Kış mevsimi, en yoğun kış günlerinin en eğlenceli ve en tercih edilen popüler mekanı “Uludağ”.
Yalnızca: camiler, türbeler, ipek, kadife, kestane şekeri, şeftali, Uludağ, teleferik turu, kılıç-kalkan oyunu değil Bursa’da yaşanan. Bursa denince akla, tekstil ürünleri, özellikle havlular, bıçaklar ve ipek böcekçiliği de gelir.
Daha bitmedi: Roma-Bizans döneminden kalma tarihi eserler, müzeler, medrese, han, hamam, kervansaray, imarethaneler, köprüler, çeşmeler, parklar, anıt olmuş çınar ağaçları, kapalı çarşısı, yaşanası güzellikteki evleri, çevre köyleri, şifalı termal kaplıcaları gezip gördükten sonra, İskender kebabını yemek için de sıraya girilir.
Bursa’da. Kış mevsimi Bursa’nın Uludağ’ının tadı bir başkadır. Özellikle; Uludağ’ın güzelliklerini keşfetmek için, Bursa; İstanbul ve Ankara gibi merkezlere yakın olması ile önem kazanıyor.
Yazı da, yeşilliklerin yaşanması ile güzelleşen, kışın ise beyazlığın egemen olduğu bu güzel şehri mutlaka görmelisiniz.
ULAŞIM
Karayolu
Bursa, E-90 Otoyolu Bursa İlinde, Balıkesir-İzmir istikameti ile İstanbul istikametinin bağlantısını sağlar. Bursa Santral Garajdan, çeşitli yerlere ulaşım sağlayan çok sayıda araç bulunmaktadır. Bursa terminali, şehir merkezine yaklaşık 10 dakika uzaklıktadır.
Bursa-İstanbul arası: 243 km. dir. Bursa-Ankara arası: 382 km. dir. Bursa-İzmir arası ise: 322 km. dir. Ankara yönünden şehre girerseniz: Mezitli denilen yerde, yeşillikler arasında yol kıvrıla kıvrıla ilerliyor ve biraz sıkıntılı olabiliyor.
İzmir yönünde devam edecekseniz, yazının başında söylediğim gibi, metro çalışmaları nedeniyle, ulaşım tam bir felaket.
Havayolu
Bursa ilinde, Yenişehir Hava alanı bulunmaktadır. Burası şehir merkezine uzak ve günümüzde insanlar tarafından tercih edilmiyor ve kullanılmıyor. Sanırım, Bursa’ya yeni bir hava alanı düşünülecek.
ŞEHİR İÇİ ULAŞIM
Şehir içi ulaşımı düzenlemek için, 1998 yılında Bursa Metrosu’nun temeli atılmış ve 2002 yılında işletmeye açılmıştır. Metro, halihazır hatlarıyla şehir trafiğini rahatlatması açısından muhteşem güzel, ancak metro yerin altına sokulamamış ve bu yüzden, geçtiği yerde kara yollarını daraltması nedeniyle, araç trafiği sıkışık olarak akıyor.
Özellikle, yeni metro hatları yapıldığında, sanırım trafik daha da rahatlayacak, özellikle, insanlar kendi özel araçlarını değil de, metro hatlarını tercih ettiklerinde, ulaşım sıkıntısının kalacağını sanmıyorum.
Şehirde, ayrıca bir teleferik hattı vardır. Uludağ’a ulaşım, dolmuş ve taksilerin yanı sıra, 29 Ekim 1963 yılında tamamlanarak hizmete açılan, bu hatla karşılanmaktadır.
TARİHÇE
Eski adı: “Prussa” veya “Brusa”dır. Yapılan araştırmalarda: Bursa yöresinin MÖ.4000’lerden beri, çeşitli yerleşimlere sahne olduğunu göstermektedir. Bu topraklara, MÖ.13’ncü yüzyıldan sonra, Bitinler ve Misler yerleşir.
MÖ.7’nci yüzyılda ise Lidya’nın, MÖ.546 yılında, Perslerin egemenliği görülür. MÖ.230-182 yılları arasında, Btinya kralı olan I. Prusias, Bursa kentinin kurucusu olarak kabul edilir.
Bursa adının da kentin o zamanki adı Prusa’dan kaynaklandığı sanılmaktadır. MÖ.74 yılında, Roma’ya bağlanan Btinya’nın başkenti, Prusa’dan Nikomedia(İzmit)’ya taşındı. MS.395 yılında, Roma imparatorluğunun ikiye bölünmesinden sonra, Bizans yönetiminde kalan Bursa, İmparatorluğun Doğu Eyaletine bağlı, beş Diyosez’den Asya Diyosezi sınırları içindeydi.
Kent, özellikle 11’nci yüzyılda, Selçuklu saldırısına uğradıysa da, 14’ncü yüzyıla değin, Bizans yönetimi altında kaldı. Uzun çatışmalardan sonra, 1326 yılında, Orhan Bey, Bursa’yı alarak, Osmanlıların başkenti yaptı.
Bursa’nın fethi (1326 yılında) ile kurulan Bursa Mehterhanesi, 1826 yılında, yeniçeriliğin kaldırılışıyla beraber kapatılmıştır. Bursa, 1365 yılında, Edirne’nin başkent yapılmasına kadar, bu durumunu korur. Bursa, İstanbul’un fethine kadar, Osmanlıların en önemli merkezi olmuştur.
Bursa: 14’ncü yüzyıldan itibaren,
İran’dan gelen ipeğin ve Hindistan-Cidde-Halep üzerinden gelen baharatın sayesinde, ekonomik açıdan büyük bir gelişme gösterir. Özellikle: 16’ncı yüzyılda, doruğa çıkan ipek ve baharat ticareti, kentte büyük canlılık kazandırır.
Kentin meşhur: İpek, Koza, Fidan, Emir Hanları bu ticaretin kalbinin attığı yerlerdi. Bu dönemde: kentin nüfusu 75.000’ne yakındı. Batı Avrupa’dan gelen birçok tüccar; özellikle Floransa ve Venedik’ten gelen İtalyan’lar, bu dönemde kente yerleşip, ipek ve baharat karşılığında, Batı Avrupa yapımı yünlü dokumaları satmaya başladılar.
Bursa’da satın alınan ipek ve baharat, buradan İstanbul’a geçiyor, oradan da ya Ege/Akdeniz üzerinden İtalya ve Batı Avrupa pazarlarına, ya da Karadeniz üzerinden Kili-Akkırman-Liviv (bugünkü Ukrayna) güzergahını izleyerek, Orta ve Doğu Avrupa pazarlarına çıkıyordu.
Hem Osmanlı imparatorluğuna, hem de Bursa’ya büyük zenginlik getiren bu ticaret, 17’nci yüzyıldan itibaren İngiliz ve Hollandalıların Hint Okyanusunda hakimiyeti ele geçirip, baharat ve ipeği Avrupa’ya Ümit Burnu üzerinden direkt taşımaya başlamalarıyla, giderek azalmış ve önemini kaybetmiştir.
Bursa yöresi, 1900’lerin başında Hüdavendigar Vilayetinin sınırları içindeydi. Kentin belediyesi 1877 yılında kuruldu. Kurtuluş Savaşı yıllarında çeşitli yörelerinde ayaklanmalar çıkan Bursa, 8 Temmuz 1920 tarihinde Yunanlılarca işgal edilir. 11 Eylül 1922 tarihinde ise işgalden kurtulur.
GENEL
Bursa: Türkiye’nin dördüncü büyük kentidir. Denizden yüksekliği: 155 metredir. Genelde, ılıman bir iklime sahiptir. Ancak, iklim, bölgelere göre değişiklik göstermektedir. Kuzeyde, Marmara denizinin yumuşak ve ılık iklimine karşılık, güneyde Uludağ’ın sert iklimi ile karşılaşılmaktadır.
PLAJLAR
Evet, Bursa’da nerede denize girilir. En güzel plaj, deniz nerededir? İlin sahip olduğu 135 km. lik kıyı bandının 22 km. lik kısmı, kullanıma uygun olup, diğer kısmı değerlendirilememektedir.
Karacabey, Mudanya ve Gemlik İlçelerinde, geniş doğal kumsallar ile İznik ve Uluabat (Apolyont) gölleri kıyılarında güzel plajlar bulunmaktadır.
Yeniköy, Bayramdere (Malkara) kesimi ile Mudanya’nın Zeytinbağ kesimine dek uzun ve geniş doğal kumsallar vardır. Kum kalitesi iyi olan bu kıyılarda: Kurşunlu, Bayramdere, Yeniköy-Mudanya kesiminde de, Mesudiye, Eğerce ve Eserce plajları bulunmaktadır.
MESİRE YERLERİ
Bursa’da nerede piknik yapılır? Derekızık köyüne 3 km. uzaklıkta bulunan şelale, bir kanyona dökülmektedir. Şelale çevresinde, et mangal lokantaları ve büfelerin yer aldığı bu mesire alanı: Bursalılar tarafından yoğun olarak kullanılmaktadır.
Mustafakemalpaşa İlçesine, 18 km. uzaklıkta bir cennet parçası olan Suuçtu Şelalesi, 38 metre yükseklikten dökülüyor.
Aras Deresi ve Aras Şelalesi, Uludağ’ın kar sularını taşıyan ve tam kayalıkların içinden 15 metre yükseklikten düşüyor. Bursa-Soğukpınar arası, 30 km. olup, köyden itibaren 5 km. stabilize bir yolla, Ketenlik yaylalarına, oradan da şelaleye varır.
Uzaklara gitmeyin, şehir içinde yeşil alanları görmek isterseniz, bu kez: özellikle Hayvanat Bahçesi ve Botanik Parkı bölgeleri tercih edilmektedir.
Zaten Botanik Parkı, öte yandan, yeni evlenen çiftlerin, otantik fotoğraflar çektirmek için tercih ettikleri bir yer olarak önem kazanıyor.
ORMAN KAMPLARI
Uludağ Milli Parkı içinde bulunan Gölcük Kamp Alanı, öğrenci ve izci guruplarının kamp etkinlikleri için kullanılmaktadır. İznik ve Ulubat Gölü kıyıları da, gençlik kampları için oldukça uygundur.
TÜRBELER
Fatih Sultan Mehmet’e kadar olan Osmanlı Padişahları, Bursa’da defnedilmişlerdir. Bu nedenle: Bursa’da çok sayıda türbe bulunmaktadır. Bu durum, özellikle yabancı ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.
Öte yandan, Osmanlı imparatorluğunun ilk yıllarındaki başkent özelliği, şehir hakkındaki tarihi geçmişi okuyan yabancı gezginleri, buraya çekmektedir.
İl topraklarının % 35’ini dağlar kaplamaktadır. En yüksek dağ ise, eski adı “Keşiş dağı” olan Uludağ’dır. Yüksekliği: 2543 metredir.
ÜNİVERSİTE
1975 yılında, Uludağ Üniversitesi kurulmuştur. Üniversiteye bağlı: 10 fakülte, 2 yüksek okul, 15 meslek yüksek okulu, 1 konservatuvar bulunmaktadır.
Şehir merkezine 18 km. uzaklıktaki, 16000 dönüm arazi üzerinde kurulu olan ana yerleşim birimi olan Görükle kampüsünde faaliyetler sürdürülmektedir. Ayrıca: 152 Evler kampüsünde de, bir kısım fakülte bulunmaktadır.
BURSA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ
1987 yılında kabul edilen bir kanunla, Bursa il merkezinde: Osmangazi, Yıldırım ve Nilüfer adıyla üç ilçe kurulmasına karar verilmiştir. 2005 yılında ise Bursa Büyükşehir Belediyesi, Türkiye’nin ilk ve tek kalite belgeli Büyükşehir belediyesi olmuştur.
KILIÇ-KALKAN OYUNU
Bursa yöresine has bir oyun. Kılıç ve kalkanların, bir ahenk içinde, birbirine vurulması ile oynanan oyun, müziksiz olması ile de birçok halk dansından ayrılır. Kılıç-kalkanın doğuşu şu şekilde rivayet edilmektedir.
Osmanlı ordusu, Bursa’yı ele geçirmek için harekete geçtiği dönemlerde, Bursa kalesi, uzun süre kuşatma altında kalıyor. İçeride Bizanslılar, dışarıda ise Osmanlı ordusu askerleri vardır.
Kuşatma süresi uzadıkça moraller bozulmaktadır. Osmanlı ordusu içinden bazı askerler, hem içerideki Bizans askerlerinin morallerini bozmak, hem de beklemekten sıkılan askerlere moral vermek ve hoşça vakit geçirmek için, Bursa kalesi dışında ikişerli, dörderli ve daha kalabalık guruplar halinde, karşılıklı olarak kılıç-kalkanları ile oynamaya başlamışlardır.
Ellerinde bulunan kılıç ve kalkanları, birbirine vurarak çıkardıkları gürültüyü, zamanla ritim haline getirmişler ve bu ritim eşliğinde silahlı eğitim hareketine benzer hareketler geliştirmişlerdir.
Bursa şehri, uzun bir kuşatma süresi sonunda hiçbir çarpışma olmadan Bizanslılardan 1326 tarihinde alınmıştır. Bundan sonra da, şehir Osmanlılar tarafından başkent olarak ilan edilir. Orduya katılan gençler, ilk askerlik eğitimlerini burada yapmaya başlarlar.
Genç askerler, zamanın silahları olan kılıç ve kalkan ile gün boyunca sürekli yaptıkları eğitimlerini monotonluktan kurtarıp zevkli hale getirebilmek için, geliştirdikleri bu ritim eşliğindeki hareketleri sürekli hale dönüştürmüşlerdir.
Dünyada, müziksiz oynanan, bilinen başka bir oyun daha olmadığından, son derece otantik olarak kabul edilmektedir. 700 yıla yakın bir süreden beri, ilk günkü figürlerini koruması ve aynı şekilde oynanıyor olması, en büyük özelliğidir. Kostümler, otantik olup, halen Bursa civarındaki bazı köylerde giyildiğine rastlanılmaktadır.
Evet, oyunun özelliklerine biraz daha yer vermek istiyorum. Daha öncede söylediğim gibi, bu oyun müziksiz oynanıyor. Oyuncuların ayak ve diz vuruşlarıyla çıkardıkları sesler, müziğin ve ritmin yerini tutuyor.
Kılıç-kalkan, 8-10 veya daha fazla kimse arasında iki ekip halinde oynanır. Oyundan önce askere çağrılanların uğurlama ve karşılama merasimi canlandırılır. Sonra, oyuncular halka oluşturarak yemin merasimini canlandırırlar.
Daha sonra, iki ekip, kılıç-kalkan çarpışması yapar. Gösteri: mütareke oyunu, baş-vuruş cengi, kılıçların birbirine atılması ile devam eder. Oyuncuların hep bir ağızdan bağrışması ve kılıçları havada sallaması ile sahne kapanır.
EMEKLİLER PARKI
Bursa’ya girişte, 3 km. kala, çevre yolunun hemen altında bulunan bir park. Emekli olunca toprakla ilgilenmek isteyen ve arazisi, bahçesi olmayan insanların bu zevki tatması için Bursa Belediyesi tarafından oluşturulmuş bir hobi alanı. Bir dere yatağı parsellenip, 250 metre karelik bahçeler parsellenmiş, çevresi tel örgüyle çevrilip, içlerine de ahşap küçük kulübeler kondurulup, emeklilere kiralanmış.
Bursa’da emekliler, her sabah, büyük bir hevesle, kiralık bahçelerine geliyor, kimisi çiçek yetiştiriyor ve kimisi ise sebze. Su sorunu yok. Kullanımı da ücretsiz. Her türlü hizmet düşünülmüş. 24 saat görev yapan bekçisi var. Telefon kulübesi var. Bahçeler arası yarışmalar yapılıyor.
TAYYARE KÜLTÜR MERKEZİ
Cumhuriyet tarihinin ilk modern: sinema-tiyatro-konser salonları arasında yer alan Tayyare Cemiyeti (Türk Hava Kurumu) tarafından yaptırılmış ve 1932 yılında Bursa’da hizmete açılmıştır.
Ünlü mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından projelendirilmiştir. Uzun yıllar, Tayyare Sineması olarak kullanılmıştır. 1966 yılında restorasyonu tamamlanmış ve Tayyare Kültür Merkezi olarak tekrar hizmete açılmıştır.
750 kişilik konser-gösteri salonu, 100 kişilik toplantı salonu, alt katta Cemal Nadir Güler ve Sami Güner, üst katta ise Küçük Cep ve Büyük Cep sergi salonları ile, Bursa’da kültür sanat izleyicisinin en sık uğradığı mekan.
NE YENİR
Evet, Bursa’da bulunduğunuz sürede, ne yenir, ne yemekleri meşhurdur?
İSKENDER KEBABI
İskender kebabın lezzet sırrı: Uludağ eteklerinin kokulu ot ve kekikleriyle beslenen koyunların eti ve özel mandıranın imali tereyağından geliyor.
Yüzyıllarca, yerdeki ateşe paralel olarak pişirilen kuzuyu, sinir ve kemiklerinden arındırıp, dikey çubuk üzerine kendi ekseninde dönmesini sağlayan İskender, pişen kısımları uzun bıçakla, yaprak yaprak keserek döner kebabını bulmuş.
Kuruluş tarihi, 1867 yılı olan Kebapçı İskender’in devamını, oğulları sağlamış.
KESTANE ŞEKERİ
Bursa’da kestane şekerinin ünlenmesinin nedeni, Bursa’nın kestanelerinin iri olmasıdır. Bursa kestaneleri, 1930’lu yıllardan bu yana kestane şekeri olarak tüketilmektedir. Akdeniz ve Avrupa ülkelerine özgü bir tat olan kestane şekerini, Bursa’ya, Yugoslavya-Manastır doğumlu, Ali Şakir Tatveren getirmiştir.
Ev aile halkı ile birlikte, kestane şekeri üretimi yapan Tatveren, 1930’lu yıllarda, Bursa’da Atatürk Caddesinde ilk dükkanını açar. 1957 yılında vefatından sonra, işleri eşi ve çocukları sürdürür.
Tatveren’in kurduğu Kafkas Pasta Şekerleme Şirketi, ülkenin en meşhur 200 markası arasındadır.
Kestane şekeri almak isterseniz, şehir merkezine girmeseniz bile, şehre yaklaştığınızda, ana karayolu çevresindeki satıcılardan temin edebilirsiniz ki, bu lezzeti mutlaka tatmanızı öneririm.
BURSA ŞEFTALİSİ
Büyüktür, ne çok sert ne de çok yumuşaktır. İçini açınca muhteşem bir sarıyla karşılaşırsınız. Çekirdeğine yakın da kırmızıdır.
Böyle çekirdeğin yakınındaki kırmızı tarafı, kırçıl kırçıldır. Rengi süper olan bu meyvenin kokusu, ayrı bir fenomendir. En az çilek kokusu kadar muhteşemdir. Temmuz ayında çıkar.
BURSA LOKUMU
Bursa’nın lezzetlerinden biridir cevizli lokum. Lokum denince, insanların aklına genelde Türk lokumu gelse de, Bursa’da lokum denildiğinde herkes cevizli lokum anlar. Kına gecelerinin, çerezle beraber değişmez ikramıdır.
Kınalardan çıkarken, kapıda aileden birisi, güzel ambalajlanmış lokumları herkese dağıtır. Genelde fırınlarda satılır. Tatlı yada tuzlu yapılabilir.
Mayalı hamurdan yapılır.
KEMALPAŞA TATLISI
Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesine özgü bir peynir tatlısıdır. Tüm Türkiye’de bilinir ve severek yenir.
1960-1962 yıllarından beri, Mustafakemalpaşa ilçesinde, bu tatlının üretimi yapılır. Un, irmik, tuzsuz peynir, yumurta, su, kabartma maddesi ile hazırlanan hamura, şekil verilip tavada kızartılarak yapılır. Çift fırınlanmış tatlılar: 6 ay-1 yıl süre ile dayanmaktadır.
Şeker şurubu içinde kaynatılıp şiştikten sonra kışın kaymak, yazın dondurma ile birlikte sunulur. Tatlının özelliği: tuzsuz peynir kullanılarak yapılmasıdır.
Bu ilçede, 14 Eylül’deki düşman işgalinden kurtuluş günü dahi “Tatlı Şenliği” adı altında kutlanmaktadır.
NE SATIN ALINIR
Bursa’dan hediyelik olarak veya kendimiz için, yakınlarımız için ne satın alabiliriz? Ne satın almak gerekir, Bursa’nın en meşhur objesi nedir? Evet: Tüm dünyada ün salmış olan Bursa ipekli dokumalarından ve Bursa’nın meşhur havlusundan satın alabilirsiniz.
Ayrıca: bıçak da olabilir. Bunun yanında: kestane şekeri, muhteşem bir hediyelik olabilir. Aynen: İzmit’in pişmaniyesi gibi, buranın kestane şekeri de, her türlü hediyelik olarak, çok güzel ve değişik ambalajlar içinde satılıyor.
GÖRÜLMESİ GEREKEN YERLER
Evet, Bursa’da nereyi gezelim, nereyi görelim, nerelere gidelim, görmeden dönmeyelim diyebileceğimiz yerler nerelerdir?
BURSA’NIN MERKEZ İLÇELERİ
HEYKEL
Bursa’da heykel denilince, akla “Heykel” semtini ve tüm kentin merkezindeki “Atatürk Anıtı” geliyor. Kent Müzesinin önündedir. Atatürk Anıtı: Nejat Sirel (1897-1956) tarafından Mahir Tomruk ile birlikte, 1927 yılında yaptırılmıştır.
Atatürk, bu anıtın kendisine çok benzediğini bildirmiştir. Atatürk, mermer bir kaide üzerinde, askeri giysisi içinde, at üzerinde tasvir edilmiştir.
Sağ eliyle batıyı işaret etmektedir. Bununla, Batı uygarlığına ulaşmamız gerektiğini ifade etmiştir.
ÇEKİRGE
Bursa’nın en eski semtlerinden biri olmakla birlikte, ismini Osmanlı döneminde yaşamış olan “Çekirge Han” adlı bir kişiden aldığı rivayet edilir. Ayrıca: Osmanlı döneminde, o bölgede yaşanan bir çekirge istilası sonucu da, bölgeye bu ismin verildiği söylenir.
Günümüzde: Bursa’nın en gözde, modern, nezih ve elit yerlerinden biridir. Bursa denilince akla gelen, Karagöz ve Hacıvatın da mezarları bu semttedir. Ayrıca: mezarlığı karşısında, bir de Karagöz Kültür evi bulunmaktadır. Bursa’da yeşili bol bir semttir.
Buranın kaplıcaları da meşhurdur. Çekirge Kaplıcaları: Vakıfbahçe kaynağına bağlıdır. Bu kaplıcalar: Bursa merkezinde, Çekirge semtinde bulunmaktadır.
Çekirgedeki Çelik Palas ve Askeri Hastane dahil tüm oteller, bu kaplıcalara bağlıdır. Askeri Hastane: askeri şahıslara hizmet eden, kaplıca suyu kullanılan termal bir tedavi merkezi olarak burada hizmet vermektedir.
Toprak kalevi, acı bikarbonatlı olan bu kaplıcaların suları, şifa dağıtmaktadır. Banyo olarak romatizmal sendromlar, hareket sistemlerinin ağrılı hastalıkları, damar tıkanıklıkları, diyabet, gut ve metabolizma bozuklukları, içme olarak karaciğer ve safra yolları hastalıklarına iyi gelmektedir.
Çekirgenin asıl su sıcaklığı: 45 dereceyi aşmaktadır. Halk arasında, Çelikli adıyla da anılan bu sular, Çekirgenin en yüksek bölgesinde bulunan Vakıfbahçe adlı bir yerden kaynar.
Bu sularda, çeşitli madenler eriyikleriyle zengin kimyasal maddeler, gazlar ve yüksek radyoaktivite bulunmaktadır.
Çekirge sularının bir bölümü: cam borular içinde, değerleri bozulmadan, Bademlibahçe mevkiinde yapılan “Çelikpalas” Oteline aktarılmıştır.
Fizik tedavi bölümleri, sauna ve jimnastik salonu ile devamlı açık bulunur. Çekirge sularında: demir az ölçüde bulunur. Aktığı yerleri, kırmızı pas rengine boyadığından, bu sulara “Çelikli” adı verilmiştir.
YILDIRIM
Yıldırım ilçesi, Uludağ eteklerinde kurulmuştur. İlçenin güneyinde Uludağ yükselir, kuzeyi düzdür. İlçenin ortasından: Bursa-Ankara otoyolu geçer.
Adını: Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt’tan alan ilçede, Osmanlı döneminden kalma, çok sayıda tarihi yapı bulunur.
NİLÜFER
Adını, Nilüfer Çayından almıştır. Nilüfer Çayı ise, adını Orhan Gazi’nin karısı Nilüfer Hatun’dan almıştır. Nilüfer Hatun, sonradan Bursa Ovasından geçen bir çayın üzerine bir köprü yaptırdığından, bu çaya Nilüfer Çayı adı verilmiştir.
Bursa’nın en önemli akarsuyu olan 103 km. uzunluğundaki Nilüfer Çayı, Uludağ’ın güney yamaçlarından 850 metre yükseklikteki iki mağaradan çıkar.
Başlangıç bölümünde adı Aras Suyudur. Bu su, batı doğrultusunda akarken, çeşitli kollarla birleşerek “Nilüfer” ismini alır.
Doğancı Köyü yakınlarında, önüne kurulan bir barajla, Bursa kent içme suyunun önemli bir bölümünü depolar. Ayrıca, kentin içme suyu gereksinimini karşılamak üzere, daha yüksekte “Karaıslah” dolaylarında Nilüfer Barajı yapımı sürdürülmektedir.
KARAGÖZ EVİ VE KARAGÖZ ANITI
Karagöz ve Hacıvat kimdir? Karagöz ve Hacıvat’ın Bursa’da yaşamış gerçek karakterler olduğuna ve Sultan Orhan Cami inşaatında çalıştıklarına inanıyoruz. Son zamanlara kadar, Bursa’da Atatürk Caddesinde, eski bir evin bahçe duvarına yaslanmış bulunan Şeyh Küşteri’nin mezarı ise bunun kanıtıdır.
Bugün: Tayyare Kültür Merkezinin çaprazına düşen yerde bulunan Şeyh Küşteri’nin mezarı yerinde, yüksek bir iş hanı-apartman yükselmektedir. Mezar taşı ise, Muradiye Türbelerinin bahçesindedir.
Oyunlarda “Şeyh Küşteri Meydanı” diye başlanan birçok diyalog, Şeyh Küşteri’nin bu işin Piri ve yaratıcısı olduğunu vurgulamaktadır.
Karagöz evi, Bursa’da düzenli olarak Karagöz gösterisi düzenlenen tek yerdir. Çekirge Caddesi üzerinde, Karagöz Anıtının karşısındadır. Anıtın karşısındaki eski bir trafo binası, 1997 yılında Karagöz evine çevrilmiş ve haftanın üç günü, düzenli gösteriler başlamıştır.
Binanın dış yüzeyi, 2005 yılında Karagöz figürleri ile kaplanarak restore edilmiştir. Burada: gösteriler, 100 kişilik salonda yapılıyor.
Ayrıca: sabit Karagöz Figürleri Sergisi, değişik ülkelerden toplanmış kukla ve gölge oyunları figürleri sergileniyor. Türkmen ve Yörük köyleri kıyafetlerinin sergilendiği bir sergi odası da bulunuyor.
Karagöz’ün mezar anıtı: bugün, Çekirge Caddesinde Karagöz ve Hacıvatın Anıt mezarının bulunduğu bölgede idi. Zira, burası yani bugünkü Çırağan Kafe, Karagöz evi ve Çekirge caddesinin geçtiği bölgede, büyük bir mezarlık vardı.
1942 yılında, Bursa’ya gelen araştırmacı yazar Abdülbaki Gölpınarlı, Karagöz’ün makam mezar taşını tespit etmiş ve Bursa ile ilgili yazdığı notlarına kaydederek, bir örneğini de Bursa Müzesine bırakmıştır.
Karagöz’ün makam mezar taşı, bugün Yeşil’de bulunan Türk-İslam Eserleri Müzesinde bulunmaktadır. Evet, karagöz oyunlarının sergilendiği bu mekana mutlaka gidin ve bir oyun izleyin.
MURADİYE
Muradiye semtinde, Kaplıca caddesi, Beşikçiler caddesi, 2.Murat Sokak. Sedat Sokak arasındaki bölgede bulunmaktadır. Yürüyerek Çekirge Caddesinden Altıparmak’a doğru giderken, Çelikpalas Otelini, Atatürk Müzesini geçtikten sonra, sağa doğru dik yükselen cadde, Beşikçiler Caddesidir. O dik yokuşu çıkarsanız, külliyeye ulaşabilirsiniz.
Muradiye külliyesi: Bursa’da Osmanlı Sultanları tarafından yaptırılan son külliyedir. Sultan 2.Murat tarafından: 1425-1426 yılları arasında yaptırılmış ve içinde bulunduğu semte ismini vermiştir.
Külliye: cami, hamam, medrese ve külliyenin bahçesine daha sonraki yıllarda yapılan 12 türbeyi içerir. Bu türbe topluluğu, Semerkant’taki Şah Zinde ve İstanbul’daki Eyüp Sultan ile birlikte, Türk İslam dünyasının sayılı türbe topluluklarından biridir.
Kanuni’nin Konya’da öldürttüğü oğlu Şehzade Mustafa, Fatih’in Napoli’de sürgünde ölen oğlu Cem Sultan, Yavuz Sultan Selim’in boğdurttuğu kardeşi Şehzade Ahmet gibi bahtsız şehzadelerin türbelerini barındırıyor.
Külliyenin merkezini: Muradiye Cami oluşturuyor. Giriş cephesi: görkemli, diğer cepheleri sadedir. Külliyedeki türbelerin en büyüğü ve en eski olanı 2.Murat Türbesidir. Caminin görkemli girişinin hemen karşısındadır.
1451 yılında, Edirne’de hayatını kaybeden Sultan 2.Murat, 1443 yılında kaybettiği büyük oğlu Alaaddin’in yakınına gömülmek istediği için cenazesi Bursa’ya getirilmiş ve küçük oğlu Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan bu türbeye gömülmüştür.
2.Beyazıt’ın oğlu Alaaddin, kızları Fatma ve Hatice’ye ait sandukalar da, 2.Murat Türbesinin içinden geçilerek ulaşılan sade odada bulunmaktadır. Türbenin kubbesi: vasiyet gereği mezarın yağmur sularıyla ıslanması için gökyüzüne açık olarak yapılmıştır.
Diğer türbelerin çoğu: Fatih ve 2.Beyazıt devirlerine aittir. Fatih Sultan Mehmet’in annesi Hüma Hatun, ebesi Ebe Hatun, ilk eşi Mükrime Hatun, Fatih’in oğulları: Şehzade Mustafa ve Cem Sultan, Şehzade Mustafa’nın annesi ve Fatih’in eşi Gülşah Hatun: 2’nci Beyazıt’ın eşi Gülru Sultan, oğlu şehzade Mahmut, Kanuni’nin büyük oğlu Şehzade Ahmet, Kanuni’nin küçük oğlu Şehzade Mustafa türbeleri ile iki saraylı hanıma ait olduğu sanılan cariyeler türbesi, Muradiye Külliyesinde yer alan diğer türbelerdir.
Külliyenin bahçesi: mezar taşları açık müzesini andırır. Türbesi Çekirgede olan Mevlüt yazarı Süleyman Çelebi’nin mezar taşı da bu bahçede görülüyor.
Evet, Muradiye Medresesi, Bursa’daki en güzel medrese olarak bilinir. Güzelliğini, duvarlarındaki hünerli tuğla işçiliğine borçludur. Bir avlu çevresinde sıralanan 16 küçük odadan oluşmuştur.
1951 yılında restore edilerek yakın zamana kadar Veren Savaş Dispanseri olarak kullanılmıştır. Günümüzde: Kanser Tanı Merkezi olarak kullanılmaktadır. İçende bir de Sağlık Müzesi yer alır.
İmaret, günümüzde lokanta olarak hizmet vermektedir. Muradiye Hamamı, günümüzde harap durumdadır. Türbeler arasında, iki adet, sekizgen mermer havuz göreceksiniz.
MURADİYE (III. MURAT) CAMİİ
Muradiye Semtinde bulunan cami, Sultan II. Murat tarafından, 1424-1426 yılları arasında yaptırılmıştır. Beş bölümlü son cemaat yerinin kemer araları çeşitli geometrik tuğla ve çinilerle bezenmiştir.
Caminin girişi kemerli olup, tavanı geometrik motifle süslü çini ile kaplanmıştır. Kapı kanatları, ahşap işçiliğin en güzel örneklerinden biridir.
Yapıda, çeşitli geometrik tuğla süslemeler de yer alır. Rokoko tarzında mihrap, 18’nci yüzyılda yapılmıştır. Bu cami, Bursa’da Osmanlı padişahları adına yapılan son camidir.
TOPHANE
Devlet Hastanesi otobüsleri ile Tophane’ye ulaşabilirsiniz. Yaya iseniz, Heykel veya Altıparmak’tan Çakır hamama gelmenizi ve Tophane’ye doğru olan yokuşu çıkmanız gerekiyor. Kara Timurtaş Paşa Türbesini veya yeni restore edilen Balibey Hanı gördüğünüzde, Çakır hamama geldiğinizi anlarsınız.
Hanın yanındaki merdivenleri kullanarak da Çakır hamamı Tophane’ye bağlayan caddeye ulaşabilirsiniz. Karşınıza çıkacak olan kale kapısını solunuzda bırakarak, caddeyi düz devam ettiğinizde Osman Gazi ve Orhan Gazi türbelerini göreceksiniz. Türbelere doğru ilerleyip parka girebilirsiniz.
Bursa’nın panoramik manzarasının en güzel izlenebileceği parktır. Parkın girişinde: Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Bey ile devletin ikinci sultanı Orhan Bey’in türbeleri bulunmaktadır.
Türbelerin yanında ise: İstiklal Savaşı Şehitleri Anıtı bulunuyor. Parkın içinde: 1906 yılında yapılmış, 6 katlı “Bursa Saat Kulesi” var. Ramazan ayında, iftar vaktini bildiren ramazan topu, parkın içindeki Bursa Saat Kulesinin önünden atılıyor. Saat kulesi ve park, bu nedenle Tophane adını almıştır. Parkta: Bursa Mehter Takımı, her hafta konser veriyor.
OSMANGAZİ CAMİ VE TÜRBESİ
Tophane semtinde, parkın girişinin solunda yer alan türbe, ilk defa Osman Gazinin Gümüşlü kümbete gömülmesi için yaptığı vasiyeti üzerine, oğlu Orhan Gazi tarafından, Bizans manastırı değiştirilerek yapılmıştır.
1801 yılındaki büyük yangında hasar gören yapı, 1854 yılındaki deprem sonucunda tamamen yıkılmıştır. Bugünkü türbenin yeniden 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılmıştır.
Türbe, kesme kefeki taş ile yapılmıştır. Duvar kalındığı 1.20 metre olup, sekizgen planlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür.
Kasnağı sekizgen olan kubbe, dıştan kurşunla kaplanmıştır. Poligonsal gövdeli sandukanın bulunduğu yere, 4.10 x 5.08 metre boyutlarında, üzeri aynalı tonoz örtülü bölümden geçilir.
Giriş cephesi dışında, türbenin her yanında birer yuvarlak kemerli pencere bulunur.
Türbenin ortasında, Osman Gazinin her yanı sedef kakmalı parmaklıklarla çevrili sandukasının üzeri sırma işlemeli kadife ile örtülüdür.
Sandukanın solunda oğlu Alaaddin Bey, Alaaddin Bey’in yanında Murat Hüdavendigar’ın oğlu İbrahim Bey, Orhan Gazinin hanımı Aspurca Hatun ile kimlere ait oldukları bilinmeyenlerle birlikte, 17 sanduka yer almaktadır.
ORHANGAZİ TÜRBESİ
Hisarda, Tophane parkının girişinin sağında bulunan türbe, Osman Gazinin oğlu Bursa Fatihi Orhan Gazi’ye aittir.
Bugün, yer yer zemin mozaikleri kalmış bulunan, Bizans kilisesi kalıntısı üzerine yapılmıştır. 1854 depreminde yıkılan türbe, 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yeniden yaptırılmıştır.
Dışarıdan her bir kenarı 16.80 metre uzunluğunda olup, yapının duvar kalındığı 1.30 metredir. Giriş güney cepheden sağlanır.
Türbenin içinde, Tanzimat üslubundaki başlıklara sahip, boyalı dört kalın sütunun taşıdığı, yuvarlağa yakın, sivri kemerlerin üzerine oturan kubbe ile örtülü orta bölümün çevresi, beşik tonoz örtülü bir bölümle çevrilmiştir.
Bu yöntemi: 1’nci Murat ve 2’nci Murat türbelerinde de görmek mümkün. Yapının içi: beyaz kireç ile boyanmış, süslemeleri oldukça sade yapılmıştır. Türbenin ortasında, etrafı dökme pirinç parmaklıklarla çevrili Orhan Gazinin görkemli sandukası vardır.
Ayrıca, Orhan Gazinin Hanımı Nilüfer Hatun, Oğlu Kasım Çelebi, Kızı Fatma Sultan, Cem Sultanın Oğlu Abdullah, 2’nci Beyazıt’ın Oğlu Korkut, Yıldırım Beyazıt’ın Oğlu Musa Çelebi ve isimleri bilinmeyen 14 kişinin sandukaları yer almaktadır.
BURSA SAAT KULESİ
Osmanlı imparatorluğunun kurucusu Sultan I. Osman ve Sultan Orhan türbelerinin kuzeyinde, Tophane Parkı içindedir.
Osmanlı devrinde, ramazan ayı iftar vaktini bildiren topun atıldığı yerde bulunması nedeniyle “Tophane” diye de anılan kule, Sultan 2.Abdülhamit’in tahta çıkışının 30’ncu yıl dönümü olan 31 Ağustos 1906 yılında bitirilerek, Vali Reşit Mümtaz Paşa tarafından törenle hizmete sokulmuştur.
4.65 x 4.65 metre planlı, 6 katlı saat kulesi, 25 metre yüksekliğindedir.
Günümüzde, orijinal yerine elektronik bir saat takılan kule, Bursa Belediyesince yangın gözetlemek amacıyla da kullanılıyor.
ATATÜRK MÜZESİ
Atatürk’ün Bursa’ya çeşitli tarihlerdeki ziyaretlerinde, kaldığı bu bina, kendisine hediye edilmiş, Atatürk’te, 1938 yılında bu yapıyı, Bursa Belediyesine bağışlamıştır.
Cumhuriyetin 50’nci yılında, 1973 tarihinde, bina, müze haline dönüştürülerek ziyarete açılmıştır.
19’ncu yüzyılın başlarında, iki katlı tamamen ahşap malzemeden inşa edilen bina, döneminin en çekici sivil mimarlık örneklerinden olup, ahşap yapısı ve iç düzeni aynen korunmuştur.
Çekirge Caddesi üzerinde Çelik Palas Oteli yanında bulunan müzede, Atatürk’ün kaldığı sürede kullandığı tüm eşyalar ile birlikte üst katta limonluk olarak adlandırılan salonda, Atatürk ile ilgili fotoğraflar sergilenmektedir.
ARAP ŞÜKRÜ SOKAĞI
Altıparmak mahallesinde, Yahudilik olarak bilinen bölgede bulunmaktadır. Resmi adı: Sakarya Caddesidir. Arap Şükrü adını: Bursa’da bir meyhane kültürü oluşmasına katkıda bulunan, 1960’lı yıllarda hayatını kaybeden iş adamı Şükrü Değişmez’den alır.
Şükrü Değişmez, Arap lakaplı dedesinin Yemen’de bir Arap kızı ile evlenmesi nedeniyle almıştır.
1893 yılında, Vodina (Selanik yakınlarındaki bir kaza) doğumlu olan Arap Şükrü: askeri okulda okuyup subay olduktan sonra “Akıncı Şükrü” olarak Kurtuluş Savaşına katılmış, Kütahya yakınlarında esir düşmüş bir savaş gazisidir.
Esaretten kaçarken, kolundan yaralanan ve malulen emekli olan Arap Şükrü: ilk lokantasını Ayvalık’ta açmıştı.
Daha sonra ilk eşi Servinaz Hanım ve iki küçük kızı ile Bursa’ya gelen Arap Şükrü; bugünkü Tayyare Kültür Merkezinin yerinde bulunan Şar Kulübü’nün işletmeciliğini alır.
Ardından Yahudi kökenlilerin işlettiği meyhanelerin bulunduğu “Yahudilik Çarşısı” (bugünkü Arap Şükrü Sokağı) nda dükkan kiralayan Arap Şükrü, meyhanesinde müşterilerine kuru fasulye, pilav, paça, işkembe çorbası türünde yemekler sunmuştur.
Giderek ünlenen bu lokantaya Bursa civarından atlarla müşteri gelmekteydi. İleride, 5 erkek çocuğunun da işi sürdürmesi sonucu, Arap Şükrü, bir marka haline geldi ve eskiden beri meyhaneler sokağı olan sokak, Arap Şükrü Sokağı olarak ünlendi.
Arap Şükrü’nün çocukları tarafından işletilen Arap Şükrü Çetin Restoran, Arap Şükrü Sokağın girişinde, balık lokantası olarak hizmet vermeye devam etmektedir.
Bursa’da yaşayan 50-60 hanelik Yahudi nüfusun kullanımına açık olan “Geruş Sinagogu” da Arap Şükrü Sokağında bulunmaktadır.
Sokak: Zafer Plaza’dan Altıparmak’a doğru gelirken, solda görülen ünlü Balıkçı Reşat dükkanından başlar.
Sokakta: yere, her 5 metrede bir, üzerinde Bursalı ünlü sanatçılarının adlarının yazılı olduğu plakalar yerleştirilmiştir.
Balık lokantaları, işkembe çorba, paçacılar, sazlı-sözlü eğlence yerlerinin bir arada bulunduğu, taşıt trafiğine kapalı turistik bir sokaktır.
1992 yılından bu yana turizm amaçlı bir eğlence sokağı olarak düzenlenmiş ve Bursa’nın Neviadesi haline gelmiştir.
Sokak: 2002 yılında, sokak esnafının kurduğu Arap Şükrü Korama ve Geliştirme Derneğinin çabası ile yenilenmiştir. Söylediğim gibi: burası genel anlamda, tam bir eğlence yeri.
Canlı müzik dinleyebilir, balık ve meze tadabilir ve arzunuza göre alkol alabilirsiniz. Tüm bu arzularınızı gerçekleştirmek için, birçok mekanın bir arada bulunduğu bir sokak.
KOZA HAN
Bursa’da Ulu Cami ile Orhan Cami arasında bulunan Koza Han, 1491 yılında II. Beyazıt tarafından mimar Abdül ula bin Pulat Şaha İstanbul’daki eserlerine vakıf olarak yapılmıştır. Koza Han, eskiden ipek böceği kozalarının satışının yapıldığı bir yerdi.
Kozalardan elde edilen ipek kumaşlar, Bursa’nın tekstil merkezi olmasında ilk rolü oynamıştır. Bursa ve çevresinde yaşayan, kendilerini Manavlar olarak ifade eden yaklaşık 1000 yıldır bu topraklarda yaşayan Türkler, İpek Böceği üreticiliğini, yüzyıllardır yapmaktadırlar.
Orta Asya’dan gelen bu gelenek, burada da sürdürülmüştür.
Son yıllarda, sentetik (petrol ürünlerinden elde edilen) iplik ve kumaşlar yüzünden, ipek böceği üreticiliği çok azalmıştır.
Ancak atalarımızdan gelen bu önemli meslek ile üretilen ipek kumaşlar, marka olmak isteyen moda sanayi için vazgeçilmemesi gereken materyallerdir.
Koza Hanın içinde: geniş, dikdörtgen bir avlunun çevresinde, iki katlı olan han 95 odalıdır. Tam ortasında, küçük bir mescidin altında bir şadırvan vardır.
Hanın doğusunda ahır ve depoların bulunduğu Dış Koza han denilen ikinci bir avlulu bölüm vardır. Uzun çarşıya mavi çinilerle süslü bir taç kapı ile açılır.
Eski zamanlarda değişen adları: Cedir-i Evvel, Şimşek Hanı, Beylik Kervansarayı, Beylik Hanı, Cedid-i Amire ve Yeni Kervansaraydır.
Koza Han, halen Bursa ekonomisine, ipekçilik alanında katkılarını sürdürmektedir. Üst katında, ipek mamulleri satan dükkanların yanı sıra, alt katta da modern kafeteryalar bulunmaktadır.
ULU CAMİ
Bursa kentinde bulunan Ulu Cami: Sultan Yıldırım Beyazıt tarafından, 1396-1400 yılları arasında yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı ve üç büyük giriş kapısı olan çok kubbeli camilerin en büyük ve anıtsal örneğidir. 12 kare ayağa ve kesme taştan yapılmış kalın beden duvarlarına oturan 20 kubbesi vardır.
Orta eksendeki kubbede, aydınlık feneri altında da, 16 köşeli havuzu ve üç çanaklı fıskiyesi olan şadırvan bulunmaktadır. Caminin kuzey cephesinin köşelerinde kaidesi mermerden yapılmış ve üzeri tuğlalarla örülmüş iki minare yer almaktadır.
Ceviz ağacından yapılmış minberi ağaç işçiliği yönünden bir başyapıttır. Ahşap kapıları motiflerle bezenmiştir. Caminin içinde bulunan yazılar, hat sanatının özgün örnekleri arasında gösterilmektedir.
Sıcak ülkelerde üzeri açık bırakılan avlular, Anadolu’da küçültülmüş ve caminin içine alınmış ve cami kapalı mekana dönüştürülmüştür. Selçuklu döneminin bazı camilerinin üzeri dam ile örtülürken, Osmanlı döneminde ilk kez anıtsal mekanlar ortaya çıkan mimarlık uygulamaları görülmüştür. Her kentte görülen Ulu Camiler, Cuma namazlarının kılındığı yerlerdir.
Mimarisi, ahşap işçiliği ve içindeki yazı sanatları bakımından, Ulu Caminin Bursa’daki eserler arasında ayrı bir yeri vardır.
EMİR HAN
Orhan külliyesine ait yapılardan biridir. Külliye, cami, medrese, imaret, mektep, hamam ve handan (Emir Hanı) oluşmaktaydı. Bey Hanı olarak da bilinmektedir.
Ulu caminin kuzeydoğusunda fetihten sonra birkaç yıl için at pazarı olarak da kullanılan yerde inşa edilmiştir. 16’ncı yüzyılın ikinci yarısına kadar “Bezzezistan” olarak anılan han, külliyeye gelir getirmesi amacıyla yapılmıştır.
Bursa’ya yapılan ilk bedesten olması bakımından önemli olan han, Bursa çarşısının çekirdeğini oluşturur.
46 x 50 metrelik bir avlu çevresinde sıralanan odalardan oluşan revaklı ve iki katlı bir yapıdır. Osmanlı hanlarının ilk örneklerinden sayılır.
Dört köşedeki kubbeler dışında yapının diğer kısımları tonozla örtülüdür. Duvarlar, iki sıra tuğla, bir sıra taştan oluşan almaşık örgülüdür.
Hanın, alt katındaki odalar 36 tane olup, pencereleri mahzenler şeklindedir. Bunlar eşya deposu olarak da kullanılırlar.
Üst katlardaki her odada, birer pencere ve ocak vardır. Hanın ortasında bir yenilenmiş şadırvan ve eski ağaçlar bulunur.
Maalesef Han, zaman içinde yapılan onarımlarla büyük ölçüde özgünlüğünü yitirmiştir. Ancak, 1956 yılında yapılan aslına uygun onarımlar sonucu asıl şekline yaklaşmıştır.
1958 Kapalı çarşı yangını sırasında tamamen yanan yapının Ulu cami tarafında, yeni bazı eklemeler yapılmış, tuvaletlerden Ulu camiye açılan bir kapı yapılmıştır.
Yine Ulu cami tarafındaki hücrelerden birine geçiş için bir kapı yapılmıştır. Bu tamirat sırasında Ulu cami tarafındaki revak kemerleri, sivri yerine düz yapılmış, duvarlar iki sıra tuğla bir sıra kesme taş ile örülmüştür.
Bugün han, tekstil kolu başta olmak üzere, tümüyle iş yerleri ile doludur.
TÜRK-İSLAM ESERLERİ MÜZESİ (YEŞİL MEDRESE)
Bursa kent merkezinde bulunan Yeşil Medrese, Sultaniye Medresesi adıyla da tanınmaktadır. Birçok ünlü bilgin yetiştiren medrese, Yeşil Külliyesi ile birlikte Mimar Hacı İvaz Paşa tarafından 1414-1424 yılları arasında yapılmıştır.
Plan olarak Anadolu Selçuklularının açık avlulu medreselerinin bir devamı görünümündedir. Bir giriş eyvanı, iki yan eyvanı ve ana eyvandan meydana gelen mekanlarda, 13 medrese odası bulunmaktadır.
Medrese odalarının önünde, avluyu üç taraftan çeviren revaklar vardır. Yapı malzemesi olarak: moloz ve kesme taş ile tuğla kullanılmıştır. Yıldız tonoz ile örtülü giriş eyvanından, sivri kemerli bir kapı ile avluya girilir.
Avluyu, üç taraftan çeviren revaklar sivri kemerli olup, bölümlerin sondaki karşılıklı birer tanesi beşik tonoz, eyvanların önündekiler çapraz tonoz, diğerleri ise kubbeli tonoz ile örtülüdür. Revaklardaki sütun ve sütun başlıklarının bir kısmı, Bizans devrine aittir.
Günümüzde müze olarak kullanılan binada, 12’nci yüzyıldan 20’nci yüzyıla kadar: maden, seramik, ahşap, işleme, silah, el yazması kitaplar, İslami sikke, İslami kitabeler ve mezar taşları ile, Etnoğrafik malzeme teşhir edilmektedir.
Medresenin çini süslemeleri, cami ve türbeye göre daha azdır. Kapı girişi üstündeki tonoz, batı yan eyvanının tavanı ve dış cephede, pencere alınlıkları, medresenin çini süslemeli yerleridir.
I. ODA:
Karagöz sanatının çağımız üstatları Hayali Küçük Ali ve Hayali Osman Sözen’in yapıtları olan karagöz figürleri bu adada sergileniyor.
Aynı odada: tığ, şiş ve iğne ile yapılmış, içine konacak cisme göre “para, mühür, saat, tütün” kesesi olarak adlandırılan keseler teşhir ediliyor. Ayrıca: sim, inci, tırtıl ve boncuklarla işli atlas ve kadife gibi kumaşlardan yapılmış keseler de bulunmaktadır.
II. ODA:
Ahşap üzerine motifler oyularak içlerine fildişi, sedef, bağa parçaları, gömme sanatı Orta çağdan itibaren uygulanmış, özellikle Osmanlılarda büyük bir gelişme göstermiş, 18’nci yüzyıldan sonra önemini kaybetmiştir.
Bu odada: bu sanata ait çeşitli kutular ve sehpalar sergileniyor. Aynı odada teşhir edilen: kapı tokmakları, ahşap kapılarda kullanılır.
Demir ve pirinçten yapılan kapı tokmakları kullanıldıkları yere göre şekil alırlar. Halka, sarkık, kulp, yılan, kuş gibi. Halka şeklindeki tokmaklar, genelde evlerde, yılan şeklindekiler kalelerde kullanılmıştır.
DERSHANE:
Binanın tek büyük salonu olan Dershanede çeşitli eserler sergilenmektedir. Bunlar arasında: yazmacılık sanatından örnekler (yemeniler, kenarları sırma işli Bursa işi yağlıklar, bohçalar) ve yazma kalıpları bulunmaktadır.
Kumaşın üzerine elle resmedilerek veya tahta kalıplarla basılarak desenlendirilmesine ”yazma” denir. Yazmacılık, ülkemizde bir halk sanatı olarak doğuş gelişmiş ve en güzel örneklerini 16-17-18’nci yüzyıllarda İstanbul yazmaları ile vermiştir.
Müzenin zengin işleme koleksiyonunda, bazı parçaların sergilendiği vitrinlerde bulunan yatak takımları, bohçalar, uçkur, kuşak, yağlık ve peşkirler, Türk işleme sanatının bütün tekniklerini içermektedir.
Aynı salonda: bir vitrinde, gümüş kakmalarla süslenmiş insan figürleri ve burçları tasvir eden 12-13’ncü yüzyıl tunç Selçuk şamdanları ile kitabeli bir arkalıklı aynalar yer almaktadır.
III. ODA:
Bu odada, gümüşten yapılmış ve çoğunluğu telkari işlemeli olan çeşitli fincan zarfları, porselen ve lüle fincanlar, kahve güğüm ve değirmenleri ile ahşap kahve soğutucuları bulunmaktadır.
IV. ODA:
Türk maden sanatının ve Türk mutfağının zenginliklerinin birleşmesinden doğan madeni Türk mutfak eşyaları, çeşit ve süsleme bakımından çok zengindirler. Mutfak eşyalarının bulunduğu bu odada, Osmanlı Devrine ait çeşitli yemek kapları, siniler, ibrikler ile ağaç, kemik, sedef ve bağadan yapılmış kaşıklar ve Timur Devrine ait üzeri yivli ve ejder kulplu bir kap bulunmaktadır.
SİKKE SEKSİYONU:
Sikke, madeni para demektir. Türk-İslam Eserleri Müzesinin zengin bir İslami sikke koleksiyonu bulunmaktadır.
Altın, gümüş, bakır sikkelerden oluşan koleksiyonda, tüm Osmanlı Padişahlarına ait sikkelerin yanı sıra, Beylikler, Selçuk, İlhanlı, Memluk, Abbasi, Emevi, Sasani ve diğer İslam devletlerinin sikkeleri bulunmaktadır.
Burada görebileceğiniz: II. Beyazıt’ın “Sultan el-Berreyn ve Hakan el-Bahreyn el-Sultan bin Sultan” ibareli altın sikkesi, nadir Osmanlı sikkelerindendir.
YEŞİL TÜRBE (ÇELEBİ SULTAN MEHMET TÜRBESİ)
Bursa Merkez Yıldırım İlçesi, aynı adla anılan caminin güneydoğusundaki türbe, Osmanlı dönemi türbeleri içinde, en ünlülerindendir. Ayrıcalıkla özelliği, zemin altında asıl mezarların bulunduğu bir bodruma sahip olmasıdır.
I. Mehmet Çelebinin (1413-1421) sağlığında yapımına başlanmış ve ölümünden 40 gün önce tamamlanmıştır. Mimarı dönemin ünlü mimar ve devlet adamı Hacı İvaz Paşa’dır.
Basit bir sekizgen plana sahiptir.
Sandukaların bulunduğu zemin kat ile, bunun altından tonozla örtülü bir bodrumdan ve bunları örten bir kubbeden oluşmaktadır.
Türbenin dış cepheleri de yeşil çinilerle kaplanmıştır. Ancak, birçok kez onarımdan geçtiği için yapıldığı dönemden kalma özgün çinilerin giriş kapısının solunda klan yüzde olduğu kabul edilmektedir.
EMİR SULTAN CAMİ VE TÜRBESİ
Yıldırım Beyazıt’ın kızı ve Emir Sultanın eşi olan Hundi Hatun tarafından, 15’nci yüzyılın başında yaptırılmıştır. Bursa’nın en önemli mimari yapılarından biridir. Yıldırım İlçesi sınırları içinde bulunmaktadır.
Bursa’nın doğusunda, aynı adı taşıyan mahallede “Emir Sultan Mezarlığı” yanda servi ve çınar ağaçlarının arasında yer almaktadır.
Caminin asıl ibadet alanının üzerini büyük bir kubbe örtmekte, giriş bölümünde şadırvanlı geniş ve dikdörtgen bir avlu yer almaktadır. Kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinde, iki minare bulunmaktadır.
Dikdörtgen biçiminde, ahşap kolonlar üzerinde sivri ve yatay kemerli ahşap revaklarla çevrili geniş avlusunun ortasında şadırvan, güneyde cami, kuzeyde türbe ve ahşap odalar bulunmaktadır.
Caminin içi gayet aydınlıktır. Kasnakta on iki, beden duvarlarında kırk adet büyük pencere vardır. İznik ve Bursa’da yapılmış dört köşe pencerelerin çevresi, çok defa mukarnas ile işlenmiş ve üstüne Rumi motiflerle süslü alınlıklar yerleştirilmiştir.
Mihrabı ise, 17’nci yüzyıl İznik çinileriyle yapılmıştır.
1795 yılında tamamen yıkılmış, 1804 yılında III. Selim tarafından yeniden yaptırılmıştır. 1954 yılındaki depremde zarar gören cami onartılmıştır.
BURSA KALESİ
Btinyalılar zamanında yapılmaya başlanan kale, daha sonra ihtiyaç duyuldukça, Roma-Bizans ve Osmanlı imparatorluğunca, çeşitli onarımlara tabii tutulmuştur. Surlarda görülen kiklopien taşların önemli kısmı, Roma devrine ait sütunlar, lahit parçaları, adak mezar stelleri, heykel kaideleri, şeref kitabeleridir.
Bunlar, hisar kapısın doğusunda yoğunluk kazanmaktadırlar. Surların, yalnızca güney kısmındakiler, çift duvarlı ve beş köşeli burçlarla sağlamlaştırılmıştır. 1326 yılında, Bizanslılardan alınan Bursa’nın surları, Orhan Gazi tarafından, üç köşeli burçlarla takviye edilmiştir.
Çakır Ağa Hamamı ile Tophane arasında, biri silindir gövdeli, ikisi üç köşeli büyük burç kalıntıları vardır.
Bunların arasında yer alan Hisar Kapı; 1855 yılındaki depremde yıkılmıştır. Buradan doğuya dönen surlar, evin bahçe duvarlarına temel vazifesi yapmıştır.
Yıldız Kahve’den güneye uzanan surlarda, yuvarlak kemerlerle mazgal delikleri görülmektedir.
Kahvenin önünde, Kaplıca Kapı yer alır. Yıkık duvarlar halinde devam eden surlar, Zindan Kapıya bağlanmaktadır.
Zindan Kapı, yanındaki köşeli burç: Çelebi Sultan Mehmet tarafından, 1418 yılında yaptırılmıştır.
Zindan Kapıdan, Üftade’ye kadar nispeten sağlam devam eden surlar, Pınarbaşı Kapısı’na ve oradan da Üftade yanındaki Yer Kapıya ve tekrar Çakır Ağa Hamamı karşısında bağlanmaktadır.
Pınarbaşı Kapı ile Zindan Kapı arasında, birbirlerine paralel uzanan surların, kesme taşlı bölümleri, yerlerinden sökülmüş olduğundan, şimdi yalnızca moloz taştan kireç kum harcı ile örülmüş kısımları ayaktadır.
Pınarbaşı Kapı ile Zindan Kapı arasındaki ön surlar, evler arasında kaybolmuştur. Diğer sur kalıntıları ise, bu kısımda yapılan evlere giriş kapıları ve boşluklar Osman Gaz oluşturulmak maksadı ile tahribatlar yapılmıştır.
YILDIRIM BEYAZIT TÜRBESİ
1402 yılında vefat eden Yıldırım Beyazıt, önce Akşehir’de Şeyh Mahmut Hayrani Türbesine, sonradan Bursa’ya getirilerek, bu türbeye gömülmüştür.
Genel olarak dikdörtgen plan şeması gösteren yapı, kare planlı, tonoz geçişli ve dıştan sekizgen kasnaklı kubbeye sahip olan ana bölmesi ile, önünde üzeri üç kubbeyle örtülü bir revaktan oluşmaktadır.
Osmanlı mimarisinde ilk revaklı kubbedir. Revaklı bölüm, köşelerde yığma ayaklar, ortada iki sütunun birbirine yuvarlak kemerlerle bağlanmasından meydana gelmiştir.
Ana yapıdan daha yüksek tutulmuştur. Duvarlar, iki dizi taş, bir dizi tuğladan örülmüştür. Zemin tuğla ile kaplıdır.
Türbede, ortada Yıldırım Beyazıt sağında oğlu İsa Çelebi, hanımı ve ayak ucunda kim oldukları bilinmeyen iki sanduka bulunmaktadır.
İPEK HAN
Arabacılar Hanı olarak da anılmakta olup, Osmangazi’dedir. Ulucami caddesinden Fevzi Çakmak Caddesine doğru çıkarken, sol kolda, Bakırcılar Çarşısının girişinde yer almaktadır.
İvaz Paşa Caminin yanında bulunan bu han, Çelebi Mehmet tarafından, Yeşil Külliyesi’ne gelir sağlamak amacıyla yaptırılmıştır.
Handa kazazlar denilen ipekçi esnafı çalışırdı ve yapı, Büyük Kazaz hane veya Harir (İpek) Hanı olarak da anılırdı.
Çelebi Mehmet’in ikinci bir ipek hanı yaptırmasından sonra, Eski Harir Hanı veya Eski Kazaz hane olarak anılmaya başlanır. 19’ncu yüzyılda ise, işlevi değişerek faytoncuların ve otomobil tamircilerinin toplandığı bir mekan halini aldığından Arabacılar Hanı olarak anılmaya başlanır.
Bursa’nın en büyük hanlarındandır. Yontma taş ve tek sıra tuğladan inşa edilen ve iki katlı, alt katında 39 ve üst katında 42 odası olan bir mekandır.
Son yıllarda yapılan restorasyonlar sırasında, han ilk yapımından oldukça uzaklaşmıştır.
Yalnızca batı bölümünde ayakta kalabilmiştir. Kaynaklardan öğrenildiğine göre: avlu ortasında 12 köşeli, kaba yontma taş ve tuğladan yapılmış bir mescit bulunuyor.
Han: 1557, 1632, 1742 ve 1775 yıllarında onarım geçirmiştir.
Günümüzde: Eski İpek Han adıyla anılan yapı, manifaturacılar, gelinlik ve abiye giyim dikimevleri gibi işletmelere ev sahipliği yapmaktadır, ancak bakımsız durumdadır.
ARKEOLOJİ MÜZESİ
Müze kurulması amacıyla, eserler ilk kez: 1904 yılından 1972 yılına kadar, Bursa Erkek Lisesinde toplanmıştır. 1972 yılında, Kültür park içerisinde yeni yapılan binaya taşınmıştır. Bthynia ve Mysia bölgelerinde bulunan eserlerin sergilendiği müzede, MÖ. 3000 yılında, Bizans dönemi sonlarına ait eserler yer almaktadır.
Bölgede bulunan pişmiş toprak kaplar, sikkeler, taş eserler ve cam eserler, bir arada teşhir için kullanılan dört salonda sergilenmektedir.
EMİR SULTAN TÜRBESİ
Emir Sultan Semtinde, Emir Sultan Cami yanında bulunan türbede: Emir Sultan Oğlu Emir Ali zevcesi Hundi Hatun ve iki kızı yatmaktadır.
Emir Sultan Buhara’da doğmuş, kendisi Es-Seyyid Şemsüddin Mehmet bin Aliyyül Buhari olarak bilinir.
Dönemin önemli bilginlerindendir. 1391 yılında Bursa’ya gelmiş ve Yıldırım Beyazıt’ın kızı Hundi Hatun ile evlenmiştir.
1429 yılında veba hastalığına yakalanarak vefat etmiştir. Türbenin orijinal yapısından bugüne pek bir şey kalmamıştır.
Bugünkü türbe, 1868 yılında Sultan Aziz tarafından yenilenmiştir. Sekizgen planlı yapının üzeri dıştan kurşunla kaplı bir kubbe ile örtülüdür.
Türbe, avlu düzeyinden bir metre daha aşağıdadır.
Giriş kapısı doğu yönündedir. Kapının bulunduğu doğu cephesi, beden duvarları hariç diğer cephelerde yuvarlak kemerli, geniş birer pencere bulunmaktadır.
YEŞİL CAMİ
Bursa’nın Yeşil semtindedir. Çelebi Sultan Mehmet tarafından, 1419 tarihinde yaptırılmıştır. Ters planlı “T” planlı camiler gurubuna girer.
Kuzey cephesinde son cemaat yeri yoktur. Çelebi Mehmet’in ani ölümü üzerine yapılamadan kalmıştır.
Bu cephedeki büyük ana kapıdan 2.30 metrelik dar ve karanlık bir koridora girilir. Koridorun gerisindeki Bizans başlıklı iki sütun bulunur. Bu koridor, doğu ve batı ucunda, üstü tonoz örtülü yan odalara açılır.
Alçak bir girişten sonra orta mekana gelinir. Bu mekan: 13 metre çapında, 25 metre yüksekliğindedir. Mihrap önü kubbesine Bursa kemeri ile bağlıdır. Caminin iç mekandaki tezniyat bütünü ile uyum içinde ve göz kamaştırıcıdır.
Müezzin mahfili: Bursa kemerlerinin üstüne kadar çini ile kaplanmıştır ve hünkar mahfili muhteşem çini dekorasyona sahiptir.
Korkuluğu ayrıca bir çini harikasıdır. Mihrap eyvanın doğu ve batı pencerelerinin üstünde, duvara yazılmış eş iki yazı vardır. Daire biçiminde olan bu yazılardan biri kırmızı, diğeri yeşil olup, birinin içinde Ahmet Vefik Paşanın adı geçmektedir.
Yüksekliği: 10.65 metre olan mihrap, çinilerin en güzel olduğu kısımdır. Mihrabın dış çevresindeki kufi ve sülüs karışımı yazı dikkate değerdir.
Kuzeybatı ve kuzeydoğu köşelerindeki minareler yenidir.
HÜDAVENDİGAR CAMİ VE KÜLLİYESİ
1366-1385 yılları arasında, Sultan I. Murat (Hüdavendigar) tarafından yaptırılan külliye: cami, medrese, imaret, türbe ve hamamdan oluşmakta olup, Çekirge semtindedir.
Osmanlı mimarisinde bir benzeri daha olmayan, iki katlı yapının alt katı cami, üst katı ise medresedir. Gösterişli dış minaresi ile bir saray görünümünde olan yapının mimarı belli değildir.
Yanlardan ve önden, ortası sütunlu çift sivri kemerlerle açılan üst kat revakları ile iki katlı cephe, Venedik Saraylarını andıran gösterişli bir manzara kazanmaktadır. Ortası açık olan kubbenin altında şadırvan, hafif şırıltılarla ahenkli bir atmosfer yaratır.
Hüdavendigar caminin karşısında, 1389 yılında I. Kosova Savaşında şehit düşen, Sultan I. Murat’ın türbesi bulunur. Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılan türbenin kitabesi, 1722 tarihlidir.
ORHANBEY CAMİİ
1339 yılında, Osmanlı Sultanı Orhan Bey tarafından yaptırılmıştır. Caminin çeşitli cephelerinde, belli bir düzene uyulmaksızın tuğla ve kesme taş kullanılmıştır.
Beş bölümlü ve sivri kemerli son cemaat yeri, ortada üç küçük kubbe, yanlarda tonozlarla örtülüdür. Yapıda yer alan motifler, son derece sadedir. Cami: 1576 yılında genişletilmiştir.
YILDIRIM CAMİ
Bursa kentinde bulunan Yıldırım Beyazıt tarafından, 1390 yılında yaptırılmıştır. Anıtsal bir görünümü vardır. Ters “T” planlı camilerin en özgünü olan cami, Bursa tipi kemerlerin ilk kullanıldığı yapıdır. Caminin duvarları düzgün kesme taş ile örülmüştür.
Özenli bir taş işçiliğine sahiptir. 19’ncu yüzyıldaki depremde iki minaresi de yıkılmıştır. Bugün, bina dışında olan minare, sonradan yapılmıştır.
IRGANDİ KÖPRÜSÜ
Osmangazi ile Yıldırım ilçelerini birbirinden ayıran Gökdere üzerinde bulunmaktadır. Irgandı köprüsü: İtalya’nın Floransa kentinde Ponte Vecchio köprüsü, Venedik kentinde Rialto köprüsü ve Bulgaristan’ın Lofça kentinde Osma köprüsü benzerleri olan çarşı köprülerindendir.
Bu köprü: 1442 yılında Pir Ali oğlu Tüccar Muslihiddin tarafından, mimar Abdullah oğlu Timurtaş’a yaptırılmıştır. Eski kaynaklardan öğrenildiğine göre: bu köprüde 31 dükkan, bir mescit ve iki de ahır bulunuyordu.
Köprünün uzunluğu konusunda, kaynaklarda birbirini tutmayan bilgiler bulunmaktadır. Buna göre, uzunluğu: 45 ile 300 metre arasında değişmektedir. Ancak, çevresindeki yapılanmalar, köprünün iki yamacındaki eğimin artmasından ötürü, vadi daralmış ve bu yüzden de köprünün boyu kısalmıştır.
Köprü: 1854 depreminde büyük zarar görmüş ve Bursa’nın işgali sırasında Yunanlılar buradan çekilirken, köprü kemerini bombalamışlardır. Bundan sonra, 1949 yılında köprü yeniden yapılmış ve 60 cm. daha yükseltilmiştir.
Günümüzde köprünün ana tonozu betonarme olup, her iki yanında da taş kemerler yapılmıştır. Köprünün cephesinde dikkati çeken bir özellik de, mazgal deliklerinin yerleri bozulmuştur.
Köprü hücrelerine tonozlu mekanların üzengi taşlarına kadar taş olan köprü, üzengiden sonra tuğla ile yapılmıştır. Köprü: 2004 yılında Osmangazi Belediyesi tarafından yenilenerek kullanıma açılmıştır.
ARMUTLU HAMAMI (OSMANGAZİ)
Bursa Çekirge Caddesinin altında yer alan Armutlu Hamamı, Eski Kaplıca ismi ile de tanınmıştır. Bursa’nın en büyük hamamlarından biri olup, Sultan I. Murat döneminde, 1394 yılında yapılmış, Sultan Yıldırım Beyazıt döneminde de hamama bir soğukluk eklenmiştir.
Hamam: taş ve tuğla dizilerinden yapılmış olup, yer yer Bizans devşirme parçalarından da yararlanılmıştır. Soyunmalık bölümünün ortasına büyük bir şadırvan yerleştirilmiş olup üzeri iki kubbe ve iki yarım kubbe ile örtülmüştür.
Buradan geçilen sıcaklık yine kubbelidir ve sekiz sütuna oturan yuvarlak kemerlerin taşıdığı kubbeli bir mekana geçilmektedir. Sıcaklık 7.00 metre çapında havuz çevresinde, çokgen bir plan geliştirilmiştir.
Çevresine de tonozlu nişler yerleştirilmiştir. Bu bölüme, aslan ağzı başlıklardan sıcak sular akmaktadır. Bu bölüme, 1675 tarihli Farsça bir kitabe yerleştirilmiş, kitabe günümüze kadar gelebilmiştir.
Hamamın üst örtüsü, ilk yapılışında kurşun kaplı iken, 1612 yılında bunlar sökülmüş yerini kiremit örtü almıştır. 19’ncu yüzyıldan sonra hamamın çevresine yapılan eklerle dış görünüşü orijinal şeklinden uzaklaşmış ve etrafındaki yapıların arasında kaybolmuştur.
ULUDAĞ
Yine bu sitede, “Uludağ” başlığı altında ayrıntılı bir tanıtım yazısı bulabilirsiniz.
SU UÇTU ŞELALESİ
Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesine 13 km. uzaklıktadır. Yolların tamamı asfalt, ama biraz virajlı. Türkiye’deki ikinci büyük şelale olan su uçtu şelalesi, yoğun ilgi görüyor. İlçenin içme suyu ihtiyacı buradan karşılanıyor.
Çevresindeki ahşap piknik masaları ve ocakları ile piknikçilerin çok rağbet ettikleri bir mesire yeri. Kayın, meşe, çam ağaçlarının gölgesinde, serin bir dinlenme alanı olan bu alanda elektrik yok. Şelale: ilginç renk ve yapıdaki kayaların 38 metre yüksekliğinden dökülür.
Çataltepe mevkiinde, Muradiye sarnıç Köyü yakınlarında, Kara dere üzerinde fay hattının çökmesi ile oluşmuştur.
Şelalenin döküldüğü gölette: yüzmek de mümkün. Şelalenin suyu, içilebilecek niteliktedir. Şişelenip satılması, şelaleyi korumak amacıyla; Orman Bölge Müdürlüğü tarafından yasaklanmış.
Özellikle şelalenin altına girdiğinizde, suların üstünüzden aktığını görüyorsunuz, ama sular sizi ıslatmıyor. Buraya, özellikle Arap turistler büyük ilgi göstermekteler. Giderseniz, yanınıza fotoğraf makinenizi almayı unutmayın.
OYLAT KAPLICASI
Bursa-İnegöl ilçesinde, Hilmiye Köyündedir. İnegöl şehir merkezine 27 km. uzaklıktadır. Suyun özellikleri: sülfat, bikarbonat, kalsiyum içermektedir. İçme ve banyo kürleri için kullanılır. İki tane büyük konaklama tesisi bulunur.
Oylat deresinin suladığı vadi aynı zamanda serinliği ve yumuşaklığı sayesinde dinlendirici bir yapıya sahiptir. Uludağ’dan gelen kar suları ve diğer kaynaklarla beslenen bu dere, ormanın içinde seyrine doyum olmayan, alabalıklara yataklık eden bir şelale oluşturur.
Vadi, gürgen, çam, meşe, kestane, çınar, ıhlamur ağaçları ile kuşburnu ve böğürtlen gibi bitkilerin yetiştiği, yemyeşil bir vadidir. Oylat kaplıcalarının hemen yanındaki bu vadi, bahar mevsiminde kır çiçekleri ve menekşelerle kaplanırken, sonbahar ve kış mevsiminde ise, muhteşem bir tablo görünümüne bürünüyor.
Sivri Tepesi ile kaplıcalar arasında bulunan kanyon, oksijen kaynağıdır.
Deniz seviyesinden 840 metre yüksekte olan kaplıca, Uludağ eteklerinden dağ ve iklim tedavisi için de gerekli bütün özelliklere sahiptir.
Tüm bunların yanında, yeni kurulan tesisleriyle birlikte, yazın serin havasıyla, kışın ise karlarla kaplı nefis manzarasıyla, bir tatil merkezi haline gelmiştir.
CUMALIKIZIK KÖYÜ
Cumalıkızık, Osmanlı dönemi konut dokusunu, günümüze kadar koruyan bir köydür. Osmanlı dönemi sivil mimarisini günümüze taşıyan Cumalıkızık Evleri, koruma altına alınmıştır.
Bursa’nın 10 km. doğusundadır. Uludağ eteklerinde bir Osmanlı Vakıf Köyüdür. Osmanlı kır mimarisinin örneklerini, Türkiye’de en iyi yaşatan köydür. 700 yıl önce, bir vakıf köyü olarak kurulmuştur.
Günümüzde, ilin bir mahallesi konumundadır. Orhan Bey zamanında vakıf köyü olarak kurulmuş bir yerleşim bölgesidir. Osmanlıların, Bursa’da ilk yerleştikleri bölgelerden olan Cumalıkızık, 180’i halen kullanılan, bazıları ise koruma ve restorasyon çalışmalarının yapıldığı toplam 270 evden oluşmaktadır.
Mahremiyeti korumak için evlerin dışarıdan içi görülmeyecek şekilde inşa edilmiş, pencereler kafesli ve cumbalıdır. Evler: moloz taş, kerpiç ve ahşap kullanılarak inşa edilmiş: sarı, beyaz, mavi, mor renklerden badana edilmiştir.
Evlerin çoğunun: iki kanatlı ceviz kapıları vardır.
Köyde: ayrıca, birçok çeşme, ahşap kalem işleri ile bezeli bir cami kubbeli bir hamam var. 1992 yılında, köyün geçmişine ait eşyaların sergilendiği bir müze açılmış. Bu arada, belki hatırlayanlarınız olabilir:
Uzun süre televizyonda oynayan ve bir hayli ilgi çeken “Kınalı Kar” adlı televizyon dizisi, bu köyde çekilmiş. Bunun sonucunda: köy, bütün Türkiye’de tanınmış ve ilgi çekmiş, özellikle hafta sonlarında büyük ziyaretçi akımına uğramıştır.
AKTOPRAKLIK HÖYÜK AÇIK HAVA MÜZESİ VE ARKEOPARK
Bursa Merkeze bağlı Nilüfer ilçesinde Akçalar beldesindedir. Bursa il merkezine 25 km uzaklıktadır. Nilüfer ilçesinin batısında ve Ulubat gölünün doğu kıyısındadır.
Arkeopark alanı, 2004 yılında ziyarete açılmıştır.
Burada: 8500 yıl önce kurulmuş bir “Neolitik Köy” bulunmaktadır.
Yörede yapılan arkeolojik kazılar sonucunda, o dönemin mimarisi canlandırılmıştır.
Yeniden yaratılan köylerden birisi 8500 ve diğeri 7500 yıl öncesinin mimari yapısını canlandırmaktadır.
Geleneksel köyde: köy evleri ve köy kahvesi, alır, odunluk, su değirmeni, çeşme, ekmek fırını, ambar, demirci atölyesi ve pekmezlik gibi bölümler bulunmaktadır.
Uludağ tanıtımı ve gezilecek yerler, kayak tesisleriyle ilgili yazım için.