Bolvadin, camileri, hayatı kaynağı olan suların aktığı çeşmeleri, Kanuni Sultan Süleyman ve Mimar Sinan’ın izlerini taşıyan Kırkgöz köprüsü, Kurtuluş savaşı yıllarındaki acı ve keder günlerini gözler önüne seren Yanık Kışlası ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı planlarını hazırladığı Çakmaklı Konağı, burası gerçekten zengin bir tarihe sahiptir. Ayrıca elbette Eber gölü.
ULAŞIM
Ulaşım açısından İç Anadolu, Ege ve Akdeniz bölgelerini birbirine bağlayan kilit noktadadır. İlçe E-28 karayolu Konya-Ankara ve İstanbul güzergahı üzerindedir. Bu konum, kentin gelişimini olumlu etkileyen faktörlerdendir. İl merkezine 60 km uzaklıktadır. Eskişehir’e 150 km ve Konya’ya 190 km uzaklıktadır. İlçe merkezine 7 km uzaklıkta, Çay’da demiryolu istasyonu bulunmaktadır.
GENEL
Derin ve uzun bir alüvyon ova üzerinde kurulmuştur. Ege bölgesinin iç Batı Anadolu kesimindedir. Deniz seviyesinden yükseklik 1016 metredir. İklim bakımından İç Anadolu Bölgesi ile Ege bölgesi arasında yer aldığından zaman zaman karasal, zaman zaman da ılıman iklim görülür. Genel olarak yazlar kurak ve sıcak, kışlar soğuk ve kar yağışlı geçer. Bisiklet kullanımı açısından, Amsterdam ile yarışan bir ilçedir. Sokaklarında, caddelerinde arabadan çok bisiklet vardır.
TARİHİ
İlçe Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden birisidir. Aynı zamanda kral yolu ve Hicaz-Sultan yolu üzerindedir.
Antik Paroreos Phrygia (Yanık Frigya) vadisinde kurulmuştur. Bu vadide, MÖ 8000’lerde yerleşim olduğu biliniyor. İlk haşhaş ekimi, MÖ 2’nci yüzyılda yapılmış ve ismi “Afion” imiş.
MÖ 295 yılında bölgede meydana gelen deprem sonunda, yer kabuğu kırılmış ve sıcak sular fışkırmıştır. Heybeli kaplıcası bu dönemde meydana gelir.
Yöre, Romalılar zamanında Polybotum isminde il merkezidir. Polybotos/polybotion kelime anlamı bereketli, çok bitki örtüsü yani geniş otlaklı ova demektir. Çünkü, bir zamanlar burası Anadolu’nun en yeşil yerlerindenmiş.
Hatta Evliya Çelebi “Seyahatnamesinde”; birçok yer gezdiğini, ancak bu denli yeşili görmediğini yazar. Ancak Cumhuriyetin ilk yıllarında kerestecilik sektörü, Bolvadin isminin kökünü oluşturan bitki örtüsünü tamamen yok etmiş, günümüzde “kel Bolvadin” deyimi kullanılmaktadır.
Evet, Polybotum şehri geniş otlaklara sahip olduğu için, Romalılar burada haralar kurarak ordunun ihtiyacı olan atları yetiştirmişlerdir. Böylece Roma döneminde hızla gelişen Polybotos şehri, 133 yılında Roma imparatoru Hadrianus’un ziyaretiyle hızla imar edilmeye başlanır. İmparatorun ziyareti hatırına şehirde 3 çeşit para bastırılmıştır. Ayrıca İmparator Hadrian kendi adına heykel diktirmiştir. Paraların bir yüzünde şehrin koruyucusu Zeus Alsanos, diğer yüzünde İmparator Hadrianus portresi bulunur.
222 ve 235 yıllarında burası yine depremlerle sarsılır. Polybotum şehri yıkılır, tüm ova sıcak sularla kaplanır. Bu sıcak sular uzun yıllar kullanılır ve hamamlar yapılır. Bu yüzden, antik devirde termal tesislerin sıralandığı bu vadiye “Phrygia Salutaris” yani “Şifalı Frigya” denir.
Üç höyükler mevkiinde kalabalık bir şehir, Kayster Pedion şehri vardır.
Ancak bu şehir, MÖ 401 yılında Persler tarafından yakılıp yok edilince, Polybotum şehri önem kazanır. Şehir Bizans döneminde, Polybotos isminye anılmıştır. Bizans döneminde Bolvadin çok gelişmiştir. Tarihçi yazarların anlattıklarına göre, Bizans döneminde Kudüs’e giden Bizans hacıları burayı uğrak yeri olarak kullanırlar ve doğuya yapılan seferlerde burası yine önemli bir uğrak yeridir. Ayrıca İznik ve Efes konsüllerine, buradan temsilci gönderilir.
Bizans imparatorları, burayı askeri bir merkez olarak kullanırlar. Şehre saraylar ve büyük yapılar yapılır. Ayrıca Polybotum şehri Roma döneminde büyük surlarla çevriliyken bu surlar büyük bir depremle yıkılır. Bizans imparatoru Alexi Comneus, Hisar mahallesinin bulunduğu yere bir kale yaptırarak burayı bir askeri üs haline getirir. Yıkık şehir halkının bir kısmı ise Sivrihisar ve diğer kısmı Seyitgazi’ye taşınır.
Bizans’ın son zamanlarında ise, Türk ve Arap akınlarının etkisiyle nüfusu dağılmış ve küçülmüştür. Malazgirt zaferinin ardından, 1107 yılında Bolvadin savaşı olur, Emir Mengüç Bey Bizanslı komutan Aleksios’u ve ordusunu yenerek bölgeyi ele geçirir. Ardından Orta Asya’dan gelen Kargın Avşar, Yazır Türkmenleri ve daha sonra Honamlı, Tekeli ve Karakeçili Yörük aşiretleri yerleştirilerek Bolvadin kurulmuştur.
İlçe Selçuklular zamanında “Karahisar-ı Devle” ismiyle bilinir. Sultan I. Murat zamanında yöre, Osmanlı hakimiyetine girer. Kurtuluş savaşında, stratejik yönden önemli bir merkez olmuştur. Birinci ve İkinci Ordu burada konuşlanmıştır. Ancak burada ilginç bir durum var, Bolvadin merkezi Yunan işgaline uğramamıştır. Anadolu’yu istila eden Yunanlılar, 27 Mart 1921 tarihinde Afyon’u işgal ederler. 14 Nisan 1921 tarihinde ise burada Üç höyükler mevkiine kadar ilerlerler.
Bir süvari birliği Bolvadin-Büyükkarabağ yolunu kontrol altına alır. Başka bir Yunan birliği ise, Bolvadin-Çay arasındaki demiryolu istasyonunu ele geçirir. Yani Bolvadin sınırına gelmişlerdir. 26 Temmuz 1921 günü, Yunan uçakları Bolvadin merkezini bombalar, bu saldırıda şehit düşenler olur. Bolvadin sınırında fazla kalamayan Yunanlılar, işçe merkezine giremeden geri çekilirler ve Türk Ordusuna bağlı birlikte, Bolvadin’e gelirler.
Ancak Yunan birlikleri, 19 Ağustos 1921 günü tekrar Bolvadin’e gelir ve Üç höyükler mevkiine karargah kurarlar. Ancak ilçe merkezi yine fiili işgalden kurtulur. Yunanlılar 23/24 Eylül 1921 gecesi Bolvadin’i terk ederler. Terk ederken 1894 yılında yapılan devrin en güzel ve en teşkilatlı Askeri Kışlası (5 binadan oluşur) ve Postaneyi yakarlar. Türk ordusu birliklerinin Bolvadin’e girdikleri caddeye “Zafer caddesi” ismi verilir.
4 Ekim 1914 tarihinde 7 şiddetinde bir deprem olur, depremde 300 kişi hayatını kaybeder. Yani, Bolvadin sık deprem olan bir yer olarak bilinmektedir. 1944 ve 2000 yıllarında yine depremler olur. 3.2.2002 tarihinde meydana gelen Çay depreminde, burada kent merkezinde 333 konut, 330 bina ve 12 işyeri ağır hasar görmüştür.
18 Kasım 1921 tarihinde, Bolvadin’de 2’ci Ordu kurulmuştur. Ordu karargahı, 1923 yılında Konya ve 1987 yılında Malatya’ya taşınmıştır.
Harf inkılabından sonra, ülkemizde yeni harflerle öğrenim gören ilk bayan, Bolvadinli Naime Göker’dir.
SANAYİ
Bolvadin’de Türkiye’nin tek Alkoloid fabrikası vardır. Toprak Mahsulleri Ofisi bünyesinde hizmet veren fabrika 1981 yılında açılmıştır. Yıllık 20 bin ton haşhaş kapsülü işleme kapasitesi vardır ve ürünlerinin yüzde 95’i yurt dışına ihraç edilmektedir. Çizilmemiş haşhaş kapsülünden morfin ve türevlerini üretmek amacıyla yapılmıştır.
Fabrika, yılda yaklaşık 80 ton baz morfin hidrat üreterek, ilaç sektöründe kullanılmak üzere uluslararası piyasa ihtiyacının % 30’luk bölümünü karşılamaktadır. Fabrika, Birleşmiş Milletler tarafından, çok sıkı gözetim altında tutulmakta ve büyük güvenlik ekibi tarafından elektronik sistemlerle korunmaktadır.
Bolvadin’de kurulu bulunan bir diğer fabrika Avşar Emaye Fabrikasıdır. 1983 yılında kurulan fabrikada, yaklaşık 60 çeşit ürün üretilmektedir. Bunlar arasında: elektrikli fırın gövdesi, çamaşır makinası kazanı, termosifon gövdesi ve her çeşit mutfak malzemesi vardır. Yurt içi yanında başta Amerika olmak üzere bazı Avrupa ülkelerine ihracat yapılmaktadır.
KAYMAK
Afyon kaymağının aslında Bolvadin kaymağı olduğu söyleniyor. Yani, yörenin en güzel kaymağı Bolvadin’de üretiliyormuş. Çünkü Bolvadin kaymağı, Afyon ilinde üretilen kaymaklara göre daha fazla kaynatılarak elde ediliyormuş ve daha kalınmış. 1 tabak kaymak, ortalama 5 kilo sütten elde ediliyor.
Gıda beyazlatıcısı kullanılmadığından, kaymağın rengi hafif sarıya kaçar. Ayrıca Bolvadin kaymağı, Bolvadin dilinde “Camız” denen manda sütünden yapılıyor ve manda sütünün kendine has kıvamı, kokusu, yağ oranı varmış. Yani kaymağın ham maddesi çok önemlidir. Ancak son yıllarda yörede camız sayısındaki azalmaya bağlı olarak, kaymağın kalitesinin de düştüğü söyleniyor, gerçek kaymak bulmak zor.
GURBETÇİLİK
Bolvadin denilince, diğer akla gelen özellik: halkının yüzde 45’nin, yani yarısının gurbetçi olmasıdır. Başta: Belçika olmak üzere, Hollanda, Fransa ve Almanya da ve son olarak İsviçre’de bir hayli çok Bolvadin topluluğu yaşamaktadır.
NE YENİR
Bolvadin yöresine yolunuz düşerse: özellikle Bolvadin Fırın Kebabı öneririm. Dana ve kuzu etlerinden, toprak tavada yapılır. Fırında kısık ateşte 5 saat pişirilir. Bir diğer seçenek, bamya çorbası olabilir. Kaygana ve manda kaymağı da meşhurdur. Bir Bolvadin atasözü var “Kaymağı seven, mandayı yanında taşır” Ayaküstü bir şeyler atıştırmak isterseniz bükme ve ayran olabilir.
NE SATIN ALINIR
Bolvadin’den sucuk, kaymak, patatesli ekmek, haşhaş ve ezmesi satın alabilirsiniz.
BOLVADİN MESLEK YÜKSEK OKULU
Afyon Kocatepe Üniversitesine bağlı olarak 1977-1978 öğretim yılında açılmıştır. 1992 yılında ise Afyon Kocatepe Üniversitesine bağlanmıştır. Kampüs binası, Konya yolu üzerindedir. Burada 4 eğitim binası, 3 atölye, 1 idari bina ve ayrıca olimpik spor salonu, futbol sahası, basketbol ve hentbol sahaları, parklar ve yeşil alanlar vardır. Okulda 16 program ile eğitim verilmektedir. Öğrenciler, Bolvadin ekonomik ve sosyal yaşamında önemli katkı sağlarlar. Okulda 1800 öğrenci ve 33 öğretim görevlisi vardır.
BOLVADİN KAYMAK VE EBER GÖLÜ FESTİVALİ
1984 yılından bu yana, her yıl Ağustos ayının son haftasında 3 gün süreli yapılır. Festivalde: çarşı meydanında sergiler, mehteran gösterileri ve kaymak yarışması yapılır. Geceleri Horan parkında konser ve çeşitli etkinlikler düzenlenir.
KAFKAS KÜLTÜR FESTİVALİ
1980 yılından bu yana, Gökçeyayla Mahallesinde Karaçay Çerkezlerinin Anadolu’ya göç etmelerinin anısına, Haziran ayının ikinci haftasının Pazar günü kutlama yapılır. Festivalde, geleneksel kıyafetlerle Kafkas ve Çerkez oyunları, yemekleri ve yarışmaları düzenlenir.
KARABAĞ TÜRKMEN KÜLTÜR FESTİVALİ
Müslümana mahallesinde yapılır. 2010 yılından bu yana, her yıl Temmuz ayının üçüncü haftasında yapılır. Osmanlı-Rus savaşında ordu geri çekilince, Bolvadin alayı, Rus ve Ermeni mezaliminden korumak için Karabağ Türkmenlerini, 1691 yılında Bolvadin’e getirerek 35 köye yerleştirir. Bu olayın anısına; Türkmen kültürünün genç kuşaklara aktarılması için bu festival düzenlenir.
GEZİLECEK YERLER
ANIT ÇINARLAR
İlçe merkezinde İmaret camisi bahçesinde 260 ve Çarşı camii bahçesinde 290 yaşlarında olduğu tahmin edilen çınar ağaçları bulunmaktadır.
HAMİDİYE KIŞLASI-YANIK KIŞLA (KENT MÜZESİ)
Sultan II. Mahmut tarafından, 1875 yılında Bolvadin’de 4’ncü Bolvadin Taburu kurulmuş ve Taburun kışlası olarak; Bolvadin’in kuzeyinde, 100 dönüm araziye 5 bina yapılmıştır. 1882 yılında burada Hamidiye 25’nci Redif Alayı kurulmuştur. Ancak, Yunan işgali döneminde, 23 Eylül 1921 tarihinde bu binalar yakılmış sadece iki tanesi günümüze ulaşmıştır.
Büyük bina: koğuş olarak kullanılmıştır. İki katlıdır, üstü balkonludur. Küçük bina: kiler ve mutfak olarak kullanılmıştır. Tek katlı, iki bölümlüdür. Karargah olarak kullanılan hasarlı bina ise, 1951 yılında yıkılmış, yerine Askerlik Şubesi binası yapılmıştır. Bolvadin Hamidiye Kışlası, Yanık Kışla binası restore edildikten sonra 1987 yılında Belediye tarafından burada “Kent Müzesi” kurulmuştur.
Afyonkarahisar Müzesi denetiminde, Bolvadin Lise Müdürü Muharrem Bayer tarafından lise bahçesinde toplanan arkeolojik eserler, yeni müzeye taşınmıştır. Ayrıca, Afyonkarahisar Müzesinden de bir kısım obje buraya gönderilmiştir. Müzede, bahçe ve bina teşhirinde bulunan eserler: Eski Tunç çağı, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine ait Etnoğrafik malzemeler sergilenmektedir. Ayrıca: Bolvadin ilçesine özgün haşhaş üretimi ve kullanımı, Eber gölü yöresinde kamıştan yapılan hasır işçiliği, fotoğraf malzemeleriyle birlikte müzede sergileniyor.
HORAN PARKI
Park, 1955 yılında Horan pınarı mesireliği üzerine yapılmıştır. Parkın yapılmasında emeği geçenler: Belediye Başkanı Süleyman Kabadayı, Ziraat Yüksek Mühendisi Alaattin Gümüş ve Ziraatçı Abdurrahim Gümüş’tür. Park, ilçe dışında “Horansuyu” adıyla anılan kaynağın bulunduğu yerde yapıldığı için, bu ismi almıştır.
Park alanında: Kaymak Şenliği ve tiyatro alanı, restoran ve Otağ tipi mescit, kır düğün alanı, Lunapark, spor ve yürüyüş yolları ve Masal ile Çizgi kahramanları ile şelale ve kafeterya bulunmaktadır. Amfi tiyatro Mimar Selim Karasekreter, restoren ve Kore tipi mescit Ahmet Helvacıoğlu tarafından yapılmıştır. Lunapark, yürüyüş yolları ve Masal ve Çizgi kahramanlar, Fatih Kayacan tarafından yapılmıştır.
ALACA (HACI HALİFE) CAMİİ
Burada ilk olarak bulunan mescidin yerine yaptırılan bu cami: 1275 yılında, Selçuklu Sultanı III. Gıyasettin Keykubat tarafından Konyalı Mimar Emiriddin Mikail’e yaptırılmıştır. Camiden önce burada bulunan mescidin kitabesi, bugün bir çeşme üzerindedir. Kitabede 1262 yılı yazılıdır.
Mahalleye Alaca Aşireti yerleşmesiyle cami bu ismi almıştır. Tavan işçiliği Selçuklu motifleriyle süslenmiştir. Minaresi: tek şerefelidir. Gövde tuğladır, ceviz minare kapısı görülmelidir, çünkü üzerine namaz vakitleri çizelgesi çizilmiş, Selçuklu kartalı ve çiçek motifleriyle süslenmiştir. Cami: 1553 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın Ridaniye seferinde Mimar Sinan ve kalfası Bolvadinli Mimar Hacı Halife tarafından yenilenmiş ve camiye dönüştürülmüştür.
Caminin yanındaki medresesi (Hılmiye veya Yörükzade Medresesi olarak bilinir) : 1911 yılında Yörük Zade tarafından yapılmıştır. Medrese günümüzde özel müze olarak kullanılmaktadır. Yapı: 2 katlı, 3 odalıdır. Girişte sağ odada, misafir ağırlanır. Üst katta istirahat odasında kişisel elbiseler, kitaplar, asa, şemsiye, rahle, levhalar ve mutfak eşyaları, ocak ve kahve takımları sergileniyor.
LALA SİNAN PAŞA (İMARET) CAMİİ
Cami: Lala Sinan Paşa caddesinde, şehir halinin doğusundadır.
Sinan Paşa camisi, cümle kapısı üstündeki kitabesinden ve vakfiyesinden anlaşıldığına göre, 1524-1525 yılları arasında yapılmıştır. Caminin bulunduğu küçük yerleşim yerinin ismi, önceleri Sıçanlı iken sonra Sincanlı olmuş ve son olarak Sinanpaşa’ya çevrilmiştir.
Mimar Bahaddin usta tarafından yapılmıştır. 15’nci yüzyıl Osmanlı mimarisi özelliklerini gösterir. Camiyi yaptıran Lala Sinan Paşa, 1440 yılında doğmuş, Lala olarak saraya atanmış ve 1470 yılında Fatih Sultan Mehmet’in veziri olmuştur. 1480 yılında Bolvadin kadılığına atanmış, 1486 yılında vefat etmiştir. Burada, mevcut caminin bir külliyenin parçası olduğu düşünülmektedir.
Bazı eski yayınlarda, caminin yanında bir kütüphane veya medrese ile imaret bulunduğu ancak bunların daha sonra yıkıldığı yazılıdır. Ancak bugün caminin yanında bir kütüphane veya imaret binaları bulunduğunu ispatlayacak bir kalıntı yoktur. Ancak bu külliyeye ait olduğu iddia edilen İmaret Hamamı, 1970’li yıllarda yıktırılmıştır.
İmaret camii, dıştan sade ve düz bir yüzey işçiliğine sahiptir. Ancak harimde ve önceleri son cemaat yerinde, kalem işi süslemeler, mihrap, minber ve portalde taş işçiliği dikkati çeker. Cami: yığma taş, kalın duvarlı inşa edilmiştir. Cami, Akpınar çayı sahanlığına yapılmıştır. Çay kuruduğunda, dolgu yapılarak ana pencereler yol seviyesi hizasına çıkarılmıştır. Cami, tek kubbeli, kare planlıdır. Tek girişli, kırma ahşap ana taç kapı üstünde “Besmele” yazılıdır.
Caminin minber ve mihrabının siyah kesme taş işçiliği görülmelidir. Minare: kuzeybatı köşededir. Yığma taş temel üzerine, tuğla gövdeli, tek şerefelidir. Cami, kubbesi 1884 yılındaki depremde hasar görmüş ve Hasan Ağa tarafından yenilenmiştir. Caminin kuzeyinde bulunan şadırvanı: üzerindeki kitabeye göre 1874 yılında yapılmıştır. Sekiz köşeli, mermer havuzludur. Şadırvanın doğu köşesinde, kuş sebili ve altında “ters lale” motifi görülür.
ABDÜLKADİR GEYLANİ SANİ TÜRBESİ
İlçe merkezinde Ağılönü semti, Şıhlar Mahallesi, 1642 yılı yapımı Şıhlar camisinin bitişiğindedir.
Türbede: Abdülkadir Geylani Sani ve toplam 17 sanduka vardır. Bu sandukalarda: eşi, oğulları ve torunları bulunmaktadır. Abdülkadir Geylani kimdir? Sultan IV. Murat döneminde Bolvadin kadısı ve Alaca camii yanındaki Gıyasettin Medresesi hocası olarak 1610-1651 yılları arasında görev yapmıştır.
Aynı zamanda, Abdülkadir Geylani’nin 12’nci kuşaktan torunudur. Türbe 1651 yılında yapılmıştır. 1930 yılında türbe ve ağaç sanduka onarılır. 1989 yılında sandukalar kaldırılıp mezarlar mermer ile kaplanmıştır. Türbe karşısındaki çeşme, Lale devrine aittir ve 1747 yılında Kıbrıs Valisi Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır.
ÇARŞI (RÜSTEM PAŞA) CAMİSİ-ULU CAMİ
Caminin bulunduğu yerde 1107 yılında Emir Mengüç Bey tarafından “Kutlu Mescidi” yapılmıştır. Mescit 1116 yılında yeniden inşa edilmiş ve daha sonra yıkılmıştır. Cami kitabesinden anlaşıldığına göre, Eşrefoğlu Beyliği döneminde, Mehmet Bay tarafından 1320 yılında burada “Eşrefoğlu Cami ve Külliyesi” adı ile bir külliye yapılmıştır.
Ancak cami 1553 yılında yıkılır ve yerine yine aynı yıl Mimar Sinan tarafından kubbeli bir cami yapılır. Camiyi yaptıran: Kanuni Sultan Süleyman’ın damadı Diyarbakır Beylerbeyi Rüstem Paşa’dır. Külliyeyi (cami, medrese, hamam, bedesten, han) eşi Mihrimah Sultan’ın isteği üzerine yaptırmıştır. Bu yeni cami, kayıtlarda “Kubbeli cami” olarak isimlendirilir. Bu camide 1893 yılındaki depremde hasar görünce, yıktırılır. 1904 yılında aynı yere Çarşı camisi yapılmıştır. Hatta oldukça büyük olması nedeniyle “Ulu Cami” diye de isimlendirilir.
Mihrabındaki duvar terazileri nedeniyle, buraya “Döner Taşlı cami” de denilmiştir. Camiyi Afyonlu Mimar Parmakyan yapmıştır. Cami mimarisinde, Osmanlı ve Ermeni mimari tarzı görülür. Cami, kaba beyaz kesme taştan yapılmıştır. Camiye sonraki yıllarda son cemaat yeri eklenmiştir. Minare: yığma kiremit gövdeli, tek şerefeli ve 99 basamaklı, kesme taştan yapılmıştır. Kırma ahşap kapı üzerinde “Ey açan bu kapıyı Hayırla aç” yazılıdır. Mermer mihrap: lale, başak ve su molekülü motiflerle süslenmiştir.
Külliyenin bir parçası olan çeşmenin kitabesinde, yapının 1553 yılında Mimar Sinan tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Çarşı camisinin süslemelerini yapan Hamza Turan, dünyanın en uzun yaşayan ikinci kişisi olarak tanınır. (146 yaşında ölmüştür.) Cami 2002 yılındaki depremde büyük hasar görür, minaresi şerefeye kadar yıkılır, daha sonra yine 2002 yılında bilinmeyen bir sebeple yangın çıkan cami, büyük zarar görür. Cami, 2005 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilerek ibadete açılmıştır.
BOLVADİN ŞEHİTLİĞİ
İlçe merkezinde Bolvadin Anadolu İmam Hatip Lisesi yanındadır.
Şehitlik 1980 yılında kurulmuştur. Terörle mücadelede şehit olan asker ve polisler yatmaktadır. İstiklal şehitleri abidesinde: 3 duvar kaide önünde, 6 mermer tablette şehit olan askerlerin isimleri yazılıdır. Mermerden yapılmış dikili taş şeklindeki abide 10 metre yüksekliktedir.
Abidenin ön kaidesinde: Kurtuluş savaşında şehit düşenler için yaptırıldığını belirten bir plaket ve üst kısmında ay-yıldız arması vardır. Şehitliğin sağ girişinde: ziyaret evi ve Ahi Evran Mehmet Efendi türbesi vardır.
ÇAKMAKLI KONAĞI-2’NCİ ORDU KARARGAHI
Çakmaklı konağı Kestemet Mahallesindedir. Konak, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından eski eser olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır.
1903 yılında, Bolvadinli mimar Hamza Usta, Koca Abdullah ve Karaca Ağa tarafından üç katlı olarak inşa edilmiştir. Bolvadin evlerinin genelinde olduğu gibi haremlik ve selamlık ayrı ayrı girişlere sahiptir. Bina girişlerine taş merdivenle ulaşılır. Bodrumda taş malzeme, üst katlarda ahşap ve kerpiç kullanılmıştır. Bodrum katta: mutfak, mahzen, kiler ve çamaşırlık gibi mekanlar bulunur.
Birinci kat, burada iki oda ve bir salon vardır. Esas yaşam alanı burasıdır. Üst kat, misafirler için ayrılmıştır. Burada iki oda ve bir salon bulunur. Konak: 18 Eylül 1921-5 Ağustos 1922 tarihleri arasında, 2’nci Ordu Karargahı olarak kullanılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk, Bolvadin’e geldiğinde, 9-10 Aralık 1921 tarihinde bu konakta kalmış, Kurtuluş savaşının taarruz planlarını burada hazırlamıştır. Atatürk, daha sonra 22 Şubat 1922 günü, tekrar Bolvadin’e gelmiştir. Son bir not: ünlü sinema yönetmeni Yücel Çakmaklı, bir zamanlar burada yaşamıştır ve bu yüzden, buranın “Yücel Çakmaklı Müzesi” şeklinde düzenlenmesi için girişimlerde bulunulduğu söyleniyor.
GEMİCİLER EVİ
Emrullah mahallesi, Emrullah Kantaroğlu sokaktadır. Bina 20’nci yüzyılda inşa edilmiştir. Zemin kat üstünde bir kat olmak üzere iki katlıdır. İç sofalı planda geleneksel Türk evidir. Bina girişindeki çift kanatlı kapıya iki adet taş basamaklı ulaşılır.
BOLVADİN BEDESTENİ VE RÜSTEM PAŞA HAMAMI
1553 yılında Kanuni Sultan Süleyman: doğu seferi sırasında, Bolvadin’de 17 gün kalmıştır. Bu nedenle, Mimar Sinan’a, Bolvadin’e cami, imaret, hamam, han ve bedestenden oluşan bir külliye yapılmasını emretmiştir.
Bedesten: Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Bedestende: 40 dükkan, Arasta, Borsa bölümleri vardır. Localar: tiftik yapağı, afyon sakızı, haşhaş, arpa ve buğday borsasıdır. Bedesten girişinin sol tarafında ve hasır pazarı sağ tarafında olmak üzere, iki girişli 1554 yılı yapımı hamam vardır. Hamam, bedesten içindeki yapılar arasına sıkışmış durumdadır. Sokakta dar bir girişi vardır.
Batı tarafından erkekler, doğu tarafından kadınlar girer. Kubbenin üzerinde cam ışıklar vardır. Hamamın suyu dağdan borularla gelirken, son zamanlarda terkos suyu kullanılmaya başlanmıştır. Kullanılan sıcak su, bir kanal vasıtasıyla dükkanların altından geçerek Sellikbaşı’da dökülmekte, kışlık kalorifer vazifesi görmektedir. Hamama, zamanında merdivenle çıkılıp girilirken, zamanla yolun doldurulmasından dolayı 4 metre aşağıda kalmıştır.
Hamama girildiğinde soğukluk kısmında, sekizgen bir havuz vardır. Kışın havuzun yanına, büyük varilden bozma bir soba kurulurmuş. Soba soyunma odalarının bulunduğu bölgeyi ısıtırken, etrafına da havlular, peştemaller konularak kurutulurmuş. Girişte ortada mermer havuz, çevresinde beş soyunma odası vardır. Yıkanma mahfilleri ortası tek kubbelidir, bir adet özel yıkanma halveti ve külhanı vardır. Hamam halen kullanımdadır.
BOLVADİN İLÇE MERKEZİ YAKINLARINDA GEZİLECEK YERLER
ABDÜLVAHAB GAZİ TÜRBESİ
İlçe merkezinin 3 km güneydoğusunda Ağılönüne 1 km uzaklıkta Yeni Tekke denen mevkide Eber gölü yolu üzerindedir.
Abdülvahap Gazi adına yaptırılmış pek çok türbe ve makam vardır. Ancak sadece Akşehir’deki türbede kitabe vardır. Diyanet parkının uç kısmında, küçük tepe üstünde, üstü açık, 4 metre uzunluğunda, mermer bir lahit türbedir. Abdülvahab bin Süheyl: Peygamberimizin sancaktarıdır.
610 yılında Mekke’de doğmuştur. Anadolu’nun değişik bölgelerinde bulunmuş ve Bizanslılarla çatışmıştır. Seyyit Battal Gazi ile birlikte İstanbul kuşatmasına katılmıştır. Karahisar kalesi kuşatması sırasında yaralanır ardından Bolvadin’e gelir, 729 yılında yine burada Eber gölü yolunda şehit olduğu tümseğe yani buraya defnedilir.
KIRIK MİNARE
İlçe merkezinin 4 km kuzeyinde Erkmen köyündedir.
Bu köy, 1321 yılında Hazar Türkmenleri tarafından kurulmuştur. Selçuklu ve Osmanlı kayıtlarında köy, Türkmen köyü olarak geçer. Kırık minare, Akmescit camisinin minaresidir. Tarihi minare, Selçuklu mimarisi özelliklerini taşır. Kesme siyah taş ve mermer kesme taşlı, silindirik gövdeli, tek şerefeli, 70 basamaklıdır. Depremde şerefe üstü yıkıldığından, kırık minare olarak adlandırılır.
Minarenin dikdörtgen bölümünde, Polybotum antik kentinden getirilen yazılı taşlar kullanılmıştır. Bu yazılı taşlarda, Polybotum antik kentinin büyük bir şehir olduğu yazmaktadır. Silindir kısmında ise ayrı güzellik görülür. Köy, 1740 yılında depremde ağır hasar görür, sonra yeniden inşa edilir. Arkasından büyük bir yangın çıkar, üst üste gelen felaketler nedeniyle 1801 yılında köy boşaltılır. Boşaltılan köyden günümüze gelen tek eser, kırık minaredir. Minarenin ait olduğu mescit te yok olmuştur. Tarlaların ortasında ilginç bir görüntü veriyor.
KIRKGÖZ KÖPRÜSÜ
İlçe merkezinin 5 km güneyinde, Afyon dolaylarından gelip Eber gölüne akan Akarçay üzerindedir.
Daha sonraki dönemlerde, Bolvadin-Çay arasındaki yolun yapılmasıyla zaman içinde Akarçay’ın yönü değişmiştir. Karayollarının daha aktif olması için, köprünün baş kısmına doğru yaklaşık 15-20 metrelik bir kanal açılmış ve su o tarafa yönlendirilmiştir. Köprünün altı kuru kalmıştır. Evet, burası Anadolu’nun en eski ve en uzun köprüsüdür. Hatta “40 göze hakim olan Anadolu’ya hakim olur” diye bir söz de bulunmaktadır.
Çünkü köprü; Anadolu ana kervan yolunun bir bölümü olan Eskişehir-Seyitgazi-Hüsrevpaşa hanı-Bayat-Bolvadin-Akşehir-Ilgın-Konya güzergahındadır. Köprü üç bölümden oluşur. Ortada yuvarlak kemerli Roma ya da Bizans dönemi köprülerine benzeyen ilk bölüm: köprünün en eski tarihli kısmıdır. Köprünün batısındaki sivri kemerli bölüm, Selçuklu devri köprülerinin genel özelliklerini taşır. Bu yüzden burasının Osmanlı öncesi bir dönemde yaptırıldığı düşünülür.
Sivri kemerli bölümde, taşların üzerindeki taşçı işaretleri de bu durumu doğrular. Bu bölümün doğu tarafındaki Bolvadin’e yakın olan bölümü siyah ve beyaz taşların sıralı örülmesiyle oluşturulmuş olup Osmanlı dönemine aittir ve Mimar Sinan tarafından inşa edilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman’ın 1550 yılında Bağdat seferi hazırlıkları sırasında, köprü Mimar Sinan tarafından onarılıp yenilenmiş ve bazı bölümler ilave edilmiştir. Köprünün bu dönemle ilgili bir kitabesi vardır ve kitabe Afyonkarahisar Müzesindedir.
Köprünün orta kısmının doğu yanında bir de namazgah bulunuyordu. Köprünün tabliye kısmında da bir merdivenle bu namazgaha iniliyordu. Köprünün Akarçay üzerinde bulunan bu orta kısmındaki birkaç gözü ile namazgah, Kurtuluş Savaşı sırasında bölgeyi işgal eden Yunanlılar tarafından geri çekilme esnasında tahrip edilmiştir. Bu sırada, köprünün halen Afyon Müzesinde bulunan kitabesi, Akarçaya düşmüş ve kitabe daha sonra bulunarak müzeye götürülmüştür. Köprünün bu bölümünün Yunan işgali sonrasında Türk ordusu tarafından onarıldığına dair mermer üzerine Osmanlıca yazılmış bir kitabe daha bulunmaktadır.
Roma dönemi
Bu bölüm, kuzeyden itibaren 23’ncü kemer aralığından başlar, toplam 15 yuvarlak kemere sahip olup, 37’nci kemer açıklığında biter. Bu bölümün kemer açıklığı ile duvar tekniği değişir. Kemerler büyük bazalt taşlardan ve yuvarlak formludur. Bu form kemerli köprülere, özellikle Roma imparatorluğu döneminde erken safhada rastlanır. Bu köprülerdeki genel özellik, yuvarlak ve köprü alın duvarlarında hafif çıkıntıyla ayrılan kemer uygulamasıdır.
Köprüde tarihi sürece göre değişik yapı malzemesi ve teknikleri kullanılmıştır. Ortada, iki farklı renkte, düzgün tüf taşı kullanılmıştır. Genellikle siyah renkli tüf taşının arasında kısmen bazalt ve beyaz renkli mermer bulunur.
Selçuklu dönemi
Köprünün batısındaki bölümdür. 38’nci kemer açıklığından itibaren başlar ve toplam 19 adet kemer gözü bulunur. Buradaki kemer gözlerinin büyüklükleri farklıdır. Genellikle iki merkezli sivri teğet kesmeler kullanılmıştır ve köprünün orta kesimine doğru yaklaştıkça kemer açıklığı büyür ve yükselir. Kuzeyden itibaren 41’nci sıradaki kemer, bu bölümün en yüksek ve geniş kemer açıklığına sahiptir. Bu bölümde genelde siyah ve beyaz renkli malzeme kullanılmıştır. Kemer ayaklarında suya karşı daha dayanıklı olan mermer spolien malzemeler vardır.
Kullanılan spolien malzemeler arasında Orta Bizans dönemine ait parçaların bulunması nedeniyle, bu bölümün Orta Bizans sonrası bir dönemde yani 13’ncü yüzyıl başlarında inşa edilmiş olduğu düşünülmektedir. Bu bölünde köprünün suyla birleştiği yerde, birkaç ayakta mahmuz izi görülür. Ancak zeminin dolması nedeniyle mahmuzların büyük kısmı toprak altında kalmıştır. Taşların üzerinde bazı taşçı işaretleri vardır. Bunlar genelde Selçuklu yapılarında karşılaşılan taşçı işaretleriyle aynıdır. Bu işaretlere bakılarak, köprünün bu bölümünün Selçuklu dönemine ait olduğu anlaşılır.
Selçuklu dönemine ait bu bölümde: düzensiz olarak siyah ve beyaz renkli tüf taşları kullanılmıştır. Bu bölünde, Roma dönemi köprüsünden farklı olarak bolca spolien malzeme bulunur. Özellikle köprünün su ile temas ettiği ayakların yakın kısımlarda mermerden spolien malzeme kullanılmıştır. Ayrıca köprü korkuluklarıyla köprü tabliyesinde de bu tarzda taşlar görülür. Selçuklu dönemi harç ve yapı malzemeleri, Roma döneminden farklılık gösterir. Bu döneme ait bölümlerde kullanılan farklı renklerdeki malzemenin sıralı kullanıldığı ve kireci bol olan bir harcın birleştirici olarak kullanıldığı görülür.
Osmanlı dönemi
Köprünün kuzeyinde Bolvadin tarafına yakın kısımda bulunan bölümdür. Burası Kanuni Sultan Süleyman’ın Bağdat seferi sırasında, Mimar Sinan’a inşa ettirilmiştir. Çünkü Akarçay’ın suları yükselmiş, mevcut köprü sular altında kalmıştır.
Osmanlı döneminde köprüye 22 kemer gözü ilave edilmiştir. Ancak bunu tam olarak doğrulayacak belge yoktur. Kuzeydeki bu bölümün Osmanlı döneminde inşa edilmiş olduğu kesindir. Bu 22 göz gerek teknik ve gerekse form bakımında köprünün diğer bölümlerinden ayrılır. Kemerler, iki merkezli sivri teğet kemer tarzındadır. İnşa malzemesi olarak düzgün yontu taş kullanılmış olmakla birlikte, yer yer spolien malzeme de görülür.
Bu bölümde, köprü tabliyesinin hemen kenarından başlayan korkuluklar bulunur. Korkuluk taşları, yaklaşık olarak köprü döşemesinden 30 cm yüksekliktedir. Bu taş sırası köprünün dış tarafına doğru 3 cm, kadar taşmıştır. Böylece korkuluk sırası, köprünün cephesindeki diğer taş sıralardan belirgin olarak ayrılmıştır.
Köprünün Akarçay’ın eski yatağına yakın bölümde dışarı doğru yönlenen ve izlenen merdiven olduğu anlaşılan bölüm bulunmaktadır. Burası daha önceki yıllarda olduğu bilinen ve sonraları tahrip olan namazgaha inen merdiven yeridir. Bu merdiven yeri köprüye doksan derece olacak şekilde, ırmağın köprü ile birleştiği noktada düzgün bir duvar örgüsü olarak görülür. Burada içerisi moloz taş ile doldurulmuş ve dıştan kaplama halindeki merdivenlik bulunur. Bu merdiven sıraları kaybolmuştur.
Osmanlı dönemine ait bölümün Akarçay’ın eski dere yatağı üzerine gelen 7, 8 ve 9 numaralı kemer gözlerinin bulunduğu kısım Yunan işgali sırasında tahrip edilmiş olan bölümdür. Burası daha sonra 1920’li yılarda onarılmış ve bu onarım sırasında köprünün kemer formlarından farklı olarak yuvarlak kemerli tarzda inşa edilmiştir. 10’ncu kemer gözünden sonraki bölüm yine sivri kemerlidir. 11 ve 12 kemer gözlerinin arasında beton sıva ile yapılmış basit onarım izleri görülür. Osmanlı döneminde Mimar Sinan’ın ilave ettiği bölüm, 22 kemer gözünden itibaren biter, buradan sonra ise köprü Roma-Bizans dönemi köprüsü ile birleştirilmiştir.
Osmanlı dönemine ait olan kuzeydeki bölümde ise, daha itinalı bir işçilik görülür. Bu bölümde zemine yani suya yakın yerlerde, aşınmaya karşı dayanıklı bazalt mermer malzeme kullanılmıştır. Üst kesimlerde gözenekli tüf taşına yer verilmiştir. Yunanlıların tahrip ettiği ve 1920 yılında onarılan bölüm de ise daha niteliksiz taş malzeme vardır. Burada kullanılan taş malzeme çevreden toplanarak getirilmiş, genellikle daha küçük boyutlu tüf taşıdır.
Günümüzdeki durum
Günümüzde 57 gözü olan köprü, daha öncesinde 64 adet gözü bulunduğu bilinmektedir. Köprü gözlerinin 8 tanesi, Cumhuriyet döneminde Devlet Su İşleri tarafından Akarçay’ın yatağının değiştirilerek kuzeye yeni dere yatağının oluşturulması sırasında yıkılarak ortadan kaldırılmıştır.
Gözlerin bir kısmı bugün toprak altındadır. Ayrıca köprünün bazı yerlerinde defineciler tarafından yapılmış kaçak kazılar görülür. Bu kazılarda köprünün bazı yerlerinde taşların çıkarıldığı veya spolien malzemenin tahrip edildiği görülür. Ayrıca civardaki yerleşmeler tarafından köprü üzerinden yapı malzemesi alındığı da anlaşılmıştır.
Köprünün uzunluğu 400 metre, eni 4 metredir. Bu uzunluğun 175 metresi Mimar Sinan tarafından eklenmiştir. Köprünün kitabesi, Afyonkarahisar Müzesindedir.
2010 yılında köprünün günümüze kadar ulaşan 57 gözü yeniden restore edilmiştir. Köprü ayaklarında kesme taşlarla birlikte, Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari parçalar, hatta mezar taşları gibi devşirme malzemelere de rastlanılır. Bence buralara yakın geçerseniz, mutlaka bu köprüyü görün.
KIZLAR EVCİĞİ MAĞARASI
İlçe merkezinin 5 km batısındadır. Kurtbaba tepesine çıkılan yamaç üzerinde, yoldan 60 metre yüksektedir.
Mağara: Polybotum şehrinin kuzeyindeki tepededir. Kayaya oyulmuş Frigya mezarıdır. Mezarın tabanına oyulmuş üç tane sanduka kalıntısı vardır. Burası hakkında anlatılan bir efsane var. Bir köy düğünü dönüşünde, bir fırtına çıkar. Erkekler kağnı altına, kırk kız mağaraya sığınır, Frigya kaya mezarına girerler. Ancak fırtına bittiğinde, kızların mağarada kayboldukları anlaşılır.
Günümüzde, akşam hava karardıktan sonra, oyuğa girildiğinde gözle görünmeyen ama seslerin geldiği düşün kızlarının def çalarak oynadıklarının duyulduğu söylenir. Kızların, düğünü saklandıkları dehlizde yaptıklarına inanılır. Bu efsane, Dede Korkut’un “40 Kız Efsanesi” dir.
Buraya şifa arayanlar da gelirler, bu oyuğa: bunalım geçiren, sinir nöbetine tutulan, uzun süre hastalığı geçmeyen yetişkin hastalar ile havale geçiren, bayılan, ateşli hastalığı tutulan küçük çocuklar getirilir.
EBER GÖLÜ
İlçenin güneydoğusunda 6 km uzaklıktadır.
Bolvadin, Çay ve Sultandağı ilçelerine kıyısı vardır. Ancak gölün büyük kısmı Bolvadin’dedir. Türkiye’nin en büyük 12’nci gölüdür. Göl alanının hemen hemen dörtte biri su yüzeyi, geri kalanı ise sazlık ve kamışlıktır. Eber gölünde yetişen kamış ve hasır otunun işlenmesi ile çevresindeki köylüler geçimlerini sağlamaktadır. Denizden yüksekliği 967 km dir.
Derinliği 2 ile 18 metre arasında değişir. Akarçay ve Sultandağlarından gelen sel suları ile beslenir. Ancak bir zamanlar bol balık barındıran ve avlanan Akarçay, günümüzde yerleşim merkezleri ve başta Alkaloit fabrikası olmak üzere sanayi atıkları ile kirlenmiştir ve tabii bu kirlilik Eber gölüne de ulaşıyor. Özellikle Alkoloit fabrikasının zifte benzer ağır kokulu atıkları tam bir felaket.
Göl kıyısındaki köylülerin geçim kaynağı, gölde yetişen kamış, hasırotu ile gölde bulunan sazan ve turna balıklarıdır. Eber gölüne has, endemik bir bitki olan “Eber Sarısı çiçeği” yani “Piyan” yetişir. Göl içinde “Adaköy adası” dinlenme ve konak yeridir. Ayrıca “Kopak” denen yer değiştiren adacıklar vardır. Eber gölünün suları, Devlet Su İşlerinin yaptığı bir kanalla, Taşköprü köyü yakınlarında, Akşehir gölüne boşaltılmaktadır.
YEDİ KAPI MANASTIRI VE YERALTI ŞEHRİ
İlçeye 25 km uzaklıkta, Kemerkaya’nın kuzeyinde, Kral yolunu İpek yoluna bağlayan kavşaktadır.
Burası dağın yamacında Frigler tarafından oyulmuş bir manastırdır. Manastıra 7 kapıdan girilir. Roma döneminde: garnizon olarak kullanılmıştır. Sağ tarafında cenaze işleri, ortada din görevlilerinin inziva odaları, sol tarafta şapel ve ibadet yapılan alanlar vardır.
Yeraltı şehri
Manastırın sağ alt bölümünde, 300 metre aşağıda, bölgenin en büyük yeraltı şehri vardır. Burası: Frig ve Roma halkının saklanarak yaşadığı bir yerdir. Yeraltı şehri, iki bölümlü ve üç katlıdır. Nöbetçi bölümü ve giriş ana dehlizdendir. Yapıda: 7 adet havalandırma bacası, su kuyuları, mahzenler ve odalar vardır. Orta bölüm 1 km uzunluğundadır. Karşı dağda: Mahmurlu Mazı ve Derbent kaleleri ve kaya mezarları vardır.
HEYBELİ (KIZILKİRSE) KAPLICASI
İlçe merkezinin 37 km uzaklıkta, Afyon-Konya karayolunun 25’nci kilometresindedir.
Bizans döneminden beri kullanılan bir kaplıca olup, o dönemde “Kızılkilise” veya “Kızılkirse” adıyla bilinmektedir. Selçuklu ve Osmanlı kaynaklarında da burası “Kızıl kilise” diye geçer. Ancak günümüzde kilise kaybolmuş, höyüğün çevresindeki kayalara oyulmuş haç işaretleri kalmıştır. 1944 yılında kaplıca tesisi, Bolvadin Belediyesi tarafından satın alınarak yeniden inşa edilmiştir.
Heybeli kaplıcaları, Turizm Bakanlığı tarafından “Termal Turizm Merkezi” ilan edilmiştir. 46-52 derece arasında değişen sıcaklıktaki kaplıca suyu, bölgenin maden yönünden zengin sudur. Sindirim, safra, idrar yolu, kas, romatizmal, siyatik, cilt ve kadın hastalıklarına iyi geldiği söyleniyor. Soğuk suyu maden suyu özelliği taşır ve gerek yurt içinden ve gerekse yurt dışından gelen turistler tarafından yoğun tercih edilir.
Tesiste: 6 tane yüzme havuzu vardır. Ayrıca: cami, park, market ve spor sahaları bulunur. Kaplıcada 90 tane banyolu oda ve 150 yatak vardır. Ayrıca bir de turistik otel vardır, otelin 25 odası ve 50 yatak kapasitesi vardır.
Son bir not, Kızıl kilise efsanesi “burası antik dönemde Kral yolu üzerinde kurulmuş bir yerleşim merkezidir. Hamamın batısındaki höyükte bulunur. Roma devri kaynaklarında bu yerleşimin ismi “Leontes Come” dir. Antik dönemde Anadolu’nun tanrıçası Kybele, Frigyalılar zamanında Angdissis ismi ile tanınır. Frigyalıların dini merkezi olan Pessinus’e büyük bir mabet yaptırmıştır. Tanrıça Angdissi, çok güzel ve yakışıklı bir çobana aşık olur. Onu Pessinüs’deki büyük mabede bekçi yapar ve hiçbir kadınla evlenmesine izin vermez.
Kral Midas’ın güzeller güzeli kızı varmış, kızın güzelliği dillere destanmış. Güzel kız, tanrıçaya dua için gittiği Pessinüs mabedinde, çoban kızı görünce aşık olur. Zamanla bu aşk kara sevdaya dönüşür, ancak çoban bir türlü kıza aşkını açıklayamaz. Çünkü Tanrıça Angdissis’in hışmından korkar. Sonunda aşk her şeyden üstün gelir, çoban güzel prensese aşkını açıklar. İki sevgilinin aşkları dilden dile dolaşır. Bunu duyan Tanrıça ise çok kızar ve Pessinüs şehrine gelir. Bir bakışta çobanın aklını başından alır. Çıldıran çoban dağlara kaçar, çılgınca dağlarda dolaşır. Nihayet eline geçirdiği bir çakmak taşı ile vücudunu keser ve ölür.
Bu olaya üzülen Tanrıça Angdissis, çobanı bir çam ağacına dönüştürerek sürekli yeşil kalan ölümsüz kutlu bir ağaç yapar. Bu olay üzerine, bütün Angdissi mabetlerindeki kahinler, mabetlerin çevresine Fallus adı verilen, küçük mantarımsı mermer sütuncuklar dikerler. Kral Midas, bütün yalvarmalarına rağmen dünya güzeli kızını Tanrıça Angdissis’in gazabından kurtaramaz ve kız çaresiz bir derde yakalanır.
Bütün vücudunu siyah irinli, ağrılı, sızılı çıbanlar kaplar, herkes ondan kaçar, bütün Anadolu seferber olur, hekimler, büyücüler, kahinler kızı iyileştiremez. Günlerden bir gün Kral Midas, rüyasında bir ihtiyar görür ve bu ihtiyar kendisine “Ey Midas, kızının şifası yazılı kayadaki büyük Kybele Mabedindedir, oraya git, orada bir süre kal, sonra bir gün boyu güneye yürü, kutlu sıcak sularla karşılaşacaksın, kızını o sular iyileştirecektir”.
Kral Midas, uyanır, hazırlanır, kızını da yanına alarak Yazılıkaya’daki Kybele Mabedine gelir, burayı tamir ettirir. Ancak zavallı kız acıları dinmeyince bir gece mabetten kaçar. Olimpus dağlarındaki (Paşa dağı) ormanda koşmaya başlar, devamlı koşar, nihayet kaynayan suların bulunduğu bataklığa gelir, kendini sulara atar, çığlıkları Phiriqia (Bolvadin) ovasında yankılanır.
Sıcak şifalı sular, kızın vücuduna değdiğinde, ağrıları azalır, yorgunluğu gider, kız ölümü beklerden hayata yeniden dönmenin sevinci ile saatlerce sıcak sulara dalar, sıcak sulardan içer. Aylarca sonra rahatlar, sudan çıkar, kenardaki çimenlere uzanır, uykuya dalar. Uyandığında bütün sıkıntıları bitmiştir, bir zaman buralardan ayrılmaz, bu şifalı sularda her gün yıkanır ve ağrıları tamamen diner. Midas kızına şifalar veren bu suların bulunduğu yere hamamlar yaptırır.
Afyonkarahisar şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.