Ayvansaray: Balat ile Haliç surları arasında kalan yerdir.
Bizans döneminde: burada “Blaherna Sarayı” varmış ve semtin isminin buradan geldiği düşünülüyor. Saray 5 yüzyıl başlarında, İmparator II. Teodosius’un genişlettiği surların içinde kalan oldukça geniş arazide: 451 yılında İmparator Marcianus’un dul kalan eşi Pulceria tarafından yaptırılmıştır.
Sarayın oldukça geniş arazisi: Balat’taki Tekfur Sarayına kadar uzanıyordu. 627 yılında: İmparator Heraklios döneminde: bu sarayı çevreleyen surlar şehir surlarına eklenerek bölge iyice genişletildi. Bu bölge, Bizans döneminde, şehrin 14 bölgesinin büyük kısmını işgal ediyordu.
Sarayın: eyvan şeklinde yani üstü kemerli, dev bir kapı görünümünde portalı yani girişi vardı. Özellikle: eyvan şeklindeki bu giriş: daha sonra saray sözcüğü ile birleştirilerek semtin ismi “Ayvansaray” ortaya çıkmıştır. Bu büyük ve göz kamaştırıcı güzellikteki saray: 1204 yılındaki Haçlı-Latin işgali sırasında, şehirdeki birçok yanıp yıkılan bina gibi, talana uğradı.
Gelelim günümüze: yukarıda söylediğim gibi, sarayın kalıntıları günümüze ulaşmamıştır. Sadece sarayın ayazması görülebilir. Kuyu sokaktan girildiğinde, Blaherna sarayının ayazmasına ulaşılır. Zamanında: bu ayazma üstünde, İmparatoriçe Pulceria tarafından yaptırılan bir kilise vardı. Kilisenin yapılışından birkaç yıl sonra: Kudüs şehrinden gelen iki Bizanslı “Meryem Ana” ya ait elbiseler olduğu iddiasıyla, yanlarında getirdikleri giysileri bu kiliseye verdiler. Giysiler bu kilisede saklanmaya başladı ve kilisenin önemi arttı. Ancak, fetihten bir süre önce, bu kilise içindeki Meryem’in elbiseleriyle birlikte yanarak yok oldu. Günümüzde, aynı yerde 1900’lü yıllarda yapılmış bir kilise bulunuyor. “Vlaherna Meryem Ana Kilisesi” aşağıda daha ayrıntılı anlatılacaktır.
Şehirdeki çingene loncası bu semttedir. Çingene yerleşimleri: Ayvansaray’dan Balat’a doğru uzanan sahil yolundadır. Bu yüzden, semt eğlence ve meyhane diyarına dönüşmüştür. Bu semtin eğlence yerine dönüşmesinin bir başka sebebi de burada Yahudi cemaatinin de yaşamasıydı. Yahudilerin, çalgılı eğlenceleri çok ünlüydü ve döneminde Galata ve Samatya’daki eğlence mekanları kadar ünlenmişti. Bu eğlence kültürü, 20 yüzyıl başlarına kadar devam etmiştir. Ayvansaray semtindeki ayazmaya “Çingene Ayazması” denir. Buradaki çingeneler: süpürge imal ederek geçimlerini sağlandı. Osmanlılar: uzun süre, bu çingeneleri zaman zaman gayrimüslimlere uyguladıkları yasaklarla yönettiler. 1585 yılında çıkarılan bir ferman: bu durumu ortaya koymaktadır. Bu fermanla: çingenelerin ata binmesi yasaklanmış, gerektiğinde eşeğe veya arabaya binmeleri emredilmiştir.
Kara ve Haliç surları, bu semtin batısında birleşerek, tek duvar haline dönüşür ve Haliç kıyısı boyunca, doğuya doğru uzanır. 8 yüzyıl başlarında, Emevilerin akınlarına uğrayan surların önünde ve içinde, birçok türbe vardır. Sokak aralarında, cami hazirelerinde, bir yapı içinde, bir köşe başında gibi yerlerde, birçok basit görünümlü kutsal mekan bulunur. Fetih’ten bir kadar önce, Fatih Sultan Mehmet: karşı kıyıdaki Hasköy taraflarından bu yakaya, burçların dibine, fıçılar üzerinde bir tahta ve “Sefer Köprüsü” isimli bir köprü yaptırmıştır. Bu köprü ile ilgili bir kitabe, Fener taraflarında sur kulelerinden birinde mevcuttur. Ancak bu köprünün yeri konusunda net bilgi yoktur, Fener taraflarında da olabilir.
Eskiden: küçük çapta bir tersane bulunan semtte, günümüzde de kıyıda ve hatta bazı ara sokaklarda: motorlar, kayıklar ve sandallar görülür. Zaten: gerek Bizans dönemi ve gerekse Osmanlı döneminde, tekne yapım atölyeleri burada bulunuyordu. Zenginler: teknelerini, bu sahildeki küçük tersanelerde yaptırırlardı. 1980’lerde ortadan kaldırılıncaya kadar, bu küçük tersaneler burada görev yapmıştır. Günümüzde ise, ara sokaklarda bulunan birkaç tekne yapım atölyesi bulunmaktadır.
MARUL SOKAĞI
Eski çingene loncası buradaymış. Bu yüzden, burada: o sosyal yaşamın tipik göstergesi olan basit mimari yapılaşma görülür. Yukarıdan yamaçlar halinde inen sokaklarda: yer yer Bizans döneminin Blaherna Sarayı kompleksinin izleri, kemerli dehliz tarzı boşluklar ve ayazma duvarları görülür.
ATİK MUSTAFA PAŞA CAMİ-HAZRET-İ CABİR CAMİSİ-PETRUS MARKUS KİLİSESİ
Burası bir zamanlar Bizans kilisesiymiş. Bazı kaynaklara göre, burada 9 yüzyıldan kalma “Aya Tekla Kilisesi” varmış ve bu kilise Petrus ve Markus adındaki azizler adına yaptırılmıştır. Surlarla bu kilise arasındaki mahallenin ismi de “Tekla” kelimesinden türetilerek “Toklu Dede” olarak kullanılmaktadır.
Yapı tarzı: Bizans haçı tarzındadır. Kısa kollu, haç planlı ve merkezi kubbelidir. Doğu yönünde, dışa doğru çıkıntı yapan üç apsis bölümü vardır. Sol yanda sonradan yapılmış ve bakımlı bir avlu görülür. Duvar örgü biçimi, taş ve tuğra sıralamaları: Bizans mimarisini hatırlatır. Yapı: camiye çevrildiği ilk yıllarda “Atik Mustafa Paşa Camisi” olarak bilinmesine rağmen, sonradan adı “Hazret-i Cabir Camisi” olmuştur.
Bu isim değişikliği: caminin hemen yanında hatta içinde bulunan, Hz Muhammed’in sahabelerinden “Cabir Hazretlerinin” mezarına bağlanmaktadır. Atik veya Koca Mustafa Paşa diye bilinen Sadrazam: Sultan II. Beyazıt döneminde, 1490 yılında bu kiliseyi camiye dönüştürmüştür. Paşa: 150 metre kadar güneyde, bir de hamam yaptırmıştır. Ancak bu hamam 19 yüzyılda yıkılır. Koca Mustafa Paşa: Cem Sultanın zehirlenmesi olayında göstermiş olduğu başarıdan ötürü Beylerbeyi olarak terfi ettirilmiş, ancak ardından 1513 yılında Bursa’da idam ettirilmiştir.
1000 yıldan fazla yaşı bulunan bu kilisenin bazı duvarlarında, bir zamanlar çeşitli freskolar bulunuyormuş, ancak bunlar günümüze ulaşmamıştır. Caminin ön tarafında, eskiden bir vaftiz havuzu varmış ve sonra bu havuz “İstanbul Arkeoloji Müzesine” kaldırılarak koruma altına alınmıştır. Caminin minaresi sağ ön köşededir. Çünkü iç mekanda büyükçe bir sanduka vardır ve dışarıdan görülmez. Ancak, genellikle camilerde, bu şekilde içeride mezar geleneği yoktur. Bu mezar: sahabelerden Hz. Cabir’e aittir. Caminin ön kısmındaki dar sokak üzerinde bulunan çeşme: Ahmet Ağa tarafından 1682 yılında yaptırılmıştır.
VLAHERNA MERYEM ANA KİLİSESİ
Hazret-i Cabir camisinin hemen yakınındadır. Kilise: adından da anlaşılacağı üzere, bir zamanlar burada bulunan “Vlaherna Sarayı” nın kilisesidir. Günümüzde, bu saraya ait herhangi bir kalıntı bulunmamaktadır. Eskiden yani ilk yapıldığında: bu kilisede Meryem Ananın giysilerinin bulunduğu söyleniyor. Kilise 1434 yılında yanarak yok olmuştur.
Daha sonraki dönemde yani 19 yüzyılda yenilenen ve günümüzde görülen kilise, son derece bakımlı bir bahçe içindedir. Geniş ve hoş bir bahçe içinde bulunan bu kilise: özellikle ayazması ile ünlenmiştir. “Vlaherna Ayazması” olarak bilinen ve kutsal kabul edilen bu ayazmada, şifa aramak için sadece Hıristiyanlar değil, aynı zamanda Müslümanlar tarafından da ziyaret edilmektedir.
AYA DİMİTRİ RUM ORTODOKS KİLİSESİ
Balat yönünde, sahil yolunun hemen iç kısmındadır. Burası: 19 yüzyılda yenilenmiş haliyle günümüze ulaşan, 13 yüzyılda yapılmış bir eski Doğu Roma kilisesi binasıdır. Kilise: camiye çevrilmeden önce, 1597-1601 yılları arasında, Sultan III. Mehmet döneminde, Ortodoks Rum Patrikhanesi olarak kullanılmıştır. 1601 yılında ise, Patrikhane günümüzdeki yerine taşınmıştır. Yapı: dikdörtgen, uzunlamasına mekanları ve çatı örtüleriyle, dıştan bakıldığında üçgen gibidir. Çatı örtüleri: düz dam şeklindedir.
BALİNO KİLİSESİ
Mahkeme altı caddesindedir. Giriş kapısında Yunanca yazılar bulunur. Yapılış tarihi olarak 16 yüzyıl belirtilmesine rağmen, yapı büyük olasılıkla 18 yüzyıldan kalmadır. 1730 yılında yapılmıştır ve sonrasında birçok onarımdan geçmiştir.
AYİOS MENAS RUM KİLİSESİ-AYİOS KARPOS VE PAPİLOS ŞEHİTLİĞİ
Samatya caddesindeki burası, İstanbul şehrinin en eski Hıristiyan tapınaklarından birisidir. Ayios Menas Rum kilisesinin; herhangi bir mimari özelliği yoktur. Ancak: kilisenin altında; 1935 yılında çok önemli ve antik temeller bulunmuştur. Bu temellerin: 250-251 yılları arasında, Dekius kovuşturmaları sırasında öldürülen: Ayios Kapros ve Papilos Martyrion isimli iki azize ithaf edilen mezar yerine ait olduğu düşünülüyor. Bu kripta yani mezar yeri: daire şeklinde ve büyük kubbeli bir oda şeklinde düzenlenmiştir. Yapı: 4 ve 5 yüzyılların mükemmel tekniğiyle, tuğladan örülmüştür. Doğuda: derin bir apsis vardır. Odanın çevresini: tuğladan yapılmış tonozlu geçitler çevrelemektedir.
İVAZ EFENDİ CAMİİ
Meryem Ana kilisesinden yokuş yukarı çıkılınca, buraya ulaşılır. Anıtsal bir Türk yapısıdır. Yapının, Mimar Sinan tarafından yaptırıldığı söyleniyor. Ancak: Sinan’ın eserlerinin yazılı olduğu “Tezkirede” bu caminin adı geçmemektedir. Muhtemelen, Sinan’ın kalfalarından biri tarafından yapılmıştır. Cami: Blaherna sarayının teraslarından birinin üstüne yapılmıştır. Bu terasta yani caminin bahçesinde: sura bitişik olan sarayın “İzak Angelos Kulesi” kalıntıları görülür. Manzara izlemek için yapılan bu kulenin: 1188 yılında, Bizans döneminde önemli bir görevde bulunan İzak Angelos tarafından yaptırılmıştır.
Caminin iki kapısı vardır. Bütün camilerin genel olarak kapıları ortada bulunurken, bu caminin cephesinde, iki kenarda, ikişer küçük kapı vardır. Günümüzde, sağdaki kapının önünde biçimsiz bir baraka eklenmiştir. Böylece, yapının başlıca mimari özelliği kapatılmıştır. Ama özellikle minaresinin ters yönde olması ilgi çeker. Yani minare geriye doğru kaymıştır. Mimari, bütünüyle değişiktir. Kubbe, altı desteğe oturmaktadır. Dört yarım kubbeyle desteklenmiştir. Ortada pencereler sıralanır. Taş ve tuğla duvarlar ve pencereler; çok güzel İznik çinileriyle bezenmiştir.
ANEMAS ZİNDANLARI
İzak Angelos kulesinin altında ünlü “Anemas Zindanları” vardır. İvaz Efendi camisinin yapıldığı terastaki çukurdan, bir merdivenle aşağıya inilmektedir. Buradaki bir kapıdan, bu zindanlara girilir. Kıvrılarak inilen bir koridordan sonra, 60-70 metrelik geniş bir koridorun başına gelinir. Burada, surlardaki mazgallardan içeriye ışık vurur ve dramatik bir görüntü ortaya çıkar. Bu koridorun üstünde: kemerli kapılarıyla yan yana hücreler sıralanır. Bizans imparatorluğunda görev yapmış bir komutan olan; Arap asıllı “Anemas” ın ismiyle anılan bu zindan 60 metre uzunluğundadır ve yer yer 15 metre genişliğe kadar ulaşır. Söylenenlere göre: Anemas zindanlarında, 6 Bizans imparatoru hayatını kaybetmiştir.
LEON SURLARI
Anemas zindanlarından aşağıya inildiğinde, Haliç kıyısında “Leon Surları” görülür.
İstanbul günlük gezi planı hakkındaki yazım için.