Şehrin ismi: Türkçe “Kalkandelen” ve Makedonca ve Arnavutça “Tetova” olarak bilinir. Ülkenin kuzeybatısındaki bu şehir, Şar dağları eteklerinde kuruludur. Pena nehri şehri ortadan ikiye böler.
Şehir 15’nci yüzyıldan itibaren yaklaşık 500 yıl boyunca Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır. Bu yüzden, şehirde, tarihsel olarak büyük bir etnik Türk nüfus vardır. 1961 yılına kadar, şehirdeki Türk nüfus, genele oranla yaklaşık dörtte bir iken, günümüzde genel nüfusun sadece % 4’lük kısmı Türklerden oluşmaktadır. Şehrin nüfusunu büyük çoğunluğu Müslümanlardan oluşmaktadır.
Matka kanyonuna oldukça yakın olan bu şehir, bir zamanlar yani Yugoslavya döneminde bütün dünyaya kumaş ihracatı yapan bir yer olarak ün kazanmıştır.
Ancak, Yugoslavya’nın dağılmasından sonra, aynı performansı sürdürememiş, kapatılan tekstil fabrikasının yerine, plastik fabrikası kurulmuş ve böylece şehrin havası kirletilmiştir. Hatta, bugün Avrupa’nın havası en kirli 3-5 şehrinden biridir.
Evet, Kalkandelen yani Tetova şehri denince, tur programlarında, bu şehirle ilgili sadece bir yerin görülmesi söz konusudur. Yani şehirle ilgili ayrıntıya girmeyeceğim çünkü şehir size gösterilmeyecek. Burada sadece Alaca camii gösteriliyor.
Alaca camii, Boyalı camii olarak isimlendirilen bu cami, kesinlikle gerçekten görülmesi gereken güzellikte bir camidir. Ben şahsen bu caminin içindeki işlemeleri, daha önce herhangi bir yerde görmedim.
ALACA CAMİİ-BOYALI CAMİ-SARENA CAMİİ
Önce, her yerde olduğu üzere, camiyi gezmek için uygun kıyafet gerekiyor. Girişte bayanlar için başörtüsü var, ancak kıyafette (açık kollu giysiler, şortlar gibi) dikkat gerekiyor. Ayrıca, burası halen faal bir cami olduğu için namaz zamanlarında camiye girip gezmek mümkün olmuyor.
Camiye girmeden önce, caminin hemen girişi yakınında, Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan bir tuvalet kompleksi var. Ancak, bu tuvalet kompleksinin başına bir kişi oturtulmuş ve ülkemiz siyaseti hakkında oldukça ateşli bu kişi, tuvalete giren çıkandan para alıyor, yani tuvalet kullanacaksanız, cebinizde bozuk para hazır etmeniz gerekiyor.
Caminin yapılış öyküsü:
Cami: şehrin eski kısmında bulunmaktadır. Buradaki ilk cami: 1438 yılında, mimar İshak bey tarafından yapılmıştır. Şehrin en önemli kültürel ve tarihi yapılarından biridir. Özellikle bölgede yaşanan komünist dönemdeki bütün dini mabetlerin yıkılması furyasını atlatması önem kazanmaktadır.
1833 yılında Tetova düşkünü bir sanatçı olan Arnavut toprak sahibi Abdurrahman Paşa tarafından yeniden inşa edilmiştir. Boyalı camii ve çevresindeki binaların tarihine ait veriler, giriş kapısı üzerindeki mermer plakaya kazınmıştır.
Tipik bir Osmanlı mimarisi örneğidir. Caminin genişliği 10 metre ve uzunluğu 10 metredir. Tek minarelidir.
O dönemin camilerinin sultanlar, beyler veya paşalar tarafından finanse edilmesine rağmen, bu cami, şehirdeki iki kız kardeş tarafından finanse edilmiştir.
Caminin mevcut avlusu: birçok çiçek, çeşme ve türbelerle doludur.
1991 yılında, şehirdeki İslam topluluğu, caminin çevresine duvar yaptırmıştır.
2010 yılında dış mekan resimleri yenilenmiştir. 2011 yılında ise, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan hibe para yardımıyla, dış cephe yeniden inşa edilmiştir.
Dış kubbe:
Caminin diğer Osmanlı camilerinden farkı olarak kendine özgü bir dış kubbesi vardır.
Resim:
Caminin gerek dışı ve gerekse içi, muhteşem güzel resimlerle, kalem işleriyle süslüdür. Bu yüzden, önce resim ve din bağlantısı konusunda biraz bilgi vermek istiyorum.
Resim bir sanat dalı olmakla birlikte, özellikle Hıristiyanlar, kendi dinlerini izah etme açısından, resmi bir araç olarak kullanmışlardır. Şöyle ki Hıristiyanlık vaaz edildiğinde, toplumun yüzde 99’lık bölümü okuma yazma bilmiyordu.
Bu yüzden, Hıristiyan alimleri, düşünür taşınırlar ve halka dini anlatmak için bir yol bulurlar. Bu yol: kilise duvarlarına dini anlatan resimlerin çizilmesidir. Böylece: vaftiz sahnesi, İsa’nın çarmıha gerilmesi, Kudüs’ten kaçış ve benzeri birçok dini olay, resimlerle kilise duvarlarına çizilerek tasvir edilir. İznik’te toplanan birinci konseyde: bütün kiliseler bir araya gelir ve resim konusunda karar alırlar.
Buna göre “bu resim işi abartılıyor, bugünden sonra resim yapmak yasaktır” denir. Çünkü: “din değil, dinden ziyade resimler, inancın yerini aldı” denir. Bu eleştiri özellikle Suriye menşeli yani Doğulu kiliseler tarafından gündeme getirilir. Böylece, Bizans döneminde 86 yıl süresince, resim yasaklanır,
Yani,
İslam’ın vaaz edildiği dönemde, Hıristiyan dünyasında, resim yani ikonalar, hayvan, insan ve benzeri tasvirlerin çizilmesi yasaktır. Ancak: burada bulunan Boyalı camii: erken dönemde yapılan bir cami olması nedeniyle, ikonoklast yani resmin yasaklandığı sınıra çok yakın dönemde, neredeyse hiçbir şekilde onla uyuşmayan nadir örneklerden biridir.
Bu da şu anlama gelir: muhtemelen bu resimleri yapan sanatçılar, ya pagan döneminden ya da erken Hıristiyanlık dönemindeki süslemelerden etkilenmişlerdir. Etkilendiklerinin kanıtını görmek mümkündür.
Bunun kanıtı: sütunların Korint başlıklarındaki akantus yaprakları oldukça açık görülmektedir. Dolayısıyla burada göreceğiniz resimler, Roma sanatından çok etkilenmiş sanatçılar tarafından yapılmış olmalıdır.
Bu resim sanatına “fresko” denir. Bunun kelime anlamı: İngilizce “fresh” taze demektir. Yani: fresko, taze demektir. Daha açık anlamı: duvara sürülen harç ıslak iken, eser tamamlanır, harç kuruduktan sonra resim yapılamaz. Ustalığı düşünün, harç ıslakken; son derece süratli ve son derece kendinden emin olarak eseri tamamlıyor.
Onun dışında, kubbedeki ve yan alınlıktaki çerçevelerdeki şehir tasvirleri, limanlar, gemiler, minarelere dikkat edin, madalyonların içindeki kent tasvirleri özellikle muhteşem güzelliktedir. Balkon altı bezemeleri, özellikle üzüm yaprakları, son derece sıra d ışı ve son derece güzel ve estetiktir.
Evet, bu ön bilgiden sonra, camiye girin gezin ve bu muhteşem güzelliği mutlaka görün. (cami girişince bir bağış kutusu var)
İç mekan özellikleri:
Caminin en önemli özelliği: iç mekandaki boyalı dekorasyondur. Ancak bu dekorasyonda: geleneksel Osmanlı seramik karo dekorasyonu değil, parlak çiçek resimleri bulunur.
Abdurrahman Paşa: bu kalem işlerini yapmak üzere, Debarlı ustaları görevlendirir. Debarlı ustalar, Beylik Tekkesi ve birkaç özel evi daha süslemişlerdir.
Detay dekorasyonlarına giren boya ve sırları hazırlamak için, 30 binden fazla yumurta akı kullanılmıştır.
Geometrik ve çiçek süslemeleri yanı sıra, bazı manzara resimleri de görülür. Özellikle “Mekke” tasviri ilgi çeker. Bu tasvir: Güneydoğu Avrupa’da, Mekke’nin tasvirinin nadir ve tek örneğidir.
Türbe:
Sekizgen türbe, 1438 yılında caminin inşaatını finanse eden iki kız kardeş olan Hurshida ve Mensure’nin mezarıdır.
Hamam:
Birçok camide olduğu üzere, nehrin karşısında da bir hamam vardır. Pena nehrinin yanındaki hamam, cami ile aynı dönemde inşa edilmiş, esas olarak abdest almak için kullanılmıştır. Günümüzde hamam, bir sanat galerisi olarak kullanılmaktadır.
Şehir: Balkanlarda, Kosova Cumhuriyetinin başkentidir. Bu şehri gezmek isteyen ziyaretçiler için: bu şehirde tarihi eser yok denecek kadar azdır.
Çünkü: Yugoslavya’nın dağılmasının ardından, burada özellikle Sırplar tarafından büyük katliamlar yapılmış ve NATO tarafından müdahale edildiğinde ise, yine bombardıman sonucunda birçok tarihi ve eski yapı, yıkılarak yok olmuştur.
Halen: şehrin imar faaliyetleri, mevcut tesislerin restorasyon çalışmaları sürdürülmektedir. Yani, burada zorlukları aşarak yaşamlarını yeniden şekillendirmek isteyen insanları göreceksiniz.
Evet: Vietnam’dan sonra en büyük askeri kamp, Amerikalılar tarafından burada kurulmuştur. Şehrin merkezinde, Amerikan Başkanı Bill Clinton’un bir heykelini göreceksiniz.
Kosovalılar: onu manevi liderleri olarak görüyorlar, onun her yıl doğum gününü kutluyorlar.
Şehir coğrafi konum olarak
Ülkenin kuzeydoğu kesiminde ve Golyak dağlarının alt kısmında: tarihi Kosova ovasının üstünde bulunmaktadır.
Ama, aslında şehir daha yüksek alanda kurulu eski şehir ile, ovada kurulu yeni şehir diye iki bölümden oluşmaktadır. Ovada kurulu yeni şehir: Yugoslav yani Tito döneminde yapılan büyük blok apartmanlarla doludur.
Yeni şehir bölümü, savaşın ardından aldığı büyük göçlerle düzensiz ve gecekondu tipi evlerle dolmuştur. Savaştan önce, şehrin 200 bin kişilik nüfusu varken, savaşın ardından, bu nüfusun 50 bin kişilik Sırp bölümü şehri terk etmiş, ancak bu kez Arnavut ve Türkler, kırsal alandan şehre göçmüşler ve şehrin nüfusu 600 binlere kadar çıkmıştır.
ULAŞIM
Kosova Priştine;
Şehir: güneyde Prizren ve Makedonya’nın başkenti Üsküp ile komşudur. Kuzeyde ise: Mitroviça ve Podiyeva şehirleri bulunmaktadır. Üsküp-Kosova arasındaki uzaklık 80 km.dir. Bu yolculuk 4 saat sürer.
Şehirdeki havaalanı “Adem Jashari Uluslar arası Havaalanı” olarak bilinmektedir ve şehir merkezinin 18 km. güneybatısında bulunmaktadır.
Adem Jashari, Arnavutların “Che Guevera” sı olarak nitelendirilir. Kosova kurtuluş ordusunun kurucusu ve komutanlarından olan Jashari, Kosova’nın bağımsızlığının sembol isimlerinden birisidir.
Kosova’nın ilk Cumhurbaşkanı İbrahim Rugova da, Jashari’ye “Kosova’nın Kahramanı” unvanını vermiştir.
Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım yaklaşık 30 dakika sürer ve taksi tercih ederseniz 20 dakikalık yolculuk için 20-25 Euro ödemeniz gerekir. Ama şehir merkezinden havaalanına gelirken, taksi için aynı yola: 15 Euro ödeniyor.
İstanbul-Priştine arasındaki uçak yolculuğu, yaklaşık 1.5 saat sürmektedir.
Otobüs tercih ederseniz, 3 Euro ücret karşılığında şehir merkezine, Grand Hotel bölgesine ulaşabilirsiniz.
Otobüsler, her iki saatte bir hareket etmektedirler. Evet, uçak yanında, şehre trenle ulaşmak veya şehirden trenle ayrılmak isterseniz: tren istasyonu, şehir merkezinin 7 km. batısındadır.
Fushee Kosove tren istasyonuna ulaşmak için bir minibüse binmeniz gerekir. 5-10 dakikalık bu yolculuk için 0.40 Euro ödemeniz gerekir. Yürüyerek de tren istasyonuna gidebilirsiniz.
TARİH
Kosova Priştine;
Şehirdeki ilk yerleşim hakkındaki bilgiler: 15. yüzyıla dayanmaktadır. Bu dönemde: şehrin 16 km. yakınında bulunan Ulpiana bölgesinde, Romalılar tarafından bir şehir kurulduğu bilinmektedir.
Ancak, bu şehir daha sonraki süreçte tamamen yok olmuştur. Takip eden dönemde ise, şehir Roma İmparatoru I.Justinian tarafından yeniden kurulmuştur. Bu tarihi şehrin üzerinde, günümüzde: “Liplan” şehri bulunmaktadır.
Roma imparatorluğunun ardından, şehir, Balkanlarda ticaret yolları üzerinde bulunan konumu nedeniyle önemini korumuştur.
Şehrin, Sırbistan topraklarında bulunduğu dönemde; 1200’lü yılların sonu ve 1300’lü yılların başındaki dönemde: II. Stefan Uroş Milutin döneminde: refah seviyesi hızla yükselmiştir. Sırt yönetimi: 1389 yılındaki I. Kosova savaşına kadar devam etmiştir. Savaşın ardından: bölge Osmanlı topraklarına katılmıştır.
1870’li yıllarda ise
Balkanlarda gelişen özgürlük hareketleri sonucu: Priştine de Osmanlı idaresine karşı isyanlar olmuş ve 20. yüzyılın başındaki I ve II. Balkan Savaşlarının ardından, Sırp ordusu, Priştine şehrini ele geçirmiştir.
I. Dünya savaşının ardından ise, şehir: Yugoslavya devletinin bir parçası haline gelmiştir. Bu dönemde: şehirde yaşayan binlerce Müslüman ve Türk: Anadolu topraklarına göç etmek zorunda bırakılmıştır. II. Dünya savaşında İtalyanlar tarafından işgal edilen şehir: 1946 yılında Kosova özerk bölgesinin başkenti olmuştur.
Bu dönemde: dağlık bölgelerden şehir merkezine göç sonucu: şehir nüfusu hızla artmış ve şehirde yaşayan Arnavut azınlık sayısı hızla yükselmiştir.
Takip eden 1998-1999 yılları arasındaki iç savaş döneminde: bölgede, Sırplar tarafından başlatılan ayırımcılık: Priştine şehrinde sıkıyönetim ilan edilmesiyle başlayan gerginlik: 24 Mart 1999 tarihinde NATO güçlerinin başlattıkları harekat sonucu: şehirdeki birçok yer bombalanmıştır.
İKLİM
Şehirde, tipik okyanus iklimi hüküm sürmekte olup, buna bağlı olarak yazlar sıcak ve kışlar ise karlı ve soğuk geçer.
İNSANLAR
Priştine şehrinde: Arnavutlar, Türkler, Boşnaklar ve Sırplar yaşamaktadırlar. Burası: Avrupa tarzı Batı kültürünün egemen olduğu, Balkan ve Müslüman bir şehir görüntüsü sunmaktadır.
Evet: 2011 yılı nüfus sayısına göre: şehirde 198.897 kişi yaşamaktadır. Bunların: 194.452 kişi Arnavut, 2156 kişi Türk, 430 kişi Sırp’tır. Halkın büyük bölümünün Arnavut olması nedeniyle, şehirde Kosova bayrağı kadar Arnavut bayrağı da dalgalanıyor.
Ancak: Avrupa Birliği: Piriştina’nın Arnavutluk ülkesine ilhak etmesine izin vermiyor. Yani, işler karışık.
Özellikle, yaşlı Piriştinalılar, Türk olduğunuzu duyduğunda sevecen yaklaşıyorlar ama gençlerde, Türklere karşı bir antipati var.
ŞEHİR İÇİ TOPLU TAŞIMA
Şehirde taksiler nispeten ucuzdur ve bu yüzden, şehrin toplu taşım araçlarını sık kullanmanız gerekmez. Şehir içi otobüslerde bir biniş: 0.40 Euro’dur. Bunların biletlerini, otobüs içinden satın alabilirsiniz.
Bir aylık otobüs kartı almak isterseniz, bu kez 10 Euro ödemek gerekir. Taksilere gelince: ilk açılış gündüz 1.5 Euro ve gece, yani saat 22.00’den sonra 2 Euro’dur. Kilometre başına ücret ise 0.60 Euro’dur.
KAFELER
Kosova Priştine;
Şehirde çok sayıda kafe bulunuyor. Kafelerde insanlar, bir içecek alıp, oturup gelip geçenleri seyrediyorlar. Söylenenlere göre: işsizlik nedeniyle, insanlar ya taksi şoförü oluyorlarmış ya da kafe açıyorlarmış. Daha da ilginç olanı: bu ülkede kapalı alanlarda sigara içmek yasak değildir.
Bu yüzden, kafelerde muhteşem bir sigara dumanı oluşuyor. Bu kafelerde, özellikle espresso içmenizi öneririm, tadı harikadır.
GECE HAYATI
Kosova Priştine;
Şehirde: birçok kafe, bar ve gece kulübü bulunmaktadır. Gece hayatı: şehrin doğu ucunda “Santea” bölgesinde hareketlidir. Bir anlamda, gece hayatının şehrin merkezindeki stadyumun çevresinde “Grand Hotel” in arkasında döndüğü söylenebilir.
Burada: öğrencilerin eğlendikleri mekanlar bulunmaktadır. Şehrin güneyinde ise “Rruga Garibaldi Pejton” denilen bölge de ilgi çekmektedir. “Sprey” isimli kulüp: şehrin en tercih edilen yeridir. Mekan yaklaşık 1500 kişiliktir ve 1000 metrekarelik bir alana sahiptir.
Bu arada: şehri ziyaret edipte casino da şansını denemek isteyenlerin Avrupa Casinoyu ziyaret etmeleri gerekir. Otobüs garajı yakınındaki bu casino’da: slot makinaları, poker, ücretsiz içki ve ücretsiz açık büfe hizmeti verilmektedir.
ALIŞVERİŞ
Şehri merkezi değil, doğu ve güney bölümlerindeki yollarda: birkaç mağaza ve hipermarket bulunmaktadır. Merkezde ise, derme-çatma tezgahlarda güneş gözlüğü, sigara ve kitap satıcılarını görebilirsiniz.
Merkezde, çarşıda ise: sahte giyim tasarımcıları, meyve ve sebze satıcıları, korsan CD ve sigara satıcılarının bulundu küçük ve modern bir Pazar yeri bulunmaktadır.
Priştine şehrinde: birkaç hediyelik eşya dükkanında: Hint ürünleri, küçük heykeller ve diğer bir kısım hediyelik eşyalar satılıyor. Ayrıca: kilim ve çeşitli giyim eşyaları ve el sanatı ürünleri de bulup satın alabilirsiniz.
Son bir not: Priştine şehrinde, özellikle “Arnavut telkari gümüş işleri” çok meşhurdur. Bunlardan satın almalısınız. Bu telkarileri: Garibaldi caddesi üzerinde Krenare Rugovica dükkanında bulabilirsiniz.
NE YENİR-NE İÇİLİR
Şehirde: Priştineliler genellikle evlerinde yemek yapmıyorlarmış. Bu yüzden, restoranlarda rahat koltuklar bulunuyor ve insanların bu koltuklara oturarak sanki evlerinde imiş gibi yemek yemeleri düşünülüyormuş.
Yemek için göze çarpan mekanlardan herhangi birini denemek isterseniz: sıkça rastlanan qebabtoreleri yani köftecileri deneyebilirsiniz. Biraz daha ayrıntılı ve yanında şaraplı bir yemek düşünürseniz, bu kez: home restoran, the lounge, rings gibi yerleri düşünebilirsiniz. İçmek için önerilere gelince: burada “peja” isimli bir bira bulunuyor. Bunu tadabilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
ESKİ PAZAR-TREGU İ VJETER
Şehrin en canlı bölgesi: doğu bölümünde “Rruga İlir Konusheci” bölgesindeki büyük pazardır. Pazarın büyük bölümü, 1950’li yıllarda tahrip olmasına rağmen, günümüzde de halen Balkan piyasalarının en tipik ticari hayatı ve atmosferi, burada yaşanmaktadır.
Pazarda: meyve-sebze, Arnavut bayrakları, sigara, mutfak eşyaları, araba parçaları, cep telefonları ve daha birçok ürün satılmaktadır. Satıcıların büyük bölümü: Almanca, İtalyanca, İngilizce biliyorlar.
AKADEMİ BİNASI
Saat kulesinin sağ yanında bulunan bu yapı: 19. yüzyıl Osmanlı konak mimarisi tarzında yapılmış bir yapıdır. Yakın geçmişte, yapıya: oldukça kötü ve çirkin bir cam kış bahçesi eklenmiştir.
Günümüzde: Bilim ve Sanat Akademisi tarafından kullanılan yapıyı gezmek isterseniz, avlunun çevresinde yürüyebilirsiniz.
ŞADIRVAN ÇEŞMESİ
UNESCO’nun desteğiyle 2013 yılında restore edilmiştir. Söylenenlere göre, bu çeşmeden su için “Prizen’e” mutlaka geri dönermiş.
YENİDOĞAN ANITI
Anıt: 17 Şubat 2008 tarihinde, Kosova’nın bağımsızlığının ilan edildiği gün açılmıştır. Burada: 99 ülkenin bayrağı bulunmaktadır.
GRAND HOTEL PİRİŞTİNA
1999 Kosova savaşı öncesinde Yugoslavya hükümetinin mülkü olan yapı: Rahibe Teresa bulvarı üzerindedir. Otel 5 yıldızlı olmasına rağmen: otel hakkında aldığım duyumlar pek olumlu değil, yani kötü bir otel olduğu söyleniyor.
KARDEŞLİK VE BİRLİK ANITI
15 metre yüksekliğindeki, bu 3 sütun: Arnavutlar-Sırplar-Karadağlılar olmak üzere, üç halkın “birlik ve kardeşlik” duygusunu ifade etmek için yapılmıştır.
Anıtın büyütülmüş alt ucu: dikenli tellerle çevrilidir ve burada bulunan yazıt üzerinde “1961” tarihi görülmektedir. Anıt: Yugoslavya için favori bir slogan olan “birlik ve kardeşlik” için dikilmiştir.
MİLLİ KÜTÜPHANE
İlginç mimarisiyle şehrin sembollerinden birisidir. Milli Kütüphane, Hırvat mimar Andrija Mutnjakoviç tarafından tasarlanmış, 1974 yılında başlayan inşaatı, 1982 yılında tamamlanmıştır. Uzay çağı teknolojisini yansıtan binanın, 16.500 metrekarelik dışında farklı boyutta, 99 adet beyaz cam kümbet ve tamamen metal balık ağı bulunmaktadır. 99 kubbe, insan beynini ve bu kurumdan bilgi alındığını temsil ediyor.
Ayrıca kubbeler, Arnavutların geleneksel takkesi olan “Pilis” simgeliyor. Binanın iç mimarisi, en az dışı kadar ilginçtir. Bina: 1990’ların başında, çok az olan Arnavut edebiyatının az sayıdaki eserinin korunduğu yer olarak bilinir.
Burada, ayrıca eski Priştine şehrine ait bazı fotoğraflar, 16.yüzyıldan kalma eski ve nadir kitaplar ve el yazmaları ve 5000 eser bulunmaktadır. Özellikle sınav dönemlerinde, Priştine Üniversitesi öğrencileri burayı dolduruyorlar.
ULUSAL ŞEHİTLER ANITI-VARREZAT E DESHMOREVE
Velania üstündeki Şehitler Parkı tepesi: Yugoslav döneminde, Dünya savaşında bölgenin kurtuluşu sırasında ölen partizanlar anısına oluşturulmuştur.
Anıt: topraktan çıkmış, birkaç somut kabuk ile çevrili: bir sopa üzerinde, bir metal küre şeklinde bir platformdan oluşmaktadır.
KOSOVA MÜZESİ
Müzenin bulunduğu koyu sarı boyalı villa tipi bina: 1898 yılında Avusturyalılar tarafından inşa edilmiş ve 1945-1975 yılları arasında Yugoslavya ordusunun idari merkeziyken, daha sonra Kosova Müzesine satılmıştır.
Müzede: özellikle 1960 yılında Priştine şehri yakınlarında Tjerrtorja bölgesinde bulunan “Neolitik” döneme ait “Tanrıça” heykeli ilgi çekmektedir.
Bu heykel: 2002 yılında Priştine şehrine dönmüştür. Bir taht üzerindeki tanrıça heykeli aynı zamanda şehir amblemidir ve Sitting Tanrıçasının 6000 yaşında olduğu söyleniyor.
Ayrıca: yine bir çok arkeolojik buluntular sergilenmektedir ve bunların sayısının 50 bin civarında bulunduğu söyleniyor.
Ancak: müzede bulunan antik döneme ait eserlerin büyük bölümünün, 1999 yılındaki iç savaş sırasında Sırplar tarafından çalınarak Belgrad Müzesine götürüldüğü bilinmektedir. Binanın önünde ise: iki büyük Yahudi mezar taşı bulunmaktadır.
SAAT KULESİ-CLOCK TOWER-SAHAT KULLA
Osmanlı döneminde: her Pazar kasabasında, bir saat kulesi yapılması bir gelenek olmuştur. 19. yüzyılda: eski çarşı alanının merkezinde, kendi adını taşıyan caminin yanında inşa edilen, 26 metre yüksekliğindeki saat kulesi: Üsküp şehrindeki saat kulesine çok benzemektedir.
Kule: kumtaşı ve tuğla ile yapılmıştır. Saat kulesinde bulunan çan: Boğdan şehrinden buraya getirilmiştir. Üzerinde bulunan yazıta göre: “1764 yılında Moldova Rumen için yapıldığı” yazılıdır.
Ancak: 2001 yılında bu orijinal çan çalınmış, ardından NATO mensubu Fransız askerleri tarafından, saat mekanizması değiştirilerek elektrikli hale getirilmiştir.
KOCADİSHİ EVİ
Saat kulesinin 150 metre güneydoğusunda bulunan ev: Kocadishi ailesine aittir ve tipik bir Osmanlı yapısıdır.
CLİNTON&BİLLBOARD HEYKELİ
Kosova’nın en sevdiği kahraman olarak: bulvara bakan büyük bir pano üzerinde resmi yapılarak onurlandırılmıştır. Bunun hemen aşağısında ise: 3 metre yüksekliğinde bronz bir heykel bulunur ve bunlar 2009 yılında açılmıştır.
Amerikan Başkanı Bill Clinton: iç savaş sırasında, NATO’nun buraya müdahale etmesini sağlamış ve Kosovalıların Sırplar tarafından tamamen imha edilmelerini önlemiştir. Bu yüzden, seviliyor. Hatta, şehrin en büyük bulvarının ismi de “Bill Clinton” bulvarıdır.
KUTSAL RAHİBE TERESA KATEDRALİ
Bu Katolik dini yapı: 2007 yılında hizmete girmiştir. Arnavut rahibenin adını taşımaktadır. Şehrin silüetini etkilemektedir. Çan kulesine çıkıp şehri daha iyi görebilirsiniz.
RAHİBE TERESA HEYKELİ
Rahibe Teresa: Hindistan’da yoksullar için kendisini adamıştır ve halen Makedonya sınırları içinde bulunan “Üsküp” şehri doğumlu ve etnik Arnavut kökenli bir rahibedir.
Heykelin çevresinde: küçük bir havuz bulunuyor ama söylenenlere göre havuz harap haldedir, çökmektedir. Çünkü: rahibenin, daha büyük bir heykelinin: yeni katedral önünde dikilmesini istemektedir.
RAHİBE TERESA BULVARI
Bu cadde üzerinde turlamak, şehirde yapabileceğiniz başlıca uğraşılardan birisidir.
EKSİK RESİMLER
Kosova krizinin hatıralarını gündeme getirmek için: bulvarın kuzey ucunda, çatışmalarda kayıp olan Kosovalıların fotoğrafları bulunmaktadır. Bunların yaklaşık 1900 civarında bulunduğu söyleniyor.
RUGOVA GRAVE
21 Ocak 2006 tarihinde akciğer kanserinden ölen Kosova Cumhurbaşkanı İbrahim Rugova’nın cenaze törenine, yarım milyon insan katılmıştır.
1980’lerin sonunda siyasete giren ve Sırp yönetimine karşı yaptığı pasif direnişle hatırlanan ve 2002 yılında Cumhurbaşkanı olan Rugova’nın naşı: “Parku Varrezat e Deshmoreve” yani “Şehitler Parkı” üstünde bulunmaktadır.
NATİONAL THEATRE
Burası: Kosova cumhuriyetinin ulusal tiyatrosudur. 1946 yılında kurulmuştur ve Arnavutlara ait her türlü kültürün geliştiği yer olarak bilinir. Ulusal tiyatroda: Arnavutça dil oyunları ve gösteriler düzenlenmektedir.
BİSTİCA-AKDERE KÖPRÜSÜ
Şehrin simgesi, 15’nci yüzyılda Osmanlılar tarafından yapılan bir köprüdür. Köprü, yoğun yağış nedeniyle 1979 yılında çöktü ve 1982 yılında yeniden inşa edildi.
ETNOĞRAFYA MÜZESİ-MUZEU ETNOLOGJİK EMİN GJİKU
İliaz Agushi-Fatih Camisi yakınlarındaki bu güzel ve geleneksel 18.yüzyıl evi: eski çarşı alanında kalan tek özgün yapıdır. Evin sahibinin ismini taşımaktadır ve 2006 yılında müzeye dönüştürülmüştür.
Müzede: bölgeye ait giyim, doğum ve mezar ritüelleri, el sanatları ve bölgesel özellikler görülmektedir. Özellikle: halk kostümleri ilgi çekiyor.
Bu müzede: bölgeye özgü, geleneksel, beyaz “plis şapka” satılıyor, bölgeye has hediyelik eşya satın almak isteyenler bunları tercih edebilirler. Müzeye giriş ücretlidir. Yetişkinler için 2.5 Euro, çocuklar için 0.5 Euro ücret ödemek gerekir.
GENÇLİK SARAYI-GENÇLİK SPOR MERKEZİ
Kültür, eğlence, spor, sosyal ve ekonomik faaliyetler için yapılmış büyük bir komplekstir. 1977 yılında inşa edilirken, proje planlandığı gibi yürütülememiş, yapının bir tarafındaki spor salonu hala kullanılamıyor.
Diğer taraftaki olimpik salon kapalı otoparka dönüştürülmüştür. Diğer alanlar ise, özel sektöre kiralanmıştır. Alt katında ise küçük bir alışveriş merkezi vardır. Yapının önünde “Newborn Anıtı” bulunuyor.
NEW BORN ANITI
Gençlik ve Spor Sarayı dışındaki burası: 9 adet sarı boyalı çelik harften oluşmaktadır. Bur çarpıcı anıt: Sırbistan’dan bağımsızlığın kazanıldığı, 17 Şubat 2008 deklarasyonu odak noktası olması için tasarlanmıştır.
3 metre yüksekliğindeki harflerin üzerinde: 150.000 den fazla imza bulunmaktadır. Anıt Kosova Cumhuriyeti’nin doğuşunu simgeliyor.
KOSOVA SANAT GALERİSİ
Milli Kütüphanenin arkasında, bu büyük sergi binası 500 metre karelik iki sergi salonundan oluşmaktadır. Kültür ve Spor Bakanlığı tarafından işletilen müzede, özellikle gençler olmak üzere, sanatçılar için eğitici çalışmalar yapılmaktadır.
İSKENDER ANITI
İskender Bey için adanmış bir anıttır. İskender Bey heykeli bulvar sonunda bulunmaktadır. Bu kişi: 15. yüzyılda Osmanlıya karşı savaşan Arnavut kahramanıdır. Bir kaide üzerinde yükselen heykel: geceleri ışıklandırılmaktadır. Kafasında, geleneksel Arnavut yumurta kabuğu şapka bulunur. Heykel: 2001 yılında, Arnavut sanatçı Janaq Paco tarafından tasarlanmıştır.
CARSHİA CAMİİ-TAŞ CAMİ
Tek odalı cami: Priştine şehrinin en eski camilerinden birisidir. 1389 yılındaki savaş sonunda kazanılan zaferin anısına, 15. yüzyılda Sultan Bayazıt tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde, eski çarşı kompleksinin bir parçası olarak bulunan cami de, bir de türbe bulunmaktadır.
FATİH CAMİİ
Saat kulesinin karşısındaki bu cami: 1461 yılında, Fatih Sultan Mehmet döneminde inşa edilmiştir. Bu yüzden: “Fatih” camisi olarak bilinir. Yapı: 1690-1698 yılları arasında, Avusturya-Türk savaşları sırasında, şehri ele geçirenler tarafından “kilise” ye dönüştürülmüştür. Ardından ise: 1955 yılında depremde hasar görmüş, özellikle büyük hasar gören minaresi yenilenmiştir.
Yapının ana kapısı üzerinde: Arapça gravür ilgi çekmektedir. İç bölümde ise: boyalı çiçek dekorasyonu ve arabesk duvarlar ve süslü tavanlar görülür. Sütunlar üzerinde yükselen, 15 metre çapındaki kubbe; biraz önce sözünü ettiğim gibi, muhteşem süslemelerle güzelleştirilmiştir.
ŞEHİR DIŞINDA GEZİLECEK YERLER
GRAÇANİTSA MANASTIRI-MANASTİR GRACANİCA
Şehir merkezinin güneyinde, kısa bir yolculuk yapılarak buraya ulaşılabilir. Gilan bölgesine giden otobüslere binerek buraya ulaşabilirsiniz.
Bu dini yapı: Kosova’nın en iyi dini eserlerinden sayılır. 1321 yılında tamamlanan yapı: Sırbistan efsanevi kralı Milutin Nemanjic tarafından yaptırılmıştır ve Sırp Ortodoks kilisesinin Sırp-Bizans geleneği mimari özelliklerini yansıtır.
Manastırın yapısal ve dekoratif unsurları, ziyaretçiyi büyüler. Geç Bizans mimarisinin bir başyapıtıdır.
Yapının içindeki freskler ilgi çekmektedir. Bu freskler: 1321-1322 yılları arasında boyanmış ve iyi korunmuştur. Bunlar içinde, özellikle: Paleologues döneminden kalanlar, klasik sanatın en iyi örnekleridir. Bu fresklerde, İsa’nın mucizeleri görülür.
Ayrıca: bir keşiş olarak Kral Milutin ve Kraliçe Symonida, bir rahip olarak Kraliçe Helen (kralın annesi) ve kral Milutin’in portreleri görülür. Bu iç fresklerin: 1379-1383 yılları arasında, Türkler tarafından tahrip edildiği söyleniyor.
Bu yüzden: manastır, 1383 yılında restore edilmiştir. 1688 yılında, manastırın yine Türkler tarafından yağmalandığı ve hazinelerinin İstanbul’a taşındığı söyleniyor.
Manastırın hazinesinde: 16. ve 17. yüzyıllardan kalma değerli simgeler, birkaç el yazması kitaplar bulunmakta olup, bunlardan en eskisi 1539 yılına aittir.
Kilisenin girişinde hayırsever portreleri ve kral Milutin ve eşi Simonida ile birlikte, Nemanjic aile ağacına ait 16 portre ile tasvir edilmiştir.
Anıt, UNESCO tarafından, 2006 yılında Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Ancak: manastır KFOR askerlerinden oluşan bir emniyet gücü tarafından korunmaktadır ve girişte, kimlik sorulmaktadır.
Çünkü: Gracanica: bir Sırp yerleşim bölgesidir ve burası tam bir huzursuzluk odağıdır. Özellikle: 1998-1999 yılları arasında Arnavut teröristler tarafından, el bombası atılarak burası tacize uğratılmıştır.
Son bir not: burayı ziyaret ederseniz, burada ikamet eden rahibelerin sattıkları ürünlerden, özellikle bal’dan satın almanızı öneririm.
KOSOVA SAVAŞ ANITI
Anıt: Priştine-Mitroviça yolunda, yoldan 400 metre içerde bulunmaktadır. Anıt: 1389 yılındaki Kosova Savaşı yıldönümü için 1953 yılında yapılmıştır. Savaşın 600. yıldönümünde, Sırp Lider Slobodan Miloseviç, buradaki kuleden, toplanan Sırp kalabalıklara konuşmalar yapmıştır.
Anıtın buraya dikilme nedenine gelince: Sırplar, I. Kosova savaşında yenildiklerine kabullenmiyorlar. Bu anıt ta, o savaşın anısına dikilmiştir.
Hatta: savaşın yapıldığı 28 HAZİRAN gününü de, Sırplar “En kutsal gün” olarak kabul ediyorlar. “Vivodnan” adı altında, bu günü dini ve kutsal bir gün olarak kabul ederek, kutlamalar yapıyorlar.
Biraz önce söylediğim gibi: Yugoslavya bölünmemiş iken: Miloseviç, burada konuşmalar yapıyor ve Sırp milliyetçiliğini öne çıkararak 600 yıl önce buraya yerleşen Türklerden ve onların soyundan gelenlerden intikam almanın zamanının geldiğini söylüyormuş.
Zaten o tarihten sonra da, Balkanlarda akla hayale gelmeyen soykırım ve katliamlar yapılmaya başlanmıştır.
Evet, burayı ziyaret ederseniz: çevredeki plato ve dağların muhteşem manzarasını izlemek için kuleye tırmanmalısınız.
SULTAN I. MURAT TÜRBESİ-TYRBJA E SULLTAN MURATİT
Türbe: Priştine ile bir sonraki en büyük şehir olan Vuçitırın yolu üzerinde, Priştine şehir merkezine 6 km. uzaklıktadır.
Kosova ovasında: 1389 yılında, Kosova savaşı sırasında öldürülen Sultan Murat için inşa edilmiştir ve sultanın iç organları burada gömülmüş, bedeni ise Bursa’da defnedilmiştir.
10 Ağustos 1389 tarihinde, I. Kosova savaşında, Osmanlı ordusu ile Balkan ordusu savaşı sırasında, sultan muharebe meydanında gezerken; Milos Obiliç isimli biri şehit edilir.
Kendisi: Osmanlı imparatorluğunun 3. padişahıdır ve Osmanlı devletinin kapılarını, Avrupa’ya açmasıyla bilinir.
Türbe: şehir merkezinin 20 km. dışındadır. Yaklaşık 600 yıldır burada bulunan türbe, yakın zaman önce: burada bulunan basit bir anıt yerine: Türk Diyanet Vakfı tarafından 19. yüzyılda inşa ettirilmiştir.
Türbede
Osmanlı Barok süslemeler ve süslü bir kubbe sundurma bulunmaktadır. Bahçesinde ise, 700 yıllık olduğu söylenen bir dut ağacı bulunur.
Burayı ziyaret ederseniz: türbenin bekçisi: bol dökümlü, yeşil bir bez ile örtülü tabut şekilli taş bölümde sizi gezdirecektir. Türbenin bahçesinde: türbedarların ve Silistre Komutanı Rıfat Paşanın, Kosova Valisi Hafız Mehmet Paşanın, ilk türbedar Haci Ali Buharanın, İsmail Ağanın mezarları bulunuyor. Ayrıca: 1911 yılında Sultan Reşad anısına yaptırılan bir çeşme bulunuyor.
Ayrıca: türbenin hemen yanındaki bir yapı, müzeye dönüştürülmüştür ve burada: Osmanlı dönemi kıyafetleri, resimleri, balmumu heykeller, belgeler ve haritalar sergileniyor.
1389 yılından bu yana: Özbek Türkü bir aile, türbede bekçilik yapmaktadırlar. Buraya ulaşmak isterseniz, şehir merkezinden taksi ile gidebilirsiniz.
Burada bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum, bu türbeye giderken bir kasaba ile karşılaşacaksınız, kasabanın ismi “Obilic” kasabasıdır, yani Sultan Murat’ı şehit eden Sırp askerinin ismidir.
ULPİANA-FONTANA ULPİANE
Kosova’da gümüş ve kurşun madenlerinin yanında inşa edilmiş, önemli bir Roma şehridir. Burada: yollar, kamu ve dini yapıların kalıntıları bulunmuştur.
Ayrıca: 4 ve 6. yüzyıllardan kaldığı düşünülen mezarların bulunduğu “nekropol” bölümü görülür.
Yol boyunca, kalıntıların restorasyon çalışmaları sürdürülmektedir.
Dünyaca ünlü seyahat rehberi “Lonely Planet” 2006 yılında yaptığı en güzel şehirler sıralamasında, Saraybosna şehrini 43 sırada göstermiştir.
2009 ve 2010 yılları arasındaki değerlendirme de ise, şehir görülmeye değer on şehirden birisi olarak seçilmiştir.
Saraybosna, Bosna Hersek devletinin başkenti ve en büyük şehridir. Saraybosna vadisi içinde, Miljacka ırmağının çevresinde kurulmuştur. Şehirde ayrı bölgelerde de olsa: Boşnaklar, Sırplar ve Hırvatlar bir arada yaşarlar.
Şehrin çevresinde tepelerin etekleri vardır. Bu durum çok önemli, çünkü iç savaş sırasında, bu tepelere yerleşen Sırp ve Karadağlı vahşiler, şehri aylarca (3.5 yıl) kuşatma ve ateş altında tuttular, bu tepelere keskin nişancılar yerleştirdiler.
Şehirde kuzeyden karasal iklim ve güneyden Akdeniz iklimi etkisi görülür. Yıllık ortalama hava sıcaklığı 9.5 derece civarındadır. En soğuk ay Ocak ayıdır. En güneşli ay ise Ağustos ayıdır. Şehir: 1984 yılında Kış Olimpiyat Oyunlarına ev sahipliği yapmıştır.
Şehir 2014 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçildi. 2019 yılında Avrupa Gençlik Olimpiyatları, bu şehirde yapılmıştır.
Şehrin ismi ve anlamı
Osmanlılar burayı fetih etmeden önce ise, şehrin ismi “Vrhbosna” dır. Osmanlılar burayı ele geçirince şehrin ismi “Bosna-saray” olmuştur. Ayrıca: “Saray ovası” olarak da bilinirdi.
Bu yüzden, günümüzde pek çok dilde, bu ifadenin kısaltılmış hali olarak “Sarajevo” kullanılmaktadır. Yani, şehrin günümüzdeki ismi “Sarajevo” dur.
Ulaşım
İstanbul-Saraybosna arasındaki hava yolu yolculuğu yaklaşık 1.5 saat sürüyor. Saraybosna uluslar arası hava alanı: şehir merkezinin 1.6 km güneybatısındadır. Hava alanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım, rahattır. Otobüs durağı: hava alanı otoparkı dışında ana yol üzerindedir.
Tramvay ile şehir merkezine ulaşabilirsiniz. Otobüs, her 30 dakikada bir var. Ulaşım için taksi tercih ederseniz, pişman olabilirsiniz, çünkü taksi ücretleri çok yüksektir.
Tarihi
Şehirdeki ilk yerleşimcilerin, çok eski tarihlere dayandığı bilinmesine rağmen, yazılı kayıtlara göre burası, 9’ncu yüzyılda, uzun bir direnişin ardından Romalılar tarafından ele geçirilmiştir. 805 yılından sonra, bölgede Sırp Raşka Krallığı ve 863 yılından sonra Hırvat Düklüğü egemen olur.
9’ncu yüzyılın sonlarında ise, I. Bulgar imparatorluğu hakim olur. 950 yılında, bu bölgeyi elinde bulunduran Sırp kralı Caslav’ın ölümünün ardından, burada bulunan Bosna derebeyleri, bağımsızlıklarını ilan ederler.
Şehir: 1462 yılında, İsa-bag Ishakoviç tarafından kurulur. Bu yüzden: bazen kurucusu İsa-beg İshakoviç tarafından verilen ismiyle (Seher) anılır. Daha sonra, şehir tarihinde en önemli olaylardan biri gerçekleşir.
Osmanlının bölgeye gelir. 1492 yılında, Sultan II. Mehmet, buraları ele geçirir. Miljacka nehri kıyısında, şehrin ilk kurulduğu alanda, büyük bayındırlık faaliyetlerine girişirler. Miljacka nehrinin sol kıyısında, bu bölgedeki ilk cami olan “Careva camisi” yapılır.
Zaman içinde, kültürlerin, ticaret yollarının ve gezginlerin bir uğrak yeri olan şehir, özellikle 16’ncı yüzyılda Avrupa’nın en zengin şehirlerinden biri olur. Aynı zamanda, Türklerin, Avrupa’da kurdukları en büyük şehir ortaya çıkar.
1878 yılında Avusturya-Macaristan imparatorluğu bölgede egemenliği ele geçirir. Bu dönemde şehir modern fabrikalar ve Batı tarzı birçok okul ve kültür kurumu kurulmasıyla zenginleşmiştir.
Aynı dönemde: Ulusal müze, Belediye Binası, Mahkeme, Ulusal Tiyatro Binası, Postane, Hastane ve diğer birçok yapı yapılmıştır.
Ancak, 1914 tarihinde bu şehirde yapılan bir suikast sonucu Avusturya-Macaristan imparatorluğunun veliahtı öldürülünce, I. Dünya savaşı başlar. Şehir, 1918 yılında Yugoslavya krallığına bağlanır.
Para birimi
Bosna Hersek ülkesinin para birimi: Mart (KM) 1 Euro: 1.95 KM dir. Şehirdeki çoğu mağaza, Euro kabul eder. Yine çoğu dükkan ve mağaza, kredi kartı kabul etmektedir.
Ne yenir-Ne içilir
Buraya yolunuz düşer ve mahalli lezzetlerden tatmak isterseniz “köfte” ve “börek” önerilir. Köfte: sarımsak karıştırılmış soğan, çeşitli baharatlar ve ince kıyılmış kıyma ile yapılıyor. Özellikle, dana eti kullanılıyor.
Uzunlukları 5 cm civarında olan köfteler, hemen yanında doğranmış kuru soğan, sos ve pide ile servis ediliyor. Pidenin üstüne de köftenin yağını döküyorlar.
Yanında da yoğurt veya ayran servis ediliyor. Köfte yanında, şehirde tatmanızı önereceğim diğer lezzet “börek” tir. Boşnak böreği sipariş ederken: kıymalı isterseniz “burek”, peynirli isterseniz “sirnica”, ıspanaklı isterseniz “zelvenica” şeklinde söylemelisiniz.
Özellikle sıcak yemenizi öneririm. Yani, sipariş verirken taze pişmiş olup olmadığını sorun.
Yemek mekanı derseniz: özellikle “Tarık Hodzic” isimli ve bir zamanlar ülkemizde de futbol oynamış bir şahsın restoranı tercih edilebilir. Çünkü, gayet sıcak karşılama ve ilgi vardır. Şehirde bira tatmak isteyenler için öneri “Sarajevski Pivot” olabilir.
ŞEHRİN GEZİLMESİ
Saraybosna şehrini gezmeniz için, şehirle ilgili bazı kişi ve olaylar hakkında bilgi sahibi olmanız gerekiyor. Bunları bilirseniz, şehri daha iyi tanır, daha iyi anlarsınız.
İsa-beg Ishakoviç
İsa-beg İshakoviç, bir Osmanlı uç beyi olarak Üsküp Sancağında bulundu. Bu dönemde, günümüzdeki Üsküp ve Novi Pazar dahil olmak üzere, bazı şehirleri kurdurdu. 1464 ile 1470 yılları arasında Bosna Sancakbeyi olarak görev yaptı.
Saraybosna kentinin kuruluş belgesi olarak kabul edilen “Vakufnan”da yazılanlara göre: 1457 yılında, Sultan II. Mehmet’in emriyle, bugün Cameva olarak bilinen bir cami yaptırdı. Ardından camiden çok uzak olmayan bir saray inşa ettirdi ve şehre “Valinin kalesi” anlamında “Saray” ismini verdi. (Bu sarayın Osmanlı döneminde tahrip edildiği ve burada bir askeri kamp ve kışla yapıldığı tahmin ediliyor.)
Daha sonra ise, kapalı Pazar, hamam ve bir han yaptırdı. Yaptırdığı han kapısına “Burası iyi insanların mekanıdır” yazdırdı ve hana gelen Müslüman ve gayri Müslimlere, sıcak yemek ve 3 gün konaklama imkanı sağladı. Ölümünden sonra nereye defnedildiği bilinmiyor. Ancak tahminlere göre: Careva camisi (Sultan camisi) bahçesinde bulunan ve mezar taşında yazı bulunmayan mezarlardan birine defnedildiği düşünülüyor.
Dinsel yapı
Şehrin en önemli özelliği dinsel yapısıdır. Burada: Boşnaklar, Sırplar ve Hırvatlar bir arada yaşıyorlar. Zaten: burayı turla ziyaret ederseniz, yerel rehberler de, size şehri ve özellikle iç savaşı anlatırken: Her ne kadar 3.5 yıllık kuşatma sırasında çok sıkıntı çekseler de, kendilerine aynı dönemde yardımcı olan birçok Sırp ve Hırvat arkadaşlarının olduğunu ve asla bunlara karşı kin beslemediklerini söylüyorlar.
Evet: şehir, yüzyıllardır var olan İslam, Ortodoks, Katolik ve Yahudi üyeleriyle tanınır. Bunların dini mabetleri, cami, kilise ve sinagog birbirlerine sadece yürüme mesafesindedir. Şehir: çok uzun ve zengin tarihi, dini ve kültürel çeşitliliği nedeniyle, Avrupa ve Balkanların Kudus’ü olarak tanınır. Bu şehirde: “Bosnalıyım” demek “Müslüman’ım” ve “Hersekliyim” demek ise “Hıristiyan’ım” anlamındadır.
Tarihi değiştiren suikast
1914 yılında, bölge Avusturya-Macaristan imparatorluğunun işgali altındadır. Ancak, Sırplar bu durumu yani işgali kabullenmezler.
28 Haziran 1914 tarihinde Bosna Gençlik Derneği üyesi Sırp Lise öğrencisi Gavrilo Princip, şehri ziyaret eden Avusturya veliaht Prensi Friar Ferdinand ve karısı Sopnie Hotek’i: Latin köprüsü denen yerde suikast sonucu öldürür.
Avusturya, bu cinayetten Sırbistan ülkesini sorumlu tutar ve ülkeler, birbirine karşı savaş ilan ederler ve böylece I. Dünya savaşı başlar. Sonraki yıllarda, suikastçı Princip’in bir özgürlük savaşçısı mı yoksa bir terörist mi olduğu hala tartışılmaktadır.
Gazi Hüsrev Bey
Saraybosna şehri tarihinde çok özel bir yeri vardır. Kendisi: tanınmış bir Osmanlı ailesinin çocuğu olarak, 1480 yılında Yunanistan Serez’de doğmuştur. Babası Ferhat Bey, yüksek mahkeme görevlisi bir Bosnalıydı.
Annesi, Osmanlı Prensesi Selçuk ise Sultan 2’nci Beyazıt’ın kızıydı.1521 yılında, Belgrad şehrinin fethi sırasında, Hüsrev Bey, muazzam askeri manevralarla ve savaşta gösterdiği olağanüstü cesaretle “Gazi” unvanı aldı.
Aynı yıl, Kanuni Sultan Süleyman, kendisine Sancak Beyi unvanını verdi ve 1541 yılında, ölümüne kadar kaldığı Bosna’nın hükümdarı olarak atandı. Kendisi Saraybosna şehrine geldiğinde, yaptığı faaliyetlerle şehir kısa zamanda 50 bin kişinin yaşadığı bir yer haline geldi ve Osmanlı imparatorluğunun Avrupa kısmındaki en büyük şehir oldu.
Bu sürede: Fatih Camisini yeniden yaptırdı. Ayrıca: Gazi Hüsrev Bey camisi, kütüphane, medrese, saat kulesi, hastane ve daha birçok ünlü binayı yaptırdı. 1541 yılında, Karadağ’da öldü ve naşı, Saraybosna şehrine getirilerek yaptırdığı caminin bahçesindeki türbeye gömüldü.
İç savaş dönemi
1990 yılında, ilk genel seçimler yapılır, Cumhurbaşkanı Alija Izetbegoviç, Bosna Hersek’in bağımsızlığı için sivil referandum yapar ve ardından Bosna Hersek Cumhuriyeti kurulur. Ancak, ardından etnik guruplar arasında çatışmalar çıkar. Saraybosna şehri, 3.5 yıl fiziksel abluka altına alınır. Şehir bu dönemde büyük maddi yıkım ve çok sayıda insan kaybı ile birlikte ezilir.
Sırp Cumhuriyeti ordusu ve Sırp militanların keskin nişancıları ve topçu ateşi: 1601 çocuk dahil olmak üzere 10.615 kişiyi öldürürler. Ayrıca 50 bin kişi yaralanır. Belediye binası yıkılır, şehirdeki birçok kültürel, tarihi konut ve dini yapı hasar görür.
Bu öldürülen binlerce kişi nedeniyle, şehrin futbol stadyumu mezarlığı dönüştürüldü. Günümüzde, şehir merkezinin sadece birkaç blok ötesinde bazı binalar hala kurşun delikleriyle işaretlenmiş olarak durmaktadır. Bunları gezerken bizzat göreceksiniz.
ŞEHİRDE GEZİLECEK YERLER
STARİ GRAD-ESKİ ŞEHİR
Saraybosna şehrinin en eski ve tarihsel olarak önemli parçasıdır. Şehrin kalbindeki bu bölümde, 15’nci yüzyılda, Osmanlı döneminde İsa-beg Isakoviç tarafından kurulan eski şehir pazarı olan Bascarsıja (ben yazıda Baş çarşı olarak belirteceğim) bulunmaktadır.
BASCARSİJA-BAŞ ÇARŞI
Ortaçağ döneminde, günümüzdeki Baş çarşının bulunduğu bu bölümde “Stara Varos” denen bir yerleşim yeri bulunduğu, daha küçük bir ticaret alanı olduğu biliniyor.
1460 yılında, İsa-beg Ishakoviç, Miljacka nehrinin sağ kıyısında bulunan bu küçük ticaret merkezini, bir çarşı haline getirdi. Han ve dükkanlar yaptırdı. “Bascarsija” kelimesi Türkçeden türetilmiştir. Türkçe “baş” kelimesi “kafa” anlamına gelir. Bununla birlikte, bazı durumlarda çarşı veya market anlamına da gelir.
Takip eden dönemde yani Gazi Hüsrev Bey zamanında ise (1521-1541) yine burada: Bey camii, medrese, kütüphane, tekke ve hamam yaptırıldı. Böylece Baş çarşı denen yerde, 200’den fazla dükkan ve halka açık bir de mutfağı olan Taşlıhan ortaya çıktı.
17’nci yüzyıla gelindiğinde, çarşıda çeşitli loncaların bulunduğu 46 ayrı çarşı oluştu. Altın zamanında, Baş çarşı, sadece Saraybosna şehrinin değil, Balkanların en büyük ticaret merkezi haline geldi ve dükkan ve mağaza sayısının 12 bin civarını bulduğu bilinmektedir.
Ancak
Avusturya-Macaristan imparatorluğu işgali sırasında, Baş çarşının altın çağı birden bitti. Savoylu Habsburg Prensi, bütün şehri yakıp yıktı. İşgalin ardından, Baş çarşı yeniden inşa edildi, ancak 1857 yılında bu kez yangın çıktı ve çarşı yine büyük ölçüde hasar gördü.
Sonuç olarak: Osmanlı etkisinin azalmaya başlaması ve Avusturya-Macaristan imparatorluğu otoritesinin dayatması sonucu, ucuz sanayi mallarının gelişmesiyle Baş çarşı esnafı zor zamanlar geçirmeye başladılar. Özellikle, II. Dünya savaşından sonra, en zor dönemler yaşandı. Neyse ki, 1984 yılındaki Kış Olimpiyatları için yapılan tadilatlar sonucu, Baş çarşı ya yeniden bir hava geldi.
Günümüzde, burası şehrin tarihi ve kültürel merkezidir. Şehrin en önemli turistik mekanıdır. Baş çarşı, Mijacka nehri boyunca birkaç sokaktan geçiyor ve güvercinlerle dolu bir meydanda, ahşap sebil çeşmesinin önünde bitiyor.
Bosnanın gülleri
Evet: buradaki açık Pazar, Şubat 1994 tarihinde, Karadağ topçusu ateşiyle vuruluyor ve 68 kişi ölüyor. Karadağlılar yanlışlıkla vurduk diyorlar. Ancak, elbette açık pazarın vurulmasında yanlışlık mümkün değil, vahşetin boyutlarının bilinmesi açısından bu önemli.
Hatta: şehirde gezerken bazı yerlerde Bosna’nın gülleri denen, yerde işaretler, kırmızı boyalı işaretler göreceksiniz. Bu işaretler, bombalama sırasında, bombaların düştüğü yerlerden birkaç tanesinin gösterilmesi için yapılmış işaretlerdir. Boşnaklar: bu 68 kişinin bombalanarak öldüğü yere isimlerini yazmışlar ve inadına Pazar yeri olarak kullanmayı sürdürmüşler.
Sebil
Sebil Mehmet Kukavica Paşa tarafından 1754 yılında yapılmıştır. Ancak orijinal yapı, yaklaşık bir yüzyıl sonra, yangında tahrip olmuş ve 1913 yılında şu anda görülen sebil dikilmiştir. Mimari Alexander Wittek.
Taşlıhan
Saraybosna şehrinde, hem gezginlere hem de atlara hizmet eden üç kervansaraydan biridir. Taşlıhan; bölgede türünün en büyüğü olarak göze çarpar. Dubrovnikli usta işçiler tarafından yapılmıştır. Kurşunla işlenmiş bazı bölümleri, dikkat çeker. Taşlıhan birkaç kere yanmış ve son olarak 1879 yılındaki yangında yanarak tamamen yok olmuştur.
1912 yılında, Bezistan tarafında yeni inşa çalışmaları sırasında hanın kalıntıları tamamen kaldırılmış, sadece duvar bölümleri kalmıştır. Daha sonra, yine burada yapılan Avrupa Otelin yenilenme ve genişletme çalışmaları sırasında, otelin yaz bahçesi altında yapılan arkeolojik çalışmalarda, Taşlıhan’ın temellerinin bulunduğu bölümler ortaya çıkarılmıştır.
Bosna Hersek Ulusal Anıtların Korunması Komitesi, 2004 yılında bu arkeolojik alanı ve Taşlıhan kalıntılarını koruma altına almıştır.
Gazi Hüsrev Bey Camisi-Begova Camisi
1530 yılında yapıldı. Yapıldığı yıllarda, Saraybosna şehrinin gelişimi için büyük önem taşımıştır. Osmanlı imparatorluğunun baş mimari olan İstanbullu mimarlardan Pers olan Tebrizli Tibris Ajem Ali tarafından tasarlandı.
Dubrovnikli ustalar tarafından yapıldı. 108 metre uzunluğundaki cadde boyunca uzanır. Caminin boyutları: merkez kubbesi 26 metredir.
Minare yüksekliği 47 metredir. Kubbe, daha küçük kubbe ve yarı kubbeler ile tamamlanır. Caminin içi, sıra dışı sanatsal güzelliklerle doludur. Günümüzde görülen kubbenin şekli, 1893 yılı yapımıdır.
Bahçede 1530 yılından bu yana bir kuyu bulunuyor. Ayrıca, yine caminin bahçesinde iki türbe vardır. Bu türbelerde: Gazi Hüsrev Bey, eşi ve daha sonra bir arkadaşı Dalmaçyalı Murad-beg Tardiç gömülüdür. Caminin diğer bazı özellikleri daha var.
1898 yılında, dünyada elektrikle aydınlatılan ilk camidir. Yine bu camide ilk kez uygulanan bir sistem var. Caminin 40 adım yakınına “Umumi tuvalet” yapılmış. Günümüzde de bu tuvalet faaldir. Yine bu camide bir özellik: camide sebilin hemen yanında üstünde boşluk bulunan bir kaya parçası var.
Bu kaya parçasının boşluğuna: hayvanlar için, kuşlar için su konuyormuş ve bu iş için vakıftan maaş alan bir kişi görevlendirilmiştir. Caminin avlusunda: namaz saatlerinin kesin olarak belirlenmesi için yapılan ölçümleri ayarlayan muvekithane vardır.
Saat kulesindeki saat, ay saatine ayarlandığından, günler uzadığında saatin ayarlanması gerekmekteydi. Cami: iç savaş sırasında tahrip edilmiş ve savaş sonrasında, Suudi Arabistan fonlarıyla restorasyona tabi tutulmuştur.
Saat kulesi
Camiye yakındır. 17’nci yüzyılda Avusturya-Macaristan işgalinden sonra yapılmıştır. Kuleyi yaptıran Gazi Hüvrev-beg’dir. Bosna Hersek ülkesindeki en büyük saat kulelerinden birisidir. Kulenin üstündeki saati, haftada bir ayarlamak için tırmanılan 76 basamaklı ahşap merdiven vardır.
Kule, 1697 yılındaki yangından sonra 1762 yılında restore edilmiştir. Saatin en büyük özelliği, “ay saatini” göstermek üzere ayarlanmıştır. Avrupa’da ay saatine göre ayarlanan tek saattir.
Bu saate göre: Saraybosna’da yeni gün: saat 12.00’de gün batımında başlıyor. Ancak günlerin uzunluğu yıl boyunca değiştiği için: saatin doğruluğunu sürdürmesi için, bir muvakit görevliydi. Bey Camisinin avlusunda: dikkatli teknikler ve hassas enstrümanlar yardımıyla tam zamanın hesaplanacağı bir muvakithane yani bir tür rasathane bulunmaktaydı.
Saat: 1875 yılında Londra’dan Saraybosnalı tüccarlar Hasimaga Glodo ve Mehaga Kapetanoviç tarafından getirilmiştir. Ünlü bir saatçi ve Saraybosna’dan eski muvekit, Abdullah Kasumagiç, saat yüzlerinin dördünde, el ve numaraları yaldızla süsledi. Eski saat: Vratnik Camisine götürülmüştür. Kulede bulunan ay saati: 1967 yılında onarılmıştır.
Gazi Hüsrev Bey Medresi-Kurşunlu Medresesi
Caminin yakınlarındadır. Medreseler, 15’nci yüzyılın başından itibaren, Bosna Hersek’te Müslüman nüfus için orta ve yüksekokul olarak yapılmıştır. Gazi Hüsrev Bey Medresesi, 1537 yılında kurulmuştur. Kurşun kubbeleri nedeniyle Kurşunlu Medresesi olarak da bilinir.
Hatta: Gazi Hüsrev Beg’in annesi Selçuklunun ismine atfen “Selçukluya” medresesi olarak da anıldı. Burası zaman içinde, binlerce Boşnak imam, müftü, hafız ve aynı zamanda filozof, sanatçılar ve akademisyenler yetiştirdi. Günümüzde, burası ortaokul olarak görev yapıyor.
Kütüphane
1537 yılında Gazi Hüsrev Bey tarafından kurulmuştur. Vasiyetine göre: burası İslami bilimler, İslami kültür mirası ve diğer benzer bilimsel disiplinler için özel bir kültür ve araştırma kurumudur. 1863 yılında, Bey camiinde özel bir alana geçene kadar, Kurşunlu Medresesinin bir parçasıydı. Kütüphane koleksiyonu büyümeye devam ettikçe, daha sonra 1935 yılında Fatih camiinin yanındaki binaya taşındı. Burası da iç savaş başlayıncaya yani 1992 yılına kadar kullanıldı.
2013 yılında Baş çarşının merkezinde, özel olarak tasarlanmış bir yere taşındı. Günümüzde, hemen Mijecka nehrinin yanında, büyükçe bir binadadır. Giriş kapısının hemen yanında, büyük burgulu sütunlar dikkat çeker. Daha sonra ise, Selçuklu motifleriyle bezenmiş kapı bölümü görülür.
Binanın cephesindeki mermer levhada şunlar yazılıdır “25-26 Ağustos 1992 gecesi, Sırp milisler tarafından, bu kütüphane olarak kullanılan binada bulunan, yaklaşık 2 milyon kitap yakılmıştır” Evet yazının son bölümü “Unutma, kazan” diye bitiyor. Sırp milisler, burada çıkarılan yangın sonucunda yanmayan kitapları, kesici aletlerle parçalamaya çalışmışlar.
Eski Yahudi Tapınağı-Sinagog
Saraybosna şehrindeki Yahudiler için en eski ibadet yeridir. Saraybosna Baş çarşıda, küçük bir Yahudi mahallesi olan Velika Avlija olarak da bilinen kasaba, 16’ncı yüzyıl sonlarında inşa edilmiştir. Burası: 1697 ve 1788 yılındaki yangınlarda büyük hasar görür. 1788 yılındaki yangında Sinagog’un çatısı çöker. Yapının bugünkü görüntüsü, 1813 yılından kalmadır.
1941 yılında Nazi işgali başladıktan sonra, Sinagog yağmalandı ve yıkıldı. Saraybosna’daki Yahudiler toplama kampına gönderilmeden önce burada gözaltına tutuldular. II. Dünya savaşından sonra tapınak depo olarak kullanıldı.
Savaştan sonra 1957 yılında yapı büyük çaplı yeniden inşa edildi ve 1966 yılında Bosna Hersek ülkesinin Yahudi Müzesi ve Saraybosna Müzesinin eki olarak ziyarete açıldı. Eski Yahudi Tapınağı 2003 yılında ulusal anıt yapıldı.
Brusa Bezistan
Burası bir müzedir. 1551 yılında Baş çarşının merkezinde, Kanuni Sultan Süleyman’ın veziri Rüstem Paşa tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde, müze olarak kullanılır ve müzenin kalıcı sergilerine ev sahipliği yapar. Müzede sergilenenler, üç kronolojik döneme ayrılır. Tarih öncesi, antik dönem ve ortaçağlar.
Bezistan galerisi, Osmanlı döneminden Osmanlı askerlerinin kullandığı değerli silah parçaları ve Saraybosna’daki Avusturya-Macaristan yönetimi dönemi unsurlarını içeriyor. En çok dikkat çeken ise: Osmanlı Saraybosna ticaret merkezi olan Eski Çarşı’nın modelidir. Avusturya-Macaristan işgalinden önce, şehri olduğu gibi gösteren model ise, 1950’lerde usta Karisik tarafından oluşturulmuştur.
Eski Ortodoks Kilisesi
Şehrin en eski ibadethanelerinden biridir. 16’ncı yüzyılın ortalarında inşa edildiği sanılıyor. Ancak daha önce de burada bir kilise bulunduğu biliniyor. Kilise, tarih boyunca birçok kez yakıldı, ancak her zaman yeniden inşa edildi. Son restorasyonu 1726 yılında yapıldı.
Kilise, 1889 yılında kurulan kendi müzesini barındırıyor. Koleksiyonundaki simgeler göz önüne alındığında, dünyanın en önemli Ortodoks müzelerinden birisi olarak kabul ediliyor. Müze, ünlü kodeks, 1307 Saraybosna tebliği ve eski sikkeler, giyim, silahlar ve nadir el yazmalarını içeriyor.
Vijecnica-Belediye Binası
Avusturya-Macaristan işgal döneminde, Saraybosna şehrinde inşa edilen en abartılı binadır. Dünya medeniyetlerinin buluşması olarak sembolize edilmektedir.
Proje, doğu ve batının kusursuz mimari birliği olan sözde Mağribi tasarımını öneren Alexander Wittik tarafından yapılmıştır. 1896 yılında açılan bina, o günden bu yana şehrin sembolü olarak kullanılmaktadır.
Şehrin birçok fotoğrafında bu bine görülür. II. Dünya savaşından sonra, bine, Bosna Hersek Ulusal ve Üniversite kütüphanesi olarak kullanılmıştır. Son iç savaş döneminde ise, 25-26 Ağustos 1992 gecesi, bina ateşe verilmiştir.
Kütüphane koleksiyonunun yaklaşık yüzde 90’lık bölümü yanmış ve bina, Saraybosna kuşatması trajedisinin sembolü olmuştur. Binanın yeniden inşaatı, 1996-2014 yılları arasında tamamlanmıştır.
ŞEHRİN DİĞER YERLERİNDE GEZİLECEK ESERLER
Careva Camisi
Bosna Hersek ülkesinin en eski camisi olan bu cami, Miljacka nehrinin güney tarafında, Vali İsa-beg Ishakoviç tarafından 1457 yılında yaptırılmıştır. Nispeten küçük ve çevrede yaşayanlar için yemek yapılarak dağıtılan ahşap cami, 550 yıllık süreçte birkaç kez yeniden inşa edilmiş ve genişletilmiştir. Cami açıldıktan 5 yıl sonra, 1462 yılında, nehrin karşı tarafından ticaret merkezi Bascarsija açılır.
Caminin ismi “Fatih Sultan Mehmet camisi” olarak da biliniyor. Çünkü, İsa-beg: Bizanslılardan İstanbul’u alan Fatih Sultan Mehmet’in ismini camiye vermiştir. 1480 yılında cami, çıkan bir yangın sonucu yanar. Aynı yerde, yeniden inşa edilir. Günümüzde görülen cami ise, 1566 yılında yapılmıştır.
Finansmanı ise, Kanuni Sultan Süleyman tarafından sağlanmıştır. O dönemde, imparatorluğu baş mimarı Sinan idi, caminin Mimar Sinan’ın öğrencisi veya bir arkadaşı tarafından yapıldığı düşünülüyor. Takip eden dönemde, cami yine hasar görür ve sürekli olarak restore edilir. Özellikle II. Dünya savaşı ve iç savaş yıllarında ağır hasarlar söz konusu olur.
Gelelim caminin mimari özelliklerine: cami üçgen sundurmalı, merkez cami modelindedir. Mümkün olduğunca fazla kişinin ibadet edebilmesi için, 1847 yılında, her üç tarafında değişiklik yapılmış ve ayrı bölümler merkeze birleştirilmiştir. Merkezi kubbe, Osmanlı mimarisinin klasik dönemine ait tipik bir eserdir. Minare: Bosna Hersek ülkesindeki en güzel eski eserlerden biri olarak kabul edilir.
Caminin arkasındaki mezarlıkta, 15 ve 19’ncu yüzyıllardan kalma mezarların taşları ilgi çekmektedir. Yukarıda sözünü ettiğim gibi, şehrin ve bu caminin ilk kurucusu İsa-beg Ishakoviç’in mezarının da net olmasa da burada bulunduğu tahmin ediliyor. Caminin son restorasyonu Tika tarafından 2013 yılında tamamlanır. Günümüzde, burada aynı anda 500 kişi ibadet edebilmektedir.
Mevlevihane
Evliya Çelebi’nin 1659 yılında Saraybosna ziyareti sırasında şehirde 47 tane tekke olduğunu yazar. Mevlevihane’nin 1462 yılında ilk olarak burada kurulduğu biliniyor.
Bu Mevlevihane’den söz ederken: Seyahatnamesinde “Malaçka nehri kenarında, cennet bağı gibi bir yerde olup semahane ve meydanlı bir Celaleddin-i Rumi Tekkesi” ifadesiyle övgüyle bahsettiği İsa Bey Tekkesi, 1954 yılında, Tito Yugoslavyasının kültür politikalarının bir sonucu olarak yıkılan birçok Osmanlı dönemine ait eserle aynı kaderi paylaşmıştır.
Saraybosna Mevlevihane’si, Selçuklu Belediyesinin finansmanında, aslına büyük ölçüde uygun olarak hazırlanan projeler dahilinde Tika tarafından yeniden inşa edilmiştir. Günümüzde “Balkanlar Mevlana Araştırmaları Merkezi” olarak kullanılmaktadır.
Saraybosna Katedrali
1884 tarihinde yapılmış ve 1889 tarihinde kutsanmıştır. Yapı: Romaneks ve Gotik unsurların bir araya getirilmesiyle düzenlenmiştir. Yapıldığı yer, Avusturya-Macaristan imparatorluğu döneminde kullanılan Pazar yeridir. Ön taraftaki kare ve içinde çan bulunan kulelerin yüksekliği 43 metredir.
Batı kulesindeki çanın ağırlığı 2.5 tondur. Doğu kulesinde ise 5 küçük çan vardır. Ana girişin üstündeki kemer ve dekoratif cam vitrayla zenginleştirilen rozetin altında, İsa’nın kalbi heykeli bulunur. Ana giriş kapısı üstünde ise kutsal üçlü kabartması vardır. Katedralin hemen önündeki meydanda, 1997 yılında şehri ziyaret eden Papa II. John Paul heykeli vardır.
Latin Köprüsü-1’nci Dünya Savaşının başlatıldığı yer
Eski şehri, Skenderija mahallesine bağlamak için, sığ Miljacka nehri üstünde bir köprü var. Bu köprünün ismi “Latin köprüsü” dür. Şehrin en eski köprüsüdür. 1914 yılında, bu köprünün bir ucunda, Hapsburg tahtının varisi: 18 yaşındaki bir Sırp tarafından öldürülmüştür.
Böylece birinci dünya savaşı başladı ve iki büyük imparatorluğun yani Avusturya-Macaristan ve Osmanlı imparatorluğu yok oldu. Köprünün kuzey ucunda mütevazi bir müze vardır. Gavrip Princip’in, diğer katil suikastçılar tarafından öldürülmesinden sonra, Archuduke Frans Ferdinand’ın motosikletini görmeye nasıl başladığı anlatılıyor.
Müze, yıllar boyunca hem milliyetçi ve hem de sosyalist bir kahraman olarak görülen Princip’in, gelişen algısıyla değişti.
Morica Han-İbrahim-aga Hanı
1551 yılında Osmanlı döneminde inşa edilmiştir. 1697 yılında çıkan bir yangından sonra, günümüzde görüldüğü şekliyle yeniden yapılmıştır. Gazi Hüsrev Beg Vakfından finanse edilen binalardan biridir. Saraybosna’da hayatta kalarak günümüze ulaşan tek handır. Faaliyette bulunduğu dönemde: 300 yolcu ve 70 at ağırlayabiliyordu.
Evliya Çelebi, 1659 yılında Saraybosna şehrine yaptığı ziyarette burayı tanımlamış ve isminin “İbrahim aga” olduğunu yazmıştır. Ancak, bazı kaynaklar bu hanın isminin: 1747-1757 yılları arasında Osmanlı imparatorluğuna karşı isyanlara katılan Moric kardeşlerden geldiğini söylerler.
Hanın tarihi geçmişindeki en önemli olay: 1878 tarihinde Saraybosnalılar, bu handa bir araya geldiler ve Avusturya-Macaristan imparatorluğunun, Bosna Hersek ülkesini işgalini protesto ettiler.
Han, tamamen yıkıldığı 1957 yılından önce çok sayıda yangın geçirdi. 1971-1974 yılları arasında ise yeniden inşa edildi. Birinci katta 43 oda ve günümüzde, Ömer Hayyamın şiirleriyle dekore edilmiş bir İran halı dükkanı vardır. Üst katta ise, genellikle hukukçuların büroları bulunuyor.
Ayrıca, ikinci katta “Mladi Müslümanlar” örgütünün bürosu bulunuyor. Bu örgüt: II. Dünya savaşının başlamasına yakın bir dönemde Aliya İzzetbegoviç ve arkadaşları tarafından, Osmanlının bölgeden çekilmesinden sonra, sahipsiz kalan bölge Müslümanlarının haklarını korumak için kurulmuştur.
Ferhat Paşa Camii-Banja Luka
Cami 1579 yılında tamamlanmıştır. Efsaneye göre: camiyi yaptıran Ferhat Paşa: minarenin içindeki ustaları, ondan daha güzel bir şey inşa etmelerini önlemek için, kilitlemeye karar vermiştir. Mimari olarak dış cephesi 18 metre ve minare 43 metre yüksekliktedir. Merkezi kubbe ile tipik bir klasik Osmanlı tasarımıdır.
Şehirdeki diğer camilere kıyasla daha küçüktür. Dışarıda bir avlu, çeşme ve mezarlık bulunur. Ancak bu güzel Osmanlı eseri de, diğerleri gibi 1993 yılında Ortodoks Sırplar tarafından yıkılmıştır. Cami, yeniden inşa edilmiş ve 2016 yılında tamamlanarak hizmete girmiştir.
Bosna Tarih Müzesi
Merkez tren istasyonunun 100 metre yakınındadır. Giriş ücretlidir. (4 KM) Müzede: kuşatma sırasındaki görüntüler ve sakatlanan Bosnalıların görüntüleri ekrandan gösteriliyor. Ayrıca, çocuklar tarafından çizilmiş savaş resimleri de sergileniyor.
Üst kat sergilerinde: şehirde yaşanan Sırp vahşeti, yakılan kamu binaları, Sırp tetikçilerin öldürdükleri sivillerin resimleri görülüyor. Burada özellikle görmenizi istediğim resim: o dönemin başbakanları Tansu Çiller ve Benazir Butto’nun, çelik yelek giyerek buraya yaptıkları ziyaretin görüntüleridir.
Bosna Hersek Ulusal Müzesi
Müze binası, ilk olarak 1850 yılında tasarlanmış ve 1888 yılında yapılmıştır. 1913 yılında ise genişletilmiş ve günümüzdeki görünümüne kavuşmuştur. Binanın cephesi: İtalyan Rönesans stilindedir. İç kısımdaki pavyon bölümleri ise: Çek mimar Karel Parik tarafından düzenlenmiştir. Bu pavyonlar: arkeolojik, doğa tarihi ve kütüphane bölümleri olarak ayrılmıştır.
İç savaş sırasında müze büyük hasar görmüş ve uzun süre kapalı kalmıştır. Günümüzde ise, ziyarete açıktır. Müzede: Sefarad Yahudilerine ait el yazmaları ilgi çeker. Bu el yazmalarına: Haggadah denir.
Bu resimli el yazması metinler, 1350 yılında Barselona’da hazırlanmıştır. Metinler: dana derisi üzerine, ışıklı bakır ve altın ile yazılmış ve resmedilmiştir. Metinler içinde, 34 sayfalık, İncil’den sahneler bulunan ilgi çeker.
Aliya İzzetbegoviç Mezarı ve Müzesi
Bizim için Atatürk ne ise, Bosnalılar için de Aliya İzzetbegoviç aynıdır. Mezarlık içinde: küçük bir anıtmezar görülüyor. Son yıllarda, bu anıtmezarda, askerler nöbet tutmaya başladılar. Çünkü, Hırvatlar, İzzetbegoviç’in mezarına bile tahammül edemiyorlarmış. Bir ara, mezarı bile bombalamışlar.
Yani, Aliya İzzetbegoviç, Bosnalılar için çok çalışmış bir Cumhurbaşkanı olarak hatırlanıyor. Müze: Kovaçi şehitliğine sırtını vermiş, birbirine sur ile bağlanan, 16’ncı yüzyıl Osmanlı eseri iki kuleden oluşuyor.
Birinci kulede: Aliya İzzetbegoviç’in özel hayatı, kitapları, mektupları, fotoğrafları ve yaşam boyunca aldığı ödüller sergileniyor. İkinci kulede ise: savaş sırasında Boşnaklar üzerinde yapılan etnik temizlikle ilgili belgeler, savaş fotoğrafları sergileniyor. Ayrıca, direnişçilerin kullandıkları el yapımı silahlar ve Aliya İzzetbegoviç’in beresi görülüyor.
ŞEHİR ÇEVRESİNDE GEZİLECEK YERLER
Bosna Tünel Müzesi-Kurtarma Tüneli
Saraybosna kuşatması sırasında, 1992-1995 yılları arasında, Saraybosnalılar tarafından yapılmıştır. Şehir merkezine 17 km uzaklıktadır. Gitmek isterseniz, bir taksiye binmelisiniz.
Ayrıca şehir merkezinden Turizm ofisi tarafından kişi başı 12 Euro’ya tünel gezisi düzenleniyor. Yalnız tünelin sadece 5 metrelik bölümü gezdiriliyor, geri kalan bölüm çökme tehlikesi nedeniyle gezdirilmiyor. Evet, tünelin yapımı için 8 saatlik vardiyalar halinde çalışan Bosnalı gönüllülerin çalışmaları sonucu 4 ayda tamamlanmıştır.
Yükseklik ve genişlik 1 ile 1.5 metre kadardır. Çıkış yerleri, Sırp güçleri tarafından bulunmaması için “L” şeklinde kazılmıştır. Yaklaşık 800 metrelik tünel, Saraybosna hava alanının altında uzanmaktadır. Başlangıç noktası: Müslüman bir ailenin arka bahçesidir. Saraybosna hava alanını kontrol altında tutan Birleşmiş Milletler güçleri ve şehrin mahalleleri arasında bağlantıyı sağlıyormuş.
Sırp güçlerin şehri kuşattığı 3.5 yıl boyunca, şehir için bir yaşam hattı sağlamıştır. Tünel yüzünden pek çok insan kurtarıldı. Kuşatma şehri ve dünya ile tek bağlantı anlamına geliyordu. Savaş yani kuşatma yıllarında, buradan şehre 20 milyon ton gıda girmiş ve 1 milyon insan, bunlarla sağ kalmayı başarmıştır.
Kış Olimpiyatları pisti
Olimpiyat oyunlarının Saraybosna şehrine verildiği yıllarda, Saraybosna şehrinin dahil olduğu Yugoslavya komünist olmasına rağmen, Sovyetler Birliğiyle uyumlu olmaması nedeniyle, olay Soğuk Savaşın başarısı olarak yorumlandı.
1990 yıllarındaki iç savaş: şehrin güneyindeki Trebevic dağındaki bobsled ve luge pisti de dahil olmak üzere, birçok spor mekanına zarar verdi.
Sonrasında yapılan birçok yenilemeye rağmen, buralar temelde terk edilmişlik algısından kurtulamadı. Günümüzde: şehir merkezinden yapılacak 10 dakikalık taksi yolculuğuyla, Trailhead denen tuhaf olimpiyat harabesini görebilirsiniz.
Günümüzde: burada kalın çam ormanlarından geçerek iyi işaretlenmemiş parkurlarda yürüyüş yapan ve yol boyunca çeşitli pistlere tırmanan kişiler mevcuttur.
Ayrıca: yeni açılan Aspen kayak merkezinin yakınlarındaki Pino Nature Hotel, dağın muhteşem manzarasına sahip bir spa ve terasa sahiptir. Ancak kuru bir mekandır.