Kıbrıs Karpaz İskele

Kıbrıs Karpaz İskele

Kıbrıs adasının kuzey doğusunda bulunan ve İskele ilçesinin bir parçası olan Karpaz yarımadası: huzur veren sessizliği, yeşilliklerin süslediği masmavi koyları, upuzun kumsalları, el değmemiş doğası ve geçmişin görkemine tanıklık eden tarihi kalıntılarıyla cennetten bir parçadır.

Yaklaşık 80 km uzunluğundaki bu yarımada, Akdeniz Havzası’nın belki de son bakir ve huzurlu parçasıdır.

Gazi Magosa şehrinden Karpaz’a giderken, sağ yanda, denizle yol arasında kalan muhteşem oteller göreceksiniz, bunlar tanınmış marka oteller.

Bir çıkıntı şeklinde uzanan Karpaz yarımadası, biçiminden dolayı bazı antik yazarlar tarafından “Öküz kuyruğu” ve “Tava sapı” adlarıyla tanımlanırken, antik gezginlerden Pococke ise, antik Karpasia kentinin, yarımadaya adını vermiş olduğunu yazar.

Kıbrıs’tan söz eden en eski tarihçi yazar olan Strabon, MS.23 yılında yazmış olduğu “Geografica” adlı kitabında, Karpaz Yarımadasından söz ederken: Acte Achaion adıyla bilinen Akalar sahilinden, Telamon’un oğlu Teucer’in kurduğu Salamis kentinden, Anadolu’nun güney sahillerindeki Sarpedon’un karşısında bulunan Karpasia kentinin limanından, Urania kentinden ve burundaki Aphrodite Acraia tapınağı ile Klides Adalarından söz etmiştir.

Strabon’un dışında, Kıbrıs’ı ziyaret eden diğer seyyahların ziyaret ettikleri yerleşim yerleri arasında Klides adaları, Macaria (Santa Maria), Aphrodisium, Kantara Kalesi, antik Karpasia, Ay, Philon kilisesi, Kanakaria kilisesi, Kumyalı, Urania, Venüs Tapınağı, Apostolos Andreas Manastırı, Aphrodisium Kent harabeleri, Ay, Selonez, Erenköy, Aphendrika ve Limionas bulunmaktaydı.

Karpaz’ın kuzey sahillerinde

Anadolu ile ticari ilişkileri nedeniyle kurulduklarına inanılan çok sayıda küçük doğal liman vardı. Bunlardan Afendrika, Karpasia, Exarchos, machairiona ve Yenierenköy limanları, başlıcalarıydı.

Caretta Caretta, Yeşil Kaplumbağa, nesli tükenmekte olan Akdeniz foku, 300 çeşit flora, 200 çeşit kuş, 100 çeşit balık ve deniz canlısı, 8 çeşit deniz memelisi, 13 çeşit karasal uçan memeli, 21 çeşit sürüngen, çok sayıda yaban eşeği, balıklara ve omurgasızlara besin kaynağı ve yuva olan  deniz bitkileri, 20 kayıtlı tarihi eser ve 5 adet arkeolojik alan, doğal bariyerler, tepeler, kumullar ve kumul plajları, kumtaşı ve kayalar, 3 adet Antik çağa ait taş ocağı, 2 adet özel çevre koruma bölgesi, Kuzey Kıbrıs’taki tek Milli Park, Kuzey Kıbrıs’ta belirlenen 6 Natura 2000 alanlarından ikisi, Kıbrıs’ta yayılış gösteren bitki çeşitliliğinin ve endemik türlerin yaklaşık % 75’i Karpaz Yarımadasındadır.

1974 Barış Harekatı öncesinde

“Trikoma” olarak adlandırılan bölgenin ismi, 1975 yılında Larnaka’nın İskele köyünden kaçarak buraya gelen Kıbrıslı Türklerin 1975 yılında yerleşmesinin ardından “Yeni İskele” olarak değiştirilmiştir.

Sonraki düzenlemede ise yörenin ismi “İskele” yapılmıştır. İskele: Gazimagusa ve Karpaz arasındaki en büyük yerleşim yeridir.

Burada: zengin flora ve faunanın koruma altına alındığı “Karpaz Koruma Alanı” (Milli Park) bulunuyor.

kıbrıs eşekleri.1
Kıbrıs Karpaz İskele Kıbrıs Eşeği
kıbrıs eşekleri.2
Kıbrıs Karpaz İskele Kıbrıs Eşeği

KIBRIS EŞEĞİ

Kıbrıs’a özgü birçok hayvan türü arasında, adeta ülkenin sembolü olarak ilgi çekmektedir. Karpaz Yarımadasının doğasında yabani olarak kendilerine yaşam alanı yaratan eşekler, genelde toplu halde sürüler halinde dolaşırlar.

Eşekleri Karpaz Yarımadasında, özellikle Dipkarpaz köyü ve Zafer Burnu arasında doğal ortamlarında görmek mümkündür.

Özellikle 1974 yılına kadar Kıbrıs’ta ailelerin bir parçası olan eşekler, bu tarihten itibaren Karpaz Yarımadasında toplanmıştır.

Karpaz eşeklerini, diğer eşeklerden ayıran en önemli özellik, çok güçlü olmalarıdır. Hatta Osmanlı saraylarında yük taşınırken özellikle Karpaz eşekleri tercih ediliyormuş.

Bu bölgenin doğasının zenginliği bu eşeklerin çoğalmasını sağlamış ve günümüzde bölgenin en önemli turizm çekiciliğini oluşturmuşlardır.

Günümüzde buradaki eşek varlığının 300-3000 arasında olduğu söylenmektedir.

Araba ile yolda giderken, bir eşek yolun üstünde durup, arabanızı durdurur, diğer iki eşek ise, arabanın her iki yanından size yaklaşarak yiyecek bir şeyler özellikle havuç isterler.

Bu manzara, gerçekten ilginizi çekecektir.

karpaz.genel.2
Kıbrıs Karpaz İskele Karpaz Plajları
karpaz.altınkum.1
Kıbrıs Karpaz İskele Altınkum Plajı

KARPAZ PLAJLARI

Boğaz’da bulunan “Haraydi Sahili” halk plajı olarak kullanılmaktadır. Ayrıca: Bafra ve Altınkum gibi bakir plajlarda, doğal güzellikleriyle huzur arayanların ilgisini çekmektedir.

Altınkum plajı

Karpaz yarımadasının 2 km boyunca uzanan muhteşem sahili ve masmavi sularıyla, Akdeniz’in en bakir sahillerindendir. İnce ve altın sarısı kumdan oluşan ve kilometrelerce uzanan plaj sakinliğiyle ünlüdür ve Karpaz bölgesinin isminin duyulmasında etkili olmuştur.

Deniz kenarında kilometrelerce çıplak ayakla yürünebilir. Akdeniz’in berrak sularında denize girilebilir. Burası aynı zamanda Caretta Caretta kaplumbağalarının yumurtlama alanıdır.

Altınkum ile ilgili son ve önemli bir not: Yunan mitolojisinde Aşk ve Güzellik Tanrıçası Afrodit’in buradaki dalgalardan doğduğuna inanılıyor.

karpaz.genel.0
Kıbrıs Karpaz İskele
karpaz.genel.3
Kıbrıs Karpaz İskele

GEZİLECEK YERLER

karpaz.zafer burnu.1
Kıbrıs Karpaz İskele Zafer Burnu
karpaz.zafer burnu.3
Kıbrıs Karpaz İskele Zafer Burnu

Zafer Burnu

Kıbrıs adasının en kuzey ucudur. Adanın bu en kuzey ucunda, çok büyük boyda bir KKTC ve Türkiye bayrağı yan yana yükselmektedir. Hemen kuzeyinde ise birkaç küçük ada vardır ve bu adalara “Zafer Adaları” denilir.

Ancak buraya ulaşmak isterseniz, kötü bir yolu aşmanız gerekiyor.

Yol çok kötü ve engebelidir. Yol güzergahında kahvaltı yerleri ve yaban eşekleri görebilirsiniz.

Zafer Burnu’na varmadan hemen önce, tarihin en eski kiliselerinden birisini de görebilirsiniz.

Karpasia kenti

MÖ 1050 yılından başlayarak Ortaçağ’a kadar tarihlenen antik Karpasia şehir kalıntıları, Dipkarpaz köyü ile 3 km kuzeyindeki kayalık körfezlerin bulunduğu sahil şeridi arasındadır.

Antik çağlarda: Salamis ile Anadolu arasında ticareti sağlayan bir Pazar yeri olmasının yanı sıra, bir Fenike kolonisi olarak da bilinmektedir.

Şehrin efsanevi kurucusu, Kıbrıs ile Sidon kralı ve Kıbrıs’ın ilk heykel sanatçısı olarak bilinen Pygmalion’dur.

Latin ozanlarından Ovidius tarafından yazılan “Pigmalion’un Öyküsü”, daha sonra Yunan mitolojisine girmiştir.

Mitolojiye göre: kadınlardan nefret etmesi nedeniyle hiç evlenmeyen Pigmalion, mükemmel kadını yaratmak için fildişinden (bazı kaynaklara göre mermerden) bir heykel yapmıştır.

Yarattığı heykel, hiçbir kadında bulunmayan güzelliğe sahiptir.

Bu yüzden aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’in gazabına uğramış ve heykele aşık olmuştur. Ancak aşkına karşılık göremeyince ızdırab çekmeye başlar.

En sonunda heykele can vermesi için Afrodit’e yalvarır. Çektiği acıyı gören Afrodit, Pigmalion’un sevgisini karşılıksız bırakmaz ve Venüs Bayramında heykele can verir.

Süt beyazı anlamına gelen Galateia (Galatya) adını alan bu kadınla evlenen Pigmalion’un bir oğlu olur.

Ona Afrodite’nin sevdiği şehir Paphos (Baf) adını verir. Efsanede, bu çocuğun, aynı zamanda Baf şehrinin isim babası olduğu da yer almaktadır.

Evet, Karpasia şehri, Kıbrıs’ın en eski piskoposluk merkezi olarak bilinmektedir. Bu şehirde, MS 401 yılında Aziz Philon. İlk piskopos olarak atanmıştır.

Bu yüzden, yapılan kiliseye de onun ismi verilmiştir. Şehir, Bizans döneminde büyük bir gelişim süreci içine girer.

MS 647-649 yıllarındaki Arap akınlarından etkilenen şehir halkı, şehrin gerisindeki tepelerde bulunan Agridia şehrine çekilmişlerdir.

Şehir, Latin döneminde Nores ailesine aittir. Ancak bu dönemde şehir sakinlerinin güneye çekilip şimdiki Dipkarpaz köyünü kurdukları sanılmaktadır.

Çoğu kalıntıları halen toprak altındadır. Sadece bugüne kadar bir kısmı kazılan Ay Philon kilisesi, şehrin antik limanı ve Tsambres mevkiindeki mezarlık alanı görülebilmektedir.

ayios philon kilisesi.1
Kıbrıs Karpaz İskele Dipkarpaz Ay Philon Kilisesi
karpaz.agios philon kilisesi.1
Kıbrıs Karpaz İskele Dipkarpaz Ay Philon Kilisesi

Ay. Philon Kilisesi-Dipkarpaz

Dipkarpaz köyünün kuzeyinde, deniz kıyısındadır.

5’nci yüzyılda inşa edilen kilisenin bulunduğu alan: ilk kez Fenikelilerin yerleştiği antik Karpaz şehrinin bulunduğu yerdir.

Kiliseye adını veren Philon: 4’ncü yüzyılda Karpaz bölgesinde yaşayanları Hıristiyanlaştıran Piskopos’dur.

Kilise: Roma ve Helenistik dönem kalıntılarının yıkıntıları üzerine inşa edilmiştir. Üç bölümden oluşan apsisi ve kubbesi vardır.

Orijinal zemini: renkli (sarı, kırmızı, siyah, beyaz) taşlardan yapılmış ve son derece iyi durumdaki mozaiklerle kaplıdır.

802 yılında Arap saldırıları sırasında, tüm şehirle birlikte kilise de tahrip edilmiştir. Ancak 12’nci yüzyılda Bizans döneminde yeniden inşa edilmiştir. Bir sarnıç ve vaftiz odası vardır.

Panagia Theodokout Kilisesi-İskele İkon Müzesi

Bu kilise, İskele kasabası içindedir. 12’nci yüzyılda inşa edilen kilisenin iç duvarında, apsis ve kubbelerinde: 12 ve 15’nci yüzyıllara ait freskler görülür. Kilisenin güney kısmı: en eski bölüm olup Bizans dönemine tarihlenmektedir.

15’nci yüzyılda, kuzey kısımlar ve daha geç bir dönemde de batı kısımlar eklenerek bina genişletilmiştir. Günümüzde çevreden toplanan ikonların sergilendiği bir müze olarak ziyarete açıktır.

Panagia Kyrama Kilisesi-Sazlıköy

Sazlıköy’ün yaklaşık yarım mil kadar doğusundadır.

Meryem Ana’ya adanmış olup Panagia Kyra adıyla bilinmektedir. Haç planlı ve kubbe üst örtülü küçük bir yapıdır. Bir zamanlar, bir manastır içinde yer aldığı varsayılmakla birlikte, manastıra ait yapılar günümüze ulaşmamıştır.

Kilisenin doğusunda bulunan yarım daire şeklindeki apse, erken Bizans (MS. 330-642) dönemine tarihlenir. Kilisenin geriye kalan kısımları ise Orta Bizans (MS. 642-1204) dönemine tarihlenir. Narteks adıyla bilinen kiliseye giriş bölümü ile güneydeki avluda, taştan yapılmış bir zeytinyağı değirmeni vardır.

Ayios Thyrsses Kilisesi-Yenierenköy

Yenierenköy’ün deniz kenarındaki Ayios Thyrsos bölgesinde küçük bir kilisedir. 16-17’nci yüzyıllara tarihlenmektedir.

Kilise adını: bir zamanlar Karpasia kentinin piskoposu olan erken Bizans dönemi azizi Thyrsos (Theryssos)’dan alır.

Kayalık bir alana yapılmış olan kilisenin apsisi, bir zamanlar Ayios Thyrsos’un içinde yaşadığı mağaranın olduğu yere inşa edilmiştir.

Ancak bu mağara günümüze kadar ulaşmamıştır. Kilisenin kuzey-batı köşesindeki basamaklarla ayazmanın bulunduğu kilisenin altındaki yer altı odasına inilir.

Odanın tabanında, kutsal suyun var olduğu bir çukur, duvarlarda ise dar bir tünel bulunmaktadır. Cilt hastalığı olanların buradaki suyla yıkandıktan sonra, denizde de yıkanmaları halinde, sağlığa kavuşacaklarına inanılır.

Eski kilisenin güney-batısındaki yeni kilise 1911 yılında inşa edilmiştir.

Yenierenköy-Anıtsal heykeller ve kilise harebeleri

Yenierenköy’ün doğusundaki Ay, Thyrsos kilisesi’nin yaklaşık 3 km güneyindeki Vikla (Gözetleme amacıyla kullanılan yüksek yer) tepesinin kuzey yamacındaki Ayia Triada mevkiindeki eski eser alanında, kireç taşından yapılmış iki heykel vardır.

Heykellerden biri büyük, diğeri ise normal bir insan boyundadır.

Mısır etkisi taşıyan büyük boy erkek heykeli, yaklaşık 4.30 metre boyunda, kadın olan diğer heykel ise yaklaşık 2.40 metre boyundadır.

Bir kadını yansıttığı tahmin edilen heykelin sağ elinde, bir cisim bulunmaktadır. Bu cismin, bir tef, lir veya Tanrılara sunulacak bir adak hediyesi olabileceği varsayılmaktadır.

Kıbrıs’ta genellikle bu şekilde  heykeller Geç Arkaik Dönemden (MÖ. 600-475) başlayarak Roma döneminde (MÖ 30 – MS 330) de devam eden küçük boy heykellere benzediklerinden, bu dönemlere tarihlenmeleri olası görülmektedir.

Heykellerin çevresindeki Pyrgos mevkiinde Ayia Marina kilise harabesi vardır. Tek sahınlı olan kilisenin iç duvarlarında MS. 13’ncü yüzyıla tarihlenen fresk kalıntıları bulunmaktadır. Kilisenin kuzeyinde bir şapel ve biraz ilerisinde bir sarnıç görülür.

kastros.1
Kıbrıs Karpaz İskele Kastros

KASTROS

Zafer Burnu ya da Apostolos Andreas Burnu olarak bilinen Karpaz yarımadasının en doğu ucunda: 1970-1974 yılları arasında: Fransız Ulusal Bilim Araştırmaları Merkezinden Alain Le Brun başkanlığındaki bir ekip tarafından yapılan kazılar sonucu adanın bu en eski yerleşim yeri ortaya çıkarılmıştır.

Kastros’un kelime anlamı: “yer altına kazılmış sığınma veya korunma yeri, siper, mevzi, kale” demektir.

Neolitik (MÖ 6000-5800) döneme ait olan yerleşimde: yaklaşık olarak 2.5 metre çapında, yuvarlak planlı evler açığa çıkarılmıştır.

Dönemin en tipik özelliği olan dairesel planlı ev inşa etme anlayışı ve kıyıya yakın alanlarda yer alan korunaklı doğal tepeler üzerine yerleşim kurma geleneği, adanın diğer Neolitik köylerinde olduğu gibi burada da görülmektedir.

Ele geçen çok sayıda balık kemiği, deniz kabuğu ve balıkçılık gereçleri: yerleşimcilerin temelde balıkçılıkla uğraştıklarını gösterir.

Obsidyen’den yapılmış gereçlerin varlığı ise, yerleşimcilerin Anadolu’dan geldiğini ya da Anadolu ile irtibatlı olduğunu işaret etmektedir.

Kastros Tepesi Antik Mezarı-Kaleburnu

Kaleburnu köyünün doğusundaki Kastros Tepesinin güney doğusundaki antik bir su kuyusu ile St. Anna Harabe kilisesinin yanındadır.

Bu mezar, kayaya düzgün olarak oyulduğundan, zenginlere ait bir aile mezarı olduğu tahmin edilmektedir.

Cephe planı, Avtepe civarındaki Elisis mevkiinde bulunan ve kral mezarı olarak anılan Kastros antik mezarının bir benzeridir. Mezarın tipi klasik-Helenistik (MÖ. 5-4 yüzyıllar) döneme tarihlenen mezarların bir benzeridir.

Merkezi koridorun uzunluğu 68 ayak 8 inç, yüksekliği ise 8-9 ayak civarındadır. Bir zamanlar, bu mezarda üç ayrı su kuyusu bulunmasına karşın, şimdilerde sadece merkezi koridorun sonundaki görülmektedir.

Merkezi koridorun her iki yanına, üçerden toplam altı adet derin niş açılmaktadır. Ölüler, bu nişlere konulmaktaydı. Koridor şeklindeki nişlerin uzunlukları, yaklaşık 25 ayak, genişlikleri ise yaklaşık 10 ayaktır.

Rivayete göre: yıllar önce Kastros’un karşısındaki Vasili Tepesinde (şimdiki Kral Tepesi) demir top güllesine rastlanıldığından, bu iki yer arasında karşılıklı bir savaşın geçtiğine inanılmaktadır.

Yine rivayete göre: bir zamanlar Kastros’daki büyük mezarda oturan kral, definesinin tamamını karşıdaki Kral tepesine gömmüştür.

Ancak Kral Tepesinin düşmanların eline geçmesinden sonra, Kastros’daki mezarın ikinci kapısına kraliçe ile birlikte oturan kral, Kral Tepesini seyredermiş.

Kral Tepesi-Kaleburnu

Arkeoloji dünyasında, son yıllarda yapılan en önemli keşiflerden biridir.

Karpaz yarımadasının güney kıyısındaki Kaleburnu (Galinopomi) köyü yakınlarındadır.

Bölgede gezinti yapan ziyaretçilerin ihbarı üzerine, 2005 yılında kazılar başlatılmıştır. Kazılar sonucunda, Kral tepesinde Geç Tunç Çağı’na tarihlenen bir antik yerleşim yeri kalıntıları bulunmuştur.

Yerleşim tepenin en üst bölümündeki platoya ve aşağıdan yukarıya doğru uzanan birçok teras üzerinde yayılmaktadır.

2004 yılındaki kazılarda: bir küp içinde 26 adet yüksek kaliteli bronz eserden oluşan hazine ele geçirilir.

Bu eserler: geç Bronz çağına ait olup, yaklaşık olarak MÖ 13’ncü yüzyıla tarihlenmektedir. Söz konusu kalıntılar, denizden 200 metre yükseklikteki kayalık bir tepe üstünde bulunmuştur.

Ancak buradaki kalıntıların tüm tepe ve yamaçlara yayıldığı, yerleşimden 2 kilometre uzaklıktaki deniz kıyısında bir ya da daha fazla liman bulunduğu düşünülmektedir.

Söz konusu hazinenin tesadüfen gün ışığına çıkması ile Kral tepedeki arkeolojik çalışmalar Alman bir ekip tarafından başlatılmıştır.

Kazı çalışmaları sırasında: üst platoda Geç Tunç Çağı’na, MÖ 13-12’nci yüzyıllara tarihlenen bir saray-tapınak yapısı gün ışığına çıkarılmıştır.

Yürütülen kazı çalışması sırasında bulunan çok sayıda Kıbrıs’a özgü yazı örnekleri, en önemli buluntular arasında sayılmaktadır.

Devam eden çalışmalarda: ortaya çıkan eserler, Kral Tepesinin geç Bronz çağında hem Doğu Akdeniz Bölgesi için önemli bir ticaret merkezi hem de Kıbrıs’ın önemli bir yerleşim merkezi olduğunu göstermektedir.

Elisis Kastros Antik Mezarı-Avtepe

Avtepe sınırları içinde bulunan Elisis bölgesindeki Kastros Tepesinin kuzeyindeki uçurumun cephesine kazılmış büyük bir oda mezardır.

Yapımı tam olarak tamamlanmadığından, gömü amacıyla kullanılmadığı izlenimi edinilmektedir. Kuzey cephesi Kaleburnu’ndaki Kastros Tepesi mezarına benzerlik gösterir. Bu yüzden, bu mezarın da Klasik-Helenistik dönemlerine tarihlenmesi mümkündür.

87 ayak olan merkezi sahına, kuzeydeki kemerli bir kapıdan girilir.

Giriş kapısı, yer seviyesinin yaklaşık olarak 15-20 metre yukarısındadır. Merkezi sahının ucunda dikdörtgen biçiminde ana kayaya oyulmuş çok derin bir kuyu vardır. Bir rivayete göre: suç işleyenler bu kuyuya atılırmış.

Yine bir başka rivayete göre: bir zamanlar soyguncular bu mağaraya saklanırlar ve Karpaz bölgesinde seyreden kervanları soyduktan sonra, el koydukları eşyaları bu mağarada saklarlarmış.

Nitovikla

Kuruova köyünün 4 km kadar güneyinde, deniz kıyısındadır. Nitovikla: 1928 yılında İsveçli arkeologlar tarafından kazılmış, Orta Tunç çağına tarihlenen antik bir kaledir. Denizden yaklaşık 25 metre yükseklikte bir kayalık üzerine inşa edilmiş olan kalenin duvarları, harçsız moloz taşla örülmüştür.

Kalenin duvarları 2 metreden 5 metreye kadar ulaşan kalınlıkta olup kulelerle köşelerde desteklenmiştir. Kulelerin sadece dış köşelerinde düzgün köşeli bloklar kullanılmıştır. Kalenin MÖ 1400’ler civarında Hiksos istilasından etkilenerek tahrip olduğu varsayılır. Yerleşimin Orta Tunç Çağından olan mezarlığı da araştırılmıştır.

Tarihi Yağ Değirmeni-Büyükkonuk

Antik dönemlerden itibaren zeytinin bol olarak üretildiği Büyükkonak köyündeki ilkel yağ değirmeninin geçmişi, 1870 yılına dayanmaktadır.

Zeytinyağı imalathanesi önce Mehmet Mulla Halil’in evinin sürdürmesinde kurulur, ancak 1917 yılında Mulla Halil’in ölümü üzerine, zeytinyağı değirmeni ile pres şimdiki eve taşınır.

İlk zamanlar zeytinlerin ezilmesini sağlayan yağ değirmeninin tekne ile silindirik kısımları taştan, ezilen zeytinlerin sıkılması amacıyla kullanılan burgu şeklindeki pres ise çam ağacından yapılmıştı.

Hayvan veya insan gücüyle çalışan yağ değirmeninde Eylül ayında olgunlaşan zeytinler ezilir, sonra da harar denilen keçi kılından yapılmış torbalara konarak, insan gücüyle çalışan preste sıkılarak yağ elde edilirdi.

1930 yılında ahşap presin yerini, yine insan gücüyle çalışan şimdiki madeni pres aldı. Köyde kooperatif tarafından yağ fabrikası kurulduktan sonra bu atölye 1986 yılında tamamen kapatıldı.

Zamanla yok olma sürecine giren yağ değirmen evinin geleneksel Kıbrıs kerpiç mimarisi, restore edildikten sonra 18 Mayıs 2008 tarihinde “HASDER Değirmen Kültür Evi” adıyla hizmete açıldı.

Zeytinyağı imalathanesinin bir odasında zeytin yağı üretiminin tarihçesi ile üretim aşamaları sergilenirken, binada geleneksel el işleri eğitimi de verilmektedir.

karpaz.Panayia-Kanakaria.1
Kıbrıs Karpaz İskele Panagia Kanakaria Kilisesi-Boltaşlı

Panagia Kanakaria Kilisesi-Boltaşlı

Boltaşlı köyünün girişinde yer alan, Meryem Ana’ya adanmış ve kesme taştan inşa edilmiş bir manastır kilisesidir.

Orijinal kilise MS. 5’nci yüzyılın sonu veya MS.6’ncı yüzyılın başında inşa edilmiştir. Bir zamanlar kilisenin apsesi içinde bulunan Meryem Ana ile İsa’yı yansıtan ünlü mozaik ile diğer mozaikler bu döneme ait olup, mozaiklerin bulunduğu eski kilise, MS. 647 yılında başlayan Arap akınları sırasında yıkılmıştır.

Üstü ahşap örtülü ve üç sahınlı Bazilika şeklinde yeniden inşa edilen yapının da MS. 1160 yılındaki yer sarsıntısında yıkılması üzerine, üç kubbeli olarak yeniden inşa edilmesine başlanmış, ancak başlatılan inşaat MS. 14’ncü yüzyılda tamamlanabilmiştir. Bu çalışmalarda kilisenin duvarlarına freskler de yapılmıştır.

Nitekim kilisenin güneyindeki sütunlu kapı girişinin üst başında bulunan yarım daire şeklindeki nişin içinde görünen Meryem Ana, kucağında oturan İsa ve onların çevresindeki beş melek ve havarileri gösteren mozaikler, iç duvarları süsleyen eski Bizans sanatına ait önemli örneklerdendir.

Ay. Trias Bazilikası-Sipahi

Sipahi köyünde bulunan bazilika, MS. 5’nci yüzyıl sonu ile 6’ncı yüzyıla tarihlenir.

Bazilika, MS. 7’nci yüzyıldaki Arap akınları sırasında tahrip olunca, güney tarafında bulunan küçük kilise ile bazı ek binalarla yeniden düzenlenmiştir. Son olarak 9-10’ncu yüzyıllarda tahrip olunca, tamamen terk edilmiştir.

Bazilika 3 sahınlıdır, batısında narteks ve atrium, güneydoğusunda ise vaftiz odası vardır. Ama en önemli özelliği zengin taban mozaikleridir. Zemini: geometrik, bitkisel ve haç motifleri içeren mozaiklerle süslüdür.

Burada, taban üzerindeki eski Yunanca yazıda, papaz yardımcılarından Heracleos tarafından yapıldığı belirtilmektedir. Bir diğer önemli mozaik “sandal” mozaiğidir.

kantara kalesi.00
Kıbrıs Karpaz İskele Kantara Kalesi
kantara kalesi.0
Kıbrıs Karpaz İskele Kantara Kalesi

Kantara Kalesi

Beşparmak dağları üzerindeki üç kaleden en doğuda olanıdır.

Deniz seviyesinden yaklaşık 700 metre yükseklikte yalçın bir kayalık üzerine kurulmuştur.

Kuzey kıyıyı, Mesarya Ovasını ve Karpaz Yarımadasını kontrol edebilecek konumu ile stratejik bir kaledir. Arap akınları sonrasında, Bizanslılar tarafından St Hilarion ve Buffavento kaleleriyle birlikte inşa edildiği tahmin edilmektedir.

Yazılı kaynaklarda ilk olarak Aslan Yürekli Richard’ın Kıbrıs’ı ele geçirdiği 1191 yılında yapıldığından bahsedilmektedir. Kalenin ismi: en çok Luzinyan ve Venedik dönemlerinde duyulmuştur. Çünkü bu dönemlerde, buralarda birçok savaşlar yapılmıştır.

Cenevizlilerin 1373 yılında Lefkoşa ve Magusa şehirlerini işgal etmelerine rağmen, kale Kral I. Peter taraftarlarının elinde kalmıştır. Kıbrıs kralı I. Peter’in kardeşi Prens John’un: Cenevizlilerin elinde esir iken, kaçarak bu kaleye sığındığı biliniyor.

Kale 1391 yılında Kral James tarafından surlarla çevrilir. Venediklilerin adayı ele geçirmesinden sonra, denizden uzak diğer kaleler gibi, bu kale de askerden arındırılarak, eski önemini yitirir. Kalede savunma yerleri, asker odaları, su sarnıçları, tonozlu odalar ve işaret kuleleri gibi bölümler gezilebilir.

Aphendrika-Dipkarpaz

Karpaz yarımadasının kuzey kıyısında, Karpaz köyünün kuzeydoğusundadır.

Kuruluşu MÖ.2’nci yüzyılın başlarına giden bir şehir olan Aphendrika, Antik Kıbrıs’ın önemli şehirlerinden birisidir.

Kente ait: kale, kaya mezarları, tapınak ve bugün dolu olan bir liman bulunmuştur. 8’nci yüzyıl sonlarında, Kıbrıs üzerinde Arap akınlarının artması üzerine, önceki dönemlere nazaran daha küçük kiliseler yapılmaya başlanmıştır.

Bu dönemde inşa edilen kiliseler arasındaki üç tanesi: Aphendrika yakınlarında bulunmaktadır. Bunlar: Haghios Georgios, Panaghia Chrysiotissa ve Panaghia Asomatos kiliseleridir.

Bunlardan ilki olan Haghios Georgios kilisesi: 10’ncu yüzyılda yapılmıştır. Tek kubbeli bir kilisedir. Apsisi iki parçalıdır.

İkinci kilisenin ismi: Panaghia Chrysiotissa’dır. 6’ncı yüzyılda yapılmıştır. Araplar tarafından tahrip edilmesine rağmen, 10’ncu yüzyılda yenilenmiştir.

Ahşap tavanı yerine, beşik tonozlu bir tavan yapılmıştır. Ortaçağ döneminde yeniden yıkılan kilise son olarak 16’ncı yüzyılda yeniden inşa edilmiştir.

Bu üç kilisenin arasında, en iyi durumda olan, üçüncüsü ise Panaghia Asomatos kilisesidir. 6’ncı yüzyılda yapılan bu kilise, Arap akınları sonucu yıkıldığından, 10’ncu yüzyılda yenilenmiştir.

apostolos andreas.00
Kıbrıs Karpaz İskele Dipkarpaz Apostolos Andreas Manastırı
apostolos andreas.02
Kıbrıs Karpaz İskele Dipkarpaz Apostolos Andreas Manastırı

Apostolos Andreas Manastırı-Dipkarpaz

Kıbrıs adasının en doğu ucunda: Apostolos Andreas ya da Zafer Burnu olarak bilinen yerde kurulu manastır: yüzlerce yıl Ortodoksların haç yolu üzerindeki önemli bir durak noktası olarak hizmet vermiştir. Manastır: Rumlar olduğu kadar Türkler tarafından da kutsal kabul edilmektedir.

Manastır: mucizelerin yaratıcısı, rüzgarların hakimi ve yolcuların koruyucusu vasfını taşıyan “Apostolos Andreas (St Andrew)” a adanmıştır.

Hıristiyanlığın kutsal kitabı İncil’e göre: St Andrew, Hz İsa tarafından papazlığa çağırılan ilk kişidir ve bu yüzden,  dini unvanı “İlk çağırılan” anlamında “O Protoklitos” tur.

Hıristiyan inanışına göre: St Andrew (Aziz Andreas) deniz yolu ile Kudüs’e giderken, gemide su sıkıntısı yaşanır.

Kendisi: susuzluktan ve hastalıktan kırılan gemi mürettebatına kılavuzluk yaparak, bu burnun kayalık bir bölgesine demir attırmış ve kıyıya çıkmıştır. Tatlı su bulmanın imkansız olduğu bu kayalıklarda Aziz Andreas, elindeki değneği bir noktaya değdirmiş ve yerden tatlı su fışkırmaya başlamıştır.

Bu suyu için gemi mürettebatının tüm hastalıkları iyileşir. Hatta, bir gözü kör olan kaptan, bu su ile yüzünü yıkadığında, gözünün görmeye başladığı söyleniyor.

O gün bu gündür buradaki çeşmeden akan suyun, çeşitli hastalıklara iyi geldiği söylenir.

Her yıl dini bayramlarda, Kıbrıs Rum kesiminden otobüslerle buraya gelen yüzlerce Rum, bu manastırda ibadet eder ve bu çeşmeden su içerler. Çünkü burası dünya Ortodoks cemaatinin en önemli ibadet yerlerinden birisi olarak kabul edilmektedir.

Kutsal ve şifalı olduğuna inanılan bu suyu, şişelere ve bidonlara doldurarak evlerine götürürler. Ayrıca, ilginç şekillerde mumlar yakarak, buradaki kiliseye adaklar adar ve dilekler tutarlar. İlginç şekilli mumlar konusu: Aziz Andreas’ın kerametine inananlar: gerçekleşmesini istedikleri dileklerinin şekli verilmiş mumları yapıp, burada yakıyorlar veya adak yerine bırakıyorlar.

Örneğin: çocuğu olmayan bir aile, bebek şeklinde mumlar yapıp buraya bırakır. Adak adandıktan sonra, dilek sahipleri, dualarına daha inançla devam edip, sabırsızlıkla gerçekleşmesini bekliyorlar.

Gerçekte bu çeşmede akan suyun: mantar, siil ve çeşitli alerjik deri hastalıklarına iyi geldiği, bu hastalıkların bu su ile yıkanınca iyileştiğine inanılıyor.

Evet, manastırın ilk halinden günümüze ulaşan en önemli bölüm: MS 15’nci yüzyıla tarihlenen şapel yani küçük kilisedir.

Bu kilise: görkemli mimarisi yanında, göz alıcı avizeleri ve ikonlarıyla mekanın önemini arttırmaktadır.