Tarihi kalıntıları ile, turizmin ön plana çıktığı, dünya üzerinde 25 sıcak bölgeden biri özelliğine sahip bir ilçedir.
ULAŞIM
Yusufeli, il merkezi olan Artvin iline, 85 km. uzaklıktadır. Ulaşım: Erzurum-Artvin karayolundan yapılmaktadır.
İl merkezi tersinde, güney batıdaki İspir kazasına uzaklığı ise, 93 km. dir.
TARİH
İlçenin tarihi geçmişinde, mimari yapılaşması, orta çağ döneminde, bölgede egemenlik kuran: Bağratlılar zamanına kadar ulaşmaktadır. Bağratlılar, Hıristiyan olduklarından, manastır yapılarına önem vermişler ve bu yapılar, günümüze kadar ulaşmıştır.
16.yüzyıldan sonra, bölgede Osmanlılar görülüyor. Bu kez, Türk-İslam eserleri yapılmaya başlanır. En önemli yapılar ise, camilerdir. Az da olsa, sivil mimari örneği, ev yapılarına rastlanır.
İlçenin ilk kuruluş yeri: Kiskim bölgesidir. Burası: bugün Alanbaşı köyü olarak geçer. İlçe merkezi, daha sonraki dönemlerde: Öğdem bölgesine nakledilir.
1894 yılında ise, bugünkü Kılıçkaya Beldesine gelir ve Ersis olarak isimlendirilir. 1926 yılında, yine Öğdem bölgesine nakledilir. 1950 yılında ise, bugünkü yerine nakledilerek, Yusufeli ilçe merkezi haline getirilir.
İlçe, bugünkü ismini: 1912 yılında, “Kiskem” ve “Keskin” isimleri karıştırıldığından, Veliaht Yusuf İzzettin Efendi’nin ismine izafeten almıştır.
GENEL
İlçe merkezi: Çoruh Nehri ve Barhal Çayının birleştiği bir vadide kurulmuştur. Denizden yüksekliği: 560 metredir. Ancak: dağ yamaçlarındaki yerleşim yerleri ve tarımsal alanlardaki rakım, yer yer 2000 metreyi bulur. Yani, sonuçta coğrafi özellikler açısından: çok engebeli, dağlık bir alana sahiptir. Düzlükler yok denecek kadar azdır.
İlçe genelinde: Karadeniz iklimi ve karasal iklim arasında, bir geçiş iklimi hakimdir. Bunu sonucunda: yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer.
Akdeniz iklimini andırır. Böylece, Akdeniz ikliminin tipik bitki türleri olan: zeytin, incir, üzüm gibi meyveler bolca yetişir.
Vadinin yüksek kesimlerinde ise, karasal iklim hüküm sürer. Yıllık ortalama kar yağışlı gün sayısı: 5’dir. Çoruh Nehri vadisinde doğa yeşerirken, vadi yamaçlarının yüksek kesimleri karla kaplıdır.
Bunun sonucunda, ilkbaharda yetişen kiraz, erik gibi meyvelerle, yaz ortalarında yetişen şeftali, incir, üzüm gibi meyveler, yan yana bir arada görülebilir. Bu durum, ilçenin doğa yapısının çeşitliliğini göstermesi bakımından ilginçtir.
ALTIPARMAK DAĞLARI
Bu dağlarda, ilginç bir doğa olayı meydana gelir. Şöyle ki: Sahil tarafından gelen bulutlar; Altıparmak Dağlarının üçüncü tepesine çarpar ve bu çarpma, gözle görülebilir. Burada: çarpma sonucu, bulutlar yağmura dönüşür.
Ama hemen sonra, havanın soğuk olması nedeniyle, yağmur taneleri buz tanelerine dönüşür ve zirveye dökülür.
Altıparmak Dağlarının, bu sözünü ettiğim üçüncü doruğunun yüksekliği ve yer şekilleri: diğer doruklarla aynıdır. Ancak: bu söylediğim olay, yalnızca bu dorukta oluşmaktadır ve bu nedenle ilginç bir durum ortaya çıkıyor.
Bu yakınlarda bulunursanız veya Yusufeli’ne giderseniz, mutlaka bu doğa olayını izleyin.
ÇORUH NEHRİ
Yusufeli’nin tam ortasından geçiyor. Burada, son yıllarda, rafting sporu en büyük turizm potansiyelini oluşturur hale gelmiş. Çünkü: Çoruh nehri: dünyadaki Zambezi Nehrinden sonra, rafting sporu için en ideal ikinci nehir seçilmiş.
Hatta: 4.Dünya Akarsu Kros Şampiyonası, Çoruh Nehrinden düzenlenmiş. Aynı zamanda, her yıl, Türkiye Şampiyonası da burada yapılıyor.
Çoruh nehrinde, raftinge elverişli alan: İspir-Yusufeli sınırındaki Çamlıkaya köyünden başlayıp, Artvin’e kadar uzanan 127 km. lik parkur. Bu parkurun büyük bölümü: Yusufeli ilçesi sınırları içinden geçiyor.
BOĞA GÜREŞLERİ
Yusufeli ilçesinde, çeşitli dernekler tarafından, yılın belli zamanlarında, çeşitli yerlerde boğa güreşleri düzenleniyor. Örneğin: her yıl, 10 Nisan tarihinde, Dutluk Mevkiinde, 23-24 Nisan tarihlerinde, Derekapı Mevkiinde, 30 Nisan-1 Mayıs tarihlerinde, Havbağlığı mevkiinde.
NE YENİR
Yusufeli bölgesinde, buraya has tadabileceğiniz yemek cinslerinin başlıcaları şunlardır: Kaysefe, Peynir Kuymağı, Kavut Aşı, Hasuta, Hinkal, Mırkıl, Perverde.
Özellikle: Kaysefe, kurutulmuş kayısı ve ceviz içinden yapılan harika bir lezzettir.
GEZİLECEK YERLER
OŞNAK KALESİ
Yusufeli-Erzurum yolunda, Tortum gölünü 1 km. geçince, Oşkvank levhasından sonra 7 km. daha gidilmesi gerekiyor.
Asıl adı: Oşki. Bir Gürcü kilisesidir. 973 yılında yapıldığı sanılıyor. Büyüleyici bir manzarası var. Ancak, günümüzde harap bir durumdadır.
TEKKE KÖY KİLİSESİ – DÖRT KİLİSE
Yusufeli-İspir karayolunun 7.km. den Tekkale köyü içinden geçen, işaretli yol ayrımından ulaşabilirsiniz. Köyün mezrasında, vadinin içinde bulunmaktadır. İlçe merkezine uzaklığı: 14 km. dir.
Buranın tamamen bir manastır kompleksi olduğu sanılıyor. Sade bir yapı. Batı Gürcistan hükümdarı, David Magostar tarafından yapılmış. Portresi de, doğu cephesindeki pencerenin içinde görülüyor.
16.yüzyıldan sonra işlevini yitirmiş ve terk edilmiş. Çevrede bulunan en büyük eğitim amaçlı kurumlardan biri olduğu sanılıyor.
İŞHAN KİLİSESİ (KANLI KİLİSE)
Yusufeli ilçesinin, 34 km. doğusunda, Dağyolu (İşhan) köyündedir. Olur-Oltu yol güzergahından gidilmektedir. Köyün içinde bulunan: manastır, kilise ve şapelden oluşmaktadır.
1008 yılında: Bağratlı Gürcüler tarafından yapılmıştır. Aynı zamanda, piskoposluk makamı olarak da kullanılmıştır. 1549 yılında, yöre, Osmanlılar tarafından ele geçirilince, camiye çevrilmiştir. 1983 yılına kadar ibadete açık tutulmuştur. Günümüzde ise, her iki yapı da terk edilmiştir.
Pencere kıyısındaki süslemeler arasında: ejderha ile aslanın boğuşmasını tasvir eden kabartma ilginizi çekecektir. Kilise: konik bir yapıda olup, orijinal halini korumaktadır. Turistik tercih edilirliği yüksek bir tarihi yapı.
İşhan kilisesinin, yıllarca toprak altında kaldığı ve Selçuklu döneminde bulunarak, onarıldığı bilinmektedir. Kilise ile ilgili anlatılan rivayetlere göre: Selçuklu hükümdarı Alaattin Keykubatın elçisi Veliddin Ağa: bölgedeki Livana ve Tavusker kalelerinden vergi alması için elçi olarak gönderilir.
Veliddin Ağa: İşhan köyündeki tarihi kiliseyi görür ve burasının eğer bir üniversiteye dönüştürülürse, halkın kendilerine bağlanacağını, hükümdarına bildirir.
Alaattin Keykubat; bir sonraki yıl, Keyhüsrev Ağanın başkanlığındaki bir gurubu: kiliseyi onarması için gönderir. Kilisenin onarımı, 8 yıl sürer. Ancak, bu sekiz yıllık süre içinde, büyük bir isyan çıkar ve Keyhüsrev Ağa, görevden alınır. Kilisenin onarılması işlemini, bu kez, bölgedeki kale beylerinden birinin kızı olan “Eleni” üstlenir.
Güzelliği dillere destan olan Eleni, kendisi ile evlenmek isteyenlerin, kendi aralarında bir yarış yapmalarını ister.
Yarışmacılar
Kiliseden 2 km. uzaklıktaki mezarlıktan, bir ok atacaklar, atılan bu oku, kilisenin üzerinden aşırtan kişi ile, Eleni evleneceğini söyler. Aşıramayanların ise, okun düştüğü yerde öldürülüp, oraya gömüleceğini söyler.
Güzel Eleni ile evlenmek hayalindeki birçok delikanlı bu yarışa katılır, ancak birçoğu oklarını kilisenin üzerinden aşırtmayı başaramazlar ve oklarının düştüğü yerde öldürülürler.
Gençler arasında, yalnızca bir tanesinin attığı ok, tam kilisenin üzerine düşer ve o da öldürülerek, kiliseye gömülür.
Günümüzde: kilisenin önündeki ardıç ağacının, oku kilisenin üzerine düşen bu gencin gömüldüğü yerde biten ağaç olduğu söylenir. Oku kilisenin üzerinden aşırtmayı başarabilen tek kişi ise, bir Türk genci olan Şerif Bey olmuştur.
Ancak
O da, oku attıktan sonra, heyecandan, atını hızla koştururken bir ağaca çarparak ölür. Şerif Bey in gömüldüğü yere, Ramazan ayının 27.günü gecesi, ışık düştüğü söylentileri yaygındır. Bu olaydan sonra, Eleni, kilisenin onarımında görev yapan, Yahudi bir ustaya aşık olur.
Ancak Yahudi usta da, kilisenin onarımı sırasında üzerine düşen bir taşın altında kalarak ölür. İşte, tüm bu olaylar, tarihi İşhan kilisesinin “kanlı kilise” olarak anılmasına sebep olur.
BARHAL KİLİSESİ
Kilise: İlçe merkezine 12 km. uzaklıkta, Altıparmak köy merkezinden, sol tarafa giden yolun, yaklaşık 2 km. yukarısındadır. Manastır, Vaftizci Yahya adına, 10.yüzyılda, II. Bağrat döneminde yapılmış. 16.yüzyıldan sonra ise camiye çevrilmiş ve günümüzde de cami olarak kullanımına devam ediliyor.
Kilise: üç nefli, bazilika planlıdır. Dıştan: 29 x 19 metre ölçülerine sahiptir. Aynı zamanda oldukça sağlamdır ve anıtsallığı dikkati çeker.
Biraz daha ayrıntılı bilgi vermek gerekirse, Barhal kelimesinin anlamını bilmek gerekir. MÖ.149-127 yılları arasında: Artvin ve çevresi, Arsaklı Devleti yönetimi altındadır. Bu dönemde, Barhal Çayı vadisine, Bulgar Türkleri yerleştirilir.
Kars bölgesinden gelip, buraları kendilerine yurt edinen Bulgar Türklerinin bir kısmı, Çoruh Nehrini geçerek, Yusufeli ilçesinde, bugünkü Sarıgöl hudutları bölgesine yerleşirler.
Buradan geçen çaya da, adlarını verirler yani Balkar/Bulgar/Barhal ismi.
Hopa’da cennet veresiye değil peşindir. Evet, bu sözler burayı anlatmak için kısa ve öz. Sarp sınır kapısına, çok yakın bir sahil ilçesi. Karadeniz sahil yolunda son ilçe.
ULAŞIM
Hopa: Sarp sınır kapısına: 18 km. uzaklıktadır. İl merkezi olan Artvin’e uzaklık ise, 68 km. dir. Hopa-Rize arası uzaklık: 98 km. Hopa-Arhavi arası uzaklık: 9 km. Hopa-Borçka arası uzaklık: 35 km.
Burada hava ulaşımı yok. Ancak: Gürcistan’ın Batum ilinden, vizesiz olarak İstanbul’a uçuşlar gerçekleşiyor.
TARİHİ
Hopa, 1490-1512 yılları arasında, Yavuz Sultan Selim’in Trabzon valiliği sırasında, Osmanlı devleti topraklarına katılmıştır.
İlçe, 1915 yılında Ruslar tarafından işgal edilmiştir. Daha sonra ise, 31 Mart 1917 tarihli Brest-Litovsk Andlaşması ile, milli sınırlarımız içine dahil edilmiştir. İlçe: 1936 yılına kadar Rize iline bağlı iken, bu tarihten sonraki dönemde, Artvin iline bağlanmıştır.
Hopa’nın isim öyküsüne gelince: Hopa’nın ismi: Yavuz Sultan Selim tarafından verilmiştir. Selim; Trabzon valisi iken, Batum sancağını ele geçirmek üzere düzenlediği seferde: Hopa’nın ardında bulunan dağlarda konaklar.
Bu dağlardan: sahil şeridinde bulunan bugünkü Hopa şehrine baktığında: bu şehre “Hop” ismini koyar.
Hop kelimesi, Acemcede “güzel” anlamına gelmektedir. Sonraki süreçte, Hop ismi, Hopa olarak kullanılagelmiştir.
GENEL
Hopa: Trabzon-Rize-Artvin-Ardahan-Kars-Erzurum ve Gürcistan Cumhuriyetini birbirine bağlayan, uluslar arası kara yolu üzerinde bulunması nedeniyle, önemli bir konumdadır. Deniz seviyesinden, 10 metre yüksekliktedir. En yüksek noktası ise, 1513 metre ile Yavuz Sultan Selim tepesidir.
Özellikle: Karadeniz bölgesinin dağınık yerleşim özelliklerini taşır. İklim hemen hemen her mevsim yağışlıdır. Sürekli yağışlar nedeniyle, ilçenin büyük bölümü, ormanlarla kaplıdır. Bu oran: % 66’dır. Yörede “galaş” adı verilen bir rüzgar eser ki, nemi götürür ilçenin havasını değiştirir.
İlçenin ekonomisi yakın zamana kadar tarıma dayalı idi. Özellikle: kıyıdan, 400-600 metre yüksekliğe kadar olan yerlerde: fındık ve çay bahçeleri bulunmaktadır. Ancak: Hopa Limanının hizmete girmesi, Sarp Sınır Kapısının açılması, uluslar arası taşımacılık, turizm gibi çeşitli alanlardaki ticari faaliyetlerin artması: konaklama ve iş yeri sayılarında ciddi artışlar ortaya çıkmasına neden olmuştur.
İlçede, balıkçılıkta, en yaygın ekonomik faaliyetlerden biridir. Balıkçılıkta faaliyet gösteren, yaklaşık 300 e yakın ruhsatlı üreticinin, 120 balıkçı teknesi bulunmaktadır. Ayrıca: ilçede 1 çay fabrikası, Karadeniz Bakır İşletmeleri, 1 termik santral ve liman işletmesi bulunuyor.
Hopa Kültür ve Sanat Festivali
Her yıl, Temmuz ayının ilk haftasında: Kaymakamlık ve Belediye Başkanlığı organizatörlüğünde yapılır. Festival etkinlikleri kapsamında: çeşitli sanatsal, sportif ve kültürel etkinlikler düzenlenir.
Hopa Limanı
Sarp Sınır kapısına, 15 km. uzaklıkta olması, buranın önemini ortaya çıkarıyor. Bu limanda: yükleme, boşaltma, iç ticaret ithalat, transit ticaret, antrepoculuk gibi tüm deniz hizmetleri yürütülmektedir. Liman yap-işlet yöntemi ile yaptırılmış olup, halen özel sektör tarafından işletilmektedir.
Sarp Sınır Kapısı
1988 tarihinde açılmıştır. Başta Gürcistan olmak üzere, bağımsız devletler topluluğu ülkeleriyle, sosyal ve ekonomik ilişkilerin önemli bir gelişimi sağlanmıştır.
Hopa Gümrükler Başmüdürlüğü ve bağlantı gümrük müdürlüklerinde: gelen-giden yolcu, otomobil, otobüs, Tır ve gemi sayılarında, sürekli artış olmaktadır.
Hopa’nın en büyük özelliklerinden birisi de: insanlarının eğitime düşkün olması. Halkın okur-yazarlık oranı, % 98 ile, ülkemizin birçok yöresinden daha yüksek.
Turizm: Sarp sınır kapısının açılması ile, bölgenin turizm potansiyeli inanılmaz ölçülerde artmıştır. Bunun sonucu olarak: ilçede, modern tesisler çoğalmıştır.
KAFKAS FİLM GÜNLERİ
Kopmuş plajında yapılıyor ama havanın durumuna göre, Liman Tesislerinde düzenleniyor. Aslında, ilçede film günleri festivali düzenlenmesine karar verilmiş, ancak bir sinema salonu yok.
Bunun üzerine: Liman işletmelerindeki bir depo: sinema salonu olarak düzenlenmiş ve festival burada yapılıyor. Festival: Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından destekleniyor. Etkinlikte: Türkiye, Azerbeycan, Ermenistan, Rusya ve Gürcistan’dan filimler gösteriliyor.
NE YENİR
Hopa denilince aklıma ilk gelenler: Laz böreği ve hamsi. Özellikle: hamsili pilavı denemenizi öneririm. Bunun yanında: yine buraya has bir yemek: Kvane. Taneli fasulye, ceviz, acı biber, sarımsak ve nar ekşisinden yapılıyor. Son olarak: lahanadan yapılan, Harhaşi önerebilirim. Lahana yemeklerini severseniz, bunu de deneyebilirsiniz.
NE SATIN ALINIR
Hopa’dan: çay, bal ve ceviz satın alabilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
HOPA LİMANI
1997 yılında özelleştirilmiş ve Park Denizcilik isimli bir firmaya tahsis edilmiş. Bu firma tarafından: yükleme, boşaltma, terminal, depolama, kılavuzluk, kurtarma ve likit dolum tesisleri işletiliyor.
Konum olarak: Karadeniz’in dünyaya açılan kapısı durumunda. Hopa ilçesinde zamanınız olursa, limanda dolaşabilirsiniz.
SARP SINIR KAPISI
Burası: Sovyetler Birliği ile imzalanan anlaşma gereğince, 1988 yılında açılmıştır. Burada: uluslar arası tüm gümrük işlemleri yapılmaktadır.
Bunun sonucu olarak: özellikle Hopa ilçesinde: nakliyecilik ve konaklama sektörü, olumlu yönde etkilenmiştir. Bunun yanında: sınır ticareti, ithalat ve ihracat sürekli artmış ve artmaktadır.
Bunun yanında bazı sanayi kolları da gelişmiştir. Örneğin: yaklaşık 100 kadar küçük ve orta ölçekli, oto tamirine yönelik sanayi işletmesi açılmıştır.
Hopa’dan yola çıktığınızda: Karadeniz Sahil Yolunun başlangıç noktası olan Sarp sınır kapısına ulaşmanız mümkün. Muhtelif tüneller var.
Hatta, en son tünele girmeden önce, tünelin giriş bölümünün üstünde “Dikkat Gümrük Kapısı” yazıyor.
Bu tüneli geçince, karşınıza hemen, sınır kapısı çıkıyor. Solda bir otopark var. Aracınızı oraya bırakıp, yaya olarak sınırı geçmeniz mümkün.
Nüfus cüzdanını göstererek sınırdan günübirlik geçiş yapabiliyorsunuz.
Bu arada
Sınır kapısına varmadan önce, yine bir yerleşim yeri: Kemalpaşa var. Sınıra: 10 km. uzaklıkta. 3500 kişi nüfuslu bir belde.
Kemalpaşa bölgesini, özellikle Gürcüler hareketlendiriyor. Yol kenarında yapılan bavul ticaretine, günde ortalama 4.000 ve pazarların kurulduğu günlerde ise (Salı ve Cuma günleri) ortalama 12.000 Gürcü vatandaşı katılıyor.
Ayrıca: Türkiye’nin dört bir tarafından, bavul ticaretinden pay kapmak için, Kemalpaşa’da dükkan açan firmalar var. Özellikle: tekstil firmaları bunlar. Kemalpaşa’da bütün markalar var. Tekstil üzerine, 200 ün üzerinde yeni mağaza açılmış.
Geceleyin Kemalpaşa’ya gelen Gürcüler, saat: 23.00 den sonra, sabah saatlerine kadar alışveriş yapıyorlar. En çok; hazır giyim ve ev tekstiline ilgi gösteren Gürcüler, hem kendi ihtiyaçlarını karşılamak ve hem de satmak için aldıkları ürünleri, minibüslere doldurarak, sınır kapısına götürüyorlar.
Gürcistan gümrüğünde: bir kişinin 300 dolarlık mal geçirmesine izin verilmesi nedeniyle, daha çok mal almak için Gürcülerin aile üyelerini de yanlarında getirdikleri görülüyor. Buradan aldıkları malların çoğunu: Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’a götürerek satıyorlar.
Sınır kapısı ilginç. Rüşvet söylentileri var. Ama: çoğu kez, elinizi-kolunuzu sallayarak, sınırın karşısına geçmeniz de mümkün. Hatta: belki, yanınızda bulunan çantanızı bile kontrol etmeyeceklerdir.
Kapının
Gürcistan tarafındaki sınır köyü adı: Sarpi. Aslında, bu köy, ikiye bölünmüş. Bir kısmı, bizim tarafta, diğer kısmı onların tarafında. Sınırın öbür yanında karşınıza ilk çıkan şey: bir şeyler içebileceğiniz: kafemsi yerler.
Batum’a giden dolmuşlar da buradan hareket ediyor. Ayrıca: Doğu Karadeniz bölgesinin en güzel plajları; en güzel deniz, sınırı hemen geçince karşımıza çıkıyor.
Halk: sere serpe plajlardan denize giriyor. Sınır kapısının bizim tarafını düşünürseniz: çöp.
Dikkati çekecek en büyük obje ise: bizim tarafta kalan, sahildeki cami.
Sınırdan geçmeyi kafanıza koyarsanız: Hopa’dan, yanınıza bir miktar döviz alın. Aslına bakarsanız, sınırda, dolar satın alabileceğiniz yerler de var. Ancak; özellikle, Batum şehrinde, TL. bozdurmanız pek kolay değil.
Batum’a gittiğinizde: dolar para birimini, buranın yerel para birimi olan “lari” ye rahatlıkla çevirebilirsiniz.
Yanılmıyorsam: 1 dolar, 1.8 lari’ye eşit.
Evet: Karadeniz Sahil gezinizde, son durak olarak mutlaka Batum şehrini de ilave etmelisiniz.
Hiç düz yeri bulunmayan bir il. Ayrıca: Artvin, boğaları ile ünlü bir yer ve zaten simgesi de: boğa. Tüm bunların yanında: ülkemizde, müzesi bulunmayan ender şehirlerden biri.
ULAŞIM
Artvin-Ankara arası uzaklık: 999 km. Artvin-İstanbul arası uzaklık: 1314 km. Artvin-İzmir arası uzaklık: 1579 km. Artvin-Bursa arası uzaklık: 1327 km. Artvin-Erzurum arası uzaklık: 203 km. Artvin-Trabzon arası uzaklık: 234 km. Artvin-Rize arası uzaklık: 159 km. Artvin-Ardahan arası uzaklık: 235 km. dir.
Karadeniz turuna çıkar ve Artvin şehrini görmek isterseniz: Hopa’dan sapmanız gerekiyor. Bu sapaktan sonra, yaklaşık 75 km. ilerledikten sonra, Artvin şehrine ulaşabilirsiniz. Ama: dik bir yamaç üzerine kurulu kente, keskin virajlar ile dolu bir yolla ulaşılıyor.
Buraya uçak ile gitmek isterseniz, en yakın havaalanı: Erzurum. Ama, uçaktan inince, 203 km. lik bir yolculuk daha yapmak gerekiyor.
TARİH
Artvin ve çevresi: köklü ve zengin uygarlıkların yaşadıkları bir bölge olarak öne çıkıyor. İlk yaşadığı düşünülen kavim ise: Hurriler. MÖ.2000 yılında, Hurriler, Artvin ve çevresinde, site devletleri kurmuşlardır. Daha sonra, bölgede, MÖ.1360 yılında, Hitit hakimiyeti görülüyor.
Takip eden dönemde: Hurilerin soyundan gelen Urartular; başkenti Van olan, Anadolu merkezli bir devlet kurarlar. Bu devletin sınırları: kuzeyde, Artvine kadar ulaşır. Ancak: doğudan gelen İskitler tarafından yıkılırlar. Böylece, Artvin ve çevresi; İskit devletinin batı sınırı olur.
İskitler sonrası, bölgede Arsaklar egemen olurlar. Daha sonra, Bizanslılar bölgeyi ele geçirirler. 1040 Dandanakan savaşında Gaznelileri yenen Selçuklular, 1048 yılında, Pasinler savaşı ile, Artvin sınırına gelirler.
Büyük Selçuklu Devletinin yıkılışından sonra ise: Artvin, Azerbaycan merkezli, İldeniz oğlu Atabeyliğine bağlanır.
Osmanlılar ise, I. Selim döneminde: bölgeyi ele geçirirler. Yaklaşık 250 yıl, Osmanlı devleti, bölgeye egemen olur. 1828 Osmanlı-Rus savaşı ve savaş sonucu imzalanan Edirne Anlaşması ile, Artvin Osmanlının elinde kalır.
Daha sonraki tarihi süreçte, bölgede Rus işgali görülüyor. Ancak: Bolşevik devrimi sonucu, 18 Aralık 1917 tarihinde, Ruslar, Artvin den çekilirler. Daha sonra, 45 yıl Gürcüler bölgeyi işgal ettiler.
7 Mart 1921 tarihinde ise, Artvin’de Türk bayrağı dalgalanmaya başladı. 1926 yılında, Artvin vilayet haline getirildi.
İsim öyküsüne gelince: Artvin, 3000 yıllık tarihi süreç boyunca, defalarca isim değiştirmiştir. Artvin ismi: şehri kuran, Türk İskit Bey’inin adından gelir. Osmanlı devleti zamanında, şehre: Liva denilmiş ve 1936 yılında, Çoruh ismi kullanılmış ve 1956 yılında ise, bugünkü Artvin ismi kullanılmaya başlanmıştır.
GENEL
Çoruh nehri, ili ikiye bölüyor. Bunun dışında, arazi olarak, genellikle dağlıktır. Kıyıdan iç bölgelere gidildiğinde, arazi birden yükselir. Bunun sonucunda: il topraklarının, yalnızca binde 2’lik kısmı düzlüktür.
Yüzölçümü bakımından, ülkemizin 55. ili, nüfus bakımından ise, ülkemizin en kalabalık 75. ilidir. Ancak: kent merkezinde, üzerine kurulduğu coğrafyanın bir özelliği olarak, kent meydanı yok. Valilik binasının bulunduğu küçük alan, kentin merkezi sayılıyor.
İdari binalar ve genel alışveriş mekanları, bu meydancık çevresinde yoğunlaşıyor. Yani, şehrin hareketliliği burada.
Meydancığın çevresindeki panolarda ise: boğa güreşi figürlü Artvin manzaraları görebilirsiniz.
Yer altı zenginlikleri açısından, bölge önem taşır Özellikle; ülkemizin en zengin bakır madeni yatakları, Artvin bölgesinde bulunur.
İklim ele alındığında ise: yüksek kesimlerde kışlar sürekli ve bol karlı, yazlar ise serin geçen bir iklim hakimdir. İl topraklarının, yaklaşık % 55 lik bölümü, ormanlar ile kaplıdır. Ormanların büyük bölümü, iğne yapraklı ağaçlardan oluşur.
Çoruh Nehri: İlin en büyük akarsuyudur. Mescit dağlarından kaynağını alarak, Bayburt’u geçer ve Yusufeli İlçesinin Yokuşlu Köyünden, Artvin il sınırlarına girer. Batum’un güneybatısından, Karadeniz’e dökülür. Çoruh Nehrinin uzunluğu: 376 km. dir. Bunun: 354 km. si Artvin il sınırları içindedir.
Turizm: Artvin ili, milli parklarıyla ünlüdür. Şavşat ilçesindeki Karagöl-Sahara Milli Parkı içinde bulunan: Şavşat-Karagöl ve Borçka-Karagöl, turistik özellikleri ön plana çıkan yerler. Ayrıca: Camili yöresi: UNESCO tarafından, biyosfer rezerv alanı olarak belirlenen, ülkemizdeki tek bölgedir.
Her yıl: Ağustos ayı içinde, “Kafkasör Festivali” düzenleniyor ve 3 gün sürüyor. Kafkasör: bir yayla. Ayrıntılı bilgiyi, aşağıda vereceğim.
ÇORUH ÜNİVERSİTESİ
Evet, Çoruh Üniversitesi, Artvin ilinde kurulu. Ancak: Üniversite hakkında, herhangi bir bilgi sahibi olmak mümkün değil.
Çünkü: internet ortamındaki kayıtları yeterli değil. Yani: internet siteleri, bir üniversiteye yakışmayacak derecede eksikliklerle dolu. Bu yüzden, sizlere bilgi veremiyorum. Umarım Üniversite yönetimi, en kısa zamanda, kendi internet sitelerini yeterli ölçüde bilgi verecek şekilde geliştirirler.
KANO-RAFTİNG TURİZMİ
Artvin denilince, burada Çoruh nehri üzerinde: rafting, kano ve nehir kayağı gibi akarsu sporları yapılıyor. Çoruh nehri: 3225 metre rakımlı Mescit dağlarından doğarak, toplam 466 km. kat ettikten sonra, Gürcistan sınırları içinden, Karadeniz’e dökülmektedir.
Nehir aynı zamanda, dünyanın en hızlı akan nehirlerinden biri olarak öne çıkıyor.
Çoruh nehri vadisi: zengin florası ve faunası ile, aynı zamanda kuşların göç yolları üzerindedir. Nehir çevresinde: nesli tükenmekte olan kızıl akbaba türü koloniler yaşamaktadır.
Nehirde: 4 farklı etapta, rafting yapılmaktadır. Zorluk dereceleri: 1,2,3,4,5 ve 6 ya kadar çıkmaktadır. Profesyonel sporcuların tercih ettiği nehirde, 1993 yılında, 4.Dünya Akarsu Şampiyonası yapılmıştır.
NE YENİR
Artvin yöresinde: süt ve süt ürünlerinden yapılan yemekler: peynir kuymağı ve kaymak kuymağı. Sebzelerden ve kır otlarından yapılan yemekler: dağ pancarı, kuş yemeği, gımı, yaban semizotu, ebegümeci. Bunlar dışında: taze asma yaprağı ve lahanadan: sarma yapılmaktadır.
Tüm bunların dışında: taze fasulyenin kurutulmuşundan: puçuko denilen özel bir sebze yemeği yapılmaktadır.
Evet, yemek kültürü geniş. Mutlaka şaşırdınız. Neyse, özellikle yemenizi önereceğim yemekler şunlar: Beyaz patates yemelisiniz. Yuvarlık bir şekilde dilimlenmiş olan beyaz patates, üzerine yağlı peynir serilerek fırınlanır ve öylece ya da balla yenir. Çok özel bir damak tadıdır.
NE SATIN ALINIR
Dokumacılık: Artvin yöresinde: kilim, cecim ve ehram/şal dokumacılığı öne çıkıyor. Ayrıca: Şavşat kilimleri de, gerçekten muhteşem. Bu arada: Yusufeli ilçesinde ehram dokumacılığı yaygın olarak yapılıyor.
Ehram tezgahlarında üretilen kumaşlar; gayet ince ve zarif olması nedeniyle önem kazanıyor.
Ehram motifleri: yörede “hanımeliçar” olarak biliniyor. Genellikle, kadınlar tarafından, özel günlerde örtü olarak kullanılıyor. Bunu örten insana bir statü ve saygınlık kazandırıyor.
Ağaç İşleri: Artvin bir orman ülkesi olduğundan: burada, ahşap sanatı da çok gelişmiştir. Hediyelik eşya mahiyetinde: sepetler, hayvan figürleri, evler, kaşıklar gibi ürünler üretilip, satışa sunulmaktadır.
Tüm bunların dışında: Artvin yöresinden: bal satın alabilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
KAFKASÖR TURİZM MERKEZİ
İl merkezinin, güneybatısında, merkeze 10 km. uzaklıktadır. Yolu asfalttır. Yaylanın yüksekliği: 1250 metre olup, altyapı hizmeti götürülmüştür. Belediye tarafından hazırlanmış, bungalov tarzı konaklama imkanları bulunmaktadır.
Buranın en büyük özelliği: her yıl, Haziran ayının ikinci haftasında, burada 4 gün süren boğa güreşleri ve karakucak güreşleri yapılmaktadır.
Bu etkinlik: yöre halkı tarafından büyük ilgi görmektedir, eğer sizde, bu tarihlerde burada olursanız, mutlaka katılın. Tam bir festival havasında yapılıyor.
Bu yaylada, ayrıca: Cıskaro, Yalnızhasan ve Acısu olarak isimlendirilen, şifalı sular da bulunuyor. Sezon boyunca, buraya ulaşmak için Belediyeye ait minibüsler hizmet veriyor. Yaylada kalmayı düşünenler için, konaklama imkanları da var.
CAMİLİ (MACAHEL) YÖRESİ
UNESCO tarafından, ülkemizdeki tek, biyosfer rezerv alanı olarak belirlenmiştir. Ancak, merkeze bayağı uzak. Borçka ilçesinin ilerisinde, Gürcistan sınırına yakın bir yerde. Yörenin eski adı: Macahel (Maçahel).
Yükseklik: 1830 metre. Öyle ki, kışın, 6 ay buradaki köylerin karayolu bağlantıları kesiliyor. Yani, dünya ile bağlantıları kopuyor. Buraya ulaşmak için: BİYOTEMATUR tarafından, doğa turları düzenleniyor.
Birer hafta süreli, doğa yürüyüşü ağırlıklı turlara en fazla 20 kişi katılıyor. Konaklamalar: bölge şartlarında köy evi, misafirhane, köy ve çadır kurularak yapılıyor.
Yemekler: bölge halkı tarafından, yerel imkanlarla ve köy kadınlarınca yapılıyor.
Katılımcılar: Trabzon, Kars ve Erzurum illerinden başlayan gezilerde, tam pansiyon hizmet alıyorlar. Burada kurulan laboratuvarlarda: dünyanın en kaliteli ballarını üreten Kafkasya arıları, bilimsel yöntemlerle yetiştiriliyorlar.
Burası hakkında söylenecek birçok şey olmasına rağmen, ben kısaca bir şey söyleyip konuyu kapatacağım.
Dünya Bankası: Türkiye’de, İğneada, Sultan Sazlığı ve Köprülü Kanyon ile birlikte, burayı da, mutlaka görülmesi gereken yer olarak ilan etmiş. Ama, ulaşım zor. Burada daha çok, özel doğa turları düzenleniyor ve bu turlara katılabilmek için özel donanım ve elbette fiziki güç gerekiyor.
LİVANE KALESİ
Kale: askeri bölgede bulunduğu için, gezmek istendiğinde izin almak gerekiyor. Kentten, buraya gidiş için bir yol var. Ancak: dönüş zor, çünkü rampa yukarı çıkmanız gerekiyor. Bu nedenle: dönüş için araç tercih etmenizi öneririm.
Livane yöresi: tarihi süreç içinde, birçok ve değişik toplulukları ve kültürlere yurt olmuştur. Livane kalesi ise: Çoruh nehri üzerinde bulunan köprünün karşı yanındadır. Yani: Artvin köprübaşı mevkiinde bulunuyor. Irmak yatağından: 70 metre yükseklikte bir ana kayaya bağlanmış konumdadır. Yüksek kulesi ile dikkat çekiyor.
Kesin olarak bilinmese de, 10.yüzyılda, Bağratlı krallığı zamanında yapıldığı düşünülüyor. 16.yüzyılda Osmanlı döneminde onarım görmüştür. Kale içinde: su deposu (sarnıç) ve bir küçük kilise (şapel) bulunuyor. Günümüze sağlam olarak gelmiş bir kale olması nedeniyle, görülmeye değer.
ÇARŞI MERKEZ CAMİSİ
İlk olarak, 1860-1861 yılları arasında yapılmıştır. Artvin halkı tarafından inşa edilmiştir. 1954 yılında tamamen yıkılmış ve 1957-1958 yılları arasında, aynı yerde, bugün görülen cami yeniden inşa edilmiştir.
Ancak: cami temellerine kadar yıkılırken, minareye, minbere ve kürsüsüne zarar verilmemiştir. Dolayısı ile, şu an görülen caminin: minaresi, minberi ve vaaz yeri, 1860 yılında ilk yapıldığı şekliyle durmaktadır.
DOLİSHANE (HAMAMLI) KİLİSESİ
Hamalı köyündedir. İl merkezine 32 km. uzaklıktadır. Artvin-Şavşat karayolunun, Berta köprüsü mevkiinden, 6 km. yol ile gidilmektedir. Kilisenin: 10.yüzyılda, Bagratlı kralı Sumbath (945-958)tarafından mimar Gabriel’e inşa ettirildiği biliniyor.
Güney cephesinde: “işlemeli güneş saati” varmış. Döneminin mimari özelliklerini yansıtması açısından ilginç. Yalnız: güneş saati çalınmış, bugün yalnızca, takılı bulunduğu yeri görmek mümkün.
14. yıla kadar işlevini sürdüren kilise: 17.yüzyılda, camiye çevrilmiş ve bir süre cami olarak da kullanılmıştır. 1958 yılında kısmen onarılmış ve günümüzde köy camisi olarak kullanılmaktadır. Cami, eskiden bir manastır olması nedeniyle, ismi kilise camisi olarak geçmektedir.
PORTA (PIRNALLI) MANASTIR KİLİSESİ
Merkeze bağlı, Pirnallı köyünün Bağlık mevkiindedir. Gürcü manastırıdır. Köyün güneybatısında, iki vadi arasında kalan ve kuzeyden güneye doğru alçalan sırt üzerinde kurulmuştur. Araç yolu yoktur. Yöredeki Ortaçağ yerleşmesinin özelliklerini taşıyan ve günümüze ulaşmış en önemli yapılardan biridir.
Manastırın çan kulesinin cephesinde bulunan kitabesinde ve yazılı kaynaklardan elde edilen bilgilere göre: buradaki ilk yerleşme, Rahit Kandza önderliğinde Bagratlı krallarından I. Bagrat (826-876) tarafından gerçekleştirilmiştir. Daha sonra ise: Kral I. Aşot’un torunu Prens Khaouli (896-918) tarafından yapılaşma sürdürülmüş ve Kral Gürgen (918-941) in saltanat yıllarında ise, son şeklini almıştır.
Manastırın yerleşim planına bakıldığında, Tao Klarjheti bölgesinin o dönemlerdeki en önemli kültür ve dini merkezi olduğu anlaşılmaktadır.
Kilise kalıntıları arasında: bir çan kulesi, bir şapel ve bir çeşme günümüze ulaşmış. Çevresi: mezra evleri ile çevrilmiş durumdadır. Yapı, günümüzde kullanılmamaktadır.
Kilise: 18.5 x 12.7 metre ölçülerindedir. Tenha bir bölgede bulunduğundan, terk edildikten sonra kullanılmamış ve bu yüzden harap olmuştur Cephesindeki düzgün kesme taşlardan bir kısmı sökülmüştür. Pencerelerin ise birçoğu bozulmuştur. Yapı yıkık olduğundan, herhangi bir fresk görülmektedir.
Çan kulesi: Kilisenin güneybatısındadır ve iki bölümden meydana gelir. 4.80 x 4.55 metre ölçülerinde, kare planlı bir katın üzerine, ikinci bir kısım var. Alt katta, batı cephesinde kapı var. 16 yüzeyden oluşan ikinci kata: üstten ve alttan, birer bilezikle sınırlanan, silindirik kaideden sonra geçilmektedir.
Burası da, 1994 yılında, hemen çan kulesinin doğu cephesine bitişik mezra evinde yangın çıkması sonucu, bir hayli tahrip olmuştur. İç kısım, yangından bir hayli etkilenmiş. Çan’ın asılı bulunduğu aksam dururken, çan yerinden alınmış, kayıp.
Külahın tepe noktasında: günümüzde tahrip olmuş olarak görünen, haç kaide altlığı görülüyor. Yapının kuzeydoğu cephesinde, iki adet Gürcü alfabesinden oluşan yazıt bulunuyor.
Şapel ve Çeşme: Manastıra sonradan eklenmiştir. Kiliseden yaklaşık 150 metre uzaklıktadır. Çeşme, şapelin doğu cephesindedir. Şapel: önden bakıldığında, gözetleme kulesini andırıyor. Cephenin ortasında çok dar ve basit işçilikli mazgal pencere var. Alt kısım ise, çeşme ile canlandırılmış. Çeşmenin suyu: çok uzaklarda, toprak borularla getirilmiştir. Su: yekpare taştan oluşan aynalık kısmına açılan iki göze ile akıtılmıştır.
Evet: günümüzde, bir hayli tahrip olmuş olmasına rağmen, başkaca yapılar da var. Bunların manastırın işleviyle ilgili oldukları açıktır. Örneğin: Şapel-Çeşme kompleksinin, 50 metre kuzeyinde, tamamıyla toprak seviyesinin altında inşa edilen, dikdörtgen planlı ve tek odadan oluşan bir yapı daha var. Burası da, şekil olarak, “zindan” diye anılıyor.
HATİLA VADİSİ MİLLİ PARKI
İl merkezine, 10 km. uzaklıktadır. Stabilize bir yol ile ulaşılıyor. Ülkemizdeki 33 milli park alanından biridir. Vadide: Hatila Deresi ve birçok yan derecikler var.
Vadi boyunca: değişik kayaç türleri var. Vadinin genel karakteri ise: V tipi, dar tabanlı, genç vadi özelliğinde. Vadi boyunca: eğim kırıkları ortaya çıkmış. Bu eğim kırıkları: akarsu şelaleleri oluşumunu sağlamış.
Vadinin orta ve yukarı ağzında: çok zengin ve yoğun olan vejetatif örtü var. Bu örtü: bünyesinde çok çeşitli bitki türlerini barındırıyor. Bu türler içinde, belirgin özellik, bitki örtüsünün genel olarak Akdeniz iklim karakterini yansıtması. Bitki türleri arasında: endemik karakterde olanlar var. Bu türlerin sayısı: 500’ü geçiyor.
Vadi: ayrıca, zengin bir fauna da içeriyor. Bu fauna içinde: en çok rastlanan türler: ayı, domuz, tilki, porsuk, yaban keçisi, sansar, atmaca, kartal, çakal, dağ horozu, Hopa engereği ve alabalık.
Evet, bu doğal öğelerin birleşimi sonucu, vadide, eşsiz bir peyzaj güzellikleri ortaya çıkıyor ve bu durum da zengin rekreasyonel potansiyel oluşturuyor.
Milli park içinde: ziyaretçilerin günübirlik ve kamp yapmaları için belirlenmiş yerler var. Çadırla, karavanla ve belirli kapasitelere sahip bungalov tipi, doğal ortamla uyumlu tesislerde konaklamak mümkün.
BERTA KÖPRÜSÜ
Eski Ardanuç-Şavşat yol ayrımında; Çoruh ırmağını besleyen, Berta Suyu üzerinde kurulmuştur. Artvin-Şavşat karayolunun 21.km.de bulunmaktadır.
Osmanlılar tarafından yaptırılmış olup, 64 metre uzunluğundadır. Genişliği ise: 5 metredir. Yüksekliği: yaklaşık 7.30 metredir. 0.50 metre yüksekliğinde ve 0.55 metre genişliğinde, taştan bir korkuluk bulunmaktadır.
Köprü: üç gözlüdür. Ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Ancak: 1878 yılından önce, Osmanlılar tarafından yapıldığı bilinmektedir. Taş malzeme kullanılmıştır. Yuvarlak kemerlerle vurgulanan gözlerin her biri 9.15 metre genişliğe ve 3.30 metre yüksekliğe sahiptir.
İç yüzeyleri, kemer başlangıç yerlerinde, karşılıklı simetrik olarak yerleştirilmiş, beşer adet barbakan boşluk görülmektedir. Herhangi bir süslemesi bulunmayan yapının, tüm yüzeyleri, düzgün taşlarla kaplanmıştır.
Günümüze sağlam olarak gelmiştir. Ancak, hemen yanına yapılan yeni köprü kullanılmaktadır. Yalnız: Berta köprüsü ile ilgili ilginç bir durum var. Hatta; tam bir Karadeniz yöresi fıkrası gibi, değişik bir hikayesi var.
Şöyle ki: Çoruh nehri üzerinde, 1998 yılında yapımına başlanan, Deriner Barajının inşaatı, 2011 yılında bitirilecekmiş. Artvin yöresi insanı: Karayolları Genel Müdürlüğüne müracaat ederek, bu köprünün, buradan başka yere taşınmasını istemiş.
Ancak: Karayolları Genel Müdürlüğü ilgilileri, köprünün yerinden sökülmesinin doğallığı bozacağını, barajın ekonomik ömrünü tamamladığında, köprünün nasılsa yeniden ortaya çıkacağını söylemişler.
Ancak, unutulan bir nokta var, barajın ekonomik ömrünün 100 yıl sürecek olması. İşte, ülkemizdeki tarihi eserlere, kalıntılara karşı yaklaşım, anlayış bu.
CEHENNEM DERESİ KANYONU
Artvin-Ardanuç karayolunun, 25. km. dedir. Ardanuç ilçe merkezine ise, 7 km. uzaklıktadır. Kanyonun içine doğru ilerledikçe, ilginç manzaralar dikkati çekiyor.
Ancak: bu kanyonun tanıtımı yapılmadığından, fazla bilinmiyor. Yine de, ilgi çekici doğal yapısı ile görülmeye değer bir yer olarak öne çıkıyor.