Yunanistan Atina Şehir içi gezi planı; Şehir, turizm yönünden sürekli bir gelişim halindedir. Her yıl, Yunanistan ülkesini, yaklaşık 11-12 milyon dış ziyaretçi geziyor. Bunların birçoğu, Atina şehrine de uğruyorlar.
Atina küçük bir şehir değil. Yani: yürüyerek, fazla bir yere ulaşamazsınız. Ama, şehir merkezindeki bir çok yeri gezmeniz mümkün.
Yani: mutlaka ve mutlaka, uygun bir ayakkabı, özellikle Akropolis bölgesine çıkarken, lastik tabanlı bir ayakkabı ile (bayanların topuklu ayakkabı giymeleri, çok büyük sıkıntı yaratabilir); şehrin tümünü sindire sindire gezmek için 2-3 gün yeterlidir.
Müzelere gittiğinizde: antik döneme ait muhteşem eserlerle karşılaşacaksınız. Hatta, müzelerin birçoğunda ücretsiz soğuk su servisi yapılan sebiller göreceksiniz.
Bunların dışında: şehir içinde: şehirde bulunacağınız süreye ve tercihlerinize göre; alternatifli bir gezi planı şöyle oluşturulabilir.
Kent merkezinde: Sintigma ve Omonia meydanları ve Keramikos arkeolojik bölgeleri var. Bu bölgeler: güzel yürüyüş yolları ve ışıklandırmalar ile, ziyaretçilerin ilgisini çeker hale getirilmiş.
Monastiraki ve Plaka ve hemen güneyindeki Akropolis alanlarından oluşan üçgen bölge: Atina şehrinin görülmesi gereken en önemli ve güzel yeri olarak öne çıkıyor.
GEZİ PLANI
Kent, temel olarak: 3 ana caddenin oluşturduğu üçgen içinde kurulmuştur. Eski Atina’nın kalbi, hala bu üçgen bölge olarak tanımlanır. Bu caddeler:
1.Ermou
2.Pireos
3.Stadiou
Ermou
Stigma meydanından, Keramikos arkeolojik bölgesine kadar uzanır.
Pireos
Omonia Meydanından başlayarak, Keramikos bölgesinden geçer ve Pire limanına kadar uzanır.
Stadiou
Omonia ve Sintagma meydanlarını birbirine bağlar.
Her zaman olduğu gibi, ben siz okurlarım için: yukarıda sözünü ettiğim gibi, Atina şehrinde kalacağınız gün sayısına ve tercihlerinize göre ( öyle ya, herkes tarih ve antik kalıntıları sevmeyebilir) bu kısa gezi planı ve ayrıntılı gezi planlarını inceleyerek, bir şehir haritası üzerinde, gezmek istediğiniz yerleri belirlemenizi ve sonra oralara ulaşım planınızı yaparak, gezinizi tam ve eksiksiz yürütmenizi öneriyorum.
Ancak burası oldukça yoğun tarihi özellikleri olan bir şehir, yani bu şehre giderken tabiat veya alışveriş beklemeyin, bol miktarda tarihi yerler var.
Özellikle gitmeden önce, şehrin tarihi yerlerinin özelliklerini incelerseniz, şehirden büyük keyif alabilirsiniz.
Yunanistan Atina Anafiotika- Pilaka: Bu bölümdeki gezimizde: Akropolis bölgesinin yamaçlarındaki mahalleleri gezeceğiz. Burada, ilk önce, yüksek bir zeminde kurulmuş “Anafiotika” semti, karşımıza çıkıyor. Daha sonra ise Plaka mahallesi bulunuyor.
ANAFİOTİKA
Bu semtte yaşayanlar, Ege denizindeki “Anafi” adasından gelerek, bir zamanlar buraya yerleşmişler ve semtin adı, buradan geliyor.
Semtte: Ege denizindeki adalarda olduğu gibi, beyaz kireç badana boyalı şirin evler, dar sokaklar ve çiçek bolluğu görebilirsiniz. Bu özellikler: Ege kültürünün, buraya yansıması olarak hemen göze batıyor. Dar sokaklarda gezerken, şirin ve küçük evleri göreceksiniz.
Bu semtte görebileceğiniz bir müze var.
KANELLOPOULOS ARKEOLOJİ VE BİZANS MÜZESİ
Vassilissis Sofias Avenue caddesi üzerinde, Panos sokağındadır. Burası, sonradan restore edilerek düzenlenen, eski bir malikanedir. İlk yapılış amacı: bir dönem Napolyon’un generallerinden biriyle evlenmiş olan Düşes Plaisance içindir. 19’ncu yüzyılda yapılmıştır.
Günümüzde müze olarak kullanılan yapı, 1976 yılında ziyarete açılmıştır.
Burada sergilenen; erken Hıristiyanlık ve Bizans dönemine ait eserler şunlar: Yunan ve Roma dönemi heykelleri, Miken figürleri, Miken çanak-çömlekleri, Bizans ikonaları, goblenler ve freskler. Evet, güzel koleksiyonlar var, beğeneceğinizi umuyorum, gidebilirsiniz. Çünkü, toplamda 25.000 civarında eser sergileniyormuş. Bu eserlerin büyük çoğunluğu: Yunanistan ve Anadolu’daki kiliselerden toplanmış eserler. Burada, dikkatinizi çekmek istediğim bir husus var.
Trabzon Sümela Manastırında bulunan “Kutsal Meryem İkonu”, mübadele sonucu bölgeden ayrılan Rumlar tarafından, 1923 yılında, Manastır yakınlarındaki bir şapele gömülerek saklanır. 1931 yılında ise, Türk hükümetinden alınan izin sonucu bölgeye gelen papazlar tarafından gömüldüğü yerden çıkarılarak, daha önce saklanan bir kısım dini eşya ile birlikte, Atina şehrine getirilir. Evet, bu eşyalar da, halen bu müzede sergileniyor.
Giriş kat
Burada: değişik dönemlere ait birçok kilisenin iç kısmı, yeniden düzenlenerek sergilenmektedir.
Üst kat
İkona ve freskler ve diğer bir takım dini objeler sergileniyor.
Bu semtin hemen batısında ise, yine aynı özellikleri taşıyan başka bir semt daha var.
PLAKA BÖLGESİ
Plaka mahallesi, Atina şehrinin en eski mahallesidir. Osmanlılar döneminde, halk, sadece Plaka bölgesinde yerleşikmiş. Yani, burada, çok eski dönemlerden bu yana yerleşim var. Hatta, en eski yerleşimcilerin: Akropolis bölgesini yeniden inşa etmek üzere, 19’ncu yüzyılda, Ege bölgesindeki Kiklat adalarından buraya gelen işçiler olduğu söyleniyor.
Bu işçiler, Kiklat adalarındaki geleneksel tarzdaki ev sitillerini, Akropolis tepesinin yamaçlarında kurdukları evlerde uygulamışlar. Böylece, beyaz badanalı ve aralarından dar yollar geçen evlerin oluştuğu, şirin bir köy ortaya çıkmış.
Bağımsızlık kazanılıp, Yunanistan devleti kurulduktan sonra, Türk düşmanları, bu mahalleyi yıkıp yok etmek istemişler ama arkeologlar buna engel olmuşlar. Zamanla, mahalle gelişmiş ve günümüzde tüm modern olanaklara sahip bir yer haline gelmiş.
Günümüzde: bu mahalle: dar sokakları, cumbalı evleri, küçük dükkanları, restoranları, kafeleri ve barları ile biliniyor. Bu nedenle, Akropolis’in hemen aşağısındaki bu mahalleyi gezmeyi sakın ihmal etmeyin. Çünkü, yukarıda da söz ettiğim gibi, güzel bir tarihi dokusu var. Yani, geleneksel Yunan ruhu korunmuş. Yani, semt tamamen bir müze gibi, tarihi binalara ev sahipliği yapıyor.
En büyük özelliği: motorlu taşıtların girmesinin yasak olması. Bu yüzden, gayet rahatlıkla gezilebiliyor. Zaten, labirent gibi, dolambaçlı ve dar sokaklarda, turistler yürüyerek zaman geçiriyorlar. Ama, sadece turistler değil, bu yörenin insanları da, akşam oldu mu gezintiye çıkıyorlar. Dar sokaklardaki tavernalar, masalarını sokak kenarlarına çıkarıyorlar ve insanlar, bunları dolduruyor.
Çok sayıda: taverna ve bizim işportacı olarak isimlendirdiğimiz sokak satıcıları var. Buralardan alışveriş yapmayı düşünürseniz: bu dar sokaklardaki küçük dükkanlarda: ağaç oymalar, geleneksel Yunan objeleri, takılar ve antikalar bulabilirsiniz.
Plaka bölgesinde: 3 tane müze var. Bunlar
Yahudi Müzesi.
Yunan Halk Sanatları Müzesi.
Frissiras Müzesi. (Amelias caddesi üstündedir)
Bu müzelerin yanında, bölgede, bir de küçük kilise var. St. George Kilisesi. Kilise yapısının özelliği: yapımında kullanılan mermerlerin, bölgedeki antik tapınak kalıntıları olması.
Yukarıda söz ettiğim müzelerden, sadece birini gördüm ve hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum.
YUNAN HALK SANATLARI MÜZESİ
Bu müze: Kydathıneo caddesinde. Müzede sergilenenler şunlar: dantel, nakış gibi işlemelerin bulunduğu koleksiyonlar, ayin elbiseleri, 20’nci yüzyıl Yunan sanatçısı Theofilis’in resimlerinin bulunduğu koleksiyon. Ayrıca: kostümler, şenlik maskeleri, geleneksel kuklalar, yün eğirme ve örme aletleri de görülüyor. Yani, bir tür “Etnografya Müzesi” gibi.
Müze işte bu. Tercih ederseniz girebilirsiniz. Akropolis giriş biletiniz yanınızda duruyorsa, bu müzeye ücretsiz girmeniz mümkün, ama zaman sıkıntınız varsa, bence pek de gerek yok.
Evet, müzenin bulunduğu bölümden doğuya doğru yürüdüğünüzde, Adrianou sokağına geliyorsunuz ve buradan güneye ilerlediğinizde ise, sokağın köşesindeki küçük bir meydan var.
LYSİCRATES ANITI
Akropolis Station metro istasyonuna yakındır. Yani Anafiotika mahallesinde sayılabilir.
MÖ.4’ncü yüzyılda yapılmıştır. Dairesel yapı şeklinde yapılan anıt: tek bir mermer bloktan yapılmış kubbeyi destekleyen bir sıra sütunlardan oluşmaktadır.
Bu anıtın özelliği ise: bir zamanlar, antik dönemde, şehirde yapılan “koro “ yarışmalarında, kazanılan ödül ve üç ayaklı bir bronz kap; bu anıtın üzerinde bulunurmuş.
Ancak: 18’nci yüzyılda, anıt çevresindeki bütün arazi, Capuchin Manastırı tarafından işgal edilir ve anıtın bulunduğu yer, bu manastırın ziyaretçi bekleme yeri olarak kullanılmaya başlanır.
Günümüzde, anıtın bulunduğu meydan ve çevresinde, çok sayıda kafeterya var.
Adrianou sokağından kuzeye doğru yürüyün ve bu kez karşınıza, hemen solda, büyük bir dini yapı çıkıyor. Mitropoleos caddesinin hemen kıyısında.
MİTROPOLİS (ATİNA) KATEDRALİ
1842 yılında yapımına başlanan katedral, 1862 yılında, yani yaklaşık 20 yıllık bir süreç sonunda bitirilmiş. 72 tane kilisenin toprakları satılmış ve elde edilen gelirle, burası inşa edilmiş. Ayrıca, bu 72 kiliseden gelen mermerler, katedralin duvarlarının yapımında kullanılmış.
Katedralde, iki tane lahit var. Bu lahitler: 1589 yılında Osmanlılar döneminde öldürülen Agia Filothei ve 1821 yılında, İstanbul’da asılarak idam edilen Fener Rum Patriği V. Gregory’e aittir.
Gördüğünüz gibi, her ikisi de, Osmanlı yani Türk düşmanlığının perçinlenmesi ve halk üzerinde yaygınlaşması için, şehrin en büyük dini yapısında, alenen sergileniyorlar. Agia Filothei hakkında pek bilgim yok. Ama: Fener Rum Patriği konusunda kısaca bilgi vermek istiyorum. Bu şahıs, İstanbul’da Osmanlı himayesinde yaşarken ve serbestçe dini vecibeleri yerine getirirken, bir yandan da, siyasete bulaşır ve Mora yarımadasındaki Yunan ayaklanmasını gerek madden ve gerekse manen destekler bir durum içine girer.
Ayrıca: o dönemdeki Rus Çarına, yazdığı mektup ile, Osmanlının yok edilmesinin çarelerini önerir. Zamanla, Osmanlı yönetimi bundan haberdar olunca, içimizde yaşayan hain damgası vurularak, yargılanır ve idama mahkum edilir. Fener Rum Patrikhanesinin kapısında asılınca, Patrikhanenin giriş kapısı kapatılır ve aradan yüzyıllar geçmesine rağmen, Patrikhane girişi, bu kapalı ana kapının hemen yanındaki kapıdan verilmektedir.
Peki, aradan yüzyıllar geçmesine rağmen, niye Patrikhanenin bu ana kapısı açılmaz? Bu sorunun cevabını vermek te çok zorlanmaya gerek yok, denir ki, Patrikhane yetkilileri, o dönemde, ant içmişler ve bu içtikleri ant yerine gelince, Patrikhanenin bu ana giriş kapısını açacaklarmış. Peki, nedir bu içilen ant? Burada, bir Türk büyüğü asılmasını görmeleri.
Evet amacımız siyaset yapmak değil, ama gerçekleri sizlerle paylaşmak.
Gezimize devam ediyoruz. Katedralin hemen güneyinde, daha küçük bir katedral yapısı var.
MİKRİ MİTROPOLİS (KÜÇÜK) KATEDRAL
Burası, bir kilise. Ama, 12’nci yüzyıldan kalma bir kilise ve kentin antik bölgelerinden getirilen taşlar ve mermerlerle yapılmış. Bu yüzden önem kazanıyor.
Bu kilisenin sütunları ve alınlık kısmı, çok gösterişli. Bunları görmek için, yapının dış duvarları çevresinde, bir tur atmanızı öneririm.
Gezimize devam ediyoruz. Adrianou sokağına geri dönün ve kuzey doğu yönünde ilerleyin, Eolou sokağı ile kesiştiği yerde “Hadrianus Kitaplığı Kazı Alanı” karşınıza çıkacak. Burası, ziyarete kapılı, ancak uzaktan da olsa, o dönemde, yani MS. 123 yılında burada yapılan yapının, günümüze kadar ayakta kalabilen tek bölümü olan batı duvarını görebilirsiniz.
Eolou sokağında, güneye doğru yürüyorsunuz. Bu kez karşınıza, Roma döneminden kalan “Agora” çıkıyor.
ROMA AGORASI
Burası: MÖ.1’nci yüzyılda, Roma İmparatoru Julius Ceasar tarafından yaptırılmış ve kentin koruyucusu “Athena Arcegetis” e atfedilmiştir.
Agora’nın kuzey ve batı duvarlarının birçoğu, günümüzde, burada bulunan evlerin altında kalmış. Fakat, güney duvarı ve güneydeki bazı sütun ve dükkan kalıntıları görülebiliyor. Bir de, bir zamanlar Agoranın giriş kapısı olarak kullanılan kapıya ait, 4 sütun görülebiliyor.
Ama, burada görebileceğiniz çok daha önemli ve ilginç bir yapı var.
RÜZGAR KULELERİ-TOWER OF THE WİNDS
Monastiraki Stadion metro istasyonuna yakındır.
Bu yapı: MÖ.1’nci yüzyılda, Suriye’den gelen bir astronom tarafından yaptırılmıştır. Burada: bir su saati ve rüzgar gülü var. Yapının: sekiz yüzü görülüyor. Her yüz: o yönden esen bir rüzgarı ifade eden friz ile süslenmiş.
Su saati ise, Akropolis bölgesinden gelen su ile çalışıyormuş. Osmanlı döneminde, bu yapı, bir tarikat tarafından kullanılmış ve tarikat mensupları, bu yapının içine girip, değişik sesler çıkararak ayin yaptıklarında, çevredeki Hıristiyanlar, korkar ve yapıya asla yaklaşmazlarmış.
İlginç ve güzel bir kalıntı, mutlaka görün.
Agora bölgesinden ayrılmadan önce, kulenin biraz ilerisinde, burada görmenizi önereceğim bir yapı daha var. Atina şehrinde günümüzde bulunan ama ibadete açık olmayan iki camiden biri burada.
FETHİYE CAMİİ
Buradaki cami: günümüzde ibadete açık olmayıp, arkeoloji deposu olarak kullanılıyormuş. Cami: Osmanlı döneminde, Fatih Sultan Mehmet için yaptırılmış. Fethiye camisinin ibadete açılması için, bizim devlet büyüklerinin gayret gösterdiğini ve özellikle Heybeliada’da bulunan Ruhban Okulunun açılması karşılığında, Fethiye camisinin ibadete açılmasının şart koşulduğunu duydum. Çünkü: Avrupa başkentleri arasında, ibadete açık camisi olmayan tek başkent, Atina. Ama, yukarıda da söz ettiğim gibi, cami, şu an için bir arkeoloji deposu olarak kullanılıyor.
Caminin içine girmek mümkün değil, ama pencerelerinden içi görülüyor, içine baktığınızda gayet küçük bir cami olduğu görülüyor. Yani, buranın ibadete açılması, buraya yüzlerce-binlerce insanın dolup, ibadet etmesi anlamına gelmez.
Sanırım, olay siyasi boyutlarda ele alınıyor, Yunanlılar, her nasılsa, Heybeliada Ruhban Okulunun, bir dönem gelecek ve Avrupa Birliğinin baskıları sonucu açılacağından o kadar eminler ki, karşılığında bu küçücük caminin bile, ibadete açılmasına izin vermiyorlar.
Agora bölgesinde, son olarak görmenizi önereceğim bir yer daha var. Agoranın hemen yakınında, Osmanlılar döneminden kalma ve günümüzde yıkık olan bir konak var. Bu konağın bahçesindeki ağaç, o dönemde, binlerce Yunanlının asılması için kullanılmış. Ne kadar doğru, ne kadar yanlış bilemem ama, Yunanca rehber kitaplarda, bölge anlatılırken, bu ağaçtan da söz edilerek, yine Türk düşmanlığı katmerlendirilmeye çalışıldığı kesin.
Roma Agorasından sonra: geriye dönüp, Adrianou sokağından, batı yönünde yürümeye devam edin ve bu kez karşınıza, Yunan Agorası çıkıyor.
YUNAN AGORASI
Agora denilince, dönemin her türlü idari, siyasi ve ticari faaliyetlerinin yaşandığı ve tartışıldığı bir yer olarak biliniyor. Buna atfen, hükümet yani yönetim binaları da, Agora bölgelerinde yapılırmış. Ayrıca, her Yunan şehir devletinde, bir merkez pazar yeri veya Agora bulunurmuş. MÖ.6’ncı yüzyılda yapılan burası: Roma Agorasından daha büyük, tam bir açık hava müzesi gibidir. Bahçelerin arasında gezinirken, harabeleri görebiliyorsunuz.
Buradaki, Atina Agorasında: bir zamanlar: Socrates’in felsefi düşünceleri ve Hz. İsa’nın havarilerinden St. Paul’un Hıristiyanlık propagandası içeren konuşmaları yapılmış. Ayrıca: eğitim faaliyetleri, mahkemeler, dini ve siyasi toplantılar, hep burada yapılmış. Hatta, insanlar için zaman geçirmek ve alışveriş yapmak için kullanılan bölge, bazen de, şehir toplantılarına ev sahipliği yapmış. Zaten, Agora kelimesinin, Yunanca da karşılığı “Toplantı”.
MÖ.480 yılında, Persler şehri işgal ettiklerinde, diğer yerler gibi, Agora da yakılıp yıkılarak yok edilmiş. Ancak, takip eden dönemde, Atinalılar, Agora’yı yeniden inşa ederler ve eski ihtişamına kavuştururlar.
Burası: Atina şehrinin, Yunan dünyasının diğer tüm noktalarına olan uzaklığının ölçüldüğü bir anıttır.
Bu anıtın, hemen güneyinde, başka bir kalıntı var.
ARES TAPINAĞI
Burada, Ares Sunağı ve Ares Tapınağının kalıntıları görülüyor.
Bunların arkasında: bir tiyatro var.
AGRİPPA ODEONU
MÖ.15’nci yüzyılda yapılmış olup, çatılı olması ile önem kazanmaktadır. Tiyatro yapısının önünde: 3 büyük figür göreceksiniz. Bunlar: 1 dev ve 2 tane yarı insan-yarı balık figürü.
AGİİ APOSTOLİ KİLİSESİ
Bölgenin güneyinde, bölgedeki, tek Bizans yapısıdır. 11’nci yüzyıldan kalmadır. Yapının narteks bölümündeki tablolar görülmeye değer, özellikle dikkat çekmektedir.
ATTALOS STOASI VE AGORA MÜZESİ-STOA OF ATTALOS MUSEUM OF ANCIENT AGORA
Bölgenin doğu tarafındadır. Buradaki ilk yapı: MÖ.138 yılında, Pergamon (yani Anadolu topraklarındaki Bergama) kralı Attalos tarafından diktirilmiştir. Bu yapı, antik çağdaki kamu binalarının en güzel örneklerinden biridir. Bu yapının benzeri, 1950 yılında buraya dikilmiştir.
Stao yapıları: antik dönemlerin gözde yapılarıydı. Çünkü: bu uzun verandalar: yazın gölgelik ve kışın korunak işlevi görür ve önemli kamu binalarını birbirine bağlardı. Burada göreceğiniz Attalos stoası: arka bölümünde küçük dükkanlar bulunan, 2 katlı bir bina olarak yapılmıştı.
Günümüzde: 1950 yılında yapılan bina: Agora Müzesine ev sahipliği yapıyor. Agora müzesinde: kazı ofisleri ve o dönemde kullanılan günlük kullanım eşyaları ve antik dönemdeki oylama sisteminin nasıl işlediğine dair örnekler görülebiliyor.
Adrianus sokağından yürümeye devam ettiğinizde, sokağın bitimine yakın, hemen solunuzda, yine antik döneme ait bir kalıntı çıkıyor.
HEPHAİSTOS TAPINAĞI-TEMPLE OF HEDHAESTUS
Dünyada, en iyi korunmuş: antik Yunan tapınağı olarak öne çıkmaktadır. Pers işgallerinden sonra inşa edilmiştir. İsmi anlamlıdır. Hephaistos: o dönemde “Metal İşleri Tanrısı” olarak bilinmektedir. Bu yüzden, tapınak: şehrin demirci ve nalbant ustalarının bulunduğu bölümüne inşa edilmiştir.
Daha sonraki takip eden dönemde ise, iç duvarlar eklenerek kiliseye dönüştürülmüştür. Son olarak, 1830’lu yıllarda kilise olarak hizmet veren yapı, daha sonra müze ve depo olarak kullanılmıştır.
Yapının dış kısmı: iyi korunarak günümüze ulaşmıştır. Sütun pervazı üzerindeki bölümde: Herakles ve Theseus’un efsanevi başarıları betimlenmiştir. Çevresinde: bir bahçe bulunmaktadır. Günümüzde, mevcut bahçede de o dönemlerde yetiştirilen ve şifalı olduğuna inanılan bitkiler yetiştirilmektedir.
Burası, antik Yunan dünyasının dini merkezidir. Burası hakkındaki ayrıntılı tanıtım ve gezi yazısını yine bu sitede bulabilirsiniz.
DİONYSİOS TAPINAĞI
Thrassilou sokağındadır. Burası, antik Yunan dünyasının tiyatro merkezi ve tiyatro kültürünün ilk sergilendiği yer olarak önem kazanıyor. Giriş ücretli.
ZEUS OLYMPİAS TAPINAĞI
V.Olgas caddesindedir. Burası: antik Yunan tanrılarının kralı, babası için yapılmış, en büyük tapınak yapısıdır.
ROMA AGORASI
Pelepida Sokağındadır. Burası, şehirde Roma egemenliğinin hüküm sürdüğü yıllarda, günlük hayatın merkezi olarak öne çıkmaktadır.
YUNAN AGORASI
Adrinou sokağındadır. Burası: antik dönemde, Atina şehrinin kalbi ve pek çok siyasi ve dini binanın kalıntısını içeren bir yerdir. Ayrıca, demokrasinin burada doğduğu söylenir. Ama, ayrıntılı yazıda da belirttiğim gibi, her ne kadar şehirde yaşayan insanların oy vermesine dayalı bir demokrasiden söz edilse de, kadınlar ve köleler oy veremedikleri için, bu oy veren potansiyel, şehrin % 20’ sinin üzerine çıkamıyormuş.
KERAMEİKOS
Ermou sokağındadır. Burası, antik dönemde şehir duvarlarının bulunduğu bir yer. Ayrıca, şehir duvarlarındaki kutsal kapı da burada bulunuyor. Daha sonraki dönemde ise, kentin ana mezarlığı burada yapılmış. Günümüzdeki seramik kelimesinin çıkış kaynağı, burası.
PİLAKA MAHALLESİ
Burası: Akropolis tepesinin hemen altında bir yer. Bizans ve Osmanlı dönemlerinde, Atina şehri, yalnız buradaki yerleşimden ibaretmiş. Bu güzel mahalle, araç trafiğine kapalı. Küçük, dar ve sevimli sokaklarında, beyaz badanalı evlerin arasında keyifle gezebilirsiniz.
MÜZELER
ULUSAL ARKEOLOJİ MÜZESİ
Patission sokağındadır. İşte, gerçek bir müze. Dünyanın en tanınmış, antik Yunan heykel sanatı eserlerine ait koleksiyonlar burada sergileniyor.
BİZANS MÜZESİ
Sofias caddesindedir. Burada: erken Hıristiyanlık ve Bizans dönemlerine ait, dinsel temalar ve eserlerden oluşan koleksiyonlar sergileniyor.
BENAKİ MÜZESİ
Koubaki sokağındadır. Bu müzede sergilenen eserler: Yunanistan ülkesinde, tarih öncesi devirlerden, Osmanlı dönemine kadar olan tarihi kapsamaktadır.
KYKLAD SANATLAR MÜZESİ
Neoptou Douka sokağındadır. Bu müzede: Ege denizindeki araştırmalar sonucu bulunmuş olan ve MÖ.3000’li yıllardan kalan eserler sergileniyor. Bunların başında: mezar eşyalar var.
YUNAN HALK SANATLAR MÜZESİ
Kydathineon sokağındadır. Bu müzede sergilenenler: Yunan işlemeleri, seramik eserler ve ağaç işleri koleksiyonlarıdır.