Sırbistan Belgrat

Sırbistan Belgrat

Diğer ismi: Belgrade-Beograd.
Sırbistan ülkesinin başkenti ve en büyük şehridir. Bir zamanlar: yani eski Yugoslavya devletinin başkenti olduğu yıllarda: izinlerini geçirmek için ülkemize gelen yurtdışında çalışan işçilerimiz; arabaları ile, burada mola verdiklerinde, sabah, arabalarının lastiklerinin olmadığını görüyorlarmış ve bunun yanında, birçok gasp olayı da oluyormuş.

Yani: burada yaşayan insanların ekonomik yönünün ifadesi açısından bunları yazdım.

Ama unutmamak gereken bir şey daha var, aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen, günümüzde de, buranın insanı, ekonomik yönden yine de çok rahat değil. Yani: Belgrat şehri, İstanbul şehrimizin, 30-40 yıl gerisinden geliyor denilebilir.

Hatta: duyduklarıma göre, havaalanında bagaja verdiğiniz bavullarınızın içinden, değerli eşyalarınızın çalınması da sık olmasa da rastlanır bir olay olarak söyleniyor.

Günümüzde, şehirde yaşayan Sırplar, bu şehri Balkanların Amsterdam’ı olarak tanımlıyorlar. Sanırım, şehir merkezindeki Tuna ve Sava nehirleri, nedeniyle, böyle düşünüyorlar.

Sırbistan Belgrat

Belgrat şehrinde: birçok spor etkinliğinin düzenlendiği “Belgrat Arena” spor merkezi ülkemizde tanınan bir yerdir. 2018 yılında ülkemizden Fenerbahçe basketbol takımının katıldığı “Final Four” şampiyonası burada yapıldı ve yüzlerce taraftarımız, bu maçları izledi.

Salon: 20 bin kişilik koltuk kapasitesi olan, 37.500 m. karelik yüzey alanına sahip, son teknolojiyle donatılmış bir salon olarak öne çıkıyor.

Sırbistan Belgrat

ULAŞIM

Şehirdeki havaalanı: Nikola Tesla Havaalanıdır. (BEG) Havaalanı şehir merkezine 12 km. uzaklıkta, batıdadır. 2004-2005 yılları arasında yenilenen havaalanı, günümüzde yaklaşık 2 milyon kişiye hizmet etmektedir.
Belgrad havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım için: taksi kullanabilirsiniz. Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki taksi ücreti: yaklaşık 1000 dn civarındadır. Bu yaklaşık: 13-14 Euro yapıyor. Ancak, taksi seçerken: üzerinde Belgrat Belediyesinin amblemi olan, 2 tabelalı taksileri seçmeniz şart. Hatta: mutlaka taksimetre açtırın, açmıyorsa kesinlikle binmeyin.

Havaalanı ile şehir merkezi arasında otobüs kullanmak isterseniz: özel otobüs şirketinin otobüsleri: 160 dinar karşılığında, 30 dakikada sizi şehir merkezine ulaştırıyor. 72 numaralı, şehir toplu taşıma hattını kullanmak isterseniz, bu kez: 40 dinar vermeniz gerekiyor ve yolculuk 40 dakika sürüyor. Çalışma saatleri: her yarım saatte bir ve saat: 05.00 ile, 23.40 arasındadır.

Belgrat şehrinin diğer bazı şehirlere olan karayolu uzaklığı: Amsterdam: 1760 km. Atina: 1090 km. Viyana: 621 km. Berlin: 1498 km. Budapeşte: 393 km. İstanbul: 928 km. Saraybosna: 325 km. Üsküp: 440 km. Sofya: 380 km. Zagrep: 390 km.

Sırbistan Belgrat

DİL

Şehirde, ülkenin resmi dili: Sırpça konuşuluyor. Ayrıca, birçok Belgrat’lı şehir sakini: İngilizce, Almanca, Fransızca ve Rusça konuşabiliyor. Özellikle gençlerin büyük çoğunluğu İngilizce biliyor ve konuşuyorlar.

Sırbistan Belgrat

PARA BİRİMİ

Resmi para birimleri: Dinar. Yugoslavya dönemindeki “Dinar” burada hala kullanılıyor. Öte yandan, “Euro” da rahatlıkla kullanılabiliyor.

1 Euro; yaklaşık 125 dinar yapıyor.

Bu değerlendirmeyi paramız üzerinden yapmak istemiyorum, çünkü bu satırları yazdığımda, ülkemizde de Euro sürekli değişen bir parametre izliyordu. Sizler, değerlendirmenizi Euro üzerinden yapın.

Yine de havaalanı veya şehre girdiğiniz zaman tedbir amaçlı olarak bir miktar para bozdurmakta yarar var. Ancak, para bozdurduğunuzda size verilen yüksek rakamlı dinarlara pek güvenmeyin. Çünkü: bu büyük rakamlı dinarlar, bir anda bitebiliyor.

Bu arada: dinar, uluslararası geçerliliği olan bir para birimi değil. Bu yüzden: ülkeden çıkarken, elinizdeki-cebinizdeki dinarları bitirmeniz şart, ülke dışında bunları değiştiremezsiniz, bu yüzden para bozdururken, az az bozdurmaya ve sonuçta elinizde dinar kalmamasına dikkat etmeniz şart.

Sırbistan Belgrat

VERGİ İADESİ

Ülkede; katma değer vergisi olarak: % 8-18 gibi vergi, fiyatlara ekleniyor. Ancak: ülkeyi terk ederken; KDV dahil, 10.000 dinar üzerindeki bir mal satın alırsanız bunun vergi iadesini geri alabiliyorsunuz. Vergi iadesi alabilmek için: 3 ay içinde ülkeyi terk etmek gerekiyor. Ayrıca: satıcıdan; REF4 isimli bir form (İstek Formu) almanız gerekiyor. Bu form: ülkeyi terk ederken, gümrükte gösteriliyor.

Sırbistan Belgrat

TARİHİ

Antik dönemde: MÖ.6’ncı yüzyılda, burada: Avrupa’nın en büyük kültürel topluluklarından biri olan “Vinca” kültürü oluşmuştur.
Bölgede: önce Singiler, daha sonra Keltler yerleşmişlerdir. Daha sonra ise, Romalılar görülür. Ancak: 520 yıllarına gelindiğinde, yoğun Slav saldırıları görülür. Hatta: şehirde: stratejik konumu nedeniyle: antik dönemde, doğu ve batı medeniyetleri arasında, 115 savaş olmuş ve 45 kez, tamamen tahrip edilmiştir.

Bu arada, şehrin ismi hakkında bir söylentiden söz etmek istiyorum. Güney Slavlar, buraya geldiğinde, burada küçük bir kale görürler, kale beyaz taşlıdır ve bu yüzden şehre “Beyaz Şehir” anlamında “Beolgrad” ismini verirler.

Ortaçağ dönemine gelindiğinde ise: sırası ile Bizanslılar, Franklar, Bulgarlar, Macarlar, Sırp krallıkları yörede egemenlik kurmuşlardır. 1521 yılında ise, Osmanlılar egemenliği ele geçirirler.

Aslında: 350 yıl Türk hakimiyetinde kalan şehir, üç kere kuşatılmış, ancak Kanuni Sultan Süleyman döneminde; 7 yıllık bir kuşatmanın ardından ele geçirilebilmiştir. Hatta, o dönemde, İstanbul’dan sonra, Osmanlı imparatorluğunun en büyük ikinci şehri olarak önem kazanmıştır.

1841 yılına gelindiğinde ise, bu kez: Sırp isyanları sonucu, şehir, yeniden Sırbistan ülkesinin başkenti olur. Ancak: yine aynı dönemde, şehrin kuzeyi, Avusturya-Macaristan imparatorluğunun egemenliğinde kalır. 1918 yılına gelindiğinde ise, bu kez, şehir: birleşik Yugoslavya ülkesinin başkenti olarak ilan edilir ve 2003 yılına kadar böyle kalır.

Sırbistan Belgrat

 

GENEL

Sırbistan sınırından girdikten sonra, Belgrad şehri yaklaşık 160-170 km uzaklıktadır. Bu arada özellikle belirtmek istediğim bir durum var. Bu yolculuk sırasında, bazı tur görevlileri tarafından, bu yol üstünde bulunan “B……” olarak adlandırılan bir Türk yol üstü restoranında öğlen yemeği molası veriliyor. Kötü bir yer, yemekler kötü ve pahalı, kesinlikle önermiyorum.

Evet, Sırbistan ülkesinin nüfuzu 8.5 milyon ve bu nüfusun yaklaşık beşte biri, başkent olan Belgrad şehrinde yaşıyor. Sırbistan NATO ve Avrupa Birliği üyesi değildir. Çünkü: savaş suçlularının iadesinde uzun süre ayak diretmişler ve bu yüzden kötü bir sicilleri vardır. Onun dışında, son derece çalışkan bir millettir, kendi otobüslerini üretiyorlar, çok gelişmiş bir mühendislik düzeyi vardır.

Belgrad Üniversitesi, dünya çapında mühendisler yetiştiriyor. Aşırı derecede milliyetçiler, Aziz Sava önderliğinde ulusal Balkanlardaki en büyük kilise olan kendi kiliselerini kurmuşlardır. Tarıma dayalı bir ekonomileri vardır. Ancak tarımda yüksek teknoloji kullanırlar ve tarım son derece verimlidir.

Hayvancılık ta çok ilerlemiş vaziyettedir.

Ülkemiz son olarak canlı et alımını bu ülkeden yapmıştır. Sırbistan ülkesinde, Müslüman nüfusun yoğun olarak bulunduğu yer: eski milletvekili ve futbolcu Saffet Sancaklı’nın da memleketi olan Sancak bölgesi, yani Pazar, Novi Pazar bölgesidir.

Normalde, ülkemizdeki basketbol altyapısı da buradan çıkmadır. (Hidayet Türkoğlu, Mirsat Türkcan, Semih Erden gibi) Silah ve bilim konusunda inanılmaz yetenekliler.

1930’larda Nikola Tesla, bilimsel bir deha olarak tanınmaktadır. Günümüzde de kullanılan 500 civarında patenti vardır. 1961 yılında ise Nobel Edebiyat ödülü, Sırp bir yazara verilmiştir.

Kişi başına milli gelirlerinin, ülkemizin yarısı olduğu söyleniyor. Şehir: Sırbistan Parlamentosuna ve Sırbistan hükümetine ve yabancı elçiliklere ev sahipliği yapıyor.

Şehir

Tuna ve Sava nehirlerinin birleştiği yerde kurulmuş olup, deniz seviyesinden 117 metre yüksekliktedir. Bu iki nehir, şehirde birleşiyor ve Tuna nehri olarak Karadeniz’e dökülene kadar uzanıyor. Yani: şehir, Sava nehri üzerindeki birçok köprüsüyle bir anlamda İstanbul boğazına benzetiliyor.

Bölgede, ılıman iklim hüküm sürmektedir. Buna bağlı olarak: ilkbahar döneminde yoğun yağışlar görülür. Güneşli gün sayısı fazladır. Ancak, bu şehre, kesinlikle “Şubat” ayında gitmemelisiniz, çünkü aşırı soğuk.

Belgratlılar

Sıcak kanlı insanlar. Özellikle: şehrin birçok yerinde bulunan Türk tarihi eserleri; bu insanların, Türklere karşı inanılmaz iyi davranmalarına neden oluyor. Zaten: genel olarak sıcakkanlı ve yardımseverler. İnsanlarının diğer en öne çıkan özelliği ise: son derece güzel İngilizce bilmeleri ve konuşmalarıdır.

Hatta: birçok şehirli, İngilizcenin yanında Fransızca ve Almanca da biliyor. Yani: inanın, özellikle turistlere büyük ilgi gösteriyorlar ve çok yardımseverler. İç savaş sırasında, birkaç Sırp katilinin yaptıklarını, bu ülkenin güzel vatandaşları ile aynı düzeyde tanımlamak bence uygun değil. Günümüz, Sırp insanı, gerçekten çok farklıdır. Ben burada kaldığım iki gün içinde, Sırp insanlarının cana yakınlığını gördüm.

Kosova Priştine

 

ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI

Belgrad şehrinde şehir içi ulaşımını anlatmadan önce: muhteşem rezil trafikten söz etmek istiyorum. Avrupa yolunun şehir içinden geçmesi nedeniyle, şehir merkezindeki trafik sıkça tıkanıyor ve metre metre ilerlemek zorunda kalınıyor. Bu yüzden: bu şehirdeki trafiğin aşırı kalabalık ve karmaşık olduğunu bilerek araba kiralamayı düşünün.

Belgrat şehrindeki otobüslerin 118 hattı bulunuyor. Ayrıca: 12 tramvay hattı da bunlara ilave olarak çalışmaktadır. Şehir merkezinde, Tuna ve Sava nehri üzerinde, 7 tane köprü var. Bu köprülerin en öne çıkanları: Branko ve Gazela köprüleridir.

Sırbistan Belgrat

Şehir içi ulaşımında kullanılan toplu taşım araçları: yeni değil. Zaten: şehirde kullanılan özel otomobillerin çoğu da eski. Yani: bir döküntülük akıyor. Büyük olasılıkla: Avrupa Birliğine girerlerse, sanırım bu kötü görüntüler yok olur. Şehirde yoğun troleybüs hattı var. (Bir zamanlar, Ankara’da da troleybüsler vardı.) Otobüs hatları: çok geniş ve zengindir.

Günün geç saatlerine kadar otobüsler çalışıyor. Ama, taksi kullanmaktan da çekinmeyin, çünkü taksi ücretleri düşük, en uzak yer: 400 dinar civarında tutuyor, yani: 15 TL. Ama, özellikle taksiye bindiğinizde, taksimetre açtırmayı unutmayın, pazarlık mümkün değil. Bu arada: taksiler değişik renklerde, ancak: çatısı üzerinde, mavi bir şehir taksi işareti takmak zorundadırlar.

Ancak: toplu ulaşımın en güzel yanı: bütün otobüs duraklarında, şehir haritası ve o anda bulunduğunuz yerin işaretlendiğini görebiliyorsunuz ve böylece, bu şehirde kaybolmanız mümkün değil.

Şehir içi ulaşımdan söz etmişken, elbette bu şehri gezmek için aranızdan araç kiralamak isteyenler olacaktır.

Araç kiralamanın en kötü yanı: şehirde otopark sıkıntısının olmasıdır. Eğer aracınızı otopark bölgesine bırakır ve otopark ücretini ödemeseniz, dönüşte, muhteşem yüksek bir ceza ile (sanırım 90 Euro idi) ödemek zorunda kalabilirsiniz, aman dikkat. Yoksa, bu şehirde: 10-15 Euro ücretle, bir gece konaklamak mümkün iken, ekmek arası tavuk yemeğini 1 Euro’ya satın alırken, bu ceza gerçekten çok yüksek. Bir yandan da, genellikle yabancı plakalı araçlara, bu tür cezaların kesilmesinin, Belgratlıların bir genel uygulaması mı değil mi anlamak mümkün değil.

Son bir not: otobüs ücretleri, bir kullanımlık bilet: 32 dinardır. Otobüs biletini, büfelerden veya araç içinde, şoförden satın alabiliyorsunuz. Aldığınız bileti, otobüse bindiğinizde, mutlaka araç içindeki alete sokup, deldirin. Yoksa: kontrol olduğunda, bu durum ortaya çıkarsa, muhteşem bir ceza ödemek zorunda kalabilirsiniz.

Sırbistan Belgrat

GECE HAYATI

Belgrat şehrinde, gece hayatı: özellikle Sava ve Tuna nehirlerinin kıyılarına yayılmış “mavna” bölgesindedir.
Şehir merkezinde, gece hayatının kalbi “Stefan Brown” denilen gece kulübünde atmaktadır. Kafeteryaların en yoğun olarak bulunduğu yer ise: Strahinjica bana sokağıdır.
Kneza Milosa caddesindeki “Three Carrots” da tercih edilebilir. Diğer ünlü bir kulüp: “Akademija ve bodrum katında bulunan KST” (Klub Studenata Tehnike) dir.
“The Times” dergisi: Avrupa’nın en iyi gece hayatının, Belgrat şehrinde bulunduğunu yazmıştır. Ayrıca: Lonely Planet: 2009 yılında, dünyanın en iyi 10 parti şehrinden birinci sıraya, Belgrat şehrini yerleştirmiştir.

KONAKLAMA

Belgrat şehrinde: yaklaşık 50 otel, motel ve kamp yanında, yaklaşık 60 pansiyon bulunuyor. Şehir merkezindeki “Moskva Hotel” tercih edilebilir. Ancak, unutmayın ki, bu şehirde taksiler çok ucuz ve bu nedenle, konaklama yerinizin şehir merkezi olması şart değil. Novi Beograt bölgesinde de konaklayabilirsiniz.

Otellerde: genellikle mobilyalar eski. Hatta: verilen hizmete göre, oteller pahalı, çünkü hizmet yok gibi.

Bunun yanında, şehir merkezindeki diğer birkaç lüks konaklama tesisi:
Hyatt Regency Belgrade: Milentija Popovica bölgesindedir. Bütün büyük kongre merkezleri yakınındadır. Havaalanına ise, 17 km. uzaklıktadır. Şehir merkezi: 3 km. uzaklıktadır.
Aleksandar Palas: Otel, şehir merkezinde, iş merkezleri, kültürel kurumlar, alışveriş merkezlerine yakın konumdadır. Havaalanına ise 20 km. uzaklıktadır.

Sırbistan Belgrat
Sırbistan Belgrat

 

NE SATIN ALINIR

Şehirde, hediyelik bir şeyler satın almak isterseniz: Knez Mihailova bölgesine gitmeniz gerekir. Cumhuriyet meydanı ile Kalemegdan arasında, şehrin merkezindedir. Alışveriş yanında, başka yönleriyle de ilginizi çekebilir. Burada: Passage Alışveriş merkezi ve New Millenium Alışveriş merkezi var.

Kralja Aleksandra Bulevar

Şehir merkezinde, 8.2 km. uzunluğunda bir caddedir. Caddede, her kalite düzeyinde, her türlü mal bulup satın alabilirsiniz.

Novi Beograd

Şehrin merkezi sayılabilir. Burada: sayısız oteller ve butikler var. Bu dükkanlarda, her türlü seçkin marka mal bulup satın alabilirsiniz. Buranın en önemli alışveriş mekanı: Pramida Alışveriş merkezidir. Ayrıca: bir açık hava alışveriş merkezi, yani bir anlamda “bit pazarı” var.

Banovo Brdo

Pozeska sokağında, şehir merkezine 5 km. uzaklıktadır. Burada: her şeyi satın alabilirsiniz.

Belgrad Fuarı

Burada: çok sayıda küçük dükkan bulunuyor. Pazar günleri açıktır. Sık sık fuarlar düzenleniyor.

YEMEKLER

Otellerde, özellikle sabah kahvaltısında, mutlaka dikkatinizi çekecektir: yüzyıllar süresince Osmanlı ile birlikte yaşamanın etkisi olsa gerek: yağ, reçel, omlet görebileceksiniz.

Bunun dışında: Tomas denilen yerde “burek” yemelisiniz. Aslında, bildiğiniz börek ama değişik bir lezzet. Yine, yöresel bir lezzet olarak: plaskavica denilen köftelerini tadabilirsiniz. Ayrıca: şehir merkezinde, ünlü fast-foot restoranlarının şubelerini rahatlıkla bulabilirsiniz.

Yaz aylarında, bu şehri ziyaret ederseniz, bol miktarda bulunan dondurmacıların ürünlerini de tatmanızı öneririm. Dondurmalı bisküvileri, muhteşem lezzetlidir. Bir de, sokaklarda bolca satılan ve soğuk olarak sunulan “haşlanmış mısır” ve “patlamış mısır” bulabilirsiniz.

İçki derseniz: bu şehirde, Sırp birası ve şarabı bulabilirsiniz. Ancak: bir aralar duyduğuma göre, bu şehirde, alkolizmi önlemek için, devlet düzeyinde bazı tedbirler alınıyormuş ve belli saatlerde alkol yasaklanıyormuş, bu sadece bir duyum.

Bu arada: şehirdeki fiyatları bilmek isterseniz: küçük şişe su: 50 dinar, 1 hamburger menü: 350 dinar, 1 Partizan spor kulübü forması: 4500 dinar’dır.

Sırbistan Belgrat Belgrad Üniversitesi

BELGRAT ÜNİVERSİTESİ

Şehirde: iki devlet ve birçok özel üniversite bulunuyor.
Belgrat Üniversitesi: 1808 yılında kurulmuştur. Kurulduğu tarihte: Sırbistan ve Balkanlar bölgesinin ilk üniversitesidir. Günümüzde ise, 90 bin kayıtlı öğrencisiyle, yine, Avrupa’nın en büyük üniversitelerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Özellikle mühendislik bölümleri dünya çapında ün kazanmıştır.

Sırbistan Belgrat Turizm

TURİZM

Şehrin: tarihi çekirdeğini oluşturan bölümü olan “Kalemegdan” (Kale Meydan); Tuna ve Sava nehirlerinin doğu kıyısında kurulmuştur. Özellikle: Sava nehrinin sol kıyısında, yeni Belgrat şehri kurulmuştur.
Şehri yürüyerek gezmek mümkündür. Daha doğrusu, şehrin büyük bölümünü, yürüyerek gezebilirsiniz. Genellikle: ucuz bir şehir olarak öne çıkıyor.
Şehirdeki gezi yani kalış sürenizi ise: azami 2-3 gün olarak belirleyebilirsiniz. Yani: 3 günden fazla kalırsanız, sıkılırsınız.

Kineza Milosa caddesinde yürürseniz (burası trafiğe kapalıdır) : yolun her iki yanında, iç savaş sırasında bombardıman sonucu yıkılmış binaları görebiliyorsunuz. Bu caddeyi dik olarak kesen: Bouevard kraija aleksandra caddesi de yine üzücü görüntülerle dolu. Bu iki caddenin kesiştiği yerde, Postane binası var.

Ayrıca: cadde üzerindeki binalar, gerçekten kabartmaları ve heybetleriyle insanların hayretini çekiyor. Ama, öte yandan düşünmemek elde değil, insanlar bir elleriyle bu güzellikleri yaratmışlar, diğer elleriyle iç savaş sırasında yarattıkları bu güzellikleri yok etmişler. Bu yörede, bir zamanlar Yugoslavya devletinin parlamentosuna ev sahipliği yapmış, günümüz Sırp Parlamento binası da görülüyor.

Sırbistan Belgrat

ŞEHİRDE GEZİ

Şehri tanıyabilmeniz için, girişten itibaren görülenleri anlatacağım. Ayrıntılı bilgi ise, aşağıda maddeler halinde verilecektir. Şehre girişte, karşınıza “Belgrad Radyosu” çıkıyor. Bu bina, şehrin en karakteristik yapılarındandır.

Günümüzde ise, bir markaya aittir. Markanın adı “Zepter” Bu firma, Avrupa’nın en çok sevilen ev gereçlerini üretiyor. Hati: Teflon, Tefal gibi, ancak Zepter bunlardan 3 kat daha fazla kaliteliymiş.

Avrupa’da birçok seçkin insanın evlerinde, mutfaklarında Zepter marka firitöz, ütü, tava, tencere bulunuyormuş. Bu bina, Belgrad Radyosu olarak kullanıldığında ise, dünyanın en güçlü frekansla yayın yapan binası olma özelliğini taşıyor. II. Dünya Savaşında, Almanlar burayı ele geçirince, bu radyo vasıtasıyla yaptıkları yayınları, Afrika’nın ortalarına kadar ulaştırıyorlarmış.

Özellikle ünlü şarkıcı Lili Marlen’in şarkıları, Afrika’nın birçok yerinde (Senegal dahil) dinleniyor ve propaganda yapılıyormuş. Lili Marlen, bu radyoda şarkıları çalındıktan sonra dünyaca ünlü bir sanatçı olarak önem kazanmıştır. Ancak, daha sonra anlaşılmış ki, bu vericinin olağanüstü gücü, şarkıcının tanınmasında etkili olmuştur. Evet, Zepter firmasının günümüzdeki amacı, şehirle özdeşen bu binayı otel yapmakmış.

Şehre girişte

Yugoslavya dönemi konutları görülüyor. Bazı yerlerde yeni binalar da yapılıyor. Hatta, sol yanda, uzakta büyük vinçler göreceksiniz. Bunlar: piyasayı canlandırmak için Sava nehri kıyısında yapılan büyük konut projesidir. Uluslararası ortaklıklı bu projeler, şehir ekonomisini canlandırmak için yapılıyormuş.

Az sonra, hemen solunuzda “Stark Arena” yani şehrin en büyük kapalı spor salonu görülüyor, önünde bayraklardan anlaşılıyor.

Yine, ilerlerken salonun biraz ötesinde, ünlü Sırp tenis şampiyonu Novak Jakoviç’in evi görülüyor. Evin üstünde, tenisçinin büyükçe bir resmi bulunuyor.

Şehrin Sava nehri üstünde, ondan fazla köprü vardır.

Bunlar arasında tarihi olanlar (Alman köprüsü) da bulunuyor.

Tam karşıda

Yeşil kubbeli, Sırp Ortodoks ulusal kilisesinin merkezi, büyük Sava Katedrali görülüyor. Bu katedral, henüz tam olarak bitirilmemiştir. Dıştan bitmiş görülse de için de mozaik işlemeleri sürüyormuş ve hatta, Rusya’dan bu iç işlerinin bitirilmesi için 30 milyon Euro kredi aldıkları söyleniyor. Yeşil devasa kubbe çok uzaklardan görülüyor.

Sava nehrinin üzerindeki köprüden geçerken, sol yanda, uzakta karşıda Osmanlı kalesi ve saat kulesi görülüyor. Biraz sonra ise, Halk Bankası şubesi göreceksiniz. Devamında sağ yanda, Amerika tarafından bombalanan Başbakanlık Basın Merkezi binası var. Burası, bombalandığı gibi bırakılmış, aslında burada 18 kişi ölmüş ve bu durumu protesto etmek için böylece bıraktıkları söylense de, öte yandan parasızlık nedeniyle burayı onarmadıkları da söyleniyor.

Yolun devamında, Sırp Parlamentosu ve az sonra ise Kale Meydanı ve Ulusal Müze vardır. Ulusal Müze’nin tabloları bulunduran bölümünün ziyarete kapalı olduğu söyleniyor. Ardından Osmanlı kalesi bölümüne geçiliyor.

SIRBİSTAN PARLEMENTOSU

Şehirde, şu andaki Parlamento binasının yerinde, eskiden “Battal cami” isimli bir cami varmış. Battal camisi ve çevresindeki mezarlıklar tahrip edilerek, günümüzdeki bina yapılmıştır. Nasıl ki, şehirde bulunan 240 cami, 270 medrese, 10 hamam, 26 çeşmede olduğu gibi. Günümüzde, şehirde yalnızca bir cami ayaktadır.

Biz yine: Kineza Milosa caddesinden söz edelim. Burası: İstanbul’da, İstiklal caddesine benziyor. Yolun ucu: Kalemegdan denilen bir yere çıkıyor. Burada bir kale ve park var.

Sırbistan Belgrat Kalemegdan Parkı

KALEMEGDAN PARKI

Burası: şehrin kale bölgesidir. Osmanlı dönemi kalesi: 1979 yılında, Sırbistan devleti tarafından kültür anıtı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Bulunduğu yer, bir tepe üzerindedir ve 126 metrelik bir yüksekliktedir. Şehrin en güzel doğa gözlemi yapılabilen yeridir.

Sırbistan Belgrat

Hemen girişinde, hediyelik eşyaların satıldığı yerler yoğunluktadır. Bunlarda, şehrin en önemli hediyeliklerinden olan “Gelincik Kürkü” bulup satın alabilirsiniz. Satın almasanız da gelincik kürkü görmek ilginç olabilir.

Kale: antik dönemde, Romalılar tarafından yapılmış surlarla çevrili bir yerdir. Buraya giriş için 30 denar ücret ödemek gerekiyor.

Sırbistan Belgrat

Hemen girişte, sağ yanda bir kaya parçası üzerine işlenmiş kabartma dikkat çekiyor.

Bu kabartmada: başı fesli Osmanlı paşası, kalenin anahtarını Sırplılara teslim ediyor. Bu görüntüde, dikkat çeken diğer bir husus, arka planda görülen saat kulesi ve camidir. (Cami günümüzde yoktur.)

Sırbistan Belgrat

Yine girişte sol yanda Fransa Büyükelçilik binası bulunuyor. Binanın hemen önünde ise, bir Şükran Anıtı vardır. Ancak, anıt günümüzde bulunduğu yerden alınmış ve bulunduğu yer siyah kurdelalar ve perdelerle kapatılmıştır.

2’nci Balkan Savaşından sonra, Bulgar-Sırp-Yunanlılar, Osmanlılara karşı anlaşırlar. Ancak bir süre sonra Bulgarlar bu anlaşmayı tanımazlar ve Sırbistan’a hücum ederler. 20 binden fazla Sırp, Adriyatik kıyılarına kadar kaçar ve buradan Fransız gemileriyle Fransa’ya götürülürler.

Sırplar, bu durumu, Fransa’ya şükran anıtı yaparak anımsarlar. Ancak, sonraki yıllarda, yakın geçmişte, Fransa, Sırplara karşı, Kosova’nın bağımsızlığı için savaşan gerillalara ev sahipliği yapınca ve Sırpların bu gerillaları kendilerine verilmesi isteklerine karşı gelince, Sırplar Fransızların kendilerine hainlik yaptığını söyleyerek Şükran Anıtını, siyah protesto bantlarıyla protesto ederler.

Ancak diploması galip gelir, daha sonra anıtı bakıma aldık derler ve Fransa tarafından ödenen para ile anıt bakıma alınır. Anıt, günümüzde arkadaki Fransa bayraklı korunağın arkasında durmaktadır, yani bir yere gitmemiştir, sorun çözülünce tekrar yerine konulacaktır.

Sırbistan Belgrat

Dış kalede gezimize devam ettiğimizde,

Sol yanda, bir dinozor parkı görülüyor. Çocuklar bu ses çıkaran ve hareket eden dinozorların üstüne biniyorlar. Sağ yanda ise, tenis kortları ve uzakta basketbol sahaları var. Bunlar eski Yugoslavya devlet başkanı Tito zamanında yapılmıştır.

Basketbol sahalarının bir özelliği var, dünyanın birçok yerinde ve özellikle Amerika NBA da oynayan Sırp oyuncular, her yıl burada gençlere iki hafta süreyle basketbol eğitimi veriyorlarmış.

Sırbistan Belgrat

Dış kaleden iç kaleye geçmek için: çeşitli kapılar var.

Bunlardan biri: Kara Georgeviç, Osmanlı isyanını yürüttüğü kapıdır. Biz: İstanbul kapısından iç kaleye gireceğiz. 1521 yılında şehir Osmanlı tarafından fetih edilince, İstanbul şehrine açılan yolun başladığı yere bu kapı yapılmıştır.

Tam karşıda, başka bir kapı daha var, ama bu kapının biraz daha sağına düşüyor. Bunun sebebi: o kapının Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde yapılmış olması, zaten baktığınızda farklı malzeme kullanıldığı hemen göze çarpıyor.

Sırbistan Belgrat

İç kaleye girmeden hemen önce, sağ ve sol yanda, çeşitli silahlar göreceksiniz.

Bu silahlar: söylenenlere göre, son Balkan çatışmalarında Sırplar tarafından kullanılan silahlardır. Bu ölümcül silahlar, oyuncak gibi görülüyor.

Özellikle: üzerinde dört füze bulunan bir batarya ilgi çekiyor. Söylenenlere göre, bu batarya. Balkan savaşında Amerikan uçakları burayı bombalarken, bu bataryadan atılan bir füze ile, Amerikan hayalet yani radara yakalanmayan bir uçak düşürülmüştür.

Yine, burada çeşitli toplar var. Şehir Avusturya-Macaristan imparatorluğu döneminde, Macar topçuların yaptığı toplar buraya yerleştirilmiştir. İç kaleye girildiğinde, sağ tarafta, eski caminin (günümüzde yok) bulunduğu yerde, bir kule bulunuyor.

Bu kule, zindan olarak kullanılmıştır. Ayrıca: Osmanlı döneminden kalma bir köşk ve Sokullu çeşmesi ilgi çekiyor. (bu köşkün hemen sol yanında güzel bir tuvalet var)

Sırbistan Belgrat

Sol yanda ise, bir türbe görülüyor. Bu türbe, 2’nci Viyana Kuşatmasından başarısızlıkla dönen, Damat Ali Paşa’nın burada idamı üzerine yapılmış türbesidir.

Sırbistan Belgrat

Bu alan

Osmanlılar döneminde de kullanılmıştır. Surların üzerinde oturup: Tuna ve Sava nehirlerinin muhteşem manzaralarını ve nehirler üzerinde salına salına ilerleyen tekneleri izleyebilirsiniz. Sava nehrinin ortasında bir ada görülüyor, Savaş adası denen bu adada imara izin verilmiyor.

Bu ada ve kale ve çevresi, 2’nci dünya savaşında yapılan halı bombardımanı sonucunda tamamen yok edilmiştir. Daha sonra burası imara açılmıyor ve park yapılıyor.

Sırbistan Belgrat

Biraz önce sözünü ettiğim Osmanlı konağının önünde ise, Roma yapılarına benzer yapılar bulunuyor. Bunlar Osmanlı değil, Avusturya-Macaristan imparatorluğunun hakimiyeti döneminde kalenin su ihtiyacının temini için yapılmıştır. Osmanlı  dönemindeki sarnıçları biraz düzeltmişlerdir.

Pobednik anıtı:

Son olarak, yine iç kalede, büyük ve uzunca bir sütun üzerinde, kocaman çıplak adam heykelini görülüyor. Anıt, 1’nci Dünya Savaşından sonra, savaş anısına Sırbistan krallığı tarafından dikilmiştir. İvan Mestroviç’in en önemli eserlerinden birisidir. Aynı zamanda şehrin en popüler sembollerinin başında gelmektedir.

Evet, önü nehre dönük bu çıplak heykelin adı: “Zafer” yani Latince “Victor” dur. Elinde bulunan kılıç “biz dövüşkeniz” anlamında, kılıcın ucu yere dayanıyor, ama gerekirse dövüşürüz; omuzunda bir kuş var, “benim alıcı kuşum döner dolaşır, seni görür, bana haber verir” anlamına gelmektedir. Bu heykelin altında, 2’nci Dünya Savaşı öncesinde yapılmış bazı sığınaklar vardır.

TUNA NEHRİ KIYISI

Tuna nehri kıyısındaki demir atmış tekneler ve barakalar: akşam saatlerinde, restoran ve kafeteryalara dönüştürülüyor. Bu yüzen botlara “Splav” deniliyor.
Burada özellikle, “Keops” isimli bir kafeterya var ve orada, yolunuz düşerse, bulabilirseniz, mutlaka “krep” yemenizi öneririm.

Ayrıca: bu splav denilen botların bulunduğu yerde, şehrin “Grand Casino” su var. Meraklısına duyurulur.
Bu arada: Sava nehri üzerindeki mekanlara da gidebilirsiniz. Özellikle: yaz aylarında bunlar caziptir. Burada: yerel içkilerden “rakija” deneyebilirsiniz. “Jelen” isimli bira da tercih edilebilir.

Tekne gezisi

Sava nehri kıyısında, gezinti tekneleri bulunuyor. Bu tekneler: 30-40 dakikalık Sava ve Tuna nehirleri ve nehirlerin birleştiği yerdeki yolculuk için 8-10 euro ücret alıyorlar. Hatta, Türk turistlere çok alışmışlar, yolculuk sırasında Türkçe şarkılar, türküler çalınıyor. Keyifli, bence bu tekne turuna katılın. Oldukça güzel ve ilginç.

Sırbistan Belgrat

ŞEHİRDE GEZİLECEK DİĞER YERLER

Sırbistan Belgrat Sırbistan Ulusal Müzesi

SIRBİSTAN ULUSAL MÜZESİ

1844 yılında kurulmuştur. Müzede: birçok yabancı eser de dahil olmak üzere, yaklaşık 40 bin obje barındıran bir koleksiyon sergilenmektedir. Bunlar arasında: 5600 yağlıboya tablo, 8400 çizim ve baskı bulunmaktadır.

Ancak: buradaki yağlıboya tabloların bir bölümü yani çok değerli olan bazı tabloların, savaş zamanı sahiplerinden zorla alınarak buraya getirildiği söyleniyor. Sırplar, bu tabloların sahip veya varislerinin hak iddia etmelerini önlemek için, tabloların büyük bölümünün bulunduğu yeri, ziyarete açmıyorlarmış.

Sırbistan Belgrat Çağdaş Sanat Müzesi

ÇAĞDAŞ SANAT MÜZESİ

Burası: 1958 yılında kurulmuştur. Bina: 1960 yılında İvan Antic tarafından dizayn edilmiştir. Burada: 150 bin civarında, eski Yugoslavya kültürüne ait sanat eserleri sergileniyor.

DOĞA TARİHİ MÜZESİ

Njegoseva bölgesindedir. Müze: 1895 yılında açılmıştır. Müzede: kayalar, paleontoloji, zooloji ve botanik koleksiyonları, mineraller de dahil olmak üzere, yaklaşık 1.500.000 parça eser sergilenmektedir.

Sırbistan Belgrat Nikola Tesla Müzesi

NİKOLA TESLA MÜZESİ

Şehir merkezindedir. Müzenin bulunduğu bina: 1927 yılında inşa edilmiştir. 1952 yılında ise, hükümet tarafından, Müze olarak düzenlenmiştir.
Nikola Tesla’nın kişisel eşyaları sergileniyor. Bu müzede: belki izleyenleriniz hatırlayabilirler “Prestije” filmindeki, elektrik akımını ileten aleti görebilirsiniz. Özellikle: bazen bu aleti çalıştırıyorlar ve havada, mavi renkli elektrik akımını alenen görebiliyorsunuz.

Sırbistan Belgrat Havacılık Müzesi

HAVACILIK MÜZESİ

1957 yılında kurulmuştur. Nikola Tesla Havaalanının hemen bitişiğindedir. 1989 yılında halkın ziyaretine açılmıştır. Müzede: 200 den fazla uçak sergileniyor.

Sırbistan Belgrat Ulusl Tiyatrosu

BELGRAD ULUSAL TİYATROSU

Hemen, Sırbistan ulusal müzesinin yanında: Cumhuriyet meydanındadır. 19’ncu yüzyılın ikinci yarısında: 1869 yılında kurulmuştur. 1983 yılında, Sırbistan hükümeti tarafından koruma altına alınmıştır.
Yapı içindeki salonda, 3 seviye var. Zemin seviyesinde ve en önde, 220 koltuk bulunuyor. Ayrıca: 3 balkon bölümü var.

Sırbistan Belgrat Nikola Pasic Meydanı

NİKOLA PASİC MEYDANI

Nikola Pasic: Belgrat Belediye Başkanı ve eski Yugoslavya ve Sırbistan Başbakanı olarak görev yapmıştır. Meydan, 1950 yılında yapılmış ve önceleri “Marx-Engels” meydanı olarak biliniyormuş. 1990 yıllarının başında, Nikola Pasic’in anıtı dikildi. Yugoslavya Tarih Müzesi de, bu meydanda bulunuyor. Ayrıca, çeşitli kamu binaları, çiçek, bal ve kitap satışı yapılan dükkanlar var. Kışın burada: yapay buz pisti oluşturuluyor ve Belgratlılar, buz pateni yapıyorlar.

SLAVİJA MEYDANI

1880’li yıllarda, Belgratlılar, buraya avlanmak için giderlermiş. Çünkü buradaki büyük gölette: yaban ördekleri varmış ve gölette, tekne ile geziniliyormuş. 1910 yıllarına gelindiğinde ise, Sosyalist Halk Merkezi haline gelmiştir. 1962 yılına gelindiğinde, buraya bir otel inşa edilir. 1988 yılında ise, ülkenin ilk fast-foot restoranı burada açılır.
Evet, hareketli bir meydandır. Özellikle: tüm toplu ulaşım araçları, buradan geçiyor ve durakları var. Ancak, bu nedenle, trafik muhteşem sıkışık oluyor.

Sırbistan Belgrat Öğrenciler meydanı

ÖĞRENCİLER MEYDANI

Stari Grad bölgesindedir. Yani: Cumhuriyet meydanı ile Kalemegdan arasında, Akademski parkına bitişiktir. Meydanda: Belgrat Üniversitesi Rektörlüğü ve yine bu üniversiteye bağlı birkaç fakülte, konser salonu, Etnografya Müzesi, kitapevleri bulunuyor.

Sırbistan Belgrat Cumhuriyet Meydanı
Sırbistan Belgrat Cumhuriyet Meydanı

 

CUMHURİYET MEYDANI

Stari Grad belediyesine ait bölgededir. Burada: şehrin kamu binaları yoğunluktadır. Ayrıca: Ulusal Müze, Ulusal Tiyatro ve “Prince Michael” heykeli görülüyor.
Meydan: şehrin merkezi iş alanlarından biridir ve aynı azmanda en işlek yeridir. Trafik yolları da burada kesişiyor. 1989 yılında yapılan, Staklenac, şehrin ilk modern cam ve çelikten inşa edilmiş alışveriş merkezidir. Sırp Başbakanı Zoran Cinciç; 2003 yılında, bir suikastte, burada öldürülmüştür.

Burada bir anıt bulunduğundan söz etmiştim. Anıt: Prens Michael’in at üzerinde betimlenen bronz bir anıtıdır. İtalyan heykeltıraş Enrico Pazzi tarafından, 1882 yılında yapılmıştır. Prensin eli: İstanbul’u gösteriyor. Çünkü: Prens, Osmanlının son dönemlerinde, 7 Sırp şehrinden, Osmanlıyı kovması ile tanınıyor.
Meydanda: bir de saat bulunuyor. Krom çelik ve cam kullanılarak yapılan saat kulesinde, iki küçük analog saat bulunuyor.

PRİNCE MİCHAEL STREET

Burası: şehrin en eski ve en önemli yerlerinden biridir. 1870 yılında inşa edilmiştir. Günümüzde ise, Sırbistan devleti tarafından koruma altına alınmış bir yaya ve alışveriş bölgesidir.

Burada bulunanlar şunlar

Makro Stojanoviç evi:

1889 yılında, Avukat Makro Stojanoviç için yapılmıştır. 1937 yılından itibaren ise, Güzel Sanatlar Akademisi olarak kullanılmaktadır.

Hristina Kumandudi:

1870 yılında yapılmıştır. Bir süre, Fransız-Sırp Bankası olarak kullanılmış, daha sonra konsolosluklara tahsis edilmiştir. Günümüzde, İngiltere ve Belçika konsoloslukları olarak kullanılmaktadır.

Sırp Kruna Hotel:

1869 yılında yapılmıştır. 1945-1970 yılları arasında “Ulusal Kütüphane” olarak kullanılmıştır. Günümüzde de, şehir kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.
Knez Mihailova: bu sokak, Belgratlılar için buluşma yeri olarak kullanılmaktadır. Bu yüzden, sürekli kalabalık ve canlıdır. Binlerce insan, burada gün boyu gezintiler yapmaktadırlar. Hemen ilerisinde: kalemegdan parkı bulunmaktadır.
Bu sokakta, aynı zamanda, birçok ünlü markanın satıldığı dükkan ve mağazalar var. Ayrıca: büyük alışveriş merkezleri de görülüyor. Yani, bu sokağa mutlaka uğramalısınız.

Sırbistan Belgrat Knez Mihailova Caddesi

KNEZ MİHAİLOVA CADDESİ

Cumhuriyet meydanına 100 metre uzaklıktadır. Şehrin merkezi konumundadır.

AVALA

Şehir merkezine 15 km. uzaklıktadır. Kelime anlamı: ”manzara” anlamına gelmektedir.
Burası: Sava ve Tuna nehir bölgelerine egemen, doğaseverler için tam bir piknik yeri olarak önem kazanmaktadır. Tepenin deniz seviyesinden yüksekliği: 511 metredir. Ormanlık konik bir tepe üzerindedir.

Burada: 10 km. lik işaretlenerek ayrılmış yürüyüş yolları bulunmaktadır. Antik Roma döneminde ise, dağın üst kısımlarında: bir askeri kamp ve maden kolonisi bulunduğuna dair kalıntılar görülmektedir. Ortaçağ döneminde ise, aynı yerde, Sırp kasabası: Zrnov bulunuyormuş. Bunun kalıntıları da: 1934 yılında kaldırılmıştır.

Sırbistan Belgrat Avala Tower

AVALA TOWER

Burası, bir telekominikasyon kulesidir ve yüksekliği: 205 metredir. Buradaki kule: 1999 yılında, bombardıman sırasında yıkılmış ve 2006 yılında yeniden planlanarak, 2010 yılında tamamlanmıştır. Günümüzde, ülkenin ve balkanlar bölgesinin en yüksek kulesidir.

Kule: ilk olarak, 1965 yılında tamamlanmıştır. 102 metre yüksekliktedir. Biraz önce sözünü ettiğim gibi, 1999 yılında bombardıman sırasında yıkılan kule: uzun süre, radyo ve televizyon yayınlarının durmasına neden olmuştur. Günümüzde görülen kule: 2009 yılında tamamlanmıştır.

ZEMUN BÖLGESİ

Burası: Tuna nehrinin sağ kıyısındadır. 20’nci yüzyılın sonlarında, şehir merkezinin gelişimi burada olmuştur. Zemun üzerinde yürüyebilir ve şehrin değişik mimarisi, ruhu ve atmosferini yaşayabilirsiniz.
Buradaki tesisler ise:
Madlenianum Opera ve Tiyatro, Zlatnik Kej Restoran, Stara Kapetanija Restoran,

BEOGRADANKA

Burası, bir binadır. Ama, ülkenin en yüksek binasıdır ve yüksekliği: 101 metredir.
Bina: 1969-1974 yılları arasında yapılmıştır. Eski şehir merkezinin tam kalbindedir. Binanın en üstünde bir restoran bulunuyor. Ancak, güvenlik nedeniyle, bu restoran, uzun süredir kapalı tutuluyor. Binada: ofisler ve televizyon ve radyo istasyonları bulunuyor.

BAJRAKLI CAMİSİ

1575 yılında yapılmıştır. Aynı dönemde, şehirde bulunan 273 camiden, günümüze kadar ayakta gelebilen tek camidir. Şehrin, Avusturyalılar tarafından işgali sırasında, 1717-1739 yılları arasında kilise olarak kullanılmıştır. 18 Mart 2004 tarihinde, bu cami, Sırp milliyetçileri tarafından yakılarak yok edilmek istenmiştir. Ancak, daha sonra yeniden tamir edilerek restore edilmiştir.

Sırbistan Belgrat Despot Stefan Kulesi

DESPOT STEFAN KULESİ

1405 yılında yaptırılmıştır. 1404 yılında, Sırp Despotate Stefan, Belgrad şehrini başkent olarak ilan eder ve şehir-devlet olarak egemenliğini sürdürür. Bu dönemde, şehir nüfusu: 50 bin kişiye kadar ulaşır ve şehirde: kamu binaları, kraliyet mahkemeleri, kiliseler ve surlar yaptırılır. Şehir: balkanlar bölgesinde yaşayan Hıristiyanlar için kutsal bir yer haline gelir. Yani: kültürel ve ruhani bir başkent olur. Ancak: Osmanlılar şehri aldıktan sonra, bu yapıların birçoğu yıkılarak yok olur.

Sırbistan Belgrat Saint Sava Katedrali
Sırbistan Belgrat Saint Sava Katedrali

 

SAİNT SAVA KATEDRALİ

1594 yılında burada çıkan Sırp isyanı, Sinan Paşa tarafından bastırılır ve Vracar platosundaki Saint Sava’daki kutsal emanetler, bu isyan sırasında siteye getirilir ve yakılarak yok edilir. Bunun üzerine, bu kilise, 20’nci yüzyılda, bu olayı anmak için yeniden inşa edilmiştir. 1894 yılında, dünyanın en büyük bu Ortodoks kilisesi inşa edilmesi düşünülür. 1926 yılında: mimarlar Bogdan Nestorovic ve Aleksandar Derok tarafından proje üretilir ve inşaata başlanır.

Ancak: II. Dünya Savaşı sırasındaki bombardımanlar nedeniyle inşaat yarım kalır ve 1985 yılında yeniden inşaata başlanır.
Günümüzde, dünyanın ve balkanların en büyük Ortodoks katedralidir. Aziz Sava: Sırp Ortodoks kilisesinin kurucusudur. Yapının kubbesinin yüksekliği: 82 metredir.

Yapıldığı yer ise, 134 metrelik bir tepe üzerindedir ve bu nedenle: kilise, Belgrat şehrinin silüetine hakim bir konumdadır. Şehirdeki, birçok yerden görünür. Ancak, her ne kadar yapının dış cephesi tamamlanmış olsa da, günümüzde iç dekorasyon çalışmaları sürdürülmektedir. Hatta, duyduğuma göre, iç dekorasyon için Ruslardan 30 milyon Euro kredi almışlar.

KNEZA SİME MARKOVİCA KATEDRALİ

Kutsal Baş Melek Michael kilisesi sitesinde: 1728 yılından kalan eski bir kilise üzerine inşa edilmiştir. Yapıda, barok ve klasik tarz birlikte kullanılmıştır. Yapı: 1837-1840 yılları arasında Prince Milos Obrenoviç tarafından yaptırılmıştır. Kilisenin hazinesinde: 17-20’nci yüzyıllar arasında toplanan: eski simgeler, altın eserler ve özellikle Sırp kültürünün iki önemli ismi olan; Milos ve Mihailo Obrenoviç’in mezarları bulunmaktadır.

Sırbistan Belgrat Kraliyet Sarayı
Sırbistan Belgrat Kraliyet Sarayı

          

KRALİYET SARAYI

Burası: Dedinje Karageorgevich hanedanı tarafından kullanılan saray kompleksi ve Beyaz Kraliyet sarayından oluşmaktadır. Yapı: ilk olarak: 1882 yılında, Sırp hükümdarlarının konutu olarak kullanılmak üzere, Alexander Bugarski tarafından yaptırılmıştır. Ancak: iki kere hasar görmüştür. Özellikle: I. Dünya Savaşı sırasında, 1941 yılında şehrin bombalanması sırasında, büyük hasar görür.
Kraliyet sarayı: 1924-1929 yılları arasında, yeniden inşa edilmiştir. Yapı tarzı: Sırp-Bizans stili, beyaz taştandır. Saray: Kral I. Alexander ve Kral Peter ve yakınları tarafından kullanılmıştır. Yapı: 1961 yılından bu yana, günümüzde, şehir meclis binası olarak kullanılıyor. Ama, aynı zamanda ziyarete açıktır.

Beli Dvor – Beyaz Saray

Kraliyet sarayı ile aynı kompleks içindedir. Kral I. Alexander tarafından: 3 oğlunun ikameti için yaptırılmıştır. Yapı:1934-1936 yılları arasında tamamlanmıştır. Klasik tarzdaki saray yapısı: zeminde büyük bir salon ve büyük Venedik avizeleriyle döşenmiştir. Yemek odasında: 35 bin kitaptan oluşan bir kütüphane bulunmaktadır. Ayrıca: sarayda, birçok önemli sanat eseri bulunuyor. Bu eserlerin sanatçıları: Rembrant, Poussin, Winterhalter.

Saint Andrew Kraliyet Şapeli

Kraliyet sarayının güney bölümünde, sütunlu bir bina ile, saraya bağlı olarak inşa edilmiştir. Sırp Ortaçağ kralı Vukasin oğlu Andrew tarafından yaptırılmıştır. Kilisenin içi: Belgrat ressamlar derneği sanatçıları tarafından, fresklerle süslenmiştir.

Sırbistan Belgrat İsimsiz Kahramanlar-Hero Anıtı

İSİMSİZ KAHRAMANLAR-HERO ANITI

Şehrin, panaromik manzarasının görülebileceği en güzel yerdir. Anıt: Yugoslav heykeltıraş Ivan Mestrovic tarafından yapılmıştır.
Anıtın yapılış amacı: I. Dünya Savaşında ölen askerlik içindir. Yugoslavya kralı Alexander tarafından, 1912-1918 yılları arasında yaptırılmıştır. Anıt, 1987 yılından sonra, Sırbistan hükümeti tarafından koruma altına alınmıştır.

Sırbistan Belgrat Kuca Cveca-Çiçeklerin evi

KUCA CVECA-ÇİÇEKLERİN EVİ

Burada: Josip Broz Tito’nun mozolesi bulunuyor. Ancak: 1980 yılında, Yugoslavya Federal Cumhuriyetinin dağılmasından sonra, halkın ziyaretine kapatılıncaya kadar, buraya pek çok çiçek bırakılırmış ve bu çiçekler için, beyaz kayalar kullanılırmış.

Bu yüzden: yani çiçeklerin bolluğu nedeniyle, buraya “Çiçeklerin evi” ismi verilmiştir. Yugoslavya Federal Cumhuriyetinin dağılmasından sonra, 10 yıl boyunca, burası halkın ziyaretine kapatılmıştır. Ancak, günümüzde yine ziyarete açıktır. Özellikle: 25 Mayıs günü yoğun ziyaretçi akını olmaktadır. (Tito’nun doğum günü)

TOPCİDER PARKI

Burası, bir orman parkıdır. 112 bin m. karelik bir alanda: Topcider nehri vadisi üzerinde kurulmuştur.
Ancak, şehir merkezine yakın olması nedeniyle, Belgratlılar tarafından, dinlenme ve piknik amaçlı olarak yoğun olarak kullanılmaktadır. 1831 yılında, Sırbistan Prensi Milos Obrenoviç tarafından, bölgedeki bataklık alan kurutularak yaptırılmıştır.
Osmanlı döneminde, şehrin korunması için, buraya topçu birlikleri yerleştirilmiştir.

Bu yüzden: kelime anlamı: topcider. Topçu erkeklerin vadisi anlamına geliyor.
Park içinde bulunanlar: bir taş kilise (Topcider kilisesi), han (Guard House) ve askeri komplekstir. Park içinde, ayrıca muhteşem büyük çınar ağaçları görebilirsiniz. Hatta: bunlardan biri, 34 metre yüksekliğinde ve devlet koruması altındadır.

Bu ağacın 1834 yılında Prens Milos tarafından dikildiği söyleniyor. Parkın: kuzey bölümünde “Topcider mezarlığı” ve Banknot Basımevi ve Sırbistan Ulusal Bankası var. Ayrıca: şehir Hipodromu (giriş ücretsizdir) ve çok sayıda restoran bulunuyor. Özellikle: Milosev konak restoranı önerebilirim.

Sırbistan Belgrat Ciiganlija Adası

CİGANLİJA ADASI

Sava nehri üzerinde bulunan, eski bir adadır. Şehir merkezine 4 km. uzaklıktadır.
Şehrin en büyük spor ve rekreasyon yani park alanıdır. Günümüzde, bu ada: iki geçitle, Sava ırmağının sağ yakasına birleştirilmiş ve yapay bir göl oluşturulmuştur. Özellikle, sıcak yaz günlerinde, şehirlilerin en çok tercih ettikleri yerlerin başında gelmektedir.

Yaz aylarında, burada günlük 200-300 arasında insan bulunuyor. Adadaki kulüpler, günün 24 saati açık ve canlı müzik sunuyorlar.
Adada: 7 km. lik sahil şeridinde: spor alanları, plajlar ve başkaca birçok tesis bulunuyor. Hatta: kablolar yardımı ile, su kayağı yapılabilen bir tesis bulunuyor.
Şehri ziyaret ederseniz, bu adaya mutlaka gitmenizi öneririm. Özellikle: bisiklete binmek ve yürüyüş yapmak için ideal bir yer.
Adada: Opusteno restoranı önerebilirim.

Yunanistan Xanthi-İskeçe

İskeçe.0
Yunanistan Xanthi İskeçe

Buraya: “bin bir rengin şehri” de deniliyor. Düzlük bir alanda kurulan şehir, eski ve yeni şehir olarak, iki kısımdan oluşuyor. Eski İskeçe: dağın yamacında kurulmuş, dar sokaklardaki Türk evlerinden oluşuyor. Her mahallede, bir cami var. Şehir merkezinde ise, 5-6 civarında cami bulunduğu söyleniyor.

Kavala-İskeçe arasındaki karayolu uzaklığı: 55 km. dir. Yol boyunca, kendinizi Anadolu’nun bir bölgesinde ilerliyormuş gibi hissedebilirsiniz. İskeçe şehrinin arka kısmındaki dağ üzerinde ilerleyen küçük yoldan gidildiğinde, birçok spor yapan insan ve kiliseler görebiliyorsunuz.

İskeçe ismi: “Eskice” sözcüğünden gelmektedir. Osmanlılar döneminde, burada iki tane yerleşim yeri varmış. Bunlar: Eskice ve Yenice olarak isimlendiriliyormuş. Yine aynı dönemde, Yenice denilen merkez, büyük bir yangın sonucu yok olunca, buradaki insanlar bugünkü İskeçe merkeze
taşınmışlardır. Bu yangın felaketine uğrayan Yenice, günümüzde bir köy olarak bulunmaktadır. Evlerinde ise, mutlaka balkon bulunmaktadır. Şehirde, balkonsuz ev bulunmuyor. Özellikle: bahar ve yaz aylarında, balkonlarından çiçekler sarkmaktadır.

Yunanistan ülkesinde: Gümülcine ve Dedeağaç ile birlikte, Türklerin en çok barındığı şehirlerden biridir. Ancak: Lozan Barış Anlaşması ardından, buradaki Türk nüfusun büyük bölümü, mübadeleye tabi tutulmuştur.

Günümüzde: İskeçe şehrinde: her yıl Şubat ve Mart aylarında: Karnaval düzenleniyor. Karnaval muhteşem güzel, buraya karnaval zamanı gitmenizi öneririm. Ayrıca: Eylül ayında, “Kasaba Festivali”  düzenleniyor. Ayrıca, her cumartesi günü düzenlenen kent pazarı da, çevreden gelenlerin ilgisini çekiyor.

TARİHİ

Şehrin tarihi geçmişi: MÖ.880 yıllarına kadar uzanıyor. Ancak, konumu itibarıyla, şehir, Batı Trakya’nın tüm savaşlarını ve yıkımlarını yaşamıştır.

1363-1912 yılları arasında ise, yüzyıllar süren Osmanlı egemenliği görülür. Osmanlılar: 1363 yılında Çirmen Zaferi sonucu burayı ele geçirmişlerdir.

1715 yılında, İskeçe, tütün üretimiyle önem kazanmıştır.

1829 tarihinde, iki büyük deprem, şehri olumsuz olarak etkiler. Bunun sonucunda, şehir yeniden yapılandırılsa da, birçok tarihi yapı eski özelliklerinden uzaklaşmıştır. Ancak, yine de, Yunanlılar, Avrupa Birliğinden sağladıkları fonlar ile, şehrin bu tarihi yapılarını ve diğer birçok yapıyı: özellikle cepheleri gayet güzel şekilde restorasyona tabi tutmuşlardır. Yani: muhteşem fotoğraf kareleri yakalayabilirsiniz.

1920 yılında ise, referandumla, Yunanistan’a bağlanmıştır.

EĞLENCE

Şehirde, çok sayıda: restoran, taverna ve bar bulunuyor. Barlar sokağına gidebilirsiniz ve hatta meraklısı için, şehirde bir de  “Casino” var. Ama, tavernalarda genellikle garsonlar pek hareketli değildir.

NE YENİR

İskeçe bölgesinde, geleneksel lezzetlerden tatmak isterseniz: size önerebileceğim restoran “Peramsa” dır. İskeçe: tatlıları ve kuruyemişleriyle öne çıkan bir yer. Özellikle: şehir meydanında, tatlıcı dükkanları var. Burada, Yunan peynirleri de çok ünlü.

NE SATIN ALINIR

Buradan, mutlaka kurabiye satın almalısınız. Yukarıda sözünü ettiğim gibi, şehir meydanındaki tatlıcılara mutlaka uğramalısınız. Kurabiye ise, bademli un kurabiyesi denilebilecek türdendir.

Ama, unutmayın ki, bir pazar günü buraya gittiyseniz, her yerin kapalı olduğunu göreceksiniz. Hafta içi günlerinde ise: dükkanlar saat: 09.00 ile, öğleden sonra 2 arasında açık kalıyor. Yani: saat 14.00’den sonra siesta yapmaya gidiyorlar ve dükkanların hepsi kapanıyor.

iskeçe.1
Yunanistan Xanthi İskeçe
iskeçe.3
Yunanistan Xanthi İskeçe
İskeçe.1
Yunanistan Xanthi İskeçe

GEZİLECEK YERLER

Yunanistan Xanthi İskeçe İskeçe Meydanı

İSKEÇE MEYDANI

Dar sokaklardan geçerek, İskeçe meydanına ulaşın ve burayı gezin. Burası, şehrin tam ortasında, genişçe bir meydandır. Bu meydanı süsleyen görkemli bir saat kulesi var. Meydanda, çok miktarda kafeterya ve restoran bulunuyor. Meydandaki mekanlardan birinde oturup, Türk kahvesi içmelisiniz ki, Yunanlılar buna Yunan kahvesi diyorlar.

Meydanın hemen batı yönünde, bir kilise var.

Yunanistan Xanthi İskeçe Saat Kulesi
İskeçe.saat kulesi.2
Yunanistan Xanthi İskeçe Saat Kulesi
iskeçe.saat kulesi.1
Yunanistan Xanthi İskeçe Saat Kulesi

SAAT KULESİ

Şehirde, Osmanlı döneminden kalma yapıdır. Aslında, şehirde Osmanlı döneminden kalma, iki tane saat kulesi bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi: Pazar Yeri Camisinin yanındaki saat kulesidir ki, bu kule, 1943 yılında Bulgarlar tarafından yıkılmıştır. Günümüzde, bu kulenin yalnızca resimleri görülmektedir. Diğer saat kulesi ise, şehir meydanındadır ve günümüzde
ayaktadır. Bu saat kulesi: 1870 yılında, İskeçe’nin önde gelen ailelerinden, Hacı Emin Ağa tarafından yaptırılmıştır.

İskeçe Belediyesi: 1972 yılında, Şehir Meydanındaki bu saat kulesini: Türk-Osmanlı kültür mirası olması nedeniyle,  yıkmaya kalkmış, ancak halkın tepkileri sonucu, yıkılma engellenmiştir. Ancak, kule yıkılamamış olmasına rağmen, kitabeleri yok edilmiştir.

Karadağ Kotor

 

Karadağ Kotor

Adriyatik denizinde, dünyanın en güzel 25 koy’undan biri olarak kabul edilen Boka koyunun sonundaki Kotor körfezi: Adriyatik denizindeki, en girintili parçalardan birisidir. Akdeniz’in ve güney Avrupa’nın en büyük fiyord’u (yani derin ve kapalı körfezi) buradadır.

Zaten, bu yüzden yani derin ve kapalı bir körfez konumu nedeniyle, bir zamanlar bütün bölgeyi teslim almış Osmanlı denizcileri, burayı ele geçirememişlerdir.

Kotor şehri, Kotor körfezinde, Karadağ ülkesinin bir sahil şehridir. Ancak, Adriyatik denizinin en büyüleyici yerlerinden birisi olarak kabul edilir. Dubrovnik şehrinin bir boy küçüğü olarak benzetilir.

Şehre vardığınızda: muhteşem bir tarihi yapı olan ve günümüze kadar sağlam gelmiş surlar ve kale yapısı ile karşılaşacaksınız. Özellikle: bu surların hemen dışında, kara yönünde, yine büyük ve içi su dolu hendekler, gerçekten buranın teslim alınmasının olanaksız olduğu konusunda hemen fikir sahibi olmanızı sağlayacaktır.

Karadağ Kotor

Tarihi

Efsaneye göre: şehir, Altın post peşinde olan Fenikeliler tarafından kurulmuştur. Ancak, Fenikeliler, Akdeniz’de ticareti idare ederken, burada yani yeni kurduklarını belirttikleri şehrin yerinde, daha önceleri de “Hotor” olarak isimlendirilen bir yerleşim yeri bulunduğunu belirtirler.

Yani, şehrin geçmişi çok eski dönemlere kadar gider. İlk yerleşimcilerin, MÖ 3 ve 2’nci yüzyıllarda, İliryalılar olduğu söylenir.

Fenikeliler tarafından kurulan şehir, başlangıçta “Katareo” olarak isimlendirilir. Romalılar, MÖ 168 yılı ile MS 476 yılları arasındaki 644 yıllık süreçte, burada egemen olurlar. Ardından gelen Bizanslılar, MS. 1185 yılına kadar şehirde kalırlar. Bizans döneminde şehrin ismi “Dekaderon” dur.

1185-1371 yılları arasında Sırplar görülür. Bu dönemde: şehir, Sırp Nermanjic hanedanı yönetiminde bir kıyı şehri olarak, ekonomik ve kültürel yönden oldukça zenginleşir.

1391-1420 yılları arasında, Kotor bağımsız bir cumhuriyet olur. Ancak, yörede, Osmanlı etkisi görülünce, Kotorlular, şehrin yönetimini Venedik Cumhuriyetine verirler. Venedik hükümranlığı, 1797 yılına kadar sürer. Osmanlı denizcileri, çevredeki tüm yerleri ele geçirmelerine rağmen, konumu nedeniyle, bu şehri alamazlar.

1813 yılında Karadağ hükümdarı Petar I Petroviç: Kotorluların Fransız monarşisine karşı olan direnişlerine yardım eder ve Karadağlılar ile Kotorlular arasında birliktelik kurulur. Ancak bu birliktelik kabul görmez ve Boka koyu ve çevresi, 1814-1918 yılları arasında yüz yıllık süreç için Avusturya tarafından ele geçirilir. 1918 yılında Kotorlular bağımsızlarını kazanırlar. 1944 yılında ise, şehirde Nazi işgali görülür.

kotor.genel.3
Karadağ Kotor

Şehrin önemi

Şehir, Ortaçağ d öneminde, Adriyatik denizi kıyısında, doğal limanı, surları ve yapılarıyla önemli bir sanat ve ticaret merkezi olur. Özellikle, hızlı şekilde 1500 metreye kadar yükselen dağlar, birbiriyle bağlantılı iki koy ve bunların yarattığı doğal koruma ve manzara ilgi çeker.

Günümüzde, şehirde mimari olarak öne çıkan yapılar: 4 Romaneks kilise ve şehir surlarıdır.

Kilise denince, burada ilginç bir husus var. Kotor şehri aslında uzun yıllar Venedik ve İtalyan etkisiyle Katolik olmasına rağmen, bir zamanlar Karadağlılar ayni Ortodokslar, Osmanlı korkusuyla kaçarak bu şehre o kadar çok gelmişlerdir ki, zengin Kotorlular, şehre bir Ortodoks kilisesi yaptırmışlardır.

Ancak, şehirdeki anıtların ve binaların birçoğu 1979 yılındaki depremde hasar görmüştür. Bunun üzerine, şehir UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmış ve tüm yapılar ve anıtlar yeniden yaptırılmış ve restore edilmiştir.

Şehirde İtalyan etkisi vardır. Çünkü, burası bir İtalyan şehri, bir Venedik şehri gibidir. O yüzden şehrin tüm yapıları, Venedik şehri özellikleri taşır. Ayrıca, burası uzun yıllar bir ticaret şehri, serbest ve bağımsız bir şehir olarak kalmıştır.

Günümüzde, eski şehirde yani surların içindeki şehirde yaklaşık 600-700 kişi yaşamaktadır. Şehrin kalan nüfusu (13 bin kişi civarında) ise, şehrin yeni bölümünde, surların dışında yaşamaktadır. Tito döneminde, surların içinde yani eski şehir bölümündeki yerler kamulaştırılmış, sahipleri başka yerlere göç etmiştir.

Tito dönemi bitince, surların içindeki bölümler, özellikle İtalyanlar tarafından iskan edilmeye başlanmış, eski sahipleri yıllar sonra buraya geldiklerinde ise, yeni iskan edenlerle karşılıklı anlaşma sağlanmış ve sonuçta, günümüzde burada yukarıda söz ettiğim gibi 600-700 kişi yaşamaktadır.

 

Ulaşım

Kotor şehrine ulaşmak için: Budva şehrinden buraya gitmek isterseniz, 3 Euro ücret ödenen otobüsleri kullanabilirsiniz. Ayrıca, buraya ulaşmak için Tivat, Podgorica ve Dubrovnik hava alanlarını kullanabilirsiniz. Titav hava alanı çok küçüktür, ancak şehre 15 dakika uzaklıktadır. Dubrovnik hava alanı ise, arada sınır geçişi olduğundan, şehre 2 saat uzaklıktadır.

Karadağ Kotor

Alışveriş

Eski Kotor’un iç kısmında, çok fazla sayıda mağaza ve butik bulunmaktadır. Hatta, bunların bir kısmının, Türkler tarafından işletildiğini göreceksiniz. Özellikle: deri ürünlerin satıldığı dükkanları Türkler işletiyor. Ayrıca: yine burada tanınmış Avrupalı ve dünya tasarımcılarının ayakkabı ve kıyafetlerini sunan küçük dükkanlar ve satıcılar bulabilirsiniz.

Ancak, tahmin ettiğiniz gibi, bu butiklerin ve diğer dükkan ve mağazaların ürünlerinin fiyatları çok yüksek, ben burada gezdiğim sürede hiç alışveriş yapmadım. Sanırım siz de sadece birkaç buzdolabı magnetinden başka satın alınacak bir şey bulamayacaksınız. Çünkü Kotor şehri alışveriş değil, turizm yönüyle öne çıkıyor. Buradan mutlaka satın alın diyebileceğim bir ürün yok.

Karadağ Kotor

Spor

Kotor’da, limana doğru yürüdüğünüzde, surların dışında, denizde açık bir su topu sahası göreceksiniz. Kotor şehrinde su topu çok ünlüdür. Çünkü uzun süre boyuncu, su topu okulu “Primorac” bu şehirde etkin olmuştur. Ayrıca, yine burayı ziyaret ettiğinizde, denize girmeyi düşünürseniz, bu su topu sahasının bulunduğu yerden denize girebilirsiniz.

Çünkü burada denize giren birçok insan göreceksiniz. Ancak, unutmayın, soyunma kabini, duş yok. Ayrıca yine bu bölgede: deniz kıyısında, birçok kano ve kürek sporcusu göreceksiniz. Çünkü çoğunlukla Rusya’dan gelen takımların kürekçiler, burada antreman yaparlar. Çünkü burada su sakindir.

kotor.genel.0
Karadağ Kotor
kotor.genel.1
Karadağ Kotor
kotor.genel.4
Karadağ Kotor
kotor.genel.7
Karadağ Kotor
kotor.genel.8
Karadağ Kotor

Şehir merkezinde gezilecek yerler

Evet: Adriyatik denizi kıyısındaki en ünlü ve güzel turizm ve cazibe merkezlerinden olan Kotor şehrinin turizm yönünü anlatıyorum.

Günümüzde: nakış gibi işlenmiş kalesi ve surlarıyla inanılmaz güzel ve etkili bir turizm merkezidir. Buna istinaden: her yıl buraya yaklaşık 800-900 tane büyük yolcu gemisi (Cruise) geldiği söyleniyor.

Zaten: şehri uzaktan gördüğünüzde, büyük gemileri de göreceksiniz. Bu gemilerin yüzlerce, binlerce yolcusu, yakın yerlerden (Makedonya, Sırbistan gibi) karayolu ile gelenlerle birlikte, surların içindeki dar şehir bölgesine giriyorlar.

Yani: öncelikle şehir gezinizde muhteşem bir kalabalıkla karşılaşacağınızı bilin. Ama, yine de ne kadar kalabalık olursa olsun, bu muhteşem güzel şehri görmenizi mutlaka öneriyorum.

Balkan turlarıyla buraya gidildiğinde, yerel uygulamalar gereği, yerel rehber almak gerekiyor. Ama, inanın alınan yerel rehber, sizin tur rehberiniz kadar bilgili değil, sadece fon teşkil ediyor.

Karadağ Kotor

Eski şehir kapısına geldiğinizde, muhteşem surlarla karşılaştığınızda: etkileneceksiniz. Bu surların yapımı, ilk olarak 9’ncu yüzyıla kadar dayanıyor. Sveti Ivan dağı tarafından çevrelenen görkemli surların toplum uzunluğu, yaklaşık olarak 5 km imiş. Günümüzde görülen surlar, Venedik döneminde yapılmıştır. Duvar kalınlıkları 10 metre, yükseklikleri ise 20 metredir.

Bunlar, Avrupa sur mimarisinin eşsiz örnekleri olarak tanımlanır. Surlar üzerinde, halkın giriş çıkış için kullandığı 3 kapı vardır. Yüzyıllarca, insanlar bu kapıları kullanarak şehre girip çıkmışlardır. Surların hemen dibinde ise, düşman saldırılarından korunmak için yapılmış, içi su dolu hendekler görülür.

Karadağ Kotor

Şehre girmeden sağ yanda: yüksekten aşağıya baktığınızda, surların dibinde kano ve küçük kürekçi teknelerini göreceksiniz. Bunlar yukarıda sözünü ettiğim gibi, kürek sporu ile ilgilenen sporcuların antreman tekneleri, birlikte denize açıldıklarında, surların çevresinde güzel bir görüntü oluşturuyorlar. Yine, sol yanda, surların dibinde, içi su dolu, büyük hendekleri göreceksiniz. Bunları görünce, şehrin neden ele geçirilemediği zaten hemen anlaşılıyor.

Karadağ Kotor

Sonra şehrin kapısına geliyoruz. Kapıda: rehber giriş ücreti için bilet satın alırken, jest olarak bir de şehrin tek sayfalık Türkçe haritası veriliyor. Ben kullanmadım, siz bu satırları okuyunca zaten bu haritaya ihtiyaç kalmayacak. Belki hatıra olarak saklayabilirsiniz.

İlk dikkatimi çeken, şehrin ana giriş kapısının üstünde, sur duvarlarındaki bir yazı oldu “HERKEZİN İYİLİĞİ”. İlk anda bu söz pek anlamlı gibi gelmiyor, anlamını sorduğunuz da ne kendi tur görevliniz ne de yerel rehber size bilgi vermiyor, zaten kapıda büyük bir kalabalık, karmaşa var.

Ben size bu sözün anlamını anlatmak istiyorum. Dünyayı dolaşan iki gezgin, gri denize yani Boka körfezine gelirler. Uzun yolculukları nedeniyle oldukça yorulmuşlardır. Dinlenmek için deniz kıyısında bir kayaya otururlar. Bir tanesi, biraz yana hareket ettiğinde, kayanın üstünde bir yazıt olduğunu görür.

Yazıtta “10 uzunluğu ölçün ve durun” yazar. Yazıyı okuyunca; bunun ne olduğunu bilemezler, merak ederler ve çeşitli tahminlerde bulunurlar.

Daha sonra, yazıtın bulunduğu plaketten gereken uzunluğu yani 10 uzunluğu ölçerler ve ölçtükleri yerde küçük bir delik bulurlar, bu delikte ise küçük bir sandık vardır. Sandığı açtıklarında ise, sandığın içinde “HERKEZİN İYİLİĞİ” yazısını görürler.

Yazıyı okuduktan sonra, uzun süre ne yapmaları gerektiğini düşünürler. Yolculuklarına devam mı etmek, yoksa burada mı kalmak konusunda kararsızdırlar. Yine de, bunun bir mesaj olduğuna karar verirler ve mesajın bulunduğu yerde kalmaya karar verirler.

Aynı yerde, hızla bir konut yaparlar ve akşam olunca bu konutta uyumaya giderler. Gece boyunca tuhaf şeyler olur. Tahta sandıkta, bazı yeni parlak harfler ışıldar. Yeni mesaj şöyle der “UYUMADAN ÖNCE, DİLEDİĞİNİZİ DİLEYİN”.

Her iki gezgin de, uyumadan önce, güzel taş evler ve güzel eş dilerler. Sabah uyandıklarında ise, pencereden denize baktıklarında, güzel taş ev ve güzel birer kadın görürler. Hemen yeni eve taşınırlar ve rahatça yaşamaya devam ederler.

Bundan sonra, her gece uyumadan önce, her sabah ortaya çıkan başka güzel evler dilerler ve böylece Kotor şehri yakınlarındaki Dubrota, bu şekilde kurulur. İşte, giriş kapısında gördüğünüz yazının anlamı budur.

Girişten önce, kapının sağ ve sol yanını gezdikten sonra, giriş ücretinin ödenmesinin ardından: surların içindeki şehre giriyoruz.

Karadağ Kotor

Hemen karşımıza bir meydan çıkıyor. Burası “Silahlar Meydanı” dır. “Trg Od Oruzja” olarak isimlendirilen bu meydan: Kotorlular için bir toplanma yeri imiş. Burada çeşitli toplantılar yapılıyormuş.

Meydanda: hemen arkanızda, eski “Muhafızlar Binası” (günümüzde Hırvat elçiliği) görülür. Bunun yanında ise yine meydana bakan, uzun balkonlu bina, şehirde Venedik şehrinin temsilcisinin oturduğu konuttur.

Konutun balkonu boydan boya uzanır, çünkü Venedik temsilcisi, şehrin içinde olup biteni bu balkondan gözetliyormuş, her şeyin yolunda olup olmadığını bu uzun balkondan izliyormuş.

 

Karadağ Kotor
Karadağ Kotor

Hemen karşıda, saat kulesi görülüyor. Bu saat kulesinin hemen altındaki meydan ise Kefaret Meydanıdır. Eskiden suçlular veya suçlananlar, bu meydanda zincire bağlanıyor ve yerel halk tarafından aşağılanıyorlarmış. İsim, bu yüzden verilmiş.

Yine bu meydanda çevreyi inceliğimizde, şehrin tek fırını görülüyor. Günümüzde oradan yöresel lezzette “börek” satın alabilirsiniz. Saat kulesinin hemen yanındaki yapı: 14’ncü yüzyılda yapılmış Palace Bizantidir.

Evet: Silahlar meydanından ayrılıyor, ana kapının sağındaki yolu takip ederek ilerliyoruz. Solda fırın kalıyor. Burada, arkada, bir villa yapısı görülüyor. Bu villa bir aileye aittir. Villanın özelliği: buradaki özel hayatın, kamusal hayata açıldığı görülür.

Yani, villada dışarıya yani sokağa açılan oldukça büyük bir balkon var. Bu villa, sokağa yani kamusal alana açılan balkonu olan ilk sivil yapıdır.

Yürümeye devam ettiğimizde, yol üstünde, bir İtalyan dil okulu (günümüzde Turizm okuludur) görülür. O dönemde burada bir dil okulu olmasının sebebi: burada yaşayan yerliler, çocuklarının çok iyi bir dil konuşmasını (İtalyanca) ve yüksekokul okumasını isterler.

Bu dil okulundan mezun olan öğrenciler, Roma şehrindeki Üniversitelere doğrudan kabul edilirlerdi. Yani, 16-17’nci yüzyıllarda, burada olağanüstü bir dil eğitimi veriliyordu.

Karadağ Kotor

Rotamızın devamında “Kilise Meydanı” vardır. Meydanda hemen karşıda görülen kilise “Aziz Tryphon” için adanmıştır.

Kendisi, buralı değil, Anadolu’dan Kapadokya’dandır. Cenevizliler, bir zamanlar Noel Babanın kemiklerini, Anadolu Myra şehrinden çalarak İtalya Bari şehrine kaçırırlar ve burada yani Bari şehrinde futbol stadyumunun hemen yanında kocaman “Sen Nicola” kilisesi yaparlar.

Venedikliler de, buna benzer şekilde, 3’ncü yüzyılda Roma imparatoru Decije döneminde şehit edilen (Hıristiyanlığın ilk şehididir) Aziz Tryphon’un kemiklerini, Kapadokya’dan çalarak Venedik şehrine götürmeye niyetlenirler.

Ancak, Kotor önlerinde fırtınaya yakalanırlar ve sahile çıkarlar. Kotorlu tüccarlar, Venedikli denizcilere ne taşıdıklarını sorarlar ve Aziz Tryphon’un kemiklerini taşıdıklarını öğrenince, Venedikli denizcilere büyük paralar vererek Aziz Tryphon’un kemiklerini satın alırlar ve burada kendisi için bu devasa kiliseyi yaptırırlar.

Evet, Aziz Tryphon, şehrin koruyucusu ve hamisidir. Burada ilk kilisenin, 809 yılında, İstanbul’dan gelip buraya yerleşen biri tarafından yaptırıldığı söyleniyor. Takip eden dönemde ise, 1166 yılında kilise kutsanmıştır.

1667 yılında depremde yıkılan kilise, daha sonra yeniden inşa edilmiştir. 1979 yılında depremde yine büyük hasar gören kilise, daha sonra restorasyon çalışmalarıyla yeniden ayağa kaldırılmıştır. Kilisenin iç bölümlerindeki restorasyon çalışmaları halen  devam etmektedir.

Katedral, günümüzde şehrin en iyi korunmuş ve en güzel Ortaçağ yapılarının başında gelir. Romaneks mimari stilin en eski ve en güzel örneklerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Dıştan giriş ve hemen yanında yükselen iki kule, girişin üstündeki balkon kısmı ve taç pencere görülmeye değerdir.

İç mekanda bulunan fresklerde, 14’ncü yüzyılda Aziz Tryphon’un hayatı tasvir edilmiştir. Ana sunak üzerindeki taş süslemeler ilgi çeker. Katedralin sanat eserleri koleksiyonunda ise, çeşitli gümüş süsler ve figürler ile haçlar görülmeye değerdir.

2016 yılında: kilisenin yapılışının 850 yılı anısına bir anma töreni düzenlenmiştir.

Karadağ Kotor
Gezimize devam ediyoruz.

Şimdi “Müze Meydanı” karşımıza çıkıyor. Meydanda bir “Deniz Müzesi” bulunuyor. Malum burada yaşayan insanların geçim kaynağı denizdir. Geçimini denizden ve deniz ticaretinden kazanan şehirde, bir deniz müzesi olması gayet doğaldır.

Müze, Barok tarzda yapılan “Grgurin Sarayı” ndadır. Barok saray, 18’nci yüzyıl başlarında inşa edilmiştir. Kotor şehrinde yelkencilik, Orta yüzyılda gelişmeye başladı ve Boka filosu, 9’ncü yüzyılda kuruldu.

Kotor müzesinde: ünlü Kotorlu denizcilerin, sanatçıların, gemi ustalarının, zanaatkarların, devlet adamlarının ve diplomatların, batı ve doğu arasında arabuluculuk yapanların başarıları, hatıralarının izleri görülür.

Ayrıca ünlü kaptanların portreleri, eski galeriler ve yelkenli tekneler, seyir araçları ve daha birçok denizcilikle ilgili obje bulunmaktadır. Müzede: 1168 yılından kalma, Boka bölgelerinde, Navigasyonla ilgili en eski belgenin kopyası da bulunmaktadır.

Yürümeye devam ettiğimizde, hemen solda “emme-basma tulumba” görülüyor. Bu çeşmenin ismi “dedikodu çeşmesi” dir. Şehrin kadınları, gündüzleri, burada, çeşmenin başında oturup dedikodu yapıyorlarmış.

Karadağ Kotor
Burada iki kilise görülüyor.

Sağda Aziz Nikola’ya adanmış bir kilise vardır. Giriş ücretlidir. (4 euro) Bu kilise, Kotor şehrindeki en önemli Ortodoks kilisesidir.

Yukarıda sözünü ettiğim gibi: Osmanlı korkusuyla kaçarak Kotor şehrine sığınan Karadağlılar için, Kotorlu zenginler tarafından yaptırılmış Katolik şehirdeki Ortodoks kilisesidir.

Yani, şehrin zenginliğini düşünün, 16’ncı yüzyılda, kendisine sığınan azınlık için kilise yaptırıyorlar. Kilise, 19’ncu yüzyıldaki bir yangında harap olur, 20’nci yüzyıl başlarında aslına sadık kalınarak yeniden inşa edilir. Kilisenin hazinesinde: çoğunluğu Kotorlu zenginler tarafından hediye edilen değerli eşyalar, ikonlar, el sanatı eserleri, belgeler ve çeşitli giysiler vardır.

Karadağ Kotor

Solda ise, İncil yazarlarından Aziz Luka’ya adanmış kilise vardır. Kilise, 12’nci yüzyıl başlarında Sırp hanedanı Nemanjic hükümdarlığı döneminde inşa edilmiş Katolik kilisesidir. 17’nci yüzyıl ortalarında ise Ortodoks kilisesine dönüştürülmüştür.

Çünkü o dönemde, Kotor şehrindeki Ortodoksların sayısı hızla artmış ve yeni bir kiliseye ihtiyaç duyulmuştur. Yine de, 19’ncu yüzyılın ilk yarısına kadar, bu kilisede Katoliklerin sunaklarının bulunduğu söylenir.

Rotayı takip ederek 85-90 metre yürüdüğümüzde, yine Silahlar Meydanına yani şehrin ana giriş kapısına ulaşıyoruz.

Evet, turla, birlikte gezi bitiyor. Ben size ısrarla şunu öneriyorum. Hemen doğru karşıya, deniz kıyısına doğru gidin, oradan sağa doğru, surların dış kenarından, deniz kıyısındaki yolu takip ederek ilerleyin. Bu sırada, solunuzda, kıyıya bağlı çok güzel tekneler göreceksiniz.

Surların dibinden yürümeye devam ettiğinizde ise, uç bölümde yani yaklaşık 200 metre sonra, daha güzel bir görüntüyle karşılaşacaksınız.

Burada: yerel halk, denizin kıyısına yapılmış su topu alanında spor yapıyor, kano ve kürek çekenler, denize girenler, muhteşem yüksek surların hemen dibinde, güneşlenenler, gezinenler çok güzel bir ortam, bu ortamı mutlaka görün.

Sonra geri dönün ve meydanlardaki kafelerde oturup bir şeyler için. Ben, meydanlardan birinde (Kefaret meydanı) restoranda pizza yemeyi tercih ettim, gayet büyük pizza, 6 euro idi, yani porsiyonları gayet büyük.

Restoranın tuvaletini ve wifi de kullanma şansınız olur. Alışveriş önereceğim bir şey yok, ara sokaklara girin, tarihi yapıların arasında gezin dolaşın, sokaklar o kadar dar ki inanamayacaksınız, yerel rehberin söylediğine göre, kendi evi için bir büyük eşya satın aldığında, dar ara sokaklardan eşyanın eve götürülmesi bayağı sorun yaratıyormuş. Şehirdeki en geniş sokak, un deposunun bulunduğu sokakmış.

Son bir not: bazı gezginler, kaleye de çıkmayı düşünebilirler. Kotor kalesi, orijinal ismiyle “St John kalesi”, deniz seviyesinden yaklaşık 400 metre yükseğe kadar çıkıyor. Kalede “Fortification” denen bir yer var.

Buraya ücret ödenerek giriliyor. (20 Euro) Ancak, sadece ücret ödemek değil, girişte bir süre sıra beklemek ve girişten sonra yaklaşık 500 basamak merdiven tırmanmak gerekiyor. Yani: özellikle tur yolcuları eğer kaleye çıkmak istiyorsa, buraya en az 2 saat zaman ayırmak zorundalar. Öte yandan, böyle bir zaman çoğu turda kalmıyor.

Yine de mutlaka kaleye çıkmayı düşünürseniz: daracık merdivenlerden tepeye tırmandığınızda, körfezin ve şehrin muhteşem manzarası, mutlaka ilginizi çekecek ve hatta sizi büyüleyecektir. Benden size öneri: öğlen sıcak saatleri haricinde çıkın ve ayağınızda spor ayakkabısı olsun.

ŞEHİR YAKINLARINDA GEZİLECEK YERLER

Kotor şehrine, tur haricinde müstakil gidip, zamanı olanlar için şehir yakınlarında gezilmesini önereceğim diğer yerler şunlardır:

Perast

Burası minik bir köydür, körfezin kıyısına kadar sokulmuştur. Karadağ ülkesinin en şirin yerlerinden biridir.

Perast’ta, denize bakan Boka Kotorska körfezinde iki muhteşem güzel ada vardır. Kotordan her iki adaya turist mavnaları kullanılarak gitmek mümkündür.

Ada Gospa od Skrpjela: (Our Lady of the Rocks)

Efsaneye göre: bu ada Perast ve Kotor şehrinden yelkenli tekneleriyle büyük taşlar getiren bir denizci tarafından yapay olarak yapılmıştır. Adada bir kilise vardır.

Yine bir efsaneye göre: Perasttan gelen balıkçı, adanın yakınında, bir enkazından sonra, bir deniz kayası üzerinde: Meryem Ana ve İsa’nın ikonunu bulur.

Bunun üzerine, adada bir kilise inşa eder. 1630 yılında kilise yapılır. Denizci taşları getirmeye devam eder, böylece gelenek günümüzde de devam eder, adayı ziyaret edenler, taş getirirler. Kilisedeki anma etkinlikleri, her yıl “Fesinada” ismiyle 22 Temmuz günü yapılır.

Ada Sveti Djordje

Bu adaya “Ölü kaptanlar adası” da denir. Çünkü: bir Fransız askerinin efsanesine göre: “Perasttan, buraya bir Fransız askeri tarafından top ateşi yapıldığında, top mermisi askerin kızının evine isabet eder ve kızını öldürür. İsviçreli ressam Beklin, buranın resmini çizmiş ve “Ölüler adası” olarak isimlendirmiştir.