Babadağ yöresine yolunuz düşerse: özellikle yerel dokumalardan satın alın, keşkek yiyin, Babadağ evleri arasında sokaklarda dolaşın, tarihi evlerin güzelliklerini görün, ama eğer tarihe ve tarihi yerlere ilginiz varsa, mutlaka mutlaka Hisarköy’de bulunan köyün altında bulunan Attuda antik kenti kalıntılarını gezin, bir zamanlar antik dönemde oldukça büyük ve önemli bir kent olan Attudanın günümüze kadar ulaşan kalıntılarını görünce, neden burada daha ayrıntılı arkeolojik resmi araştırmalar yapılmaz diye düşüneceksiniz, ama elbette bu kalıntıların üzerinde bulunan köy evleri ve yaşayanları görüp şaşıracak ve hatta isyan edeceksiniz.
ULAŞIM
Babadağ, Denizli arası uzaklık: 36 km. Babadağ, Sarayköy arası uzaklık: 18 km.
TARİHİ
1386 yılında, Oğuz Türklerinden bir Yörük aşireti, Babadağ’a 3 km uzaklıktaki Oğuzlar köyüne yerleşirler. Daha sonra 4 km uzaklıktaki Yeniköy’e ve oradan da günümüzdeki konuma yerleşmişlerdir. Yerleşimin ilk adı Beşikkayadır. Daha sonra “Sarayköy’de oturan Kadının oturduğu yer anlamında” Kadıköy (Kadıkeriyesi) adını almıştır.
Bölgeye demiryolu gelmesiyle Sarayköy ilçe, Kadıköy nahiye olur. Babadağ, 1877 yılında Belediye olur. İlçe 1’nci Dünya Savaşı sonrası ve Kurtuluş savaşı öncesinde işgale uğramamıştır. Sivas kongresine üye göndermiş, Kurtuluş savaşı sırasında da milis kuvvetlerine asker göndermiş, malzeme yardımında bulunmuştur. 1935 yılında ise bölge İstanbul-Kadıköy ile karıştırıldığından, ilçenin ismi, eteklerinde kurulduğu Babadağın ismini almıştır. 1988 yılında ilçe olur.
Babadağ ilçesinin tarihi geçmişini bitirmeden önce bu bölge ile ilgili anlatılan bir rivayet var, ondan söz etmek istiyorum. “Selçuk Beylerinden birinin 3 oğlu vardır. Bunlar babalarıyla anlaşamazlar ve yurtlarını terk ederler. Bir tanesi: Ahıllı, diğeri Oğuzlar köyüne ve üçüncü geçen ise Babadağ yöresine yerleşir. Ahıllı ve Oğuzlar köyleri, su sıkıntısı ve coğrafi koşulların yetersiz olması nedeniyle gelişememiştir. Babadağ’a yerleşen genç ise, çobandır ve şanslıdır.
Çünkü, yörede 105 tane su kaynağı vardır. Çevrenin doğal örtüsü hayvancılık için oldukça elverişlidir. Bu gencin sürüsünün hayvanlarının çalılara takılan yünlerini eğirerek: heybe, halı ve kilim dokunmaya başlanır. Bu ürünler: solmayan ve bozulmayan kök boyalarla boyanır. Yöredeki tekstil sektörü bu şekilde gelişir.
GENEL
İlçe: güneyinde Babadağ sırtları ile çevrilidir. Denizden yükseklik 850 metredir. Arazi dağlık ve engebeli olduğundan tarım ve yerleşim zordur. Tarımsal üretim olarak sadece yem bitkileri ve kavunculuk yapılır.
Bu yüzden: halk, tekstil üretimine yönelmiştir. Ancak, ilçedeki tekstil imalatının sağlam zemine dayanmaması ve fason üretime dayalı olması ve tekstil sektöründe yaşanan krizler nedeniyle ilçeden dışarıya göç artmış, son zamanlarda ise azalmıştır. Yöreye dışarıdan göçler gelmektedir. Bölgede Akdeniz bölgesinin iç kısımlarında görülen iklim hakimdir.
BABADAĞ
İlçe merkezinin güney tarafından bulunan Babadağ, 2308 metre yüksekliktedir. Heybetli ve oldukça diktir. Tavas ovası, Aydın ovası ve Denizli ovasına hakim bir dağdır. Eteğinde yaylalar vardır. Denizli tarafında suları boldur. Dağ sporları için oldukça elverişlidir. Dağın tepelerinde yaz-kış kar bulunur.
DOKUMACILIK
Dokumacılık, yaklaşık 600 yıllık bir geçmişe sahiptir. 1965 yılından sonra yarı otomatik tezgahlara, 1985 yılından sonra ise tam otomatik tezgahlara geçerek sürekli canlılığını korumayı sürdürmüştür. İlçe merkezinde dokumacılık üzerine 19 fabrika ve 60 civarında atölye mevcuttur. Yaklaşık 800-900 civarında tam otomatik tezgah vardır. Günümüzde aile dokumacılığının devam ettiği ilçede, taş ve kerpiç evlerin böldüğü dar sokaklarda tezgahlardan gelen sesler yankılanmaya devam etmektedir.
NE YENİR
Bu yöreye yolunuz düşer ve yerel lezzetlerden tatmak isterseniz, “et kapaması, et çevirmesi, keşkek” diyebilirsiniz.
NE SATIN ALINIR
Yörede geleneksel nostaljik eski el tezgahlarında üretilerek satılan Babadağ dokumaları ve natürel el dokumaları, bez, pike, kanaviçe, havlu, çarşaf ve çocuk bezi satın alabilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
CUMHURİYET MAHALLESİ
Babadağ’a özgü mimarisiyle dikkat çeken tarihi Babadağ evleri, ilçenin geneline yayılmış olmasına rağmen, ilçe merkezinde Cumhuriyet mahallesinde yoğunlaşır. Evlerin yapım tarihleri 18 ile 20’nci yüzyıllar arasına tarihlenir. Babadağ evleri genellikle tek veya iki katlıdır. Nadiren üç katlı olanlara rastlanır.
Çoğunluğu cumbasız ve balkonlu olup, eyvan tipi girişe sahiptir. Evlerin genelinde kapı ve pencereler dikdörtgen formlu ve ahşaptır. Bazı yapıların kapı ve pencerelerinde yuvarlak, basık veya sivri kemerler dikkat çeker. Yapıların geneli sade bir görünüme sahip olup, sadece basit süslemelerle bezenmiştir.
KIRCATAŞ CAMİSİ
İlçe merkezinde Gündoğdu Mahallesindedir. 1800 yılında yapılan cami, Osmanlı dönemi mimari özelliklerini yansıtır. Geçmiş yıllarda bir yangın geçiren cami, daha sonra tamamen yenilenmiştir. Caminin batı duvarında, yüksek bir noktada küçük bir kitabe vardır. Bu kitabede, 1801-1802 tarihleri okunmaktadır. Cami, günümüzde ibadete açıktır.
ATTUDA ANTİK KENTİ
İlçe merkezine bağlı Hisarköy beldesinde, ilçe merkezine 32 km uzaklıktadır. Babadağ’ın kuzey eteklerinde, doğal bir kale görünümünde yüksekçe bir tepe üzerinde bulunur.
Attuda, Salbakos dağı üzerinde önemli bir geçiş noktasında bulunduğu için Hellenistik dönem öncesine ait tarihi bir geçmişe sahip olmalıdır. Ancak bu dönem ile ilgili yeteri kadar arkeolojik kalıntı ya da yazılı belge yoktur. Kentin Pergamon Krallığı tarafından kolonize edilmesinden sonra, Attuda ön plana çıkmış ve adı daha çok duyulmaya başlanmıştır.
Bunlara göre, Attuda ile ilgili en eski bilgi ve buluntular, MÖ 200 yıllarına aittir. Pergamon krallığının verdiği ayrıcalıkla bir bütünlük oluşturacak şekilde kentin oldukça hızlı bir gelişim ve etkileşim içinde olduğu anlaşılmaktadır. Kentte bulunan Hellenistik yazıtlardan üç tanesi, Pergamon krallığı ile ilgilidir.
Attuda şehri, MÖ 1’nci yüzyıldan itibaren kendi adıyla sikke basmaya başlamıştır. Bunlardan biri İmparator Marcus Antonius zamanında, yaklaşık MÖ 39-35 yılları arasında basılmıştır. Bu gümüş sikkenin ön yüzünde “Tykhe”ya da “Kybele” başı, arka yüzünde “çıplak, ayakta bir Apollon heykeli” ve kentin adı olan “Attoyaeon” yazısı vardır.
Yerleşim içinde bulunan mimari elemanlar değerlendirildiğinde, Attuda’nın yakın ilişkide bulunduğu Aphrodisias kentinin etkisi altında imarını sürdürdüğü anlaşılmaktadır. İki kent arasındaki ilişki sadece mimari alanda kalmaz. Roma imparatorluk döneminde de bu ilişki artarak sürmüştür.
Şehirdeki yapılaşma:
MS 2 ve 3’ncü yüzyıllarda da artarak devam etmiştir. Bulunan yazıtların büyük çoğunluğu bu döneme aittir. MS 3’ncü yüzyıl başlarında, Carmini ailesinden olanların aldıkları önemli görevler ve inşa ettikleri yapıların, Attada için büyük bir katkı sağladığı bellidir.
Özellikle Aphrodisias Aphrodite Tapınağı gibi önemli bir kült alanının başkanlığı ve veznedarlığının Attudalı bir aileden birinin elinde olması ve bu aileden kişilerin sürekli önemli üst görevlere getirilmesi dikkat çeker. Bunlar: Salbakos dağı üzerinde, tam geçiş yerindeki Attuda’nın bu dönemlerde de kendi varlığını hissettirdiğinin göstergesidir.
431 yılında Ephesos’ta toplanan 3’ncü Ekümenik Konsile Attudalı piskoposlar da katılmıştır. Şehirdeki yaşam: MS 6’ncı yüzyıl ve sonrasında zayıflamaya başlamış ve tekrar canlanması ise Türk dönemiyle birlikte olmuştur.
Evet, bu tarihi gelişim sonrasında, gelelim kentin bulunması ve arkeolojik araştırmalara:
Hisarköy ve çevresinde bulunan seramik ve heykeltıraşlık gibi küçük buluntuların tamamı, Hierapolis Arkeoloji Müzesine götürülmüştür. Diğer bir kısım mimari eser ise, halen köy camisi önünde muhafaza edilmektedir. Antik yerleşimin izleri, mahallenin ortasındaki Asar Tepe’den aşağı doğru teraslar halinde genişleyerek yayılır. En alttaki vadi yamaçlarında ise, kentin nekropolüne ait mezarlar bulunmaktadır.
Asar Tepe
Buraya çıkışı sağlamak için doğal kayalar kesilip, teraslar yapılarak yollar oluşturulmuştur. Son dönemlerde yapılan tüm değişikliklere rağmen, Asar Tepe’nin en üst noktası yer yer doğal taşlardan oluşturulmuş düz alan şeklindedir. Burası ilk olarak, antik çağda kullanılmış bir toplantı yeri veya dinsel seramoni yeridir.
Heredot’a göre: Persler, gelenek ve görenekleri gereği, özellikle dinlerinin Zeus’a kurban kesmeyi gerektirir ve bunu dağ başlarında yaparlar, Zeus dediklerinin de gök kubbe olduğunu belirtir. Bu tören ve toplanma yeri uygulamaları: Hıristiyanlık inancında, Bizans dönemi boyunca ve Beylikler döneminde de görülen bir uygulamadır.
Mimari Kalıntılar
Toplanan mimari elemanlar, mahalle camisi önünde, Tekke çeşmesi çevresinde ve türbe içinde olmak üzere 3 yerde toplanmıştır. Ayrıca ev duvarlarında da yazıtlı ve yazıtsız birçok tarihi eser bulunur. Mimari elemanların büyük çoğunluğu kireçtaşı ve mermer sütun kaidesidir ve Helenistik ile Roma dönemlerine tarihlenir.
Kültler ve Tapınaklar
Attuda şehrinin bulunduğu bölgede en yaygın olan kültler Men ve Ana Tanrıça kültüdür. Men isimli tanrının bu bölgedeki en önemli kült yeri ve kutsal alanı: kesin yeri bilinmeyen Men Karou Tapınağıdır.
Ünlü coğrafyacı tarih yazarı Strabon: Menderes ve Lykos vadileri boyunca giden yolu takip ederken, Men Karou Tapınağını gördüğünü yazar. Men Karou Tapınağının Attouda sikkeleri üzerinde bulunması, bu kutsal mekanın kesinlikle Attouda sınırlarında bulunmasından kaynaklanmaktadır. Bu yüzden, kent merkezinde olmayan kutsal alanın, vadi içindeki bir yerde olabileceğine inanılmaktadır.
Ayrıca, dağlık yerleşimler ve dağ zirvelerinde Ana Tanrıçaya adanmış kült yerlerinin yaygınlığı bilinmektedir. Hisarköyde çarşıdaki caminin kuzeybatı köşesine yerleştirilmiş olan Meter Adraston adının geçtiği yazıt da bu tanrıça ile ilişkilendirilir. Tanrıçanın adının geçtiği yazıtlara göre, attouda kentinde ve çevresinde Meter kültürünün saygın bir yere sahip olduğu ve kentin baş tanrıçalarından birisi olarak tapınım gördüğü kesindir.
Kültler konusunda eldeki en kesin bilgiler, sikkeler üzerindeki betimlemelerdir. Bu betimlemelere göre: kentte başta Apollon olmak üzere Kybele, Tykhe, Zeus, Athena, Asklepios, Helios, Serapis, Dionysos, Artemis, Anatis gibi tanrıların ismi geçer. Tüm bunlara rağmen, Attouda içinde yeri kesin olan ve planı tam bilinen bir tapınak kalıntısı yoktur. Ancak tahminlere göre, burada birden fazla tapınak olmalıdır.
Öte yandan: İncil’de söz edilen 7 kiliseden birisi de “Laodikeia kilisesi” dir ve burada ortaya çıkarılmıştır.
Doğuya doğru uzanan bir sırt üzerinde kurulan kentin, kuzeyindeki Arap deresi ile güneyindeki Bakla deresi, mahallenin doğusunda birleşerek Menderes ırmağına doğru akmaktadır. Bu dereler hem antik, hem de modern yerleşimin üç yönünde doğal bir sınır hattı oluşturmaktadır.
Antik kalıntılar üzerinde kurulan Hisarköy, Osmanlı döneminden beri varlığını sürdürmektedir ve bazı dokuların yok olmasına sebep olmuştur. Köy yerleşimi en üst tabakada halen varlığını sürdürmektedir. Her taraf tarihi yapılarla ve onların yıkıntılarından kalan taşlarla doludur. Evlerin altında mezar tipi mekanlar, mağaralar ve kayalardan oyma mezarlar gibi birçok farklı kalıntılar bulunuyor.
Köylüler, 1970’li yıllarda küçük ölçekli bir köy müzesi kurmuşlardır, ama bu müze günümüzde boş ve kapalıdır. Çünkü köy halkı tarafından açılan bu müze hazine avcıları tarafından defalarca soyulmuştur.
Ancak, Hisarköyün başka bir yere taşınması faaliyetlerine başlanıldığını ve devam ettiğini öğrendim. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2005 yılında köyün 2 km ilerisindeki Çamlar Mevkiinde konutlar yapılmıştır, ancak Hisarköylülerin bu konutlara taşınmayı kabul etmedikleri söyleniyor.
TRAPEZOPOLİS ANTİK KENTİ VE NEKROPOLÜ
İlçe merkezine 13 km uzaklıktaki Bekirler köyü kuzeydoğusunda Boludüzü mevkiindedir.
Antik kent, Bekirler köyü etrafındaki tepecikler ve eteklerine yayılmıştır. Antik kentin kuzeyden güneye doğru uzanan düzlük üzerine, arazinin coğrafi yapısına göre kurulduğu anlaşılmaktadır.
Trapezopolis şehri, Karia ve Phrygia sınırında antik bir kenttir. Şehrin isminin anlamı, Helen dilinde “Düzlük” anlamına gelir.
19’ncu yüzyıl sonlarında, Anderson bu bölgede bir araştırma yapmış ve Seyre’de bir takım yerleşim izlerine rastlamışsa da kesin bir yargıya varamamıştır.
Sadece burada üzerinde “Trapezopolis” ismi olan bir yazıt bulmuştur.
Bugün, bu bölgede zemin seviyesinin yaklaşık 70-100 cm altında, etrafı kayraktaşı veya tuğla ile çevrilmiş, silindirik formlu ve kapaklı, pişmiş toprak lahit mezarlar bulunmaktadır. Bunların üzeri yine kayrak taşı ve tuğla ile kapatılmıştır.
Yüzeyde bazı yapı kalıntıları izlenir. Yüzeydeki kalıntılar, Roma ve Bizans dönemi özellikleri göstermektedir.
YARDAN ÇAYI
Belediye tarafından şelalenin çevresinde yapılan çevre düzenleme çalışmaları sonucunda, burada oldukça güzel bir mesire alanı oluşturulmuştur.
Denizli Bozkurt gezi yazısı hakkında Bozkurt