Burası “Riachuelo” nehrinin ağzında kurulduğu için, İspanyolcada “ağız” anlamına gelen “Boca” ismi verilmiştir. İlk zamanlarda burası fakir bir semt iken, günümüzde turistik bir merkez haline dönüşmüştür. Burası aynı zamanda “Boca Juniors” kulübünün amblemidir.
Burası söğütler ve otlarla dolu bataklık bir alan iken: 1536 yılında Don Pedro de Mendoza’nın buraya gelişi ile kurulmaya başlanmıştır. Ancak birkaç yıl sonra bölge terk edilmiştir. 1580 yılında Don Juan de Garay: burada ikinci kere bir yerleşim kurmuş ve ardından liman burada kurulmuştur. Uzun bir süre La Boca banliyösü: çiftlikler ve marketlerden oluşan bir kalabalığa ev sahipliği yapmıştır.
19.yüzyılda liman çevresinde gemilerin hareketlenmesi ile bölge de hareketlenmeye başlamıştır. Özellikle Cenevizliler olmak üzere birçok göçmen istihdam olanakları nedeniyle buraya yerleşmeye başlamıştır.
Onlar ahşap ve kaplama ve conventillo denilen evler inşa ettiler ve duvarlarını, tersanelerin artık boyaları ile rengarenk boyadılar. Yani mahalle başlangıçta özellikle İtalyan liman işçileri tarafından doldurulmuş, bir işçi sınıfı mahallesi olmuştur.
Daha sonra mahalleye ressamlar, heykeltıraşlar, müzisyenler ve şarkıcılar geldi. Caminito caddesindeki birçok ev de, ressam Benito Quinquela tarafından çeşitli renklerde boyandı. Caminito caddesi günümüzde, keyifli bir yerdir ve hafta sonlarında burada bir el sanatı pazarı kurulmaktadır.
Ama: güvenlik nedeniyle; özellikle hava karardıktan sonra, burada yalnız başına dolaşmamak önerilir. “Boca Juniors” takımının stadyumu “Bombonera da La Boca” da buradadır. Özellikle üzerinizde River Plata formasının bulunmaması çok ama çok önemlidir.
Hayalet Kulesi-Ghost Tower-La Torre del Fantasma
Bu 19. yüzyıl yapısı: Wenceslao Villafane caddesi üzerindedir. Yapı: mimar Guillermo Alvarez tarafından tasarlanmıştır. Ancak mimari stilde Katalanca ve art nouveau etkileri görülür ve halk bu nedenle yani mimari stil nedeniyle yapının mimarına öfkelidir.
Efsaneye göre: burada Clementina isimli çok güzel bir kadın ressam yaşamaktadır. Bir gazeteci onunla raportaj yapmak ve resimlerini çekmek için buraya gelir. Fotoğraf çekerken, gazeteci sanatçının kuledeki odasında üç cin görür ve şok olur. Ardından: bu güzel kadın ressam, kuleden kendini atarak intihar eder ve ölür. Ancak, yöre insanı, her gece Clementina’nın işitildiğini ve hala orada ikamet ettiğini söylemektedirler.
Caminito Boyalı Evleri
Caminito: yerel yani La Bocalı sanatçı Benito Quinquela Martin eseridir. 1950 yılında mahalle Martin isimli bu sanatçı tarafından idare edilmiştir. Bu ünlü sanatçılın doğumunda terk edildiği ve yetim olarak çocukluğunun büyük kısmını burada geçirdiği söyleniyor. La Bocagece okulunda çizim eğitimini tamamladıktan sonra, Arjantin’in en ünlü ressamlarından biri ve mahallenin önemli bir hayırseveri olmuştur.
Buradaki “General Roca” demiryolu 1954 yılında kapatıldı ve ardından Martin, bu mahalleyi kurtarmak için işe koyuldu. O mahallede oturan göçmenleri topladı ve evlerini parlak renklere boyamaları için onları teşvik etti.
Martin zorlamasıyla, 1959 yılında şehir hükümeti: burayı yani El Caminto sokağını: açık hava müzesi olarak ilan etti. Bu esnada Martin ve tango melodi yazarı Juan de Dios Filibrito, burada ikamet ediyorlardı.
Terk edilmiş bu100 metre uzunluğundaki sokak: 1960 yılından sonra boyalı duvarları ile sanatçıların performanslarını sergileyecekleri bir yer haline dönüştürülmüş ve burada hızla inşa edilen yapılarda sanatçılar yaşamaya başlamışlardır.
Buranın yollarında yürürken: renkli oluklu demir evleri ve sanatçı stüdyolarını görebilirsiniz. Ayrıca: yine burada turistler için tamamen tuzak olarak değerlendirilen, yüksek fiyatlı hediyelik ürünler satılmaktadır.
Buraya yolunuz düşerse, açık hava kafelerinde dinlenirken, açık havada yapılan tango gösterilerini izleyebilirsiniz. Ayrıca para karşılığında bu tango yapanlarla fotoğraf çektirebilirsiniz.
Museo de Bellas de La Boca
Bu müze: Arjantin’in en önemli sanatçılarından biri olan Benito Quinquela Martin adına düzenlenmiştir ve kendi atölyesi buradadır.
Kendisi 1890 yılında bu mahallede doğmuş, bir gece okulunda çizim eğitimi almış ve ardından şehirde yaptığı çalışmaları sürdürdükten sonra Avrupa ve Amerika Birleşik Devletlerinde yeteneklerini geliştirmiştir. Onun eserleri: Riachuelo nehri üzerindeki rıhtımda ve gemilerde görülebilir ve bu eserlerinin çoğu günümüzde bu müzede sergilenmektedir. Ayrıca: farklı gemilerin ölçekli modelleri de müzedeki bir odada görülebilir.
Martin’in heykeli: doğumunun 120. yılı nedeniyle yakın zaman önce müze yakınlarında Avenida Pedro de Mendoza’da açılmıştır. Kendisi 28 Ocak 1977 tarihinde Buenos Aires şehrinde ölmüş ve La Chacarita Mezarlığında gömülmüştür.
Antiguo Puente Trasbordador de Nicolas Avellaneda
Bu demir taşıyıcı köprü: halen Güney Amerika’da ayakta kalan türünün tek örneğidir.
Hatta dünya üzerinde bu tür 20 benzer köprü varken, günümüzde sadece 8 tanesi kalmıştır. Köprü: 1874-1880 yılları arasında yapılmış ve 1914 yılına kadar yayalar ve sürücüler için Riachuelo nehri üzerinde önemli bir bağlantı yeri olarak kullanılmıştır.
Köprü İngiltere’de inşa ediliş ve gemi ile taşınarak parça parça burada monte edilmiştir. Köprü40 metre uzunluğundadır. Nehirdeki beton 8 silindirik ayak,24 metre derine gömülmüştür. Her bir silindir4 metre çapındadır ve 978 ton yük destekleyecek şekilde yapılmıştır.
Evet bu köprü ulusal anıt ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Hatta bu tarihi köprünün Quinquela Martin’in çeşitli eserlerinde ilham kaynağı olduğu söyleniyor. Eski köprünün altında: Riachuelo nehrinde gezinti için tekne kiralamak mümkündür.
1940 yılında ise hemen arkasında100 metre uzaklıkta ve “Nicolas Avellaneda” isimli yeni bir taşıyıcı köprü yapılmıştır. Bu köprüde 1960 yılına kadar kullanılmıştır.
Banchero Pizzeria
1857-1958 yılları arasında Buenos Aires şehrine yaklaşık 3 milyon İtalyan göçmen gelmiştir. Don Agustin Banchero da: 1893 yılında Cenova şehrinden, şansını denemek üzere Buenos Aires şehrine gelmiştir.
Onun oğlu Juan: Buenos Aires şehrinde pizza satmak için küçük bir fırın ile işe başladı ve ilk pizza restoranını 28 Mart 1932 tarihinde La Boca bölgesinde oğulları Tito ve Antonio ile birlikte açtı.
Ardından: Arjantinli şarkıcı Tita Merello, ressam Benito Quinquela Martin buraya düzenli olarak gelmek suretiyle popülerliğini arttırdı. Özellikle “Fugazza Con Queso” isimli pizza popüler oldu. Bu pizza: kekik, baharat ve karamelize soğan kullanılıyordu. Daha sonra buna peynir eklendi. Bu pizza, günümüzde de çok popülerdir.
Günümüzde bu pizzacının şehirde birçok şubesi bulunmaktadır ama merkez burasıdır.
La Bombonera Stadyumu-Estadio Alberto J Armando
1940 yılında açılan ve takımın renkleri olan mavi-sarı boyalı burası dünyaca ünlü “Boca Juniors” takımının stadyumudur. Stadyumun proje çalışmaları 1932 yılında mühendisler Delpini, Sulcic ve Bes tarafından gerçekleştirilmiştir. Çoğunlukla Floransa’nın stadyumu “Artemio Franchi” örnek alınmıştır.
Boca Juniors ile River Plate takımları arasındaki maçlar “Super Clasico” olarak bilinmektedir ve bu iki takım arasındaki bir maça rastlarsanız, mutlaka gitmeniz önerilir. Mavi ve sarı renklere bürünmüş çılgın hayranları izleyebilirsiniz. Mavi ve sarı renkler: 1905 yılında kabul edilmiş ve limanda bir tekneden bayrak sallanarak tüm taraftarlara ilan edilmiştir.
Stadyum 49.000 kişi kapasitelidir. Bombonera (şeker kutusu) olarak bilinir. Çünkü: stadyum “Bombones” olarak isimlendirilirken, işçiler mühendis Jose L. Delpini’ye bir kutu çikolata ile teşekküre gittiler. Tuhaftır, kutu stadyum ile aynı şekle sahipti ve mühendis kutuya bakarken bağırdı “Bu stadyum; Bombones, bu kutu gibi görünüyor” Bu sözlerle, Bombonera efsanesi doğmuş oldu.
Çikolata kutusu gibi stadyum “D” şeklindedir. Biraz eğri üç bölümü vardır. Üç düzeyde inşa edilen tirübünler, oyun alanının güzel görünmesini sağlamaktadır. Dördüncü bölüm ise basit ve izole bir yapıya sahiptir.
Stadyumda açılış maçı: 25 Mayıs 1940 tarihinde Boca Juniors ve San Lorenzo arasındaki maçtır. Stadyumun üçüncü katmanı: 1951-1953 yılları arasında tamamlanmıştır.
Burası aynı zamanda Diego Maradona hayranları için bir tapınak gibidir çünkü o buradan yetişmiştir. Burayı gezmek isterseniz: oyuncuların soyunma odalarının da dahil olduğu bir tur satın alabilirsiniz. Son bir not: Stadyum şehrin işçi sınıfı mahallesinde bulunduğundan özellikle akşam saatlerinde kesinlikle buralarda bulunmamanız önerilir.
Fundacion Proa
Burası harap bir konak iken, yenileme çalışmalarının ardından 1996 yılında açılmış bir çağdaş sanat galerisidir. 2008 yılında yapılan son restorasyonun ardından, günümüzde burada 4 sergi salonu, multimedya oditoryum, bir kitapçı, bir kafe ve teras bulunmaktadır.
Evet burası uluslar arası tanınmış bir kültür merkezidir.
Sizlere Arjantin ve Buenos Aires anlatmaya başlamadan önce: özetle 3 kelime ve ardından ayrıntıya girmek istiyorum. Buenos Aires şehri denilince ilk akla gelenler: tango, futbol, biftek. Özellikle: bife de lomo ve bife de chorizo mutlaka tatmanız gereken lezzetlerdir.
Evet: bu şehir turistik anlamda sizin ne beklediğinize göre değişik alternatifler sunmaktadır. Burada: mısır piramitleri gibi tarihi, eifell kulesi gibi egzotik yerler veya New York Özgürlük heykeli gibi objeler göremezsiniz. Burada: halkın arasına karışıp, futbol izlemek, tango öğrenmek, uzun caddelerde yürümek, tıka basa biftek yemek, akşam ise uyumayan şehirde birkaç mekana uğramak yapabileceğiniz başlıca turistik etkinliklerdir.
Arjantin ülkesi nüfusunun yaklaşık % 40’lık bölümü bu şehirdeki 48 semtte yaşamaktadır ve bu semtler barrio olarak isimlendirilir. Arjantin ülkesinin en büyük şehridir. Aynı zamanda, metropol alanı bakımından Güney Amerika’da “Sao Paulo” şehrinin ardından ikinci büyük metropoldür. Rio de la Plata nehrinin halicinin batı kıyısında kurulmuştur. Yani: River Plata körfezinde, nehirlerin okyanusla birleştiği kıyıda kurulmuştur.
Şehir “Latin Amerika” şehirleri arasında “yaşam kalitesi” açısından üçüncü seçilmiştir. Dünya üzerinde ise 79. sıradadır. Latin Amerika’da en çok ziyaret edilen ikinci şehirdir. (birinci şehir: Mexico City) Şehir: Arjantin ülkesinin başkentidir ve 1980 yılından bu yana otonom olarak yönetilmektedir.
Hergün limanından yüzlerce gemi kalkan şehir sakinlerine “porterio” yani “liman insanları” denir. Öte yandan: şehirde çok sayıda göçmen olduğu biliniyor. 1900’lü yılların başında da, Osmanlı hakimiyeti altındaki topraklardan da birçok insan gemilerle buraya göçmen olarak gitmişlerdir.
Günümüzde şehirde 10 bin civarında Müslüman yaşadığı biliniyor ve bunlar için şehir merkezinde 3 cami ve hatta 2 Türk okulu olduğu söyleniyor. Ama işin gerçeği, zamanında buraya göçen Ermeniler, Suriyeli Arapların Osmanlı pasaportu ile buraya gelmiş olmaları ve haliyle Türk sayılmaları, Türk kabul edilmeleridir.
Bu yüzden: konuşulduğunda şehirde yüzlerce Türk vardır derler ama dediğim gibi bunlar özde Türk değildirler. Tabii bunların yanında birçok göçmen daha vardır. Dünyada Yahudi nüfusunun en fazla olduğu ikinci şehir olarak b ilinir. Ermeni cemaati de bir hayli kalabalıktır. Ama tabii özelikle İtalyanlar ve Cenovalılar ve bunların ülkeye ilk gelen Cenovalıların torunları bulunuyor.
Evet, sanırım Arjantin ve Buenos Aires denilince, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi bizim ülkemizde de “Evita” akla geliyor. Göçmenler dedim ya, buraya özellikle yaklaşık 100 yıl kadar önce, İtalya’nın o dönemdeki en fakir şehirlerinden Cenova’dan yüzbinlerce göçmen geldiği söyleniyor.
Şehir: kendisine has mimarisi ve muhteşem Avrupa mirası nedeniyle Güney Amerika’nın Paris’i diye biliniyor. Hatta: farklı tarzları bir araya getiren ve tangonun artistik ruhunu taşıyan şehrin Paris’ten bile daha keyifli olduğu söylenebilir.
Buenos Aires şehrinin sokaklara: seçme kadın yazarlar ve diğer tarihi kişileri onurlandırmak için kadınların adları verilmiştir.
TARİHİ
Şehir: buraya ilk ulaşan kaşiflerin Rio de la Plata (Gümüş nehri) dedikleri nehrin çevresinde kurulmuştur. Kaşifler: yerliler kendilerine gümüş hediyeler verince, nehirde gümüş yatakları bulunduğunu düşünmüşlerdir. Nehrin ismi de böylece, yani bu yanlış anlama sonucu “Gümüş Nehri” olarak kalmıştır.
1535 yılında, İspanyol Mendoza tarafından “Gümüş Nehri” çevresinde kurulan şehir, bölgenin sakinleri olan yerlilerin bölgelerini başarıyla savunmaları sonucunda, şimdi Paraguay ülkesinin başkenti olan “Asuncion” a taşınmıştır.
Şehrin ikinci kuruluş tarihi 1580 yılıdır. Bu tarihin ardından şehir büyüyüp geliştikçe bu kez komşu devletler ve korsanların tacizine uğramaya başlamıştır. Bu dönemde şehir çevresindeki sığır çiftlikleri sahipleri, işlenmiş derileri Avrupalı’lara satarak büyük kazançlar elde etmişlerdir.
1775 yılına gelindiğinde, şehir: İspanya’yı temsil eden “Rio de la Plata” eyaletinin başkenti yapılmıştır.
Bu dönemde: bölgenin zenginliğinden pay almaya buraya gelen İngilizler’in saldırıları başarıyla defedilmiştir. Ancak, bu saldırılar bölgeyi işgal eden İspanyollar tarafından değil, bölgenin yerlileri tarafından savuşturulmuştur. Çünkü yine aynı dönemde, Napolyon Avrupa’da İspanya’yı işgal etmektedir ve İspanyolların sömürgelerle uğraşacak durumu yoktur.
1810 yılına gelindiğinde: Güney Amerika’da başlayan bağımsızlık hareketleri bu bölgede de görülmeye başlanmış ve Buenos Aires şehrinde başlayan ayaklanma, İspanyol valinin devrilmesi ve Arjantin geçici hükümetinin kurulmasıyla sonuçlanmıştır.
Arjantin, Mayıs devriminden 6 yıl sonra General Jose de San Martin önderliğinde 1815 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir.
Buenos Aires şehrinden çevredeki sığır çiftliklerine giden demiryolları yapıldıktan sonra, deri ticareti iyice gelişmiştir ve şehir, dünyanın önde gelen şehirleriyle yarışır hale gelmiştir. Ardından ise, Avrupa’nın birçok yerinden buraya göçler başlamış ve şehrin yapısı bir anda değişmiştir.
18. yüzyıl sonlarında, şehir Avrupa kültürünün izlerini taşıyan zengin bir yer haline dönüşmüştür.
ULAŞIM
Arjantin’e girmek için vize istenilmiyor.
Şehrin havaalanı “Buenos Aires Ezeiza Ministro Pistarini” havaalanıdır. İstanbul’dan buraya direkt uçuşlar yapılıyor. Uçak yolculuğu yaklaşık 10 saat sürüyor. Ama bu yolculuk aktarma ile yapılırsa 13-16 saat arasında sürebiliyor. Yani: saat: 09.00’da İstanbul’dan uçağa bindiğinizde, muhtemelen saat: 19.00’da Buenos Aires şehrine varılıyor. (yerel saatle: 24.00 gibi)
Uçaktan inmeden önce size dağıtılan formları mutlaka uçakta doldurmalısınız, çünkü havaalanında bunun için pek zaman kalmıyor. Bu formları sağlıklı doldurmak şarttır. Havaalanında indikten sonra, pasaport kontrolü ve ardından havaalanında para bozdurmanızı öneririm, çünkü şehir içindeki döviz büfelerinde uzun kuyruklar olabiliyor.
Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım yaklaşık 1 saat sürüyor. Bu ulaşım iki şekilde yapılabiliyor. Bir yol: bizdeki “Havaş” gibi özel otobüsler ve diğer yol: en yakın tren garının bulunduğu yere aktarma yapan otobüsler yani toplu taşım araçlarıdır. Bunların dışındaki son yol ise, remise olarak isimlendirilen özel ulaşım, yani bir tür taksidir.
Bunlarla şehir merkezindeki herhangi bir yere ulaşım ortalama 120 pezodur.
Ancak taksiye binmeden önce mutlaka pazarlık yapmalısınız. Yoksa: 100 dolara varan ücret isteyen taksicilerle karşılaşabilirsiniz.
PARA
Burada “Arjantin Pezosu” kullanılıyor.
1 Amerikan doları = 5 Pezo
1 Euro = 6 Pezo
Ancak şunu belirtmekte yarar var. Siz resmi döviz ofisinden 1 doları 5 veya 5.5 pezo civarında bozdururken, sokak satıcıları veya otellerden gayri resmi bozdurmaya kalkarsanız, 1 doların 8 ve hatta 9 pezo ettiğini görüp şaşıracaksınız.
Ancak sokakta döviz bozdurucularına güvenmemek gerek, çünkü sahte para olasılığı çok fazladır. Oteller bu konuda nispeten biraz daha güvenlidir.
İnce bir ayrıntı: bozuk para temin etmek için, ilaveten komisyon ödemeniz gerekiyor. Ama bu durum yasadışı ilan edilince, size bozuk para veren satıcılar, yanında bir şeyler satın almanızı istiyorlar. Tabii piyasada bozuk paralar azalınca, bundan en çok zarar görenler dilenciler ve çalgıcılardır.
İKLİM
Şehirde genel olarak “nemli subtropikal iklim” şartları hakimdir. Yazlar çok nemli, kışlar ılık geçer.
Şehirde özellikle Ocak ayında hava sıcaklığı 33-34 dereceye kadar çıkmaktadır. Ancak, şehirde nem oranının da yüksek olduğunu hatırlatmak isterim.
ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI
Şehirde metro’da 6 hat çalışmaktadır. Metro bakımsız ve eskidir ama bir o kadar da ucuzdur. (ismi subte)
Şehirdeki toplu taşım otobüslerine “colectivos” denilmektedir. Bunlar hafif raylı sistem yani tramvayla desteklenmektedir ve şehrin birçok noktasına bunlarla ulaşmak mümkündür. Taksiler, diğer birçok şehre göre daha uygun fiyatlıdır. Şehri gezmenin en kolay bir diğer yolu ise: üstü açık çift katlı otobüsleri kullanmaktır. Bu otobüsler şehir içinde 25 noktaya tur düzenliyorlar.
İNSANLAR
Buenos Aires şehri nüfusu yaklaşık 3 milyon kişidir. Ama metropol ile değerlendirildiğinde nüfus 14 milyon kişi olur. Dünyanın farklı bölgelerinden gelen göçmenler, şehre kozmopolit bir hava vermişlerdir. Şehrin sakinlerine “portenos” denir ve bu kelime liman statüsünden gelmiştir.
Buenos Aires genelde konuşmayı çok seviyorlar. Sıcakkanlılar. Ancak: metropol insanlarının genel karakteri: söz verip tutmama, geç kalma, asabileşme gibi problemleri yaşıyorlar. Örneğin: La Boca’ya giderseniz, sadece bir sokak gezebilirsiniz.
İki yan sokağa saparsanız, soyulmamanız mümkün değil. Hatta: River Plata, Boca Junior takımını 2-0 yendiğinde, iki River Plata taraftarı öldürülüyor ve Bocalılar bu durumu 2-2 berabereyiz diye yorumluyorlar. Yani bu şehirde muhteşem bir futbol hırsı olduğunu unutmayın ve asla bu takımların formalarını giyerek dolaşmayın.
Bence burayı ziyaret etmek isterseniz, en iyi yol: şehir merkezinden bir taksi ile gidiş-bekleme-dönüş olarak anlaşmaktır ki, bu yaklaşık size 150 pezo civarında mal olacaktır. Şehir merkezinden taksi ile 15 dakika uzaklıktaki La Boca semtinde: her ne kadar turistler akın da etseler akşam saat 17.00 den sonra dükkanlar kapanır ve ortam güvenilirliğini kaybeder ve bu nedenle burayı ziyaret etmek isteyenler, özellikle sabah saatlerini tercih etmelidirler.
Tabii bu nedenle yani güvenlik sıkıntısı nedeniyle La Boca merkezindeki mekanlar mistik özelliğini kaybetmiş, tamamen turistik yerler haline gelmiştir. Buranın mistik havasını teneffüs etmek için birkaç sokak gezinmek gerekir ama dediğim gibi büyük güvenlik sorunları var, zaten sokaklarda gezinen bol polisleri görünce bunu hissedeceksiniz.
La Boca ve Boca Juniors stadyumundan söz etmişken şehrin diğer fanatik takımı River Plata’dan da kısaca söz etmek istiyorum. River Plata: Arjantin’in milyonerlerinin takımıdır. Bunların stadyumu, yani “El Monumental” ise şehrin lüks sayılabilecek semtlerinden biri olan “Belgrano” dadır.
Belgrano şehir merkezine pek yakın değildir. Metro ile gidilebilir. Stadyumun hemen karşısındaki sokakta lüks villalar ve River Plata taraftarlarının sprey boyalarla boyayarak kirlettikleri duvarlar görülür.
Stadyumun hemen yanında bir atış poligonu var bu yüzden gezerken silah sesleri duyarsanız şaşırmamalısınız. Stadyumun içinde ise çok güzel bir müze bulunuyor. Müzedeki çeşitli odalarda, River Pleta’nın kuruluşundan itibaren günümüze kadar olan süreçteki tarihi yansıtılıyor.
Öte yandan söylediğim gibi şehirde yoksulluk üst düzeyde ve bu yüzden kendileri bile ilave tedbirler alarak yaşamayı seçiyorlar. Örneğin: her apartmanda güvenlik var, misafirlerin yüzünü görmeden kapı açmıyorlar. 2001 yılında ülkede yaşanan ekonomik krizin ardından, bu korkular iyice artmış. Yollarda: çöplerden kağıt, plastik toplayan insanlar ve özellikle çocuklar, bir şeyler satmaya çalışan çocuklar, yani işsizler, yoksullar şehrin sokaklarında çok sayıda bulunuyorlar.
GÜVENLİK
Evet bu sıcak kanlı insanlara fazla güvenmek sıkıntı yaratabiliyor. Çünkü şehirde hırsızlık çok fazla diye biliniyor. Bu yüzden çantanızı sırtınızda değil önünüzde aşarak taşımanız öneriliyor. Öte yandan: yanınızda yetecek kadar para taşıyın, paranızın kalanını oteldeki kasada muhafaza etmelisiniz.
Kapkaçcılarla karşılaştığınızda hırsızlık yanında, bir da dayak yeme ihtimali bulunduğunu unutmayınız. Örneğin: cep telefonunuz ile kalabalık ortamda konuşmayınız, yoksa cep telefonunuzu görenler mutlaka bunu çalmak için atakta bulunacaklardır.
ELEKTRİK
Şehirde 220 volt kullanılır. Pek çok otel ve modern binalarda: ikili-üçlü fişler kullanılır. Eski binalarda ise ülkemizde kullanılan fişler kullanılmaktadır. Yani, burayı ziyaret edecek olanların fiş adaptörü olmaları önerilir.
DİL
Ülkede resmi dil olarak “İspanyolca” konuşulmaktadır. Ancak: 20. yüzyılın başlarında İtalya’dan buraya gelen birçok göçmenin etkisiyle “porterio”ların konuştukları İspanyolca kıtanın diğer ülkelerinde konuşulan İspanyolca dan daha farklı hale gelmiştir.
Zaten günümüzde şehirde yaygın olarak kullanılan “Lunfardo” dili: İtalya’nın Napoli şehrinde konuşulan dille büyük benzerlikler göstermektedir.
Evet şehirde İngilizce konuşana nerdeyse rastlamak mümkün değildir, buraya birkaç kelime İspanyolca öğrenerek gitmekte yarar vardır.
GECE HAYATI-EĞLENCE
Şehirde: Palermo, San Telmo ve Julio semtleri, gece hayatının en yoğun yaşandığı ilçeler olarak bilinmektedir. Uluslar arası LGBT topluluğu tarafından: şehir Güney Amerika’da gece hayatı açısından en çok tercih edilen şehir seçilmiştir. Ancak bu şehirde gece hayatı ile tanışmak isteyenler, şunu unutmamalıdır ki: bu şehirde gece hayatı hakikatken gecenin ilerleyen saatlerinde başlıyor.
Yani: insanlar saat 24.00 gibi akşam yemeği yiyorlar ve saat 02.00-03.00 gibi gece hayatına akıyorlar ve bu eğlence, çılgınca, aşırı alkol eşliğinde saat: 07.00 ye kadar sürüyor. Yani saat değişimine ayak uydurmak için şehre ilk vardığınızda hani jetlag denilen olaya karşı hazırlıklı olmalısınız. Yoksa, şehirdeki ilk günleriniz uyuklamakla geçer.
Palermo bölgesindeki gece hayatı “Soho” ve “Holywood” ile eş anlamlıdır. Mahallede her zevke ve yaşa uygun seçenekler vardır. Özellikle: Perşembe, Cuma ve Cumartesi geceleri binlerce insan eğlenmek için Palermo’ya gelirler.
Palermo Soho
Burası gece hayatının merkez üssüdür. Burada: barlar, publar ve trendy restoranlar bulunur. Soho bölgesindeki barı barlarda: tasarımcı mağazalar gündüz ürünlerini düzenledikleri fuarlarda sunmaktadırlar.
Hollywood
Soho’nun birkaç blok ötesindedir. Birçok kişi gece boyunca burada dolaşırlar. Soho’nun mekanlarına nazaran burası daha kalabalıktır.
TANGO
Tango: erkek erkeğe bir dans olarak başlamıştır. Söylenenlere göre: erkekler geneleve gittiklerinde, beklemekten sıkıldıklarında yeteneklerini birbirlerine göstermek için “tango” yaparlarmış.
Tango: önceleri, ekonomik seviyesi nispeten düşük insanların dansı olarak gündeme gelmiştir. Ülkenin üst sınıfı, tango yapanları görüp aşağılarmış. Ekonomik koşulları, kapalı mekanlara girmeye yeterli olmayan halk da, sokaklarda tango yaparak eğlenirlermiş.
1900’lü yılların başlarında Avrupa’dan şehre göçler başladığında, şehir de hızla muhafazakarlaşır. Kadınla erkeğin birbirine dokunmaları ötesinde, şehirde yan yana bulunmaları bile ayıp sayılırmış.
Bunun sonucunda sokak dansları sona ermiş, aileler genç kızlarının “milongalara” yani tango dans partilerine gitmelerini yasaklamışlar. Bunun üzerine, parası olan erkekler “milongalarda” ve parası olmayan erkekler sokaklarda mecburen birbirleriyle dans etmeye başlamışlar.
Öte yandan, erkek erkeğe dansın bir diğer nedeninin de: Avrupa’dan göçün yaygın olduğu yıllarda, şehirde yaşayan kadın-erkek sayısı dağılımındaki dengesizliktir. O dönemlerde erkek tarafından bir kadının kalbini kazanmanın en iyi yolu dans etmekmiş.
Ardından, yaşlı ve usta bir tangocu: kadına, erkeğin tangoda kadına nasıl liderlik ettiğini gösterirmiş. Tüm bu süreç 3 yıl sürermiş. En sonunda da, genç erkek, deneyimli tangocu tarafından “milango”ya götürülür ve oradaki bir kadınla dans etmesi sağlanırmış.
Evet, tüm bu dönemlerde, bir ara erkek erkeğe dansın ahlaksız bulunduğu da olmuş. 1916 yılında çıkarılan bir yasa ile, erkek erkeğe dans etmek yasaklanmış. Hatta, bir ara tango müziği çalan kafelerin kapatılması gündeme gelmiş.
Ancak: kadınlara ulaşmakta zorluk çeken erkekler: evlerde birbirleriyle dans etmeye devam etmişler. Ancak zamanla tango genelevlerden çıkıp tiyatrolarda sergilenmeye başlamış. Ancak yine de uzun bir süre şehrin fakirlerinin bir dansı olarak kalmış.
Şehir gezinizde, cadde ve sokaklarda birçok tango gösterisine şahit olacaksınız. Para vererek bu tangocularla fotoğraf çektirebilirsiniz. Ancak gerçek bir tango gösterisi izlemek isterseniz, mahalle milangolarına gitmeniz gerekir.
Turistler için sahnelenen tango gösterileri biletlerinin çok pahalı olduğunu unutmayınız. Ben size milangolara giderek tango izlemenizi öneririm.
Erkek erkeğe danstan söz etmişken, şunu da belirtmekte yarar var. Buenos Aires şehri: Güney Amerika’da hoşgörünün en yaygın olduğu yerdir. 2003 yılında Güney Amerika kıtasında eşcinsel hakları ilk olarak burada verilmiştir.
İki yıl beraber olduklarını kanıtlayan eşcinsellere evlilik izni verilmektedir ve devletin sunduğu imkanlardan yararlanmaktadırlar.
Milonga-Tango Okulları
Buenos Aires şehrinde: haftanın her gecesi açık olan ve çeşitli ilçelere yayılmış birçok milonga isimli tango okulları bulunmaktadır. Burada uzman öğretmenler tarafından organize edilen sınıflarda, acemiler ve uzmanlar ayrılarak tango ve vals dersleri verilmektedir.
Şehrin en modern ve meşhur tango mekanları: Carlos Gardel, Anibal troilo ve Astor Piazzola denilen yerlerdir.
GUALEGUAYCHU-ARJANTİN ULUSAL KARNAVAL KUTLAMALARI
Bu karnaval: Buenos Aires şehrinin 3 saatlik bir yolculukla ulaşılan kuzeyindeki 100.000 kişilik bir kasabada kutlanır. Buna “Carnaval del Pais” veya “Milli Karnaval” denilir.
Ocak-Şubat-Mart aylarında, hafta sonları düzenlenen karnavalda: tüyler, payetler ve canlı gösteriler yapılır. Şehrin en iyi iki rakip okulu “Mari Mari” ve “Papelitos” lardır. Karnaval zamanında: yaklaşık 500.000 turist, kasabanın barlarında içki içerler ve partiyi izlerler. Ayrıca yine buranın yakınlarındaki Nandubaysal nehri kıyısındaki plajda yüzmek de mümkündür.
TURİZM
Buenos Aires şehri: çamurlu “La Plata” nehri kıyılarında kurulmuştur ki nehir genellikle gri ve kasvetlidir. Şehir “Barrios” denilen mahallelerden oluşmaktadır. Barriolar: şehir merkezini çevreleyen olanlarda özellikle eski olanları çok ünlüdür. Şehir genellikle: “Apart La Boca barrio” denilen renkli binaları, Casa Rosado başkanlık sarayının ünlü pembe tonları ile popülerdir.
Pedro Mendoza nehri üzerindeki kayalıklar üzerine inşa edilen şehir: İspanyollar tarafından 1536 yılında kurulmuştur. Ancak daha önceki şehir kuruluş çalışmaları yerli direnişi nedeniyle gerçekleşmemiştir. Yani şehir ikinci denemede kurulabilmiştir.
Arjantin 1816 yılında İspanya’dan bağımsızlığını ilan etti ve Avrupa’dan göçler gelmeye başladı. Göçmenler kendi kültür ve geleneklerini de beraberlerinde getirdiler. 1880’lerin sığır üretimindeki patlamanın ardından, 1900’lerin başında Buenos Aires şehri binlerce Avrupa sakininin Güney Amerika’da yaşadıkları en büyük şehir haline geldi.
Ardından şehir gelişti. Binalar daha görkemli oldu ve özellikle Fransız tarzı tercih edildi. Zengin sığır baronları oğullarını Avrupa’ya eğitime gönderdiler. Kendi kızları için karlı ve faydalı evlilikler düzenlediler. Buenos Aires şehri kültür ve moda alanında, Amerika’nın etkin şehirlerinden biri haline geldi.
Sonrasında şehirde ortaya çıkan işçi sorunları ve grevler ordu tarafından bastırıldı. 1930 yıllarındaki modernizasyon programının ardından, şehirdeki önemli caddelerde sömürge binaları yıktırıldı. Dünya Savaşının ardından, şehir varoşlarında büyüme başladı.
Günümüzde şehir, metro ve ulaşım hatlarıyla rahatça ulaşılabilir haldedir. Ziyaretçiler, seçkin kuzey banliyölerinde Palaza Constitucion ve Julio Avenida (dünyanın en geniş caddesidir) çevresindeki kompakt orta alan çevresini tercih ederler. Cadde isimleri “Avenida de Mayo” olarak değiştirildi.
Birçok ziyaretçi için Buenos Aires şehrinin cazibesi “barriolar” olarak bilinen mahallelerde yatmaktadır. Birçok turist yeni banliyöleri içine alan merkezi dışına çıkmak isterler. Çünkü şehrin tarihi kökleri banliyölerdedir.
Şehrin en ünlü turistik mekanlarından birisi “cafe tortoni” dir. Bu mekan önünde özellikle turistler uzun kuyruklar oluşturuyorlar. Özellikle burada “sıcak çikolata” içmenizi öneririm. Bir tür suflenin erimiş hali düşünün. Bunun yoğunluğunu azaltmak için yanında süt veriyorlar ve bir sürahi de su ikram ediliyor. Çünkü bunu içtikten sonra susama ihtimaliniz oldukça yüksek.
Kültür
Şehirde tam olarak 132 müze bulunuyor. En ilginç müzelerden birisi “Meseo de la Pasion Boquens” müzesidir. Burada: özellikle “Boca Juniors Takımı” hakkında en kapsamlı bilgiler bulunmaktadır. Gaucho olarak isimlendirilen bölge yerlilerinin geleneksel yaşamlarını sergileyen müzeler de ilgi çekmektedir. Müzeler o kadar çok ki, mutlaka bir kısmını seçmeniz gerekir. Ama özellikle: Evita Müzesini mutlaka görmenizi öneririm. Abasto bölgesindeki “Museo Carlos Gardel” müzesi de Arjantin tangolarının büyük bestecisini tanımak açısından gezilip görülmesi gereken bir yerdir. Şehirde en çok ziyaretçi çeken müzelerden bir diğeri de “Museo de Arte Latinomericano de Buenos Aires” müzesidir. MALBA olarak ismi kısaltılan bu müzede çeşitli sanatçıların eserlerini görmek mümkündür.