Buraya: “bin bir rengin şehri” de deniliyor. Düzlük bir alanda kurulan şehir, eski ve yeni şehir olarak, iki kısımdan oluşuyor. Eski İskeçe: dağın yamacında kurulmuş, dar sokaklardaki Türk evlerinden oluşuyor. Her mahallede, bir cami var. Şehir merkezinde ise, 5-6 civarında cami bulunduğu söyleniyor.
Kavala-İskeçe arasındaki karayolu uzaklığı: 55 km. dir. Yol boyunca, kendinizi Anadolu’nun bir bölgesinde ilerliyormuş gibi hissedebilirsiniz. İskeçe şehrinin arka kısmındaki dağ üzerinde ilerleyen küçük yoldan gidildiğinde, birçok spor yapan insan ve kiliseler görebiliyorsunuz.
İskeçe ismi: “Eskice” sözcüğünden gelmektedir. Osmanlılar döneminde, burada iki tane yerleşim yeri varmış. Bunlar: Eskice ve Yenice olarak isimlendiriliyormuş. Yine aynı dönemde, Yenice denilen merkez, büyük bir yangın sonucu yok olunca, buradaki insanlar bugünkü İskeçe merkeze
taşınmışlardır. Bu yangın felaketine uğrayan Yenice, günümüzde bir köy olarak bulunmaktadır. Evlerinde ise, mutlaka balkon bulunmaktadır. Şehirde, balkonsuz ev bulunmuyor. Özellikle: bahar ve yaz aylarında, balkonlarından çiçekler sarkmaktadır.
Yunanistan ülkesinde: Gümülcine ve Dedeağaç ile birlikte, Türklerin en çok barındığı şehirlerden biridir. Ancak: Lozan Barış Anlaşması ardından, buradaki Türk nüfusun büyük bölümü, mübadeleye tabi tutulmuştur.
Günümüzde: İskeçe şehrinde: her yıl Şubat ve Mart aylarında: Karnaval düzenleniyor. Karnaval muhteşem güzel, buraya karnaval zamanı gitmenizi öneririm. Ayrıca: Eylül ayında, “Kasaba Festivali” düzenleniyor. Ayrıca, her cumartesi günü düzenlenen kent pazarı da, çevreden gelenlerin ilgisini çekiyor.
TARİHİ
Şehrin tarihi geçmişi: MÖ.880 yıllarına kadar uzanıyor. Ancak, konumu itibarıyla, şehir, Batı Trakya’nın tüm savaşlarını ve yıkımlarını yaşamıştır.
1363-1912 yılları arasında ise, yüzyıllar süren Osmanlı egemenliği görülür. Osmanlılar: 1363 yılında Çirmen Zaferi sonucu burayı ele geçirmişlerdir.
1715 yılında, İskeçe, tütün üretimiyle önem kazanmıştır.
1829 tarihinde, iki büyük deprem, şehri olumsuz olarak etkiler. Bunun sonucunda, şehir yeniden yapılandırılsa da, birçok tarihi yapı eski özelliklerinden uzaklaşmıştır. Ancak, yine de, Yunanlılar, Avrupa Birliğinden sağladıkları fonlar ile, şehrin bu tarihi yapılarını ve diğer birçok yapıyı: özellikle cepheleri gayet güzel şekilde restorasyona tabi tutmuşlardır. Yani: muhteşem fotoğraf kareleri yakalayabilirsiniz.
1920 yılında ise, referandumla, Yunanistan’a bağlanmıştır.
EĞLENCE
Şehirde, çok sayıda: restoran, taverna ve bar bulunuyor. Barlar sokağına gidebilirsiniz ve hatta meraklısı için, şehirde bir de “Casino” var. Ama, tavernalarda genellikle garsonlar pek hareketli değildir.
NE YENİR
İskeçe bölgesinde, geleneksel lezzetlerden tatmak isterseniz: size önerebileceğim restoran “Peramsa” dır. İskeçe: tatlıları ve kuruyemişleriyle öne çıkan bir yer. Özellikle: şehir meydanında, tatlıcı dükkanları var. Burada, Yunan peynirleri de çok ünlü.
NE SATIN ALINIR
Buradan, mutlaka kurabiye satın almalısınız. Yukarıda sözünü ettiğim gibi, şehir meydanındaki tatlıcılara mutlaka uğramalısınız. Kurabiye ise, bademli un kurabiyesi denilebilecek türdendir.
Ama, unutmayın ki, bir pazar günü buraya gittiyseniz, her yerin kapalı olduğunu göreceksiniz. Hafta içi günlerinde ise: dükkanlar saat: 09.00 ile, öğleden sonra 2 arasında açık kalıyor. Yani: saat 14.00’den sonra siesta yapmaya gidiyorlar ve dükkanların hepsi kapanıyor.
GEZİLECEK YERLER
İSKEÇE MEYDANI
Dar sokaklardan geçerek, İskeçe meydanına ulaşın ve burayı gezin. Burası, şehrin tam ortasında, genişçe bir meydandır. Bu meydanı süsleyen görkemli bir saat kulesi var. Meydanda, çok miktarda kafeterya ve restoran bulunuyor. Meydandaki mekanlardan birinde oturup, Türk kahvesi içmelisiniz ki, Yunanlılar buna Yunan kahvesi diyorlar.
Meydanın hemen batı yönünde, bir kilise var.
SAAT KULESİ
Şehirde, Osmanlı döneminden kalma yapıdır. Aslında, şehirde Osmanlı döneminden kalma, iki tane saat kulesi bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi: Pazar Yeri Camisinin yanındaki saat kulesidir ki, bu kule, 1943 yılında Bulgarlar tarafından yıkılmıştır. Günümüzde, bu kulenin yalnızca resimleri görülmektedir. Diğer saat kulesi ise, şehir meydanındadır ve günümüzde
ayaktadır. Bu saat kulesi: 1870 yılında, İskeçe’nin önde gelen ailelerinden, Hacı Emin Ağa tarafından yaptırılmıştır.
İskeçe Belediyesi: 1972 yılında, Şehir Meydanındaki bu saat kulesini: Türk-Osmanlı kültür mirası olması nedeniyle, yıkmaya kalkmış, ancak halkın tepkileri sonucu, yıkılma engellenmiştir. Ancak, kule yıkılamamış olmasına rağmen, kitabeleri yok edilmiştir.
Selanik: gündüz ve gece görünümleri birbirinden ayrı ve güzel, İzmir benzeri bir şehir olmasına rağmen, asla gecekondusu bulunmayan ve Yunanistan tarafından önem verilen bir şehirdir.
Selanik ziyaretinizde: güzel deniz manzarası, ağaçlıklı sokaklar, çok sayıda müze, özellikle bizim kültürümüzden etkilenmiş mutfak, gelişen modern kültür ve eski Bizans kiliseleri görebilirsiniz.
Ama, Selanik denilince, elbette ilk akla gelen: bu şehirde bulunan, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün evidir.
ULAŞIM
Selanik şehrine havayolu ile ulaşmak isterseniz: Atina, Yanya, Hanya, Heraklion, Limni, Midilli, Rodos ve Skiathos havaalanlarını bağlantı olarak kullanabilirsiniz. Havaalanı, şehir merkezinin16 km. dışındadır.
Şehre, demiryolu hattı ile de ulaşabilmek mümkündür. İstanbul-Selanik arasındaki ulaşımı, demiryolu ile sağlayabilirsiniz.
Selanik şehrine, karayolu ile ulaşım da mümkün. Atina-Selanik arasındaki yolculuk: 6 saat sürüyor ve 320 km. dir. Bilet fiyatları: 35 Euro. Gidiş-dönüş bileti almak isterseniz: 55 Euro.
Selanik-İstanbul arasındaki karayolu yolculuğu ise, yaklaşık 8-10 saat sürüyor. Fiyatları ise, normal 45 Euro, öğrenci 35 Euro. Gidiş dönüş alırsanız, normal 80 Euro, öğrenci 64 Euro’dur.
Bunların yanında: Selanik-Üsküp arası: 3 saat, Selanik-Belgrad arası: 7 saat, Selanik-Tiran: 6 saat, Selanik-Sofya arası: 4 saat, Selanik-Köstence arası: 8 saat sürüyor. Selanik-Kavala arasındaki yolculuk yaklaşık 1.5 saat sürüyor.
TARİH
Şehir: tarih sahnesinde, ilk olarak: MÖ.310 yıllarında, Makedonya kralı Cassander tarafından kurulmuştur. Kendisi Makedonya imparatorluğunda tahtı ele geçirebilmek için Büyük İskender’in kız kardeşiyle evlenmiştir ve şehri kurduktan sonra şehre İskender’in kız kardeşi ve karısının ismini vermiştir.
Şehrin Yunanca ismi olan “Thesaloniki” ismi yani şehrin ismi antik döneme kadar gider. Bu isim “Teselya” ve “niki” olarak iki kelimeden oluşur.
Niki: zafer demektir ve ismin anlamı Teselya zaferidir. Şehir takip eden dönemlerde birçok kere el değiştirmesine rağmen bu isim çok değişmemiştir. Evet, tarihi sürece devam edelim.
İlk kuruluş yeri ise: günümüzde “Thermi” olarak bilinen yerdedir. MÖ. 168 yılında, yörede, Romalıların hakimiyeti görülür. Bu dönemde: Asya-Avrupa arasında, önemli bir ticaret yolu üzerinde bulunması, şehrin ticarette önemli bir merkez haline gelmesine sebep olur.
Bu ekonomik öne çıkış; 12’nci yüzyıla kadar devam eder. Dini yönden de önemli geçmişi bulunmaktadır. Havari Pavlus: 1’nci yüzyılda, burada vaaz vermiş ve Bizans döneminde, birçok kilise inşa edilmiştir.
Roma döneminde imparatorluk bir dönem, 4 merkezden yönetilirdi ve bu merkezlerden birisi de Selanik olmuştur ve bu durum, şehre verilen önemin işaretidir. Bu sebeple, şehirde büyük bir imparatorluk sarayı yaptırılmıştır. Günümüzde saray yoktur sadece kalıntıları görülmektedir.
Roma döneminde Selanik şehrini tamamen surlar içine alan kale yapılır ve bu kale 7 kulelidir. Bu yüzden kalenin ismi “Eptapirmos” olarak geçer. Epta: 7 ve pirmos: kule demektir. Roma döneminde yani 4 ve 5 yüzyıllarda, İstanbul surlarıyla birlikte aynı dönemde yapılan Selanik kalesi surlarının büyük kısmı yıkılmış ve günümüzde yoktur.
1204 yılına gelindiğinde
Selanik ve çevresinde, haçlılar tarafından, Latin İmparatorluğu kurulur. 1430 yılına gelindiğinde ise: bu kez, yörede Osmanlı hakimiyeti etkin olur. Sultan II. Murat, tarafından yöre, Osmanlı topraklarına katılır. 15’nci yüzyıl boyunca, Anadolu’nun çeşitli yerlerinden getirilen Türkler, bölgeye yerleştirilirler.
Ayrıca: 1492 yılında, İspanya’dan kovulan Yahudiler de, bölgeye yerleştirilirler. Sonuçta: Osmanlı egemenliğinin sürdüğü 500 yıllık süreç boyunca: Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan toplumları, burada, birlikte ve huzur içinde yaşarlar. Bölge: önemli bir kültür ve ekonomi merkezi haline gelir.
1881 yılına gelindiğinde, Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, bu şehirde dünyaya gelir. Jön Türk hareketi, yine Selanik şehrinde gelişir ve Sultan II. Abdülhamit, tahttan indirildikten sonra, 1909 yılında, yine bu şehre, yani Selanik’e sürgün gelir.
Ancak: bundan 3 yıl sonra, Balkan Savaşları başlayınca, Selanik Yunanlılar tarafından işgal edilir ve işgalden hemen önce, II. Abdülhamit, yine İstanbul’a geri gönderilir.
Osmanlı imparatorluğu döneminde: en büyük şehir olarak bilinen İstanbul’dan sonra, ikinci büyük şehir olarak Selanik görülüyor. 1890’larda Osmanlının son dönemlerinde tercih edilen Neo klasik mimari tarz yani daha Avrupai tarz, buradaki birçok Osmanlı yapısında da görülmektedir.
Burada aynı dönemde yapılan Neo klasik bir bina: günümüzde Makedonya Genel Sekreterlik binası olarak kullanılıyor. Evet, Selanik, Osmanlı döneminde çok önemli bir merkez, ticaret yeri, her zaman önem verilmiş ve bazen İstanbul’dan bile çok daha önem verilmiş bir yerdir.
İlk elektrikli tramvay İstanbul’dan önce buraya gelmiştir. Ancak: yine tarihi geçmişimizdeki acı bir olay: Selanik, 9 Kasım 1912 tarihinde, tek bir kurşun atılmadan yani hiçbir direniş gösterilmeden, Yunan ordusuna teslim edilir.
Şehirde bulunan yaklaşık 25 bin kişilik Osmanlı ordusu, hiçbir direniş göstermeden, şehri Yunan ordusuna teslim eder ve geri çekilerek, İstanbul’a döner. Rivayetlere göre, ordunun başındaki Tahsin Paşa’nın Yunanlılardan rüşvet aldığı söylenmektedir.
1917 yılına gelindiğinde
Şehrin Türk bölgesi, büyük bir yangın sonucu, tamamen yok olur. Bu yangından sonra: Fransız mimar Thomas Mawson tarafından, şehir merkezi için yeniden tasarımlar yapılır. Yeni bir şehir planı hazırlanır ve buna göre şehir tanzim edilir.
1924 yılındaki nüfus mübadelesinde ise; geriye kalan Türkler, Türkiye’ye göç etmek zorunda kalırlar. Böylece: Selanik şehrinde, Osmanlı-Türk kültürü biter. Kısa süre içinde, camilerin minareleri yıkılır. Bazı cami ve Sinegoglar, kiliseye çevrilir. Eski Osmanlı evleri, bakımsızlıktan yok olur. Kentin geçmişiyle tüm bağlantısı kesilir.
II. Dünya Savaşı yıllarında da: Yahudi cemaati, Alman Naziler tarafından şehirden toplanarak, Nazi toplama kamplarına gönderilip öldürülürler. Böylece: Osmanlıdan sonra, Yahudi cemaati de şehirden temizlenir.
GENEL
Yunanistan ülkesinin, Atina’dan sonraki ikinci büyük şehridir. Yunanistan’ın kültür başkenti olarak kabul edilir. Selanik Film Festivali ve pek çok kültürel etkinlikler düzenlenmektedir. Yunanistan’ın kuzeyindeki en iyi oteller, en iyi restoranlar ve plajlar, buradadır.
Balkanlar bölgesinin ise, beşinci büyük şehridir. 2300 yıllık geçmişiyle, Avrupa’nın en eski şehirlerindendir.
Nüfusu: 365 bin kişidir.
Şehirde: Akdeniz iklimi egemendir. Ancak: kuzey bölümlerde nispeten karasal iklim görülür. Kışlar daha soğuk ve kar yağışlı geçer. Yunanistan ülkesinin birçok yerinde olduğu gibi burada da balkon kültürü yaygındır. Balkonlar, büyük çiçekli ve yeşilliklidir.
1997 yılında, Selanik, Avrupa Kültür Başkenti seçilir. 2014 yılında ise, Avrupa Gençlik Başkenti olarak seçilmiştir. Çünkü: Selanik, Güneydoğu Avrupa’nın en büyük öğrenci merkezlerinden biridir. Yunanistan ülkesinin ise, en büyük öğrenci topluluğu, şehirde barınmaktadır.
Selanik şehrinde doğan ünlü Türkler ise: Mustafa Kemal Atatürk, Salih Omurtak, Nazım Hikmet, Refet Bele, Afet İnan, Ahmet Emin Yalman’dır.
Şehirde gezerken bolca inşaat göreceksiniz. Yaklaşık 15 yıldır burada metro kazı çalışmaları sürdürülüyormuş. Metro kazı çalışmalarının bitmemesinin sebebi, her kazılan yerden tarihi eser çıkması ve kazının yarım kalmasıymış, o yüzden burada hiç bitmeyen inşaat çalışmaları görülüyor.
İzmir-Selanik şehirleri arasındaki benzerlik
Selanik şehri: İzmir’e benzerliğiyle meşhurdur. Çünkü İzmir ve Selanik şehirlerinin şehir planlayıcısı aynı kişidir. İzmir’de yukarıda Kadife kale vardır. Burada da Selanik kalesi bulunur. Kordon da İzmir kordon boyuna çok benzer.
Burada sadece İzmir’den farklı olarak Karşıyaka benzeri bir yer yoktur. Hatta: Yunanistan’da bizim İstanbul-İzmir arasındaki güzellik çekişmesi gibi, Atina-Selanik arasında da güzellik çekişmesi vardır. Atinalılar Selanik’e bayılır, ama Selanikliler sadece Selanik’e bayılırlar.
Güvenlik
Selanik, Atina şehrine nazaran bir tık daha güvenlidir. Ama yine de tam güvenli sayılmaz yani bu şehirde gezerken çanta ve cüzdanlarınıza ve özellikle pasaportlarınıza dikkat etmeniz önemle önerilir. Pasaport yanınızda taşımanız gerekmez, ancak bir fotokopisini bulundurunuz.
Çünkü: Yunanistan’ın birçok şehrinde olduğu gibi, burada da günümüzde karışık bir nüfus yani yoğun göçmenler yaşamaktadır. Şehrin merkezinde, Venizelos meydanında, kenarlarda, kıyı-köşelerde yerlerde oturan, çimlere yatmış, kötü giysili insanlar gördüğünüzde bilmelisiniz ki, bunlar uyuşturucusu satıcısı ve kullanıcısıdır.
Yunanistan’da uyuşturucunun bayağı yaygın olduğu söyleniyor, polis çok yakın olmasına rağmen, bu uyuşturucu satıcılarını Venizelos meydanı gibi merkezi bir yerde gördüğümüzde mutlaka şaşıracaksınız.
Gecelere gelince, geceleri tenha olmayan yerler ayrı, cadde ve sokaklarda rahatlıkla gezebilirsiniz, zaten ana cadde ve sokaklar, meydanlar gecenin geç saatlerine kadar kalabalıktır, yani tenha, merkezden uzak cadde ve sokaklar dışında, geceleri rahatlıkla gezebilirsiniz.
Yunanlılar
Evet, nesillerimiz uzun süre Türk-Yunan düşmanlığı ile yetiştirilmiş olmasına rağmen, Yunanistan’da kaldığım süre içinde, birçok yerde Türk olduğum anlaşılmasına rağmen, asla bir düşmanlık emaresi görmedim.
Kendileri aşırı dindardır. Ancak, zaten Ortodoks olan bu ülkede her şey dine dayalıdır, yani burası laik bir ülke değildir.
Din ve devlet işleri birlikte yürür, Yunanlılar çalıştıkları ortamda genellikle aziz resimleri, ikonları bulundururlar, hatta bir kilisenin önünden geçerken mutlaka istavroz işareti yaparlar. Çok inançlı ve dindar bir halk, yaşam tarzında bu durum hissedilmese bile, içten içe aşırı dindardırlar.
Yunanlılar, bağımsızlıklarından sonra antik Yunan’a özlemleriyle tanınırlar. Bu yüzden, birçok yerin ismi Yunan filozoflarının isimlerinden gelir, bu tarz isimleri sıkça görebilirsiniz. Hıristiyanlık ön plana alınmakla birlikte, pagan kültüründe, büyük 12 tanrının mitolojinin de arkasındadırlar, kültürlerine çok sahip çıkmaktadırlar.
Yunanlıların, sanırım tek kötü huyları siesta alışkanlıkları. Yunanistan gezginlerine önemle hatırlatırım ki: Yunanlılar Pazartesi ve Çarşamba günleri saat 14.00’de dükkanlarını kapatır, siestaya giderler ve bir daha açmazlar. Diğer günler dükkanlar saat 21.00’e kadar açıktır.
NE YENİR-NE İÇİLİR
Yunanistan ülkesinde en iyi yemekler bu bölgededir, yani kuzeydedir. Yunan yemek kültürü içinde, Selanik yemekleri biraz daha baharatlı olma özelliğine sahip. Ama özellikle, Selanik şehrinde bulunursanız: meşhur içecekleri “Ouzo” yu tadın. Ayrıca: Sirtaki ve Bouzuki keyfini yaşayın.
Yöreye has yemeklerden tatmak isterseniz, size önerebileceğim restoranlar: Zythos ve Faul Tou Meze olabilir.
Bunun dışında önerebileceğim restoranlar:
Seven Seas
Kalapothaki caddesindedir. Menüsü balık üzerine yoğunlaşmıştır. Lezzetli yemekler, şaraplar ve tatlılar bulunabilen bu restoran, daha çok şehrin üst sınıfına hitap ediyor. Yani: şehrin en iyilerinden biridir.
Miami
Hemen denizin önünde, Thetidos caddesindedir. Balık ve deniz ürünü ağırlıklı menüsü bulunmaktadır. Burası: şehri ziyaret eden turistler tarafından sık ziyaret edilmektedir.
Palati
Morihovou caddesindedir. Et yemekleri ağırlıklıdır. Lezzetli yemekler, saat 21.00’den sonra canlı Yunan müziği eşliğinde sunuluyor.
Krikelas
Salaminos caddesinde, merkezi liman bölgesindedir. Menüsü: et ve balık yemekleri üzerine yoğunlaşmaktadır. En iyi kalite ve mükemmel yemekleri burada bulabilirsiniz.
Otellerde kahvaltı denildiğinde: kahvaltıda
Ekspresso, capuçino veya kahve türleri bulabilirsiniz. Bunların yanında ise: ekmek, kek, meyve suyu, her türlü yumurta, beyaz peynir, zeytin, domates, biber, soğan ile karıştırılmış yumurta yiyebilirsiniz. Yani, kahvaltı kültürleri nispeten bize benziyor.
Restoranların yüzde doksanında iyi yemek yersiniz, kazıklanırım, yemek kötü çıkar gibi düşünmeyin, menü de ne yazıyorsa o dur.
ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI
Şehir içindeki otobüs işletmesinin ismi: OASTH. Bu otobüsler, toplam 80 farklı hatta hizmet vermektedirler. Otobüslerdeki bir yolculuk biletler; 0.80 Euro’dur. 90 dakika boyunca geçerli, iki yolculuk otobüs bileti: 0.90 Euro’dur. 24 saat geçerli ve sınırsız otobüs bileti ise: 4 Euro’dur. Biletler: OASTH bilgi noktalarında satılmaktadır.
Bunların dışında, şehir içinde, turistik yerleri gezen 50 otobüs bulunuyor Bunlar: birbirinden farklı, 8 rota izliyorlar ve İngilizce konuşan rehberleri var. Tüm yolculuk, yaklaşık 50 dakika sürüyor ve her saat Beyaz kule bölgesinden hareket ediliyor. Bilet ücreti: 2 Euro’dur.
Ancak genellikle bizim gibi turistler, bu otobüslerden çok kısa mesafelerde yürüme veya taksiye binmeyi tercih ediyorlar. Yunan taksilerinin hepsinde (Selanik şehrinde lacivert, Atina şehrinde ise sarı renkliler) taksimetre var ve şoförler hemen taksimetreyi açıyorlar ve gitmek istediğiniz yere en kısa yani genel yoldan götürüyorlar yani kazıklama yok, güvenerek taksilere binebilirsiniz.
Sadece şunu hatırlatmak istiyorum, katıldığım turdan bir kişi, taksiye bindiğinde para üstü olarak kendisine taksicinin verdiği 5 Euro’nun sahte olduğunu söyledi, gösterdi, gerçekten renkli fotokopi, sahte 5 Euro, yani özellikle taksiden aldığınız para üstü kağıt paralara özel dikkat gösteriniz.
GECE HAYATI-EĞLENCE
Şehir ve banliyölerinde, güzel restoranlar dışında, çok sayıda: taverna bulunuyor. Buralarda: ızgara et ve tavuk yemekleri bulabilirsiniz.
Palati Vyzantino II isimli gece kulübünde, canlı Yunan müziği bulabilirsiniz. Lido isimli gece kulübünde ise: uluslararası müzik ve danslar eşliğinde eğlenebilirsiniz.
Buzuki müziği dinlemek isterseniz: Havaalanı yakınlarındaki alanda bulunan özel tavernaları tercih etmelisiniz.
Şehirdeki: gece kulüpleri, diskotekler ve müzik salonları, gece geç saatlere kadar açıktır. Özellikle: Beyaz kuleye yakın bar ve kulüpleri de önerebilirim.
Şehirdeki en iyi barlar:
Paparouna
Vilara bölgesindedir. 2004 yılında kurulmuştur. Mekanın içinde, birbirine galerilerle bağlı, 4 farklı destinasyon var. Buralarda: caz müziği dinleyebilir, yiyecek ve içecek keyfini çıkarabilirsiniz. Menü ise çok zengin. Özellikle, şarap mahzeni, çok büyük çeşitlilik gösteriyor.
Gambrinus
Syggrou bölgesindedir. 2006 yılında kurulmuştur. Şehrin en iyi bira evlerinden biridir. Genellikle: bira sunulmaktadır. Fiyatları, yakınlardaki diğer barlara göre daha ucuz olduğundan, sürekli bir yoğunluk yaşanmaktadır. Müzik olarak, klasik rock müziği yayını var. Atmosfer çok sıcak ve rahat.
Şehirdeki tavernalar
Kreonidis: Yunan müziğini, et yemeklerinin tadına bakarak dinleyebilirsiniz. Old Town denilen bölgededir.
NE SATIN ALINIR
Selanik: her bütçeye ve zevke uygun, dükkanlar, marketler, barlar ve kahve evleriyle dolu bir şehirdir. Bir anlamda, alışveriş cenneti de denilebilir. Ama, Selanik bölgesinden, özellikle “zeytinyağı” satın alabilirsiniz. Çünkü: gerek lezzet ve gerekse fiyat olarak, çok üstündür.
Selanik şehrinde uygun fiyatla alışveriş yapmak isterseniz: Venizelos meydanının hemen karşısında sağ tarafta kalan ara sokaklara girin, burada İzmir Kemeraltı benzeri, açık tezgahlarda özellikle giysilerin satıldığı yerler var ve fiyatlar gayet uygundur. Ayrıca, yine burada antika eşyaların satıldığı yerler var. Buraya girer ve sağ tarafa doğru ilerlerseniz, ana yola ulaştığınızda, yol üzerinde, çok güzel bir restoran önerebilirim.
Özellikle, kebap türü ama gerçekten muhteşem lezzetli kebap türü ürünlerin satıldığı bu restoranda aynı zamanda fiyatlar da çok uygun, ama özellikle bir kişilik porsiyonların çok büyük olduğunu hatırlatmak istiyorum, yani porsiyonlar o kadar büyük ki, bitirmek gerçekten çok zor oluyor.
Bir de restoranda, hemen su ikramı yapıyorlar, tuvalet imkanı var, içerisi klimalı ve gayet güzel bir ortam, servis güzel, yemekler lezzetli ve fiyatlar uygun. Eğer, Selanik şehrinde daha kaliteli ürünlerin ve markaların satıldığı yerleri görmek isterseniz, o zaman Venizelos meydanından aşağıya yani denize doğru yönelin ve deniz kıyısındaki caddenin bir iç tarafındaki caddeye gidin, burası uzunca cadde, boydan boya önemli markaların satıldığı mağazalarla doludur.
Alışveriş severlere duyurulur. Selanik şehrinde bir de peynir pazarı varmış, ama ben gitmedim, giden okurlarımız peynir pazarı ile ilgili yorum yazarlarsa sevinirim. Son bir not: magnet meraklıları için, şehirdeki magnetler genellikle tanesi 3 Euro ve 4 tanesi 10 Euro’dan satılıyor. İçki almayı düşünenler için: Uzo denen Yunan içkisi malum ismi bayağı duyulmuştur ama Uzo’nun rakı olmadığını düşünürler.
Gerçek Yunan rakısı, Rodos’ta üretilip içiliyormuş, ancak içinde anason olmadığından su ile karıştırılmadan sek olarak içiliyormuş. Uzo ise, içinde anason olması nedeniyle damak tadına daha uygun olduğu söyleniyor. Bunun dışında, burada en ünlü içki olarak “Sakız likörü” düşünülebilir. Ayrıca: Mastika da bir seçenektir.
ARİSTOTALES ÜNİVERSİTESİ
Yunanistan ülkesinin en büyük ve en eski üniversitesidir. Toplamda: 43 fakültesi bulunmaktadır. Bu fakültelerde: 95 bin öğrenci ve 2500 öğretim görevlisi bulunmaktadır. Bu üniversite; 100-150 civarında Erasmus öğrencisi bulunuyor. Selanik: tam bir öğrenci ve de Erasmus kentidir.
VENİZELOS
Yunan ülkesini gezerken Venizelos hakkında da kısa bilgi gerekir. Selanik şehrinin merkezinde, Venizelos heykeli bulunan büyük bir meydan bulunur.
Venizelos, Atatürk’ten yaklaşık 20 yaş daha büyüktür. Girit’i Yunanistan’a bağlayan lider olarak tanınır. İlk ortaya çıkışı, bir Türk düşmanıdır ve Türklere karşı bayağı mücadele veren birisi olarak tanınır.
Ama bir süre sonra anlar ki: İngilizler ve Fransızlar, onu ve Yunanlıları kullanmaktadır. Bu durumu fark edince: Atatürk ile sıkı bir dostluk bağı kurar ve hatta Atatürk’ü Nobel Barış Ödülüne aday gösterir.
Meydanda, Venizelos’un beyaz bir heykeli bulunur. Lenin’e benzemektedir. Atatürk döneminde yaşamış bu lider, Yunanlıların Atatürk’üdür denilebilir.
GEZİLECEK YERLER
GEZİ PLANI
Şehirde, en büyük ilginizi çekecek husus: bütün evlerin, büyük balkonlarıdır. Bu balkonların çoğu: çeşitli çiçekler ve özellikle sardunyalar ile süslenmiştir. Hatta: birçok ziyaretçi, Selanik şehrini gördüğünde, İzmir şehrine benzetirler. Özellikle: kordon boyunun kesinlikle benzediğini düşünmemek elde değil.
Şehirde: Atatürk’ün evi ve tarihi kilise ve manastırlar bölgesine gidilebilir.
Burada: ilk sırada, Yunanistan ülkesinin en büyük dini yapısı olan: Agios Dimitros Katedrali (Aya Dimitros) görülüyor.
Daha sonra: Atatürk’ün doğduğu ev ziyaret edilebilir.
Sonra: şehirdeki Türk mahallesi, Ano Polis ve Yedi Kule ve ardından Zincirli kuleye gidiyoruz. Buradan: Selanik şehrinin muhteşem manzarasını izlemek mümkün. Buradan, çeşitli hediyelik eşyalar da satın alabilirsiniz.
Bu bölgedeki gezi bittikten sonra: deniz kıyısına doğru iniliyor. Egnatia yolu üzerinde: Galeriyos’un “Zafer Takı (Kamara)” , Rotanta (Hortan Efendi ya da Eski Metropol Camisi), Pazar Hamamı, Hamza Bey Camisi, Kazancılar Camisi, Bedesten görülebilir.
Deniz kıyısında: Beyaz kuleyi görüyoruz. Zaten: tur otobüslerinin çoğunluğu bunun yanında park ediyorlar.
Beyaz kulenin hemen arka tarafında: Büyük İskender’in heykeli var. Bir mermer kaidenin üzerinde, şaha kalkmış atı ve elinde kılıcı ile, İskender görülüyor.
Sonra: şehrin en gözde meydanlarından olan
Aristoteles Meydanında, kısa bir gezinti yapıyoruz. Oldukça geniş ve ferah bir meydan. Meydanın bir köşesinde, ünlü filozof Aristo, mermer bir kaide üzerinde, oturur vaziyette heykeli ile meydanı gözlüyor.
Şehrin, geniş bulvarlarında gezintinize devam edebilirsiniz. Çünkü: şehirde, gerçekten birçok geniş cadde var ve hepsinde de, ünlü markaların ürünlerinin satıldığı dükkanlar görülüyor.
Ardından: sahilde, kordon boyunda yürüyüş. Sahil boyunca, kafeteryalar ve barlar sıralanıyor. Özellikle: gençler, buraların müdavimleri. Tabi, sonuçta cıvıl cıvıl ve hareketli ortamlar ortaya çıkıyor. Buradaki kafelerden birine oturun: önce masanıza kocaman silindir bir kap geliyor, bu kap 1 litrelik içme suyunu barındırıyor.
Daha sonra, yanında içi çikolata bulunan kuruvasanlar ikram ediyorlar. Hemen sonra ise, özellikle “Frappe” yani buraya has bir tür kahve içmelisiniz.
Sahilde gezerken: İskender heykelinin hemen yakınından gezinti tekneleri kalkıyor, bence bunlara mutlaka binin ve Selanik şehrini denizden görün.
Teknelere biniş ücretsiz, sadece tekne içinde bir şey içmeniz zorunlu, menüye bakın ve seçin, içecekler genellikle 4-5 Euro civarındadır. (Bira 5 Euro)
KORDON BOYU
İzmir’deki kordon boyuna benzemektedir. Deniz kıyısında, uzunca bir sahil şeridi, sahil şeridinde genişçe bir yürüyüş yolu (ancak bu yürüyüş yolunda, genişçe bir bisiklet yolu ayırmışlar ve özellikle akşam saatlerinde kalabalık olduğunda yürüyen insanlar, bisiklet yolunun geniş olması nedeniyle kendilerine ayrılan yol yetmiyor) arada bir araba yolu ve hemen kıyısında, deniz manzaralı birçok kafe bulunuyor.
Hatta, burada bir de “Mado” bulunuyor. Bu kafelerde: oturup bir şeyler içebilir, deniz ve yürüyüş yapan insanları izleyebilirsiniz. Gerçekten güzel bir ortam yaratılmış.
Bu yürüyüş yolu, Beyaz kule ve hatta arkasına kadar uzanıyor. Bu arada gezerken denize baktığınızda, kirlilik göreceksiniz, denizin üstünde birçok çöp kalıntısı var, hayret ettim.
ŞEHİRDEKİ OSMANLI YAPILARI
Şehirde, Osmanlı döneminde yapılan Osmanlı yapıları ve özellikle Osmanlı dönemi evleri uzun süre kullanılarak günümüze ulaşmıştır. (Atatürk evi gibi)
Bunlar arasında günümüze ulaşanlar: Bey hamamı, diğer ismiyle Cennet hamamı bir Osmanlı yapısıdır. Osmanlı yapıları maalesef biraz bakımsızdır, çünkü mülkiyet sorunu vardır.
Bunlar Türkiye’ye mi yoksa Yunanistan’a mı aittir, bu konuda belirsizlik vardır ve bu yüzden restorasyonları yapılmamaktadır.
Hamza bey camisi de bunlara örnektir. Hamza Bey: İstanbul’un fethinde, gemileri karadan geçirerek Haliç’e indiren Osmanlı Paşasının ismidir. Hamza bey camisinin minaresi yoktur. Cami 15’nci yüzyılda inşa edilmiştir. Selanik şehrinde günümüzde ibadete açık ve aktif bir cami yoktur.
ATATÜRK’ÜN DOĞDUĞU EV
Atatürk’ün annesi: Selanik-Langa bölgesindendir. Orada, geniş üzüm bağları varmış. Babası ise: Makedonya-Kocacık köyündendir.
Atatürk’ün doğduğu ev: günümüzde, Selanik şehrinin Aya Dimitriya mahallesinde, Apostolu Pavlu caddesindedir. Hemen bitişiğinde, Türk Konsolosluğu bulunmaktadır.
Ev: 1870 yılından önce, Rodoslu Müderris Hacı Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Burası, önce İbrahim Zühdü isimli bir şahıs ve ailesi ve daha sonra yine Selanikli Abdullah Ağa ve eşi Ümmü Gülsüm’e satılmıştır.
O zamanki adresi: Koca Kasım Paşa Mahallesi Islahhane Caddesidir. Selanik şehrinde Osmanlı mimari dokusunun hakim olduğu o dönemde, bu ev, Türk evlerinin iç içe olduğu bir çevrede, diğer evlerden farkı olmayan bir yapıydı.
Bütün katlarında ahşap karkasın üzerine bağlandığı teknik uygulanarak inşa edilmişti. Dikdörtgen planlı ev 13.50 x 6.80 metre boyutlarındadır. Evin asıl girişi Apostolou Pavlu Caddesinde olup, günümüzde bu giriş kullanılmamaktadır.
2012 yılına kadar giriş, Agiou Dimitriou Caddesinden, Başkonsolosluğun bahçesinden geçilerek sağlanmaktaydı. 2012 yılındaki restorasyon sonrasında, İsaias Sokak üzerinden, arka bahçe kapısından giriş ve çıkış yapılmaya başlanmıştır.
Ev hakkında bu genel bilgileri verdikten sonra, tarihi süreci anlatmaya devam edelim. Ev: Yani: ev, Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi tarafından yaptırılmamış, sahiplerinden kiralanmıştır. Atatürk: 1881 yılında, bu evin, ikinci katındaki, sol tarafa düşen, ocaklı odada doğmuştur.
Ali Rıza Efendi, 1888 yılında ölünce, genç yaşında dul kalan Zübeyde Hanım: küçük oğlu Mustafa (Atatürk) ,kızları Naciye ve Makbule ile birlikte, geçim masraflarını hafifletmek için, bu pembe evden taşınmışlar ve daha küçük bir eve geçmişlerdir.
Ali Rıza bey tarafından bahçeye dikilmiş nar ağacı, günümüzde de görülmektedir.
Ev: bodrumu ile birlikte, üç katlı ve bir avlu içindedir. Güzel bir bahçesi vardır.
Cumhuriyetin 10’ncu yıldönümünde (29 Ekim 1933 tarihinde); Selanik Belediyesi, Türk-Yunan dostluğu ve Balkan Konferansının bir hatırası olarak: Atatürk’ün doğduğu evin çift kanatlı kapısının sağ köşesine, mermer bir plaka yerleştirmiştir.
Plakanın üzerine, Türkçe, Yunanca ve Fransızca olarak: Atatürk’ün burada doğduğu yazılmıştır. Selanik Belediyesi: daha sonra, evi, Yunanlı sahiplerinden satın almış ve Atatürk’e hediye edilmesini kararlaştırmıştır.
Ev; ancak, 19 Şubat 1937 tarihinde boşaltılmış ve anahtarları Selanik Başkonsolosluğumuza teslim edilmiştir. 1950 yılına gelindiğinde ise, ev büyük onarım görmüş ve Atatürk Müzesi olarak tanzim edilmiştir. Müze: 10 Kasım 1953 tarihinde ziyarete açılmıştır.
Yakın zaman önce, burası yeniden restore edilmiştir. Uzun süre kapalı kalan mekandan eşyalar taşınmış, bazıları geri gelmiş, bazıları gelmemiştir.
Ancak saçma-sapan restorasyon alışkanlığı burada da sürdürülmüş ve yerlerin yeni karolarına bakınca, sanki Atatürk’ün daha yeni burada doğduğu düşünülecek bir intiba yaratılmıştır, yani aslına uygun olarak restore edilmesi gerekirdi diye düşünüyorum.
Atatürk evi: ziyareti, Pazartesi günleri hariç her gün saat: 10.00-17.00 arasındadır. Yani saat: 10.00’dan önce buraya gitmemenizi öneririm.
Aslında bütün turlar, gece boyunca yolculuk yapıp sabahın erken saatlerinde buraya ulaşıyorlar ve binlerce insan, saat: 10.00 olmasını bekliyor, beklerken çevreye dağılıyor yani tam bir rezillik.
Özellikle Atatürk evinin hemen karşısındaki kafeterya (İzmirli olan değil) kesinlikle çalışanlarıyla tam bir rezillik, o kadar insan oralarda bekliyor, kafeye girip bir şeyler içiyorlar, magnet satıyorlar, ama es kaza bir kişi tuvalete girmek isterse, asla izin vermiyorlar, bir karış surat, bence bu kafeteryayı KULLANMAYINIZ.
Öte yandan, Sayın Konsolosluk yetkililerinden bir ricada bulunmak istiyorum, LÜTFEN SEVGİLİ ATAMIZIN EVİNİ, her gün saat: 08.00 veya en geç 09.00 da açınız, insanlar büyük bir özlem ve sevgiyle geliyorlar ve dakikalarca oralarda rezil-perişan bekliyorlar.
Evet, saat 10.00’da Atatürk’ün evi kapıları açılıyor, tur görevlileri tarafından ZİYARETÇİLERİN İSİM LİSTELERİ alınıyor ve yüzlerce kişi, sıraya girip, tam bir curcuna içeriye giriliyor, bu güzel insanın hatırına kimse bu rezilliği çekmeyi kafaya takmıyor, ama lütfen biraz düzen alınız.
Atatürk evinin bahçesi: Türk Konsolosluğu olarak kullanılıyor. Fanatik Yunanlılar tarafından yapılabilecek saldırılara karşı: eve girerken, görevliler gerektiğinde pasaport soruyorlar. Yani: ev, büyük bir koruma altında muhafaza ediliyor.
Eve girmeden önce evin hemen önündeki yazıdan söz etmek istiyorum.
Bu yazıda: “Türk milletinin büyük müceddidi ve balkan ittihadının müzahiri Gazi Mustafa Kemal burada dünyaya gelmiştir”. Bu yazı 6 dilde (önce Türkçe olmak üzere ama bozuk bir Türkçe, sebebini anlayamadım) yazılıdır.
Evin gezisi: bir konsolosluk görevlisinin eşliğinde, guruplar halinde yapılıyor. Zira: ev ahşap, ve büyük kalabalık guruplar girdiğinde, aşırı yüklenme nedeniyle zarar görebilme riski var. Evin içine girdiğinizde bir hol ve sonra sağ da Zübeyde hanımın balmumu heykelinin bulunduğu bir oda ve solda Atatürk’ün balmumu heykelinin bulunduğu bir oda görülüyor.
Üst katta ise, Atatürk’ün doğduğu odada: kürsüler ve üzerinde burada Atatürk’ün doğduğunu belirten yazılar görülüyor. Diğer odalarda ise Atatürk’ün bir takım kişisel eşyaları sergileniyor. Evet: evi gezin, Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün burada doğduğunu düşünün, her ne kadar ortam gayet yeni olmasına rağmen, bu duyguyu hissederek mutlaka burayı gezmekten mutlu olacaksınız.
AGİA SOPHİA KİLİSESİ
Hemen yan tarafında Rotondo ve sol tarafta sokak arasında bir kilise bulunmaktadır. Kilisenin ismi “Aya Sofya” dır. Bu kilise, aslında İstanbul’da bulunan Aya Sofya kilisesiyle aynı dönemde yapılmıştır. İçindeki mozaikler İstanbul’dan getirilen sanatçılara yaptırılmıştır.
Bizans dönemindeki kiliselerde, Aya Dimitri de de görüldüğü gibi, ikonalardan ziyade duvarlarda mozaikler ve freskler olurdu, daha çok mozaikler kullanılırdı, özellikle imparator emriyle yapılmış kiliselerde altın mozaik süslemeler olurdu.
Bunlar: zenginlik işareti, güç işaretidir ve genelde bu tarz kiliseler dışarıdan biraz basıktır, daha doğrusu sadedir, içeri girilince altın mozaikler göz kamaştırır. Şöyle derler “İnsan da böyle olmalıdır, dıştan sade olmalı, içten zengin olmalıdır” Kiliseler bu deyimi anımsatacak şekilde yapılmıştır.
Evet, Aya Sofya kilisesinin tam olarak ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Ancak: 6’ncı yüzyılda inşa edildiği düşünülmektedir. Aynı yerde, daha önce: erken Hıristiyanlık dönemine ait bir bazilika kalıntıları ortaya çıkarılmıştır.
1585 yılında, Türkler bölgeyi ele geçirince, cami olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1890 yılında ise, büyük bir yangın felaketi geçirir. 1907-1910 yılları arasında ise yeniden inşa edilir. 1912 yılında, ibadete açılır. 1978 yılındaki depremde, yine hasar görür.
Yapısal özellikleri: dış bölümü, özellikle çekici değildir. Batı cephesi: düz ve kare şeklindedir. İç kubbesi:10 metre çapındadır. Kilisenin kuzeybatısındaki meydan: şehrin en önemli meydanıdır. Meydan: 2 Kasım 1944 tarihinde, Almanlardan kurtuluş anısına yapılmıştır.
Buradaki pastane ve kafeteryalar, kilise ziyaretinden sonraki mola için iyi bir yerdir. Kiliseyi ziyaret etmek isterseniz: kolsuz gömlek veya şort giymemeniz gerekir.
ROMA İMPARATORLUK SARAYI KALINTILARI
Daha önce belirttiğim gibi Selanik şehri, Roma döneminde İmparatorluğun yönetildiği 4 merkezden birisi olarak seçilmiş ve buraya bir imparatorluk sarayı yapılmıştır. Bu saray günümüzde görülmemekte, sadece kalıntıları görülmektedir. Şehir merkezindeki zafer takı aslında imparatorluk sarayının girişi olarak kullanılmıştır.
GALERİUS’UN ZAFER TAKI-KAMARA
Şehrin merkezi meydanındadır. Fakat: yıkık bir halde görülüyor. Yalnızca, küçük bir kısmı günümüze kadar sağlam gelebilmiştir. Anıtın, Roma döneminde, 303 yılında, Pers zaferi anısına yapıldığı bilinmektedir. Üzerinde: savaş sahneleri görülmektedir.
ROTUNDA – AGİOS YORGOS
Bu yuvarlık yapı: bir anıt olarak gündeme gelmiştir. Yapıldığında Roma imparator sarayının içinde bulunduğu tahmin ediliyor. Yine söylenenlere göre, tarihi süreç içinde: Roma anıt mezarı, bir Hıristiyanlık kilisesi, cami olarak kullanılmıştır. İçi: erken Hıristiyanlık dönemine ait mozaiklerle dekore edilmiştir.
Şehirdeki, tek minaresi olan yapıdır. Yapı: ilk olarak, bir saray kompleksinin parçası olarak,
Roma İmparatoru Galerius zamanında inşa edilmiştir. Bu dönem: 305-11 yılları arasını kapsamaktadır. Muhtemelen, İmparatorun mezarı olarak yapıldığı düşünülüyor.
Rotunda: 4’ncü yüzyıl sonu ve 5’nci yüzyıl başlarında, bir Hıristiyan kilisesine dönüştürülmüştür. Çünkü: içindeki mozaikler, İmparator I. Theodosius dönemini ifade etmektedir. Osmanlılar, 1430 yılında, Selanik şehrini ele geçirince; 1591 yılında, Agios Georgios, camiye dönüştürülür ve mozaiklerin üzeri boyanır.
Evet: Rotunda: üç dine görev yaptıktan sonra, günümüzde müze olarak kullanılıyor. 1978 yılındaki depremde zarar görür ve restorasyon geçirir, 1999 yılında yeniden ziyarete açılır. Ancak: kubbenin çevresindeki mozaiklerin restorasyonu için yapılan çalışmalar, 2009 yılına kadar sürdürülmüştür.
Yapının özellikleri: yapının 20 metre kalınlığında duvarları bulunmaktadır. İç bölüm: yalnızca birkaç parçası hayatta kalan Bizans mozaikleriyle süslüdür. Ancak, bu mozaikler, yüzyıllar boyunca depremler sonucu olumsuz etkilenmişlerdir. Müzeye giriş ücretsizdir.
ANO POLİ – ESKİ ŞEHİR
Burası: eski şehir olarak da isimlendirilir. Atatürk evinden, birkaç sokak yukarıdadır. Şehir merkezinin kuzeyindedir. Selanik şehrinin en yüksek noktasında ve kentin Akropol’u durumundadır.
1917 yılında, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilerek, koruma altına alınmıştır. Küçük taş döşeli sokaklarda, eski meydanlar ve Yunan ve Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyan eski evlerin arasında yürüyüş yapabilirsiniz.
EGNETİA CADDESİ
Burası çok önemli bir caddedir. Çünkü: Edirne’den tutun, Arnavutluk’a kadar uzanmaktadır. Roma döneminde kullanılmış ana caddedir ve bu çok uzun cadde, o dönemde bile Egnetia ismiyle bilinmektedir, bugünde aynı isim kullanılmaktadır.
AGİOS DİMİTRİOS – AYA DİMİTROS-AYA DİMİTRİ KİLİSESİ
Burası bir kilisedir. Daha doğrusu, Yunanistan’ın en büyük kilisesidir. UNESCO tarafından, 1988 yılında Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.
Aziz Demetrios (veya Hagios Demetrios) kilisesi, şehrin koruyucu azizi olan: Aziz Demetrios adına adanmıştır. Buradaki ilk yapı: 4’ncü yüzyılda yapılmıştır. 629-634 yılları arasında ise, beş nefli bir bazilika olarak, yeniden inşa edilmiştir. 1493-1913 yılları arasında, Osmanlı döneminde yapı cami olarak kullanılmış ve aynı dönemde mozaikler zarar görmüştür.
Hatta: 1917 yılındaki büyük yangında: kilisenin çatı ve üst duvarları tamamen tahrip olmuştur. Aynı döneme ait siyah-beyaz fotoğraflar, yangın sırasında kaybedilen erken Bizans dönemi işçilikleri hakkında bilgi vermektedir. 1930-1940 yılları arasında, kilise bölgesinde, arkeolojik araştırma kazıları yapılmıştır.
Kazılarda ortaya çıkarılan kilisenin altında bulunan Roma hamamında: Aziz Demetrius’un esir tutulduğu ve idam edildiği söylenir. Yani “Dimitri” denilen aziz bir din şehididir. Roma döneminde Hıristiyanlık devlet dini olarak kabul edilmeden önce yani pagan döneminde, Hıristiyanlığı kabul eden kişiler işkence yapılarak öldürülüyordu.
Dimitri de, kilisenin bulunduğu yerdeki Roma hamamında şehit edilen bir ilk Hıristiyan’dır. O yüzden, Hıristiyanlık Roma tarafından kabul edildikten sonra onun öldürüldüğü bu noktaya, bir kilise inşa edilmiştir.
Yangınlar sonucu tahrip olan kilise, 1948 yılında, tamamen aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiştir. Zaten: kilisenin giriş bölümü değil, arka bölümündeki bir duvar, Roma döneminden kalma kilisenin duvarıdır. Yani, tam bir Bizans duvarı görülür, ama ön tarafta daha yeni bir yapı görülür.
Kiliseyi gezmek isterseniz: başınızı örtmek gerekmiyor. Sadece manastırlara girerken baş örtülüyor, omuz açık ya da şort giyen ve pantolon giyen bayanların, uzunca bir şal bağlamasını istiyorlar, yanınızda yoksa manastır girişinde şal veriyorlar. İçeride sessiz olmak gerekiyor, daha doğrusu sessiz olmanız isteniyor.
Önemli bir husus daha: kilisenin önünde iki bayrak görülüyor. Bunlardan birisi Yunan bayrağıdır. Yunan bayrağında zaten dini temsilen haç görülür. Hıristiyan olduğu zaten bayrağın üzerindeki haçtan anlaşılır. Yunan bayrağındaki mavi renk denizi, beyaz renk ise dalgaları veya bulutları temsil eder.
Üzerindeki çizgi sayısı ise, şu sloganın hece sayısıdır “ya bağımsızlık ya ölüm” Kilisenin önünde Yunan bayrağı ile birlikte, ülkenin laik olmadığının en büyük ifadesi olarak bir bayrak daha görülür, bu bayrak “patrikhane” bayrağıdır. Sarı-siyah renklerdedir. İstanbul’da bir futbol takımı, sarı-siyah renkleri kullanır. Aslında bu renkler, Fener Rum Patrikhanesinin renkleridir.
Adalar ve Trakya bölgesi, Yunanistan’daki kiliselerin hepsi, idari yönden aslında İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesine bağlıdır. O yüzden, Patrikhanenin simgesi bayrak bulunur.
Bayrak üzerinde, sarı-siyah renklerle çift başlı bir kartal resmi vardır. Bu da Roma imparatorluğunun ve günümüzde Fener Rum Patrikhanesinin resmidir.
Çift başlı kartal, iki başkentli imparatorluğu temsil eder, kartal başının biri Roma diğeri İstanbul’a bakar resmedilmiştir. Evet, kilisenin içine girildiğinde yine değişik bir durumla karşılaşılır.
Bu kiliseler yani Ortodoks kiliseleri, Katolik kiliseleri gibi şaşalı, heykellerle dolu değildir. Buranın kiliselerinde ikonalar vardır, ikonalar gümüşle kaplanır, bu bir Rus geleneğidir, burada bolca ikona göreceksiniz.
Kilisenin içinde, ilk yapılan kiliseden ve çevredeki diğer antik yapılardan kalma sütunlar göreceksiniz. Bunlar devşirme malzemelerdir, yani daha önceki antik yapılardan toplanıp burada kullanılan malzemelerdir. Ama uyumsuzluk hemen göze çarpar.
LEFKOS PİRGOS – BEYAZ KULE
Şehrin simgesidir. Döneminde, padişahlığa muhalif tüm hareketler, başta İttihat ve Terakki olmak üzere, Beyaz Kulenin çevresinde şekillenmiştir. Kuleye giriş ücretlidir ve ücret: 3 Euro’dur.
Bizans surlarının üzerinde, deniz kıyısında kalan tek kuledir. Aslen Roma dönemi yapısı olmasına rağmen, Kanuni Sultan Süleyman döneminde büyük bir restorasyondan geçirilmiştir. Bazı kaynaklarda, 1430 yılında yapıldığı yazılıdır.
Hatta: mimarının, Mimar Sinan olduğu da söylenir. Osmanlılar döneminde: burası, kale, garnizon binası ve hapishane olarak kullanılmıştır. Bu yüzden: Yunanlılar tarafından, işkence yeri olarak görülmektedir.
Hatta: tüm duvarlarının bir zamanlar kan kırmızısı olduğu ve bu nedenle isminin “Kızıl kule” olarak kullanıldığı söylenir. 1878 yılında, yine söylentilere göre: bir mahkum, kendi özgürlüğünü kazanmak için, kuleyi boyamıştır.
Yunan işgali başladığında: kule, sembolik bir vaftiz işleminden geçirilerek arınma-temizlenme adına beyaza boyanır. O günden beri, Beyaz kule olarak anılan bu yapının beyaz boyaları, zamanla dökülmüş olup, günümüzde yine eski rengine kavuşmuştur.
Burada bir de müze var. Müzede: Bizans dönemine ait eserler sergileniyor. Kulenin üst kısmında ise küçük bir kafe bulunuyor.
Beyaz kulenin çevresindeki Osmanlı surları, 1911 yılında yıkılmıştır. Beyaz kuleyi: Pazartesi günleri dışında, saat: 08.30-15.00 arasında gezebilirsiniz.
Özellikle: merdivenlerle dolaşılarak çıkılan en tepesinden, çevreyi seyretmek mümkündür. Ağustos 2017 tarihinde burayı ziyaretimde kulenin içine giriş kapalıydı. Kuleyi dışarıdan görebilirsiniz.
Kulenin bulunduğu alanda: özellikle akşamüstü saatlerinde birçok insan yürüyüşe çıkıyor, mısır satıcıları var (burada kaynamış mısır yok, mısır ateşte pişirilerek satılıyor, 2 Euro) ayrıca yine bu yani kulenin bulunduğu açıklık alanın hemen arkasında, Büyük İskender’in at üzerindeki bir heykeli bulunuyor, tüm bu alanlar park yapılmış, banklar var, insanlar oturuyor, yürüyorlar, deniz kıyısında güzel bir ortam yaratılmıştır.
ALAATTİN KÖŞKÜ
Eski bir Osmanlı sarayıdır. Ordu köşkü olarak da bilinir. Buranın önemi: 31 Mart Vakasından sonra, tahttan indirilen II. Abdülhamit’in, 1909-1912 yılları arasında, burada sürgün hayatı yaşamış olmasıdır. 27 Nisan 1909 tarihinde, Sultan tahttan indirilince, aynı gün gecesi, bir adi suçlu muamelesi görerek, apar topar Selanik’e yollandı.
Ailesinin ve kendisinin bile, şahsi eşyalarını almalarına fırsat verilmeden Yıldız Sarayından çıkarıldılar. Üzerine kışlık giysilerini almadan yola çıkan hanımı, soğuk algınlığı nedeniyle hasta olarak kısa süre sonra vefat etti. Sultan: Selanik’te, yıllardır tamir görmemiş, kullanılmamış ve içi harabe gibi olan Alaaddin Köşkünde göz hapsine alındı.
ROMA FORUMU KAZILARI
Sahil şeridindeki gezinizde, bu kazıları görebilirsiniz.
ARKEOLOJİ MÜZESİ
Beyaz kule civarındadır. Müzede: arkaik, klasik ve Roma dönemine ait heykeller görülebiliyor. Doğu Avrupa’nın ve Balkanların en büyük arkeoloji müzesidir. Müzeye giriş: 6 Euro.
Müze: Avrupa Birliğinden sağlanan fonlar ile, muhteşem bir girişe ve son derece teknolojik bir altyapıya kavuşmuştur. Sualtı araştırmaları, Ege denizinin tarihi geçmişi, Selanik ve Yunanistan’ın antik dönemlere kadar giden tarihi kalıntıları, burada sergileniyor.
Müzede: mitolojik kahramanlar, tanrılar ve bilimsel hayata yön verenlerin heykelleri görülüyor. Ayrıca: Büyük İskender zamanında, sağlık merkezi olarak bilinen Nicomedia ( yani İznik) birçok harita üzerinde işaretlenmiş olarak görülüyor.
Çünkü: Selanik şehrinde yetişen hekimlerin birçoğu, antik dönemde Nicomedia’da eğitim alırlarmış. Ayrıca: yine müzenin bölümlerinden birinde, Anadolu tarihinin, Yunan tarihi olarak yansıtıldığını görebiliyoruz. Müzenin en değerli eserleri ise, altın objeler. Bunlar: genellikle kral mezarlarından çıkarılan, altın işlemeli eşyalar olarak öne çıkıyor.
Özellikle: o dönemde, günlük yaşamdan kesitler vermesi nedeniyle, bu tür eşyalar önemseniyor. Ayrıca: müze içinde, birçok yerde “Makedonya” yazılarının bulunması, kendinizi, Yunanistan değil de, Makedonya ülkesinde olduğunuzu sanıyorsunuz.
Ancak, bu durum elbette özel, çünkü Yunanlılar ile Makedonyalılar arasında büyük çekişme ve sorunlar bulunuyor. Bu arada, siz müzeyi gezerken, sakın Makedonya farklı bir ülke gibi bir söz söylemeyin. Çünkü: Yunanlılar, utanmasalar, Büyük İskender’in Yunanlı olduğunu söyleyecek kadar, işi abartıyorlar.
PALEOCHRİSTİAN ANITLARI
1988 yılında, bu bölgede bulunan 15 anıt, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek, koruma altına alınmıştır. Bunların bazıları: Saint Gegorge-Rotunda, Acheiropoietos kilisesi, Basilica of Hagios Demetrios, Ayasofya kilisesi, Panagia Chalkeon Kilisesi, Havariler kilisesi, Saint Nicholas Orphanos kilisesi, Saint Panteleimon kilisesi, Latomos Manastırı, Aya Aikaterini kilisesi.
MUSEUM OF BYZANTINE CULTURE-BİZANS KÜLTÜR MÜZESİ
2005 yılında, Avrupa Konseyi Müze Ödülüne layık görülmüştür. Şehir merkezinde, 2 Stratou Avenue bölgesindedir. Giriş ücretli olup, 4 Euro’dur. Dünya üzerinde, Bizans sanat ve medeniyetine ayrılmış, dünyanın en iyi müzelerindendir.
Müze binası: mimar Kyriakos Krokos tarafından tasarlanmış ve 1989-1993 yılları arasında inşa edilmiştir. 1994 yılında ise, ziyarete açılmıştır.
Müze içinde: bir alışveriş merkezi ve kafe bulunmaktadır. Müzede, özellikle ikonalar sergileniyor. Bunlar, gayet iyi aydınlatılmış 11 odada sunuluyor.
Yaklaşık 2900 eser, Bizans kültürünün tüm özelliklerini ortaya koymaktadır. Bunlar arasında: mermer parçaları, freskler, mozaikler, simgeler, takı ve günlük yaşam araçları vardır.
Bunlar arasında öne çıkan eserler: 4’ncü yüzyıla ait, gümüş, kutsal emanetlerin saklandığı bir sandık, 5’nci yüzyıla ait Hıristiyan mezar freski, 6’ncı yüzyıla ait kilise zemin mozaiği, Bizans sikkeleri, Agia Sophia kilisesinden getirilen İsa’nın simgesi. Giriş: 4 Euro’dur.
YAHUDİ TARİH MÜZESİ
Bu müzede, Selanik yöresinde yaşamış olan Yahudi cemaatinin yaşamlarını tasvir eden fotoğraflar ve eserler sergilenmektedir. 1900 yıllarında, Selanik şehrinde, 80 bin Yahudi yaşamakta iken, 1917 yılındaki büyük yangın sonucunda bu miktar: 60 bin kişiye inmiştir.
Bu 60 bin Yahudi, II. Dünya Savaşı çıkana kadar, Selanik şehrinde yaşamaya devam etmişlerdir.
1941-1943 yılları arasında ise, 49 bin Yahudi, Alman Naziler tarafından, Polonya toplama kamplarına gönderilmişler ve yok edilmişlerdir. Günümüzde, şehirde yalnızca 1000 Yahudi yaşamaktadır.
Müze: 1917 yılındaki yangında ayakta kalan Yahudi Mahallesindeki birkaç yapıdan birinin içinde yer almaktadır. Bu binada, bir zamanlar: Yahudi Gazetesi çıkarılıyormuş. Birinci katta: MÖ.3’ncü yüzyıldan, Dünya savaşına kadar olan süreçte: Yahudi varlığının geçmişi canlandırılıyor. Giriş ücretsizdir.
PANAGİA CHALKEON KİLİSESİ
Kilise: bir bahçe içindedir. Selanik şehrinde, 11’nci yüzyıldan kalma, freskleri ile ilgi çekmektedir.
Yapı: ilk olarak, 1028 yılında kurulmuştur. 1430-1912 yılları arasında ise, Osmanlı döneminde, cami olarak kullanılmıştır. 1934 yılında ise büyük bir restorasyon geçirmiştir.
Yapı: klasik bir Bizans çapraz kare planı ortaya koymaktadır. Derin kırmızı renkli tuğlalarla inşa edilmiştir ve bu renk nedeniyle “Kızıl kilise” olarak da bilinir. Ana cephesi: üç yüksek kemerleri ve üç kubbe ile simetri oluşturmaktadır. Merkezi kubbe: sekizgen kasnaklı ve çapraz kolları olan üçgen alınlıklarla desteklenmektedir.
Kiliseye giriş ücretsizdir. Ancak: kısa kollu gömlek ve şort giymemeniz gerekiyor.
EPANOMİ BÖLGESİ
Şehir, Selanik şehrinin hemen yakınında: turizm ve tarım ekonomisiyle önem kazanan bir yerdir. Kıyıları ve organize güzel plajları: Mavi bayraklıdır. Epanomi ile Selanik arasındaki uzaklık: 25 km. dir. Selanik ile arasında, sürekli toplu ulaşım araçları çalışmaktadır.
Yaz aylarında çok kalabalık olur. Çünkü: plajları, yoğun ziyaretçi çeker. Özellikle: güneydeki Halkidiki bölgesindeki plajlar muhteşem güzeldir. Ayrıca: burada birçok konaklama tesisi, tavernalar ve kafeteryalar bulunuyor.
Aynı zamanda: üzümleriyle ünlü ve ülkenin en önemli şarap üreticileri burada bulunmaktadır.
ŞARAP MÜZESİ
Burada; üreticilerin tesislerindeki, bu müzeyi gezebilirsiniz, üretim ve üzüm çeşitleri hakkında bilgi edinebilirsiniz. Tabii, alışveriş şansı da var.