Evet, burası, dünyanın en yoğun oksijen bulunan yöresi. Tam bir oksijen çadırı gibi. Bu durumun, teknik verilerle kanıtlanmış olması da cabası. Hani derler ya, astım hastaları, Antalya-Alanya’daki Damlataş Mağarasına gitmeliler diye, burada mağaraya filan gitmeye gerek yok. Ortam, tamamen yoğun oksijen ile dikkat çekiyor.
ULAŞIM
İstanbul’dan, Altınoluk’a: Bursa-Balıkesir-Havran-Edremit üzerinden gidebilirsiniz. Tekirdağ-Çanakkale yolunu da tercih edebilirsiniz. Bu yol, manzarası güzel, trafiği az ve 476 km. İstanbul-Kınalı arası otoyolu kullananlar, Tekirdağ’dan Keşan’a, sonra da Gelibolu’ya gelecekler. Buradan, Lapseki’ye veya Eceabat’tan Çanakkale’ye, karşıya geçmek için feribotlar, saat başı kalkıyor. Truva’dan, Edremit Körfezine inerken, Altınoluk sizi karşılayacak.
Ankara’dan, Altınoluk’a gelmek için ise: Ankara-Eskişehir-Bursa-Balıkesir-Edremit-Akçay üzerinden ilerleyerek Altınoluk’a ulaşmak mümkün. Ankara-Altınoluk arası uzaklık: 644 km.
Altınoluk-Edremit arasındaki uzaklık: 28 km. Balıkesir-Altınoluk arası uzaklık ise: 114 km.
GENEL
Evet, Altınoluk denilince, yörenin havasının, tam bir oksijen deposu olması akla geliyor. Sonra ise: yörede bulunan çok sayıda konaklama tesisi ve eğlence mekanı.
Güre Köyünde, Sarıkız adında, çok güzel, iyi yürekli bir kız yaşarmış. Kendisini sevmeyenlerin iftiraları sonucu, babası, Sarıkız’ı, 5-10 kazla birlikte, İda dağına bırakır. Bir süre sonra, kızını görmeye giden baba, kızından su ister. Sarıkız, dağın tepesinden, elini körfeze uzatarak tasını doldurunca, kızının erdiğini anlar. Sırrı anlaşılan Sarıkız, orada, buna çok üzülen babası ise İda dağının başka bir tepesinde ölür. Bu efsaneye göre, İda dağı, Kazdağı, dağın doruğu Sarıkız Tepesi, kızın babasının öldüğü yer de Babadağı olarak anılmaya başlanır.
Gürenin üstünde bulunan Kavurmacılar Köyünde yaşadığına inanılan Sarıkız için, her yıl 15 Ağustos tarihinde bir tören düzenlenir. Bu törende: köyde, keşkek, pilav, nohut pişirilip yenir. Şerbetler içilir. Terkedilmiş görünümlü köyde kalan beş-altı ailenin yanı sıra, yeni yapılanmalara da rastlanılıyor. Sarıkız şenliklerine olan ilginin her yıl arttığı görülmekte. Ayrıca, Sarıkızın kabri başında, herkesin dileğini yazabildiği büyük bir dilek defteri de bulunuyor.
GEZİLECEK YERLER
ANTANDROS ANTİK KENTİ
Mysia denilen antik şehir, İda dağının eteklerinde, çok eski dönemlere ait bir şehir kalıntısı olarak önem taşır. Bir söylentiye göre; bu şehir, Andria’lılar tarafından kurulmuştur. Bölgede: İda dağlarından elde edilen ve özellikle gemi yapımında kullanılan: ağaç (odun-kereste) ticareti, ileri düzeydeydi. Pers yönetimi sırasında, bölge, Pers kralı Dareios tarafından ele geçirildi. MS. 4’ncü yüzyılın ikinci yarısında ise, şehrin özgür yapısı görülmektedir. Çünkü: özgür bir şehir olarak sikke basılmıştır. Geç dönemlere kadar, sikke basılmasına devam edildiği görülüyor. Şehir, Hıristiyanlık döneminde, bir piskoposluk merkezi olmuştur.
KAZ (İDA) DAĞI
Milli Park alanı: Balıkesir’den 92 km. ve Çanakkale’den ise 123 km. uzaklıktadır.
Edremit körfezinin kuzeyinde bulunuyor. Zengin fauna ve florası ile, ülkenin görülmeye değer yerlerindendir. Kaz dağına, Edremit’in her yerinden ulaşmak mümkündür. Bunlar: Zeytinli, Kızılkeçili Köyü, Güre Köyü ve Altınoluk istikametinden çıkan, orman yollarıdır.
Kazdağı, tarih öncesi yıllarda, çeşitli medeniyetleri barındırmış ve çeşitli tarihlerde: üzerinde, kentler, kasabalar kurulmuş ve yıkılmıştır. Bilinen tarihi, MÖ.2000 yıllarında başlar. Bu tarihlerde: Thebe şehri, Lyrnessos şehri, Khrysa şehri, Killa şehri gibi şehirler kurulmuş ve bunlardan birçoğu, Truva savaşları sırasında yok edilmişlerdir.
Ünlü tarih yazarı Homeros: İlyada Destanında, İda dağı için: “Bol pınarlı, vahşi hayvanlar anası” olarak söz eder. Kaz dağının her yanında, kaynaklar çıkar. 1500 metre rakımda bile, yaz-kış, suyu olan kaynaklar vardır. Edremit, Akçay ve Altınoluk’un, buz gibi soğuk ve bol içme ve kullanma suyu: Kazdağı’nın eriyen kar sularıdır. Kaz dağından gelen orman havası ile denizin iyotlu ve oksijen miktarı yüksek havası birleşince, Altınoluk “Şahin deresi boğazı” çevresi, oksijen çadırı gibi havası olduğu ifade edilir. Dünyanın oksijen bolluğu yönünden, ilk üç yerinden biri olduğu tespit edilmiştir.
Kaz dağı: dünyada mitoloji ve efsaneler dağı olarak da bilinir. Kaz dağında, üç efsaneden biri, Yunan efsanesi (İlyada), diğerleri Sarıkız ve Hasan ile Emine’nin aşk öyküleri olan, iki Türk efsanesidir. Yunan Mitolojisinde: Paris’in Altın Elmayı Afrodit’e vermesi sonucu, dünyanın ilk güzellik yarışmasının yapıldığı yerdir. Bilindiği gibi, bu güzellik yarışması getirdiği sonuçları itibarıyla, tarihte meşhur Truva savaşlarının çıkmasına neden olmuştur.
Kaz dağlarında bulunan bitki türleri: üst tabakada, 600-700 metre rakımlar arasında, kızılçam hakimdir. Üst rakımlarda: Karaçam, Kayın ve köknar, asıl ağaç türleridir. Kestane, Meşe, Kızılağaç, Çınar ağaçları da görülür. Alt tabakada ise: Sistus (Laden), Erika, Karaçalı, Böğürtlen, Sarmaşık bitkileri ile kekik, adaçayı, sumak gibi tıbbi bitkiler görülür. Milli parkın bitki zenginliği ve doğal peyzaj değerlerini sunduğu vadilerde, düzenlenen günübirlik kullanım alanlarında, günübirlik hizmetler sunulmaktadır. Milli park mahalli yetkililerinin göstereceği, kontrollü noktalarda, çadır ve karavanla konaklama yapılabilir. Lütfen bu tür konaklamanızda, ateş disiplinine uyunuz.
GÜRE
Akçay’ın 4 km. ilerisindedir. Çanakkale yolu üzerinde, kaplıcaları ile ünlü bir belde. Kaz dağı eteklerinde bulunuyor. Özellikle, sıcak suları ile ünlü termal turizm yöresi. Sahildeki evleri çok güzel. Aslında küçük ama, huzurlu bir tatil yöresi. Gürenin sahil kısmında: Orman Bakanlığının kampı bulunuyor. Kamp için son derece ideal olan bu alanda, konaklama, yeme-içme tesisleri bulunuyor.
GÜRE KAPLICALARI
Edremit’e 12 km. ve Akçay’a ise, 3 km. uzaklıktadır. Kaplıca ve şifalı su kaynaklarına, Romalıların çok önem verdikleri biliniyor. Mermer kabartmalara bakıldığında, kaplıcanın antik çağlardan bu yana kullanıldığı anlaşılıyor. Civardaki “Astyra” antik kentine ait sıcak su kaynağı olarak tanınan ve ünlü antik çağ tarihçisi Amasyalı Strabon’un da söz ettiği Güre Kaplıcasının bulunduğu yerde, aynı zamanda çamur banyosu da yapılıyormuş.
Kaplıca: radyoaktif özellikleriyle tanınıyor. Şifalı suyu: 64 derece. Yapılan analizlerde, suyun içinde: potasyum, sodyum, kalsiyum, magnezyum, demir ve aliminyum bulunuyor. Romatizma, kadın hastalıkları, cilt hastalıkları, guatr, kireçlenme, sedef, böbrek taşı ve kumları ile, karaciğer hastalıklarına iyi geldiği söyleniyor.
Güre kaplıcasının, bugün kullanılmayan eski bölümündeki mimari süsler, sütunlar ve kabartmalar, sıcaklık ve ılıklık gibi eskiden de var olan bölümlerin izleri ilgi çekici. Yakın gelecekte, antik Roma çağı hamamının da onarılmasıyla, sanırım Güre kaplıcalarının ünü daha da önemli hale gelecektir. Burada: konaklama imkanı da bulunmaktadır.
GELİNÇAMI PİKNİK YERİ
Güre köyüne, 3 km. uzaklıktadır. Halka açık bir piknik yeridir. Her yıl Güre Belediyesi tarafından yapılmakta olan, Sarıkız etkinliklerinin bir bölümü, burada yapılmaktadır.
PINARBAŞI
Güre köy sınırları içinde, Akçay’a 6 km. uzaklıktadır. Bir piknik yeridir. Buradaki oksijen, insana sanki başka bir hayat veriyor. Yamaçtan akan bol ve buz gibi su, yaz aylarında serinlemek için ideal bir köşedir. Orman Müdürlüğünce işletilmektedir. Ayrıca, piknik alanı içinde, alabalık üretilen, bir de çiftlik bulunmaktadır. Otoparkı mevcut. Piknik için ideal bir yer.
ŞAHİN DERESİ
Kaz dağının, Altınoluk bölgesi eteğinde bulunuyor. Altınoluk’u, tepeden görüyor. Temiz kaynak suları olan, bol ağaçlı bir piknik yeridir. Ayrıca, bir konaklama tesisi ve restoran bulunmaktadır.
KADIRGA KOYU
Sahil, deniz, zeytin ağaçları ve hafif bir esinti. İşte, kadırga koyunda bulacağınız bunlar.
NARLI KÖYÜ
Kaz dağının, batı tepelerinde, denize bakan kısımda, körfezi seyrediyor. Yerleşimcileri: Girit, Midilli ve mübadele yıllarındaki göçmenlerden oluşan köyün, kendisine has gelenek ve görenekleri var. Tüm yemeklerde, zeytinyağı kullanılıyor. Köyün geçim kaynağı: zeytin ve zeytinyağı. Ayrıca, orman köyü sınıfına da giriyor. Narlı Köyü: zeytinyağı konusunda, güney bahçeleriyle ünlü. Bunun özelliği, güneye bakan, yüksek rakımlı bahçeler olması. Burada yetişen yeşil salamura zeytin ve sele zeytinlerinin tadı harika. Yaz aylarında, dışarıdan gelen ziyaretçiler için, bir takım geziler düzenleniyor.
Deniz, kum, güneş, termal kaynaklar, zeytin ve çam ormanları ile en sağlıklı turizm merkezlerimizin başında gelen Akçay. İşte; alternatif bir tatil yöresi. Burada: daha yoğun olarak, yerleşim yerleri, konutlar var ve bu konutlarda oturan yazlıkçılar, uzun yıllardır buranın esas turistik yoğunluğunu oluşturuyorlar. Dışarıdan gelen ve konaklama tesislerinde konaklayan, öğle pek büyük kalabalıklar yok.
Temmuz 2018 tarihinde Akçay’da idim. Buraya ait, en son ve yeni bilgileri ve gözlemlerimi: yazının sonunda belirttim, lütfen yazının sonuna kadar okuyun.
ULAŞIM
Balıkesir Edremit Akçay: İstanbul’dan Akçay’a gitmeyi düşünenler: Trakya otoyoluna girerek, Kınalı gişelerinden Tekirdağ yolu ile, Malkara-Keşan üzerinden, Gelibolu’ya geliyorlar. Saat başı kalkan feribotlarla, Lapseki’ye ya da Gelibolu Milli Parkından Boğaz’a paralel ilerleyip, Eceabat’tan Çanakkale’ye geçiyorlar. Truva antik kenti sonrası, Edremit körfezini, tepeden görebilen, biraz virajlı, dar yoldan inip, Küçükkuyu’dan, Altınoluk’a ve sonra Akçay’a ulaşabiliyorlar.
Bunun dışında, Akçay’a uzaklıklar hakkında birkaç bilgi vermek istiyorum. Ankara-Akçay: 620 km. İzmir-Edremit; 210 km. ve Edremit-Akçay: 8 km. Yani: İzmir-Akçay: 202 km. Balıkesir-Akçay: 97 km., Akçay-Ayvalık: 48 km., Akçay-Bursa: 241 km., Akçay-İstanbul: 489 km.
Havayolu ile gelmeyi düşünenler için de, seçenek var. Şöyle ki: Edremit’te havaalanı var. Edremit körfez havaalanından Akçay’a transfer, yaklaşık 10 km. İstanbul’dan Edremit havaalanına, uçak seferleri mevcut.
GENEL
Akçay, Edremit ilçe merkezine 8 km. uzaklıktadır. Edremit körfezinin avuç içi gibi tam ortasında bulunur ve kuzey Ege’nin, en önemli tatil yörelerinden biri olarak, ün kazanmıştır.
Akçay ismi: Kazdağları’ndan gelen, Kızılkeçili Çayı’nın, Kızılkeçili Köyünü geçtikten sonra aldığı isimdir. Akçay deresi, denize döküldüğü yere adını vermiştir. Ayrıca, bu dereye: Kazdağları’nda, beyaz renkli mermer parçalarını sürükleyip getirmesi nedeniyle, Akçay adı verildiği düşünülmektedir.
TURİZM
Balıkesir Edremit Akçay: Akçay, masmavi suları ve Kazdağları’nın yemyeşil doğasının buluştuğu bir yer. Buz gibi suların aktığı, Kuzey Ege’nin incisi. Bol oksijenli, tatilcilerin gözdesi bir diyar. Son zamanlarda, Yunan adalarına feribot seferleri düzenlenmesiyle, bölgedeki diğer tatil yörelerine olduğu gibi, Akçay’a da, yoğun miktarda ve özellikle Yunanlı turist geliyor.
Akçay’a eskiden gidenler, bu durumu gördüklerinde yadırgıyorlar. Çünkü: Akçay, gerçekten Türkiye’nin turizme açılan ilk tatil yörelerinden biri olmasına rağmen, buralara yabancı turistler yıllardır hiç gelmedi, hiç görülmediler. Nedendir bilinmez, ama buranın deniz suyunun soğuk olması ve buralarda pek modern turistik tesislerin yapılmamış olması, sanırım bunun en büyük sebebi.
Çünkü, burası her ne kadar eski bir turistik tatil yöresi olsa da, genelde yazlıkçıların konutlarının yoğun olarak bulunduğu ve bir kısım resmi kurumların da kamp tesislerinin bulunduğu bir yer olarak kaldı. Yani: muhteşem büyüklükte ve lüks, turistik konaklama tesisleri yapılmadı.
KAMPLAR
Akçay’da, bir kısım resmi kurumun kamp tesisleri bulunmakta. Akçay merkezine çok yakın, kordon boyunun bittiği yerde, Askeri bir kamp var. Askeri kamp, pek büyük değil. Ama: konum olarak güzel yerde, merkeze yakın olması, kamp ile merkez arasındaki mesafenin kısa olması, kampta kalanların, aynı zamanda merkeze kolayca ulaşmalarını sağlaması açısından olumlu.
Kamp: daha çok, kıyı şeridinde, uzunlamasına yapılmış, yani geriye doğru genişleyen değil de, kıyı boyunca uzanan bir görüntüsü var. Daha önce söylediğim gibi: güneyin sıcak ve nemli havası ile arası iyi olmayanlar, sıcak değil de soğuk denizden hoşlananlar için, Akçay tercih edilmesi gereken bir tatil beldesi.
TEMİZ HAVASI
Akçay’ın önemli özelliklerinden birisi de, temiz havasıdır. Kaz dağlarından, tertemiz oksijen dolu hava geliyor.
SULAR
Akçay’da, birbirine iki zıtlık, bir arada bulunmaktadır. Akçay’ın her iki ucunda, 60-80 metre derinliklerden, hastalara şifa dağıtan sıcak sular çıkarken; bütün Akçaylılar ve tatilciler, günlük ihtiyaçları olan buz gibi suları, 20-30 metre derinliklerden, artezyen kuyuları rahatça sağlayabilmekteler. Yani: Akçay’ın en büyük özelliği: içme sularının çok bol oluşudur. Burada: asla pet şişe içinde suya ihtiyacınız olmayacak.
Öyle ki: artezyen suları, denizden bile fışkırmaktadır. Akçay iskelesinin, sağ ve sol yanlarında, çevresi taşlarla çevrili tatlı su artezyenlerini görebilirsiniz. Bunlar, Akçay’a ilk giden insanların mutlaka ilgisini çekiyor. Evet, bunlar artezyen yani yeraltından fışkıran sular. Belediye yalnızca, bunların çevresini çevirmiş ve düzenlemiş.
Tamamen doğal. Yalnız: bu buz gibi sular, deniz suyunun da soğuk olmasını sağlamış. Sular denince, denizde, balık avlamak mümkün. Akçay; amatör olta balıkçılığı için çok ideal bir yer. Bol balık var. Merakınız varsa, olta takımlarınızı mutlaka yanınızda götürmelisiniz.
ZEYTİNYAĞI
Edremit körfezi kıyılarında, dünyanın en nefis zeytinyağı üretimi yapılıyormuş. Zeytinyağı literatüründe, bu bölge: düşük asitli, kendisine has kokusu (rayiha) olan yağın elde edildiği, önemli merkezlerden biri olarak biliniyormuş. Zeytin ağacı, aradığı en uygun iklimsel koşulları, burada bulmuş ve insanlara değerli bir ürünü, zeytinyağını vermiş. Zeytinyağı türlerinden kısaca söz etmek istiyorum. Çünkü: buradan beğeneceğiniz bir zeytinyağı türünü, mutlaka almanızı öneriyorum.
Naturel (Sızma) Zeytinyağı: Soğuk pres yöntemiyle elde edilir. Genellikle: çiğ olarak tüketilir. Salatalara, haşlanmış sebzelere ve soslara konur.
Organik Zeytinyağı: Son yıllarda gelişen bir anlayışın ürünüdür. Yağ alınmadan önceki aşamada, zeytin ağacına, özel bir bakım uygulanır. Tanelerin, ilaç ve kimyasal madde içermeden yağa dönüşmesi hedeflenir. Bu yolla elde edilen mahsulün, soğuk pres yöntemiyle sıkılması sonucu olarak: organik yağ oluşur. Ancak, bu tür yağı içerdiğini savlayan ambalajlarda, uluslar arası bir kuruluşun güvencesi olması gereklidir. Yoksa: tüketici yanıltılır.
Rafine Zeytinyağı: Yüksek asitli zeytinyağının rafine edilmesi sonucu elde edilir. Daha çok, yağın lezzetine alışkın olmayan ülkelerde tüketilir. Light olarak adlandırılan bu tür yağın rengi daha açık ve kokusu daha hafiftir.
Riviera Zeytinyağı: Rafine ile natürel zeytinyağının özel karışımından elde edilen yağdır. Son yıllardaki yaygın inanışın aksine: her türlü zeytinyağı, kızartmalar için en ideal yağdır. Çünkü, yanma derecesi, diğer yağlardan daha yüksektir. Erime noktası da, 5-7 olduğundan, kolay hazmedilir. Zeytinyağı, oda sıcaklığında, ancak ışıksız yerde saklanmalıdır. Buzdolabına koymaya gerek yoktur.
NE YENİR, NE İÇİLİR
Akçay’da, Edremit körfezinin incisi: sardalya balığı yemelisiniz. Yılın her mevsimi bulmak ve yiyebilmek mümkün. Fener balığı buğulama, kalamar dolma, börülce suyuna tarhana çorbası, diğer seçenekler olabilir. Ayrıca: daha önce söylediğim gibi, burada, kordon boyu olarak isimlendirilen yerde, şahane dondurmaları ile, “Dondurmacı Vardar” ı unutmamak gerekir. Özellikle: sakızlı ve tarçınlı dondurmaları mutlaka tadın, beğeneceksiniz.
TARİHİ
Antik dönemlerde, Akçay’ın bulunduğu bölgede: Chrysa ve Killa şehirlerinin bulunduğu, sonradan buraların, korsan saldırıları sonucu terk edildiği öğrenilmektedir.
MÖ.9’ncu yüzyılda yaşamış olan Homeres, şiirlerinde, Akçay’ın adı: Stoeis olarak geçer. Yani: MÖ.9’ncu yüzyılda, Akçay’ın bulunduğu bölgede bir yerleşimden söz etmek mümkündür. Akçay’ın bulunduğu yerdeki bu şehirler, askeri ve stratejik yönden, çok büyük önem taşıyorlardı.
Evet: 1800’lü yıllarda, Akçay, Edremit’in bir iskelesi olarak ortaya çıkıyor. Bu yıllarda: Akçay’da, Rumlardan kalma: iki katlı bir sabunhane ve birkaç Rum evi dışında, kahvehane ve balıkçı kulübeleri bulunmaktaymış. Daha sonraki yıllarda ise : Akçay iskelesi ve diğer resmi binalar yapılmış. 1935 yılında, hane sayısı 30’a yükselmiş.
GEZİLECEK YERLER
Akçay’da, pek fazla çevre gezisi imkanı yok. Şöyle ki: aslına bakarsanız, Kaz dağı, Güre kaplıcaları ve diğer bazı yerler gitmeniz mümkün. Ama: bunları, Altınoluk ve ilgili kendi bölümlerinde anlattım. İlginizi çekerse, haritadan, Akçay’ın komşu yörelerini inceleyip, bu yörelere ait yazıları okuyarak, şartlarınıza göre, kendinize güzel bir gezi planı çizebilirsiniz.
Örneğin: Akçay’da tatilinizi geçirirken: zamanınız varsa özel aracınız ile, mutlaka ve mutlaka, Kaz Dağı, Güre kaplıcaları, Altınoluk, Asos, Behramkale, Truva bölgesini ve hatta ve hatta, Çanakkale ve Gelibolu’ya kadar gitmenizi öneririm. Gelibolu’da, savaşların geçtiği bölgelerde yapacağınız gezi, Truva antik şehrinde yapacağınız gezi, Asos ve Behramkale’de, Athena Tapınağı neden olmasın. Önemli olan, sizin Akçay’da bulunduğunuz süre, tarihi yerlere ilginiz ve imkanlarınız.
Akçay’da gezilecek yer yok derken, yakın çevredeki bir çok gezilecek yer bulunmasını, göz ardı etmemek gerek. Evet, Akçay’ın içinde, çevreye uğramadan bir tatil yapmayı düşünüyorsunuz. Akçay’da en güzel zaman geçirmenizin yolu: gündüzleri deniz, güneş ve akşamları ise: tam bir yarım daire gibi oluşan, Akçay merkezindeki kordon boyunda gezinmek. Bu uzun ve güzel kıyı kordonunda, pek çok çay bahçesi, otel, pansiyon ve dükkanlar bulunuyor. Tabii; olayın bir de ekonomik boyutu var Bu ortam; diğer turistik bölgelere göre daha ekonomik, yani fiyatlar daha uygun ve hesaplı.
İnsanlar: ellerinde çekirdek veya dondurma gibi yiyecekler ile, bu kordon boyunda kurulu dükkanlar, tezgahlar ve diğer satıcıların oluşturduğu kalabalık içinde, daha büyük bir kalabalık oluşturarak geziniyorlar. Deniz kenarında, iskeledeki bu gezinti, serin havada, insanlara büyük keyif veriyor. Sizde, deneyin. Hoşlanacaksınız.
Bu arada: bu kordon üzerinde, iskeleye yakın yerde bir anıt göreceksiniz. Sarıkız anıtı. Bu anıt hakkında da bilgi vermek istiyorum.
SARIKIZ HEYKELİ
Ayrıca: Akçay’ın merkezi, Cumhuriyet Meydanında, Turizm Danışma Müdürlüğünün ön kısmında, Kaz Dağlarındaki efsane Sarıkız’ın heykelini görebilirsiniz. Sarıkız anısına yaptırılan heykelin önündeki havuza, Sarıkızdan dilekte bulunanlar tarafından, bozuk para atılır. Bu bir gelenek ve inanıyorsanız, sizde deneyebilirsiniz. Keşke; bu havuza atılan paraların, nasıl kullanıldığı, Belediye tarafından açıklansa.
İtalya Roma’da bulunan “Aşk Çeşmesi” ne de, birçok para atılıyor. Roma Belediyesi, her akşam toplanan bu paraları, Roma’da yaşayan fakirler için harcıyormuş. Sanırım bu konuda daha şeffaf olunsa, insanlar bu havuza daha çok dilekte bulunurlar. Sarıkız, her ne kadar Güre’nin bir köyünde yaşamış olsa ve Güreliler, Sarıkız’a sahip çıkmış olsalar ve Sarıkız adına her yıl festival düzenleseler de, burada da, bir Sarıkız heykeli dikilmiş. Güzel bir anıt.
Tüm bunların yanında: Akçay’da herhangi bir konaklama tesisinde kaldığınızda: mutlaka size, denize girebileceğiniz bir yer önereceklerdir, ama yine de, belki de, Akçay’ın içine ulaşmadan bilmek istersiniz.
Akçay içinde nerelerden denize girebilirsiniz? Belediye Halk Plajı ve Yeni Mahalle Plajı düşünülebilir. Buralardan ve Akçay’ın diğer değişik yörelerinden alınan deniz suları: Belediye tarafından sürekli olarak, Laboratuvarlarda kontrol ettirilmektedir. Özellikle, ortaya çıkan deniz suyu verilerinin, Mavi Bayrak için gereken verilerin de çok altında kalması, muhteşem bir özellik, yani burada deniz suyu tertemiz.
Yalnız: Akçay’da, hani diğer tatil yörelerinde olduğu gibi, incecik kum aramayın. Burada, denizin çoğu kıyısında, nispeten taşlı bir kumsal var. Denize girerken de, bu taşlar devam ediyor ve denizin içinde ve kıyısında yürümekte zorlanıyorsunuz. Pek fazla büyük olmayan bu taşlar, nispeten denize ilk girişte, yürüyen insanları zorluyor. Elbette, bu durum her yerde yok. Kumsalı: kum olan, yerler de var.
TAHTAKUŞLAR ETNOĞRAFYA MÜZESİ
Akçay’da, ilginç ve güzel bir sanat galerisi var. Burası; gerçekten görülmeye değer bir yer. Zamanınız ve ilginiz varsa, mutlaka gidin, hoşunuza gidebilir. Evet, burası, Tahtakuşlar Etnografya Müzesi ve Sanat Galerisi. Peki, Tahtakuşlar, kimdir bunlar?
Tahtakuşlar köyü ve Kazdağı Türkmenleri: Oğuz boylarından biri olan “Ağaçeri”ler: 13’ncü yüzyılda, Moğol baskısından kaçarak, Hazar Denizinin güneyine göç ederler. Önce Horasan’a ve sonra Irak’a uzanan bu göç öyküsü: Toroslara kadar sürer. Tahta işlemelerindeki ustalıkları nedeniyle, onlara “Tahtacı Türkmenleri” yani kısaca “Tahtacılar” denir. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u almayı kafasına koyunca, kullanacağı gemi ve kızakların kerestelerinin, İda Dağındaki ağaçlardan işlenmesini emreder. Ancak, bu işin erbaplarının, Toroslarda yaşadıkları öğrenilir, ama bunlar, yani Tahtacılar, emir üzerine, buraya göç ederler. Burada: Midilli isyanını bastırmada da kullanılan, 67 adet geminin yanı sıra, birçok ahşap malzeme yaparlar. İstanbul’un fethi sonrası ise, yöreyi terk etmezler. Türkmen geleneklerini sürdüren köyler kurarlar. 1948 yılında, köyün adını, alın teri döktükleri ağaçlara ve geleneklere saygı ile, “Tahtakuşlar” olarak değiştirirler.
Altınoluktan, Akçaya giderken, yolun 15’nci km. den (Akçaya 5 km. kala) sola sapıp, 2 km. asfalt bir yol ile, Tahtakuşlar köyüne ulaşmak mümkün. Edremit körfezinin mavisi ile sırtını yasladığı dağların yeşilliğinin içine saklanmış bir inci beyazlığındaki evleri, ilk görenleri büyülüyor.
Köyde, 1991 yılında açılan, Türkiy’enin ilk özel Etnografya galerisi ile, 1992 yılında açılan ve Türkiye’de ilk kez, bir köyde kurulan sanat galerisi bulunmakta. Etnografya galerisinde, Orta Asya’dan Türkiye’ye göç eden Konar-Göçer Türk Boylarının ilginç ve özgün kültür varlıkları, giyim eşyaları, ev eşyaları, aletleri, halıları ve çadırları, sanat galerisinde ise, her türlü sanat yapıtları, yıl boyunca sergileniyor.
Tatilinizi unutulmaz anılarla değerlendirmek istiyorsanız, uluslar arası bir ün ve nitelik kazanan bu galeriye uğrayın. Burada Konar-Göçer Türk boylarının öz kültürünü tanıma fırsatı bulacaksınız.
Akçay; anlatacak fazla bir şey yok. Deniz tertemiz ve güzel. Ancak: soğuk olduğunu söylemiştim. Özellikle; çocuklar, ilk girişte biraz zorlanıyorlar. Kumsal: nispeten iyi sayılabilir. Tam olarak kumlu olan yerler olsa da, genelde, taşlıklı. Denize girişte, özellikle bu taşlıklı bölümden etkilenmemek elde değil. Güneş deseniz, maalesef buraların güneş sezonu pek uzun değil. Hava harika, muhteşem bir oksijen var. Su deseniz, rahatlıkla ve bol su bulmak mümkün.
Aklıma, Didim Akbük geldi. O güzelim ortam, susuzluktan kırılıyor. Neyse: Akçay, işte böyle. Türkiye’nin ilk turizm merkezlerinden biri olmasın nedeniyle, belli başlı büyük şehirlere yakın olması da büyük olanak. Çevresinde: her türlü gezilebilecek yer var. İsterseniz, Asos, Behramkale, Truva’ya gider, tarihin süreçlerinde, muhteşem bir yolculuk yapabilirsiniz.
Evet yazının başında da söz ettiğim gibi, Akçay ile ilgili, en son ve en güncel bilgi, gözlem ve yorumlar:
1. Akçay, en güzel tarafı: yaklaştığınızda, sabahın erken saatlerinde, zeytinyağı fabrikalarının çevreye yaydığı, zeytinyağı kokusunu hissedeceksiniz.
2. Akçay: daha önce de söylediğim gibi, deniz yine soğuk. Özellikle, küçük çocuklar, denize girerken bayağı zorlanıyorlar. Soğuk deniz tercih edenler için burası ideal, ama nispeten Akdeniz’in sıcak denizine alışkın olanlar için, denize girmek biraz sıkıntı haline geliyor, girdikten sonra da üşümeye devam etmemek mümkün değil. Deniz içinden tatlı su kaynakları çıkıyor ve bunlar, denizi soğutuyor.
Sahil: tam bir ince kum bulmak mümkün değil. Çakıllı da değil, kum-çakıl karışık. Deniz kıyısı, girildiğinde çakıllı, biraz ilerleyince deniz dibi, yosunlu. Ama, deniz genelde temiz. Yine de, sahil yolunda yürürken: denize doğru akan birkaç çay, dere gördüm. Bu dereler doğruca denize girilen yerlerde, denize dökülüyor. Umarım bunlara herhangi bir logar verilmiyordur.
3. Altınoluk, Güre istikametinde: sahil kıyısındaki yürüyüş yolu, yürüyüş yolu olmaktan çıkmış, araba yolu haline gelmiş. Özellikle: arabalar karşılıklı geldiğinde, maalesef yayalara yürüyecek yol kalmıyor. Ayrıca, arabalar hız yapıyorlar ve sonuçta, rezalet bir durum ortaya çıkmış. Umarım, ilgililer en kısa zamanda, buna önlem alırlar ve burayı tamamen yürüyüş yolu haline getirip, ana yolun bağlantılarını yaparak, ana yolu araç yolu olarak kullandırırlar.
Aksi halde, bu yolda olabilecek kazalardan, sanırım burayı bu hale getiren yetkililer doğrudan sorumlu olacaklar. Çünkü: ana yoldaki ağaçlar kesilmiş, neden, yol genişletme. Peki, madem bu ağaçların bile kesilmesini sağladınız, yolu neden bitiremiyorsunuz, sanırım üç beş yıla kadar ancak biter. Ama dediğim gibi, sahil yolundaki yoğun trafik nasıl önlenecek. Dolmuşlar, taksiler, faytonlar, özel arabalar, tam bir rezalet.
4. Sahil yolunda, kıyı şeridinde: yeni Beach Parklar açılmış. Güzel mi olmuş, bilmiyorum, meraklısına elbette, biraz para ayırıp, denize daha uygun şartlarda girmek isteyenlere uygun. Düşünülebilir. Ayrıca: yeni eğlence mekanları açılmış. Özellikle; bir tanesi var ki, Türkçe anlamı, özgürlük olan bu mekan, saat 22.00 den sonra, aşırı volümlü müzik sesiyle, çevresini bayağı etkiliyor. Önündeki, değişik araba modellerini de görmek mümkün.
5. Sahil yolu demişken; daha önceki yıllarda görmediğim yapılar inşa edilmiş, deniz kıyısında, lüks yapılar. Düşünüyorsunuz, nasıl olur diye, çünkü deniz kıyısında, denize bu kadar yakında, bu kadar lüks yapılar nasıl olur diye. Ama, bu düşüncenizi sesli olarak yaparsanız, yanınızdakiler hemen yanıtı veriyorlar “Burası Türkiye” Siz, en iyisi, bu güzellikleri seyrede seyrede yürümeye devam edin.
6. Faytonlar kötü. Muhteşem pis kokuyor. Atlar, dışkılarını aynen yollara, sokaklara yapıyorlar. Fayton yanınızdan geçerken, o iğrenç koku midenizi bulandırıyor, peki ya buna binenler bu kokuya nasıl tahammül ediyorlar? Anlamak mümkün değil. Ama sanırım binen bir daha asla binmez.
7. Şehir merkezi, yani Atatürk Anıtı ile Sarıkız Anıtının ve havuzunun bulunduğu yer yine hareketli ve canlı. Lunapark var, ışıl ışıl ve canlı. Mutlaka zaman ayırın, zaten çocuklu ailelerin zaman ayırması şart. Çanakkale Seramik tarafından yaptırılan çeşme, yine insanların susuzluğunun giderilmesi için en büyük imkan. Mutlaka tadın, ama bu suyun tadı biraz buruk, sanırım sert bir su. İskelede, gezinin. Meraklısı: özellikle akşam saatlerinde iskeleden balık tutmayı deneyebilir, mutlaka bir şeyler tutabilirsiniz veya en azından hoş zaman geçirebilirsiniz. İskelede mevcut teknelerle, belki de, tekne turu yapmayı düşünebilirsiniz. Ayrıca, iskelede, ayak üstü balık-ekmek yemek mümkün. Belki de, buz gibi turşu suyunu tadabilirsiniz.
8. Şehir merkezi, biraz önce de söylediğim gibi, çok canlı. Belediye tarafından yaptırılan stantlarda, her türlü alışveriş yapmak mümkün. Takılar, giysiler, hediyelikler. Çok önemli bir markanın tişörtlerinin sahteleri, alenen tezgahta satılıyor. Fiyatları elbette çok ucuz, çünkü sahte. Ama en çok ilgimi çeken kitaplar oldu. Vizyondaki kitaplar dahil, birçok kitabın sahte baskısı 10 TL civarında satılıyor. Sahte kitap baskılarının bu kadar aleni satıldığını ilk kez gördüm, belki de bilmediğim bir prosedürü olabilir mi?
9. Devam ettiğinizde: sahil yolunda yeni yerlerin açıldığını görüyorsunuz. Lüks bir pastane markasının, lüks bir mekanı. Burada dondurma yemek mümkün ama sanırım vereceğiniz hesapla, merkezdeki diğer dondurma mekanlarında, kendiniz dışında, beş kişiye daha dondurma alabilirsiniz.
Ayrıca: özel bir firma fasfoot yeri açılmış. Ekonomik olarak beslenmeyi düşünenler için, yorulup da biraz oturup dinlenmeyi düşünenler için, deniz kıyısında gayet güzel bir imkan olmuş. Çünkü: benim eskiden bildiğim çay bahçelerinin çoğu, özel şahıslara devredilmiş, elbette, buralara girip bir bardak çay içmeye çekinmemek elde değil, çünkü önünüze ne hesap geleceği konusunda kuşkulusunuz. Zaten çay bahçelerinin çoğunun ismi bile değişmiş, nargile mekanı haline gelmiş.
10. Akçay’da, son yıllarda: birçok büyük markanın alışveriş merkezi açılmış. Alışverişleri ekonomik hale getirmek bakımından çok olumlu. Ayrıca, birçok banka da kendi şubelerini açmışlar. Bu da güzel.
11. Askeri kamp: Akçay’ın diğer tarafından, yani Altınoluk değil, diğer tarafında. Akçay’ın denizi soğuk demiştim ya, Askeri kampın bulunduğu yerde, deniz daha soğuk, çünkü o bölgede yer altından çıkan soğuk su kaynakları varmış. Zaten: duyduğuma göre, Akçay’da kazmayı nereye vursan, su çıkar deniliyor. Bu tatlı su kaynakları, soğuk. Kamp dedim de, bu arada, sahil yolunda merkeze yakın bir otel vardı. Borçları nedeniyle, TMSF el koymuş ve burayı TCDD kurumuna vermiş. Bu kurum tarafından, burası, EĞİTİM ve kamp tesisi olarak kullanılıyormuş. Tam şehir merkezinde, bu kurum personeli için güzel bir imkan.
12. Son olarak: Akçay’da deniz soğuk. Tercih sizin. Akçay’da nem yok. Yani: güneyde olduğu gibi, aşırı terlemek mümkün değil. Sivrisinek pek görmedim, bu da güzel. Ancak, bolca kara sinek var. Sokaklarda, başıboş köpekler, bolca dolanıyor. Şehir merkezi, özellikle akşamlara canlı, hareketli ve ışıl ışıl. Turist mi? Hayır yok, hiç yabancı turist görmedim. Niye tercih etmezler, sanırım güneyde, gerek deniz ve gerekse eğlence daha yoğun. Burayı genelde zaten, yakın yörenin insanları ve özellikle Balıkesir, Bursa yöresinin insanları tercih ediyorlar.
Akçay’ı seçenlere, şimdiden iyi tatiller diliyorum.