Brüksel denilince ilk akla gelen “Avrupa Birliğinin Başkenti” olduğudur. Öte yandan “NATO” merkezi de bu şehirde bulunmaktadır. Bunların yanında: birçok Avrupa şehrine yakın olması: bu şehirde, birçok insanın yaşamasına neden olmuştur.
Bunun yanında, yine Brüksel denilince, birçok insanın aklına “bira” ve “çikolata” geliyor. Ayrıca, Washington’dan sonra, dünyanın en yeşil ikinci başkentidir.
Yağmur hiç eksik olmaz. Havanın bu kasvetini engellemek için, mutluluk hormonu salgılayan, dünyanın en meşhur çikolatalarını üretmektedirler.
Şehir: Belçika ülkesinde 3 feodal bölgeden birisinin başkentidir. Yukarıda söz ettiğim gibi, Avrupa Birliğinin 3 ana kurumu olan “Avrupa Birliği Komisyonu”, “Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi” ve “Avrupa Parlamentosu” bu şehirde bulunmaktadır.
Bunlara bağlı olarak da, yüzlerce irili-ufaklı kuruluş ve temsilcilik, yine şehirde bulunmaktadır.
Şehirde yaşayanların nüfusu: 1.1 milyon kişidir. Bunların % 30’luk bölümü yabancıdır. Şehirdeki yeşil alanların (park, bahçe, ormanlık alanların) toplamı ise: % 11.4’ dür.
Şehir merkezindeki bulvarlar: deniz seviyesinden yalnızca 15 metre yüksektedir. (Hollanda’da deniz seviyesinin altında, hatırlayanlarınız olacaktır)
Madou denilen yer: deniz seviyesinden 52 metre yüksektedir. Şehirdeki en yüksek nokta, deniz seviyesinden 100 metre yüksektedir.
Şehrin coğrafi konumuna gelince: şehir dört ülke sınırı ile çevrilmiştir ki bunlar “Fransa, Hollanda, Almanya ve Lüksemburg” dur. Ayrıca: şehrin Kuzey Denizi ve dolayısı ile İngiltere’ye bakan bir sahili bulunur.
TARİHİ SÜREÇ
Şehir, ilk olarak birkaç yüzyıl önce, burada bulunan bir bataklığın kurutulmasıyla ortaya çıkmıştır. Zaten, isminin kelime anlamı da Bataklığın içindeki yerleşim yeridir.
Brüksel: Köln ve Bruges şehirleri arasındaki ticarette hızla gelişip kalkınmıştır. Takip eden yıllar geçtikçe: şehir çevresinde bir kale yükselmeye başlamıştır.
Lambert II döneminde, çevre duvarı oluşturulmaya başlanmış ve eski ikamet edilen yerler terk edilerek, tepe üzerine kurulmuş kale içine taşınılmıştır.
Bunun sonucunda, şehre girmek isteyen ziyaretçilerin, 7 kapıyı geçmesi gerekmiştir. 1379 yılında tamamlanan ikinci sur hattı: günümüzde Brüksel şehrinin iç çevre yollarını oluşturan bulvardan geçmekteydi.
1402 yılında, Brüksel Belediye Binasının temeli Düşes Leanne ve kocası döneminde atılmıştır.
16’ncı yüzyılda: Willebroeck için yapılan kanal inşaatı, şehrin gücünü arttırmış ve liman bölgesinin gelişmesine yol açmıştır.
18’nci yüzyılda
Fransız Devriminin arifesinde, şehrin üçte birlik bölümü yenilendi. Ancak, yine aynı dönemde, şehir, felsefi ve siyasi kargaşalardan kaçamadı. Aydınlanma fikirleri etkisiyle, İmparator Joseph II, bir dizi reform ilan etmek zorunda kaldı.
Ancak, onun niyeti, reformculuk değildi ve sonunda, direniş, insanların kafalarında bilinçlenmeye başladı.
1789 yılında, Fransız Devrimiyle birlikte, Brüksel şehrinde de ayaklanmalar oldu. Hollandalı yöneticiler, bu isyanları bastırdılar ancak daha sonra Habsburglar: Directoire yönetimindeki Fransa’nın gücüne boyun eğmek zorunda kaldılar.
Waterloo savaşının ardından Napolyon yenilince, Brüksel şehri, Lahey şehri ile birlikte Hollanda krallığının iki başkenti oldular.
19’ncu yüzyılda: Brüksel, lüks mallar için bir Pazar olarak gelişir ve ortaçağ merkezi: güzel cepheli mağazaları ve eğlenceleri ile önem kazanır. 1834 yılında, bir üniversitenin temelleri atılır.
Evlere içme suyu dağıtımı, kanalizasyon ağının döşenmesi ve kentsel yapı projelerinin geliştirilmesi ve tamamlanması, şehrin hızla gelişip kalkınmasını sağlamıştır.
ULAŞIM
Şehrin havaalanı, şehir merkezine 14 km. uzaklıktaki “Zaveentem Havaalanı” dır. Uluslar arası uçuşlarla şehre gelenler, bagaj alımına geçmeden önce, pasaport kontrolü ve gümrükten geçerler. Havaalanında, yapılan araştırmalara göre, günde 1.9 ton çikolata satılıyormuş.
Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım: “Airport City Ekspres” treniyle sağlanmaktadır ki, şehir merkezindeki “Gare Central” e muhtemelen 30 dakikada ulaşabilirsiniz. Taksi kullanmak isterseniz, şehir merkezi yaklaşık 30-35 Euro tutuyor. Taksi seçerken, lisanslı taksileri tercih ediniz.
Bunun yanında: Brüksel şehri Avrupa’nın tam kalbinde ve bu yüzden, şehirden, Avrupa’nın diğer birçok yerine rahat ve hızlı ulaşım mümkündür.
Brüksel şehri, trenle Paris’e 1 saat 30 dakika ve Londra şehrine 1 saat 50 dakika uzaklıktadır. Şehirden, Avrupa’nın birçok yerine hareket eden “Thalys” tarafından işletilen “hızlı trenler” bulunmaktadır.
TATİL GÜNLERİ-MİLLİ BAYRAMLAR
1 Ocak Yılbaşı 1 Mayıs İşçi Bayramı 21 Temmuz Ulusal Gün 15 Ağustos Varsayım günü 1 Kasım All Saints günü 11 Kasım Anma günü 25 Aralık Noel günü
İKLİM
Brüksel şehri: ılıman bir deniz iklimine sahiptir. Yaz aylarında ortalama sıcaklık 16 derece ve kış aylarında ise 3 derece civarındadır.
Yağmur, tüm yıl boyunca mevcuttur ve şehir ziyaretçilerinin, yanlarında şemsiye bulundurmalarını öneririm.
Özellikle: Nisan-Mayıs ayları arasındaki dönem, aşırı yağmurlu dönemdir.
Aslında, yağmuru dönemsel olarak söylemek olmaz, bu şehirde yağmur sürekli görülür yani güneş buraya pek cömert davranmamıştır.
Evet, bu şehri ziyaret etmek için en uygun zaman: ilkbahar ve sonbahardır. Kışın, büyük olasılıkla bazı yerlerin kapalı bulunduğu görülür.
ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI
Şehirdeki her üç (otobüs, metro, tramvay) sistem için tek bir bilet kullanılır. Bilet fiyatları: 1 günlük: 4.50 Euro. 3 günlük: 9.50 Euro. 5 yolculuk bileti: 7.30 Euro. 10 yolculuk bileti: 12.30 Euro’dur.
Taksi
Şehir içinde, yollardan taksi çevirmek zordur. Taksi ihtiyacınız olduğundan duraklardan telefonla çağırmak gerekir.
Tramvay
Brüksel şehrinin “sarı” tramvayları meşhurdur, bunlara mutlaka binip bir yolculuk yapmalısınız.
Trenler
Belçika’da ülke çapında, hafta sonlarında trenler % 50 indirimlidir. Özellikle; “Eurostar” denilen hızlı tren: şehir merkezinde “Gar edu Midi” istasyonundan hareket ettikten 2 saat sonra, İngiltere-Londra’ya ulaşıyor. Trenlerde 4 dilde anons yapılıyor. Fransızca, Flemenkce, İngilizce ve Almanca.
DİL
Şehirde, ülkenin iki resmi dili olan “Flamanca” ve “Fransızca” konuşulur. Ama özellikle nüfusun çoğunluğu yani % 80 kadarının Fransızca konuştuğunu söylemek gerekir. Kalan % 20’lik bölüm ise Flamanca konuşmaktadır. Ancak, yine de hukuken her iki dil de resmi dil statüsündedir. Yalnız burada konuşulan “Flemenkce”, Hollanda’da konuşulandan farklıdır.
İNSANLAR
1960’lı yıllardan sonra: bölgeye, büyük ölçüde yabancı nüfus yerleşmiştir. Başlangıçta tamamen vasıfsız olan bu göçmen işçi sınıfı, ardından gelen ikinci ve üçüncü nesil ile nispeten daha kültürlü hale gelmiştir.
Göçmenler arasında öne çıkanlar: Faslılar, Kongolu Afrikalılar ve Emirdağ-Afyon kökenli vatandaşlarımızdır. Bu yabancı kökenlilerin şehir nüfusu içindeki payı % 29 dur.
Evet, Belçika insanı, özellikle Fransızları gördükten sonra, daha cana yakın olması ile bilinip tanınıyor. Burada, insanlar, Fransızlara nazaran daha yardımsever, güler yüzlü ve cana yakınlar.
ALIŞVERİŞ
Şehirde: Grand Palace’ye çok yakın: ana alışveriş caddesi “Rue Neuve” yani “Nieuwstraat” dir. Burada: AVM olarak “City 2” ve “İnno” bulunuyor.
“Grand Palace” denilen tarihi yere giden ara sokaklarda ise, çok sayıda hediyelik eşya satan yerler bulunuyor. Yürüyerek ulaşabileceğiniz “Anspach” tan ise, giysi satın alabilirsiniz. Giysi almak isteyenler “Rue Antoine Dansaert” denilen yeri de tercih edebilirler.
Evet: Brüksel denilince, bence en başta gelen alışveriş “çikolata” dır. Bunun dışında, bu şehirde hediyelik olarak satın alabilecekleriniz: bisküvi, kahve, dantel ve kanavite olabilir.
Çikolata almak için size önerebileceğim yerler: “Sablon Meydanı” ve meydanda bulunan “Pierre Marcolini” dir. Burası gerçekten muhteşem lezzetli çikolata satmasıyla tanınıp biliniyor.
Bunun dışında, şehirde çikolata satın alabileceğiniz yerler: “Leonidas” ve Neuhaus ve son olarak “Wittenamer” olacaktır.
Şehirde: açık hava pazarı meraklıları için iki seçenek vardır.
Bunlar: Cumartesi günleri kurulan “Place du Jeu de Bale” ve Pazar günleri kurulan “Place Agora” dır.
Şehirdeki moda mağazalarına gelince, bunlar yani büyük moda markalarının ürünlerinin satıldığı mağazalar: Boulevard de Waterloo ve Avenue de la Toison d’Or denilen yerlerdedir.
Rue Antoine Dansaert ve çevresi de, Brüksel türü tasarım ve moda ürünlerinin satıldığı yerleri bulundurmaktadır.
Marche du Midi: denilen yerde, tren istasyonunun yakınında, her şeyin satıldığı, popüler bir Pazar bulunur ki, saat 06.00 ile 13.00 arasında açıktır.
Fabrika satış mağazaları ve outlet alışveriş yerlerini sorarsanız: şehir merkezinin 80 km. uzağında bulunan Maasmechelen Alışveriş Merkezini önerebilirim.
Daha büyük bir yer ararsanız, bu kez, aynı yerden 15 km. daha uzakta, Hollanda’da bulunan “Roermond” düşünülebilir.
GECE HAYATI
Brüksel şehrinde, gece hayatı çok canlıdır. Şehirde, gece hayatının canlı olarak sürdürüldüğü birkaç yer hakkında sizlere bilgi vermek istiyorum.
The You Crue
Burası, şehrin en iyi diskosudur ve Duquesnoy bölgesindedir.
Brüksel Red Light District-Brabantstraat
Burası, şehrin kuzeyinde, Türk mahallesinin dibinde ve şehrin “kırmızı ışık bölgesi” olarak bilinir. Ancak, burayı ziyaret edenlerin, çanta ve cüzdanlarının gasp edilmesine karşı dikkatli olmaları önerilir.
Evet, Hollanda’da bulunan “Kırmızı sokağa“ benzeyen camekanlarla dolu bir yer ve güzel hatunlar.
Ama bunlar bildiğiniz camekanlar değildir. Camekanların içinde birbirinden güzel ve genelde göçmen olan hatunlar görülüyor.
Bunlardan birini beğenirseniz, kapıya gidiyorsunuz ve kapı açılıyor, ücret söyleniyor ve kabul ederseniz, sizi içerideki ortama alıyorlar. 15 dakikalık süre sonunda bir zil sesi duyuluyor ve bu zil sesi işlemin yani sürenizin bittiğini ifade ediyor.
NE YENİR-NE İÇİLİR
Belçika ülkesinde olduğu gibi, Brüksel şehrinde de, yöresel lezzetlerin başında gelen “plat du jour” dur. Bu yemeğin Flamanca ismi “dagschotel” dir. Bunu tatmak için, şehir merkezinde “Sablon meydanı” nı deneyebilirsiniz.
Zaten buraya giderseniz, burada, Belçika’nın diğer yerel lezzetlerinden olan “deniz midyeleri” ve “patates kızartmaları”nı da deneyebilirsiniz.
Deniz midyeleri: tencerelerde pişiriliyor.
Bu tencerelerde pişirilen deniz midyelerini mutlaka tatmalısınız, ancak mevsimi var, uygun mevsime denk gelmeniz gerekiyor. Burada yenilecek başkaca: buraya has lezzetlerden diğerleri ise: patates kızartması, waffle, çikolata.
Armes de Bruxelles
Rue des Bouchers bölgesindeki bu restoran, deniz ürünleri için tam bir klasiktir ve özellikle midye yemenizi öneririm.
Chez Leon de Bruxelles
Burası, şehirdeki bir restoranlar zinciridir ve özellikle midyesi ile ünlüdür. Porsiyonları da gayet doyurucudur.
Evet, ne içilir
Belçika ülkesi tam bir “bira” cennetidir ve ülkede, yaklaşık 500 çeşit bira üretilmektedir.
Ancak, bunlardan en öne çıkanı “Stella Artois” dir. Ama, özellikle bu şehri ziyaret ederseniz “beyaz bira” yı mutlaka içmelisiniz.
Grand Palace’nin arka sokakları, İstanbul Çiçek Pasajı’nı andıran birahanelerle doludur. Buradaki her restoranda, geniş bir bira menüsü bulabilirsiniz.
ÇİKOLATA
Belçika çikolataları, İsviçre çikolataları yanında, daha üst düzeydedir. Çünkü: Belçikalılar, çikolata yapmayı çok ciddiye alırlar. Eğer şehirden hediyelik bir şeyler satın almak isterseniz, özellikle çikolata almanızı öneririm. Çünkü, şehirde satılan çikolataların, sonsuz seçenekleri bulunuyor.
Ayrıca: Belçika çikolatalarında herhangi bir bitkisel yağ bulunmaz, bunlar tamamen kakao yağı ile yapılırlar ve ağızda güzel bir lezzet bırakırlar.
Ara sokakları gezerseniz, baharatlı çikolataların bile bulunduğunu görebilirsiniz.
El yapımı çikolata, herhangi bir koruyucu içermez. Bu yüz den, soğutma olmadan, yaklaşık 21 gün içinde bunu tüketmek gerekir. Çikolata satın alırken, çikolatayı ne kadar süre saklayabileceğiniz sorunuz.
Çikolatanın bulunması gereken sıcaklık: 18 derecedir. Kuru ve karanlık bir yerde saklanmalıdır. Aksi halde, çikolatayı buzdolabında tutarsanız, bunları yemek istediğinizde, oda sıcaklığında 15-20 dakika bekletmeniz gerekir.
Çikolata satın almak isterseniz, özellikle “Grand Place” bölgesini tercih edebilirsiniz. Buradan satın alabileceğiniz bir kısım çikolata türleri şunlardır ve keyfinize göre bunlar arasında seçim yapabilirsiniz:
Pralines
Bunlar içinde: tereyağı krema, meyve kremleri, badem ve fındık macunu veya fındık bulunan çikolatalardır. Bunların kabukları beyaz veya koyu çikolata renginde olur.
Mantar
Bunlar, katı veya kakao tozu kabukludur ve kaymak ile katı çikolata karışımıdır. Bunlar: normalde “pralin” cinsinden biraz daha pahalıdır.
Gianduja
Bu tür, saf badem ve fındık ezmesi ile yapılan, küçük dikdörtgenler şeklinde, altın benzeri kağıda sarılmıştır. Bu tür çikolatada kabuk yoktur ve fındık ezmesi yemek gibidir.
BELÇİKA BİRASI
Bira, Brüksel şehrinde bir efsanedir. Şehirde, birçok tek-tekci birahane bulunmaktadır. Bira, bu şehirde, öğlen ve akşam yemeklerinde, aperatiflerle ve gece-gündüz her an içilebilir.
Ülkede, yaklaşık 400 çeşit bira bulunur. Ancak, herhangi bir yere girdiğinizde, bunlar arasında en popüler olanları, menüde görebilirsiniz.
Genelde biraların fiyatları yüksektir. 33’lük bir biranın ücreti, 1.2 Euro civarındadır.
Ama, alkol oranı yüksektir (% 9-12 arasındadır) ve iki bira içtikten sonra, büyük olasılıkla sarhoş olunmaktadır.
Evet, şehirdeki gezinizde, gerçek Belçika birası tadabileceğiniz birkaç yer hakkında bilgi vermek istiyorum.
Grand Palace
Buranın yakınlarındaki kafe ve barlarda, birçok üst düzey Belçika birası seçeneklerini bulabilirsiniz. Özellikle: “Place du Chatelain” ve “Dukes” gibi bira kafeleri yoğun tercih edilir, ancak tabii ki fiyatlar, diğer yerlerdekilere nazaran biraz daha yüksektir.
A la Mort Subite
Burası, Grand Palace yakınlarında ve 1928 yılında açılmış ve geleneksel Belçika birasının sunulduğu bir kafedir. Kafenin is minde bulunan “Mort Subite” kelimesinin anlamı “Ani ölüm” demektir.
Çünkü: burada bahisçiler oyun oynarken bira içmeleriyle tanınır. Burada “lambic” isimli bir bira markası göreceksiniz, bu bir tür fermente biradır ve mutlaka tatmalısınız.
Delirium Cafe
Dünyanın birçok bölgesinden gelen yaklaşık 400 çeşit bira, burada ziyaretçilere sunulmaktadır. Grand Palace yakınlarındaki bu kafede, daha sonra alkollü her tür içkinin sunulduğu bir bar olarak genişletilmiştir.
TURİZM
Şehir, Avrupa’nın birçok şehrine yakın olmasıyla önem kazanmaktadır. Bu yüzden: Brüksel şehrine yapacağınız bir gezide, çevredeki diğer birçok şehri de gezme/görme şansınız olacaktır, çünkü hepsi birbirine çok yakındır.
Bunun yanında: Brüksel şehrinde: tarihi doku, fazlasıyla korunmuştur. Çünkü: II. Dünya Savaşında, en az hasar gören şehirlerden birisidir ve bu yüzden şehirde eski yapılar görmek mümkündür.
Öte yandan: Belçika, II. Dünya Savaşı sonrasında, savaş tazminatı olarak, Almanya’dan, 1990’lı yıllara kadar “elektrik” almıştır ve bu yüzden, gerek Belçika ve gerekse Brüksel şehrinin birçok yeri: ışıl ışıl parlamaktadır. En ücra köşeler bile ışıklandırılmıştır.
Şehirde “Scheldt” ve “Meuse” nehirleri arasında kalan bölüm: yürüyüşler için uygundur.
Şehirdeki en iyi 10 müze şunlardır
Çizgi Roman, Belçika Merkezi Güzel Sanatlar, Kraliyet Doğa Bilimleri, Autoworld, Oceade, Müzik Aletleri, Sanat ve Tarih, Çinquantenaire, Ordu ve Askeri Tarih, Atomium, Bozar.
Brüksel şehri: iki bölüme ayrılmaktadır. Bunlar:
1. Aşağı Şehir
2. Yukarı Şehir.
AŞAĞI ŞEHİR
Burada: hareket ve meşhur bazı yerler bulunmaktadır ki, bunların başında “Grand Place” gelir.
Grand Place-Grote Markt
Burası: büyük bir meydandır. Net adres: Adolphe Max. Yazının hemen başında belirtmeliyim ki; bu meydan, 1998 yılında UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesine” dahil edilerek koruma altına alınmıştır. (Not: düşünüyorum da, ülkemizde muhteşem bir çok tarihi ve kültürel eser bu listeye alınmaz iken, burada, çok da özellikleri olmayan bir meydanın koruma altına alınması ilginç)
Brüksel şehrinde: her cadde ve sokak: 15’nci yüzyılda yapılan “Grand Place” e çıkar. Burası turistlerin uğrak yeridir ve açık hava müzesi gibidir. Flemenkçe meydanın isminin anlamı Büyük Pazardır. Çünkü, eskiden şehrin ana Pazar yeri olarak kullanılıyormuş.
Meydanda
Alışveriş merkezleri, kafeteryalar, restoranlar ve Ortaçağdan kalma yapılar görülür. Meydana açılan ara sokaklarda ise: yine şehrin birçok özelliğini keşfedebilirsiniz.
Bu bölgedeki binaların hepsi: farklı loncalara ait olarak yapılmış ve ilk yapılış tarihleri, binaların üzerindeki tabelalarda yazılıdır. 13’ncü yüzyılda: burası, daha önce de belirttiğim gibi bir tüccar pazarı olarak kuruldu.
Meydanın çevresinde ahşap evler ve Pazar tezgahları kuruluyordu. 14’ncü yüzyıldan itibaren ise, bu kez, aristokrat aileler burada taş evler yaptırmaya başladılar ve yavaş yavaş, meydan şehrin siyasi ve ticari merkezi haline geldi.
Ancak
“Hotel de Ville” binasının dış yapısı sağlam kalabilmiş olmasına rağmen, diğer tüm yapılar, 1695 yılının Ağustos ayında, Fransızlar tarafından şehrin bombalanması sırasında yıkılmıştır. 1695-1700 yılları arasındaki dönemde ise, yalnızca 5 yıllık süreç içinde, Grand Place ve loncalar yeniden yapılmıştır.
“Voltaire” nin bir süre yaşadığı binayı görmek için, üzerindeki yazıyı bulmanız gerekiyor.
Evet: meydan ve çevresinde bulunan birçok tarihi bina ve yapı: günümüzde müze, belediye binası ve hediyelik eşyaların satıldığı yerler olarak kullanılıyorlar.
Bu dükkan ve mağazalarda, her türlü markanın ürününü bulabilirsiniz, ancak fiyatlarının pahalı olduğunu özellikle belirtmek isterim.
Ama meydanın çevresindeki kafelerde oturup özellikle “tart” yemenizi öneririm.
Yazları ise, yine bu meydanda “çiçek pazarı” kuruluyor.
Akşamları da konserler düzenleniyor. Yaz akşamlarında meydanın en güzel binalarında, cumartesi akşamları: müzik ve ışık gösterisi düzenleniyor, sakın kaçırmayın, gayet güzel.
Özellikle, dünyaca ün kazanan “Tapis de Fleurs” yani “Çiçek Halısı” Festivali: her iki yılda bir (çift yıllarda-örneğin 2014-2016 yıllarında); 15-18 Ağustos tarihlerinde burada, yani bu meydanda kutlanıyor.
Her iki yılda bir düzenlenen bu çiçek halı festivalinde, meydanın ortasında 800 bin’den fazla begonya çiçeğinden bir çiçek halı yapılıyor ve bu halı 3-4 gün boyunca burada kalıyor. Elbette, bu dönemde, meydanın ziyaretçileri daha da artıyor.
Bunun yanında, şehrin birçok ana kültürel etkinlikleri de (örneğin: Ommegang) burada düzenleniyor.
Ommegang ne derseniz?;
Her yıl Temmuz ayının ilk haftasında düzenlenen bu etkinlikte: kostümlü tören alayı Sablon kilisesinden hareket eder ve birçok performans sergilenerek devam eder. Tam bir ortaçağ festivalidir. Tören alayı, Grand Palace de biter.
Şehre özgü çikolatalardan satın almak isteyenler de, bu meydanda bulunan çikolata dükkanlarını tercih etmelidirler.
Meydanın ortasında bir de “Maria” isimli heykel bulunuyor. Rivayetlere göre, bu heykele dokunularak tutulan dilekler gerçekleşiyormuş. Bu heykel: Karl Marx’ın, bir zamanlar komünist manifestosunu yazdığı yere yapılmış.
Grand Palace bölgesinde bulunanlar
Musee de la Ville de Bruxelles-Brüksel Şehir Müzesi
Giriş ücretlidir ve 3 Euro’dur.
1875 yılı yapımı, muhteşem bir Neo-gotik binada bulunan bu müzede, şehrin tarihine hızlı bir şekilde göz atmak mümkündür. Bina: ilk olarak “Maison du roi” yani “kralın köşkü” olarak yapılmıştır.
3 katlı binada, Brüksel şehrinin favori maskotu “Peeing Boy”, ekonomik kalkınma, sosyal gelişme ve şehrin gelişmesinin çeşitli yönleri anlatılmaktadır.
Özellikle, “Mannekin Pis”in 700’den fazla kostümü gerçekten görülmeye değerdir. Ayrıca: duvar halıları, porselenler ve gümüş objeler de sergileniyor.
Town Hall-Brüksel Gezilecek yerler
Brüksel Belediye Binası
Brüksel Belediye Binası: Belçika’nın en iyi ve gösterişli binalarından birisidir. Duvarların altın kaplama olması, özellikle yapıyı ilginç hale getirir. Mimari stil “gotik” dir.
Binanın duvarlarını süsleyen çok sayıda heykel bulunur. Aynı zamanda: kulenin işsiz güzelliği ilgi çeker. Kulenin en tepesinde ise, en sivri melek Saint-Michael görülür.
Rivayetlere göre
96 metrelik kulenin tepesine “Saint Michael” heykelini yerleştiren mimar: yapının ana kapısının, kulenin ekseninden kaymış olduğunu yani yamuk olduğunu görür ve kendini, binanın en üst bölümüne çıkıp aşağı atar.
Bu kulenin bir diğer özelliği daha var. Şehir merkezinde gezerken, yönünüzü belirlemeye yardımcı oluyor. Nereye giderseniz, bu kuleyi görebiliyorsunuz.
Bu muhteşem Gotik yapının temeli: 1402 yılında atılmıştır. Ancak: 1695 yılında, şehir Fransız Meraşal Villeroy tarafından bombalandığında, bu güzel yapı da çıkan yangında az oranda tahrip olmasıyla bilinmektedir.
Günümüzde burada “Town Hall Müzesi” ni ziyaret ederseniz görebilecekleriniz: 16,17 ve 18’nci yüzyıllardan kalma, ince Brüksel duvar halıları, görkemli Gotik ahşap lambri, eski filolar ve resimler, amblemler bulunmaktadır.
Evet, 15’nci yüzyıl başlarında inşa edilen heybetli gotik yapı:
Günümüzde evlilikler başta olmak üzere, sivil amaçlar için kullanılıyor ve aynı zamanda Brüksel Belediye Başkanının resmi makamı buradadır.
Binanın avlusuna girebiliyorsunuz. Binanın içini ziyaret etmek isterseniz, sadece rehberli turlara katılmanız gerekiyor.
Bu 40 dakikalık tur süresince: konsey odası, 15’nci yüzyıl halıları ve diğer sanat eserleri, dekoratif odalar görülebiliyor.
Peeing Boy-Manneken Pis-İşeyen çocuk
Burası: Grand Place meydanından birkaç blok ileride; yürüme mesafesinde, Rue de I’Etuve bölgesinde, bir köşededir. Şehrin en çok turist çeken yerlerinden birisidir.
Burada: 1619 yılında, Jerome Duquesnoy tarafından yapılan “İşeyen Çocuk Çeşmesi” ilgi çekmektedir ve şehrin simgesi sayılmaktadır. Günümüzde burada görülen heykel, orijinal değildir.
Buradaki heykeller, daha önce 5 kez çalınmış ve bugün görülen heykel. 6’ncı heykeldir. 1745 yılında bir Fransız asker tarafından ve 1817 yılında ise bir mahkum tarafından çalındığı bilinmektedir.
İlk heykel
biraz önce de söylediğim gibi 15’nci yüzyılda buraya konulmuştur. Bu ilk yapılan taş heykel daha sonra, Ağustos 1619 tarihinde bronz olarak değiştirilmiştir.
Heykelin 60 cm. boyundaki bronz orjinali: halen kralın evinde yani “Maison du Roi”de bulunuyor. Günümüzde, buradaki heykelin boyu ise, yalnızca 61 cm.dir.
Bira Festivalinde: çeşmeden su yerine “bira” akıtılıyor. Evet, bu ufacık ve hiçbir fonksiyonu olmayan heykelin; hergün binlerce insanı kendine çeken özelliği “pipisinden fışkıran su” dur ve binlerce insan bu suyu izlerler.
Flemenkcede kelime anlamı “işeyen çocuk” demektir.
Çocuk: zaman zaman değişik kıyafetlerle görülmektedir.
Çünkü: ülkeyi ziyaret eden birçok devlet başkanı, kendi ülkesine has kostümler hediye ediyorlar. Heykele sunulan ilk kostüm; 1698 yılında geldi ve o zamandan günümüze kadar olan süreçte, heykele 700’ü aşkın kostüm sunuldu.
Noel zamanı “Noel baba kıyafeti” ve yazın “mayo” ve hatta bazen “itfaiyeci” ve “polis” kıyafetleriyle görülmektedir.
Hatta: Elvis Presley, Mickey Mouse, Tibet rahibi gibi 700 civarında kıyafeti bulunduğu söyleniyor. Jean Marc adındaki bir tasarımcı tarafından, her ay birkaç kez olmak üzere değiştirilen kıyafetleri, daha sonra “Grotemark” daki “Musee de la Ville de Bruxelles Grand Place” şehir müzesinde sergileniyormuş.
Bu müzenin en üst katında, bu çocuk için dünyanın dört bir yanından gönderilmiş elbiseler sergileniyor.
Her ülke, kendi yöresel ve simgeleşmiş kıyafetini-giysisini göndermiştir. Sorunuz hemen aklıma geliyor, ya bizden, evet bizim ülkemizden, bir şey gönderilmemiş.
Bu kıyafet giydirme düzeni olmadığında ise heykel çıplaktır.
Heykele kıyafet giydirildiğinde, heykel, şarap işiyor ve özellikle turistler, ellerinde bardaklarla, küçük çocuğun pipisinden akan şarap ya da birayı bardak bardak içiyorlar.
Yani, Brükselliler: şehirdeki bütün hediyelik objelerde resmi bulunan bu kol kadar ve hiçbir sanatsal değeri olmayan heykeli, gayet iyi pazarlıyorlar. Şehirdeki birçok yerde, işeyen çocuğun boy boy çakma heykelleri ve çikolataları satılır.
Rivayete göre (ister inan ister inanma): bayramlarda ve yılbaşında, kolum kadar olan bu işeyen çocuk heykeli: şarap içermiş.
Yine bir rivayet:
Söylenenlere göre, şehirde bir zamanlar büyük bir yangın çıkmış ve bu çocuk, yangını işeyerek söndürmüş ve bu yüzden “aziz” ilan edilmiş.
Bir rivayet daha: bir savaşta fitili yanan bir bombayı, patlamak üzere iken işeyerek söndüren ve ordunun zafer kazanmasını sağlayan, bu yüzden kahraman ilan edilen bir çocuğun heykelidir.
Yine bir söylenti: Belçikalılar, bu heykelle “özgürlük” düşüncelerini debreştiriyorlarmış, yani bu ülkede insanlar sokaklarda istediklerini özgürce yapabiliyorlarmış ve bu heykel, bunu ifade ediyormuş.
Günümüzde, şehirde artık sokaklarda insanlar bu tarz şeyleri yapmasalar da, bu heykel onları mutlu ediyormuş.
Gelelim, heykelin kaidesinde yazılı orijinal hikayesine:
(yazılı notun Türkçesi şöyledir); 1619 yılında, 5 yaşındaydım ve Brüksel’de kaybolmuştum. 2 gün süren yoğun aramalardan sonra, asilzade ve soylu babam, beni çok utandırıcı bir pozisyonda yani “ben işerken” bulmuştur.
Daha sonra, beni bulmuş olmanın verdiği minnettarlığın ifadesi olarak, beni aynı pozisyonda tasvir eden bir çeşme yapılmasını emretti ve burası yapıldı”
Evet: Brüksel şehrine gidenlerin, görmeyi ilk istedikleri yer veya obje budur. Aslında, gerçekten gördükten sonra hiçbir anlamı ve özelliği olmadığını göreceksiniz, ancak: şehrin simgesi olmuş, iyi pazarlanmış ve meşhur olmuş, mutlaka gideceksiniz.
Bence: gündüz saatlerinde gitmeyin çünkü daha önce de söylediğim gibi, kol kadar heykelin önünde yüzlerce turist bulunuyor.
Bence, akşam saatlerinde gidin, zaten heykel ışıklandırıldığında oldukça sevimli gözüküyor ve nispeten tenha.
BRUPARCK
Bu park alanı içinde: Oceade su parkı, Kinepolis 24 salonlu sinema, yiyecek-içecek köyü, çocuk oyun alanları ve Mini Avrupa bulunmaktadır.
Yani: tam bir eğlence alanıdır denilebilir. Ayrıca: yine parkın yanında “Atomium” ve “Planetarium” bulunmaktadır.
Mini Avrupa ve Oceade için birlikte giriş bileti alırsanız, indirimli bilet 23.90 Euro oluyor. (karınız 5 Euro)
AtomiumSquare de I’Atomiun denilen yerdedir. Yani şehir merkezine biraz uzaktır.
Belçika ve Brüksel şehrinin: mimari tarihinin eşsiz bir sembolüdür. Hatta: Avrupa’da bile bilinip tanınmaktadır.
Bu simgesel yapı: 1958 yılında “Dünya Fuarı” için mimar Andre Waterkeyn tarafından ; “Atom çağı” ni simgelemek amacıyla yapılmıştır.
İlk yapıldığında, fuar süresince burada durması planlanmış (yani 6 ay) ama daha sonra gördüğü ilgi üzerine kaldırılmamıştır. 2005 yılında yapılan restorasyon çalışmalarında, anıtın metal dış kaplamaları değiştirilmiş ve hatta, bu metal dış kaplamalar, hatıra olsun diye açık arttırma ile satılmıştır.
Anıtın yüksekliği 102 metredir. Ağırlığı ise, 2400 tondur. Her alanda, 18 metre çapındadır.
Şekil olarak ise
“Bir demir atomunun 165 milyar kere büyütülmüş” halidir. 9 tane demir atomundan oluşmaktadır. Merkezdeki atom hariç, küpün 8 köşesindeki 8 atom, komşu 8 hücre tarafından paylaşılmaktadır.
En üst kürede: bir restoran bulunmaktadır ki, buradan şehrin panoramik manzarası izlenir. Buraya üstü camlı bir asansör ile ulaşılıyor ki, bu asansör yolculuğunda bile, ayrı bir heyecan yaşanıyor.
Söylenenlere göre, ilk yapıldığında, bu asansör, Avrupa’nın en hızlı asansörü imiş. Bu panoramik restoran: her akşam saat 23.00 e kadar açıktır.
Anıtta bulunan teleskop ile: açık yani puslu olmayan bir havada “Paris-Eyfel” kulesini görmek mümkündür.
Ancak, bu teleskop: aslında gerçek değildir, iyice incelerseniz, bundaki görüntülerin, yüklü görüntüler olduğu ve daha önce yüklendiği anlaşılır.
Anıt. geceleri: 2970 ışık tarafından ışıklandırılmaktadır.
Anıtı gezmek mümkündür ve giriş ücreti 16 Euro’dur. Her gün saat: 10.00-18.00 arasında açıktır.
Evet: anıtın en üst küresinde panoramik restoran vardır.
Yürüyen merdivenle erişilebilen diğer küreler ise, sergi alanları olarak kullanılmaktadır ve 1958 yılındaki serginin tarihi ve Atomium’un inşasının hikayesi anlatılmaktadır.
Anıtı gezmek için: önce 92’nci metrede bulunan ve teleskop görülen en üst kata çıkıyorsunuz. Buraya asansörle çıkılıyor.
Asansör kabininin üstü cam ve buradan, yukarıyı görebiliyorsunuz. Daha sonra, en alt kata iniyorsunuz. Burada: atom küreleri var ve bunların içine dik merdivenleri (meyil 60 derece civarındadır) tırmanarak çıkabiliyorsunuz.
Tırmanırken pencerelerden bakarsanız, çevreyi izlemeniz mümkündür. Kürelerin içinde, çeşitli sanatsal faaliyetler sergileniyor.
Bunlar arasında ilgi çekeni “Barbie bebekleri koleksiyonu” dur. Koleksiyon, 1958 yılından günümüze kadar olan Barbie bebekleri barındırmaktadır ve özellikle çocukların ilgisini çekmektedir.
Anıtın birinci katında ise, anıtın nasıl yapıldığı hakkında bir video izletiliyor.
Son bir not: anıtın hemen önünde, 1 Euro karşılığında anıtın bir resmi olan hatıra para almayı unutmayın.
Mini Europe
Burası: Bruparck içinde, atomun altında bulunmaktadır. Giriş ücretlidir, ücret 12.90 Eurodur. Her gün saat 09.30-18.00 arasında açıktır. Temmuz ve Ağustos aylarında, kapanış saati 20.00’dir.
Brüksel şehrinde: Avrupa Birliği ülkelerinin turistik yerlerinin minyatür örnekleri, burada bulunan parkta sergilenmektedir. 350 kadar minyatür model ve site bulunmaktadır. Tüm anıtlar, en küçük ayrıntısına kadar yeniden inşa edilmiştir. Tüm yapılar: 1-25 arasında bir ölçeklendirmeye tabi tutulmuştur.
Yani, birkaç saat içinde, Avrupa’nın birçok önemli bölgesinin minyatürünü gezip görebilirsiniz. Her ülkenin bölümüne geldiğinizde, bir butona bastığınızda, o ülkenin ulusal marşı çalıyor.
Londra merkezinde,
Big-Beng kulesinin çanlarını dinleyebilirsiniz. Big-Beng kulesinin yüksekliği 4 metredir. Paris şehrinin sembolü Eiffel kulesi, 13 metre yüksekliktedir.
Gondollar ve mandolin müziği eşliğinde, Venedik’i keşfedebilirsiniz. Paris’ten Fransa’nın bir ucuna giden “TGV” hızlı trenini görebilirsiniz.
Evet, sonuç olarak 350 model ve eşsiz işçilik yansıtan siteleri görmek için burayı mutlaka ziyaret etmenizi öneririm. Kendinizi “Gulliver” gibi hissedeceksiniz.
Oceade
Bruparck içindedir. Her gün saat 10.00-22.00 arasında açık bulundurulmaktadır. Giriş ücreti 16 Eurodur. Eylül-Mart ayları arasındaki dönemde: Pazartesi ve Salı günleri kapalıdır. Çarşamba-Cuma günleri: 10.00-18.00 arasında açıktır. Cumartesi ve Pazar günleri, 10.00-21.00 arasında açıktır.
Burası, tam bir su dünyası denilebilir. Bu dünya içinde bulunanlar: jakuzi, solaryum, sauna vs.
Tüm yıl boyunca açıktır ve sadece mevsimlere göre açılış ve kapanış saatleri değişmektedir. Bizim ülkemizde de bulunan 11 tane su kaydırağı bulunuyor. Ayrıca, açık ve kapalı yüzme havuzları ve sauna bulunuyor.
Özellikle fanatikler için “mavi ve sarı renklerdeki “kamikaze” ile süper hızlı fanatikler için “Niagara” deneyebilirsiniz ki, 7 saniyede 80 metre gidiliyor.
Bunların dışında, yine her yaş gurubuna hitap eden “maymun köprü”, “şelale tırmanma”, “nautic tüpler”, “dalgalar”, “akarsu” “sıcak su kaynakları” ve “jetstreams” gibi eğlence üniteleri bulunuyor. Suyun sıcaklığı, 29 derecede sabit tutuluyor.
Ailecek gidip eğlenilecek bir yer.
ROYAL PALACE-Palais Royal
Kraliyet Sarayı: Place des Palais yani Brüksel park yanındadır.
Her gün saat 10.30-16.30 arasında açıktır.
Yapı: 12’nci yüzyılda, aslında “Coudenberg Sarayı” olarak inşa edilmiştir. Takip eden süreçte: Brabant Dükü ve Charles V tarafından kullanılmıştır. Ancak, 1731 yılında, bir yangın sonucunda tahrip olmuştur.
Bu yangından sonra: Lois Montoyer, yeni bir yer yapılması için görevlendirildi ve bugün görülen kraliyet sarayının başlangıcı olan yapı inşa edildi. Bu yapının da ilk yapılış amacı: Coudenberg Manastırı ve hükümet yetkililerinin kullanımı içindir.
1835 yılından sonraki dönemde:
Kral Leopold II zamanında, saray, mimar Alphonse Balat tarafından büyük ölçüde genişletilmiş ve süslenmiştir. Bugün görülen süslü odalar, kral Leopold döneminde yapılmıştır. Kral Louis XVI döneminde ise, cephe resimleri, süslemeleri ve ön bahçe ilave edilerek, tüm çalışmalar 1904 yılında bitirilmiştir.
Burası: Belçika kraliyet ailesinin resmi sarayı olduğundan: devlet törenleri ve resepsiyonlar burada düzenlenmektedir. Binanın tepesinde Belçika bayrağı görülür. Bu bayrağı görürseniz, kralın, sarayda bulunduğu anlaşılır. Bayrak yoksa, kral saray dışındadır.
Kraliyet ailesinin bir ikametgahı daha bulunmaktadır ve Laken kraliyet şatosu olarak isimlendirilen bu yapı: Atomium yakınlarında bulunmaktadır.
Evet: bu kraliyet sarayı:
Temmuz-Eylül arasındaki dönemde, ziyarete açıktır. Burayı ziyaret ederseniz, özellikle: taht odası, Auguste Rodin tarafından yapılan duvar kabartmaları, Goya odası (burada İspanyol ressam Francisco de Goya tarafından yapılan resimler örnek alınarak yapılan duvar halıları görülür), tavan ve avizeler görülür. Özellikle: Ayna odasında, 1.4 milyon Thai mücevheriyle yapılan avizeye dikkatinizi yöneltin.
Evet: Kraliyet sarayı ve Coudenberg Sarayının tarihi gelişimi: sarayın yanındaki “Belvue” müzesinde açıklanmıştır.
Belvue-Museum
Müzeye giriş 5 Euro’dur. Coudenberg Palace kalıntılarını görmek de 5 Euro’dur ama her iki yeri görmek için tek bileti, 8 Euro’ya satın alabilirsiniz.
Belçika tarihiyle ilgili olarak her şeyin başladığı Kraliyet Sarayının hemen yanındaki görkemli bir binada, Belçika tarihi hakkında bilgi sahibi olmak mümkündür.
Müzede: Belçika tarihine ait: fotoğraflar, filmler, çok sayıda dönemlere ait belgeler bulunmaktadır. Müzenin altında ise: 12’nci yüzyıl Coudenberg Palace kalıntıları bulunuyor.
Ayrıca: yine müze bahçesinde bir kafeterya ve müze satış mağazası ve restoran bulunuyor.
PALAİS DE JUSTİCE-ADALET SARAYI
1.Sıra Poelaert bölgesindedir. Metro ile giderken “Louise” istasyonunda inerseniz, buraya ulaşabilirsiniz.
Burası, şehrin Adalet Sarayı’dır ve Brüksel şehrinde, en iyi akşam manzarasını sunmaktadır. Günümüzde ise, yüksek mahkemelere hizmet vermektedir. Farklı bir altın kubbesi ve birçok sütun ile dekore edilen cephesi ilgi çekmektedir.
Yapı: Kral Leopold II döneminde: 1866-1883 yılları arasında mimar Joseph Poelaert tarafından yapılmıştır. Yapıldığı yer: şehrin en fakir alanı, Ortaçağ döneminde suçluların idam edildiği yer olarak bilinen “Gallows tepesi” üzerindedir.
Buradaki evlerin çoğu yıkılarak, bu bina yapılmıştır. Bu evlerde oturanların “zorla” tahliye edilmiş olmaları nedeniyle, “mimar” kelimesi, şehrin bu bölümünde, bir “hakaret” içeren kelime olarak kullanılır.
Yapıldığında yani
19’ncu yüzyılda: 160×150 metre ölçüleri, 26 bin m. Karelik kapladığı alan ile, Avrupa’da inşa edilen en büyük ilk bina olmuştur. (dini binalar dışındaki)Binanın üstünde, 105 metre yükseklikte bir bakır kubbe bulunur. Bakır kubbe 24.000 ton ağırlığındadır. Binanın içinde ise, 24 büyük ve 245 küçük mahkeme salonu bulunur.
3 Eylül 1944 tarihinde: Belçika’nın kurtuluşunun öncesinde, Naziler tarafından yapıya ateş açılmış ve bodrum katında bomba patlatılmış ve kubbe çökmüştür. Ardından, yapının tamir çalışmalarına hemen başlanılmış ve çalışmalar 1947 yılında tamamlanmıştır. Bu yenileme çalışmaları sırasında: tüm açılardan daha rahat görünebilmesi için, kubbe 2.5 metre daha yüksekte inşa edilmiştir.
ST MİCHAEL& ST GUDULE KATEDRALİ
Cathedrale des Sts-Michel-et-Gudule. Parvis sainte-Gudule bölgesindedir. Giriş ücretsizdir. Buraya gitmek isterseniz, metroya binmeli ve “Parc” veya “Gare Centrale” istasyonlarından birinde inmelisiniz ve sonra yaklaşık 10 dakika yürümeniz gerekir.
Bu gotik katedral: alt ve üst şehir arasındaki bölgede, Treurenberg tepesindedir. Katedral: Belçika’nın ulusal kilisesidir ve kraliyet düğün ve cenaze törenleri burada yapılmaktadır.
Yapı: ilk olarak 12’nci yüzyılda yapılmış ve 1962 yılında katedral statüsüne ulaşmıştır. Aslında: yapının bulunduğu yerde: 8’nci yüzyıldan itibaren, Brüksel şehrinin koruyucu azizi St. Michael adına yapılan bir şapel bulunduğuna inanılıyor.
11’nci yüzyılda, 1047 yılında burada St Gudula kalıntılarına rastlanır. Yani: St. Michael ve St Gudula’nın birlikte ithaf edildiği bir Romanesk kilise kalıntıları bulunmuştur.
13’ncü yüzyıl başlarında,
Brabant Henry Ben: kilisenin yenilenmesinde görevlendirilir. 1225 yılında başlayan çalışmalar, 300 yıllık bir sürece yayılır ve bina genişletilerek, bugün görülen gotik kiliseye dönüştürülür.
Yapı; her ne kadar çok aşırı dekoratif olmasa da, ünlü yazar Victor Hugo’nun burası hakkındaki yorumu “Gotik tarzı, saf çiçek ” dir.
Katedral içinde: katedral hazinelerinin (kadehler, dini objeler vs.) sergilendiği bir de küçük müze bulunmaktadır. Crypt bölümünde, bir önceki Romanesk kilisenin temelleri görülebilir.
BOURSE-BORSA
Bina: mimar Leon Suys tarafından, 1873-1868 yılları arasında inşa edilmiştir ve şehrin, en zarif 19’ncu yüzyıl yapılarından birisidir.
Binanın ön tarafında: 6 Dor sütunu tarafından desteklenen bir “alınlık” görülür. Alınlık; ayrıca: Brüksel şehrini temsil eden bir kadın kabartması ile dekore edilmiştir. Alınlık altında ise, heykeltıraş De Haen tarafından yapılan: iyi ve kötüyü temsil eden iki kanatlı heykel bulunur.
Evet, günümüzde borsa binası gezilemiyor, yalnızca dışarıdan görebilirsiniz ki, özellikle ön cephe yani alınlık ilgi çekiyor.
AVRUPA BİRLİĞİ BİNALARI
Bu yapılar: şehir merkezine çok yakın olan “Schuman” ve “Leopold” bölgelerindedir. Çünkü; Belçika ve Brüksel şehri: Avrupa Birliğinin siyasi merkezi ve Avrupa’nın başkenti olarak adlandırılır.
Brüksel şehrinin bu kısmı: “Avrupa Çeyreği” olarak adlandırılır. Bu bölge: hafta içinde çok hareketli ve hayat dolu iken, özellikle akşamları ıssız ve sessizdir. Hafta sonları terk edilmiş bir görünüm sunar.
Burada: Avrupa Parlamentosunun cam binasını, rehberli turla gezebilirsiniz. Buraya ulaşmak isterseniz, metroya bindiğinizde “Maelbeek” istasyonunda inmeniz gerekir.
Parlamentarium
Wiertzstraat bölgesinde, Rue Wiertz’dedir. En çarpıcı Avrupa Birliği binası burasıdır. Leopold Park Uluslar arası Kongre Binası içindedir. Bu büyük cam yapı: Avrupa Parlamentosunun 3 evinden birisidir. Diğerleri ise; Fransa-Strasbourg ve Lüksemburg’dadır.
Buradaki binada: 700 milletvekili görev yapmaktadır.
Avrupa Parlamentosunda, yeni açılan ziyaretçi yerini görebilirsiniz. Burada: kararların nasıl verildiği ve günlük hayatımızı nasıl etkilediği görülüyor. Burayı gezmek için rehberli turlardan birine dahil olabilirsiniz. Turlar ücretsizdir.
Burada görebilecekleriniz;
Avrupa’nın değişen haritasını temsil eden, geniş bir 3D aydınlatma tesisatı, 360 derece dönebilen dijital projeksiyon, her üye devleti keşfetmek için interaktif bir sanal gezi, Avrupa Parlamentosu üyelerine gelen mesajların yazıldığı bir video duvarı.
Ücretsiz ziyaret sonunda: hediyelik eşya satan reyonu gezebilir ve merkezin kafeteryasında bir şeyler atıştırabilirsiniz.
Bu arada: Parlamento binası ile bağlantılı diğer binalarda: Başkanlar ofisi, tartışma odası, Sekreterya ofisi ve politika komiteleri, parlamentolar arası heyetler ve siyasi guruplar için hazırlanmış odalar bulunur.
PALAIS DE LA MİLLET-BELÇİKA PARLAMENTOSU
Palais de la Nation.Rue de la Loi 16 bölgesindedir. Metro ile gitmek isteyenlerin “Parc” istasyonunda inmeleri gerekir.
Kraliyet sarayının karşısındadır ve Belçika Parlamentosuna ev sahipliği yapmaktadır. Kraliyet sarayı monarşi rejimine ev sahipliği yapmakta iken, Devlet Başkanı ve Başbakan: Parlamento’da görev yaparlar.
Parlamento binası: 1779 yılında, Avusturyalı mimar Barnebe Guirnard tarafından inşa edilmiştir. 1830 yılından bu yana, Belçika Parlamentosu burada çalışmaktadır.
Yapı: 2 büyük salondan oluşur. Kırmızı oda “Senato” için ve yeşil oda “Parlamenterler” içindir.
Burayı gezmek isteyenler, rehberli turlara katılmaktadırlar. Rehberli turlar ücretsizdir.
BRUSSEİS CASİNO
Rue Duquesnoystrat 14.B.Capitale adresindedir.
Burası: Casino Austria tarafından işletilmektedir. Bu kumarhane gerek Avrupa’da ve gerekse ülkemizde çok meşhurdur ve ülkemizden, buraya çok sayıda kumar meraklısı gitmektedir.
Evet, Casinoya giriş için asgari yaş 21’dir.
Yabancıların girişte pasaport ibraz etmeleri gerekir. Gazino da Fransızca konuşulur. Girişte, kadın ve erkeklerin kıyafetlerine dikkat edilir. Rüzgarlık, uzun yağmurluk, uzun palto gibi giysiler vestiyere bırakılır.
Oyun oynamak için 280 slot makinası bulunur. Ayrıca, 21 canlı oyun masası, 8 rulet, 5 Black jack, 2 stud poker ve 2 bakara masaları bulunur.
Ayrıca, 4 bar ve bir gurme restoranı bulunuyor. Masa oyunları her gün saat: 14.00’de ve slot makinaları saat: 12.00 de açılır ve saat: 04.00’e kadar devam eder, 05.00;’de kapılar kapanır.
MÜZELER
Brüksel şehrinde, toplam 89 müze bulunmaktadır. Müzelerde karşılaşacağınız en büyük sıkıntılar: yalnızca iki ana dil, yani Fransızca ve Hollandaca yazılı kayıtların bulunmasıdır. Ancak, İngilizce kayıtlara ulaşmak isterseniz, ekstra olarak 2-3 Euro vererek bir ses kılavuzu satın almanız gerekir.
Bunun yanında, yine müzelere toplu giriş için uygulanan “Museum Pass” kart uygulaması bulunur. Bu kart: 1-3 günlük olarak kullanılabilir.
Kart ile, toplu taşıma sistemine ve 30 müzeye indirimli girmek mümkündür. Turizm Danışma Ofislerinden satın alabileceğiniz bu kart ile: şehir çevresinde yolculuk yapabilir ve müzelere indirimli girebilirsiniz.
Musee des Instruments de Musique (MIM)-Müzik Aletleri Müzesi
Müze: Montagme de la Cour 2 bölgesindedir, giriş ücretlidir, giriş ücreti 5 aeurodur. Buraya ulaşmak için, metroda “Gare Centrale” veya “Line Parc” istasyonlarında inmeniz gerekir.
Müze: 2000 yılında, bugün bulunduğu binaya taşınmıştır. Bina: 1899 yılında, Paul Saintenoy tarafından tasarlanmıştır.
Müzede: 1500 civarında antik ve modern döneme ait müzik aletleri sergileniyor. Kızılötesi kulaklıklar sayesinde, gezerken müzik aletlerinin sesini duyabiliyorsunuz. Ancak: İngilizce açıklama yok.
Müzenin zemin katında: Belçika ve Avrupa ve Avrupa dışındaki popüler müzik aletleri görülüyor.
Birinci katta: antik dönem müzik aletleri ve ikinci katta: klavyeli ve telli çalgıların gelişimi sergileniyor. Bodrum katta ise, mekanik araçlar, 20’nci yüzyıl araçları ve çanlar görülüyor.
Müzenin en üst katında ise, güzel bir restoran bulunuyor ve burada şehir manzarasını izlemek mümkündür.
Musee de I’Armee et d’Histoire Militair-Royal Army Museum-Askeri Tarih Müzesi
Jubelpark bölgesinde Parc du Cinquantenaire’dedir. Müzeye giriş ücretsizdir. Buraya ulaşmak isterseniz, Metroya bindiğinizde “Schuman” veya “Merode” istasyonlarında inmeniz gerekir.
Burası: dünyanın en büyük askeri müzelerinden birisidir ve müzede 1100 civarında askeri ürün sergilenmektedir.
Bunlar arasında: Ortaçağ dönemi, Napolyon hakkında güzel bir koleksiyon, Fransız İmparatorluğu, Kral Leopold I ve Leopold II, silah teknoloji geliştirme çalışmaları, I ve II. Dünya savaşları objeleri (üniformalar, ekipmanlar, fotoğraflar ve belgeler), zırhı araçlar, savaş gemileri ve müzenin “Hava” bölümünde sergilenen yaklaşık 80 tane uçak.
Havacılık Bölümü
Burada: I ve II’nci Dünya Savaşlarında kullanılan: 2 Alman gözetleme uçağı, Deniz uçağı ve diğer birçok uçak sergileniyor. Özellikle: ziyaretçiler, Hunter MK6 uçağına oturarak kontrolleri deneyebiliyorlar.
Tank Bölümü
Buradaki koleksiyonda: 1935 ile günümüz arasında, Belçika ordusu tarafından kullanılan zırhlı araçlar sergileniyor. Ayrıca: bir kısım yabancı tank ta görülüyor.
Deniz Kuvvetleri Bölümü
Buradaki ekranda: 1960’lı yıllara kadar Belçika Deniz Kuvvetleri tarafından irtibat gemisi olarak kullanılan bir kısım tekne sergileniyor.
Napolyon Dönemi
Burada: 1815-1830 ve 1914-1918 yılları arasındaki dönemlere ait objeler sergileniyor ki, bunlar arasında bulunanlar: üniformalar, ekipmanlar ve heykeller vs. dir.
Institut Kraliyet des Sciences Naturelles de Belgique-Doğa Bilimleri Müzesi
Vautierstraat bölgesinde, Rue Vautier 29 adresinde, Avrupa Parlamentosu çevresindedir. Yani, Leopold Parkı kıyısında, Parlamento binasının yakınındadır. Giriş ücretlidir, giriş ücreti 7-9 Euro’dur.
Buraya ulaşmak isterseniz, Metroya bindiğinizde “Maalbeek” veya “Tröne” istasyonlarında inmeniz gerekir.
Avrupa’nın en büyük “Dinozor” galerisi bu müzededir. Diğer galerilerden “evrim” galerisi ilgi çeker ve burada, canlıların zaman içinde nasıl değiştiği gösterilir.
Müzenin en ilgi çeken bölümü “Memeliler bölümü” dür. Bu bölümde gezerken nesli tükenmiş memelilerin kalıntılarını görebilirsiniz.
Hatta
Kuzey ve Güney Kutbu arasında, iki farklı dünyayı izleyebilirsiniz. Görkemli balinalar, yunuslar, morslar ve daha niceleri bulunuyor. Kabuklulara ait de muhteşem bir koleksiyon görülüyor. Böcekler konusunda, bilinenlerin % 80’lik bölümü, burada sergileniyor.
Böcek Galeride: böcekler, örümcekler, kabuklular ve diğer eklembacaklılar ilgi çekiyor.
Evet: müzede 600 fosil ve 400 hayvan sergileniyor. Bunların yanında: mineraller, kristaller, kesme taşlar, meteorlar ve ay taşı da sergileniyor.
Gezinizin sonunda: “Dino” kafede bir şeyler içebilir ve müzenin hediyelik eşya mağazasından bir şeyler satın alabilirsiniz.
Musees Royaux d’Art et d’Histoire-Güzel Sanatlar ve Tarih Müzesi
Jubelpark. Park du Cinquantenaire bölgesindedir. Buraya ulaşmak için metroya bindiğinizde “Schuman” veya “Merode” istasyonlarında inmeniz gerekir. Müze girişi ücretlidir ve 5 Euro ödemek gerekir.
Bu müzede: resim sanatında eski ve yeni ustaların eserleri sergilenmektedir. Eserleri sergilenen sanatçılar: Bruegel, Magritte, Rubens, Delvaux.
Özellikle, müzede bulunan “Hieronymus Bosch” un tabloları ilgi çekmektedir.
Müzede ayrıca: Yakın doğu, Mısır, Yunan ve Roma dönemlerine ait koleksiyonlar “Antik dönem” bölümünde sergilenmektedir. Daimi koleksiyon 4 bölüme ayrılmıştır.
Asya koleksiyonları: Çin, Japonya, Kore.
Avrupalı olmayan medeniyetler: tarih öncesi “Merovenj” dönemi.
Belçika’da Arkeoloji bölümü: Burada, MS.4’ncü yüzyıla ait bir Roma şehrinin modeli görülmektedir.
Toplamda, müzede 650 bin sanat eseri ve tarihi öğe sergilenmektedir. Ayrıca, geçici sergiler de düzenlenir.
Musee du kakao et du chocolat-Kakao ve Çikolata Müzesi
Rue de la Tete d’Or 9-11 bölgesindedir. Giriş ücretlidir, 5.5 Euro’dur. Açılış saatleri: Salı-Pazar günleri arasında: saat: 10.00-16.30 arasındadır.
Buraya ulaşmak isterseniz, metroda Gare Centrale istasyonu veya Borsa istasyonun’da inmeniz gerekir.
Burada: çikolatalar yanında, piralin olarak bilinen kremler, fındık macunları ve likörlerle dolu çikolatalar da sergilenmektedir. Ayrıca: burada yine turistlere satış yapılıyor ve zaten birçok insan bu müzeyi, bu yüzden ziyaret ediyorlar. Müzede, piralin yapımı ve kakao çekirdeğinin kökeni hakkında da bilgiler veriliyor.
Evet: 2005 yılında açılan bu müzede: 1697 yılından bu yana: çikolata dünyasına ait videolar sergileniyor. Ayrıca, yine müze içinde, bir çikolata üreticisi tarafından yapılan canlı bir gösteri izleniyor. Müzeye girerken ise, çikolataya bandırılmış bir bisküvi ikram ediyorlar.
Centre Belge de la Bande Dessinee-Comic Strip Museum-Centre Belge de la Bande Dessinee-Çizgi Roman Merkezi
Zandstraat bölgesinde, Rue des Sables’dadır. Buraya ulaşmak için metroya binerseniz “DE Brouckere” veya “Parc” istasyonlarında inmeniz gerekir.
Giriş ücretlidir, ücret 7.50 Euro’dur. Pazartesi hariç hergün açık olan müze: saat: 10.00-18.00 arasında ziyaret edilir.
Müze binası: Belçika’nın “Gaudisi” olarak kabul edilen, ünlü mimar Victor Horta tarafından yapılan bir binadır. Ünlü mimar Horta’nın evi: müze haline getirilmiştir. İlk yapılış amacı ise, 1906 yılında, bir toptan kumaş deposudur.
Ekim 1989 tarihinde açılan bu müzede: ülkemizde de tanınan pek çok çizgi roman karakterinin birçok eseri bulunuyor.
Üst katta
30 yıldır çizgi-şerit oluşturulan Hayal Müzesi bulunmaktadır. Zemin katta, bir kütüphane görülüyor. Burası da, dünyanın en büyük bilgisayar şeritleri koleksiyonunu barındırıyor.
Kütüphanenin hemen yanındaki rahat okuma odasında: doya doya çizgi roman okumanız için izin veriliyor. Her yaştan çocuklar ve ebeveynleri, burada çizgi roman bakabiliyorlar.
Özellikle: 2004 yılında, 75’nci doğum gününü kutlayan “Ten Ten” ile ilgili, zengin bir koleksiyonu, müzede görmek mümkündür.
Müzede bulunan mağazadan ise, değişik hediyelik eşyalar bulup satın alabilirsiniz. Müzede, İngilizce hiçbir bilgi verilmemesi büyük şansızlıktır.
Cantillon Brewery-Belçika Bira Müzesi
Anderlecht bölgesinde, 56 rue Gheude’dedir. Giriş ücretlidir, ücret 5 eurodur. Buraya ulaşmak için metroya bindiğinizde “Gare du Midi” istasyonunda inmeniz gerekir.
1900 yılında kurulan bu müze, küçük ama samimi ve Belçika Birasının tarih içindeki konumunu açıklamaktadır. Görülen makinelerin çoğu orijinaldir. Özellikle, biranın 3 yıl olgunlaştığı variller ilgi çekiyor.
Bira severler, burada, Belçika birasının tarihi süreç içindeki gelişimini, biranın tarihini video izleyerek görebilirler. Müzeyi ziyaret edenlere, bir bardak bira ikram ediliyor.
Magritte Müzesi-Kraliyet Güzel Sanatlar Müzesi
Koningsplein bölgesinde, Place Royale 1 adresindedir.
2500 m. Karelik alana yayılan müzede: sürrealist sanatçılardan Irene Hamoir ve Georgette Magritte’nin eserleri sergilenmektedir.
Bunlar arasında bulunanlar: tuval üzerinde yağlı boya, guaj, çizimler, heykel ve boyalı nesneler yanında: reklam afişleri, notalar, eski fotoğraflar ve Magritte tarafından yönetilen 200 civarında film burada sergilenmektedir.
Koninklijk Museum voor Miden-Afrika-Afrika Müzesi
Leuvensesteenweg bölgesindedir.
Bu müze: 1960 yılına kadar Belçika tarafından sömürülen Kongo’yu anmak için hazırlanmıştır. Müzede: o döneme ait günlük objeler ve yayınlar bulunurken, bir yandan da değişik hayvan ve böcekler de sergileniyor.
Sanat ve Tarih Müzesi-MRAH
Jubelpark bölgesinde Parc du Cinquantenaire’ dedir.
Müzede: sanat ve tarihe ait eserler ve Afrika dışında çeşitli medeniyetlere ait objeler sergilenmektedir.
Bunlar arasında bulunanlar: Çin Pavilion ve Japon Kulesi, Japon Sanatı, Müzik aletleri Müzesi, Porte de Hal Müzesi, Lorraine Charles Sarayı Müzesi bulunmaktadır.
Yine 4 bölüme ayrılmış müzede, arkeolojik ve antik döneme ait, Avrupalı olmayan medeniyetlere ait eserler, Avrupa dekoratif sanatları eserleri de sergilenmektedir.
Ulusal Arkeoloji Bölümünde: tarih öncesi çağlardan, Gallo-Roman dönemi, Merovenj dönemi eserleri ve el sanatları sergileniyor.
Avrupa Dekoratif Sanatlar Bölümünde: kostüm, dantel, seramik, heykel, mobilya, duvar halıları, tekstil, cam, eski araç ve film ve fotoğraf malzemesine ait zengin bir koleksiyon bulunuyor.
Hazine Odasında
Meuse Vadisi Sanat hazineleri bulunuyor. Barok dönemin, Ortaçağ süsleme sanatına ait duvar halıları ve kilise mihrap arkalığı görülmelidir.
Ayrıca: Antik dönemde, Orta doğu, Mısır, Yunan ve Roma dönemlerine ait odada, yine ilginç buluntular sergileniyor. Asya: Çin, Kore, Japonya medeniyetleri için ayrılan odada, yine bu ülkelerin geçmişine ait objeler sergileniyor.
Avrupalı olmayan medeniyetler, yani Amerika, Okyanusya ve İslam medeniyeti eserleri için de ayrı bir oda ayrılmıştır.
Bu ilginç müzenin diğer bir ilginç yönü, görme engelliler için “Körler Müzesi” denilen bir bölüm oluşturulmuş olmasıdır.
PARKLAR
PARC DE BRUXELLES-BRÜKSEL PARK
Buraya ulaşmak için metroda “Parc” istasyonunda inmeniz gerekir.
Parkın ilk yapılış amacı: 12’nci yüzyılda: Brabant Dükleri için bir av alanıdır. 1776 yılına kadar bu işlev devam ettirilmiş ve aynı yıl Avusturya İmparatoriçesi Maria Theresa tarafından, av alanı, Fransız tarzı bir bahçeye dönüştürülmüştür.
Küçük ama sevimli bir parktır.
Şehrin bu en eski parkı; bir taraftan
Belçika Parlamentosu ve diğer taraftan Kraliyet sarayı ile çevrilmiştir. Park içinde: küçük bir kafe, çeşitli heykeller, ağaçlıklı yürüyüş yolları ve havuzlar bulunuyor.
Parkın diğer bir özelliği ise: 18’nci yüzyılda, Brüksel şehrindeki serbest masonların buranın ana hatlarını sembol haline getirmiş olmalarıdır. (özellikle: pusula ve gönye)
Eylül 1830 yılında: Belçikalıların bağımsızlık savaşı, şehri işgal eden Hollandalılara karşı burada yapılmıştır. Dolayısı ile, her yıl 21 Temmuz tarihinde, Belçika’nın bağımsızlık kutlamaları burada yapılır.
PARK DU CİNQUANTENAİRE
Metro ile buraya giderseniz “Schuman” veya “Merode” istasyonlarından birinde inmeniz gerekir.
Park: 1880 yılında, bağımsızlığın 50’nci yılı anısına, Kral Leopold II tarafından, Dünya Fuarına ev sahipliği esnasında yaptırılmıştır. Park alanı, 30 hektardır. Ağaçlar, güzel bahçeler ve yollar ve özellikle peyzaj ilgi çeker.
Parkta: bir “Zafer Takı” bulunmaktadır. Bu anıt: Fransız mimar Charles Girault tarafından tasarlanmıştır. Anıtın her iki yanında, renkli mozaiklerle süslü sütunları bulunan iki büyük sergi alanı bulunur.
Buralarda: Sanat ve Tarih, Ordu ve Askeri Kraliyet Müzesi ve Otomotiv Dünyası kraliyet müzesi bulunmaktadır.
ŞEHİRDE GEZİLECEK DİĞER YERLER
BOZAR PALAİS DES BEAUX-ARTS
Rue Ravenstein bölgesindedir.
Mimar Victor Horta tarafından: Art-Nouve stilinde 1928 yılında yapılmıştır. Burası: şehirde, kültürel ve sanatsal yaşam merkezidir. Burada: müzik, sinema, edebiyat, mimarlık, tiyatro, dans etkinlikleri düzenleniyor.
Daha önce yasak olmasına rağmen, günümüzde ziyaretçilerin içeriye girmesine izin veriliyor. Şehirde bol zamanınız varsa ve merakınız varsa gidebilirsiniz.
FLAGEY
Belvederestraat bölgesinde Rue du Belvedere’dedir.
Burası: teknolojik yeniliklerle eş anlamlı muhteşem bir mimari parçadır.
Daha doğrusu burası bir “Ses Fabrikası” da denilebilir. Çünkü: bu binada ünlü “Studio 4” ve yine birkaç tane eşsiz akustiği olan konser salonları ve stüdyoları bulunuyor.
TEN TEN HEYKELİ
Rodestraat bölgesinde, Rue Rouge’dedir.
Uccle Kültür Merkezi “Tenten” in 30’ncu yılını kutlamak için: bir heykel yapımı tasarlamıştır. Heykel: Belçikalı heykeltıraş Neujean tarafından yapılmış ve 21 Ekim 2011 tarihinde yerine konulmuştur.
KOEKELBERG BAZİLİKASI
Basiliekvoorplein 1 Paris bölgesinde, De la Basilique’dedir.
Burası: dünyanın en büyük beşinci kilisesi ve en büyük “Art Deco” yapısıdır.
Bazilika içinde iki tane müze bulunuyor. Bunlar “Musee des Soeurs Noires” ve “Musee d’Art Moderne Religieux” (Dini Modern Sanat Müzesi) dir.
ŞEHİR DIŞINDA GEZİLECEK YERLER
BASILIQUE NATIONALE DU SACRE-COEUR
Koekelberkg ilçesindedir. Giniş ücretsizdir, ancak kubbedeki seyir bölümüne çıkmak isterseniz. 4 Euro ücret ödemek gerekiyor. Buraya ulaşmak isterseniz, metroya bindiğinizde “Simonis” istasyonunda inmeniz gerekiyor.
Yumuşak eğimli bir tepe üzerinde kurulu yapının ikiz kuleleri ve 80 metre yükseklikteki bakır kubbesi ilgi çeker. Yapının kubbesi: şehir manzarası sunmaktadır ve ziyarete açıktır.
Bazilikanın yapılışı öyküsü: 1902 yılında, Kral Leopold II: Paris şehrindeki “Basilique du Paris Sacre-Coeur” a ziyarette bulunduktan sonra: Belçika’nın bağımsızlığının 75’nci yıldönümü anısına, bir bazilika yapılmasına karar verdi ve ilk temel taşı: 1905 yılında konularak, yapının inşaatına başlandı.
Dünya savaşı sırasında, bina halk tarafından yapılan bağışlarla mimar Albert van Huffel tarafından yavaş yavaş da olsa yapılmaya devam edildi. Sonuçta, ancak 1970 yılında tamamlanabildi.