1878 yılında Karadağ’ın tanınması ile şehir Karadağ devletinin başkenti olarak ilan edilmiş, modern binalar ve büyükelçilikler yapılmıştır.
1914 yılında ise, şehirde nüfus patlaması yaşanmış, o dönemdeki Hükümet Konağı binası, günümüzde Kraliyet Tiyatrosu “Zeta House” olarak kullanılmaktadır.
Koton ve Perast’ı çevreleyen dağların hemen üstündedir. Denizden yükseklik yani rakım 670 metredir.
Karadağ’ın eski başkenti olduğu için birçok tarihi ve kültürel yapıyı barındırır. Özgün mimarisi, tarihi binaları, manastır ve kiliseler ile müzeler nedeniyle buraya müze kasaba denilmektedir.
Küçük bir yer olduğu için her yere yürüyerek gidebilirsiniz. Merkezde gezebileceğiniz birçok müze ve kilise vardır. Cetinje sokaklarında kaybolup yürüyüş yapmak ta keyiflidir.
İklim
Şehirde ortalama sıcaklık kışın 2 derece yazın ise 20 derecedir. Kışlar serin ve yağışlı geçer. Yani tam bir karasal iklim hakimdir. Yıllık sıcaklık ortalaması 20.1 derecedir. En sıcak ay Temmuz, en soğuk ay ise Ocak ayıdır.
GEZİLECEK YERLER
Cetinje Manastırı
Karadağ’da bulunan en ünlü Sırp Ortodoks manastırıdır. Manastır 1785 yılında yapılmıştır.
Vlaska Kilisesi
1450 yılında inşa edilen kilisenin korkulukları için, düşmandan ele geçirilen silahların namluları kullanılmıştır. Burada düşman diye kastedilen, Osmanlılar.
Etnoğrafya Müzesi.
Kral Nichola Meydanında bulunan müzede Karadağ’ın geleneksel kıyafetlerini ve yaşam tarzını görebilirsiniz.
Devlet Müzesi
Kral Nichola Meydanında bulunan müzede Karadağ kralı I. Nikola Petroviç’in eski ikametgahıdır. 2. Dünya Savaşı sırasında yağmalanmıştır.
Biljarda House
Milli müzenin hemen karşısındadır. Ünlü şair ve filozof Peter II Petroviç’in 1832 yılında ikamet ettiği binadır. Günümüzde adına kurulmuş müze olarak hizmet vermektedir.
Milli Müze
Novice Cerovica’da bulunan müzede tarih ve sanat bölümleri görülmeye değerdir.
Vladiko Danilo Mezarı
Eğer Centinje Manastırının solundan başlayan ve tepeye doğru çıkan 10 dakikalık bir yürüyüş yaparsanız, Cetinje’nin kuş bakışı harika bir manzarası ile karşılaşacaksınız.
Lovcen türbesi
Petar II Petrovıc Njegos tarafından, Jezerski tepesi üzerinde 1660 metre yükseklikte bu şapel yaptırılmıştır. Türbe yıkılması üzerine 1924 yılında yeniden inşa edilmiştir.
Şehrin diğer isimleri: Tirana, Tirane, Tirona’dır. Kelime anlamı: “mutlak güç” dür. İtalya’ya yakın olması nedeniyle: gerek ülkede ve gerekse şehirde, yaygın İtalyan etkisi görülür.
Ulaşım
Şehir deniz kıyısında değildir. Ancak, ülkenin deniz kıyısındaki sahil kesimine ulaşmak için, buradan geçmek gerekiyor.
Ülkenin tek havaalanı: bu şehirdedir. Mother Theresa Havaalanı.Havaalanı kodu: TİA. Alan: 2007 yılında yenilenmiştir. Havaalanında, duty-free bölümü yok, boşuna aramayın.
Havaalanından şehir merkezine gitmek için çeşitli alternatifler var. Bunlardan birincisi, 2 Euro karşılığında kullanabileceğiniz Rinas Express. Bir taksi kullanmak isterseniz, havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım, 20 Euro oluyor. Ancak, fiyat sabit değil, mutlaka pazarlık yapmanız gerekiyor. Havaalanındaki taksiler: gri gövde renkli ve üzerinde kırmızı bir işaret bulunuyor.
Ülkemizden, buraya gitmek için karayolu ve havayolu olmak üzere, iki alternatifiniz var.
Son bir not
Arnavutlar ülkemize geldiklerinde bol miktarda alışveriş yapıyorlar yani bavul turizmi yaygın. Ancak: siz, bu ülkeye gitmek için uçağa binerken, bir anda, size bavul veya valizini vermek isteyen birçok Arnavut ile karşılaşıyorsunuz. Aman dikkat, bunların bavul ve valizlerini almamanızı öneririm.
Çünkü, ülkeye girişte, yani Arnavutluk girişinde, aniden kaçakçı damgasını yiyebilirsiniz.
Son bir not: Arnavutluk bizlere vize uygulamıyor ama elbette, sınırdan ülkeye girerken, “niye geldiğiniz” şeklinde, bir sözlü soruya muhatap oluyorsunuz. Bu sorunun yanıtını, önceden hazırlamanız da yarar var. En geçerli yanıt, elbette: turizmdir.
Tarihi
İlk olarak MÖ 12’nci yüzyılda bu bölgede yerleşim görülür. Çevrenin dağlarla çevrili olması yani güvenli bir yer olması nedeniyle tarih boyunca yerleşim olur. Aynı zamanda, bir geçiş bölgesidir.
Adriyatik denizi kıyısından dolayı, son derece önemli bir korsan merkezi olmuştur. Ticaret ne zaman geliştiyse korsanlık ta gelişmiştir. Bu yüzden, savaşlar hiç eksik olmamıştır. Romalılar, Roma döneminde buraya son derece önem verirler. Roma’dan sonra Bizans ve sonrasında Osmanlı görülür.
Şehir, Osmanlı yönetiminde kaldığı süreçte, önceleri küçük bir kasaba iken, zamanla gelişmeye ve büyümeye başlamıştır. 1614 yılında, Süleyman Paşa Bargjini isimli bir yerel feodal bey tarafından: bir cami ve ticaret merkezi kurularak, ilk kez inşa edilmeye başlanmıştır.
Zamanla, Osmanlı yönetiminde, Türk’e ve Türk isimlerine o kadar yakınlık göstermişler ki, günümüzde bile, birçok cadde, sokak ve semt isimleri, Türkçedir. Hatta: Osmanlı döneminde, Osmanlı idaresinde 35-40 kadar Arnavut asıllı Sadrazam görev yapmıştır.
Köprülü ailesi, Mehmet Akif Ersoy Arnavut’tur. Böylece: Arnavutlar, Türk toplumunun bir parçası olmuştur. Osmanlı döneminde yine Yeniçeriler arasında çok sayıda Arnavut asıllı yeniçeri vardır. Aynı şekilde, Balkanların İslamlaştırılmasında, Arnavut Bektaşi tekkeleri çok etkili olmuştur. Bu ülkede, hala kırka yakın Bektaşi tekkesi bulunmaktadır.
Osmanlı döneminde
Şehirde 2000 konut, 60 yerleşim alanı ve 7300 kişilik bir nüfus yoğunluğu olduğu bilinmektedir.
1912 yılına gelindiğinde, şehir, Sırp orduları tarafından işgal edilir ve Osmanlı hakimiyeti biter. Balkanlarda, Osmanlıdan en son ayrılan millettir.
1920 yılında ise, Arnavutluk bağımsızlığını kazanır ve Tiran, Arnavutluk ülkesinin başkenti olur.
1941 yılına gelindiğinde ise, babası din adamı olan Enver Hoca tarafından, Arnavutluk Komünist Partisi kurulur. Enver Hoca’nın yönetimindeki 50 yıllık süreçte, ülke hiç gelişmemiş ve özellikle 1997 yılındaki iç savaş döneminde tamamen harap olmuştur.
Genel
Tiran: Arnavutluk ülkesinin en büyük şehri ve başkentidir.
Şehrin rakımı 110 metredir ve en yüksek yerinin rakımı ise 1828 metredir. Şehir: çoğunlukla dağlar ve tepelerle çevrilidir. Şehrin içinden “Lena nehri” geçer. Nüfus 600 bin kişidir.
Ülkede işsizlik oranı yüksektir. Bu yüzden, özellikle çevre ülkelere, İtalya’ya çalışmaya giderler. Zaten: ülkenin ana geçim kaynağı, İtalya’da çalışan işçilerin gönderdikleri döviz girdileridir.
İklim olarak buranın ilginç bir iklimi vardır. Aslında, nispeten kuzeye daha yakın olmasına rağmen, Balkanlardan gelen soğuk havayı kesen yüksek dağlar nedeniyle, İzmir’deki ılıman iklime benzer bir iklim yapısı görülür.
Şehrin hemen yanı başındaki dağların yüksekliği 1900 metreye kadar ulaşmaktadır. Hatta bu dağlar, Alp dağlarına benzer bir görüntü yaratır. Zaman zaman karlarla kaplanır.
Şehirde
Komünist rejim döneminde yapılan 4 katlı ve 45 metre karelik yapılar zamanla harabe haline gelmiş ve dökülmektedir. Son yıllarda ise, özellikle 1997 yılındaki iç savaştan sonra, yüksek ve modern binalar ve apartmanlar yapılmaya başlanmıştır.
Özellikle birçok Arnavut, İtalya’ya çalışmaya gittiğinden, dönüşlerinde, İtalyan etkisi şehrin bütün yaşamında hemen hissedilir. Bu etki, mimaride de görülür. Yani, yeni yapılan binalar gerçekten modern ve güzeldir, ama eski binaların harabeliği, bunlarla birlikte göze hemen çarpar.
Arnavutlar
Arnavutlar, kapalı bir toplumdur. Kendi aralarında müthiş bir dayanışma gösterirler. Savaşçı bir toplumdur. Son derece kararlı ve bazı noktalarda çok acımasızdırlar.
Hatta: en fazla töre cinayetleri bu ülkede işlenir. Kan davası vardır, “kan alan kan verir” prensibi nedeniyle, on binlerce Arnavut, evlerini bırakıp başka yerlere göçmüştür. Özellikle taşrada, son derece tutucudurlar, yeniliklere karşı kapalıdırlar.
Ulusal simgelerine aşırı düşkündürler. Hangi ülkede yaşarlarsa yaşasınlar, bayraklarına aşırı düşkündürler. Kırmızı zemin üzerine, siyah çift başlı kartal. Türklerin kültüründe de bir kuş vardır.
Türklerin yırtıcı kuşunun ismi “Tuğrul kuşu” dur. Tuğrul kuşu, bir tür atmacadır. Çift başlı kartal simgesi: Roma döneminde de kullanılır ve Balkan coğrafyasında sık rastlanır.
Özellikle: Almanya, Avusturya ve İsviçre gibi, Almanca konuşulan ülkelerde çok fazla Arnavut gurbetçi vardır.
Enver Hoca döneminde, ülkede ilginç uygulamalar dikkat çeker. En ilginç uygulama: Enver Hoca, sürekli olarak 3’ncü Dünya Savaşı çıkacağı korkusuyla ülkenin birçok yerinde, binlerce “Bunker” denen sığınaklar yaptırır.
Bu sığınaklar günümüzde de ülkeyi gezerken birçok yerde karşınıza çıkacaktır, bu beton yığınlarını topraktan söküp çıkarmak aşırı maliyetli olduğundan olduğu gibi bırakılmıştır.
Dış görünüşlerine özen gösterirler, gençler sakal bırakırlar. Araç konusunda, özellikle “mersedes” sahibi olma konusunda özel merakları vardır. Eski veya yeni, mutlaka bir mersedes arabaları olmasını isterler.
Arnavutların en önemli tarihi şahsiyeti olan İskender Bey: Osmanlı döneminde, Akçahisar kalesinde, Osmanlıya isyan eder. Osmanlı, en kudretli döneminde, 25 yıl süresince, İskender Beyin idaresindeki Akçahisar kalesini ele geçiremez.
En sonunda: kalenin, İskender Bey ailesine bırakılmasına karar verirler ve bu yüzden, İskender Bey, Arnavutluk’ta bir halk kahramanıdır. Tiran şehir merkezinde, büyük bir İskender Bey heykeli vardır. Bağımsızlıklarının babası olarak kabul edilir.
Öte yandan: son yıllarda, Arnavutluk’ta İskender Bey isimli bir futbol takımı: büyük bir yolsuzluğa karışmış ve 11 yıl uluslar arası müsabakalardan men edilmiş, böylece ulusal kahraman İskender Beyin ismi bir anlamda lekelenmiştir.
Dil
Tiran şehrinde, halkın büyük bölümü İngilizce bilmiyor, ama insanlar cana yakın ve bu yüzden anlaşamamak pek mümkün değil, dil bilmeseler de yardımseverler.
İtalyan televizyonlarını izlediklerinden, şehirdeki birçok vatandaş, kendi dili yanında, İtalyanca bilebiliyor.
Para birimi
Arnavutluk’ta kullanılan ulusal para birimi: Lek’dir.
1 Euro: 125 Lek olarak hesaplanır. Euro, birçok yerde geçerli para birimidir. Birçok yerde, Euro veya dolar bozdurabilirsiniz. Ama sonuçta Lek uluslar arası geçerliliği olan bir para birimi değil, bu yüzden ülke çıkışında elinizde hatıra olarak kalmaması için, küçük oranlarda para bozdurmanızı öneririm.
Zaten eğer buraya tur ile geldiyseniz, para harcamak için pek zaman kalmıyor. Son bir not: kredi kartı kabul eden yer sayısı çok az, yani alışveriş düşünüyorsanız yanınızda nakit bulundurmanızı öneririm.
Alışveriş
Şehirde, özellikle 2005 yılından sonra, büyük alışveriş merkezleri inşa edilmeye başlanmıştır. Bunlar:
Qendra Tregtare Ünivers (QTU)
Şehir merkezi ve Durres arasındaki anayol üzerindedir. Yani, şehir merkezine uzaklığı 6 km. dir. Burada: alışveriş merkezleri, kahve evleri bulunmaktadır. Buradaki market ve mağazalarda, özellikle İtalyan ürünleri satılmaktadır. Yani, buradaki mağazalar, İtalyan şirketleri tarafından işletiliyor.
Avrupa Ticaret Merkezi (ETC)
Lana nehrinin yanında, şehrin tam merkezindedir. Burada, kahve evleri ve çeşitli marka tekstil ürünlerinin satıldığı mağazalar var.
Fruga Ferit Xhajko
Burası, Rahibe Teresa Hastanesi yakınındadır. Buranın özelliği: ülkemizden bavul ticareti yapan Arnavutların, getirdikleri malları burada pazarlamalarıdır.
Ne yenir-Ne içilir
Tiran merkezde: Tayvan merkezi denen alışveriş merkezine giderseniz ki (şehri ziyaret eden tur guruplarının büyük çoğunluğu buraya giderler); burada yöresel yemek bulamazsınız. Sadece: İtalyan usulü pizza ve makarna çeşitleri vardır ve porsiyonları 4-5 Euro civarındadır.
Şehirdeki birçok yerde görülen kafelerde, yine İtalyanların meşhur aşırı sert ekspressosu bulunur. Arnavutlar, özellikle sabah kahvaltısında bunu içmeyi tercih ediyorlar.
Sabah saat 7-8 arasında, kafelerde oturmuş ekspresso içen birçok insan görebiliyorsunuz. Çay derseniz, siyah çay yok, genellikle yeşil çay tercih ediliyor. Makarnalar ise, yine İtalyan usulü ve oldukça diri pişiriliyor.
Bu arada
Tirana isimli bir de biraları var. Ayrıca: bir de börekleri var. Yerel ismi; “byrek”. Üçgen şeklinde. İçinde peynir var ve şehrin birçok yerinde satılıyor. Peynirli dışında: ıspanaklı, soğanlı ve domatesli türleri de var. Ama özellikle bir çeşit peynir olan “gjize” lisini tatmalısınız.
Ancak: hijyen yani temizlik kuralları sanırım pek geçerli değil, börek tatmak isterseniz, buna dikkat etmenizi öneririm. Çünkü: sonuçta, bu şehirde, börek tatmalısınız, muhteşem bir lezzet.
Evet, inanın şehirde o kadar çok kafe-restoran-bar göreceksiniz ki, sanki şehrin tüm ekonomisi bunlar üzerine kurgulanmıştır. Son olarak: şehrin kafeterya ve restoranları, daha çok “Blok” denilen bölgede yoğunlaşmıştır. Burada, gitmenizi önerebileceğim yerler: Dajkua, Taiwan.
Özellikle: Taiwan kompleksi: birçok restoran, gazino, bar, gece kulübü ve restoran barındırıyor. Her yaş için ideal bir yer.
Şehir içi ulaşımı
Şehirde trafik rezalet, hani İstanbul trafiğini beğenmeyenler, buradaki trafiği görünce, duruma şükretmeden edemezler. Şehirde trafik ışıkları olmadığı için, trafik çok zor ilerliyor, hatta bazen ilerlemiyor.
Bu arada: şehirde, birçoğu mersedes markalı olan taksiler ucuz. Yani: sanırım Almanya’da ne kadar kullanılmış ve yaşı dolmuş mersedes taksi varsa, buraya getirilmiş.
Ama: taksiye binmeden önce, pazarlık yapmayı sakın unutmayın.
İlginç bir nokta daha var. Bir zamanlar, şehirde yaygın kullanılan bir tren yolu ağı var iken, günümüzde bu tren yolu ağının ve trenlerin kullanılmadığı görülüyor. Trenler müze olarak kullanılıyormuş. Kendi söylediklerine göre, İtalyanlar, trenleri etkisizleştirmişler.
Şehri ziyaret ettiğinizde, Avrupa’nın ve hatta Balkanların birçok yerinde olduğunun aksine, sürücüler, yayalara yol vermezler, karşıdan karşıya geçerken bu duruma mutlaka dikkat ediniz.
Turizm
Tiran pek gelişmiş bir şehir havasında değildir. Yollar bozuk, binalar eskimiş.
Trafik derseniz, berbat haldedir. Arabalar ve otobüsler ise, tamamen eski-püskü.
Şehirde: bayrak sayısının çokluğu dikkatinizi çekecektir. Bunun dışında, çok olan bir diğer şey ise: dilenciler.
Şehirde, kamu binalarının bulunduğu bölüm: nispeten ilgi çekici tarihi mekanları bulunduruyor, ama şehrin geneli fakir bölümlerden oluşuyor ve yapılar gerçekten kötü, dökülüyor. Bunun yanında, özellikle son yıllarda olduğunu öğrendiğim birçok şantiye var, ama bu şantiyeler, yapıları bitirdikten sonra ortaya ne çıkar meçhul.
Evet, turistik yönü güçlü olmayan bu şehirde: İtalyan restoranları, birkaç eski rejim döneminden kalma yapı, National Park ve Artificial Lake. İşte: Tiran şehrinin turizm etkinlikleri yalnızca bunlar, yani burayı ziyaret ederseniz, çok şey beklememelisiniz, yoksa hayal kırıklığına uğramanız kaçınılmazdır.
Gezi rotası
Şehir merkezi, Taksim meydanı büyüklüğünde bir meydandan oluşuyor.
Şehrin geniş caddeleri, bu meydana bağlanıyor. Burası: hükümet binalarının bulunduğu, ana meydandır. Şehir gezi rotası: Parlamento binasından, İskender Bey heykeline kadar olan ana hat üzerinden devam ediyor.
Namazgah Camisi
Şehir merkezinde, Tika tarafından yaptırılan bu büyük cami, bitmek üzere, tahminen birkaç aya kadar bitirileceği söylendi.
İskender Bey Meydanı
Meydanın bir yanı daha modern ve gelişen bir bölge görünümündedir. Diğer yanı ise, eski dönem yapılarının bulunduğu, bir kasaba görünümündedir.
Meydanda en göze batan yapı: Opera binasıdır.
Opera binası
Çinliler tarafından yapılmıştır. Opera binasının hemen karşısında, Enver Hoca’nın muhteşem bir heykeli varmış, ama günümüzde, bu heykel yoktur. Arnavutluk halkı, ülkeyi uzun yıllar süresince sert tedbirlerle yönetmiş bu adamın bırakın heykelini, adını bile anımsamak istemiyor, çünkü herhangi bir yerde ne heykel, ne isim göremiyorsunuz.
Hatta: biraz önce sözünü ettiğim, büyük meydana açılan caddelerden biri üzerine, ölmeden önce kendisi için inşa ettirdiği “anıt mezarı” bile, günümüzde “kültür merkezi” ve çocuklar için kay kay alanı haline getirmişlerdir. Biraz sonra, Enver Hoca’nın kendisi için yaptırdığı bu mezar yerinden söz edeceğim.
Meydanda devasa boyutlu, tek bir heykel var.
İskender Bey heykeli
Meydana bu heykelin konulması anlamlıdır. Çünkü: bu şahıs, şaha kalkmış atı üzerinde, ortaçağ döneminde Osmanlı’ya büyük sıkıntılar yaratmış bir kişidir.
Evet, İskender Bey, geçmişte birçok beylikten oluşan Arnavutluk halkını, bir çatı altında toplamıştır. Yani: Arnavutluk ülkesinin kurucusu olarak biliniyor. Bu yüzden, komünist yönetim sırasında da, heykelin burada durmasına izin verilmiştir. Heykel: 2 metrelik bir piramit kaide üzerindedir.
Heykelin hemen karşısında: bir cami var.
Ethem Bey camisi
Bölgenin en güzel ve ihtişamlı camisidir. Osmanlının bu topraklara bıraktığı en güzel eserlerden birisidir. Ancak benim şehirde bulunduğum Ağustos 2018 tarihinde cami de restorasyon yapılıyordu ve kapıları kapalıydı, yani camiyi gezme şansım olmadı, sadece dışarıdan görebildim.
Evet, aslına bakılınca: bir Osmanlı beyi olan Molla Bey ve oğulları tarafından, 1794 yılında inşa edilmeye başlanıyor. Ama Molla Beyin ömrü yetmediğinden, hayatını kaybettikten sonra, cami Süleyman Paşa’nın torunu Hacı Ethem Bey tarafından yaptırılıyor.
Yapımı 28 yıl sürmüştür. Molla Beyin kabri, caminin hemen önündedir. Caminin inşaatı, 1824 yılında tamamlanır. İnşaata bakılınca, özellikle üzerindeki el işlemesi resimler göz kamaştırıyor ve bu güzellikler, günümüzde de canlılığını ve renklerini korumaya devam ediyor.
Cami: 2’nci Dünya Savaşından sonra onarım geçiriyor ve daha sonraki Komünist dönemde ise diğer dini mabetlerin aksine, yıkılmamış ve müzeye dönüştürülüyor. Burada ilginç bir husus var. 18 Ocak 1991 tarihinde, Komünist rejimin muhalefetine rağmen, şehirde yaşayan yaklaşık 10 bin kişi, camiye girerek ibadet etmiş ve yıkımı önlemiştir. 1990 yılında ise tekrar ibadete açılıyor. Caminin hemen yanında, saat kulesi ve hükümet binaları, ulusal müze ve opera binası bulunuyor.
Saat kulesi
Caminin hemen arkasında, yine Osmanlının inşa ettiği, 1793 yılında inşasına başlanan ve 1 yılda tamamlanan saat kulesi görülüyor. Saat kulesi, Hacı Ethem Bey tarafından yaptırılmıştır. Şehrin sembolü haline gelen yapı: ziyarete açıktır. (giriş 10 Lek) Camilerin yanında, şehir merkezlerinde, kalelerde bulunan saat kuleleri, namaz zamanlarının kaçırılmaması için yapılmıştır.
Bu saat kulesi de, Osmanlı eserini, üzerinde bulunan nefis doğa, çiçek, manzara motifleriyle hemen belli ediyor. Üzerindeki Osmanlı yazısı da olduğu gibi günümüze ulaşmıştır. Saat kulesine 90 basamaklı bir merdivenle çıkılır. Kule 35 metre yüksekliktedir. Yapıldığı dönemde, şehrin en yüksek yapısıydı.
İlk yapıldığında, kulede Venedik yapımı bir çan bulunuyordu, 1928 yılında ise, Tiran Belediyesi tarafından, Almanya’dan saat düzeni alınmış, ancak bu da II. Dünya Savaşında tahrip edilmiştir. 1970 yılında, Çinliler tarafından, saat düzeni hediye edilmiştir.
Ulusal Müze
Ulusal müze, sorunlu bir yapıdır. Çünkü: binada, izolasyonda “asbest” kullanılmıştır. Ancak, asbestli bu yapının yıkılması için gerek teknik olanaklar ve gerekse yeterli para bulunmadığı ve bu yüzden yıkılamadığı söyleniyor. Çünkü, asbest insanlar için birinci derece kanser riski oluşturmaktadır. Ondan dolayı, müze binası olduğu gibi durmaktadır.
Müzenin görüntü olarak en ilginç yanı: üzerinde yani alınlığındaki güzel mozaik çalışmasıdır. Sosyalist dönemin bitiminden sonra, o günleri anımsatan bu mozaik çalışmasını kaldırmaya kıyamamışlar. Çalışmanın ortasında: ideal Arnavut erkek ve kadını tasvir edilmiş, sağa ve sola doğru yürüyen Biliryalılarda ve Partizana destek veren Arnavutlar görülüyor.
Müze, ülkenin en büyük müzesidir. 1981 yılında açılmış ve 27 bin metre karelik alana yayılmıştır. İçindeki bölümlerde: antik çağ, ortaçağ, ikonografi bölümü, Arnavutluk kültürü bölümü, Dünya savaşları ve Soykırım bölümleri bulunmaktadır. Müze: 1990’lı yıllarda, iç savaş sırasında yağmalanmıştır, ancak yine de çok sayıda eser sergilenmektedir. Giriş 300 Lek’tir.
ŞEHİRDE DİĞER GEZİLECEK YERLER
Sky Tower
Şehrin yeni gelişimini buradan rahatlıkla izleyebilirsiniz. Çünkü, kulenin tepesinde, döner bar var. Ancak, burası dönüş sırasında biraz sarsıntı yaratıyor, yani rahatsız olabilirsiniz, dikkat.
Deshmoret e Kombit Boluevard
Şehrin en büyük bulvarıdır. Arnavut İtalyan mimarlar tarafından inşa edilmiştir. Şehirdeki birçok önemli bina, bankalar ve idari binalar, hoteller, bu bulvar üzerindedir. Bulvar: güneye doğru, şehrin merkezine girer.
Tiran kalesi-Kalaja e Tiranesi
Murat Toptani caddesi çevresinde, şehrin kalbindedir. “Justinyen kalesi” de denilmektedir. Kale: 1300 yıllık bir tarihi geçmişe sahiptir ve Bizans döneminde yapılmıştır.
Günümüzde, kaleden, 6 metre yüksekliğinde bir duvar ( bu duvarın Osmanlı döneminde yapıldığı bilinmektedir) görülmektedir. Günümüzde kalenin bulunduğu alan otopark olarak kullanılıyor, görünce şaşırmayın.
Piramida-Kültür Merkezi
Burası: Enver Hoca tarafından, ölümünden sonra kendisi için yaptırılan bir mezar yeri olarak, 1987 yılında kızı tarafından tasarlanmıştır. Ancak ölümünün ardından, rejim değişmiş ve burası bir mezarlık değil, Kültür Merkezi olarak düzenlenmiştir.
Günümüzde burada birçok sanat etkinlikleri düzenleniyor, çocuklar burayı daha çok “kay-kay” alanı olarak kullanıyorlar. Enver Hoca’nın naşı, kendi memleketi olan şehirde gömülmüştür.
National Park-Yapay göl
Şehrin güneyindedir. Bu yapay göl ve park alanında, birçok simge bulunmaktadır. Özellikle: tatil günlerinde yoğun ziyaretçi akını olmaktadır.
Park: 1950 yılında yapılmıştır. Ağaçlar, çiçekler ve çalıların toplam çeşitliliği: 120 civarındadır.
Burada bulunan yapılar: St.Procopius kilisesi ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı. Saray: 1941 yılında yaptırılmıştır.
Ayrıca, park içinde, birçok Arnavut büyüğünün heykeli ve büstü görülüyor.
Parkın güney ucunda ise, şehrin hayvanat bahçesi ve botanik bahçesi bulunuyor.
Suni göl ise: yüzme alanı ve balık tutmak için kullanılmaktadır. Göl: 1955 yılında oluşturulmuştur.