Çanakkale Bayramiç: Bayramiç ilçesi, il merkezi Çanakkale’ye 70 km uzaklıktadır ve bu yol yaklaşık 50 dakika sürer. Bayramiç, Ezine arası uzaklık: 56 km. dir. Bayramiç, Çan arası uzaklık: 54 km. Bayramiç, Edremit arası uzaklık: 107 km.
TARİHİ
İlk olarak antik dönemlerde bölge yerleşim görülmüştür. 1308 yılında Karesi Beyliği, 1356 yılında Osmanlı hakimiyeti görülür. Osmanlıların Rumeliye geçişleri sırasında Ahi Hızır Emir Bey komutasındaki güçler, bugünkü Bayramiç yöresine yerleşirler. Dini günlerde ve bayramlarda, yöre halkı, burada yapılan şenliklere katılırdı. Bu yüzden, Osmanlı döneminde yöreye “bayram yeri” anlamında “Bayram içi” ismi verilmiş ve bu isim daha sonra “Bayramiç” olarak düzeltilmiştir.
Ahi Hızır Beyin Bayramiç’e yerleşmesinden sonra, bölgede hayvancılıkla uğraşan göçebe Türk boyları buraya gelmeye başlar. Öncelikle Menderes nehri kıyısındaki Dutalan köyü kurulur. Köydeki kilise camiye çevrilir ve günümüzdeki Tepe camisi olur.
Bayramiç ve çevresi, 1691 yılında Hadımoğlu Sancaktarlığı idaresine girer. 1882 yılında Belediye teşkilatı kurulur ve 1902 yılında Çanakkale iline bağlı bir ilçe olur. 1949 yılında sınır belirleme çalışmaları tamamlanır ve ilçenin imar planı hazırlanır. Başlangıçta sadece Tepe camii ile Karşıyaka camii arasında yoğunlaşan yerleşim, daha sonra her yönde oluşan mahallelerde devam eder.
GENEL
İlçenin denizden uzaklığı 45 km dir. İlçenin genelinin yüzde 63’ü ormanlarla kaplıdır. Hafif engebeli bir araziye kurulmuştur. Ancak, ovasının tamamına yakını sulayan bir baraj vardır. Bu yüzden, bölgede sulu tarım ve hayvancılık oldukça önemlidir.
Ancak bölgenin yükseklerinde, genellikle meyvecilik yapılır. İlçenin ekonomik etkinliğinde öne çıkan ürünler; zeytin, elma, armut, badem ve şeftalidir. Özellikle: “Bayramiç Beyazı” olarak tescil ettirilen beyaz ve tüysüz şeftali oldukça ünlüdür. Dağlara doğru ceviz ve kerestecilik yaygındır. Yörede Akdeniz iklimi hakimdir ancak yazlar sıcak ve kurak olmasına rağmen, kışlar soğuk ve yağışlı geçer.
Bayramiçli Ünlüler
İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy, İstanbul-Karagümrük’te doğmuş, ancak burada yani Bayramiç’te nüfusa yazdırılmıştır. Çünkü babası, Bayramiç ilçesinde uzun yıllar (1873-1877) Bayramiç Karşıyaka Camisinde vaizlik/imamlık yapmıştır. Yani, Mehmet Akif’in çocukluğunun önemli bir bölümü, burada geçmiştir. Mehmet Akif Ersoy’un doğum tarihi 1 Temmuz 1873’dür.
Ünlü romancımız Reşit Nuri Güntekin’de, Bayramiçlidir. Kendisi: milletvekili iken, Bayramiç Lisesinin açılışına katılmış ve ilk dersi vermiştir.
CİTTASLOW
Bayramiç ilçesi “Cittaslow” yani “Sakin şehir” olmaya hak kazanmıştır. Gerçekten: sakin, gürültüden, toz, duman, kirlilikte uzak bir yer.
NE YENİR
Bayramiç ilçesinde, imalatı yaklaşık 300 yıllık geçmişe sahip olan meşhur Tahin helvasından tatmalısınız.
BAYRAMİÇ MESLEK YÜKSEK OKULU
Çanakkale 18 Mart Üniversitesine bağlıdır. 1994-1995 eğitim yılında faaliyete geçmiştir. Mezunlar, bölge ve Türkiye’nin marka değerine sahip olan birçok firmasında teknik ve idari personel olarak çalışma imkanı bulabilirler.
GEZİLECEK YERLER
HADIMOĞLU KONAĞI
Bu konak ilçe merkezindedir.
Kitabesine göre, konak 1795-1796 yılları arasında yapılmıştır. Yapan ve yaptıran yazılı değildir. Ancak; anılan dönemde, Bayramiç yöresindeki en önemli yönetici, Hadımoğlu Sülalesinden Hazımzade Osman Bey’dir. Bu yüzden, konağı yaptıran olarak da Osman Bey tahmin edilmektedir.
Bir diğer söylenti daha var. 17’nci yüzyılda, Konya ilinin Hadim ilçesinden gelerek Bayramiç’e yerleşen Mustafa ve Ahmet isimli iki kardeş, burada dabaklık yaparak kısa sürede zengin olurlar ve zamanın hükümeti tarafından Bayramiç Sancaktarlığına atanırlar. Konak, bu sancaklar kardeşlerden kalan ve günümüze kadar fazla tahrip olmadan gelebilen en güzel sivil mimari örneklerinden birisidir.
Konak, 1973 yılında varislerinden Kültür Bakanlığı tarafından satın alınmış ve 1996 yılında Bayramiç Kaymakamlığına tahsis edilmiş, Türk Evi-Etnografya Müzesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Ardından restore edilerek “Etnografya Müzesi” ne dönüştürülmüştür.
Yapının, batıda, sokağa bakan cephesi büyük boyutlu kesme taşlardan ve penceresiz yapıldığı için, halk arasında “Hadımoğlu Şatosu” olarak anılmaktadır. Binanın bazı yerlerinde dekorasyon unsuru olarak, ilçe merkezine 14 km uzaklıkta bulunan Kurşunlu Tepe üzerindeki Skepsis antik kentinden getirilen mimari parçalar kullanılmıştır.
İç ve dış cepheler, tamamen resim, fresk, alçı süsleme ve ahşap oymalarla tezyin edilmiştir.
Güneyde bahçesi vardır. Kemerli bir girişten sonra avluya geçilir. Avludan ise, sol tarafta asıl binaya geçilir. Konağın alt kat girişinde: mermerden yapılmış fıskiyeli bir havuz bulunur. Konak 2 katlıdır. Her iki katının planları birbirinden farklıdır. Ortada bir salon ve salonun iki ucunda odalar bulunur.
Bu odaların tavanları oldukça gösterişlidir, kalem işi ve altın yaldız süslemeler oldukça güzeldir. Odalarda, nişler içinde, ahşap gömme dolaplar vardır. İkinci katın odalarında: bir duvarda ahşap dolap, diğerinde güzel bir şömine ve gömme dolaplar bulunur. Batıda bulunan ve konağın en gösterişli odasının giriş kapısının bulunduğu güney cephesinde ahşap dolaplar üzerine, deniz kenarında bir şehir manzarası resmedilmiştir.
Resimde: deniz kıyısında evler, önde ağaç sıraları, arka planda tepeler, gökyüzü ve bulutlar, deniz üzerinde kayıklar görülür. Tavanın zemini yeşildir ve altın yaldızlı çıtalarla kafes şeklinde düzenlenmiştir. Konağın doğu ucundaki oda: doğu cephesine Barok karakterli mermer bir şömine yerleştirilmiştir. Odanın güney cephesinde ise bir dolap bulunur. Dolabın üst kısmı, diğer odaya göre sadedir.
Burada da duvarda: bir deniz manzarası resmedilmiştir. Üzerinde kemerli bir köprü olan su yolu, arkada evler, ağaçlar, tepeler ve bulutlar görülür. Bu odada: kırmızımsı bir renk hakimdir. Ahşap tavanı, en az diğer odanın ki kadar süslüdür. Ortada yuvarlak bir göbekten çıkan ışın demetleri, bir halka oluşturur. Yapının üst örtüsü: ahşap ve kiremit kaplıdır. Müze olarak düzenlenmiş yapının taş kaplı avlusunda: bazı arkeolojik ve Etnografik eserler sergileniyor.
Evet, gerek mimari yapısı ve gerekse bezemeleriyle, günümüze kadar pek az değişiklikle, tarihsel özelliğini koruyarak gelen konak, önemli bir kültür hazinesidir.
MEHMET AKİF ERSOY EVİ VE MÜZESİ
Buhara’dan Anadolu’ya gelen bir ailenin kızı olan Emine Şerif Hanım ile medrese hocalarından Kosova doğumlu Mehmet Tahir Efendi’nin çocuğu olarak 1873 yılında dünyaya gelen Mehmet Akif Ersoy’un çocukluğu Bayramiç’te geçti. 11 yaşına kadar ikamet ettiği Bayramiç’te, Karşıyaka camisinde görev yapan babasının tayini çıkması nedeniyle ailesiyle birlikte İstanbul’a göç etti.
Ailesinin yaşadığı ev ise, Bayramiç Belediyesi tarafından satın alınarak 2016 yılında yeniden inşa edildi. Mehmet Akif Ersoy evi, 2 katlı ve 5 odalıdır. Ev restorasyondan sonra yapılan iç mekan tasarımıyla, o dönemin sosyal ve kültürel yapısını da ortaya koymaktadır. Müze evinde, Mehmet Akif Ersoy ile ilgili birçok bilgi ve belge sergileniyor.
Ayrıca, yine müzede, giriş katında Emine Şerif Hanım’ın masa başında oturduğu anı simgeleyen bal mumu heykeli bulunuyor. Müzenin ikinci katında: Mehmet Tahir Efendi’nin sedirde oturduğu an ve Mehmet Akif Ersoy’un 11 yaşındaki hali canlandırılmıştır.
Ayrıca bu kattaki özel odada: Mehmet Akif Ersoy’un çalışma masası başında, yazdığı yazıları kontrol edip gazete okuması canlandırılıyor. Nüfus cüzdanının büyük boy basılı hali bulunan masanın diğer köşesinde ise, Mehmet Akif’in 1911-1933 yılları arasında yayınladığı 7 şiir kitabındaki şiirlerin bir araya getirildiği “Safahat” adlı eseri görülüyor. Müzede, ilçede yaşayanların getirdiği çok sayıda antika eşya da sergileniyor.
TEPE CAMİSİ (HACI BALİ CAMİSİ) VE TAŞ KÖPRÜ
İlçe merkezinde bulunan ve “Hacı Bali Camisi” olarak belirlenen bu cami daha sonra “Tepe Camisi” olarak isim almıştır. Caminin 1357-1365 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektedir, yani ilçenin en eski camisidir.
Ancak Türklerin Rumeli’ye geçişleri sırasında, bu yöreye yerleşen birlik ve kol ağaları; daha önce burada bulunan kiliseden camiye dönüştürülen yerde Bayram namazı kılıyorlarmış. Burada ayrıca bir taş köprü vardır. Köprünün 1210 yılında yapıldığı biliniyor. Burada ayrıca, Hadımzade Osman Bey tarafından yaptırılan bir de Taşköprü Camisi vardır.
TAŞKÖPRÜ CAMİSİ-KARŞIYAKA CAMİSİ (CAMİ-İ CEDİT)
İlçe merkezinde, Tabaklar deresinin kıyısındadır. 1792 yılında yapılan caminin yanında “Taşköprü” bulunur ve ismini bu köprüden almıştır. Cami, Hadimzade Osman Bey tarafından yaptırılmıştır. Mehmet Akif Ersoy’un babası, bu camide uzun süre imamlık yapmıştır.
KÜLCÜLER KAPLICASI
İlçe merkezine 18 km uzaklıktadır. Termal su: banyo kürü olarak kullanılabilir. Ayrıca içmece olarak da kullanılmaktadır. Yani içilebilir alkali termal sudur. Kaplıca: romatizmal hastalıklar, cilt bozuklukları, nefrit, kadın hastalıkları ve solunum yolu hastalıklarına iyi gelir. Eski kaplıca tesisi yıkılmış ve 2011 tarihinde yeni yapılan kaplıca tesisi hizmet vermeye başlamıştır. Bu tesiste: 24 tane 2 kişilik oda ve 2 tane süit oda vardır. Tüm odalarda termal su bulunur.
SKEPSİS
İlçe merkezinin 10 km doğusunda, Kurşunlu köyü batısında ve Skamandros (Eski Menderes çayı) vadisinde eski bir Aiolya yerleşim yeridir.
Şehirle ilgili bilgilerde ayrıntılara girdim, çünkü bu şehir gerçekten bir zamanlar oldukça önemli bir yerleşim yeridir ve benim özellikle toprağa gömülen Aristoteles’in kitaplarıyla ilgili bölüm oldukça ilgimi çekti.
Antik kent, ilk olarak Bayramiç ilçesinin 18 km güneydoğusundaki Evciler köyü yakınlarında kurulduğu ve daha sonra ise, 10 km doğudaki, bugünkü Kurşunlu köyünün olduğu yere taşınmıştır.
Kent, denize uzaktır. Ancak Skamandros (Eski Menderes) nehrinin suladığı verimli arazi üzerinde, teraslar halinde Skamandrios vadisine doğru iner.
Şehir, her yönden görülmesini sağlayan bir yükseklikte kurulmuştur. Kurulduğu yerin güzel manzarası, kente isim verilirken etkili olmuştur. Eski Yunancada “Skepsis” kelimesi “Manzarası güzel” anlamına gelir.
Öte yandan: şehrin kurulduğu konum, şehrin çevresinde bulunan tarıma uygun toprakların bulunması ve şehrin eteklerinde bulunan İda dağının zenginlikleri de önemli rol oynamıştır. Yani, Yunan mitolojisinin en önemli simgelerinden birisi olan İda dağı ile Skepsis şehri özdeşmiştir. İda dağı ve iç Troya bölgesi denildiğinde, ilk akla gelen şehir Skepsis şehridir.
Şehrin kuruluşuyla ilgili kaynaklar: Troya kralı Priamos’un soyundan gelen iki sülalenin hüküm sürdüğü ve daha sonra şehrin oligarşi ile yönetildiğinden bahseder.
Adı geçen bu iki sülale: Aineias ve Hektor’un oğulları Askanios ve Skamandrios’un soyundandır. Strabon: Aeneas ve Hektor soyundan gelenlerin uzun süre yönetimi ellerinde tuttuğunu yazar.
MÖ 8’nci yüzyıl sonlarında yaşayan ve Truva bölgesi hakkında önemli bilgiler aktaran Homeros’un “İlyada” destanında, Skepsis şehrinin adı geçmez. Ancak İda dağı etekleri hakkında ayrıntılı tanımlar bulunur. Skepsis şehri ile ilgili önemli bilgiler, MÖ 5’nci yüzyıl sonu ile 4’ncü yüzyıl başında yaşamış ünlü tarihçi Ksenophon ve MÖ 1’nci yüzyılda yaşamış ünlü coğrafyacı Strabon tarafından verilmiştir.
Troya’nın iç bölgeleri, MÖ 460’larda Pers hakimiyeti altındadır.
Pers hakimiyetine giren şehir, Mania adli bir yönetici tarafından yönetilmektedir.
Mania bir kraliçedir ve MÖ 399 yılında Mania, damadı tarafından öldürülünce kadar başarılı bir yönetim gösterir. Şehir, Mania döneminde önemli bir refah düzeyine ulaşır. Yerine: Meidias geçer. Halk, Meidias yönetiminden memnun olmaz ve Spartalılardan yardım isterler ve Spartalılar Meidias yönetimine son verirler. Bu dönemde: şehrin çevresini görkemli savunma duvarları çevrelemektedir.
Burada araya girip bir rivayetten söz etmekte yarar var. Aristoteles, öğretilerini yaymak için Ege bölgesinde gezerken, öğrencilerinden birisi de Theophratos’tur,
Aristoteles okulunu ve kitaplarını kendisine vasiyet etmiştir ve bu öğrencisi Kaz dağları eteğindeki refah dolu kentte yaşamaktadır. Ancak bu refah dolu kent, zamanla savaş ve yağma tehditleri altına girer ve Theophratos, kitaplarını bu kente gömer.
Yani, Theophrastos Kütüphanesinin: Bergama ve İskenderiye şehirlerine taşınmadan önce saklandığı yer Skepsis şehridir. Yani, Aristo’nun günümüze kadar ulaşan öğretileri, Skepsis antik kentinde saklanan ve bulunan kitaplar sayesinde dünya üzerine yayılmış, insanlık tarihine kazandırılmıştır.
MÖ 4’ncü yüzyılda, Derkylidas tarafından yönetilirken, Pers hakimiyeti kalkmış ve demokrasiyle yönetilmiştir. Çünkü MÖ 334 yılında, Büyük İskender Anadolu’ya girmiş ve Truva bölgesinde yaptığı Granikos savaşında Perslileri yenmiştir.
Bu dönemde: Büyük İskender’in generallerinden Lysimakhos, daha önce Antigonos tarafından kurulan ve “Antigonia” isimli kente önem kazandırmak için, Skepsis ve çevresindeki şehirlerin halklarını buraya göç ettirir ve ardından Antigonia şehrinin ismi “Aleksandria Troas” olarak değiştirilir.
Ancak Skepsis halkı, bu birleşmeden mutlu değildir ve bir süre sonra Lysimakhos’tan izin alarak MÖ 301 yılında şehirlerine geri dönerler.
MÖ 2’nci yüzyılda Bergama hakimiyetine giren şehir, Roma ve Bizans dönemlerinde önemli bir merkez olarak varlığını sürdürmüştür.
Roma döneminde bağımsız para basabilen şehirler arasındadır. Skepsis’de basılan sikkelerde köknar ağacı simgesinin olması, şehrin geçim kaynakları arasında ormancılığın ne kadar önemli olduğunu ifade eder. Çam ve köknar ağaçları bakımından oldukça zengin olan İda dağı, birçok Truva şehrinde önemli kaynak yaratmıştır. Skamander nehri ise tomruk taşımacılığında kullanılmıştır.
Bizans döneminde piskoposluk merkezi olmuştur. MS 431 yılında, Efes şehrinde toplanan konsil toplantısında Skepsis’i piskopos Athanasion temsil etmiştir.
787 yılında, 2’nci İznik konsilinde, Skepsis’i temsil eden bir piskoposun olmaması, bu tarihte şehrin önemini kaybettiğini gösterir.
1800’lü yıllarda, buradaki önemli bir aile olan Hamidoğulları, Bayramiç kasabasında birçok inşaat yaptırmış ve bu inşaatlarda, Skepsis kentinin antik taş küpleri kullanmışlardır. Özellikle Konak camisinde, devşirme malzeme olarak çok miktarda kullanılıştır.
Hatta: Hadımoğlu Osman Ağa, köylülere getirecekleri her taş küp için 1 para vaat eder. Köylüler de buldukları küpleri sökerek Osman Ağa’ya götürürler ve konak inşa edilir. Günümüzde ilçe merkezindeki Hadımoğlu Konağını gezerseniz, bu nadide küpleri de görebilirsiniz.
Schlieman (Truva kentini bulup, yağmalayan kişi) 1881 yılında buraya geldiğinde, Kurşunlu köyünde yaptığı kazılarda, bazı kalıntılara rastlamış, tıpkı Asos’un duvarları gibi duvar kalıntıları ve 3 x 1.80 metre ebadında bir bina kalıntısı bulmuştur.
Skepsis şehrinin aşağı kenti ile nektopolü, Bayramiç Barajının suları altında kalacağından, 1993 yılında burada kurtarma kazısı yapılmış, bir hamam ortaya çıkarılmış, mezar stelleri ve çeşitli mimari parçalar bulunmuştur.
Evet, yazılı kaynaklara göre, şehrin çevresi yüksek surlarla çevrilidir ve Athena Tapınağı vardır.
Bu antik kentin mimari yapıları, tamamen yok olmuştur. Ancak yine de Kurşunlu köyüne giderseniz, halen birçok kalıntı görebilirsiniz. Antik şehir kalıntılarında herhangi bir resmi arkeolojik araştırma yapılmamış olmasına rağmen, 1989 yılında Bayramiç’te baraj yapımı kararı çıkıp şehrin bir kısmı baraj gölü altında kalma riski olunca, kurtarma kazıları yapılmış, kalıntıların bir kısmı açığa çıkarılmıştır.
1993 ve 1995 yılları arasında kurtarma kazıları yapılmasına rağmen, Skepsis şehrinin aşağı kent ve nekropol alanı yine de sular altında kalmaktan kurtulamamıştır. Ancak bu bir zamanların muhteşem antik kenti, baraj suları altında kalma riskini bir nebze atlatmış olmasına rağmen, günümüzde bir maden şirketi tarafından tehdit altındadır.
Sonuç olarak, İlçe merkezine bağlı Kurşunlu köyünde, 600 dönümlük bir alanda bir maden şirketine, maden arama ruhsatı verilmiştir.
KEBRENE-KEBREN
Bir zamanlar Skebsis şehri ile düşman Kebren şehri, yine bölgenin yani dağlık Troya bölgesinin önemli şehirlerinden birisidir.
İlçenin 14 km güneyinde, Çaldağ ve Akpınar köylerinin arasındaki, 638 metre yükseklikteki Fuğla ve Bakacak tepeleri arasında kalan bölgede kurulmuştur.
İda dağına en yakın kentlerden birisidir. Bayramiç ve Ezine ovalarına hakim konumdadır. İda dağının güney yamaçlarındaki antik kentlerle bağlantıyı sağlayan antik yolların üzerindedir.
Şehrin ismi, Skepsisli Demotrios’tan alıntı yapan Strabon’a göre: Priamos’un gayri meşru oğlu Kebriones’den gelmektedir.
Kebrene ismi Luwi ve ardılı Anadolu dillerinde türetilmiş “Kebrana” dır. “Güzel-kutlu” öğeleriyle türetilmiştir ve tam bir Anadolu kent ismi özelliği taşımaktadır. Şehrin ismi incelendiğinde ayrıca “gür su-bol su” anlamı da anlaşılır.
Araştırmacı Leaf, yaptığı araştırmada, kentin çevresinin beş kapılı bir sur ile çevrelendiğini belirtmektedir. Sur uzunluğunun yaklaşık 5 kilometre civarında ve yüksekliğinin ise 3 metre civarında olduğunu aktarır. Ancak bu 5 kapıdan sadece 3 kapının muhtemel yeri belirlenmiştir.
Sur duvarı: Çaldağ ve Fuğla tepelerini kapsayacak şekilde, dairesel bir forma sahiptir. Ancak günümüzde bu sur duvarlarından sadece küçük bir bölümü, Çaldağ köyünde bir evin bahçesinde görülebilir.
Fuğla tepenin güneybatısında, kentin mezarlık alanı bulunmaktadır.
Yine araştırmacı Cook: kentte yaptığı araştırmalarda gri seramiklerin varlığını belirtmiştir. Kentin birçok yerinden toplanan parçalar arasından 7’nci yüzyıla ait dinos ve çeşitli kase parçaları bulunmuştur. Buluntular arasında, MÖ 2 binlere giden kulp parçaları ve içki kapları da bulunmaktadır. Tüm araştırma sonuçlarına göre, MÖ 2 binden, Bizans dönemine kadar kentte bir yerleşim olduğu kanıtlanmıştır.
Gümüş madeni ve hayvancılıkla zenginleşen kent, bölgenin ilk sikke basan kentlerindendir. Ayrıca şehirde yüncülükte de ilerleme görülür ve bu durum sikkelerin üstünde bulunan “koç başı” temasıyla doğrulanır.
Çünkü: sikkelerin ön yüzünde: Apollon başı, arka yüzünde ise koç başı bulunur. (Kebren şehrinde bulunan sikkelerden oluşan bir koleksiyon, günümüzde “Londra British Museum’da sergileniyor.)
Kent: Pionia, Gargara, Antandros (Günümüz: Edremit körfezi civarı), Assos ve Lamponya’ya (Günümüz: Ayvacık yakınları) giden antik yollar üzerinde konumlanmıştır.
Xenephon, Strabon isimli tarihçi yazarlar, kentin isminden bahsederken Kebrene’nin Skepsis ile Skamandras (Kara Menderes Nehri) arasında bir yer olduğunu söylerler.
Kuruluşu MÖ 7’nci yüzyıla dayanır. Bu dönemde Lidyalılar bölgede egemenlik kurarlar.
MÖ 6’ncı yüzyıldan itibaren Anadolu’da görülen Pers etkisi, Kebren şehrinde de zaman zaman etkisini gösterir.
Kent MÖ 435 yılından itibaren bağımsız bir devlet statüsüyle Antika Delos Deniz birliğine üye olur. Perslerin yeniden güçlenmesiyle, MÖ 5’nci yüzyıl sonlarında, kent yeniden Pers egemenliğine girer. Persler, bölgeye Dardanoslu Zenin’i vali olarak görevlendirirler. Daha sonra ise, karısı Mania, Kebren şehrinin de dahil olduğu bölgeyi MÖ 4’ncü yüzyılın başına kadar yönetir. (Kraliçe Mania’nın ismi Skepsis şehrinde de geçer.)
Ancak Mania’nın öldürülmesi sonucu bölgede hissedilen yönetimsel boşluğu fırsat bilen Spartalı Komutan Derklides, kenti kuşatır ve Kebrenliler, Spartalıları Perslilere tercih ettikleri için direnmeden kentin kapılarını açarlar.
Büyük İskender’in komutanlarından Antigonos, Kebrenlileri zorunlu göçe mecbur eder, MÖ 310 yılından itibaren yaklaşık on yıl boyunca, Alexandria Truva şehrinde yaşamaya mecbur edilirler.
Antik kaynaklar, Antigonos’un ölümünün ardından zorunlu yer değiştirme hareketi biter ve Kebrenliler ile Skepsisliler, kendi şehirlerine geri dönerler.
MÖ 281 yılında, Seleukos hanedanının başı I. Antiokhos’un izni ile Kebren şehri yeniden kurulur.
1882 yılında Troya şehrini kazıp çıkan hazineleri yağmalayan Heinrich Schliemann burayı kazmış ve bazı gümüş kalıntılar çıkarmıştır.
Günümüzde burayı ziyaret ederseniz: Fuğla tepe üzerinde, ana kayaya oyulmuş sarnıç ve bu yapıya ait yoğun kiremit parçaları görebilirsiniz. Ayrıca, oldukça büyük bir alana yapılmış kentin kalıntıları arasında: tepe üstü düzlüğünde temel izleri, yer yer çevreye yayılmış işlenmiş taşlar, doruk düzlüğünde bol keramik kırıkları bulunuyor. Çaldağ üzerindeki kalıntılar, diğer tepeye göre daha yoğundur.
Özellikle Çaldağ köyünde bir evin bahçesindeki sur duvarı kalıntılarını görmelisiniz.
AYAZMA PINARI TABİAT PARKI
İlçe merkezine 15 km uzaklıkta, Evciler köyü sınırlarındadır. Evciler köyüne 6 km uzaklıktadır.
Kazdağı eteklerinde tam bir doğa harikası olarak düzenlenen mesire yeridir. Rakımı 490 metredir. Derin vadiden, köpüre köpüre gelen Ayazma deresi, burada küçük bir şelale yapıyor. Şelalenin döküldüğü yerde ise bir göl oluşmuştur. Her yıl, Ağustos ayında, mitolojik hikayeden esinlenilerek “Güzellik Yarışması” yapılmaktadır.
BAYRAMİÇ BARAJI
İlçenin en önemli akarsuyu, Kazdağı’nın Ayazma denen yerinden çıkan Evciler deresi ve Çırpılar ve Karaköy köylerinden gelen derelerin birleşmesiyle meydana gelen Menderes çayıdır.
Akarsu, Bayramiç-Ezine ovasında akar, Ezine’de Akçin çayı ile birleşir ve Karanlık Limanda denize dökülür. Uzunluğu 110 km dir ve ilçe arazisinin sulanmasında geniş ölçüde yararlanılır. Menderes çayı üzerindeki barajın yapımına 1986 yılında tamamlanmıştır.
KAZ DAĞLARI
Kaz dağları, antik dönemde “İda dağı” olarak bilinir. Antik dönemin ünlü tarihçisi Homeros’un “İlyada” destanı ile tanınmıştır. Bu yüzden, birçok seyyah, İda dağını ziyaret etmiştir. Burada: sık ormanlar ve madenler bulunur. Antik dönemde, insanların barınma ve ısınma ihtiyaçları buradan karşılanmıştır. Kazdağı’nın eteklerinde, antik dönemde: Kebrene, Neandreia, Gargara, Antandros, Skamandros, Skepsis şehirleri kurulmuştur.
Kaz dağında oldukça geniş bir bitki çeşitliliği vardır. Dağda yaklaşık endemik ve nadir 77 bitki türü bulunmaktadır. Bunlardan 29 tanesi sadece burada yetişmektedir. Burayı yani “Kazdağı Milli Parkını” ziyaret etmek isterseniz, doğal yaşamın güvenliğini sağlamak için izin almanız gerekir.
Mitoloji
Mitolojiye göre, Truva savaşında, Göklerin Tanrısı Zeus, hakemlik görevi üstlenir. Savaşı: İda dağının doruklarında bulunan tapınak ve sunağının bulunduğu “Gargaron” zirvesinden izler.
Truva kralı Priamos’un oğlu Paris
Truva kralının oğlu Paris’in annesi Hekabe: ona hamile iken, bir rüya görür. Bu rüyada: karnından çıkan ateşler, Truva şehrini yakmaktadır. Kahinler, bu rüyayı yorumlarken: doğacak çocuğun Truva şehrinin yok olmasına sebep olacağını söylerler.
Bunun üzerine, doğan çocuk İda dağında yok edilmek üzere bir saray görevlisine teslim edilir. Saray görevlisi: bebeği, öldürmez, vahşi hayvanların parçalayacağını düşünerek İda dağına bırakır. Ancak, bebek bir çoban tarafından bulunur ve büyütülür. Bu çoban yani Paris, bir prens olduğundan habersizdir. İda dağında çobanlık yapar.
Dünyanın ilk güzellik yarışması
Yunanistan’da yapılan “Thetis” in düğününe davet edilmeyen “Kavga Tanrıçası Eris” düğünde tanrıçaların bulunduğu masaya altın bir elma fırlatır. Elmanın üstünde “en güzeline” yazılıdır. Tanrıçalar, bu elmayı paylaşamazlar. En güzelin belirlenmesi için, Gökler Tanrısı Zeus’un hakemliğine başvururlar. Ancak, Zeus, Tanrıçaları İda dağından çobanlık yapan “Paris” e yönlendirir.
Hermes, altın elmayı, Paris’e verir ve Zeus’un buyruğunu kendisine iletir. Ardından, tanrıçalar Paris’e çeşitli rüşvetler teklif ederler. Tanrıça Athena: akıl ve zeka, Tanrıça Hera: güç vaat eder. Tanrıça Afrodit ise, Paris’e dünyanın en güzel kadının aşkını vaat eder. Paris: “aşkı” seçer ve bu seçimiyle Truva’nın sonunu hazırladığının farkına varmaz.
KALKIM
Kaz dağlarının en güzel yerlerindendir. Burada: eko turizm, trekking ve at biniciliği yapılır. Hanlar yerleşimi geçildikten 10 km sonra, Milli Parklar Dinlenme Tesisleri vardır. Burada tel kafeslerle çevrili büyük bir alanda Geyik Çiftliği bulunuyor. Koruma altındaki bölgede geyikler yaşıyor ve üretiliyorlar. Biraz beklediğinizde geyikleri görebilirsiniz. Bölge av meraklıları, doğa yürüyüşü yapanlar tarafından yoğun tercih ediliyor.