Bolu Abant

abant.1
Bolu Abant

Abant gölü denilince, gerçekten yörenin en güzel yerlerinden biri akla geliyor. Yıllarca yaşadığım bu yörede, Abant gölüne her gittiğimde, sessizlik, doğal güzellik, muhteşem görüntü, yeşil ve güzel havanın tadını çıkardım ve her seferinde bıkmadan, usanmadan bu güzel bölgede yaşamanın keyfini çıkardım. Siz de, çok güzel zaman geçirebilirsiniz, mutlaka gidin, mutlaka bu güzellikleri yaşayın. Son olarak 4 Mart 2018 tarihinde Abant gölüne gittim ve gördüklerimi aşağıda yazıyorum.

Bolu Abant

ULAŞIM

Abant gölü, o kadar enteresan bir yerde ki, gerek İstanbul’a ve gerekse Ankara’ya aynı yani eşit mesafede. Bolu kent merkezine ise, 30 km. uzaklıkta.

Ankara-Abant sapağı:180 km. ve İstanbul (Tem gişeler)-Abant sapağı ise 225 km.
İstanbul’dan gelenler için; Boludağı tünelinden çıktıktan sonra, Bolu şehrine gelmeden önce: otobandan çıkıp, Abant sapağına girmeniz gerekiyor.

Ankara’dan gelenler ise, otobanda ilerlerken, Bolu şehri geçildikten sonra Abant kavşağına gelindiğinde otobandan çıkılıp E-5 karayoluna girilecek ve sonra Abant levhası takip edilerek, Abant sapağına girilecektir. Abant sapağına girildikten sonraki yol ise, 20 km. lik ve asfalt.

Fazla virajlı değil, çevresinde özellikle muhteşem görüntülü villaları seyrederek ilerleyeceksiniz. Ayrıca, bol miktarda ızgara restoranı görebilirsiniz. Özellikle, sağ yanınızda kalacak olan, alabalık üretimi ve pişirilerek servisinin yapıldığı restoranların birinde, mutlaka mola verin ve yöreye özgü alabalık yemelisiniz.

Evet, yol dediğim gibi, pek virajlı değil, düzgün. Abant’a yaklaşırken, sol yanınızda, Geyik Üretim Çiftliği olacak, aracınızı kısa süre yol kıyısına park edin ve tel engellerinin yanına gidin, belki de, yem yemek üzere buraya gelmiş geyikleri görebileceksiniz.

Özellikle, bahar ve yaz aylarında, yolun görünümünün tadına doyamayacaksınız, yolun kıyısında uzanan bölümdeki ağaçlarda yeşilin her tonunu görecek ve güzelliğe doya doya ilerlerken, Abant Milli Parkına ulaşacaksınız.

Yalnız, kışın bu güzel yol biraz sıkıntı yaratıyor. Çünkü, malum, bölgede muhteşem bir kar yağışı var, havanın durumuna göre elbette buzlanma da oluyor. Giderken mevsim şartlarını mutlaka dikkate alın, yanınızda zincir, çekme halatı bulunsun, lastiklerinizin kar lastiği olmasında yarar var.

Yanında zincir bulunmayan araçların, özellikle yolun bazı bölümlerindeki minik de olsa rampalarda kayarak kalma olasılıkları çok yüksek. Yine de, yolda kalırsanız üzülmeyin, çünkü bu durumları iyi bilen yöre sakinleri, traktörleri ile yada yanlarında satılık zincirler ile, yol kıyısında bekliyorlar, sorununuza çare bulmak üzere, gerektiğinde aracınıza zincir takıyorlar, gerektiğinde ise, traktörleri ile aracınızı çekerek kurtarıyorlar, ama birazcık maliyeti yüksek bir çare oluyor, seçim size kalmış.

Bolu Abant

Sonuç olarak

Karlı bir havada Abant’a gitmekten korkmayın. İnanın, çok muhteşem bir görüntü ve çevre manzarası sizi bekliyor olacaktır. En büyük problem; sis ve buzlanma. Ancak; söylediğim gibi, Abant karlı bir ortamda çevrede oluşan bembeyaz görüntüsü ile bambaşka bir güzel.

Hatta; Abant’ta herhangi bir tesiste, belki şömine başında belki de bir havuzda (otellerden birinin oldukça büyük ve kapalı bir yüzme havuzu var ve dış cephenin bir bölümü cam) yüzerken, sıcak bir ortamda, dışarıda lapa lapa kar yağdığını görebileceksiniz ve inanın muhteşem bir görüntü, harika bir ortam ve yaşamdan büyük keyif alacaksınız. Abant’a kar yağarken de gidin, tek gereken, aracınızın yeterli olması. Kar lastikleriniz, zinciriniz bulunması.

Abant Milli Parkına geldiğinizde, doğal park alanına aracınız ile giriş yapacaksınız, bedelini ödüyorsunuz ve giriyorsunuz. Göl etrafında araç ile dolaşabileceğiniz gibi, park yerlerini kullanıp aracınızı bırakabilirsiniz. Piknik alanına veya göl çevrenizde yürüyerek yapmak istediğiniz turunuza yürüyerek başlayabilirsiniz.

Yalnız, özellikle, birkaç günlük bayram tatillerinde, buraya gelen ziyaretçi sayısı on binleri buluyor. Bu durumda, muhteşem bir araç sıkışıklığı yaşanıyor, tıkanmalar ve uzun süre beklemeler olabiliyor, ayrıca insan kalabalığı da var. Abant Gölüne giderken, lütfen buna dikkat edin, arzunuz, sessizlik ve sakinlik ise, gideceğiniz tarihi mutlaka iyi seçin, aksi halde orada sıkıntı yaşamadan dönmeniz mümkün değil.

abant÷¹
Bolu Abant

GENEL

Abant Gölü, Abant dağları üzerinde, arazi kaymaları ile oluşmuş bir set gölüdür. 1988 yılında Tabiat Parkı olarak korumaya alınmıştır.

Deniz seviyesinden, 1328 m. yükseklikte olan göl, 1.28 km. karelik bir alanı kapsamakta ve uzunluğu 900 metre. En derin yeri ise, 18 metre, ortalama derinlik 10-15 metredir. Göl çevresi yaklaşık 7 km dir.

Yürüyerek yaklaşık 1.5 saat sürer. Ancak, özellikle yeraltı sularının yoğunluğunun arttığı Mart-Nisan dönemlerinde, gölün su seviyesi 25-30 cm. daha yükseliyor ve çevresindeki yolun küçük te olsa bir bölümü su altında kalıyor.

Göl, bir kısım küçük akarsular ile beslenmekte, ama esas kaynağını yer altı sularından aldığı söylenmektedir. Göl, sularını kuzeydoğu ucundan boşaltıyor ve bu sular, çevredeki ormanlardan gelen sularla birleşerek, Filsoy Çayının kollarından olan Bolu Suyunu oluşturuyor.

Gölün çevresi: çam, köknar ve kayın ağaçlarından oluşan orman ile kaplı. Bu ormanı izlediğinizde, yeşilin birçok tonunu görme şansınız olacak. Ayrıca, yabanı meyve ağaçları ve çiçekler, çeşitli mantarlar ve özellikle gölün yüzeyini kaplayan nilüfer çiçekleri, inanın muhteşem bir görüntü.

Ayrıca, kuş seslerini duyacaksınız, belki de özellikle akşam-gece saatlerinde uzaklardan gelen yabani hayvan seslerini duyup ürkeceksiniz. Ama inanın, bunlar, sizin o anda tamamen doğanın içinde bulunduğunuzun en büyük kanıtı, güzelliği yaşayın.

Bolu Abant

MEVSİMLER

Abant’ta, kışın doyumsuz bir kar manzarası ile karşılaşacaksınız, belki de gölün yüzeyinin buzla kaplı olduğunu görme şansınız bile olacak. Bazen, yerdeki kar kalınlığının, belinize kadar geldiğini görecek ve bu kar yoğunluğu içine kendinizi öylesine bırakıvereceksiniz, belki de kartopu oynamanın keyfini süreceksiniz.

İlkbaharda, gölün yüzeyinin nilüfer çiçekleriyle kaplandığını görünce, bu tür çiçekleri başka yerde görmemiş olmanın şaşkınlığını yaşayacaksınız, Durgun suda, o çiçeklerin saplarının, su içinde ve çok derinlere kadar uzandığını, çiçeklerinin ise, su yüzeyinde, tüm güzellikleri ile açtığını görüp izleyebileceksiniz.

Ancak ve özellikle yaz aylarında, akşamları bir bakıyorsunuz sis inmiş, göz gözü görmüyor, ama geri dönmeyi düşünenlerin telaşlanmasına gerek yok, çünkü sis hızla indiği gibi, çoğu kez hızla gidiveriyor, nadiren uzun süre kalıyor.

Tüm bunların yanında, Abant’ta hava gün içinde bile değişebiliyor. Bu yüzden, hırkanızı, şemsiyenizi yada yağmurluğunuzu yanınızda bulundurmanızda yarar var. Çünkü, yazın bile, hava sıcaklığı gündüz en fazla 26-27 derece civarında ve akşamları ise mutlaka serin. Bu yüzden tedbirli olmanızda yarar var. Zaten böylesi bir ormanlık alanda, sık sık yağmur yağması kaçınılmaz bir tabiat olayıdır.

ABANT EFSANESİ

Bir zamanlar günümüzde gölün bulunduğu alanda bir tarla varmış ve yine buradaki bir kilisede yaşayan iki papaz, bu tarlayı ekip biçer, elde ettikleri ürünlerle burada yaşayan köylüleri beslerlermiş. Tarlayı sürmekte kullandıkları öküzün boyunluğu ve sabanı altınmış. Bu yüzden, tarladan alınan ürün de çok kıymetli oluyormuş.

Bir süre sonra kutsal öküz ölmüş, çevredeki köylüler yas tutmaya başlamışlar. Papazlar, tarlayı süremez olmuşlar. Tarlanın her yanı taş olmuş. Açlık ve kıtlık başlamış. Köylüler açlığa dayanamaz hale gelince, kiliseye saldırmışlar. Tam o sırada, taş kesen tarla birden alev püskürtmeye başlamış ve tarlanın bulunduğu yerde kocaman bir delik açılmış.

Köylüler korkup hemen orayı terk ederler. Papazlar, kutsal öküzün ölümünün ardından, toprağın gazaba geldiğini  düşünürler ve açılan delikten içeriye, kutsal öküzün altın boyunluğu ve sabanını atarlar. Birden gökyüzü aydınlanır ve deliğin içinden sular fışkırmaya başlar. Ardından taş tarlanın yerinde, günümüzde görülen göl oluşur.

Bolu Abant

ABANT’TA YAŞAM

FOTOĞRAFÇILIK

Abant gölünde karşılaşacağınız muhteşem doğa, sizi birçok kare fotoğraf çekmeniz konusunda uyaracaktır. Özellikle, Abant gölünü, en güzel nereden görebilirim derseniz;  gölün kıyısından ilerleyen ve bir süre sonra ayrılan, küçük bir rampa üzerinde yükselen Mudurnu karayolunda bir süre aracınız ile ilerleyin, gölü en iyi görebileceğiniz noktalar, bu yol üzerinde, muhteşem fotoğraflar çekebilirsiniz.

Fotoğraf çekmek için en iyi yerlerden birisi de, göl kıyısında, tam karşı kıyıda, burun kesimidir. Her ne kadar, burada muhteşem bir rüzgar olsa ve bazen ayakta bile durulamayacak hale gelse de, en iyi fotoğrafın burada çekildiğini unutmayın. Bir de, bu burnun hemen ilerisinde, otelin önünde, göl içinde, bol miktarda “Nilüfer” bulunuyor. Mevki uygunsa, bunların çiçeklerini bile görebilirsiniz.

OLTA BALIKÇILIĞI

Göle gelirken, doğal olarak, balık tutma meraklıları, oltalarını yanlarına alacaklardır. Belki de, Abant alası olarak bilinen ve yalnızca bu gölde yetişen, kırmızı noktalı alabalık hakkında da bilgi sahibidirler. Oltanızı alın, ücreti karşılığı oltanızı göle atabilirsiniz.

Ancak, maalesef balık tutmanız büyük şansa kalmış durumda, çünkü gölde pek balık kalmamış, özellikle Abant alası olarak isimlendirilen alabalık, uzun süredir gölde yakalanamıyormuş ve koruma altına alınmış, üretim çiftliğinde üretilerek göle bırakılması için çalışmalar yapılmakta imiş.

Şunu unutmamak gerekir, Abant gölünde balık tutmak hiç te kolay değil, uzun süre sabırla beklemek gerektiğini unutmayın.

GÖL ÇEVRESİNDE YÜRÜYÜŞ YAPMAK

Gölün çevresi, yaklaşık 7 km. ve burada bir yürüyüş yolu var. Ortalama adımlar ile, saatte 5 km. yüründüğü düşünüldüğünde, bu mesafe yaklaşık 1.5 saatlik bir yürüyüş ile alınabilir. Mutlaka deneyin, büyük keyif alacaksınız.

Bunun yanında, gölün çevresindeki ormanlık alanda ve yaylalarda yürüyüş yapmakta mümkün ama, tercih size ait, özellikle bu yürüyüş esnasında kesinlikle bölgede bol miktarda bulunan ve zehirli olma olasılığı daima söz konusu olan mantarlara dokunmamanızı tavsiye ediyorum.

Bir de bu  yürüyüş için, kış veya karlı-buzlu havaları seçmemeniz gerekiyor. Çünkü: bu yürüyüş sırasında, güneş görmeyen kesimlerde, yoğun buzlanma var ve yürümek gerçekten sorunludur.

GÖL ÇEVRESİNDE FAYTONLA DOLAŞMAK

Milli park girişinde faytonlar bulunmakta, bunlara belli bir ücret karşılığı binip, gerek gölün çevresinin tamamını veya gerekse Abant Köşküne kadar olan bölümü, fayton ile gezerek dolaşabilirsiniz.

 

AT BİNMEK

Göl kıyısında, ata binmek ve kısa bir yolculuk yapmak mümkündür.

GÖL ÇEVRESİNDE PİKNİK YAPMAK

Göl çevresinde piknik yapmak üzere, elbette birçok alan tahsis edilmiş, siz de zaten gittiğinizde mangallardan çıkan yoğun duman bulutunu daima görebilmeniz mümkün. Ancak, Milli parka girişte, üzerinde milli parkta uyulması gereken kuralların yazılı olduğu kağıt çöp poşetleri veriliyor.

Güzel ve yerinde bir uygulama, çöplerinizi bu poşetlere doldurup, çıkışta yine görevlilerin bulunduğu yerdeki çöpe atmanız şart, aksi halde, çıkışta görevliler tarafından ” lütfen çöpünüzü toplayın ve öyle gelin ” şeklinde uyarılmanız mümkün. Kızmamak gerek, buranın temizliği elbette, elbirliği ile sağlanacak.

GÖL ÇEVRESİNDEKİ RESTORANLARI DEĞERLENDİREBİLİRSİNİZ

Göl çevresindeki restoranları, gerek yemek ve gerekse bir şeyleri içmek amacı ile değerlendirebilirsiniz. Elbette, yemek için, özellikle alabalık çeşitlerini seçmeniz, buranın yöresel özellikli bir yemeğini tatmanız açısından önemli.

MAHALLİ ÜRÜNLERİN SATILDIĞI PAZAR YERİ (ABANT PAZARI-ABANT PAZAR YERİ)

Abant Gölü bölgesini terk etmeden önce, mutlaka uğrayın, alışveriş yapmasanız bile, görmenizde yarar var.

Yöre sakinleri, kurdukları tezgahlarda, yörenin kendine özgü tarhana ( özellikle kırmızı kızılcık tarhanasını tercih edin, mide rahatsızlıklarına iyi geldiği söylenmekte), erişte, yağlı peynir, tereyağı, çam balı, fasulye (özellikle iri boy fasulyeyi tercih edin, yöreye özgü) ve çeşitli meyveler gibi köy ürünleri satılıyor.

Bir çoğu Mudurnu köylerinden gelerek, getirdikleri, özellikle: ceviz, kestane, patates, kuşburnu ve alıç isimli kolye misali ipe dizili dağ yemişleri alıcı buluyor.

KONAKLAMA

Abant’ta bir hafta sonu veya daha uzun süreyi geçirmek niyetinde olanlar için çadır ile konaklamayı saymazsak, üç seçenek var. Çadır ile konaklamak mümkün ancak kesinlikle tavsiye etmiyorum, özellikle geceler çok serin, çadırda barınmak mümkün değil. Soğuktan donarsınız, sabahı zor çıkarırsınız.

Diğer seçenekler ise, Abant Gölü kıyısında bulunan üç otel. Bunlar yeteri kadar reklam yaptıklarından, kalmayı düşleyen ziyaretçiler, zaten gitmeden önce mutlaka oteller hakkında gerekli incelemeyi ve rezervasyonlarını yaptırmak durumundalar.

Daha önceki yıllarda, göl kıyısındaki nispeten daha uygun fiyatlı olan Turban Otel, günümüzde özelleştirme uygulamaları sonucu, özel şirkete devredilmiş durumda, Ayrıca, E-5 karayolundan saptığınızda, sağınızda yine geceleme yapabileceğiniz büyük bir tesis var, devre-mülk olarak kullanılabilen bu tesisi de değerlendirebilirsiniz.

Özellikle belirtmek istediğim bir husus var, göl kıyısında, kapalı yüzme havuzu olan oteller var, bunların ısıtılmış sularında, dışarıda kar yağışını seyrederken havuza girmenin keyfi muhteşem, tercih ettiğiniz otelde havuz olup olmadığını soru ve yanınızda mayolarınızı götürmeyi unutmayın.

 SONUÇ

Evet, mahalli ürünlerin satıldığı pazar yerinden çıktınız ve aracınıza binerek, yöreden ayrılış istikametine yöneldiniz. Şöyle ki, bugün için gölde kirlilik var ve bu durum göl için büyük tehdit. Çevredeki otel ve restoranların atıkları, günü birlikçilerin atıkları, etrafta gezinen faytonları çeken atların dışkıları. Bütün milli parklarımızda olduğu üzere, tüm temizlik tedbirlerine kişisel ve kurumsal bazda mutlaka riayet edilmesinin gerekliliği, günümüzde kuşku götürmez bir gerçek.

Abant’tan ayrılırken, geriye baktığınızda, bu kirliliğe hiçbir katkınızın bulunmadığını düşünüyorsanız, mutlu bir şekilde buradan ayrılabilirsiniz. Çünkü, kirliliğin boyutları böyle giderse, 10-15 yıl sonra, Abant Gölü kalmayacak.

Ayrıca: Abant içinde, piknik yerlerinde, kar yağışı nedeniyle aşırı çamur, yürüyüş yollarında, güneş görmeyen yerlerde buzlanma vardı. Ama en önemlisi, sanırım tuvalet konusundaydı. Çünkü: mevcut tuvaletlerin birçoğu kapatılmış, kapılarında bir zincir ve bir yazı (arıza nedeniyle kapalıdır) var.

Halbuki, yine aynı piknik alanının hemen yakınındaki diğer bir tuvalet hizmete açık, ama hemen önünde: bir masa, bir kolonya, birkaç peçete parçası. İçeride akmayan çeşmeler. Ama, kapıdan çıktığınız gibi karşınıza çıkan: tuvalet para bekçileri, yani, tuvalete girip çıktıktan sonra 1 TL. tuvalet parası vermeniz gerekiyor ki, hayır, bence hiç hoş değil ve bunların kontrol edilmediğini düşünüyorum. Kontrol gerekli. İşin ilginç yanı: para vermeniz istenen bu tuvaletlerin içi berbat pis, yerler kirli, çamur içinde ve çeşmelerden su akmıyor.

Son bir not: Abant’ta, şu anda, yani Mart ayı başı itibarıyla, iyi soğuk var. Buraya gitmeyi düşünenler, burada piknik yapmayı düşünenler: sıkı giyinmeli ve soğuk havayı, çamuru, buzlu zeminleri göze almalıdırlar.

Ayrıca yanınızda mutlaka şemsiye ve yağmurluk olmalı, su geçirmeyen ayakkabı giymelisiniz. Havada bir an güneş görülüyor, 5 dakika sonra şiddetli bir yağmur olabiliyor. Ama, tüm bu hava şartları ve yoğun kalabalıklar: bu muhteşem güzelliği görmenizi engellemesin.

Bolu Abant sisli bir gün

Bolu Gölcük

gölcük.1
Bolu Gölcük

Gölcük değerlendirilirken: iki açıdan bakmak gerekir. Buranın kışı bir başka güzel, yazı bir başka güzel.

Kışın: buz tutan göl, bembeyaz karlarla kaplı ağaçlar değişik bir güzellik sunuyor. Yazın ise: masmavi bir göl ve yemyeşil ağaçlar yine başka bir güzellik sunuyor.

Gelelim, Gölcük ile ilgili genel notlara

Evet, herhangi bir nedenle Bolu istikametine gittiğinizde veya Ankara’dan bir hafta sonu, muhteşem bir tabiat manzarası ve çam ağaçları ile kaplı bir yerde bulunmak isterseniz, kısa sürede, yani iki-iki buçuk saat civarında gidebileceğiniz bir yer ararsanız, Gölcük ideal. Bu güzelliği: kışında yaşayabilirsiniz.

Karlar üzerinde, mangal yakabilirsiniz. Belki de, gölün buz tutmuş yüzeyini görebileceksiniz ama kesinlikle, bu buz tabakasına üstüne çıkmaya kalkmayın, gözümüzün önünde, bu buz tabakasının kırılması ile gölün sularında kaybolan insanları gördük. Küçük keyifler, ızdırap haline gelmemeli.

Yalnız bilmelisiniz ki, Gölcük hafta sonları ve tatil günlerinde çok yoğun. Bolu halkı yanında, çevre yerleşim yerlerinden gelen yoğun bir insan trafiği var, yani bunu göze almanız gerek.

ULAŞIM

Ankara yönünden otobana girdiğinizde, yaklaşık 125 km. sonra, Bolu-Doğu şehir girişinde, sağınızda Çimento Fabrikasını gördükten bir süre sonra çıkın. Normal karayolundan, yaklaşık 10 km. sonra Bolu şehir içine girin. Karacasu istikametinde ilerleyin, Gölcük-Seben-Kıbrıscık tabelalarını takip ederek, asfalt yalnız oldukça dik ve virajlı bir yoldan ilerleyerek, 15 km. sonra Gölcük’e varacaksınız.

Yalnız dikkat, yol asfalt olmasına rağmen, çok dik ve virajlı. Her ne kadar, Gölcük çevresinde yapılaşmaya izin verilmese de, yol üzerinde büyük miktarda yapılı konut olduğunu ve ormanın nasıl işgal edildiğini göreceksiniz. Özellikle son gidişimde dikkatimi çeken bir yer var “Sevda Tepesi” isimli bu yer: tam ormanın içine, tüm şehir manzarası ayaklar altında, ilginç bir yer, mutlaka dikkatinizi çekecektir.

Bunun yanında, örneğin kuşburnu tadını sever iseniz, yol kenarlarından toplayabilirsiniz. Ayrıca; çıkışta solda, inerken sağda, bir çeşme göreceksiniz. Buradan, Bolu’nun meşhur kökez suyu akmakta, mutlaka tadın ve hatta yanınızda var ise, mevcut kaplarınızı da doldurun, bu suyun tadı muhteşem, doyamazsınız.

Gölcük tabiat parkına vardığınızda: aracınızı otoparka bırakmanız gerekiyor, giriş ücretli.

Göl çevresinde araç ile dolaşmak veya park etmek mümkün değil.

Kapıdan ücreti ödeyip içeri girdikten sonra, aracınızı çok geniş olan otopark bölümüne park edebilirsiniz. Yani: araç parkı konusunda pek sıkıntı yaşanmıyor. Tabiat parkının önünden yol devam ediyor, bu devam eden yol “Aladağlar” denen yere kadar gidiyor ve orada: yine bir göl ve Orman işletmelerinin ve Gençlik Spor Müdürlüğünün konaklama tesisleri bulunuyor.

Ancak: Gölcük’e gelirseniz, bilin ki, yakın çevrede konaklama durumu yoktur. Bu yüzden, buraya gelmeden önce, kalmayı düşünüyorsanız, mutlaka konaklama yerinizi Bolu şehir merkezinden ayarlamanızı öneririm. Burada çadır kurma gibi bir düşünceniz var ise, kesinlikle tavsiye etmiyorum, özellikle akşamları serin, tercih sizin.

GENEL

Bu göl; Bolu Orman İşletmesinin yaptığı suni bir göl. Tamamen doğal gibi gözükmesine rağmen, suni. Yapılış amacı: gölün alt kısmında bulunan ormanlık alanda herhangi bir yangın tehlikesine karşı önlem almaktır. Göl ilk olarak 1958 yılında oluşturulmuş ve takip eden yıllarda büyütülmüştür.

Gölün çevresi; çam ve köknar ağaçları ile kaplı, ormanlık bir alan. Bu alanda; yaban hayatı süregelmektedir. Göl ve çevresi Milli Parklar tarafından koruma altına alınmıştır.

Gölün deniz seviyesinden yüksekliği; 1205 metredir. En derin yeri 5 metredir.

Dediğim gibi yapay bir göl. Bir zamanlar, bu göl üzerinde, gölün yüzeyini tamamen kaplayan bir yosun türü gelişmiş, çeşitli önlemler alınarak engellenemeyince, göl suları tamamen tahliye edilip, gölün zemini temizlenmiş. Zemine çakıl taşları döşenmiş ve yeniden su tutularak, göl eski seviyesine getirilmiş.

Gölün bir tahliye kapağı var, yürüyüş parkuru üzerinde, dikkat ederseniz görebilirsiniz. Bu tahliye kapağı açıldığında, gölün suları, aşağıya doğru ormanlık alana akıyor.
Ayrıca; hava durumuna bağlı olarak, bazen çok kısa sürede muhteşem bir sis çökmekte. Bu anlarda, göz gözü görmüyor, ama sis fazla kalmadan yine hızla çekiliyor.

20170702_132212
Bolu Gölcük

Buranın en büyük özelliği; her türlü resim ve çekimde görülen, ahşap bir yapıdır. İlk olarak tamamen ahşaptan yapılan yapı, sonradan yıkılmış ve yerine günümüzde görülen daha sağlam yapı yapılmıştır. Özellikle, bu yapının su yüzeyine yansıyan görüntüsü muhteşemdir. Burası; Orman Bakanlığına ait bir misafirhane. Ama sadece bürokratların kalması mümkündür. Zaten çoğu zaman, kapısında bir kilit görülmektedir.

Göl çevresini çepeçevre dolaşan patikada mutlaka yürüyüş yapmalısınız.

1350 metre uzunluğunda. Yürüyerek rahatlıkla gezilebiliyor. Yürüyüş yaklaşık 20-30 dakika sürüyor. Özellikle, Misafirhanenin arka bölümündeki parkurda, orman içinden gelen suların sesini duyunca, orman havasının güzelliğini teneffüs edince, tam anlamı ile tabiatın tüm güzelliklerini hissedeceksiniz. Bazen ve özellikle, sabah erken ve akşam gün batımından sonra, orman içinden yükselen yaban hayatı canlılarının seslerini duyacak, hem ürkecek, hem de keyif alacaksınız. Çünkü, belki de, daha önce hiç duymadığınız sesler bunlar.

Bu arada, yürüyüş yaparken orman içinde fazla ilerlemeyin, çünkü tam bir güvenliğin mümkün olmadığını düşünüyorum. Yürüyüş parkurunda ve piknik alanlarında bulunmanızda yarar var. Son ziyaretimde gördüğüm bir durum var: Orman alanı içinde “yürüyüş parkurları” oluşturulmuş ve bunların planı, hemen girişte bir tabela üzerinde belirtilmiş, yürüyüş meraklıları bunları değerlendirebilirler. Yürüyüş yapmak istemezseniz, veya yaş olarak yürüyemez iseniz, gölün çevresinde dolaşan, elektrik motorlu, 4-6 kişilik küçük golf arabaları vardır, bunlara binerek göl çevresinde bir tur atabilirsiniz.

Yürüyüş yaptınız, yoruldunuz, aslında o kadar güzel bir manzara var ki, gerçekten yorulmayacaksınız. Yine de, bol miktarda ağaç piknik masası ve oturma yeri var. Yanınızda piknik malzemesi getirdi iseniz, bu masaları kullanarak harika bir piknik yapabilirsiniz. Hayır, herhangi bir malzemeniz yoksa, gölün hemen girişindeki kır gazinosundan yararlanabilirsiniz.

Burada, gerek yemek ve gerekse çay vs. gibi içecekler var.

Yemek olarak ne tavsiye edebilirim, sizin aklınıza sanırım alabalık geliyor. Ama bilin ki, burada size sunulan alabalık, bölgede bolca bulunan alabalık çiftliklerinden gelen balık, yani doğal ortamda yetişen alabalık yeme şansınız yok. Ayrıca, balık tutma merakınız varsa, gölde değişik bir tür balık var. Bunun yöresel adı, “Hollanda sarısı” ve diğer ismi “kadife” bağılıdır.

Özelliği ise, sudan çıktıktan uzun zaman sonra bile, canlı kalabilmesi, yani dayanıklı bir balık. Yalnız, çok kılçıklı ve lezzetli değil. Avlanmak mümkün. Orman İşletme görevlilerine belli bir ücret ödemeniz karşılığında balık tutabiliyorsunuz, ama dedim ya çıkan balık pek makbul değil, tercih sizin. Öte yandan, balık tutmak: yılın belli zamanlarında ve ücret karşılığı mümkündür, balık tutmaya niyetlenirseniz, yanınıza mutlaka devriye gezen görevliler geleceklerdir.

20170702_131431
Bolu Gölcük
20170702_131930
Bolu Gölcük
20170702_132233
Bolu Gölcük

Yazın burayı ziyaret ederseniz: gölün yüzeyindeki çok renkli nilüfer çiçeklerini görebilirsiniz.

Evet yürüyüş yapmanın dışında: burada göreceğiniz yüzlerce kişi gibi piknik yapabilirsiniz. Ortam muhteşem güzel, mangal yakabilirsiniz. Yanınızda gerekli düzen yoksa: hemen gölün kıyısındaki restoranı tercih edebilirsiniz. Hatta: giriş yolunun kıyısında bulunan marketten bir şeyler satın almak ta mümkündür. Bunun dışında, gölün girişinin hemen sağında bir kafeterya ve restoran olarak hizmet veren tesis bulunuyor. Burada muhteşem göl manzaralı mekanda oturup bir şeyler yiyip içebilirsiniz.

Kışın, işte buranın yazı da güzel, kışı da güzel.

Kışın 40 cm. civarında kar birikiyor. Gölün yüzeyi, çoğu zaman buzlu. Ama, buraya ait anlatılan hikayelerin çoğunluğu: bu buz tutmuş göl yüzeyinde, özellikle heyecan arayan gençlerin, buz zeminin kırılması sonucu suya düşmeleri, bazen kurtulmaları ama çoğu kez kurtulamamaları üzerine.

Lütfen dikkat, göl yüzeyindeki buz tabakaya güvenmeyin, aksi halde buz kırıldığında düşebileceğiniz göl sularından kurtulma şansınız çok küçük.
İşte böyle, Bolu’da Abant ve Yedigöller yanında, Gölcük’ün de kendisine has bir güzelliği var. Buralardan geçerseniz mutlaka uğrayın. Büyük şehrin kalabalık yaşantısından bıktı iseniz, küçük bir kaçamak ihtiyacınız varsa, kısa zamanda ulaşabileceğiniz muhteşem bir tabiat ve manzara sizi bekliyor Gölcük’te. Ancak: muhteşem bir kalabalığın parçası olmanız gerektiğini unutmayınız.

Bolu Yedigöller

Bolu Yedigöller

 

Yedigöller’e, özel aracınız ile, iki şekilde gitmeniz mümkün. Geliş yönünüz: Ankara veya İstanbul üzerinden gelirken aşağıda belirteceğim noktalarda, otoyoldan çıkmanız gerek.

Tercih sizin, sonuçta iki yolda birbirinin benzeri. Yalnız, özellikle kışın gelmek isterseniz, Bolu içinden ayrılan yol kapalı, kesinlikle bunu tercih etmeyin, öbür yoldan gitmeniz gerek. Çünkü: Bolu içinden ayrılan yol, yüksek rakım nedeniyle daha fazla kar yağışı alıyor ve uzun süre kar nedeniyle kapalı kalıyormuş. Ben; baharda, Bolu içinden giden yolu kullandım.

Bolu Yedigöller

Evet devam ediyorum


Bu yollardan birincisi: Ankara-İstanbul otoyolunda, Yeniçağ’da otoyoldan çıkmanız gerek. Yeniçağ’dan çıktıktan sonra, Bolu-Gerede yoluna gireceksiniz ve 19’ncu km.de “Yedigöller” tabelasını görünce, buradan sapacaksınız. Bu dönüşten sonra, yol, stabilize ve toprak. Yani, tam bir rezalet mi demeli felaket mi demeli bilmiyorum.

Altı yere yakın araç ile sakın gitmeyin. Nispeten yerden yüksek bir araç ile gitmeniz şart. Aksi halde; yolun sıkıntılarını sürücü veya yolcu olarak zaten yaşayacaksınız, altınızdaki araba da, size ilave sıkıntı yaratmasın. Yani: toz yuta yuta gidiyorsunuz. Bu sıkıntılı yol, muhtemelen 3-4 saat sürüyor.

İkinci alternatif yol ise; Bolu şehir içinden, otoyolda çıkmanız gerekiyor. Bolu ilinde, otoyoldan çıktıktan sonra, şehir içinde, kuzeyde, ayrılan bir yol ile Yedigöller istikametine dönüyorsunuz. Bu yol uzunluğu: 42 km. Ama yol sıkıntılı olduğundan, bu yolu yaklaşık 3-4 saat civarında alıyorsunuz.

Tabii, sinirlenip, o kötü yolda hız yaparsanız, 3 saat da olabiliyor. Yol önceleri asfalt ama daha sonra virajlı ve stabilize. Aynı zamanda dar, karşıdan kamyon gelmesin diye sürekli tedirgin oluyorsunuz. Yolun bir tarafı dağ, diğer tarafı yamaç. Bir süre orman içinde gidiliyor. Hani, diğer yol kötü demiştim ya, bununda ondan pek farkı yok.

Sonuçta Yedigöller’e ulaşım problemli.

Bir zamanlar, Bolu Valisine, “niye ulaşım için doğru dürüst bir yol yaptırılmıyor? ” diye sormuştum. Aldığım cevap: ” Buraya yol yaptırmak sorun değil, ama düzgün bir yol yapılırsa, burası da Abant gibi olur, insanlar yoğunlaşır, kirlilik artar, bu güzellik elden çıkar” demişti. Bilmiyorum, bu cevap içinde, hem mantık, hem de anlaşılmaz bir tutum var. Mantık var, söylenenler doğru. Anlaşılmaz tutum ise, bu ülkenin bir insanı olarak, ülkemin güzellikleri görmenin en doğal hakkım olduğunu düşünüyorum.

Ama, biliyorsunuz, bir sorun varsa tedbir alarak onu çözümlemek yerine, kapat gitsin. Sorunu çözmek gerekir, insanları bilinçlendirmek, insanların çöplerini, kirliliklerini bulundukları yere bırakıp gitmemeleri için, onların eğitilmesin gerekir diye düşünmemek elde değil. Yoksa; buraya kimse gelmesin, temiz kalır demek çözüm mü?

Neyse, biraz sıkıntıya katlanın, çünkü, oraya varınca sizi bir cennet bekliyor. Muhteşem keyif alacağınız bir yer. Buna inanın ve sıkıntıya katlanın. Yeter ki, altınızdaki aracınız, bu yolu gitmeye uygun olsun. Veya size daha gerçekçi bir öneri sunmak istiyorum. Buraya kendi aracınız ile değil de, herhangi bir seyahat firmasının, tur organizasyonu ile gidin, rahat edin.

Bolu Yedigöller

GENEL


Yedigöller havzası, kayan kütlelerin, vadiler ve akarsuların önünü kapatması sonucu oluşmuş. Yüzeysel ve yeraltı suları ile, bu göller birbirine bağlı. İsimleri: Sazlıgöl, İncegöl, Küçükgöl, Deringöl, Büyükgöl, Kurugöl, Seringöl.

Yöre: 1965 yılında, Milli Park Statüsüne alınmış. 2900 hektarlık bir alan. Yeşil denizinin ortasında, yedi tane mavi ada. Kuzeyden, güneye doğru, 1500 m. lik bir aralan sıralanmış, yedi tane göl. Kademeli vadide yer alan bu göllerin bazılarının arasında küçük çağlayanlar göreceksiniz.


Seyir terasları ve göl kıyılarındaki tahta iskeleler de, muhteşem.


Milli park içinde; kayın, meşe, gürgen, kızılçam, karaçam, sarıçam, köknar, ıhlamur ve benzeri birçok ağaç görmek mümkün. Toplam 238 farklı bitki türü varmış. Ülkemizin en güzel karışık doğal ormanı burada. Bölge, doğanın yarattığı bir Arboretum (canlı ağaç müzesi) görünümlü. Ayrıca, zamanı geldiğinde, gölün yüzeyindeki Nilüfer’ler bambaşka güzellik katıyor.

Buranın en ilginç özelliği: burada mevcut ağaçların aralarından sızan gün ve güneş ışığının, yarattığı renk armonisi. Ayrıca, bu görüntüler, göl kıyısında, göl yüzeyine yansıyarak, çok güzel görüntüler oluşturuyor. Sonbahar ve kış mevsiminde, ağaçların rengi turuncu ve kızıl arasında dolaşırken, bu renk armonisi doğaya bambaşka bir güzellik yansıtıyor. Zaten, bu görüntüleri ve renk çeşitliliğini başkaca bir yerde görmek mümkün değil. Kendinizi cennette hissedeceksiniz.


İnsanlar, Yedigöller’e ne için geliyorlar? Dinlenmez, gezi, piknik amaçlı olarak geliyorlar. Bunun yanında, botanikçiler ve fotoğraf meraklıları da buraya geliyor.
Evet, Yedigöller’i ziyaret etmek için en uygun tarih?

Nisan ve Mayıs aylarında. Yanınıza, mutlaka kalın giysilerinizi ve uygun (altı kaymayan) ayakkabılarınızı almanız şart. Özellikle, burada ve yakın çevresinde, hiç bir alışveriş merkezi olmadığını unutmayın. Yani; yanınıza, her türlü ihtiyaç duyacağınız şeyi almanız şart. Ayrıca; burada cep telefonu da çekmiyor. Yani, yakınlarınız sizi aradığında bulamayacaklar.

Bolu Yedigöller

YEDİGÖLLER EFSANESİ


Burada malum yedi tane göl var. Şöyle ki; ” Zamanın birinde, buraya 7 tane evli çift gelir ve farklı yerlere yerleşirler. Bunlardan, en büyük yaşı olan çift, büyük gölün bulunduğu yere yerleşir. Yaşı en küçük olan çift, küçük gölün bulunduğu yere yerleşir. Sazlı gölün bulunduğu yerdeki çiftin damadı, sürekli saz çalmaktadır. Nazlı gölün bulunduğu yerdeki çiftin gelini ise, çok nazlıdır. Bu çiftlere, buraya yerleştikten bir zaman sonra burada bu göller oluşur. Evet, lütfen mantık aramayın. Sonuçta, efsane bunlar.

ALABALIK


Buradaki göllerde, muhteşem lezzeti olan alabalık bulmak mümkün. Ama, balıkçıların, Abant’tan getirdikleri alabalık türü, buranın doğal alabalığının yumurtalarını yiyerek, yok olma noktasına getirmiş. Bunun yanında, 1969 yılında, milli parkın kuruluşu ile, burada ülkemizin ilk alabalık üretim istasyonu da kurulmuş. Hala, faaliyetlerini sürdürüyor.

Çevresinde, yüksek tellerle çevrili bir göl. Burada, alabalık satın alma şansınız var. Mangalda güzel bir alabalık ziyafeti için, mutlaka buradan alabalık satın alın. Ama, hayır ben alabalık tutmak ve kendi tuttuğum alabalıkları yemek istiyorum derseniz, o da mümkün.

Ücreti karşılığı, göllerde alabalık tutabiliyorsunuz. Yeter ki, olta takımınız ve birazcık yem olarak ekmek içi olsun. Tabii, biraz da sabır gerekli. Evet, Yedigöller’de, olta balıkçılığı, balık tutmak mümkün. Ücretini ödeyin, görevliler zaten sürekli dolaşıyorlar.

Bolu Yedigöller

PİKNİK-YEDİGÖLLERDE NE YENİR


Milli park alanı içinde, pikniğe gelenler için tahta masalar ve ocaklar var. Yiyecek ve içeceklerinizi mutlaka beraberinizde getirin. Aksi halde, burada yalnızca alabalık satın alabilirsiniz. Veya, amatör balıkçılık yeteneğiniz varsa, göllerden tutacağınız balıkları mangalda pişirme şansınız olacak.

NE SATIN ALINIR


Yol kıyısında, yolda ilerlerken, yörenin insanları çeşitli şeyler satıyorlar. Özellikle, alıç almanızı öneririm. Napolyon kirazı büyüklüğünde, iplere dizilerek satılıyor. Beyaz renkli bu meyveyi mutlaka tadın. Meyveleri kokulu ve lezzetli. C vitaminince zengin. Dokularında elma asidi var. İdrar söktürücü olduğu söyleniyor.

KONAKLAMA

Bungalov evler rezervasyon           374-2178086

GEZİ PARKURU

Evet, bir şekilde ve sıkıntılı bir yolculuktan sonra Yedigöller’e vardınız. Önce küçük bir kulübe sizi karşılıyor. Giriş ücretli. Kişi sayısı ve araç büyüklüğüne göre, giriş bileti almanız gerekiyor.

Arazi düzleşince, Orman Bölge Müdürlüğünün konaklama tesisini göreceksiniz. Hemen yanında idare binası. Orman Bakanlığına ait bu tesiste: 40 yatak var. Bungalov tipi evlerde var. Sınırlı kapasitedeki bu tesiste kalabilmek için önceden rezervasyon yaptırmanız şart. Ankara da Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğünün ilgili birimine rezervasyon için telefon açmanız gerekli.

Tabii, öncelik kendi personellerin de olmak üzere, boş yer kalırsa, ücreti karşılığı rezervasyon yapıyorlar. Ama, bu tesiste, yemek yok. Yemek yapmak için gerekli düzen (ocak vs.) var. Yani, yemek malzemenizi yanınızda getirmeniz şart. Hatta, yanınızda çarşaf bile götürmenizi öneririm.

Bu misafirhaneden yararlanmayı düşünmez iseniz, burada çadır kurmanız mümkün. Çadırlı kamping alanı var. Ama, özellikle hangi mevsimde giderseniz gidin, geceleri serin.

Yanınıza, gerekli kıyafetleri almanız şart, yoksa üşürsünüz. Tabii, bu arada, gerekli yiyecek maddelerini de almanız şart. Daha önce söylediğimi gibi, burada alışveriş yapabileceğiniz hiçbir yer yok.

Evet, gezmeye devam edelim.

Ön tarafta, hemen girişte otopark var. Aracınızı burada bırakın. Konaklama yerinin önünde, göl isimleri ve yerlerini gösteren pano var. Bu panoya paralel olarak ilerlediğinizde, araçların park edildiği alandan sonra, tesisin hemen yanında, iç içe girmiş iki göl göreceksiniz.

Muhteşem görüntü ve kuş sesleri, sizi hemen büyüleyecek ve yolda çektiğiniz sıkıntıları unutacaksınız. Uzun boylu ağaçlar arasından gün ışığı yansıyor. Göl; ilginç akustik yaratıyor. Konuşmalar, çevredeki kuşların seslerine karışıyor. Ekolu ve farklı olarak duyuluyor. Göl yüzeyinin bir bölümü yeşil bitki örtüsüyle örtülü. Gölün uzak kıyısı ise, yosunlu bitkiler, bodur çalılarla kaplı.

Yedigöller’de, herkesin gidebileceği oldukça kolay yürüyüş parkurları var. Parkuru tamamen gezmek, yaklaşık 2-3 saat alabiliyor. Evet, gezi parkurunda yürümeye devam edin. Bu gölden sonra, daha büyük bir göl göreceksiniz. Ama, ikisinin arasında, küçük boyutlu şelalelerin yarattığı güzellik, etkileyici. Bu bölüm: piknik masaları ile, piknik yapmaya gelenler için düzenlenmiş.

Burada, göl kıyısında, bir de ağaç seyir terası var. Burası; Yedigöller’in en keyifli bakış açısına sahip yeri. Göl yüzeyine baktığınızda, suya vuran farklı renklerdeki göl yüzeyi göreceksiniz.

KAPANKAYA MEVKİİ VE ANIT ÇAM AĞACI


Yaklaşık 900 m. yüksekliğinde bir yer. Tabelaları takip ederek gidebilirsiniz. Tırmanma ve inme zor. Tercih sizin. Ama kendinize güveniyorsanız, mutlaka gidin ve görün. Oldukça dik bir yamaca tırmanmak gerek. Aşağı yukarı 15-20 dakika zaman alıyor. Bu tırmanıştan sonra, tepeye Kapanyaka Mevkiine ulaşıyorsunuz.

Buradan, tüm milli park alanını ve Yedigöller’den, aynı anda üç-dört tanesini görebileceksiniz. Yalnız, dikkat, bu yamaçtan inerken, çıkıştan daha tehlikeli bir durum oluşuyor. Ayakkabılarınızın, mutlaka altı kaymayan cins olması gerek. Aşağı indikten sonra, tabelaları takip ederek, anıt çam bölümüne gidin.

Ana yoldan ayrılan dik bir patikada 30-40 m. ilerledikten sonra, karşınıza çıkıyor. Son derece sağlıklı. Büyüklüğü 30 m. den fazla. Çapı ise; 2 m. civarında. Bu dev karaçam ağacının 550-600 yaşında olduğu söyleniyor. Düşünebiliyor musunuz, İstanbul fetih edildiğinde, bu çam ağacı bir fidan imiş. Kabuklarının rengi de, diğer karaçam kabuklarına nazaran farklı, gri ve beyaz.

BÜYÜK GÖL


Çam ve kızılçamların yoğun olduğu bir göl. Yüz ölçümü 24 bin metre kare. Yedi gölün en büyüğü. Gölün kıyısında: Milli Parklar Müdürlüğünün idare binası ve misafirhanesi var. Bu gölün sonunda: aşıklar köprüsü olarak adlandırılan bir yer. Yedigöller’in simgesi bu köprüyü mutlaka görün.

SERİNGÖL


Burada alabalık yetiştiriliyor. Malum, alabalık soğuk suyu sever. Yedigöller alabalık üretim istasyonu burada. Gölün çevresi: yüksek kafes telleri ile örtülmüş. Seringöl’ün hemen arkasında, ücreti karşılığı alabalık satın alabiliyorsunuz.

GEYİK ÜRETME ÇİFTLİĞİ


Burası Milli Park olmadan önce, geyik sürüleri varmış. Tabii, zamanla bu sürüler bitmiş ve buradaki geyik nesli yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış. Bunun üzerine, geyikler koruma altına alınmış. Tabelaları takip ederek, burayı ziyaret edebilirsiniz. Özellikle, çocukların ilgisini çeken bir yer.

Evet; Yedigöller böyle. Ulaşım zor, ama hayatınızda bir kez de olsa, mutlaka gidin ve bu doğal cenneti görün. Burada sizi: sessizlik, sakinlik, kuş sesleri, muhteşem bir orman, yeşilin her tonu, su yüzeyine çok güzel görüntülerin yansıdığı göller, merakınız varsa alabalık, tertemiz ve bol oksijenli bir hava bekliyor.