Nemrut, yani dünyanın 8’nci harikasını barındıran, bunu turizmin hizmetine en iyi şekilde sunan bir yöremizdir. Yörenin tarihi ve turistik güzelliklerini kapsayan, Nemrut turu, sizi inanın tarihin derinliklerinde, muhteşem bir geziye götürecektir. Mutlaka ama mutlaka gezmeniz-görmeniz-keşfetmeniz gereken bir yer. Sadece Nemrut mu hayır, Cendere Köprüsü, Arsemia antik kenti, inanın muhteşem güzellikteler, mutlaka gezilip görülmesi gereken yerler.
ULAŞIM
Kahta, il merkezi olan Adıyaman iline: 33 km. uzaklıktadır. Kahta-Ankara arasındaki uzaklık: 924 km. Kahta-Malatya arasındaki uzaklık: 380 km. Kahta-Sivas arasındaki uzaklık: 376 km. Kahta-Gaziantep arasındaki uzaklık: 188 km. Kahta-Adana arasındaki uzaklık; 384 km.
TARİHİ
MÖ.3’ncü yüzyılın ortalarında: Kommagene kralı Arsemes, buraya şehrin yanından geçen Nymphaios (Kahta) çayının ismine izafeten, “Nymhaeum kenti” ismini vermiştir. Nympha: Yunan mitolojisinde: su ve orman perilerine verilen isimdir. Dolayısıyla, bu şehrin isminin: su perisi kenti veya orman perisi kenti olması kuvvetli bir ihtimaldir.
Daha sonraki tarihi süreçte, bölgede egemenlik kuran uluslar: Hititler, Mitanniler, Asurlar, Geç Hititler, Persler, Makedonyalılar, Roma ve Bizans imparatorluğudur. Yörede en büyük etkinlik gösteren Kommagene krallığı ise: MÖ.69 yılında kurulmuş ve Romalılar tarafından yıkıldıkları, MS.72 yılına kadar olan 142 yıllık zaman içinde: büyük tarihi eserler bırakmışlardır.
670 yılında Emeviler, 758 yılında Bizanslılar ve Sasaniler, 926 yılında Namdaniler, 1226 yılında Selçuklular, 1284 yılında Memlükler, 1393 yılında Timur ve 1516 yılında ise, bu kez Osmanlılar yörede egemenliği ele geçirirler. Kahta Cumhuriyet döneminde Malatya’ya bağlı bir ilçedir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında yer değiştirerek, Nemrut dağı eteklerindeki eski Kahta’nın 26 km güneyinde bugünkü yerine taşınır. Eski ilçe merkezinin ismi “Eski Kahta” dır. İlçe 1954 yılında Adıyaman il olunca, Adıyaman’a bağlanır.
Kahta isminin kaynağı: Süryanice’den geldiği söylenmektedir. Çünkü: bir zamanlar, burada yoğun süryani nüfus bulunduğu biliniyor. Hatta, kelimenin tam anlamının “Gaktai” olduğu ve zamanla değişerek, günümüze “Kahta” olarak geldiği belirtilmektedir.
İlçenin ismi hakkında bir diğer söylenti; tarihte Orta Asya’da Ötüken ve Karakurum yakınlarında, Kahta adında bir kentin varlığından söz edilir. Yani, Kahta ismi Orta Asya kökenli bir isimdir. Kahta ismi, Persçede “Dağın Eteği” anlamına gelir ve Kommagenelilerden önce bölgede hakim olan Persler tarafından kullanılmıştır.
GENEL
İlçe merkezinin denizden yüksekliği: 725 metredir. Kuzeyinde sıra dağlar ve doğusu ve güneyinde ise, Atatürk Baraj gölü bulunmaktadır. Dağlık bölgelerden, güneye doğru inildikçe, platolar ve ovalar görülür. Atatürk baraj gölü, bölgenin iklimini de etkilemiş, karasal iklimden Akdeniz iklimine benzemeye başlamıştır.
Yörenin ekonomik etkinlikleri: tarım, hayvancılık ve turizme dayanmaktadır. Yöre insanının % 85’i, tarımla uğraşmaktadır. Atatürk Baraj gölünden yararlanılarak, sulu tarım yapılmaktadır. Özellikle, pamuk ve tütün yetiştiriciliği ön plandadır. İlçe topraklarının üçte birlik bölümü 1’nci derece ve kalan bölümü ise 2’nci derece deprem kuşağındadır.
NE YENİR-NE İÇİLİR
Adıyaman yöresinde, her ne kadar: çiğ köfte, içli köfte meşhur ise de, Kahta yöresine geldiğinizde, Atatürk Baraj gölü kıyısındaki restoranlarda, göl balığı yiyebilirsiniz.
NE SATIN ALINIR
Yörede, Nemrut heykellerini anımsatan, minik heykelcikler satın alabilirsiniz.
ULUSLARARASI KAHTA KOMMAGENE FESTİVALİ
Kahta Kaymakamlığı ve Kahta Belediye Başkanlığı tarafından düzenlenen festival ilk olarak 1993 yılında yapılmış olup, her yıl 20-21-22 Eylül tarihleri arasında düzenlenir. Festival kapsamında, panel, sergi, konser, sempozyum tertiplenmekte ve çeşitli sunumlar yapılmaktadır.
GEZİLECEK YERLER
NEMRUT DAĞI
Yine bu sitede, ayrı bir başlık altında, ilçe merkezine 70 km. uzaklıktaki Nemrut dağı ve Kommagene krallığı kalıntıları heykellerle ilgili ayrıntılı yazıma ulaşabilirsiniz.
İlçe merkezinin 26 km kuzeyindeki Kocahisar köyündedir.
Köyün içinden geçilerek yaklaşık 1 km stabilize yolla mesire yerine gidilebilir. Kahta çayının kolunu oluşturan Değirmenbaşı çayının vadisinde olup, doğal açıdan güzel bir görünüme sahiptir.
Kayaların ve dağların arasından süzülerek akan suları, yeşil alanları, kanyon vadisi, karstik şekilleriyle görülmeye değer bir yerdir. Mesire alanında, Kahta ilçesinin içme suyunun karşılandığı kaynak suyu oldukça tatlı ve soğuktur.
Ayrıca alanda bulunan iki adet tarihi Selçuklu köprüsü ve Kocahisar köyündeki Kahta Yeni Kale, buraya ayrı bir çekicilik kazandırır. Bu bölge, özellikle hafta sonunda yerli halk tarafından yoğun ziyaret edilir.
KAHTA KÜÇÜK SÜLÜKLÜ GÖL
İlçe merkezine 18 km uzaklıkta, Kozağaç köyünde bulunmaktadır.
Göl, kaynak olarak kar ve yağmur sularının yanı sıra suyunu buraya boşaltan küçük bir dereden beslenir. Daha çok yöre halkı tarafından kullanılmaktadır. Yöre halkının yanı sıra çevre il ve ilçelerden de göle gelerek sülük tedavisi yapan ziyaretçiler bulunur.
Gelen ziyaretçiler gölün kenarında tedavi yapabildiği gibi, gölden sülük toplayarak evde tedavi olabilmektedir. Ancak bu şekilde gölden sülük toplamak, göldeki sülük sayısını azalttığı için gölün geleceği açısından tehlike arz etmektedir. Yaz mevsiminde gölün suyu çok azaldığı için ilkbahar aylarında ziyaret edilmesi önerilir.
ESKİ KAHTA SELÇUKLU KÖPRÜLERİ
Kocahisar köyünün sınırları içerisinde ve Kahta Yeni Kale’nin güney tarafındadır.
Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yapılan bütün tarihi köprülerde çoğunlukla kalker taşı kullanılmıştır. Bu özellik, Selçuklu köprülerinde de görülür. Kahta çayı üzerinde bulunan ve halk arasında “Selçuklu köprüleri” olarak isimlendirilen köprüler iki gözlüdür.
Çayın memba ve mansap yönünde bulunan her iki köprünün de ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmez. Selçuklu Yukarı Köprüye “Değirmenbaşı Köprüsü”, Selçuklu Aşağı Köprüye Şeytan köprüsü de denilir. Muhtemelen eski Kahta-Malatya kervan yolu üzerinde 13’ncü yüzyıldan kalma bir Anadolu Selçuklu eseridir. Günümüzde köprüler üzerine yapılmış olan asfalt ve aşağı köprüdeki korkuluklar, tarihi köprülerde olumsuzluk yaratır.
KAHTA (KOCAHİSAR) YENİ KALE
Kocahisar köyü içindedir. İl merkezine 60 km ve ilçe merkezine 26 km uzaklıktadır.
Kale 350 metre yüksekliğinde kayaların üzerine inşa edilmiştir. Arkeolojik araştırmalar sonucunda kalede Kommagene krallık sarayının bulunduğu tespit edilmiştir. Kale bugünkü görünümünü Memlükler zamanında inşa edilen ilavelerden almıştır.
Tek giriş kapısı olan kale, dev surlarla çevrilidir. Kale içerisindeki konutlar, çarşı, pazaryeri, cami, su sarnıçları, zindan ve hapishane bulunmaktadır. Evet, ilk yapılış tarihi Hititlere kadar giden kalenin bugünkü şekli Memlükler döneminden kalma olup Osmanlı döneminde de kullanılmıştır.
Kalenin Urartu, Part, Kommagene, Roma, Sasani ve Arapların eline geçtiği bilinmektedir. Kalenin kapı girişi üzerinde, mescit’de, doğu burcunda ve sarayın giriş kapısında olmak üzere çok sayıda kitabe mevcuttur. Kale giriş kapısı üzerinde bulunan yazıtta, Memlük Sultanı Kalaun’un, mescitte bulunan yazıtta Melik Eşref Selahattin Halil, sarayın giriş kapısındaki kitabede ise Melik Nasır’ın adları geçer.
Kale içinde mescit, hapishane ve zindan, posta güvercinlerinin yetiştirildiği kule, sarnıçlar, hamam ve Kahta çayına inen gizli bir su yolu bulunmaktadır. Kale’den Nymphois’e inan su yolu, bir tünelle Arsemeia’ya bağlanmıştır. 80 metreyi bulan bu yolla halen suya ulaşmak mümkündür. Kale en son 1970’lerde Dörner tarafından kısmen onarılmıştır.
CENDERE KANYONU
Kahta çayının bir kolu olan Cendere çayı üzerinde oluşan kanyon, doğal çekiciliğiyle yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekebilecek güzelliktedir. Kuzey de Sincik ilçesine bağlı Çarhane köyünden başlayan kanyon vadi, Cendere köprüsüne kadar yaklaşık 2 km uzunluğa sahiptir.
Kanyona gelen ziyaretçiler: piknik yapma, balık tutma ve yüzme aktiviteleriyle birlikte kanyon üzerinde bulunan ve tarihi çekiciliğe sahip olan Cendere köprüsünü görme imkanına sahiptir. Ancak mevcut altyapı sorunları, tanıtım eksikliği ve konaklama sorunları nedeniyle, turistik etkinlikler istenen düzeyde değildir.
CENDERE (SEPTİMİUS SEVERUS) KÖPRÜSÜ
Kahta ve Sincik ilçeleri arasında, Kesertaş köyü sınırları içinde, Cendere çayı (antik Cabinas) üzerinde kurulmuştur. Kahta ilçesinden Nemrut dağına doğru giderken, Karakuş Tümülüsünü geçtikten sonra yaklaşık 10 kilometre sonra Sincik-Kocahisar yol ayrımında bulunmaktadır. İl merkezine 55 km ve Kahta ilçe merkezine 20 km uzaklıktadır.
Roma köprüsü veya Septimus Severus köprüsü olarak da bilinir.
Köprü, muhteşem bir kanyondan akan Kahta çayının bir kolu olan Cendere çayının en çok daraldığı yerde, iki ana kaya üzerinde kurulmuştur.
Günümüzde halen kullanılan köprü, Cendere (Cabinas) çayı üzerinde, Roma imparatoru Semtimius Severus (MS 193-211) zamanında, Samsat’ta (Somasata) karargah kuran 16’ncı Lejyon tarafından yaptırılmıştır. Köprü anıtsal Roma mimarisinin güzel bir örneğidir.
Tek kemerli, bir savaklı, 120 metre uzunluğunda 7 metre genişliğinde, 30 metre yükseklikte, her biri 10 ton ağırlığında olan 92 iri kesme taş bloğun üst üste bindirilmesiyle oluşturulan köprü, aynı zamanda Romalıların yaptırdığı en geniş ikinci köprü olma özelliğini taşıyor. Bir diğer önemli özelliği ise, harç kullanmadan yapılmış olmasıdır.
Köprü, depreme karşı korunacak şekilde, sütunlara ve köprüye esneklik payı verilerek inşa edilmiştir.
Köprü ile ilgili bir efsane var. Roma imparatoru Septimus Severus (MS 193-211) tarafından milattan sonra ikinci yüzyılda kendisi, eşi Julia Domna ve çocukları Caracalla ve Geta adına yaptırılan Cendere köprüsü, köprüdeki kitabeye göre her bireyi temsilen dört dor tipi ve üzerinde heykeller olan sütunla 11 yılda inşa edilmiştir. İmparator ve eşi için yapılan iki sütun Kahta tarafına, iki oğlu için yapılan iki sütun Sincik tarafına yerleştirilmiştir.
İmparator Severus’un vefatından sonra taht kavgasına tutuşan oğullarından Caracalla, 5 yaşındaki kardeşi Geta’yı öldürür. Bunun üzerine Caracallac (MS 211-217) , Roma’da kardeşinin adını taşıyan tüm anıtları yıktırır ve madeni paralardan sildirir. Bu yıkımdan Cendere köprüsü de nasibini alır.
Böylece, Gata adına köprünün kuzey girişinin batısına dikilmiş olan dördüncü sütun yıkılır. Tarihi köprü o günden beri üç sütunlu haliyle mevcudiyetini koruyor.
Bu köprü 2004 yılına kadar araç geçişine açık ve kullanılır durumda iken, 2005 yılında yeni yapılan köprünün hizmete girmesiyle araç trafiğine kapatılmıştır.
Köprü 1997-1998 yılları arasında restore edilmiştir.
ŞEYTAN KÖPRÜSÜ
Burası, “Nymhhois Arsemia” olarak da isimlendiriliyor. Eski kale ve Yeni kale arasında, nyphosis yani günümüzdeki adıyla Kahta çayı üzerindedir.
KARAKUŞ TÜMÜLÜSÜ
Nemrut dağı tur güzergahında, Nemrut dağı Milli Park giriş noktasındadır.
Burada: Kommagenelerin kraliçesine ait bir anıt mezar ve sütun üzerinde kartal heykeli bulunmaktadır. Bu nedenle: yöreye: Karakuş ismi verilmiştir. Burası: Kommagene krallığı döneminde, kutsal bir alan olarak değerlendirilmiştir. Kral II. Mithradates, annesi İsias için, bu anıt mezarı inşa ettirmiştir.
İsias: dünyanın en güzel kadını olarak betimlenir. Daha sonraki dönemde: Pers prensleriyle evlendirilen ve Pers-Roma savaşı sırasında öldürülen kız kardeşlerinin cenazelerini de, buraya, annesinin anıt mezarına gömdürmüştür. Burada: yani Karakuş anıt mezarında, 4 Kommagene kraliçesinin mezarı bulunmaktadır. Mezar bölgesinin çevresi: MÖ.36-38 yılları arasında: surlarla çevrilmiştir. Ancak, Romalılar tarafından bölge işgal edildiğinde, bu mezar alanı da tahrip edilmiştir.
Evet, anıt mezarın çevresinde bulunan 5 sütundan, dört tanesi günümüzde durmakta olup, bir tanesi yıkılmıştır. Bu sütunlardan: güneye bakan üzerinde, bir kartal figürü bulunuyor. Kartal: göksel gücü temsil etmektedir. Doğuya bakan sütun üzerinde: aslan ve boğa figürü var ve yerdeki gücü temsil ediyorlar.
ARSEMİA (NYMPHAİOS ARSAMEİA)
Kommagene krallığının yazlık yönetim merkezi olan Arsemia, Kahta ilçesine bağlı Kocahisar ile Damlacık arasında, Kahta çayının (Nymphaios) doğusundadır. Adıyaman il merkezine 60 km ve Kahta ilçe merkezine 25 km uzaklıktadır.
Arsemia, 1951 yılında Alman arkeolog Friedrich Karl Dörner tarafından tesadüfen keşfedildi. Dörner ve ekibi, 1953-1956 yılları arasında, Amerikalı arkeolog Theresa Goel ile birlikte, Arsemia’nın bilinen kabartmalarını ve tünellerini keşfetti.
Arsemia, MÖ 3’ncü yüzyılda Kommagenelerin atası Arsemez (MÖ 255-225) tarafından, Kahta (Nymphaios) çayının doğusunda, Eski Kahta kalesinin karşısında kurulmuş, Krallığın yazlık başkenti ve kutsal alanı (Hierothesion) dır.
Yazıt
Güneydeki tören yolunun orta kısmında, kayaya oyulmuş Anadolu’nun bilinen en büyük Grekçe dini ve sosyal içerikli yazıtı vardır. Yazıtta Kommagene kralı I. Antiochos’un (MÖ 62-32) babası Mithradates Kallinikos’a (güzel yenen) ait bir kült yeri “hierothesion” yaptırdığı, burayı müşterek bir kültün icrası için büyüttüğü ve güzelleştirdiği anlatılmıştır.
Kutsal mezar yerinin; Kahta çayının (Nymphaios) kıyısındaki Arsemia’nın kenar semtinde bulunduğu belirtilmektedir. Böylece o zamana kadar bilinmeyen ve edebi metinlerde de adı geçmeyen bir kraliyet merkezinden ilk kez söz edilmektedir.
Yazıttan anlaşıldığı üzere, Mithradates hayatta iken mezarının bulunduğu bu kutsal alanı düzenlemiş, oğlu I. Antiochos bu yeri daha da güzelleştirmiştir. Antiochos ve babasının yüceltilmesi için rahipler görevlendirilmiştir. Baba ve oğulun doğum günleri, her ay kurbanlar ve şenliklerle tüm yurttaşlarca kutlanacak, şenliklerin giderleri de rahiplerin yönettikleri krallık mülkünden karşılanacaktı.
Dehliz-Mağara
Yazıtın bulunduğu yerin alt kısmında: 2 tane tünel-dehliz var. Biri içeceklerin ve gıdaların depolandığı dehlizdir. Diğeri ise dinsel işlevi olan, basamaklı kaya dehlizidir.
Mağara: yazıtın bulunduğu yerden başlayan ve kendi döneminde bir tür soğuk hava deposu görevi gören 158 metre uzunluğundaki dehlizin yiyeceklerin stoklandığı alan olarak kullanıldığı ve bu sayede içecek ve gıdalar uzun süre bozulmadan muhafaza edildiği düşünülmektedir.
Dehliz: Yazıtın batısındadır. Kaya içine oyularak yapılmış, 10 metre uzunluğunda ve 150 basamakla aşağı inilen bir dehliz ve sonunda 6 metre derinlikte küçük bir oda bulunmaktadır. Bu dehliz ve odanın dini amaçlarla kullanıldığı bir kült yeri olduğu düşünülmektedir. Kommagene din adamları burada ibadet etmiştir.
Kabartma heykeller-Stel
Yazıtın üst kısmındaki kayalık alanda 2 tane kaya üzerine işlenmiş kabartma yani stel var.
Bunlardan bir tanesinde: Işık tanrısı Apollon-Mitras kabartmasıdır. Kabartma üzerinde işlenen figürün başında Pers krallığı Başlığı olan “Tiara” bulunmaktadır. Tiaranın tam arkasında, ışınların saçıldığı bir güneş kursu yer almakta ve burada bir Pers Tanrısının betimlendiğini göstermektedir.
Uzun bir kaftan giydirilmiş olan betimin sol elinde, Perslerin adak ve törenler sırasında kullandıkları demet olan “baresman” bulunmaktadır. Kabartmanın arka kısmında yazıt yer alır. Kabartmanın sol yanının bulunmaması, bu kısmın durumu konusunda bilgi edinilmesini engelliyor.
Diğerinde ise: Kral Antiochos ile Herakles (Apollon Mithras) tokalaşma (dexiosis) sahnesinin yer aldığı bir kabartma stel bulunur. Tanrı ve kralların selamlaştığı (Dexiosis) kabartma, sert kristalli kireçtaşından yapılmış oyup 1.80 metre genişliğe ve 3.34 metre gibi anıtsal bir yüksekliğe sahiptir.
Kalınlığı 0.82 metredir. Üzerindeki yüksek kabartma halinde iki erkek betimi yer almakta ve sağ elleriyle tokalaşır durumdadırlar. Sağda yer alan çıplak durumda olan betimin alın kısmında üzüm yapraklarından oluşan bir diadem, sol elinde bir topuz, arka tarafında bir aslan postu bulunmaktadır.
Kendisini simgeleyen topuz ve aslan postu yanında güçlü ve kaslı vücut yapısı bu çıplak betimin “Herakles” olduğunu göstermektedir. Sahnenin sol tarafında, başında Tiara (Pers kral Başlığı), Diadem (Taç) ve özellikle sol elinde tuttuğu Zepter ile kral-soylu olduğu anlaşılan betim yer almaktadır.
Üzerinde birçok parçadan oluşan zengin bezeli giysi, altı kollu yıldızlarla süslenmiş zırhı ve kabzası görülen bıçak yer almaktadır. Bu stel, yüzüstü düşmüş bulunmuş ve bu yüzden iyi korunarak günümüze gelmiştir.
Saray kalıntıları
Tepe üzerindeki platformda, Mithridates Callinichus’un mezar tapınağı ve sarayı yer almaktadır. Saray kalıntılarında yapılan kazılarda çok sayıda heykel parçası, bir kraliçe ve Antiochus’un başı bulunmuştur.
Evet, bu antik alanda, yoğun kazı çalışması olmamıştır. Son kazı çalışması 1973 yılında tamamlanmıştır.
AKINCILAR KAYA YERLEŞMESİ
Akıncılar beldesindedir. Belde yerleşiminin batısında yükselen bir kayalık içine yapılmıştır. Ana kaya oyularak oda biçiminde yapılmıştır. Yerleşim zemininde nişler bulunur. Odalar, kayaların uzantısı biçiminde yan yana gelecek şekilde oluşturulmuştur.
Bu ülkede yaşayan ve tarihi yerlere ilgi duyan herkesin mutlaka görmesini önereceğim bir hazinedir.
Evet, ulaşım zor, gerçekten zor, ama unutmayın ki, bu tarih hazinesi doğanın tahribatına daha fazla dayanamayıp, günden güne ortadan kalkmakta ve güzellikler aşınmakta. Belki de, bir süre sonra, yok olacaktır.
Mutlaka gidip, bu güzellikleri görmek gerek, unutmayın oraya gittiğinizde, yerli gezginden çok, yabancı turist göreceksiniz, diğer tüm ören yerlerimizde olduğu gibi, o insanlar dünyanın birçok farklı bölgesinden bu güzellikleri görmek için geliyorlar.
Ama biz zahmet edip gitmiyoruz, bir zamanlar, anne ve babamı Kapadokya’ya: peri bacalarına ve kaya kiliselerine götürmüştüm, büyük bir heyecan ile “bizi bu taşları görmek için mi buraya getirdin ” dediler, koptum.
Yine de, buraya çıkmayı göze alıp ta çıkarsanız, bunların, buradaki anıtların yalnızca taştan ibaret olmadığını, onların ayrı bir ruh taşıdıklarını, güzellikleriyle bu ruhu dışa yansıttıklarını göreceksiniz.
Aslında:
Maalesef ülkemizin muhteşem bir antik geçmişi var ve bu geçmişle orantılı olarak zengin kalıntıları. Ancak: Osmanlı padişahları da, bu taşlara önem vermemişler, Almanlar tutup, koca bir tapınağın parçalayıp, söküp, yükleyip kendi ülkelerine götürmüşler.( Bergama sunağı)
Hani diyoruz ya, çalmışlar, hırsızlık diye, unutmayın gidenlerin bir çoğu da, özel izinle, hatta padişah izinleriyle yurt dışına gitmiştir.
Neyse, evet gelelim Nemrut gezimize
Yüzyıllar önce, iki dünya, doğu ile batı, Nemrut Dağında buluştular. Bir dinin doğuşu, zorlu savaşlar, büyük sevinç ve hüzünler, evet bunların hepsine tanıklık eden bir dağ.
Şimdi; görkemli tarihinin anılarıyla baş başa, gökyüzünü seyrediyor. Bir Alman gezginin güncesinde yazılanları bilmek ister misiniz? “Meşe ve çınar ormanları, tepenin yamaçlarını kaplıyor. Vadilerinde: incir, zeytin ve nar yetişiyor. Mısır; dünyanın başka hiçbir yerinde, bu kadar iyi ürün veremez”.
Sanki bir yeryüzü cenneti tasvir ediliyor. Bugün, bu topraklar, anlatılan o cennete ait ipuçları vermiyor. Yamaçları kapladığı söylenen o ağaçlar artık yok ve keçi sürüleri, bitki örtüsünün son yeşilliklerini tüketmekle meşgul. Keçi. Evet belki bu sevimli görüntüsünün altında, muhteşem bir yeşil yok ediciliği var. Gelişmiş ülkelerde asla keçi göremezsiniz.
Lütfen ilgililer bu konuya da el atsınlar demek istiyorum ama nafile sanırım. Keçi; tüm Mezopotamya’nın, tüm güneydoğu Anadolu’muzun ve Anadolu’da daha birçok yöremizin yeşilliklerini; yüzyıllardır yok etmiş ve yok etmeye de devam ediyor, ormanlık alanlarda, yeni sürgünleri yiyerek ve yok ederek beslenen bu hayvanın, ülkemizdeki kültürünün artık olmaması gerektiğini düşünüyorum.
Evet, ben yine konuya devam edeceğim. Nemrut bölgesinde başlatılan sulama kanalları mucizeler yaratacak ve verilen çabalar sonunda, bölge yeniden ağaçlanacak, çünkü toprak burada çok verimli ve sayısız dağ pınarı var. Ama; keçiler hala oraya buraya koşuşturdukça, bu faaliyetler nafile olmasın?
ULAŞIM
Nemrut Milli Park alanı: Pütürge’ye: 46 km. ve Malatya’ya ise: 94 km. uzaklıktadır. Nemrut’a ulaşmak için: Adıyaman’ın Kahta ilçesine kadar; şehirlerarası otobüslerle gelebilirsiniz. Kahta’ya 15 km. uzaklıktaki Adıyaman Havaalanı da kullanılabilir. Kahta-Adıyaman arası uzaklık: 34 km.
Nemrut Dağı ve Kommagene Krallığı eserlerini görmek için: Adıyaman ve Kahta’daki otellerden rehberlik ve ulaşım hizmeti alabilirsiniz. Gerektiğinde minübüs kiralayabilirsiniz. Kahta-Nemrut arası uzaklık: 34 km.
Eğer: Nemrut’a giderken yol kısa olsun diyorsanız, mutlaka Malatya üzerinden gidin. Ancak: Karakuş Tümülüsü, Cendere Köprüsü ve Arsemia şehrini görmek istiyorsanız, bu kez, Adıyaman tarafından gitmeniz gerek.
Ancak bu yol dar ve virajlı. Yarım saat içinde, suratınız bembeyaz olabilir ve mide bulantısından yol işkence haline gelebilir.
KONAKLAMA
Kahta, Adıyaman ve Malatya’da bulunan otel ve pansiyonları konaklamak için kullanabilirsiniz. Buradan; Nemrut Dağı’na, günü birlik ulaşabilirsiniz. Yoksa: Nemrut Milli Parkında, konaklama yeri yok.
NE YENİR
Kahta’da, baraj gölünün kıyısındaki restoranlarda; barajda tutulan taze balıklardan yiyebilirsiniz.
NE SATIN ALINIR
Bölgede: çok fazla hediyelik eşya bulunmamaktadır. Nemrut yolu üzerindeki otel ve kafeteryalarda, yörede dokunan kilim, tanrı heykelleri ve rehber kitapları bulabilirsiniz.
TARİHİ
Evet: tarihçe kısmını biraz uzun tuttum. Çünkü: Nemrut bölgesinin önemini kavrayabilmek için; tarihi süreci biraz ayrıntılı bilmek gerekiyor. Lütfen, tarihçe sizi sıkmasın ve bölgeyi gezmeden önce, mutlaka tarihçeyi okuyun.
Kommagene ismine;
İlk kez: MÖ.850 yıllarında, bir Asur kralının kayıtlarında rastlanmış. Bu kayıtlarda: halkın, krala yıllık vergi olarak: altın, gümüş ve sedir ağacından yapılmış tahtalar verdiği yazılı.
Belli ki o günlerde: değerli sedir ağaçları, yalnızca Lübnan’da değil, Kommagene topraklarında da yetiştiriliyordu. Bu dönem: Kommagene topraklarının, Asurluların bir uydusu haline geldiği dönem. Bu yazılı belgelerde: krallığın ismi “Kummuh” olarak geçer. Kommagene isminin anlamı: Yunancada: “Genler Topluluğu” dur.
MÖ.700 yıllarında: Kommagene kralı, Asurlulara başkaldırır. Asur kralı Sargon: çıkan savaşta, Kommageneleri yenir.
Asur kralı Sargon; yenilen Kommagene kralını şu sözlerle suçlar: “ Tanrılardan korkusu olmayan, tanrısız bir adam bu. Yalnızca, kötü planlar yapan bir hilekar. Karısını, oğullarını, kızlarını, malını ve hazinelerini aldım ve son olarak halkını aldım ve onları Mezopotamya’nın güneyine (bugünkü Irak) sürdüm.”
MÖ.600 yıllarında, Babilliler, Asurluları yener.
Sonradan: Kommagene’nin başkenti olacak olan: “Samosata” da savaşırlar. Bu savaşta, Mısır ordusu Asurlulara destek verir ve birlikte Babillileri yenerek yok ederler.
Kommagene halkı:
MÖ.550 yıllarında, önce Perslerin ve daha sonra ise Büyük İskender’in ordularının istilasına uğrar. MÖ.300’lerde, Büyük İskender’in ölümünden sonra, veliahtı olan Kral Seleukos 1. Nikator; bölgede hüküm sürmeye başlar. 1. Nikator; Kommagene krallarının Yunan atalarından biridir.
Eski çağlarda:
Komagene olarak anılan bu bölgede: antik dünyanın en güçlü ülkesi olan krallık; baba tarafı Pers krallarından “Krallar kralı olarak anılan Darius ve anne tarafı ise Makedonya Hükümdarı Büyük İskender ile akraba olan bir prensin oğlu; “Mithradates Kallinikos” tarafından, MÖ. 109 yılında kurulur.
Farklı topluluklardan meydana gelen ve ayrı inanç ve kültürlere sahip Kommageneliler arasındaki birliği sağlamak konusunda büyük başarı sağlayan “Mithradates” tanrılarla olan bağını kuvvetlendireceği ve böylece ulusunu barış içerisinde yaşatacağına inandığından, ülkesinin çeşitli yerlerinde tapınaklar yaptırır.
Farklı kültürleri ve gelenekleri olan, farklı diller konuşan insanlardı onlar. Doğal olarak kendilerini birleşmiş tek bir halk olarak görmüyorlardı. Onlar için aile ve kan bağı, Kommagene krallığı altında birleşmiş olmaktan daha önemliydi. Kral Mithradates; bu tavrı değiştirmek için çok çalıştı.
Örneğin: her yıl, atalarının onuruna, Kommagene krallığında Olimpiyat Oyunları düzenledi.
Bu oyunlar: Yunanlıların Olimpiyat Oyunlarıyla karşılaştırılabilecek nitelikteydi. Hatta, gençlik yıllarında, kral Mithradates: kendisin de bu oyunlara katılmış ve Kommageneliler arasında popüler olmayı başarmıştı. Yetenekleri sayesinde, pek çok ödül alan krala, bunun bir sonucu olarak “Güzellikle zafer kazanan” anlamına gelen “Kallinikos” adı verilmiş.
Mithradates;
Laodike adında bir Seleukos prensesiyle evlendi. 3 kızları oldu, dördüncü çocukları da kız olunca; çift, bir oğul sahibi olamamanın kaygısına kapılır. Bir oğula sahip olmak, krallığın kalıcılığı açısından çok önemlidir ve erkek evladı olmayan bir kralın veliahtı yok demektir. Takip eden süreçte, oğulları oldu, tattıkları mutluluk ve rahatlık sonsuzdu ve çocuğa; kraliçenin babasının adı: “Antiochos verildi.
Dönem, Kommagene krallığının dış tehditlerle uğraştığı bir dönemdi. Kral Mithradates; yardım almak amacıyla, tanrılarla bir antlaşma yaptı. Yapılan bu antlaşma; halk üzerinde olumlu etki yaptı. Başka köklerden gelen insanların, kendilerini birbirleriyle bağlantılı hissetmeleri güçtü. Ancak; tanrılarla yapılan bu antlaşmadan etkilendiler ve kendilerini, tanrıların korumayı kabul ettiği, seçilmiş insanlar olarak görmeye başladılar.
Böylece: kral Mithradates, krallığını meydana getiren halklar arasında, bir bağ oluşturabildi. Bu sözleşmenin onuruna; ülkenin her yerinde, “Temenos” denilen, küçük tapınaklar inşa ettirdi.
Temenos tapınakları;
Ülkenin en göze çarpıcı noktalarında kuruldu. Bu noktalardan: tapınakların en önemlisi olan, kutsal Nemrut Dağı’nın tepesindeki tapınağı görmek mümkündü. Bu tapınakların hepsinde: tanrılardan biriyle el sıkışan kral Mithridates’in tasvir edildiği: 5 tablet bulunurdu.
Mithridates, tanrılara: Yunanca ve Persçe olan isimler verdi. Bunlar: Apollo/Mithras, Artagnes/Herakles, Zeus/Oromasdes, Hera/Taleia, Helios/Hermes.
Mithradates’in; tanrılara her iki dilde isim vermesinin sebebi: krallığı oluşturan halkları, kendilerini tanrılara yakın hissetmelerini sağlamaktı. Bu taş tabletler; stel olarak da bilinir.
Bu steller sayesinde: Kral Mithradates: tebasını yalnıza onun sayesinde koruma altında olabileceklerine inandırdı. Temenos tapınaklarının; kralın tanrılarla yaptığı antlaşmanın şahidi olduklarına, halkını inandırdı.
Loos’un onuncu günü (14 Temmuz) “Yüce Tanrıların Tezahürü” günü olarak kabul edildi. O gün, kral Mithridates’in taç giydiği gün olarak da seçilmişti.
Her yıl, o gün Kommageneliler, köylerinin veya kasabalarının yakınındaki tapınaklarda bir araya gelerek kutlamalar yaptılar. Bu kutlu günde: kral, Nemrut Dağı’nın zirvesinde: Kommagene’nin asilzadelerini ve diğer önemli şahsiyetlerini bir araya getirir ve yüzlerce yurttaşının önünde, tanrıların temsilcilerini kabul ederdi.
Bu arada: kralın oğlu Antiochos; ailesinden Yunan ve Pers kültürü karışım bir eğitim almaktadır. Annesi kraliçe Laodike Büyük İskender’in soyundandı. Babası ise Perslerin “kralların kralı” dedikleri 1’nci Darius’un soyundan geliyordu. Antiochos; çok genç yaşta, babası kral onu Seleukos prensesi olan: İsias Philostorgos ile evlendirdi. Bu evlilik; tamamen politik bir amaç uğruna planlanmıştı ve aşkla pek ilgisi yoktu.
Derken;
Kral Mithradates, tahtını oğlu Antiochos’a bıraktı. Ama; yine birlikte hareket ettiler. Nemrut Dağı’ndaki tapınağı birlikte tasarladılar. Tapınak Mihridates’in temellerini attığı tanrılarla yapılan sözleşmenin; merkezi olacaktı.
Ama; Mitradates’e göre: tapınak öylesine etkileyici bir anıt olmalıydı ki, tebaası, sözleşmenin önemini anlamalıydı. Nemrut Dağı’nın bölgeye hakim konumu, tapınağın ülkenin her yerinden kolayca görülmesini sağlayacaktı. Oğlu Antiochos ise idealistti.
Ona göre: sözleşme, yeni bir dine beşik hazırlayacak ve Nemrut Dağı ise, bu yeni dinin merkezi olacaktı. Bu yeni din: Nemrut’tan, tüm medeni dünyaya yansıyacaktı.
Bir din yaratmanın verdiği güvenle olsa gerek; Antiochos, taç giyişinin hemen ardından, kendisine “Theos (tanrı)” adını verdi. Ve kendince bir efsane oldu.
Antiochos;
Babasına çok derin bir saygı duyar, ancak annesi Laodike’yi her şeyin üstünde severdi. Birçok yazıtta: kendisini “annesini seven kişi” olarak kaydettirmişti. Annesine, tanrıça anlamına gelen “Thea” ismini verdi.
Nemrut dağı tanrılarının heykelleri arasında; annesini, kendisiyle birlikte ölümsüzleştirdi. Tanrı Zeus’un soluna Kommagene kralı, Theos olarak kendisini, Zeus’un sağına ise Kommagene’nin anası, Thea, olarak annesi Laodike’yi yaptırdı.
Antiochos:
hayaline ulaşmak için; elinden gelen her şeyi yapar. Nemrut Dağı’nın: 2150 metre yükseklikteki zirvesinde yapımına başlattığı görkemli kutsal alan ve mezar anıtı; ne yazık ki ölümünden önce bitirilemedi.
Oğlu Kral, I. Antiochos’da bu yapıya devam etmedi ve mezar anıtı yarım kaldı. Kutsal alanın: doğu ve batı yamaçlarında, teraslar üzerinde yaptırdığı heykeller ise, Nemrut’un sert hava koşullarıyla boğuşarak yüzyıllarca ayakta kalmayı başardı.
Antiochos’un ölümünden sonra: fikirleri de unutuldu. Yaratmayı düşündüğü din, kendisiyle birlikte öldü. Ama yine de yaptırdığı heykellerle, kendisinden yüzyıllar boyunca söz ettirdi.
Antiochos:
bu kutsal alanı; teraslar halinde tasarlamıştı. Kutsal kabul edilen teraslarda yer alan heykellerin sırası; hep aynıydı. Bu tanrılardan her biri; hem Doğu ve hem de Batı tanrılarını temsil ediyor ve bu yüzden iki ayrı isimle anılıyordu.
Yani: her heykelin hem doğulu ve hem de batılı isimleri vardı.
Yüzleri: doğuya ve batıya çevrili: Pers ve Yunan tanrıları, Kral Antiochos’un bu iki kültürü birleştirme amacını da simgeliyordu.
Antiochos: yaptırdığı heykellerin arka yüzüne: 200 satırdan oluşan vasiyetini yazdırdı.
Yazıtta: kendisinden sonra gelecek kralların, tapınağı güzelleştirmek için görevlendirdi. İbadet için gelenleri övdüğü gibi, kötü niyetle gelenlere beddua ediyordu. Antiochos; kutsal alanı ziyarete gelenlerin en iyi şekilde ağırlanmasını istedi.
Bu amaçla: rahiplere, gelen ziyaretçiler için en iyi şarapları sunmalarını istedi. Hatta; törenlerin çok renkli geçmesi için, müzisyenleri bile görevlendirdi. Ama: Antiochos’un, bütün bu titizliğine rağmen, vasiyette yazılanlar yerine getirilmedi.
Tarih; bölgede birçok krallığı ele geçirerek buraya ilerleyen Romalıların sahneye çıkmasıyla, yeniden şekillenmeye başladı.
MÖ.69 yılında: Kommagene’nin başkenti “Samosata” kuşatıldı. Ancak; hiç umulmadık bir şey oldu ve Roma savaş makinesi durdu. Romalı askerler, daha önce görmedikleri bir şeyle bombalanıyorlardı. Romalı tarihçi Plinius: “ onun vurduğu asker; silahıyla beraber yanıyordu” yazar.
Anlaşılan; Kommagene dışında bilinmeyen bu silahın sebep olduğu korku çok büyük olmuştu. (Bir an aklıma geldi, bu silah belki de, bölgede topraktan çıkan petrol ile yapılan bir silah olmasın?) Samosato düşmedi.
Roma konsülü Lucullus ile kral Antiochos; özel bir görüşme için bir araya geldiler. Bu görüşmenin sonucunda, Roma ordusu geri çekildi.
Ancak; takip eden dönemde, Kommagene için tehlike yine süregeldi. Bir yanlarında sömürgeci ve savaş tutkunu Romalılar, diğer yanlarında ise güçlü Part ülkesi vardı. Ancak: Kral Antiochos; Partlarla ilişkisini güçlendirmek için, kızı Laodike’yi Park kralına eş olarak verir.
Böylece: Partların düşmanlığı engellenir. Romalılarla bu dönemde sürekli yapılan savaşlarda, Romalılar başarılı olamazlar ve geri çekilirler.
Bu olaylardan kısa bir süre sonra: Antiochos ölür ve Nemrut Dağına, tahminen, babasının yanına gömülür.
Antiochos’tan sonra tahta: oğlu 2. Mithridates geçer. Ama: bu dönemde, Kommagene’nin Roma imparatorluğuna karşı olan gücü azalmaya başlar.
Kral 2.Mithridates döneminde: Kommagene Suriye’nin bir eyaleti haline gelir. Part kralının yerine, oğullarından biri geçer ve bu acımasız hükümdar, tahtını tehlikeye atacağına inandığı, Laodike ve onun çocuklarını öldürür.
Kral 2. Mithridates;
Kız kardeşi Laodike’yi: Kommagene topraklarındaki “Karakuş Mezar Tepesi” ne gömer. Laodike’nin mezarının üzerine “ o tüm kadınların en güzeliydi” yazan, çok güzel bir taş yazıt koydurur.
Annesi İsias, diğer kız kardeşi Antiochis ve onun kızı Aka’da orada yatmaktadır. Kral; Karakuş’u; Kahta Çayının kıyısında yaptırmıştır.
Yazlık malikanesinin terasından, derin çaya inen baş döndürücü vadiyi ve Karakuş’u seyrederken, böylelikle ölümlerinden sonra da sevdiklerini yanında hissedebiliyordu.
Bu dönemde, Roma’da sürgündü yaşayan, kıskanç kardeş 2. Antiochos, Kral 2. Mithradates’i tahttan indirmek istemektedir. Bu nedenle; Roma Senatosu; 2. Antiochos’u ölüm cezasına çarptırır. MÖ. 29 yılında, kardeş 2. Antiochos, Roma’da idam edilir.
Evet: tarihi süreç devam eder ve kral 4. Antiochos döneminde, MS. 71 yılında, Kommagene ordusu, Roma ordusuna yenilir ve bağımsızlık biter.
Gelecekte çıkabilecek isyanlara önlem olarak Kommagene krallığının yüceliğini hatırlatan binalar ve heykeller, Romalılar tarafından yıkılır.
Kutsal Nemrud Dağı’ndaki tapınakta yıkılır.
Kommagene devrinin kapanışıyla, Nemrut, yalnızca dağ rüzgarlarının ve yolunu kaybeden çobanların ziyaretiyle irkileceği, uzun uykusuna dalar.
GENEL
KOMMAGENE KRALLIĞINDA SANAT
Kommagene’nin tamamen kendine özgü bir sanat geleneği vardı. Bu gelenek: Yunan ve Pers sanatlarının eşsiz bir senteziydi. Antiochos; sanata destek verdi. Meclisinde; sanatçıları ve bilginleri toplardı. Bunlara “kralın arkadaşları” anlamına gelen “phioi” denirdi.
Kral Mithridates zamanında: sanatta doğu etkisi ağır basarken, Kral Antiochos dönemi sanatında: daha doğacı ve daha az geleneğe uygun bir üslup öne çıktı. Antiochos: Yunun kültürünü tercih etmiş ve kendisine “Yunanlıların ve Romalıların dostu” adını vermişti. Dağın zirvesindeki heykeller: Kommagene sanatının ihtişamını belgeler.
Orada: doğu ve batı, tam bir uyum içinde kaynaşır. Batı terasındaki: Antiochos; başında formu bozabilecek tüm ayrıntılardan arındırılmış, çok güzel bir örnektir.
Heykelde: süslü bir sakal, takı ya da başka bezemeler yoktur. Sade ve dinamik bu eser, bugün bile, ebedi güzelliğiyle, görenleri heyecanlandırıyor.
NEMRUT DAĞININ BULUNUŞU
Genç yaşta ülkesini terk ederek, Anadolu’da yol yapımı için güzergah belirleyen bir İngiliz grubun aşçılığını yapan “Karl Sester”.
Sester: Nemrut Dağındaki harabelerle ilgili söylentiler duymuş ve merakını yenemeyerek dağa çıkmaya karar vermiş. Dağa çıktığında ise, gördükleri karşısında adeta dili tutulan Sester; yalnızca bir merak sonucu başlayan bu keşif hikayesinde: Nemrut Dağı’nın gizli tarihinin ortaya çıkmasına yardımcı oldu.
ZENGİNLİK
Kommagene: kömür, demir, altın ve petrol gibi mineral ve madenleriyle ünlü ve çok verimli bir bölgeydi. Bu zenginliklerin bir kısmı; bugün yeniden keşfedilmiş durumda. Örneğin: 1960’lı yıllarda; arkeologlar, Fırat nehrinden altın çıkarmayı başarmışlar.
Diğer bir keşif de, petrolde yaşanmış. Son birkaç yıldır, bölgede yaygın olarak ham petrol sondajları yapılıyor. Her yerde, TPO’nun, kara altın çıkaran petrol çıkarma şantiyelerini göreceksiniz.
NEMRUT DAĞI MİLLİ PARKI
Kommagene krallığının, bir antik kentini barındıran milli park ve ören yeridir. Milli parkın ana özelliğini: Nemrut Dağı ve Kommagene Kralı Antiochos’a ait Tümülüs ve kutsal alan oluşturur. Milli park alanı içinde: Antiochos’un tümülüsü ve dev heykelleri: Arsameia (Eskikale), Yenikale, Karakuş Tepe ve Cendere Köprüsü var. Nemrut dağı doruğundaki kalıntılar; yerleşme yeri değildir. Burada: yalnızca, Antiochos’un tümülüsü ve kutsal alanlar var.
KARTAL-ASLAN HEYKELLERİ
Antiochos: Nemrut Dağının terasları üzerine yaptırdığı heykel dizilerinin sağ ve sol başlarına: kraliyetin cennet ve asaletin sembolleri olan kartal ve aslan heykelleri diktirdi.
DÜNYANIN SEKİZİNCİ HARİKASI
Nemrut Dağındaki kutsal alanda: heykellerin dışında, birçok kabartma da bulunuyor.
Batı terasında: burada bulunanlardan ilginç olan biri de “aslan” kabartmasıdır. Gezegenlerin dizilişi incelendiğinde; bunun, Kommagene’nin I. kralı Mithradates’in taç giydiği geceye; MÖ.109 yılının Temmuz akşamına denk geldiği ortaya çıkıyor.
UNESCO-DÜNYA KÜLTÜR MİRASI
Dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerin; görmek için geldiği Nemrut Dağı; 1987 yılında, UNESCO’nun kültür mirası listesine alınmış. Çünkü: Platform oluşturmak için, dağın tepesinden 200.000 metreküplük kütle, elle yontulmuş.
Bu platform üzerinde: 150 metre çapında, matematiksel bir koni inşa edilmiş. Uzak bir vadiden çıkartılan ve her biri 6 ton ağırlığındaki taş bloklar; dağın tepesine taşınmış ve her biri 10 metre yüksekliğinde, 10 anıt yontulmuş. Dünyanın en büyük horoskopu buradadır.
Bu Horostop: Ay’ın, üç gezegenin ve Leon’un 19 yıldızının 2100 yıl önceki konumlarının betimlendiği 2 x 2.5 metre büyüklüğündeki taş bir plakaya oyulmuş, dünyanın en eski horoskopu olan “Aslanlı Horoskop” tur.
Kral 1. Antiochos’un mezarının Tutankhamon’un mezarı kadar zengin olduğu sanılmaktadır.
500 metreden daha uzun yazıtlarda, bir krallığın öyküsü anlatılmaktadır. Eşsiz, sanat üslubu, eski Yunan ve Pers etkilerini yansıtıyor. Evet; varlığı bilinmekle beraber, mezar henüz keşfedilememiş. Ama: buranın UNESCO tarafından, Dünya Kültür Mirası Listesine alınması için, gerçekten yukarıda saydığım gibi, birçok sebep var.
Dünyanın sekizinci harikası olarak nitelendirilen Nemrut Dağı; yeryüzünde, güneşin doğuş ve batışının gözlendiği, en güzel yerlerin başında.
Yüzyılı aşkın bir süredir, ayakta kalmak için çabalayan devasa heykellerin bazıları, artık zamana yenik düşmüş. Şu sıralarda; dağda bir faaliyet var. Bu güzel eserlerin, daha fazla tahrip olmasını önlemek ve kopan parçaları yerine koymak için, çalışmalar yapılıyor. 2002 yılında başlayan bu çalışmalar ile, tonlarca ağırlıktaki heykellerin konservasyonu ve korunması amaçlanmış.
BÖLGENİN GEZİLMESİ
NEMRUT DAĞININ GEZİLMESİ
Evet, Nemrut bölgesindeki gezimize başlıyoruz. Nemrut Dağı: 2206 metre yüksekliğinde. Bölgeye tamamen hakim bir konumda. Hangi yönden bakarsanız bakın, dağın zirvesini görebiliyorsunuz.
Ancak: yalnızca yaz aylarında ulaşıma açık ve yılın geri kalan bölümünde; kar ve buzla kaplı. Yani: burayı ziyaret etmek isteyen ziyaretçilerin; iklim şartlarına mutlaka uymaları ve yalnızca temmuz ve ağustos aylarında burayı ziyaret etmeleri öneriliyor.
Kommagene krallığı:
MS.72 yılında Romalılar tarafından yıkılınca; Nemrut Tapınağı da terk edildi. Takip eden 2000 yıl boyunca, burada yatmakta olan kralları, yalnızca rüzgarların uğultusu rahatsız etti.
Sonradan; bölgeye yerleşen Hıristiyan ahali; tapınağın başlangıcı hakkında tamamen bilgisizdiler.
Onun; kutsal Ahit’te adı geçen efsanevi Nimrod’un eseri olduğuna inandılar. Bu nedenle, ona, dünyanın ilk büyük hükümdarı olan “Nemrut” adını verdiler.
Nemrut Dağı: 19’ncu yüzyılda: Alman bilgin “Karl Sester” tarafından keşfedildi. Sester’in bu muhteşem tapınak karşısında duyduğu şaşkınlık, tapınağın o güne dek çizilen hiçbir Küçük Asya haritasında gösterilmemiş olmasından duyduğu şaşkınlıktan daha az olmuştu.
Keşfi takiben: Türk arkeolog Osman Hamdi Bey: dağdaki ilk kazıyı başlatır.
Şimdi: dağdaki geziye başlayalım. Evet: dağda 3 teras var.
Doğu, batı ve kuzey teraslarıdır. Bu terasların yeterince geniş olabilmesi için, Kommagene inşaatçıları, dağın tepesini, neredeyse tamamen kesmişler.
O kadar ki, yalnızca Doğu Terası için, 1500 metre küp masif kaya tıraşlanmış. Batı terasındaki: zirvenin solunda bulunan 10 metre yüksekliğindeki yontulmuş kaya yapıları, işin büyüklüğü hakkında size bilgi verebilir.
DOĞU TERASI
Evet, Kommagene ülkesinde, güneşin doğuşunu ilk gören yer burası. Sert kayalara oyulmuş ve yıpranmış bir merdiven: sizi Doğu Terasına ulaştırır.
Burası: tanrılar galerisi, atalar galerisi ve sunaktan oluşuyor. Meydana vardığınızda göreceğiniz ilk tablo; yüksekte kurulmuş tahtlarında, yan yana oturan, 5 devasa heykel ve hemen önlerinde yatan: kopmuş başları olacaktır.
Devasa tanrı heykelleri, anıt mezara sırtını dönmüş biçimde sıralanmış.
Grek ve Pers isimleriyle tanrılar, soldan sağa şu şekilde sıralanmıştır:
Tanrıların: alışılmışın dışında, ayakta değil de, tahtlarında oturur halde anıtlaştırılmasının sebebi: Nemrut Dağının, tanrıların evi olarak görülmesi olsa gerek. Kral Antiochos; “Burada: göksel tahtlar kuruludur” demektedir.
Heykel boylarının, başlangıçta: 8-10 metre olduğu sanılıyordu.
Şimdi; donuklaşmış ve yıpranmış kireçtaşından bu dev cüsseli heykellerin, güneş altında, düz ve kaygan gövdelerinin çok uzaklardan etkileyici bir şekilde görüldüklerini hayal etmek zor değil.
Heykeller: kayadan kesilerek oluşturulmuş iki platform üzerinde yükseliyor. Altta: dördünde kralın tanrıları buyur ettiği, ötekinde bir horoskopun tasvir edildiği, beş adet stel bulunuyor.
Bu steller; günümüzde: oldukça kötü durumdalar. Ancak: Batı Terasındaki stellerin iyi korunmuş olduğunu göreceksiniz.
Meydan başlangıçta beyaz taş levhalarla döşenmişti. Bu levhalardan birkaçı kazılar sırasında bulunarak, Batı Terasındaki Aslanlı Horoskop’un önüne yerleştirilmiştir.
Meydanın diğer tarafında: dev heykellerin karşısındaki alanda; basamaklı bir platform vardır ve bu restore edilmiş bir ateş sunağıdır.
Heykelleri arkanıza alarak durduğunuzda; solunuzda ve sağınızda stellerden geriye kalanların oluşturduğu uzun bir kaide sırası göreceksiniz. Stellerin her birinde, Antiochos’un atalarından biri tasvir edilmiş. Soldaki sırada: krallar kralı Darius 1’in lideri olduğu Pers atalara, sağda ise, Büyük İskender’in hükmettiği Yunan atalara yer verilmiş.
Zeus heykelinin arkasında:
Nomos, yani kral Antiochos’un kutsal kanunları var. Nemrut’un kült yazıtı: Antiochos’un vasiyeti olarak görülüyor.
Antiochos: insanları yönlendirmek amacıyla, Nomos’u başlatmıştır. Antiochos; eğitiminin bir parçası olarak, gençliğinde atalarından Büyük İskender’in, İndus ırmağı kıyısında kurduğu “Buchepala ve Alexandra” gibi bazı şehirlere uzun yolculuklar yapmıştı.
Bu geziler sırasında: Buda felsefesini tanımış ve onun kutsal kanunlarından esinlenerek, kendi kült yazısını (Nomos) yazdığı ve geliştirdiği düşünülüyor.
Ancak: sebebi ne olursa olsun, tüm Kommagene tapınaklarında, Nomos’lar kazınmıştı. Nemrut Dağında da Nomoslar, dev heykellerin arkasına yazılmıştı.
Antiochos;
Nomoslarda, halkına nasıl ve ne zaman tanrıların onuruna sahip olduklarını söyler. “Bu Nomos, benim tarafımdan ilan edildi, ancak kanunları yapan tanrıların gücüdür” demektedir.
Kommageneliler ve yabancılar, krallar, hükümdarlar, özgür insanlar, köleler ve insanlığı oluşturan tüm insanlar; yalnızca doğumları ya da kaderleriyle farklılaşırlar” derken, yaptığı kanunların amacını belli etmiştir.
Antiochos; herkesin bu kanunlara göre davranmasının ve gelecek nesillerin de, bunu devam ettirmeleri gerektiğini “sonsuz zamanlarda bu toprakların sahibi olacak gelecek nesiller de bu kutsal kanunlara uysunlar” sözleriyle belirtmiştir.
Antiochos’un gelecek nesillere seslenmesi dikkate değerdir.
Çünkü, o kendinden ve halkından sonra, aynı topraklarda başka insanların yaşayacağının bilincindeydi. Ne kadar mütevazi ve ne kadar bilgece.
Nemrut’daki Nomosta:
Yaşamın sonu için hazırladığı vasiyetnameyi okuyabilirsiniz. “ Saf ve adil olmanın, yalnızca en hakiki mülkümüz olmakla kalmayıp, aynı zamanda duyabileceğimiz en derin sevinç olduğu kanaatine vardım.
Bu kanaat benim başarı kazanmamı ve onu hayırlı yönde kullanmamı sağladı.
Yaşamım boyunca, beni tebaamın önünde, tanrılara olan saygısı en güçlü silahı olan bir insan kıldı.
İşte bu sayede, beklentilerin tersine ve tüm tehlikelere rağmen, tahmin edilemeyeni başardım ve nice senelerimi mutluluk içinde geçirdim.”
Tarihsel gerçekler de Antiochos’un sözlerini doğrular. Kommagene batıda Roma ve doğuda Part tehlikesine açık bir bölgede kurulmuş, küçük bir krallıktı. Antiochos’un hükümdarlığı altında, Kommagene bu iki gücün amansız saldırılarına rağmen, yıllarca bağımsızlığını koruduğu gibi, en bayındır dönemini de ulaşmayı başarmıştı.
KUZEY TERASI
Nemrut dağındaki tapınağı ziyarete gelen hacılar: dağın eteğindeki vadilerde toplandıkları zaman, rahibin hizmetkarları onlara su ve yiyecek getirirlerdi.
Dağın eteğinden tapınağa çıkan: iki alay merdiveni vardı. Her iki merdivenin sonlarına doğru; tapınağa yakın bir yere yerleştirilmiş stellerde, Antiochos hacılara, kutsal toprağa ayak basmakta olduklarını hatırlatır ve davranışlarına dikkat etmelerini söyler.
Güneydeki alay yolu: Kommagene soyluları içindi ve Batı Terasında son bulurdu. Kuzeydeki patika, halk içindi ve kuzey terasına ulaşırdı.
Kuzey terasında: tapınağın önündeki meydanda, halk, tanrıların huzuruna çıkmadan önceki son hazırlıklarını yaparlardı. Dikkatli bakarsanız, güçlükle de olsa, hacıların Kuzey Terasına giriş yaptıkları bu yıpranmış yokuşu bulabilirsiniz.
Ziyaretçiler, Batı Terasındaki tapınaktan ayrılan 85 metre uzunluğundaki steller dizisi boyunca, kortej halinde ilerleyerek, Doğu Terasına ulaşırlar. Bu stellerde, yazıt yoktur, zira Antiochos, onları varisleri için hazırlatmıştır.
BATI TERASI
Tümülüs’ün çevresinde ilerlemeye devam edin, Nemrut dağının en kutsal yeri kabul edilen Batı Terasına ulaşacaksınız. Bu terastan, medeniyetimizin beşiği Mezopotamya ovasını, göz alabildiğine seyredebilirsiniz. Güneş, Ay ve Zodyak’ın tüm yıldızları, solunuzdan doğup, tam karşınızda zirveye varacak ve sağınızdan batacaklardır.
Evet; Batı Terası halka açık değildi. Soyluları; bu terasa ulaştıran kortej yolu, terasın kuzeyindeki açık alanda son bulurdu. Burası: terasın girişiydi.
Girişi: 3 başlı, dev bir aslan heykeli gözlerdi. Aşağı doğru yürüdüğünüzde, onu, şimdi yüzü toprağa gömülü yatar vaziyette görürsünüz.
Batı Terasındaki heykeller:
Doğu Terasındakiler ile aynı karakterleri temsil ederler. Ancak, işçilikleri çok daha güzeldir. Konum olarak: Doğu Terasında, insanlara tepeden bakıyormuş izlenimi veren yüksek kaidedeki heykellere göre daha alçaktırlar.
Heykellerin kopmuş başları; gövdelerinin önüne bırakılmıştır. Antiochos ve tanrı Apollon/Mithras başları arasındaki benzerlik dikkat çekicidir. Apollon/Mithras; kral Antiochos’un rahibine, ayinlerini yapmasına izin verdiği tek tanrıydı. Peki, bu tanrıyı, bu kadar özel kılan neydi?
Apollon/Mithras;
Yunan güneş tanrısı Apollon ile Pers tanrısı Mithras’ın bir birleşimiydi. Tanrı Mithras; adına ilk kez MÖ.1400 yıllarına ait bir Hitit antlaşmasında rastlanılıyor. Daha sonra Hint Vedas’ında, insanların bir dostu olarak nitelendiriliyor.
O; insanlarla tanrılar arasında bir aracıydı. Vedas’da: “Mithras. Ölümlü. Bu onurlu ve dost Mithras, bilge bir hükümdar olarak doğmuştu” yazar.
Evet: her bir tanrı, Kommagenelilere, başka bir nimet sunardı. Bugün, bögede çıkarılan petrolün de, Mithras’ın hediyelerinden biri olduğuna inanılır.
Romalı askerler, Mithras’dan o denli etkilenmişlerdir ki; onu, en gözde tanrı olarak kabul etmişlerdi. Bu hayranlıklarını gittikleri her yere taşımışlardı. Hatta: İngiltere’de bile, bazı yer altı tapınaklarında Mithras’a tapınanlar olmuştur.
Heykellerin karşısında:
Üzerinde Antiochos’un Yunan atalarının stellerinin durduğu, uzun bir sıra kaide göreceksiniz. Bu sıranın sağ köşesinden başlayarak, bir başka sırada ise, Pers atalarının tasvir edildiği steller var.
Stellerden: Darius ve Xerxes’e ait olanlar iyi durumda. Her stelin önünde; küçük bir sunak var. Bu sunaklardan ikisinde yazıt bulunuyor. Daha erken dönemlere ait bu yazılar, büyük ölçüde yıpranmış durumdalar.
Evet: aynı atalar, aynı sıra ile Doğu Terasında da tasvir edilmişlerdi. Kabartmalarda kullanılan kumtaşı, dağın eteklerindeki taş ocağından taşınmış.
Kabartmalar
Devasa kompleksin tamamıyla zıtlık oluşturmaktalar. Ne yazık ki, yumuşak kumtaşı Antiochos’un yazıtlarda dediği gibi, “yok olmaz” olmanın çok dışındaydı. Bu malzeme: belki Samosata şehri için uygun olabilirdi, ancak dağın tepesinde hüküm süren sert mevsimlere karşı asla.
Heykellerin yanında, beş adet büyük stel var. Bunlar: Doğu Terasındaki aşağı kaidelerle aynıdır. Kabartmaların dördünde, kral Mithridates 1. Kallinikos; tanrıları buyur ediyor. Soldan sağa: Kommagene tanrıçası, Apollon, Zeus ve Herakles. Tanrıların isimleri, kabartmaların arkasına yazılmış. Arkeologlar, bu isimlerin eski bir metnin üzerine kazındığını ortaya çıkarmışlar.
Selamladığı tanrıları onore etmek için;
Kral, o tanrıya adanmış bitkinin stilize edilmiş yapraklarını, tiarasına takmış olarak tasvir edilmiş.
Kommagene Tanrıçası için: nar, Apollon için: defne, Zeus için: çınar ve Heraklas için: asma yaprakları takmıştır. Herakles kabartmasının yanındaki beşinci stel; Aslanlı Horoskop olarak bilinir.
Aynı Antiochos’un beş tanrı heykelinde olduğu gibi, Mithridates’in de beş steli dizisinin her iki ucuna: bir kartal ve bir aslan heykeli yerleştirilmiş.
ASLANLI HOROSKOP (Horoskop: yıldız haritası)
Batı terasındadır. Nemrut Dağının, 2150 metrelik zirvesindeki “aslanlı horoskop” ; bilinen en eski horoskoptur.
1.75 x 2.40 metre boyunda ve 0.47 metre kalınlığında, bir taş kabartmadır. Sağa doğru yürümekte olan bir aslanı betimler. Aslanın gövdesinde: 16 ışın ve 3 yıldız var.
Bu yıldızlar: Mars, Merkür ve Jüpiter gezegenlerini temsil ediyor. Üstlerine bunların Yunanca isimleri kazınmış. Her yıldız: sivri uçlu, sekiz ışından oluşuyor.
Bu yıldızlar; Eratostenes’in Ephemeris’inde tasvir ettiği “Aslan Konstelasyonu”nu temsil ediyor.
Aslanın boynunda: yeni Ay’ın sembolü: hilal var. Hilal’in hemen üstünde: Regulus (kral) yıldızı parlıyor. İnsanlık tarihi boyunca: Regulus yıldızı, krallarla özdeştirilmiş. Kopernik “Rex”e ithafen, bu yıldıza “Regulus” adını vermiş.
Bu Ptolemeus’un; “Basileos”u ile aynıdır. Aynı yıldız, antik Akad’da, Amil-gal-ur (Gökkubbenin kralı); Babil’de Shau (kral) ve antik Pers’te dört kraliyet yıldızının lideri kabul edilmiş ve “Miyan” merkez adını almıştır.
Aslanlı horoskop:
Adı geçen gök cisimlerinin bir anlık konumlarını tasvir ediyor. Peki ama hangi addır bu? Jüpiter’in yörüngesini tamamlaması için 12, Mars’ın ve Merkür’ün bir yıla ihtiyacı olduğunu, Ay’ın ise: yörüngesini bir ayda tamamladığını bildiğimize göre: horoskoptaki yavaş gezegenlerin, yani Jüpiter ve Mars’ın yılı; Merkür’ün ayı ve Ay’ın da günü gösterdiği ortaya çıkıyor.
Seçimde, ilk olarak Jüpiter’in Aslan Konstelasyonu’nda yer aldığı yıllar belirlenmiş ve bunlar arasında, Mars’ın da yörüngenin aynı tarafına doğru ilerlediği yıllar seçilmiş. Aynı hesaplar, Merkür için de yapılmış. Kullanılan ikinci kriter: gezegenlerin Aslanlı Horoskop’a göre: Mars-Merkür-Jüpiter şeklinde dizilmiş olmalarıdır.
Sonuç olarak: MÖ.109 yılının 14 Temmuz günü, konstelasyon seçilmiştir.
Normal şartlar altında: Merkür’ün, dünyadan çıplak gözle görülmesi mümkün değildir. Ancak, bu özel günde, Merkür güneşten en uzak konumuna alıştığı için, yeryüzünden kolaylıkla seçilebiliyordu. Güneşin doğuşu ile, Ay’ın batışı arasındaki zaman farkı: yaklaşık 17 dakikaydı.
Eğer; Ay-Kral Yıldızı buluşması, dağın tepesinden görülebildiyse, bu ancak çok kısa bir süre için, Ay’ın gerçek yerel saatle; 19.37’de batmasından hemen önce olmalıydı. Yani; yıldız ve gezegenlerin, Aslanlı Horoskop’da betimlenmiş konumlarını almalarından, yalnızca birkaç dakika önce.
Bu özel ve istisnai fenomen; yalnızca konstelasyonun oluştuğu tarihi değil, aynı zamanda kesin saati de (19.37) hesaplama imkanı veriyor ki, bu müthiş şaşırtıcıdır.
Evet, özetlemek gerekirse:
Aslanlı horoskop: gök cisimlerinin bir anlık konumunu gösteriyor. Önümüzdeki: 25.000 yıl içerisinde, bir daha yaşanmayacak bir ana tanıklık edilir. Güneşin; etkisi azalan ışığının altında çıkan yeni ayın ve onun hemen üzerinde, “kral yıldızı” olarak bilinen “Regulus” yıldızının güçlü pırıltısı, yüzleri aydınlatır.
Önceki gecelerde, Jüpiter, Merkür ve Mars; gökyüzünde adeta krallara layık bir geçiş töreni sergilerler. Tüm bu seramoni bittikten sonra; Kommagene halkı, tanrılarının yeni krallarını ziyarete geldiklerine inanarak, evlerine dönerler.
SELAMLAŞMA KABARTMALARI
Kum taşından yapılmışlardır. I. Antiochos’un: Herakleş, Zeus, Kommagene ve Apollon ile selamlaşmasını sembolize eder. Tanrıların isimleri: kabartmaların arkasına yazılmıştır.
ÜÇ KRAL MEZARI-ANTİOCHOS TÜMÜLÜSÜ
Küçük kırma taşların yığılması ile oluşturulmuş olan tümülüs, 2150 metre yüksekliktedir. Kendi yüksekliği ise 50 metre ve çapı: 150 metredir. Yapılışı: MÖ.1’nci yüzyıla tarihleniyor. Antik tören yolu; tümülüsün çevresinden dolanıyor.
Nemrut Tümülüsü’nün altında: gizli bir mezar odası bulunduğu bilinmektedir. Mezar odasını bulmak için: Romalılardan günümüze kadar, defalarca Tümülüste tüneller açılmış, ancak bugüne kadar, hiçbir girişim Kommagene krallarının mezarının bulunmasını sağlayamamıştır.
Bunun sebebi: mezar odasının, Tümülüsün içinde değil, Tümülüsün altında kalan masif kayanın içine oyulmuş olmasıdır.
Kralın kemiklerinin ya da küllerinin, ana kayaya oyulmuş olan bir odaya konulduğu ve düşünülüyor.
Yani: kralın mezarı tam olarak ortaya çıkarılmış değil. Yani. Efsanevi Kommagene kralı I. Antiochos’un mezarı kayıp.
Bir söylentiye göre:
Birkaç basamakla başlayan ve dağın içine doğru bir eğimle devam eden kayaya oyulmuş bir tünel, mezar odasına açılmaktadır.
Mezar hücresinde, yan yana üç mermer lahit vardır. Bir yanında babası Mithridates, diğer yanında başka bir kral olmak üzere, ortadaki mezarda kral Antiochos yatmaktadır.
Naaşların iyi durumda oldukları sanılmaktadır. Mezar odası: ölçüleri: 5×9 metre ve yüksekliği ise: 2.4 metredir.
Yazıtlara göre; mezar odasına girenleri, büyük tehlikeler beklemektedir. “Bir şeytanın sureti burayı bekler, buraya giren ne onu yenebilir ne de ondan kaçabilir.”
Tümülüs’ün girişi kuzeydedir. Çevresinde ise; Kral I. Antiochos’un şerefine düzenlenen törenlere mahsus; üç teras vardır.
YÜCE TANRILARIN GÖRÜNMESİ
Kommagene’de, her yıl, iki önemli kutlama yapılırdı. 16 Aralık/Ocak tarihinde kral Antiochos’un doğum günü ve 14 Temmuz tarihinde ise kral Antiochos’un taç giyme töreni ve aynı zamanda “Yüce Tanrıların Görünmesi” günü olarak kutlanırmış.
Kutlamalar süresince: iki gün, Kommagene’de hayat durur, halk Nemrut Dağındaki ya da kral Mithridates 1’in bölgede yaptırdığı diğer tapınaklardaki şölenlere katılırlarmış.
Şenlikler, kral Antiochos’un Doğu ve Batı Teraslarında yaptırdığı Nomos’ta ayrıntılı olarak kaydedilmişti.
“Vakit gece yarısına geliyordu.
Kommageneliler, ellerinde meşaleleriyle dağa tırmanmaktaydılar. Işıktan bir kurdela dağa dolanmakta. Yüzlercesi, Kuzey Terasında toplanmışlar.
Ve sıra halinde, Doğu Terasına yürüyorlar. Alanın, iki yanında yerlerini alıyorlar.
Meydanı: dolunayın yumuşak ışığı aydınlatıyor. Ay usul usul Tümülüs ardında kaybolurken, tanrılar, yüksek tahtlarından insanlara bakmakta.
Üçayak sehpalara oturtulmuş, büyük metal çanaklarda ateş yakılmış. Tanrılar ve insanların bedenlerinde, gölgeler titreşiyor.
Tam sessizlik. Kral, ateş sunağında, ayakta tanrıları bekliyor. Rüzgar saati işlemekte. Heyecan artıyor. Aniden, açık ve güçlü bir trompet sesi. Dağ titriyor. Sanki tanrılar tahtlarından kalkmış da kütlesel bedenleri yıldızları gölgeliyor.
Birkaç saat sonra, güneş her yeri, altınla kalaylıyor. Tören bitiyor. Kommageneliler, evlerine dönüyorlar. Mutlular. Tanrıların korunmasına layık olduklarına bir kez daha tanık oldular.
KRAL MİTHRADATES’İN TAÇ GİYMESİ
Yazıtlardan öğrendiğimize göre: 14 Temmuz, Kommagene’de, Kral Mithradates’in taç giydiği gün olarak kutlanmıştı. Bu özel tarih, çok önceden belirlenmiş ve taç giyme töreni için uygun bulunmuştu.
Kral ve meclisi; Nemrut Dağının tepesinde toplanırlar. Mithradates ve babası, Kral Samos II.; Batı Terasında güneşin batışını izlerler. Güneşin hızla kaybolan ışığında; yeni ayın gümüşi zarif hilalini ve onun hemen üzerinde de; Kral Yıldızının güçlü pırıltısı görülür.
Kral Yıldızı (Regulus) hilalin yeni Kommagene ülkesinin üzerinde parıldamaktadır. Bundan daha güzel bir sembol olabilir mi?
Önceki gecelerde, Kommagene halkının ilerleyişlerini ve Regulus’un üzerinden geçişlerini izledikleri Jüpiter, Merkür ve Mars’ta görülmekte. Kommageneliler; tanrıların yeni krallarını ziyarete geldiğine inanmaktadırlar.
Ve; güneşin son ışıkları da kaybolur.
Sıra; Ay’ın yükselişine gelmiştir. Ay; peşindeki kral yıldızı ile birlikte, Torosların arkasında kaybolur. Samos’un oğluna, diademi teslim edişine yalnızca gökteki tanrılar şahit olurlar o gün. Tören biter.
Artık Kommagene’nin kralı, Mithradates 1 Kallinikos’dur. O tanrıların çocuğu ve halkı için bir nimettir.
Mithradates, taç giydiği günün anısına, Aslanlı Horoskop’u ve tanrıları selamlamasını betimleyen kabartmayı yaptırır. Bu beş kabartmanın her iki yanında, bir kartal ve bir aslan heykeli nöbet tutar.
Kral Mithradates’in oğlu Antiochos, babasının yaptırdığı kabartmadaki tanrıların tıpatıp heykellerini yaptırır. Bunlar: Apollon, Kommagene Tanrıçası, Zeus ve Herakles’dir. Ve yine, bu dev heykeller, sırasının iki ucunda bir kartal ve bir aslan heykeli yer alır.
Antiochos’un yaptırdığı heykeller, babasınınkinden çok daha büyüktür.
“Atalarımın yaptırttığı tapınaklardan daha büyük ve daha güzellerini, arkamda bırakmakta kararlıyım” diyen Antiochos’un sözünü tuttuğunu görüyoruz.
NEMRUT MİLLİ PARKI İÇİNDE, DAĞ BÖLGESİ DIŞININ GEZİLMESİ
Karakuş Tümülüsü; gezimizin ilk durağıdır.
KARAKUŞ TEPE TÜMÜLÜSÜ (KADINLAR ANIT MEZARI)
Milli Parkın güneybatısında, Adıyaman-Kahta girişindedir. Arsameia şehrinin 10 km. güneydoğusundadır. Tümülüsün yüksekliği: 21 metredir. Kommagene kralı II. Mithradates tarafından, annesi İsas adına yaptırılmıştır.
Burada: kral II. Mithridates’in annesi İsias, kız kardeşi Antiochis ve kız kardeşinin kızı Aka yatmaktadır.
Anıt mezar; sütun üzerindeki kartaldan dolayı, Karakuş Tümülüsü olarak anılmaktadır. Tümülüsün üzerindeki taşlar: dere yatağından toplanarak getirilmiş ve büyük bir tepe oluşturulmuş. Tümülüsün hemen önünde, bir sütun var.
Bu sütunun üzerinde bir kartal heykeli var. O yüzden, halk arasında, burası Karakuş Tümülüsü olarak anılıyor.
Doğu, batı ve güney yönlerde, dörder sütun varken, günümüzde doğuda iki, batıda ve güneyde birer sütun kalmıştır. Doğu sütun üstünde; aslan ve kartal heykeli kalıntıları, batıdaki sütun üstünde: tokalaşma steli, yerde aslan heykel parçası var.
Nemrut Dağı giriş noktası olarak belirlenen Karakuş Tümülüsü; Milli Park koruma alanı içindedir.
ARSAMEİA (NYMPHAİOS ARSAMEİA’SI) ŞEHRİ
Arsameia ören yeri: Adıyaman’a 60 km. uzaklıktadır. Kahta çayının doğusunda yer alır. Kommagene krallığının yazlık başkenti ve idare merkeziymiş.
Eski Kahta Köyü yakınlarındadır. MÖ.2’nci yüzyılın başlarında kurulmuş. Kalıntılar oldukça yıkık durumda.
Güneydeki tören yolunda: Mitras’ın kabartma steli, ayin platformu üzerinde: Antiochos-Herakles tokalaşma steli ve bunun önünde; Anadolu’nun bilinen en büyük Grekçe yazıtı var.
Yazıtın bulunduğu yerden başlayan; 158 metre derine inen bir tünel ile, yazıtın batısında, benzer bir kaya dehlizi var.
Tepe üzerindeki platformda: Mithradathes Callinichos’un mezar tapınağı ve sarayı var. Yapılan saray kazılarında; çok sayıda heykel parçası, bir kraliyet ve Antiochos başı bulunur.
Saray dendiğine bakmayın, ortada bir şey yok. İki adet mağara var. Mağaralardan birisinde Herakles ile kralın tokalaşma sahnesi var.
Mağaranın üzerinde: krallığın yasalarının yazılı olduğu büyük bir bölüm var. Anadolu’daki en büyük Grek yazıtıymış. Aşağıdaki mağara çok derinlere kadar iniyormuş.
Mağara içinde, bir süre sonra, oksijen azlığından ilerlemek mümkün değil. Bu mağaraların; karşıdaki kale ile bağlantılarının bulunduğu söyleniyor.
Burada: Mithridates’in kutsal alanı bulunmaktadır.
YENİ KALE
Adıyaman’a 60 km. uzaklıkta, Kocahisar köyü yakınlarında, sarp kayalar üzerine kurulmuştur. Kommageneler tarafından inşa edilen kale; karşıdaki Arsameia ile birlikte kullanılmıştır.
Romalılar ve ardından Memluklar tarafından restore edilen kale; en son 1970’lerde onarılmıştır.
Kale içinde; çarşı, cami, zindan, su yolları, güvercinlik kalıntıları ve kitabeler bulunmaktadır. Kale’den; Nymphois’e inen su yolu: bir tünelle Arsameia’ya bağlanmıştır. 80 metreyi bulan bu yolla; halen suya ulaşmak mümkündür.
CENDERE KÖPRÜSÜ
Adıyaman’a 55 km. uzaklıkta ve Karakuş Tümülüsü’nün kuzeydoğusundadır. Kahta çayının en çok daraldığı kesimde; iki ana kaya üzerinde, 92 iri kesme taştan yapılan bir büyük kemer ve doğu tarafındaki küçük bir tali kemerden oluşur.
Dünyanın halen kullanılmakta olan, en eski köprülerinden biriymiş. Kahta ve Sincik’i birbirine bağlıyor.
Samsat’ta karargah kuran, 16’ncı Roma Lejyonu tarafından, MS.200’ün başında inşa edilen köprünün: giriş ve çıkışlarında sütunlar bulunmaktadır.
Köprü ve yapımı hakkında bilgiler içeren kitabelerden: köprünün Roma hükümdarı Septumus Severus’a ve Romalılar tarafından askerlerin anası olarak anılan eşi Julia Donma adına yaptırıldığı anlaşılmaktadır.