkanmış ıslak pirinç, karabiber, maydanoz ve kıyma (elle ince doğranmış et) karıştırılarak, bağırsak içine doldurulur.

30-40 cm. olacak şekilde, öbür ucu da dikilir. Bağırsağın hava almasını sağlamak için, çeşitli yerlerinde şişle delik açılır ve kazanda ılık su içinde bırakılır. İki saat kadar kaynatılarak pişirilir. Bağırsaklar, dolgun vaziyete geldiği zaman ateşten indirilir. Kaynar sudan alınan bumbarlar, geniş bir kabın içine konur ve üstü bir bezle örtülerek, 20 dakika dinlendirildikten sonra servis yapılır.

BÜRYAN KEBABI

Kızgın kuyularda pişirilir. Genelde, yazın yenilen bir et yemeğidir. Kemiklerinden ayrılan et parçaları, daha önce kızdırılmış yeraltı kuyularına, çengellerle sarkıtılır ve kuyu ağzı kapatılır. Kuyu tabanına, büyükçe bir kazan yerleştirilir. Etin fazla yağı, bu kazanda biriktirilir. İki saat bekletilir. Kuyudan alınan pişmiş etler, askılarda satışa sunulur. Servis sırasında, kızgın vaziyette hazır bekletilen etler sıcak servis yapılır.

ZİVZİK NARI

Adını, Siirt’in Şirvan İlçesine bağlı Zivzik (Dişlinar) Köyünden alan Zivzik narı, gerçekten güzel bir tat. Tamamen organik olarak üretiliyor. Kimyasal gübre, tarımsal ilaç ve hormon yok. İlaçlanmıyor, çünkü bölgede nem olmadığı için zararlı hayvan yaşamıyor. Gübrelerinden yararlanılan hayvanlar, piyasa için değil, köylünün kendi ihtiyacı için yetiştirdiği hormonsuz yemle besleniyor.

Zivzik narı, geleneksel ve sağlıklı yöntemlerle marka olacak. Bir zivzik narı: ortalama 200 gr.dan başlıyor. 800 grama kadar çıkıyor. Taneleri nohut büyüklüğünde. Çekirdeği küçük ve yumuşaktır. Asit oranı düşüktür. Tadı mayhoş. Evlerde depolanan narın kabuğu kurudukça, rengi pembeden kreme dönüyor. Türkiye’nin dört bir yanına gönderiliyor.

Büyük şehirlerin marketlerinde kilo fiyatı: 5-8 TL. arasında değişiyor. Nar özellikle kış aylarında bolca tüketilmeli. Çünkü: özellikle bağışıklık sistemini güçlendirerek pek çok hastalıktan koruyor. İçerdiği maddelerle kolesterol ve şekeri de dengeliyor. Sağlığı koruduğu gibi, kanser hücrelerinin gelişmesini de engelliyor. Siirt’teki manavlarda bulabilirsiniz.

ALIŞVERİŞ

Siirt’te: alışveriş yapabileceğiniz çeşitli yerler var. Bunlardan bir kısmı: pasaj olarak faaliyetini sürdüren ve yurt dışından getirilen bir kısım malın pazarlandığı yerler. Buralarda: gezinebilir, yurt dışından getirilmiş bir kısım malı bulabilirsiniz. Bunun dışında, Siirt’te alışverişte, buraya has ve almanızı önereceklerin şunlardır:

BITTIM SABUNU

Evet, Siirt denince bıttım sabunu ve buraya özgü olan Siirt Battaniyesi ünlü. Bıttım sabunu, menengiç ile bu yörede yetişen daha iri bir türü olan bıttımın değirmenlerde öğütülmesi sonucu elde edilen ekstrenin süzülerek, çıkan yağın kaynatılmasından elde ediliyor. Bıttım sabununun, saç dökülmesini ve sivilceleri engellediği, ciltteki yağ ve asidi dengelediği biliniyor.

SİİRT BATTANİYE

Siirt’te küçükbaş hayvancılıkta, en çok yetiştirilenlerden biri siyah tiftik keçisi. Keçilerin siyah ve kahverengi tiftiği meşhur Siirt battaniyesi yapımında kullanılıyor. Battaniyecilik: tiftiğin tamamen el emeği ile dokunmasına dayalı, yöreye özgü bir sanattır.

Aynı dokuma tekniğiyle: tiftikten, atkı, manto, kaban, yelek yapılmaktadır. Hediyelik olarak: bunları bulup satın alabileceğiniz dükkanlar, merkezde bulunmaktadır. Doğal renklerdeki Siirt Battaniyelerinin yanı sıra, yine tiftikten yapılan yelek, çanta, seccade gibi hediyelik eşyaları burada bulabilirsiniz.

KÖK BOYAMA KİLİMİ

Bu kilimler: Jirkan kilimi olarak da adlandırılır. İlin birçok yerinde, evlerde ve atölyelerde dokunmaktadır. Yöreye gelenler: yine merkezdeki bir kısım dükkanda, bunları bulup, satın alabilirler. Kök boya ve ev dokuması, bu kilimlerin kalite ve dayanıklılığını arttırmaktadır.

Bu kilimler: Siirt’in köylerindeki tezgahlarda da yapılmakta olup, burada bir süre kalmanız durumunda, bu köylerde, desen ve rengini seçerek, istediğiniz ebatlarda kilim hazırlatma şansınız da olabilir.

GEZİLECEK YERLER

siirt.ulu cami minaresi.esas bu.1
Siirt Ulu Cami

 

ULU CAMİ

Yapım tarihi kesin olarak bilinmiyor. Caminin Selçuklu Sultanlarından Muguziddin Mahmut tarafından, 1129 tarihinde onarıldığı biliniyor. 1260 yılında, Cizre hakimi Selçuk Atabeyler’inden El Mücahit İshak tarafından, camiye ilaveler yaptırılmış.
Camiye ait muhteşem bir sanat ürünü olan minber: 1933 yılında, Ankara Etnografya Müzesine nakledilmiş.

Bu minber; Selçuklu sanatının meydana getirdiği, 12.yüzyıl ahşap minberlerinin en güzel örneklerinden olup, kakma tekniğinde geometrik şeritler ve yazı firizleriyle süslenmiştir. Kitabesinde: 1219 yılında yapıldığı anlaşılmıştır.

Caminin en göze batar yanı: Siirt’in sembolü konumundaki: dikdörtgen prizma kaidesi üzerine, yuvarlak gövdeli olarak oturtulmuş, kalın ve firuze çinilerle süslü olan minaresidir. Yukarı doğru incelen minare, eğilmiş ve gövdesinde de çatlaklar meydana gelmiştir. Bu arada da, gövdesindeki çinilerin ve mozaiklerin bir kısmı dökülmüştür.

Günümüze gelebilen örneklerden: altıgen şekildeki çinilerin çevresinin lacivert renkte şeritlerle çevrildiği görülmektedir. Oldukça basit olmakla birlikte, bu çiniler, 12.yüzyılın ilk yarısına tarihlenen ender örnekler arasındadır.

Büyük olasılıkla da Anadolu’daki çini mozaiklerle süslenmiş bir minare ile, ilk defa burada karşılaşılmaktadır. Minare: temeldeki bir boşluk nedeniyle, hafif eğik durmakta ve bu durumu ile, İtalya’daki Pisa kulesine benzetilmektedir.

siirt.botan çayı.1
Siirt Botan Çayı

BOTAN ÇAYI

Evet: Siirt içinde, Botan Çayını görmeniz mümkün değil. Botan Çayını görmek için, şehir dışına çıkmanız gerek. Ama: Siirt denilince, akla Botan Çayı gelir. Bu yüzden, Botan çayı hakkında biraz bilgi vermek şart. Siirt-Hakkari ve Siirt-Van sınırını oluşturan yüksek dağlardan kaynağını alır.

Önce batıya ve sonra kuzeybatıya doğru akar. Suyu iyice bollaşınca, dar ve derin bir vadi oymuştur. Vadi tabanıyla dağların dorukları arasındaki yükselti farkı: 1000 metreye kadar ulaşır. Akarsu: Pervari yöresinin sularını toplayan Çatak Çayı ve Bitlis doğusundaki dağlık yöre ile Doğruyol, Kapılı ve Kuran Dağlarının sularını toplayan Büyükdere ile Çukurca’da birleşir.

Botan Çayı, sonuçta, Çat Tepe’de Dicle Irmağına katılır.

Botan Çayının saniyede taşıdığı ortalama su miktarı: 31-274 metre küp arasında değişir. Uzunluğu: 300 km. ye ulaşan suyun toplama alanı da: 7600 km. karedir. Botan suyu üzerindeki Kip köprüsü, Sağman köprüsü ve Kayaboğaz köyü yakınlarında 130 metrelik asma köprüsü bulunmaktadır. Botan suyunun yükseltisi fazla olduğundan, akışı da çok hızlıdır.

siirt.sağlarca kaplıcası.2
Siirt Sağlarca Kaplıcası

SAĞLARCA KAPLICASI

Siirt’in 17 km. güneyinde, Botan çayı kenarında, Siirt-Eruh karayolu üzerinde, bir mağarada bulunan kaplıcadan, mağaranın genişletilmesi ve düzenlenmesi ile yararlanılmaya başlanmıştır. Buradaki kaplıca: havuzu besleyen kaynağın yakınında, ikinci bir kaynak daha bulunmaktadır.

Bu kaynağın suyu, doğrudan doğruya Botan Çayına karışmaktadır. Kaplıca suyu: 33-36 derece sıcaklıkta olup, suyu: klorürlü, sülfatlı, bikarbonatlı, sodyumlu, hidrojen-sülfürlü, kalsiyum içermektedir.

Suyun ph değeri: 6.4’tür. Kaplıca suyu: romatizma, deri, solunum yolları, kadın, sinir ve kas yorgunluğu, sinirsel hastalıklar, eklem ve kireçlenme, ameliyat sonrası rahatsızlıklar gibi hastalıklara olumlu etki kapmaktadır.

Kurtalan tanıtımı.

Bismil tanıtımı.

Batman tanıtımı.

Diyarbakır tanıtımı.