Ankara Deniz Dünyası Akvaryum: İnternette: Akvaryuma ulaşmak için yazılan yazılara inanarak gitmeye kalkarsanız, perişan olursunuz.
Çünkü; ben; o yazılanlara uyarak gitmeye kalktım, ama ne mümkün.
Bir otobüs, iki minibüs, kaybedilen onca zaman ve sonunda dayanamayıp taksiye bindim ve taksici dahi, birkaç kişiye sorduktan sonra, Akvaryumu bulabildik.
Bakın: buraya gitmek isteyenler: özel aracınız ile gidecekseniz (Akvaryumun önünde gayet uygun otopark var, yani özel aracınız ile gidebilirsiniz) Keçiören köprüsü üzerinden doğruca veya Ulus istikametinden gelirseniz, Eski Askeri Mevki Hastanesinin hemen yanından sağa dönerek, köprünün üstüne çıkın ve köprüden doğruca ilerleyin.
Bir süre sonra: hemen solunuzda “Keçiören Belediyesi Binası” ve yine Belediye tarafından yaptırılan “şelaleleri” göreceksiniz.
Devam edin ve ilk karşılaştığınız köprünün altına girmeden, hemen sağ yanından köprünün üst bölümüne çıkın ve devam edin, sağdan ikinci sokaktan girdiğinizde, 100 metre sonra: Keçiören Spor Tesisleri ve hemen karşısında “Akvaryum”.
Özel aracınız ile değil, toplu taşım araçları ile gidecekseniz: Ulus veya Kızılay bölümünden Keçiören istikametine giden bir otobüs veya minibüse binmelisiniz.
Keçiören Belediye Başkanlığı binasını geçtiğinizde, ilk köprünün altında inmelisiniz. Köprünün üstüne çıkıp, Veysel Karani Camisinin hemen karşısındaki ara sokaktan girip, yaklaşık 100 metre yürüyünce, Keçiören Belediyesi Spor Tesisleri ve hemen karşısında “Akvaryum”
Sanırım anlatım biraz uzun oldu. Ama, unutmamak gerekir ki, buraya ulaşmak gerçekten problem. Gerçekten yakın çevre insanı tarafından bile bilinmiyor.
Gerekli reklam faaliyetleri yapılmalı ve bırakın şehir halkını, buranın çevresindeki, yakın çevresindeki insanların bile böyle bir yerden haberi yok.
Belediye yetkilileri: lütfen, maden Türkiye’nin ikinci büyük akvaryumunu yaptınız, birkaç yere, “Akvaryum” ile ilgili “Tabela” koyar mısınız. Çünkü, bu bir hizmet ve insanlar burayı görmeli.
GİRİŞ
Evet, uzun bir uğraşıdan sonra: Deniz Dünyasına ulaşıyorsunuz. Dışarıdan bakılınca sakin bir yer, yani pek fazla ışıklandırma yapılarak, görüntü güzelliği yaratılmamış. Yukarıda sözünü ettiğim gibi: otopark sıkıntısı yok. Aracınız ile giderseniz gayet rahat park edebilirsiniz.
Evet giriş ücretlidir.
Gezi saatleri: 10.00-22.00 arasında.
TESİS
Tesis: yaklaşık 3 yılda bitirilmiş. 5.450.000 TL. mal olmuş. Toplam: 5500 metrekarelik alan üzerinde kurulu tesiste, ziyaretçiler 2700 metrekarelik bölümden yararlanıyorlar.
Tesis bünyesinde: akvaryum bölümü, Amazon ormanlarını yansıttığı iddia edilen bir alan, eğitim için bir seminer salonu, alışveriş mekanı (yine iddia), kafeterya, deniz feneri.
Akvaryum bölümünde: akrilik camdan yapılan: 12 akvaryum, 1 tünel akvaryum, 7 özel canlı akvaryumu, 1 adet silindirik akvaryum, dokunma akvaryumu ve dalgıç başlığı akvaryumu bulunuyor.
Türkiye’nin ikinci büyük akvaryumu. Birinci nerde derseniz: İstanbul-Forum’daki; Turkuazzo.
Yalnız: burada belirtmek istediğim bir şey var. Ben: yaklaşık üç yıl önce, SİNGAPUR-Santoza adasındaki dünyanın sayılı büyük Akvaryumlarından birini gezme fırsatı buldum. Yazının sonunda: orası ile, burayı karşılaştıracağım.
SULAR
Tesiste: 1 milyon litreden fazla su kullanılıyor. Sular: özel olarak hazırlanıyor. Hazırlanırken, temiz içme suyuna, yurt dışından ithal edilen tuzlar katılıyormuş. Balıkların doğal ortamlarının bozulmaması için: 30 litre suya, 1 litre özel tuz katılıyormuş.
BALIKLAR
Tesiste: 13 türde, yaklaşık 670 civarında balık bulunduğu belirtiliyor. Bunlar: Hint okyanusu, Kızıldeniz, Hazar denizi ve Türkiye’nin gölleri, nehir ve denizlerinden toplanarak: özel donanımlı araçlarla buraya getirilmiş.
Bazıları: aslan bağılı, mersin balığı, soytarı balığı, tatlı su köpekbalığı, timsah, kaplumbağalar, Japon balıkları ve diğer tür canlılar.
TEMİZLİK
Akvaryumların temizliği: periyodik aralıklarla, 2 balık adam tarafından yapılıyormuş.
TESİSTE GEZİ
Kapıdan girince, önce bir hol var. Daire şeklindeki bu holde; yanlarda: 50’şer ton su bulunan, büyük akvaryumlar var.
Sol yandan itibaren ilerlediğinizde: hemen karşınıza, ilginç “Mersin Balıkları” çıkıyor.
Sonra ise: yine Amazonların canavarı, et yemesiyle ünlenen “Pirinhalar” ve sonra yine ilginç bir deniz canlısı Tatlı su köpek balıklarının bulunduğu bölüm.
Bunlar: girdiğiniz gibi ilginizi çekiyor. Aslında: birkaç yerde flashlı resim çekmek yasak denilse de, herkes elinde cep telefonları ile birçok resim çekme uğraşı ve gayreti içinde.
Bu bölümde: bunların dışında, ortada silindirik bir akvaryum var, ama karanlık ve boş, ne için burada bulunduğu meçhul.
Diğer üç-dört akvaryumda ise, yine bir kısım balıklar var, ama ilk akvaryumdakiler kadar ilgi çekici değil, onlar daha küçük, ancak değişik renkleriyle ilgi çekiyor.
Ancak, ortam çok loş ve ışıksız. Balıkların bulunduğu akvaryumlar da pek canlı şık yok.
Yani: ortam loş ve ışıksız, hiç olmasa, balıkların bulunduğu ortam canlı ışıklı olsa idi.
Bu hol ile tünel akvaryum arasındaki girişte: bir heykel var, ama dedim ya, ışıklandırma yetersiz olduğu için belli belirsiz bir heykel. Sadece: yanına yaklaştığınızda “Turgut Reis Heykeli” yazısı var. Lütfen ışıklandırın, bu heykeli.
Bu bölümden devam ettiğinizde: 16.5 metre uzunluğunda ve 3.5 metre yüksekliğinde olduğu söylenen: tünel akvaryum içine giriyorsunuz.
Bu ölçüleri oradan aldım ama kesinlikle sağlıklı olduğunu sanmıyorum. Uzunluk, en fazla, 6-7 metre, yükseklik ise, yine en fazla, 2.5 metre civarında.
Yurt dışındaki bu tür yerlerde, bu tünellerde, insanlar uzun süre bekleyip te diğer ziyaretçileri engellemesin diye, yere “yürüyen bant” koymuşlar. Burada yok, yürüyorsunuz, tabii, sizden önceki gurup, yürürse.
Burada: biraz önceki gibi, loş ve ışıksız. Balıklar, her iki yanınızdan ve üstünüzden geçiyorlar, ama o kadar loş ve ışıksız ki, balıkları hayal-meyal görüyorsunuz.
Ben, bu bölümlerin ışıklandırmasını daha canlı yapılması gerektiğine inanıyorum, çünkü yazının başında belirttiğim gibi, Singapur’daki akvaryum da çektiğim resimleri görseniz, burası ile aradaki farklılığı çok iyi anlamanız mümkün olur.
Kesinlikle, balıklar var, ama dediğim gibi, karanlıkta, hayal-meyal görebiliyorsunuz.
Devam ettiğinizde: yine bir daire şeklinde hol, karşınıza çıkıyor. Burada da; çeşitli balıkların bulunduğu akvaryumlar var. Tam ortada ise: yine silindirik bir akvaryum, hemen yanında açık akvaryum bölümü var.
Burada: birçok Japon balığı var.
Açık bölümde yüzüyorlar, sanırım “balıkları elle besleyeceksiniz” dedikleri yer burası olsa gerek.
Balıklar insana alışkın, kaçmıyorlar. Ama dedim ya, ortam o kadar karanlık ve loş ki, bu balıkları elinizde besleseniz, sevseniz bile, bunu hissedeceğiniz bir ortam yok.
İlerliyorsunuz ve bu kez: karşınıza, tam çıkış kapısının bulunduğu bölümde: hemen solda: camekanlı bölümde: deniz kabukluları örnekleri var.
Yani: kurutulmuş deniz kabukluları, midyeler, ama envai çeşit. Birde, denizdeki tuzluluk oranlarını belirten, tuz örnekleri.
Evet, gezi bundan ibaret, buradan çıkış bölümüne geçiyorsunuz.
Ama elbette “Deniz Dünyası” bitmiyor. Hemen solda: gayet temiz tuvaletler var. Devam ettiğinizde: ortada: yazının başında belirtilen, Amazon ormanları ortamı denilen yer sanırım, birkaç yapay ağaç, tahta masalar, tahta sandalyeler, yapmayın, güzel bir ortam yaratmışsınız ama Amazon ormanları benzeri deyimi biraz fazla olmuş.
Hemen solda; alışveriş merkezi denilen bir yer (ben alışveriş yapacak bir şey göremedim), sonra onun önünde “dalgıç başı akvaryumu” denilen bir yer var.
Burada: akvaryumun altından girip, başınızı yukarı kaldırdığınızda, başınızın çevresinde yüzen balıkları görüyorsunuz. Güzel bir düşünce, ama ortam loş ve ışıksız.
Devam ettiğinizde: yine loş ve ışıksız ortamda görülebilen iki sanırım küçük timsah bulunan bir havuz, sonra en hoşuma giden yer: küçük bir havuz üzerinde, ahşap bir teras yapılmış, çocuklar bu terasa çıkıyorlar ve aşağıdaki havuzda yüzen su kaplumbağalarını izliyorlar, güzel bir tema yaratılmış.
Sonra: kafeterya olduğunu sandığım ama kapalı (Cuma günü, saat: 16.00 idi) bir yer vardı. Konferans salonu mu, görmedim. Deniz feneri: evet, binanın girişinde, hemen yapının üstünde uzanıyor, başkaca bir ayrıntı yok.
İşte Akvaryum bu.
Özellikle, öğrencilere, okullara ve çocuğu olan ailelere ve merakı olanlara: burayı gezmelerini öneriyorum ki, belirttiğim sıkıntılar giderildiğinde, inanın muhteşem bir güzellik olacaktır.
Ankara’da yaşayanların ve şehir dışından gelerek Ankara’yı gezmeyi ve tanımayı düşünenlerin; kısa veya uzun programlarına mutlaka almalarını ve gezmelerini önereceğim.
Çünkü: ilk kez, 1969 yılında gördüğüm ve tanıdığım, ancak son on yılda, belki de, bir kez gittiğim Gençlik Parkı; yapılan restorasyon sonunda, tenkit edilen o saçmalıklardan yani suçlu barındıran, izbe bir mekan olmaktan kurtulmuş.
Yarım günümü verdim, parkı gezdim ve gördüklerimi, yorumlarımı sizlerle aşağıda paylaşacağım. Ama: başlangıçta her zaman olduğu gibi, bir-iki kelime ile özetlemem gerekirse: mutlaka zaman ayırın ve gidin, bu güzelliği görün ve yaşayın.
Ancak: şu nu da belirtmeden geçemeyeceğim, her ne kadar şu anki görünümü gayet güzel olsa da; bir zamanlar, devletin tüm imkanları seferber edilerek yapılan parkın; o anki, nostaljik görüntüsünden eser kalmamış.
Avrupa ve Amerika’da, yani gelişmiş ülkelerde, bu tür yapıların restorasyonunda tamamen orijinal planlara sadık kalınıyor. Ancak: Gençlik Parkının restorasyonunda: orijinal plandan pek eser kalmamış.
Sizler, bu parka gittiğinizde, eğer eski halini biliyorsanız, birçok anınızın bulunduğu bu parkta: havuz kıyısındaki çay bahçelerini arayacaksınız, bu çay bahçelerinde içtiğiniz semaver çayları arayacaksınız, belki de bahçesinde birçok ünlü sanatçıyı dinlediğiniz gazinoları arayacaksınız, havuzunda yakınlarınız veya sevdiğinizle sefa sürdürdüğünüz sandalları arayacaksınız, belki de deniz bisikletlerini, havuzun hemen kıyısında yıllarca demirlemiş görüntüsü veren ve uzun yıllar restoran olarak kullanılan o vapuru arayacaksınız, önünde satın almak için kuyruğa girdiğiniz dondurmacı şişmanı arayacaksınız vs.
Bilmiyorum: aslına bakarsanız, ikilem de kaldım. Bu hali de güzel olmuş. Tamam kent dokusuna sadık kalınmalı, tamam anılarımızın geçtiği birçok yer yok edilmiş, ama, parkın son on yılını düşününce, öncesinde yaşadığımız anıların hiçbir anlamı kalmıyor.
Şu anki hali: güzel, olumlu, güvenli. En azından ailece gidilebilecek bir yer haline gelmiş.
Eskisi elbette sahip olduğu klasik ve tarihi dokusu ile güzeldi, ama içinde barındırdığı suçlu insan profili ile gidilemiyordu.
Gidemediğim yerin güzelliğinin ne anlamı var. Şimdi hiç olmazsa, rahatça gidebilirsiniz, çünkü birçok güvenlik elemanı var. Bu çok önemli.
TARİHİ
Burada: park yapılmadan önce, bataklıklarla kaplı (İncesu deresinin taşkın alanı) , 28 hektarlık bir arazi bulunuyormuş. Park yapılmasına karar verilen bölgede ise: arazinin bir bölümünde “Ay-yıldız” isimli bir futbol sahası bulunuyormuş.
Parkın yapımına: 1936 yılında başlanır. Tasarımcısı: Fransız Theo Leveau. O yıllarda, çevresi boş araziyle çevrili, susuzluk çekilen Ankara için, park öylesine önemli bir projedir ki, her türlü fedakarlık göze alınır.
Şöyle ki: İncesu bölgesi temizlenecek ve üzeri kapatılacak, daha sonra filtre istasyonundan borularla buraya su getirilecektir. Meydanda büyük bir havuz olacak, üzerinde bir adacık bulunan havuzda; motor ve sandallar bulunacak ve ayrıca, adaya iki de köprü yapılacaktır.
Parkta: gül bahçesi, kahve ve gazinolar, Ankara ikliminde yaşayabilecek kuşlar için bir bahçe, açık hava tiyatrosu, çocuk bahçesi, labirent, yüzme havuzu, atlılar için ise 2200 metre uzunluğunda bir gezinti yolu bulunacaktır.
Her şey iyi güzel olmasına rağmen, proje askıya alınır. Ancak: 1939 yılında, yani 3 yıl sonra, yeniden inşaata başlanır. 1941 yılında: havuza su verilmeye başlanır.
Park: 7 yılda tamamlanarak, 19 Mayıs 1943 tarihinde hizmete açılır. Açılışta: Başbakan, Meclis Başkanı, Bakanlar Kurulu üyeleri ve milletvekilleri bulunur.
1944 yılının, 30 Ağustos günü: havuzda: yüzme, kürek ve yelken yarışları düzenlenir. Ankara gibi susuz, kurak bir kentte, böylesine büyük bir havuz ve ağaçlık alanın önemi
1951 yılında ise; bir gösteri için buraya gelen İtalyan oyun parkı: Lunapark adı ile, park içine yerleştirilmiş. 1957 yılında: park içinde dolaşan, iki minyatür tren işletilmeye başlanmış. Daha sonra ise, günümüzde de bulunan, Nikah Salonu yapılmış.
Evet, parkın içinde büyük havuz var. Önceleri: bu havuzda kayıkla geziliyordu. 1960’lı yıllara kadar bu havuzda, su sporları bile yapılıyormuş. Ayrıca: havuz çevresindeki gazinolarda ise: dönemin ünlü sanatçılarının konserleri izleniyormuş.
Ancak; 1980’li yılların başından itibaren: parkın çekiciliği kaybolmuş. Özellikle: parkı mesken tutan: madde bağımlıları ve evsizler; buraya gelen insanlar için problem yaratmaya başlamışlar ve Ankara insanı, parkı terk etmiş.
Park, takip eden dönemde, farklı bir görünüm kazanır ve yetkililerin tanımıyla “suç oranı yüksek bir mekan” haline gelmiştir.
Uzun yıllar bu terk edilmişliğin baskısı altında, izbe bir hal alan bölge: Ankara Büyükşehir Belediyesinin gerçekten güzel bir çalışması sonucu: bugünkü hali ile, güzel, güvenli ve rahatlıkla gidilebilecek bir durumda.
Tüm bu özellikleri ile, Gençlik Parkı: Cumhuriyet döneminin ilk kentsel parkıdır.
GENEL ÖZELLİKLERİ
Gençlik Parkı: Ankara Garı ile Opera binası arasındaki, 275 bin metre karelik alanda kurulu. Biraz öncede söz ettiğim gibi: bu mezbelelikte, 2007 yılında park kapatılarak restorasyona geçilmiş.
Yaklaşık 23 aylık bir restorasyon, yok hayır restorasyon değil tamamen bir inşaat-onarım çalışması olmuş, yaklaşık 23 aylık bir restorasyon süresi sonunda, park 2009 yılının 30 Ağustos tarihinde açılmış.
Evet, bu projenin mimarı ise: daha önce: Harikalar Diyarı, Altınpark ve Dikmen Vadisi 2 Etap çalışmalarını da yapan: Öner Tokcan.
Park bölgesinin 6 giriş kapısı bulunuyor. Bunların başlıcası: Ulus ve eskiden şehir dışı ve yurt dışından gelenlerin ilk gördükleri yer olan: Gar girişi. Diğerleri ise: Genlik kapı, Metro kapı, Lunapark kapı, 19 Mayıs kapıdır. Bütün girişlerde: güvenlik var.
Park alanı içinde: Ankara Büyükşehir Belediye Tiyatrosu Binası, Kültür Merkezi, Gençlik Merkezi, Belediye Kabul Salonu, Kapalı otopark ve küçük yapılar kapsamında, 43 büfe, çay bahçesi ve pastane bulunmaktadır.
GEZİ PLANI
Gençlik parkına: özellikle sanırım yoğun girişlerin yaşandığı iki kapıdan gireceksiniz. Şehir dışından gelenler, hemen tren istasyonunun karşısındaki (200 metre uzaklıkta) kapıdan girerler.
Diğer ziyaretçiler ise: Ulus kapıyı tercih edebilirler. Hani, Ankara’nın eskileri bilirler, İtfaiye Meydanı, hatta daha bariz bir isim, Hergele Meydanı kapısından girerseniz, parkın tüm güzelliklerini ve özellikle havuzlarını daha iyi görebilirsiniz.
Ben: sizlere bu satırları yazabilmek için: Ulus tarafındaki kapıdan girdim. Gençlik Parkına giriş ücretsiz. Bu kapı: Ulus merkezine çok yakın. Yaklaşık: 500 metre uzaklıkta. Yani: herhangi bir şekilde, Ulus merkeze ulaştığınızda, yaklaşık 10 dakikalık bir yürüyüş ile, Gençlik Parkına rahatlıkla ulaşabilirsiniz.
Eğer: kendi aracınız ile buraya ulaşmak isterseniz, size önerilerim şunlar olabilir. Ulus istikametinden, Atatürk Kapalı Spor Salonu ve 19 Mayıs Stadyumu açık futbol sahalarının yanından geçerken, orada bulunan herhangi bir açık otoparklara ücret ödeyerek, aracınızı park edebilirsiniz.
Diğer bir alternatif: Gar İstikametinden, Ulus istikametine gelirken, yine cadde ortasındaki açık alanlara aracınızı park edebilirsiniz. Ayrıca: hemen Gar meydanı önünde, Gar giriş kapısı önünde, meydanın altında kapalı otopark olduğu söyleniyor.
Ben burayı denemedim, bilemiyorum açık mı kapalı mı, uygun mu bilmiyorum. Ama: bu meydanda, üst bölümde, bol miktarda taksi ve taksici var. Sözüm ona: bu taksiler de, ileri ki zamanda, alttaki bu kapalı otoparka alınacaklar ve meydan boşalacakmış.
Taksiciler, halen meydanda bulunduklarına göre, sanırım kapalı otopark açılmadı, bilemiyorum. Bu kapalı otoparkın: 113 araç kapasiteli olduğu söyleniyor.
Son alternatif: Hacettepe-Saman Pazarı-Ulus istikametinde geliyorsunuz. Gençlik Parkı bölümünde, hemen Selim Sırrı Tarcan Spor Salonunun karşısında, gençlik parkının en büyük açık otopark alanına girebiliyorsunuz. Bu açık otopark alanının kapasitesi: 309 araç imiş.
Gençlik parkına, özel arabası ile gelmek isteyenler için, alternatifler bunlar. Yönünüze göre, aracınızı park edebileceğiniz bir yer seçebilirsiniz. Son olarak: Tren Garının önüne aracınızı park edebilir ve kısa bir yürüyüş ile, parka girebilirsiniz. Bu da bir alternatif.
Evet: gezimize yürüyerek devam ediyoruz. Ulus kapıya geliyorum. Kapıda tenkit etmek istediğim bir husus var. Gençlik Parkı yazısı çok cansız. Gündüz bu yazıyı görmek mümkün değil. Akşam sanırım ışıklandırılıyor ve canlanıyor, ama, gündüz saatlerinde buranın “Gençlik Parkı” olduğunu anlamak pek mümkün değil.
Gençlik Parkı yazısı, muhteşem cansız. Lütfen, bu kadar emek verdiğiniz bu parkın kapısına: burasının “GENÇLİK PARKI” olduğunu belirten, muhteşem büyük ve canlı bir yazı asın.
Kapıdan giriyoruz, girerken, kapıdaki güvenlik elemanlarının çokluğu dikkatimi çekiyor, gayet güzel, bunları görünce, kendimi güvende hissediyorum ve rahatlıyorum.
Hatta: hemen kapının yanında, küçük bir motorlu araç içinde resmi kıyafetli polisleri görüyorum ve daha da rahatlıyorum. Çünkü: buraya en son geldiğimde, gerçekten park içinde gezmekten korkacak derecede saçma sapan insanlara rastlamıştım. Şu an, gerek resmi polis memurları ve gerekse resmi kıyafetli güvenlik elemanlarının yoğunluğu: insanı rahatlatıyor.
Evet, devam ediyorum. Kapıdan girince, sağ yanda, gayet güzel oturma yerleri, yeşil alanlar düzenlenmiş. Hatta, bir kafeterya var. Sol yanda ise, çocuk oyun alanları yapılmış. Ortada ise, işte muhteşem bir havuz.
Havuzun bulunması değil, havuzda fıskiyelerle yaratılan görüntü muhteşem, inanın, üç dört dakika bu fiskiyelerin yarattığı güzelliği seyrettim. Sonra devam ettiğimde: karşıma büyük havuz çıktı. Büyük havuzun en güzel yanı: havuz temizlenmiş.
Suyu tertemiz, tabanı ki, derinliği fazla değil, ( bu arada, bu havuzun derinliğine ait, yetkililer tarafından birkaç ikaz yazılı yazılmalı, yine de küçük çocukların bu havuz yakınlarında velileri tarafından kontrol altında tutulmaları için uyarı yazıları yazılmalı) dibi görünüyor ve dibi de temiz. Tebrikler,
Evet: büyük havuzun ortasında: muhteşem bir fiskiye, gökyüzüne sularını fırlatıyor. Solunuzda: havuzun kıyısında, buranın en büyük anı deposu “NİKAH SALONU”, sol yanda, yürüyüş yolu, ama klasik hali duruyor, yani üstü ahşaptan kapatılmış, yanlarında oturma bankları olan yürüyüş yolu.
Her yan yeşillendirilmiş, ağaçlar, çiçekler, gayet güzel. Bunun yanında, buraya gelen insan yoğunluğunun çok olacağı düşünülerek, bol miktarda, oturma yeri yapılmış, güzel düşünce. Bu banklara oturup: karşınızdaki muhteşem havuzu izleyebilir, fiskiyeyi izleyebilir, çevrenizdeki yeşilliklerin yarattığı doğal ortamı yaşayabilirsiniz.
Ki, en önemli durum: bu güzellikleri yaşarken, sizi rahatsız edecek bir kısım saçma-sapan insanın bulunmadığını bilmek, muhteşem bir duygu. Akşam saatlerinde ve gece, durumu bilmiyorum, ama bir cumartesi günü, inanın, gündüz saatlerinde, burada rahatlıkla oturup, rahatlıkla biraz önce söylediğim güzellikleri yaşayabilirsiniz.
Çünkü, her an olmasa da, beş-on dakikalık fasılalarda, yanınızdan resmi giyimli, bir güvenlik elemanının geçtiğini rahatlıkla görüyorsunuz.
Evet: büyük havuzun sağ yanındaki yürüyüş yolunu takip ederek yürüyün. Sol yanınızda havuz, sağ yanınız, banklar ve çiçekler, çim bir ortam, üstünüzde ise, ahşap bir tünel gibi yapılmış, bu tünelin üstünde de yeşillikler var. Yürüyüşünüz: köprü bölümüne kadar gidiyor. Bu sırada: sağ yanınızda: Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Binası var.
ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE TİYATRO BİNASI
Burada, eskiden açık hava tiyatrosu vardı. Tabii bunun kullanılması mümkün değildi, son yıllarda özellikle, burada herhangi bir tiyatro oyunu olduğunu sanmıyorum. Ama şimdi: aynı yere, muhteşem bir tiyatro binası yapılmış.
Ankara Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Binası. Yapı: 600 kişilik salon ve 200 kişilik balkon ve localarıyla birlikte, her türlü teknolojik yapıya sahip. Tiyatro sahnesi 434 metre karedir. Sahnede: 2 adet sahne asansörü, 1 adet orkestra asansörü ve 26 metre yüksekliğinde: sofito bulunmaktadır.
Bu hali ile: yapı, Ankaranın en büyük tiyatro salonudur.
Tiyatro binasına uzaktan baktığınızda: yapı, muhteşemliği ile dikkati çekiyor. Sonra yürüyüşe devam ediyoruz. Lunapark bölümüne bağlanan köprüye ulaşıyoruz. Köprünün her iki yanında, eskiden havuzun hemen kıyısında oluşturulmuş çay bahçeleri varken, şu anda yok.
Çünkü: köprünün her iki yanındaki bu boşluklara, gayet güzel hasır benzeri koltuklar yerleştirilmiş. Üst bölümü ise: yine güneş ve yağıştan korunacak şekilde, kapatılmış. Bu koltuklarda oturup, yine havuzun güzelliklerini izleyebilirsiniz.
Sonra köprü. Köprünün üstüne çıktığınızda: sağ yanınızda, havuzun Gar giriş kapısına doğru uzanan bölümü bulunuyor. Bu bölüm: bir çok fıskıye ile o kadar güzelleştirilmiş ki, inanamazsınız. Havuz kıyısında ise: daha önce bulunan tüm çay bahçeleri, restoran ve kafeteryalar kaldırılmış.
Bu bölüm, yani havuz kıyısı, tamamen banklar ve oturma bölümleri ile doldurulmuş. İnsanlar, burada rahatlıkla oturup, havuz içindeki fıskıyelerin yarattığı görsel güzelliği seyrediyorlar.
Sonra köprüden karşıya geçiyoruz ve havuzun Gar kapısı girişinin hemen karşısındaki, bir anıt benzeri yapıyı görüyoruz. Evet, bu da, orada ismi yazılı olmasa da, internetten adını öğrendiğim “CUMHURİYET ANITI” Peki, niye orada, yani anıtın hemen yanında, bu anıtın cumhuriyet anıtı olduğu yazılı değil.
CUMHURİYET ANITI
Bu anıt: parkın Gar bölgesinde girişte: parka gelenleri karşılamaktadır. Bu anıtın çevresinde oturma alanları oluşturulmuş. Bu anıt: uzaktan da dikkati çekiyor. Ortada: sanırım pirinçten yapılmış büyük bir küre ve sanırım bu küre, dünyayı temsil ediyor.
Bu kürenin hemen her iki yanında, gökyüzüne yükselen, iki sütun. Bunların neyi temsil ettiğini anlayamadım. Sizler de, bu anıtı gördüğünüzde, kesinlikle bu anıtın neyi temsil ettiğini merak edeceksiniz. Ön tarafta bir yazı var.
Atatürk’ün, Cumhuriyetin önemi hakkındaki kısa bir yazısı. Başkaca bir bilgi yok, bu anıtı kim yapmış, neyi ifade ediyor. Büyükşehir Belediye yetkilileri, umarım, bu konuda bir yazıtı, anıtın yakınlarına bir yere asarlar. En azından, bu anıt kimin eseri?
Evet, Ankara dışından gelenler içinde, bu anıtın önünde, arkada, havuz fonu ile resim çektirmek, bir adet olmuş, gayet güzel. Buradan, yürüyerek Lunapark girişine gelirken: sağ yanınızda, birçok çay bahçesi, restoran ve kafeterya göreceksiniz.
Buralarda: kısa molalar vermek mümkün. Hepsinin bulunduğu bölgeye, numaralandırma sistemi yapılmış. Bu da güzel olmuş. İnsanlar birbirleriyle buluşmak için, bu numaraları rahatlıkla kullanabilirler. Evet, bu mekanlar aynı zamanda, havuz kıyısından biraz iç kısımlara çekilmiş, havuz kıyıları, insanların gezinmeleri ve oturmaları için yapılmış banklara ayrılmış.
Bu arada: park ile ilgili genel bir konudan söz etmek istiyorum. Güzel tabelalar ile, parkta neyin nerede bulunduğu kolayca anlaşılır hale getirilmiş. Mekanları gösteren tabelalar çok güzel. Ayrıca: belli başlı yerlere, parkın planını belirten ve o an bulunduğunuz yeri işaret eden levhalar konulmuş. Bu levhalarda: nereye gitmek istiyorsanız, sizi yönlendirmesi açısından çok olumlu.
Gezimize devam ediyoruz. Gençlik Parkında, benim yenilenme çalışmalarından sonraki en büyük merakım, elbette Lunapark bölümüne. Burası da: eskiden girmeye korktuğumuz, izbe ve rezil bir yerdi.
Kapıya geldiğinizde, beklemenizi önlemek için oluşturulmuş, üç gişeli bilet bölümü (iyi düşünülmüş, hemen biletinizi alıp, içeriye girebiliyorsunuz, tek gişe açılsa, sanırım dakikalarca sıra beklemek zorunda kalacaktık), buraya yalnızca 25 kuruş vererek, biletimizi alıyor ve Lunapark bölümüne giriyoruz.
Lunapark, ilk girişte, bana biraz, fazla yoğun gibi geldi. Yani: alan pek iyi değerlendirilememiş, bol miktarda, eğlence aracı, dar alana yerleştirilmiş ve bir sıkışıklık oluşmuş. Her eğlence aracına binmek, fiks fiyata bağlanmış.
Ama, herhangi bir eğlence aracına binmek istediğinizde, bunun biletinin hangi gişede satıldığı, biraz karışık olmuş. Yani: bir araca binmek istiyorsunuz, önce birkaç yöne bakıp, bileti almanız gereken, gişesini bulmanız gerekiyor, gişeye varınca da, binmek istediğiniz eğlence aracını mutlaka söyleyin ki, yanlış bilet alma durumu olmasın.
Bu arada: Lunapark’ta, yanımda fotoğraf makinemin bulunmasını bir şans sayarak, DÖNME DOLAP’a binmeyi düşündüm.
Eskiden veya parkın son zamanlarında, buna binmek mi, asla. Kesinlikle, güvenlik korkusu ile, binemezdim. Şimdi, şansımı denemek istedim ve kısa bir beklemeden sonra bindim.
Yaklaşık 4 tur atıyorsunuz. Yani: yeterli geliyor. Yaklaşık 50 metre yüksekliğe çıkıyor. Yükseklik korkusu olanların binmesini önermem ama, güvenlik bakımından pek problem yok gibi. Ben bindim ve yükseldikçe gerek Gençlik Parkının ve gerekse Ankara’nın güzel resimlerini çektim. Herhangi bir kişisel korkunuz yoksa, mutlaka binmenizi öneriyorum.
Evet: Lunapark bölümünde, elbette, bunun yanında birçok eğlence aracı var. Tercihinize göre, mutlaka bunlara binebilirsiniz. En çok dikkatimi çeken ise: parkın daha önceki nostaljik yaşamında hep bulunan ve halen Anadolu’daki birçok parkta da bulunan: bir şey kazanmaya yönelik yerlerin bulunmaması.
Yani: hani, bir ahşap tabla üzerinde, birçok yabancı markalı sigara ve bunlara halka atan, halka sigaraya tam olarak girerse, sigarayı kazananların çığlık attığı, mekanlar, ellerindeki bilardo toplarını, bir metre ötedeki boşluklara sokmaya çalışarak, bunun sonucunda, vitrindeki atların hareketini sağlayan ve bu hareketler sonucu kazananın, hediyeye hak kazandığı yerler.
Bunlar yok. Son olarak: iki yıl önce, Amerika’da bu tür bir parka gitmiştim. İnsanların: yeteneklerini kullanarak, bir şeyler kazanabilecekleri etkinlikler, eğlenceler, yerler: Amerika’daki muhteşem büyük parkta, bol miktarda vardı.
Örneğin: üç teneke kutuyu üst üste koymuşlar, elinize bir plastik top veriyorlar, üç teneke kutuyu aynı anda düşünürseniz, güzel bir hediye kazanıyorsunuz. Örneğin: bir basket potası, elinize bir top veriyorlar, belli sürede, bu top ile, belli başarılı atış yaparsanız, güzel bir hediye kazanıyorsunuz gibi.
Gençlik Parkında, bu tür aktiviteler yok. Yalnızca: elektronik eğlence yerleri yapılmış. Yani: biniyorsunuz bir araca, fiziki, psikolojik ve diğer ne bilim her türlü gücünüzün sınırlarını kontrol eden bu objelerde, pestiliniz çıkana kadar yaşıyorsunuz. Herhangi bir objeye binmeden önce: mutlaka dayanma gücünüzün sınırlarını iyi değerlendirin.
Evet: Lunapark, biraz sıkışık olsa da, yine de güzel. Çünkü: her ne kadar, Ankara’da, bazı alışveriş mekanlarının bahçelerinde basit anlamda Lunapark benzeri oluşumlar yapılıyor olsa da, bu Lunapark, tam anlamı ile, yani burada bulunan eğlence araçları ile, Ankara için tek olduğunu düşünüyorum.
Yani: her türlü, eğlence aracı var. Olay tamamen sizin seçiminize ve dayanma sınırlarınıza bağlı. Mutlaka güzel zaman geçireceğiniz, değişik eğlence araçları var. Her yaşa, her kimliğe uygun eğlence araçları var.
Evet: Lunapark bitiyor ve dışarı çıkıyorum. Aynı yoldan, yaklaşık 15 dakikalık bir yürüyüş sonunda, Ulus kapısına ulaşıyorum ve dışarı çıkıyorum.
Son yorumlarım: her ne kadar, kent bilimciler veya bu işin profesyonelleri tarafından, park yeniden yapılırken, aslına sadık kalınmamış, parkın tarihi kimliği yok edilmiş dense de: ben kendi açımdan yorumladığımda: bu park, tamam tarihi kimliği ile duruyordu ama halkın, yani bizim gibi insanların kullanımına kapatılmıştı, niye, tam bir suç ve suçlu barındıran yer haline gelmişti.
Bir kısım insan: bu parkı, iki yıl kadar bir süre kapatmış ve kabul edelim veya etmeyelim bir görünüm kazandırmışlar, en önemli özellik ise, buraya gelen insanlar için güvenle gezebilecekleri, çoluk-çocukları ile oturup, güzel bir zaman geçirebilecekleri bir ortam yaratılmış.
Bu gerçekten bir hizmet ve ben kişisel olarak bu hizmeti yaratanlara, teşekkür etmeyi borç biliyorum ve sizlere diyorum ki, ben bu parka yine ve sık sık gitmeye çalışacağım, herhangi bir saçmalık, sıkıntı görürsem, sizlerle bunları burada paylaşacağım.
İstiyorum ki, sizlerde bu parka sık sık gidin veya sık olmasa da, gittiğinizde göreceğiniz saçmalık olursa, beğenmediğiniz sıkıntılı ortamlar olursa, lütfen yorumlarınızı yazın ve bu satırları okuyan insanlarla paylaşalım. Bu park: Ankara insanınındır, mutlaka gidin ve bu güzellikleri yaşayın.
Ankara dışından gelip, Ankara’yı gezmeyi düşünenler, okullar, öğrenciler: gezi planınıza mutlaka gençlik parkını dahil edin. Özellikle: Lunapark bölümü, çocuklar için mutlaka ve mutlaka eğlendirici olacaktır.
Son olarak: Gençlik Parkındaki iki yapıdan daha söz etmek istiyorum.
GENÇLİK MERKEZİ BİNASI
Parkın: Metro kapısı bölümünde, hemen girişin yanında. İki bloktan oluşmaktadır. Merkezde: gitar, org, bağlama, yabancı dil, masa tenisi, langırt, bilardo, internet, air-hockey, mini golf aktiviteleri yapılmaktadır. Ayrıca: 100 kişilik bir sinema salonu ve kafeterya bulunmaktadır.
KÜLTÜR MERKEZİ BİNASI
Parkın içinde, Tiyatro Binasının arka bölümünde. Binada: 370 kişilik Necip Fazıl Salonu, 90 kişilik: kukla-karagöz salonu ve Türk Müziği salonu olmak üzere, 3 adet salon bulunmaktadır.
Burada: Başkent Tiyatro adı altında faaliyet gösteren birim: öğrenciler yetiştirerek, tiyatroya yeni yetenekler kazandırmaktadır.