Fatih ilçesinin bir semtidir. Aksaray’da: Saraçhane’den Aksaray’a inen geniş bulvarın sağ tarafındadır. Horhor caddesi diklemesine inen bir caddedir ve Marmara’yı Haliç’e bağlayan bu cadde, Bizans döneminden günümüze kadar olan süreçte, sürekliliğini ve güzergahını değiştirmemiştir. Bu cadde yani yol: Bizans ve Osmanlı dönemlerinde önemini korumuş ve sürekli kullanılmıştır.
Burası, İstanbul’un en eski mahallelerinden biridir. Bir zamanlar bu çevrede gürül gürül akan bir çeşme bulunuyormuş. Horhor isminin bundan kaynaklandığı söyleniyor. Horhor su savakları, Bozdoğan su kemeriyle ilişkilidir. Bozdoğan su kemeriyle İstanbul’a getirilen su ve Fatih Camisi çevresindeki Kirmastı Mahallesinde çıkan yer altı su kaynakları: künklerle savaklar kurularak günümüzdeki Aksaray ve Laleli bölgelerine temiz su aktarılıyordu.
Bu savaklar, bölgedeki saray ve dini yapılarla Saraçhane Çarşısına düzenli su sağlamıştır. Bu su savağında toplanan suların oluşturduğu sesin getirdiği horhor diye tanımlanan gürültü sesi, sebebiyle de semte Horhor isminin verildiği söyleniyor. Bu horhor su sistemine ait bir kısım yapı parçaları, 1999 yılında İlahiyat Fakültesi temel kazısı sırasında ortaya çıkarılmıştır.
Semtin ismine ait bir diğer söylenti ise: Fatih Sultan Mehmet, burada yürürken, yerin altından su sesleri duyar ve yanındakilere “Burada bir çeşme yapın, baksanıza hor hor su sesi geliyor” der. Böylece yapılan çeşme “Horhor Çeşmesi” ve semtin adı da “Horhor” olarak kalır. Çünkü horhor kelimesinin anlamı “gürleyerek akan su” demektir.
1908 yılındaki Çırçır yangını, semtin kültürel mirasının günümüze kadar ulaşmasını engellemiştir.
Günümüzde: Horhor ve Sofular sokakları boyunca yan yana sıralanmış birçok kebapçı dükkanı bulunmaktadır. Çünkü burada özellikle Hatay ve Şanlıurfa yöresinden gelenler ikamet etmektedirler. Hatta burada “Kebap Festivali” bile düzenleniyor. Semtin bir diğer özelliği ise antikacılarıdır.
ABDÜLLATİF SUPHİ PAŞA KONAĞI
Burası semtin tarihi konaklarından birisidir. Semtin sınırları bitişiğinde yer alır. Yani aslında Saraçhane konaklarından birisidir. Günümüzde, Fatih ilçesinde kalabilmiş, nadir konaklardan birisi olarak önem kazanmaktadır.
Bu güzel konak: Hamdullah Suphi Tanrıöver’in babası olan Suphi Paşa’dır. Kendisi 1818 Mora doğumludur. 1867 yılında Maarif Nazırı olmuştur. Sultan II. Abdülhamit döneminde, evkaf, maarif, maliye, ticaret nazırlıklarında bulundu.
Ticaret Lisesi ve Sanayi Nefise Mektebi kurulmasında öncülük yaptı. Suphi Paşa: bu arazide bulunan 40 odalı ahşap köşkü Sadaret Kethüdası Hadi Efendi’den satın almıştır. Bu ahşap köşkün yanına: selamlık olarak bu konak yaptırılmıştır. 1845 yılında, bir misafirin nargilesinden düşen kor ateş sebebiyle, ahşap konak yanmış ve yerine bir İtalyan mimar tarafından bu kagir konak inşa edilmiştir.
Yöredeki bütün yapıların tamamı ahşap iken, buranın kagir yapılması binanın önemini ortaya koymaktadır. Zaten bu yüzden çevrede “Taş Konak” olarak anılırdı. Bu tür konakların içinde, ahşap dekorasyonlar bulunur. Bu yapıda “kündekari” üslubu kullanılmıştır. Yani hiç çivi kullanılmamıştır.
Yapı: 1854 yılında yapılmıştır. Günümüzde bu konağın sadece harem kısmı durmaktadır. Selamlık kısmı büyük bir yangında harabeye dönmüştür. Bir zamanlar okul olarak kullanılan yaveran dairesi de harabeye dönmüş ve civarda olan ahır binaları da zamanla yok olmuştur.
Günümüzde 3 katlı konak “İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Tarihi Müzesi” olarak kullanılmaktadır. 1966 yılında Hamdullah Suphi Tanrıöver öldükten sonra konak İstanbul Üniversitesine geçmiştir.
Girişindeki kemerli kapıda: süs olarak iki tane gizli İonik sütun kabartması bulunur.
Giriş katındaki sofada, Fatih Sultan Mehmet’in bir büstü bulunur. Üst kata çıkan çift merdivenler ceviz ağacından yapılmıştır.
En üst kata çıkıldığında ise, “Tıp Müzesi” olarak kullanılan etkileyici bir salon vardır. Salonun çevresindeki odalar hekim odalarıdır. Salonda: camekanlar içinde: eski tıp aletleri, ilk ilaçlar, şişeler, kavanozlar, ilk doktorların büstleri ve çeşitli yayınlar sergilenmektedir.
HORHOR ANTİKACILAR ÇARŞISI
Çeşmenin ilerisindedir. 1981 yılında İlkokul olarak inşa edilen binaya, aynı yıl Kuledibi Bit Pazarındaki antikacıların yerleştirilmesiyle oluşturulmuştur. Yapı 7 katlıdır ve 200 kadar dükkan bulunmaktadır. Bu dükkanlarda: her türlü antika ve eskitilmiş eşya bulup satın alabilirsiniz.
Antika tutkunlarının İstanbul şehrindeki ilk durağı olan bu çarşı içinde: İngiliz şövalyelerinin giydikleri zırhlardan, Fransız aristokratlarının devasa koltuklarına kadar pek çok obje satılmaktadır. Parfüm şişesinden el yazmasına kadar çok farklı fiyat aralıklarında ürünler vardır. Ayrıca Horhor’un nam salmış ustaları: eskilerinizi elden geçirdikleri gibi, size Osmanlı tarzı birçok eşyanın bire bir kopyasını da üretebiliyorlar. Ancak burayı “Bit Pazarı” olarak değerlendirmemek gerekir, çünkü fiyatlar yüksektir.
KIZIL MİNARE MESCİDİ-KİREMİTÇİBAŞI CAMİ
Horhor caddesi üstünde, Halil Efendi Sokaktadır. Şehirdeki en eski Osmanlı yapılarından birisidir.
Banisi: Fatih Sultan Mehmet’in Kiremitçibaşısı Pir Mehmet bin İlyas’dır. 1521 tarihinde yapılmıştır. Önceleri düz çatılı iken günümüzdeki yapı kubbelidir. Mehmet bin İlyas’ın kabri ise Bursa’dadır. Oğlu Sinan Bey’in kabri ise, caminin ihata duvarı önündedir.
Yapı: 1718 yılındaki yangın sonucu tahrip olmuş ve Halil Ağa isimli hayırsever bir kişi tarafından yeniden yaptırılmıştır. Ancak bu kere, minber konularak Cuma namazı kılınmaya başlanmıştır. Böylece cami “Halil Efendi Camisi” olarak anılmaya başlanmıştır.
1965 yılında ise: mahalle halkı tarafından ciddi bir tamir yapılmış ve cami, caddeye doğru büyütülerek, minaresi haricinde, yapının tüm dönemsel özellikleri değiştirilmiştir.
Tombul minare: kırmızı tuğla ile inşa edilmiştir ve bu özelliğinden dolayı, halk arasında camiye “Kırmızı Minare Cami” denilmektedir. Minarenin 18 yüzyıl özellikleri taşıyan şerefesi, ilk devir özellikleri taşıyan külahının biçimi nedeniyle: orijinalliğini korumuş nadir İstanbul minarelerinden biri olarak önem kazanmaktadır.
BABA HASAN ALEMDAR CAMİİ
Horhor caddesinde, Baba Hasan Alemi sokaktadır. İsmail Ağa-Oruç Gazi mescidinin önündedir. Antikacılar çarşısı binasının bitişiğindeki alandadır.
Mescit: 1460 yılında, Fatih Sultan Mehmet’in Alemdarı Baba Hasan Ağa tarafından yaptırılmıştır. Yarı kagir, dört duvar üzerinde, ahşap çatılıdır. 1930 yılında kadro dışı kalan mescit, 1956 yılında Atatürk Bulvarı açılırken, yola denk gelmemesine rağmen ahşap çatılı ve değersiz denilerek yıktırılmıştır.
Günümüze, mescidin banisinin mezarı ve yıkık duvar kalıntıları ulaşmıştır. Hasan Babanın mezarı: caminin önündeki sokakta bir evin bahçesindedir.
HORHOR ACI ÇEŞMESİ
Horhor caddesi ve Kavalalı Sokağın birleştiği köşe başındadır. Üzerinde ahşap bir ev vardır. Fatih semtinde yer alan üç tarihi çeşmeden birisi olarak önem kazanmaktadır. Günümüzde çeşme, tek cephede iki gözden oluşur. Üzerinde sadece bir satırlık “Tarih-i tamir-i Çeşme 1293” ibaresinden başka yazı bulunmaz.
1876 yılına ait bu tamir kitabesinde, tamirin kim tarafından yaptırıldığı yazılı değildir. Çeşmenin üstündeki ahşap mesken, 2008 yılında yıktırılmıştır. Çeşme günümüzde faal değildir. Çeşmenin yanına yeni bina yapıldığında çeşmenin suyunun kesildiği söylenir. Bazı kaynaklara göre: tarihi Horhor çeşmesi budur veya bazı kaynaklara göre ise, Hindular Tekkesi yanındaki çeşmedir.
HORHOR ÇEŞMESİ-KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN ÇEŞMESİ
İstanbul şehrinde, günümüzde mevcut en önemli beş çeşmeden birisidir. Saraçhane Arkeoloji Parkından, Horhor’a inişte, Horhor caddesiyle Kırma Tulumba sokağının kesiştiği yerdedir.
Muhtemelen Bizans döneminde yaptırılmış bu çeşme: Osmanlı döneminde, Kanuni Sultan Süleyman Vakfı’na eklenmiştir. Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a tamir ettirilen Kırkçeşme su şebekesinin: şehir içindeki en önemli su tesisidir. Likus deresi ve Şehzade ve Beyazıt’dan gelen tüm suları birleşerek, tonoz içinde Marmara’ya aktığı kavşak burasıdır.
Kubbesi, yan tarafında bir akarcası ve iki köşesinde iki açık pencereli kulesi dikkat çeker. Muazzam taş eserin kulelerinden: horhor (dehlizlerden gürce akan) su sesleri işitilirdi. Öte yandan, yine bu çeşmenin tarihi süreçte dikkat çeken özelliklerinden söz edilebilir.
Bu çeşmenin önünde bekleyen yeniçerilerden korkula korkularak bahşiş karşılığında su alınıyormuş. Çünkü: duvara kazınan üç servi ağacı motifi; bedava su alınamayacağını anlatıyormuş.
Orta sakaların su çektiği çeşme: günümüzde de tüm ihtişamı ile ayaktadır. Halen çeşme üzerinde, sert cisimle kazıma suretiyle yazılmış saka isimleri görülmektedir.
Çeşmenin muazzam haznesi, sırtını, Hinduler Tekkesi bahçesine, ahşap derviş hücrelerine vermiştir. Çeşmenin önü ve güneyi Aksaray meydanına bakmaktadır.
Çeşme ile ilgili yine bir anı: Sultan II. Mahmut tarafından 1826 yılında Yeniçeri ocağının kaldırılması kararının ardından, Yeniçeri kışlası kuşatılmadan önce meydana gelen en büyük çarpışma bu çeşme önünde gerçekleşmiş ve ardından yeniçerilerin yenilmesi sonucu kışlaları kuşatılmıştır.
HORHOR HAMAMI-HAS ODABAŞI HAMAMI
Aksaray hamamı sokağındadır. Has odabaşı hamamı diye de bilinmektedir. Hindular tekkesinin yanındadır. İkinci derece küçük ölçekli bir hamamdır. Çifte hamam olarak kullanılmakta iken, kadınlar kısmı 1990 yılında kapatılmıştır.
Hamamın zemini toprak seviyesi altında kalmıştır ve 8 basamaklı bir merdivenle inilir. Soyunma mekanı 3 katlıdır. İlk ve ikinci kat erkeklere ait olup, harem denen üçüncü kat ise kadınlara aittir. Ancak günümüzde kadınlara kapatıldığından, bu üçüncü kat kullanılmamaktadır.
Kanuni Sultan Süleyman dönemi Has Odabaşılarından Behruz Ağa Vakfında gösterilen hamamın içi: zaman zaman yenilenmiştir. Özellikle yakın geçmişte yapılan onarımlar sonucu orijinal mimari yapısı tamamen değişmiştir. 1975 yılında büyük bir onarım geçirmiştir. Günümüzde faal durumdadır.
HORHOR TEKKESİ-HİNDİLER-HİNDULAR TEKKESİ
Gureba Hüseyin Ağa mahallesinde; Aksaray Murat Paşa camisi yakınındadır.
Tekke, Fatih döneminde kuruluşundan kapatılıncaya kadar Hindistan’ın İstanbul şehrindeki elçiliği görevini yapmıştır. İstanbul şehrinin ilk Nakşibendi Tekkesidir.
Fatih Sultan Mehmet döneminde: Buharalı Hoca İshak Buhari Hindi adındaki Nakşibendi dervişi için yaptırılmıştır. Muhtemel yapılış tarihi 1451-1481 yılları arasındadır. Tekkenin varlığı, 1453 yılında kaleme alınan bir kaynakta da geçmektedir. Fatih tarafından yaptırılan tekkenin giderleri padişahın vakfından ödenmiş, yönetimi tekke şeyhlerine bağlanmıştır.
1783 yılında Halil Hamit Paşa tarafından yeniden yaptırılmıştır.
Tekkenin son şeyhlerinden Şeyh Hintli mücahit Abdurrahman Riyat Babur: 1923-1945 yılları arasında, tekkenin ikinci katında oturmuştur. Tekkenin harap durumda olan mescidi ve İshak Buhari türbesi Belediye tarafından 1933 yılında Belediye tarafından yıktırılmıştır.
Geriye kalan ahşap yapılar da yakın tarihe kadar kimsesiz ve yaşlı kadınların barınağı olmuştur. Nakşi ve Kadiri tekkesinden, günümüze sadece ahşap ve harap şeyh meşrutası ve bahçesindeki kabirler ve taşlar ulaşmıştır. Tespit edilen on adet mezardan biri avlu kapısından girişte sağda, biri mescit tevhidhanenin güneybatı köşesindedir.
Sekizi de, aynı mekanın doğu duvarının önünde sıralanmaktadır. Mezar taşlarından birisi, 1788 yılında burada elçi iken vefat eden Serdar Mehmet’e aittir. Bu mezar taşının serpuşu: elçi şapkası şeklindedir. Tuğla örgülü mescidin mihrap duvarı, günümüzde de görülmektedir. Tekke binası son yıllarda ayrıntılı restorasyondan geçirilmiştir. Tekkenin hemen arkasında Horhor Medresesi ve Hamamı bulunur.
İstanbul günlük gezi planı hakkındaki yazım için.